KAHVE MOLASI

ABONE FORMU

ABONE OL
ABONELiKTEN AYRIL
HTML TEXT
kmarsiv.com
Arşivimiz
Yazarlarımız


E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri

KAHVE MOLASI

 22 Mayıs 2002 - E Bebeğime Eee


E-Merhaba Dostlarım,

"E" dünyasından hepinize bol teknoloji kokulu kahve keyifleri dilerim. Bir "E" dir gidiyor farkında mısınız? Günceli yakalayıp ileriye kement atmak için koyuyorsunuz bir kelimenin başına "E" yi oluyor size E-şsiz bir sıfat, E-msalsiz bir özne. E-posta ile hayatımıza girip, renk katan bu ön ek, başına geldiği her kelimeye türlü sanal kavramlar ve dibi görünmez detaylar ekliyor. Elle tutulamayan ama varlığı tartışılmaz kavramlar. E-Ticaret, E-Dergi, E-Gazete, E-Turizm, E-Müzik, E-be kadın (yok bu uymadı) derken şimdi de hastahaneden yönetilen E-Türkiye gündemimizde. E-rken seçim meçim yok demek için, E-Başbakanımız ve E-yardımcıları Başkent Hastanesinden E-mesaj veriyorlar. İyi de e-diyorlar, baksanıza borsa yükseldi, dolar düştü gene. "E" diyince aklıma gelen ilk şey, analarımızın bize yıllardır söylediği ninniler. Onlar ne ileri görüşlü insanlardır ki, yüzyıllardır bebeklerini e-bebeğime e, e-bebeğime e diye uyuturlar. Annem bana bu ninniyi söylerken, bir gün bir ekranın önünde e-bebekleriyle oynayan küçük kızları hiç akıl edebilir miydi? Ben şimdilik sadece e-yöneticilerimizin, annelerimizden feyz almadıklarını ummakla yetiniyorum. Bir de Sayın Başbakanımızın biranevvel iyileşip işinin başına geçmesini ve bizi E-Türkiye çıkmazından kurtarmasını diliyorum.

..........

Seyirci olmanın rahatlığını kim yaşamak istemez ki. "Varsa altına el konulacak bir taş, varsın başkaları koysun ben seyredeyim." "Varsa çıkılacak bir tepe, varsın başkası çıksın, ben seyredeyim, düşerse gülerim." deyişlerine parallel yaşam tarzını benimsemişiz hepbirlikte. Onun için, kahve köşelerinde, içki sofralarında kurtarmışız memleketi. Onun için yönetimleri protesto edip oyumuzu bile esirgemişiz. Oysa, bu dünyada seyirci olmayı reddedip, taşın altına elini koyan, tepeye çıkmaya çalışan, yönetmeye talip olanların, yarattıkları ve yazdıklarıyla bir adım öne çıkmayı başaranların gayretidir hayatımıza anlam katan. Olumlu ya da olumsuz, başarılı ya da başarısız her gayret, sadece gayret olduğu için bile saygıyı hakeder. Bu ciddi, ciddi olduğu kadar da boş olabilecek lafları neden söylediğimi, lafı nereye bağlayacağımı merak ettiyseniz hemen söyliyeyim. "YAZIN", duygularınızı, düşüncelerinizi bizlerle paylaşın. "GAYRET" edin yaratıcı olmaya, sıyrılın kalıplarınızdan, "KAHVE MOLASI"nı şenlendirin. Sürekli, tebrik almak istemiyorum. Beni kutlamakla geçireceğiniz zamanı, klavyenizi "GAYRET" e getirerek değerlendirin. "SEYRETMEYİN" , "YAZIN", "OKUYALIM".

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur

 Kahvehane Sahibinden


Babana bile güvenme...?

