KAHVE MOLASI

ABONE FORMU

ABONE OL
ABONELiKTEN AYRIL
HTML TEXT
kmarsiv.com
Arşivimiz
Yazarlarımız


E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri

KAHVE MOLASI

 31 Mayıs 2002 - Tatilim Geldi


Merhaba Dostlar,

Yazıcıda kağıt bitmiş. Kullandığım fotokopi kağıtlarının da yerinde yeller esiyor. Eski malzemelere doğru şöyle bir uzanayım belki birşeyler bulurum dedim. Elime sarı teksir kağıtları geldi. Biran durdum, kağıtları kokladım, üstlerine sinmiş ispirto kokusu yoktu ama hayal edince bal gibi mavi yazılı ispirto kokulu teksir kağıdı elime geliverdi. Şimdiki çocuklar belki hayatlarında hiç görmemişlerdir teksir makinalarını. Ortaokulda sınavlarımız teknolojinin son icadı olan teksir makinalarından çıkmış soru kağıtlarıyla başlardı. Kolunun altında bir demet teksir kağıdıyla girdimi hoca sınıftan içeri, kesif bir ispirto kokusu sarardı ortalığı. Daha taze taze dumanı üstünde soru kağıtları ve ispirto kokusu, az sonra başlayacak kara saatin habercisiydi sanki. Bazı hocalarımız teksirleri birkaç gün önce hazırlar, sınava hazırlıklı gelirlerdi. Yatılı öğrencilerin görevi bir gece önce öğretmenler odasındaki çöp tenekesini karıştırıp, buruşturup atılmış orjinali bulmaktı. Genellikle başarıyla sonuçlanan bu işlemden sonra maviye boyanan ellerimizi ertesi güne temizlemek için toz deterjan bile kullandığımız olurdu. Yıllar geçti, teksir makinalarında sınav soruları yerine, bildiriler yazıp basmaya başladık. Gün geldi basılı malzemeyi yakmak için küvetleri, tencereleri kullandık. Kolay tutuşan ve çabuk yanan teksir kağıtlarını sevgiyle seyrettik. Uzunca bir süre teksir makinasını unutmuşken, askerde tekrar karşıma çıktı. Ve ortaokul daki organizasyonlara benzer bir operasyonla sorular yeniden ele geçirildi. Asker ertesi, teksir makinalarının yerini fotokopiler, yazıcılar almıştı. Kırtasiyecilerde hala satılan teksir kağıtlarının müsvedde görevinden başka bir sorumluluğu kalmamıştı artık.

Ufff amma nostaljik olmuşum. Ama inanın canım ispirto çekti biran, gidip bakkaldan alsam mı bir şişe acaba? Varmıdır ki? k

..........

Yaz geldi ya, ben başladım gene arpacı kumrusu gibi düşünmeye. Hangi gazeteyi açsam sayfa sayfa tatil ilanları. Hepsi gözümün içine baka baka "Gel yavrum, gel canım" diyor sanki. Fiyatlarda makul gibi, hele birde 5 taksit,6 taksit diye bağırmıyorlar mı, sanki gitmeyeni dövecekler. Yalnız bu taksitle tatil ödemesine bir türlü ısınamadım. Peşinatı ver tatili yap, sonra parasını ödemeye devam et. Bana azcık salaklık gibi geliyor. Gene de hoş bir olanak diyerek hakkını teslim etmeliyim. 3 senedir tatil özlemiyle yanıp tutuşan benim gibilerdenseniz, beni boşverin siz bari değerlendirin şu olanakları. Baktım da, "Orada Neler Oluyor" da BBG'nin gülleri ve dikenleri günlerini gün etmekle meşguller. Ahmet San'ın Aspat'ı muhteşem bir köşe, dikkatinizi çekti mi? Al işte BBG cilere gıcık olmak için bir neden daha bana. Çatlıyorum ya hasetimden, n'apim.

..........

