|
Milenyumun Mandalı : Sait Haşmetoğlu |
|
Kurum içine, işlere, terfi ve tayin gibi kişisel beklentilere odaklanmışken kendimi çıktığı tüm seferlerden eli boş dönerek artık yeni seferlere çıkma şevkini yitirmiş, bu yüzden de rıhtıma çakılmış bekleyen hantal bir gemi gibi görürken odak noktamı dışarıdaki hayata ayarladığımda kendimi yeni keşifler için her an yola çıkmaya hazır bir gemi gibi görmeye başlamıştım.
İçinde bulunduğum bekleyiş hali bir çürüme ve yok olma süreci gibi değil, bir hazırlık ve güç toplama süreci gibi gözüküyordu artık. Kendimi hazır hissettiğim ve koşulları elverişli bulduğum an yeni bir şeyler denemekten hiç bir şey alıkoyamazdı beni...
Odamdaki aynada gözüme çarpan durgun yüzüme bakıp "hooop moruk! Durduğun yerde mi yaşlanacaksın oğlum!" diye seslendim o yerinde çakılıp kalmış gemi rolünden halen kopamamış gözüken eski benliğime... Tek yapmam gereken şeyin içimdeki seslere kulak vermem ve bürokratik mekanizmalara değil, doğaya, yaşama sevincine, hayat enerjisine odaklanmam olduğunu hissediyordum.
Fıkır fıkır kaynayan duygularım kadar içimde hissettiğim güç ve heyecan da öylesine yüksek düzeydeydi ki, bunun sadece bir aydınlanma ve gerçeği kavrama macerası değil, bir tür gençleşme olgusu olduğuna inanmaya başlamıştım. Ya 10-15 yıl gençleşmiştim kendimce; ya da bu sorunların ağırlığıyla kendimi çok yaşlı hissederken birden bire bunların bir sorun değil bir başarı tırmanışının evreleri olduğunu idrak ederek gerçek yaşıma geri dönmüştüm. Sonuç olarak kesinlikle daha genç bakıyordu gözlerim işte!
|
|
|