Sizlerin pek çoğu ücretsiz eposta hesapları kullanıyorsunuz. Yahoo ve Hotmail bunların en başlıcaları. Kayıt oluyorsunuz ve 2-5 MB kapasiteli bir posta kutusuna sahip oluyorsunuz. Genellikle özel haberleşmeler için kullandığımız bu epostaların güvenliğinden emin misiniz peki? Tabi ki, şifremi kimse bulamaz diyorsanız, yanılıyor olabilirsiniz kimbilir. Şifre tamam ama hani şifreyi unuttuğunuz da "Şifremi bana yolla" diye bir seçenekle yeni bir şifre edinme şansınız var ya, işte o yolu kullanarak hack edilmiş birçok eposta hesabı var biliyor musunuz. Doğum tarihi, ID gibi kolayca bulunabilecek bilginin dışında özel bir soruya verilen özel bir cevapla size yeni bir şifre veriyorlar. Ve sizi fazla yormamak adına, kendilerinin hazırladığı 3-5 seçenekli soruya kendinize özel cevap vermenizi istiyorlar. "En sevdiğiniz hayvan nedir?" "Tuttuğunuz takım" "Çocukluk kahramanınız" gibi. Sadece tahmin yürüterek bu sorulara cevap vermenin kolaylığını hiç aklınızdan çıkarmayın. Size birkaç tavsiyem olacak. Öncelikle, daha güvenilir ve uzun süre sizinle olabilecek bir eposta adresi edinmeye çalışın. Düşünün ki artık isim ve ünvanların yanında eposta adresi olmayanları kaale bile almıyorlar. Hadi bu genel epostalardan biriniz aldınız diyelim, o zaman da seçtiğiniz soruya, gerçekten size özel abuk bir cevap verin ve sakın unutmayın. Ya da "Hotmail" de olduğu gibi, eğer bu özel soruyu değiştirme şansınız varsa, hem soruyu hem de cevabı gerçekten özelleştirin. Vee... siz siz olun, bu sanal dünyada "BABANIZA" bile güvenmeyin:-))

 Kahvecinin Günlüğü


  • 13. Uluslararası İstanbul Tiyatro Festivali - "Oidipus Nerde?"
    Festival programı çerçevesinde Stüdyo Oyuncuları ile European Culture Center of Delphi ortak yapımı olan “Oidipus Nerede?” adlı oyun, 22-23 Mayıs tarihleri arasında Muhsin Ertuğrul Sahnesi’nde tiyatroseverlerle buluşacak.


  • ERKİN KORAY
    Türk Rock Müziğinin Babası, efsanevi isim Erkin Koray'ın coşkulu Babylon konserini kaçırmayın. Bugün saat 21:30'da.

    Babylon
    Şeyhbender Sk. No:3 Asmalımescit - Tünel / Beyoğlu
    Tel: 0212-292 73 68


  • Mehpare Aksoy Yiğit “Sırlar ve Işıklar”
    Gölge Tiyatrosu Çok Boyutlu Şifa Gölgeseli...

    Dulcinea 22-23 Mayıs 2002 Saat: 22:00
    Meşelik Sk. No.20 Beyoğlu
    Tel: 0212-245 10 39 / 48 / 71


  •  Günün Kahvecisi : Betül Kasnaklı


    Sevgili kahve molası dostları,

    Yaşam acı- tatlı sürprizlerle dolu ne zaman neyle karşılaşacağımız bir dakika sonra neyi yaşayacağımız belli değil.Belki de hayatı, yaşamak için cazip kılan bu. Bir müphemlik söz konusu.Gizli şeylere karşı duyulan ilgi gibi. Hayattan her şeye rağmen vazgeçmeme nedenimiz.

    Çocuktuk büyüdük şimdi erişkin olduk. Her fasılda farklı sorunlarımız ve sevinçlerimiz oldu. Yaşam gailesi denilen mücadeleyi sürdürdük ve sürdüreceğiz. Kimimiz bunların içinde hoşluk yarattı kimimiz başaramadı. İyi tahsil görmenin, iyi bir iş bulmanın, anlaşabileceğin bir eşinin olması , sağlıklı çocuklarının olması, evin, arabanın, yazlığının ve diğer maddi değerlerin olmasının bir çoğumuz için mutluluk kaynağı iken bir çoğumuz için yeterli olmadı.