Geçen hafta biz 25.yılımızı kutlarken, bir arkadaşımız babasını kaybetti. Haber aldığımızda iş işten geçmiş bize sadece rahmet ve sabır dilemek kalmıştı. Aklımıza bile getirmek istemediğimiz, unutmaya çalıştığımız bu acı haberlerin sıklaşması, anne ve babalarımıza biraz daha sarılmamızı öğütlüyor sanki. Vakit darlığı bahanesiyle ihmal ettiğimiz büyüklerimizi sık sık yoklamamız gerektiğini hatırlatıyor bize. Bugün sevgili babamın doğum günü. 72 yaşın getirdiği yorgunlukla bizlerden uzakta kutlayacak bu günü. Kalbimiz onunla olacak, hissedecektir eminim. Seni Seviyoruz Babacığım, nice mutlu ve sağlıklı yıllara...

Aramıza Ankara'dan yeni katılan sevgili Cumhur Aydın'ın, biraz gecikmeli de olsa, anneler günü için yazdığı bir yazıyı okuyacaksınız. Okurken gözyaşlarımı tutamadığım bu harika yazıyı seveceğinizi ve öğütlerini tutacağınızı umuyorum.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur

 Kıraathane Sahibinden


Şaraptan Bilgisayara

İnternetin sembolü haline gelen "@" işaretinin hikayesini hiç merak ettiniz mi?
Sapienza Üniversitesi profesörlerinden Giorgio Stabile'nin açıklamasına göre internetin sembolü "@" işareti 1536 yılında Latin Amerika'dan İtalya'ya mal taşıyan Floransalı tacirlerin oldukça sık kullandığı bir işaret. Yaklaşık 500 yıl önce şarap ve tahılda ölçü birimi olan "amphora" nın sembolü olarak kullanılan "@" işareti uzak mesafeler arası ticareti belirtmek için de kullanılıyordu.

İnternet'in günümüzde dünyanın en uzak mesafelerini birbirine bağlayabilme gücünün olduğu gözönüne alınacak olursa bu sembolün 500 yıldır anlamını kaybetmediği de ortaya çıkıyor.

 Kahvecinin Günlüğü


  • Kadınlar Devleti
    Öykü yaklaşık 2400 yıl önceye dayanır. Kadınlar, erkeklerin yönetiminden hoşnut değildir. Kocalarının giysilerini aşırıp erkek kılığında Meclis’e gitmeye ve devlet yönetiminin kadınlara bırakılması için oy kullanmaya karar verirler. Ve bunu gerçekleştirip, komünal bir devlet oluşturmak üzere kolları sıvarlar. Ne ki kadınların ütopyası kısa sürede erkeklerin hoşnutsuzluğuna yol açacak ve her taraftan hırpalanmaya başlayacaktır. Bu kez erkekler kolları sıvar… Yücel Erten, Aristophanes’in “Ekklesiazusen” adlı oyunundan bir uyarlama yapmak üzere yola çıkmış. M.Ö. 392’de yazıldığı tahmin edilen bu oyunun bazı bölümleri günümüze ulaşmamıştır. Erten’in uyarlama ve tamamlama girişimi, sonunda bir yeniden yazıma dönüşmüş… Oyun, antik komedyaya Anadolu yakasından ve günümüzden yaklaşmayı denerken; bir yandan da kadın-erkek ilişkisini, çelişkisini, ikilemini, denklemini irdeliyor.
    Yazan: Aristophanes, Yücel Erten
    Yöneten: Yücel Erten
    Yer: Rumeli Hisarı
    Tarih: 31.05 2002 Saat: 21.00
    Bilet Fiyatları: 20 milyon TL, öğrenci 10 milyon TL


  • HALUK LEVENT
    Fil Productions in düzenlediği konserler dizisinde rock müziğinin güçlü ismi Haluk Levent müzikseverlerle buluşacak...
    Harbiye Cemil Topuzlu Açıkhava Tiyatrosu
    Tarih & Saat : 31 Mayıs, 21:00
    Bilet Fiyatları : 22.000.000 TL, 17.500.000 TL, 14.000.000 TL, 11.500.000 TL.