    İçsel kavgalarımız, başkaları ile rekabetimiz hiç tükenmedi. Elimizde bulunan bu değerler de yetmedi huzurlu olmamıza. Sorumlu aradık kendimizi sorumlu tutmadan, Hayata nasıl bakıyorsan hayat ta sana öyle bir seçim veriyor oysa .

    Bugün bütün yaşadıklarımın yanlış olduğuna karar verebilirim yaşamadıklarım için ama yaşadıklarımı yaşamasaydım böyle bir düşüncem de olmazdı. O zaman sorgulamak niye, suçlamak diğerlerini niye?. Hayatı paylaştığınız insanlarında seçme hakkı olmadı aynı yolda yürüdüler. Çocuklar büyüdü , onların ne hissediklerini irdeleyemeden, doğrularımızı dikte ettirdik fikirlerini almaksızın. Onların şeçme hakkı olmadı ailelerini. Bulundukları ortama uyum göstermeye çalıştılar yanlış yapmama kuralına uyarak. İfade edemediler belki kendilerini , söyleyemediler ne düşündüklerini.

    Belki yeterince değer mi vermedik? onlarla uçurtma uçurmadık, sinemaya, tiyatroya, maça, luna parka yeterince gitmedik belki, ilgi alanlarını da keşfetmedik.Oysa bir daha o zamanları yaşama şansımız yok. İyi okullara girmeleri için onları koşturduk, koşturuyoruz tek bu gerçek.Hala da bizi ilgilendiren şey okulların ne kadar yüksek ücrette oldukları. Onlar bunu istiyorlar mı? Yoksa biz mi karar veriyoruz ya da onları doğru yönlendirebildik mi?

    Bence hep kendimizi düşünerek hayatı yaşadık. Sonrada mutlu olmadığımızı keşfettik. Sahip olduğumuz ancak bir çoğunun halazırda sahip olmaya çalıştığı değerlere ulaşmamıza rağmen. Artık bizi farklı yaşam tarzları etkiliyor. Yaşımızın ilerliyor olması kaçırdığımız bir şeyler varmış gibi hissetmemize neden oluyor. Birlikte olmayı düşlediklerimiz ama yaşayamadıklarımız, dost diye tanımladığımız, bizi el üstünde tuttuklarını hissettiğimiz insanlar öne geçti.!!!!

    Ben değişmek istemiyorum. Yaşadıklarım " beni" bugüne hazırladı "beni" oluşturdu. Bugünden sonrada yaşayacaklarımında bir kısmı beni mutlu edecek bir kısmı mutsuz edecek bilmiyorum ama yaşamın getireceklerine hoş geldin demesini öğrendim.

    Bugün sigarayı bırakıyorum. Sizde lütfen içiyorsanız bırakın.

    Hepinize sevgiler,
    Betül KASNAKLI

     Acı Kahve Hatırına : Çağhan Tansel


    Siftah Senden Bereket Komşudan

    Ligler bitti. Yine bir transfer sezonunda daha taraftarlar olarak merakla gelişmeleri izliyoruz. Gazetelere bakarsanız herkesin nefesini tutup, yaşadığı dünyayı unutup tam mesai transferlerle ilgilendiğimizi sanıyorlar ama durum hiç de sandıkları gibi değil. Eskiye nazaran "Bugün bir gelişme olmuş mu" türünde yavan bir sorudan başka bir şey duyulmuyor taraftardan. Birçok futbol izleyicisi için bu sene transfer sezonu beklenildiği kadar heyecanlı geçmiyor.

    Aslında nurtopu gibi bir malzeme çıktı medyamıza, Mondragon olayı iki kulübü karşı karşıya getirmek için biçilmiş kaftandı. Basit bir transfer çekişmesini bile medyamız bir "camialar çatışması" olarak tanımlayacaktı nerdeyse. Tanımlamak çok ağır kaçacağı için gizliden gizliye, yarımağız söylemlerle böyle bir şey yaşandığını ima ettiler. Üstüne bir de kulüpleri kendilerine göre yargılayanlar oldu. Örneğin bir spor gazetesindeki manşet çok ilgi çekiciydi:"Bize Yakışmaz!" Bu başlıktan kastedilen, Beşiktaş ile Galatasaray'ın arasındaki çekişmenin Türk kültürü ile bağdaşmadığıydı. GS ile BJK Türk geleneklerine aykırı hareket ediyordu(!) Anlaşılan bu gazete hala Türk geleneklerinin yerini kapitalist geleneklerin aldığının farkında değildi. Öyle ya, aslında GS ile BJK arasında gerçekten çok normal bir transfer rekabeti yaşanıyordu. Bir kulübün satış listesine koyduğu bir futbolcuya iki kulüp de talip olmuştu. Bu kadar normal bir rekabeti bile Türk gelenekleriyle karşılaştırmak bana inanın çok yaratıcı geldi(!) O kadar yaratıcı geldi ki "Gazeteyi nasıl yapsak da doldursak" mantığıyla oturulup özellikle bir şeyler yazıldığını düşündüm.

    Yanılmamıştım, ertesi gün aynı gazetede konuyla ilgili, aynı kalemden bir devam yazısı yayımlanmıştı. Yazıda, yazarın ilginç bir saptaması vardı. Şöyle diyordu; "Eskiden aynı malı satan dükkandan biri çok iş yaptığı zaman kendisine yeni bir müşteri geldiğinde, yandaki dükkan iş yapmadığı için müşteriyi oraya gönderirdi" Ne güzel bir adet değil mi? Insaflı bir tüccar tipi düşünün, kendisine gelen müşteriyi kim o gün az iş yapmışsa ona gönderiyor. Bunu okuduğumda birkaç karışık duyguyu birarada yaşadım çünkü güzel bir dayanışma örneğiydi. Fakat dikkat edilmesi gereken bir nokta vardı burada; verilen örnek Osmanlılar zamanındaydı. Osmanlılar'ın son zamanlarında bile bu örnek güncelliğini yitirmişti. Içinde bulunduğumuz zamanda böyle bir davranış maalesef enayilik olarak adlandırılır. Ancak güzel bir hatırlatma olarak anılacak bu örneği yazar daha da ileri götürüyordu ilerleyen cümlelerinde. Ona göre GS ile BJK arasında da bu tip bir şey yaşanmalıydı. Tamam bu kadar duygusallık yeter, dayanamayıp burada kahkahayı patlattım. Bu artık Zeki Alasya - Metin Akpınar kabarelerindeki diyalogları andırmaya başladı.

    GS'li bir yöneticinin BJK'li bir yöneticiye şöyle dediğini düşünebiliyor musunuz;"Biz çok şampiyonluk yaşadık,Mondragon sizin hakkınız. Siz kaç yıldır siftah yapamıyorsunuz lütfen bu hediyemizi kabul edin" Herşeyin azı da fazlası da zarar mantığıyla bu kadar duygusallığın da fazla olduğu kanısındayım.

    Elbette geleneklerimiz, adetlerimiz önemli ama...küçük çocukları da kendimize güldürmeyelim.