  • ANADOLU GÜNEŞİ 'KUBAT'
    T.C. Başbakanlık Tanıtma Fonu Kurulu Başkanlığı ve Kültür Bakanlığı’nın katkılarıyla gerçekleştirilen “Anadolu Güneşi” Solo Konserler dizisinin ilki 1 Haziran’da Lütfi Kırdar Uluslararası Kongre ve Sergi Sarayı’nda gerçekleşiyor. Ünlü sanatçı Kubat’ın solist olarak yer alacağı konserde René Giessen yönetimindeki senfonik orkestra, etnik çalgılar ve halk oyunları eşliğinde, düzenlemelerini Belçika’da yaşayan aranjör Cihan Sezer’in yaptığı türküler seslendirilecek. Sanat yönetmenliğini Kültür Bakanlığı sanatçısı Zafer Dalgıç ve Can Talanioğlu’nun yaptığı “Anadolu Güneşi” nin prodüksyonunu ORION gerçekleştiriyor.
    Lütfi Kırdar Uluslararası Kongre ve Sergi Sarayı
    Tarih & Saat : 1 Haziran, 20:30


  • BULUTSUZLUK ÖZLEMİ
    “Yolumuza bizimle aynı duygu ve düşünceleri paylaşan seyircilerimizle devam ediyoruz. Herkese daha iyi bir dünya için...” Nejat Yavasoğulları - beste, söz, gitar ve vokaller Serdar Öztop - solo gitar Sina Koloğlu - klavye Burak Güven - bas Utku Ünal - Davul
    Harbiye Cemil Topuzlu Açıkhava Tiyatrosu
    Tarih & Saat : 2 Haziran, 20:00
    (212) 251 58 97 (3 Hat)


  •  Ankara'dan : Cumhur Aydın


    Rodrigo'nun gitar konçertosu..

    Sürprizlere hazırlık mısınız? Sevgili annemi İzmir’de toprağa verdikten sonra, paldır küldür Ankara’ya dönmüştüm.. Pazartesi.. İş yerinde daralıp, durdum. Aksam üzeri bir taksiye atladım, eve doğru gidiyorum. Birden fikir değiştirip, yarı yolda indim.. Botanik parkı önündeyim. İçeri girdim. Çankaya’nin küçük ama en sevimli parkıdır, Botanik.. Haziran ortası, binbir çeşit ağaç, renk.. Öylesine yürüyorum. Yoruldum, bir banka oturdum. Bir zaman geçti.. Başımı kaldırdım. Üç beş bank ilerde, havuzun yanında, parkın akordiyoncusu gelmiş, hazırlık yapıyor. Bu genç oğlanın ne zaman geleceği belli olmaz. Ne kadar çalacağı, ne çalacağu katiyyen bilinmez. Para veremessiniz, kabul etmez. Çalar ve gider.. Göz göze geldik.. Başımla selamladım. Belli belirsiz gülümsedi. Derken, derken.. İlk parçasına başladı. Kulaklarıma inanamiyorum. Rodrigo’nun Gitar Konçertosu. Şok içindeyim, ağlamaya başlıyorum. Bu annemin en sevdiği melodi.. . Nasıl olur, nasıl olur böyle bir rastlantı?

    O konçertonun kısacık icrasına ne anılar sığmıştı, ne anılar?

    Ertesi günü, parasız yatılı sınavına gireceğiz. Çetin Hoca herşeyi bir bir tembihlemiş.. Gel gör ki, moralsizim. Paraya gereksinimim olacak mi bilmiyorum.? Utana sıkıla, birkaç arkadaşa soruyorum. Yok. En son, Ayvayı deniyorum. Onda da yokmuş. . Akşam üzeri, neredeyse ağlamaklı, eski yemekhane önünde turluyorum. Güneş batmak üzere.

    Derken, okul kapısının oradaki yeşilliğin arasından önce bir karartı beliriyor. Bana doğru yaklaşıyor. Gözlerime inanamıyorum. Bu annem, evet annem. Gördesten çıkmış, bu saatte Bornova okul yolunda onu kimse almamış ya da o yabancı arabaya binmek istememiş. Yürümüş.. İzmir'in keskin rüzgarında, kalın kahverengi paltosu ve esarbı başında, kan ter içinde.. Birbirimize sarılıyoruz.