     Misafir Kahveci : Gürbüz Vural


    HAYBEDEN GERÇEKÜSTÜ KONUŞMALAR

    KADIN- Hayatııım!..
    ADAM- ......
    KADIN- Hayatııım!.. Buradasın demek... Hayatım neden cevap vermiyorsun?
    ADAM- Cevap mı? Niye? Bir soru mu sordun ki?
    KADIN- Seslendim.
    ADAM- Oldum olası bu ev içi seslenmeleri anlamamışımdır. Neden sesleniyorsun ki, zaten ev doksan metrekare, sussan gürültü oluyor! İsmimi içinden geçir yeter, ben duyarım.
    KADIN- Uzar bu...
    ADAM- Seninle karşılıklı apartmanlarda oturan kocakarılar değiliz ki memelerimizi pencerenin pervazına mevzileyip seslenelim.
    KADIN- Konuşabilir miyim artık?
    ADAM- Konuşabilirsin herhalde... Aslına bakarsan bunu çok daha önce yapabilmen gerekirdi. Sekiz aylıkken filan.
    KADIN- Komik olduğunu zannetmen ne komik değil mi?
    ADAM- Aşkım lütfen konuşmanın akışını değiştirelim. İleride bir çağlayan görüyorum.
    KADIN- Ama sen bizi oraya sürüklüyorsun.
    ADAM- Bu cümle de pek barışçıl değil. Beni suçlarsan kendimi savunmak, kendimi savunurken seni suçlamak zorunda kalırım, sonra sen kendini savunmak için beni suçlarsın ve şiddetli bir kapı sesine kadar gider bu!
    KADIN- Hayır hayır, bugün kavga etmek istemiyorum.
    ADAM- Zaten dün geceden sonra bu çok anlamsız olurdu. Hatırlarsan yatak odamızın kuruluşu gibi bir şey oldu. Her sene kutlasak yeridir yani.
    KADIN- Gerçekten de öyleydi.
    ADAM- Öte yandan olay yerinde bir naneli sakız olsaydı daha da iyi olabilirdi ama neyse.
    KADIN- Nasıl yani?
    ADAM- Boşver canım, öylesine söyledim.
    KADIN- Ağzımın koktuğunu mu söylüyorsun?
    ADAM- Ne var bunda hayatım, herkesin ağzı kokar.
    KADIN- Bana hiçbir şey için "ne var bunda" deme!
    ADAM- Tamam tamam, kapatalım bu konuyu.
    KADIN- İlk buluşmamızdan bu yana kapattığımız bininci konu bu.
    ADAM- Baştan alalım mı? Sen "hayatıım" diye seslenerek içeri girdin, ben de sana "söyle canım" dedim... Oradan devam edelim.
    KADIN- Şunu soracaktım: Cep telefonum kesilmiş.
    ADAM- İyi. Evden ararım.
    KADIN- Saçmalama.
    ADAM- Tamam. Bizzat eve gelirim yüz yüze görüşürüz.
    KADIN- Biraz para versen!?
    ADAM- Sesinle görüşmek için niye para veriyorum?
    KADIN- Hayatım günümüzde kimle görüşmek istersen biraz para vermek zorundasın. Telekomünikasyon bu temel üzerine kuruludur. Mesela manasız arkadaşlarınla yaptığın beş para etmez sohbetler için bile bir sürü para vermek zorunda kalıyoruz.
    ADAM- Kimmiş bu manasız arkadaşlarım?
    KADIN- Saymakla bitmez. Ama bitirmeye çalışayım: Semih, Nurettin, Hayri ve benzerleri...
    ADAM- Semih de mi kötü oldu? Adam ülkenin sayılı cerrahlarından biri.
    KADIN- Evet ama hâlâ yemek yerken ağzını şapırdatıyor.
    ADAM- Alt çenesi doğuştan biraz önde, ne yapsın adam.
    KADIN- Ama utanmadan çekirdek çitlemeye çalışıyor. Dişler hiçbir zaman üst üste gelmiyor ki çekirdeğin kabuğu ikiye bölünsün. Çekirdeği ağzında hamurlaştırıp tuzunu emiyor, kalan aşağılık posayı da gözümüzün önünde sergiye açıyor. Neden çerezi alet ediyorsun ki, direkt tuz ye!
    ADAM- Sana yaranmak imkânsız! Hakkında abuk sabuk konuştuğun adam mikrocerrahi dalında Avrupa'da meşhur!
    KADIN- Bir gün kongrede çekirdek çitlesin bak bir daha yüzüne bakıyorlar mı?
    ADAM- Kusura bakma benim arkadaşlarım seninkiler gibi değil. Mesela telefon faturalarımızda her zaman güzide bir yeri olan Şengül'ün verdiği emsalsiz hayat dersleri yoktur bizimkilerde. Yani Semih hiçbir zaman ayrılmamıza yol açmamıştır. Belki kabuklu yemiş yemekte zorlanıyor ama ailemizin içişlerine karışmıyor.
    KADIN- Şengül benim en iyi arkadaşım ve bu konularda tecrübesi var.
    ADAM- Hangi konularda?
    KADIN- Her konuda... İlişkiler, kadınlar, erkekler, hayat... Herşey işte...
    ADAM- Bu bilgilerden kendisi neden istifade etmiyor acaba? Ne zaman seni arasa üçbuçuk saat konuşuyorsunuz! Ve doğal olarak ilişkimizden her gün üçbuçuk saat çalmış oluyor. Bu durumda nasıl mutlu olabiliriz? Sen Şengül'den arta kalan zamanlarda benimle görüşüyorsun. Yani Şengül'le sürekli aleyhimde konuşup sonra dönüp benimle sevişmen sağlıklı bir şey mi? Bir de annen var tabii... Şengül'ün öldüremediği yanlarımı annenle hallediyorsunuz!
    KADIN- Annem hakkında dikkatli konuşmanı öneririm.
    ADAM- Aynı özeni annenden bekliyorum ben de... Ama hâlâ benden "o adam" diye bahsediyor.
    KADIN- Sen benim telefonlarımı mı dinliyorsun?
    ADAM- Hayır telsiz telefon tuvalette kalmıştı, ben de birini aramak üzre açtım ve annenin şen kahkahalarıyla karşılaştım.
    KADIN- Eee?
    ADAM- E'si o sırada sana "o adam nerede, yaşıyor mu" diye sordu, sen de "tuvalette" dedin, bunun üzerine sayın valide hanım "desene yakıştığı yerde" dedi. Ve ikiniz bu lafa iki dakika boyunca güldünüz. Ve üstelik o iğrenç iki dakikanın parasını ben ödüyorum! Yani karımla annesi aleyhimde boktan espriler yapıyorlar ama Türk Telekom'la muhatap olan benim. Sadece biraz saygı istiyorum! Koca olarak değilse bile bir sponsor olarak birazcık saygıyı hakediyorum herhalde!
    KADIN- Faturayı ödüyor olman sana konuşmaları dinleme hakkını vermez!
    ADAM- Yok canım! Neye para ödediğimi bilmek benim hakkım! Ve bundan böyle paramı çarçur etmeye niyetim yok. Git annene söyle cep telefonunun parasını o ödesin!
    KADIN- ÖYLE Mİ? AL O ZAMAN! CEP TELEFONU SORUNUMUZ KALMADI!
    ADAM- SEN O CEP TELEFONUNU NASIL PENCEREDEN ATARSIN! ONUN DA PARASINI BEN ÖDEDİM!
    KADIN- YAA? PEKİ BU TELEVİZYONUN PARASINI KİM ÖDEMİŞTİ? GÜZEEL...
    ADAM- DUR MANYAKLAŞMA! BIRAK O TELEVİZYONU!