    "Anne!" diyorum. "Sen nereden çıktın?" " E, oğlum yarın sınavın yok muydu?" diyor. "Belki bir ihtiyacın vardır diye düşündüm." "Anneciğim, param kalmamıştı, moralim çok bozuktu." diye kekeliyorum. Bana yeniden sarılıyor, "annelere malum olur bazı şeyler." diyor.

    Kantine gidiyoruz beraber.. Ozden Ağabeyle henüz bir muhabbetimiz yok ama, benim sevinçli halime bakıp, "Oo Paşa, annen gelmiş" diyor. Dün imrenip alamadığım SEK ayranı bir dikişte bitiriyorum. Biraz sohbet ediyoruz. Derken "Ben daha geçe kalmayıyım oğlum" diyor, bana başarılar dileyip bir kez daha sarılıp, gözden kayboluyor..

    Hemencecik, bir yıl önceki ilk gözden kayboluşunu anımsıyorum, yine okul yolunun başında.

    O zamanki daha bir dokunaklıydı elbette. İlk kez ayrılıyordum ondan.. Babam işleri nedeniyle gelememiş, onunla yapmıştık ilk yerleştirmeyi. Dolabıma her şeyi düzgünce koymuş, lastikli gravatımla havlumu da asmıstı. Yatağımı düzenlemiş, pikeler kaymasın diye iple çevrelemişti. Bir gün önce Kemeraltında, "hem ucuz, hem de kolej kıyafeti olsun" diyerek aldığımız tüm giysileri özenle yerlerine koymuştu.

    Sonra, Hazırlık Binasından, yemekhane yönüne yürümüştük. O, öğütler vermeyi sürdürmüştü. "Dolabındaki yiyeceklerini çabuk bitir, böcekler gelir.. Hastalanırsan hemen revire git. Ben leyliyim de. İyi çalış, bak baban ne emeklerle seni hazırladı. Okuyup, doktor olacaksın, bana bakacaksın unutma.." İlk akşam yemeği için ondan ayrılmış, metal sürahi, metal kapta hoşaf ve kuru fasülye-pilavı ucundan tatmış, hemen dışarı yine ona koşmuştum.

    Ayrılırken, belki on sefer sarılmıştık. Hem o ağlıyor, hem de ben. Koca paltosundan, mendilini çıkarıp, siliyordu göz yaşlarını. Meğer bu daha başlangıçmış. Annem, Bornova yolunda gözden kaybolunca başladı, esas ağlama.. Yansın bu okul, yıkılsın diye saatler boyu ağlamıştım. Elbet okul yolunda da o hıçkırıklara boğulmuştu, yeniden..

    Annesinin, kuzusundan ayrılması kolay mıdır?

    O zamanlar aklımıza düşmezdi, temelli ayrılıklar. Çocukluk işte.. Simdi, rüyalarıma girsin diye bekliyorum. Bütün anneler özeldir, benim ki de.. Eğer hala anneniz hayattaysa, ne olur şu an ne yapıyorsanız bırakın, uzaksanız bir telefon edip, sesini duyun, onu çok sevdiğinizi söyleyin.. Ne gerek var demeyin, anne bilmez mi çocuğunun onu sevdiğini, ama yine de duymak ister, bir daha, bir daha.. . Yakınsanız, hemen atlayıp, gidin yanına. Sarılın, sarılın doyasıya. Lütfen, özel günü, pazarı beklemeden..

    Bana gelince, ne yapabilirim Ankara'da? Botanik'e yollanıp, akordiyoncuyu gözlemekten başka elimden ne gelir ki? Bakarsınız oradadır, bakarsınız yine Rodrigo'yu çalar, o unutulmaz gitar konçertosunu.?

    Cumhur

     Komik Kahveci : Suat Sungur


    DAM ÜSTÜNDE SAKSAĞAN......