     Dost Meclisi


    Porselen fincandaki kahve telvesi.....

    Hafif ateşte pişmiş kahvenin telvesi ne kadar lezzetlidir. Hayatımız da keşke hep böyle tatlı geçse de, hiçbir şeyi dert etmesek. Aslına bakarsanız, bugünkü davranış ve düşünce tarzımızı, doğduğumuz günden itibaren yaşadıklarımız biçimlendirmektedir. Onun için herzaman aileden alınan görgünün öneminin oldukça büyük olduğuna inanmışımdır. Bu öyle bir değerdir ki, kişiler üzerinde hemen hissedilmekte ve sonradan oluşturulamamaktadır.

    Son yıllarda bu önemli kavramın yitirildiğini, yerine sadece hırsın ve kıskançlığın aldığını görüyoruz. Özellikle çalışma hayatında daha çok karşılaştığımız bu olumsuzluklar karşısında, nasıl bir taktik alınacağını henüz öğrenmiş değilim.

    Hele ki insanlara güvenip bir de açık verdiniz mi, vay halinize...Bundan 20 yıl önceyi hatırlıyorum da, insanlar bu kadar acımasızca kuyunuzu kazacak kadar ileriye gitmiyorlardı. Gene kötü düşüncelere sahip, ortalığı karıştıran insanlar vardı ama bu kadar atik davranmıyorlardı, daha ölçülü davranmaya çalışıyorlardı.

    Ama artık devir çok farklılaştı. Kimin iyi niyetli olup olmadığını kolayca anlayamıyorsunuz. Samimiyet gösteriyorsunuz, çevrenizdekiler bu samimiyeti kıskanıp, hemen sizi kötüleme moduna geçiyorlar. Ama tabii ki şarap gibi yıllanmış dostlukları da takdir etmek istiyor ve imreniyoum. Çünkü ilişkiler artık çıkarlar üzerine kurulmaya başladı.Ama bence her anımız o kadar değerli ki, dostluklarda bile seçici davranmak gereğini duymalıyız. Annemin dediği gibi, "Dostuna, bir gün düşmanın olacakmış gibi davran, ser verip sır verme".

    Keyfiniz bol olsun....
    Ayşe H. EREM


     Kahvehane Panosu


    KEN LIGHT / SÖYLEŞİ ve GÖSTERİ

    Tanınmış Amerikalı sosyal belgesel fotografçı Ken Light Türkiye'ye geliyor. Fotografçı, 20-23 Mayıs tarihleri arasında Fotograf Vakfı'nda Belgesel Fotograf konulu bir workshop yapacak. 21 Mayıs Salı günü, Türkcell salonunda saat 19.30'da saydam gösterisi eşliğinde 30 yıllık fotograf deneyimini aktaracak. Bu toplantılar Diyarbakır, Ankara, Eskişehir ve İzmir'de tekrarlanacak.
    (Bilgi için Fotograf Vakfı: 0 212 292 19 39)


     İşe Yarar Kısayollar


    http://www.efsaneler.com
    İnanılmaz şehir efsanelerinden mizahi örnekler. Sıkı canlara birebir ilaç.

    http://fotografim.com
    Fotoğraf meraklılarına referans olabilecek kapsamlı bir site.

    http://www.afsad.org.tr
    Ankara Fotoğraf Sanatçıları Derneği Resmi Sitesi. Meraklılara...

    http://www.parapsikoloji.org
    İlgilendiğimden değil ama bazılarınızın ilgisini çekebileceğini düşündüğüm bir site. Gene meraklılarına.

     Damak tadınıza uygun kahveler


    AP Clock Player v1.2 [292k] W9x/2k/XP FREE
    http://www.amazingplanet.com/softoys/clockpkg2.exe

    Harika bir analog saat. Çok değişik şekillerde saatiniz olsun, dilediğinizde sizi uyarsın istiyorsanız mutlaka yükleyin. Değişik dizaynları da buradan yükleyebilirisniz.

    Scrabble v2.501 [1.5M] W9x/2k/XP FREE
    http://www.lionking.org/~timwi/proggies.htm

    İngilizce Scrabble. Oldukça iyi programlanmış bir yetenek oyunu. Kendinizi denemek için oynayabilirsiniz. Dilerseniz, Fransızca, Almanca ve İspanyolca da mevcut.
    http://kmarsiv.com/sayilar/20020522.asp 22 Mayıs 2002 - ©2002-kmarsiv.com
    istanbullife.com