    Biz oyuncularının başına gelen en sık olaylardan biride,başka bir oyuncuyla karıştırılmaktır. Bir dönem, sevgili Uğur Yücel’in T.V. de parladığı ilk yıllar,belki fizik yapımızdan,birazda komedi üzerinde yoğunlaşmamızdan dolayı,beni hep Uğur Yücel’le karıştırırlardı. Bu da beni, Selim baba (daha önce.Selim Naşit’in bir anısını sizinle paylaşmıştım) kadar sinir etmezdi.Hatta son derece eğlenceli bulurdum işte onlardan birisi.(arkası yarın :-)))

    Bodrum’dayız,meyhaneler sokağında,ben,Derya Alabora(Uğur’un eşi) ve birkaç arkadaş,bir lokantada oturuyoruz.Orta yaşlı bir çift,geçerken duraklayıp bize baktılar biraz ilerledikten sonra geri dönüp bize yaklaştılar....

    Kadın: Af edersiniz,rahatsız ediyorum ama, siz Uğur Yücel’misiniz?
    Diye sorunca,Derya’nın ifadesini görmeliydiniz.
    Suat: Hayır,hanımefendi yanıldınız,sanırım karıştırdınız ben Suat Sungur’um .

    Tam bu anda Derya’nın durum hoşuna gitmiş olacak ki...

    Derya: Aaaa ne ayıp Uğur niye hanımefendiye doğruyu söylemiyorsun ..
    Deyince,bu sefer benim ifademi görmeliydiniz.

    Kadın: İnanın hiç önemi yok. Uğur bey dalga geçti ama,iddiayı ben kazandım,kocam, hayır, o Uğur Yücel değil diyordu bende o diyordum,size çok teşekkür ederim hanımefendi kazanma mı sağladınız...

    Deyip,yanımızdan uzaklaştılar.Bütün masanın ifadesini siz tahmin edin artık...
    O günden beri,kadının iddiada ne kazandığını merak eder dururum....

     Acı Kahve Hatırına : Çağhan Tansel


    Ağır Aksak Ayaklar - 2

    Çok mu iç karartıcı yazılar yazıyorum diye düşündüm. Eleştiri ya da basitçe eksikleri saptama iç karartmaz sanırım, karartmamalı. Bir şeyi sürekli eleştirmek benim hoşuma gitmez açıkçası çünkü sürekli eleştiren insan olaylara ya da durumlara tek açıdan bakıyor demektir. Bense her zaman için bir olayı ya da durumu değerlendirirken mümkün olduğu kadar değişik açılardan bakabilmeyi, madalyonun hep diğer yüzünü görebilmeyi denerim, kimsenin göremediği yüzünü...Bu yüzden mümkün olduğunca değişik konularda yazmaya çalışıyorum. Yazılarımı düzenli takip eden kişilere yönelik yaptığım bu iç hesaplaşmadan sonra konuma döneyim.

    En son yazımda eğitim sistemimizdeki en önemli aksaklıklardan biri olan "sadece teorik eğitim verme, pratiğe yoğunlaşmama" durumundan bahsetmiştim. Bu, adını verdiğim ağır aksak ayaklardan biriydi. Diğeri ise hepimizin bildiği gibi "ezbercilik" olgusuydu, daha doğrusu eğitim sistemimizin tamamiyle ezberci bir sisteme dayandığıydı. Şimdi bu tümör üstüne biraz yoğunlaşalım.

    Ezberci sistemin getirisi(!) hafızanın bilgiyi depolayamama durumudur. Bana göre tüm sakıncalarının başında bu gelir. Hafızamızın yani belleğimizin bir bilgiyi ya da belli bir bilgi kümesini depolayabilmesi için bu bilgileri "anlamlı kılması" gerekir. Yoksa belleğimiz sadece geçici bir süre için, kendisini konsantre ettiği durum yönelik bilgileri tutar ve sonra bırakır. Bunu da zaten en fazla sınav dönemlerinde yaşarız. Bir sınava çok yoğun bir şekilde hazırlanılır, sınavın ertesi gününde belleğimizde o sınavla ilgili öğrendiklerimizden çok azı kalmıştır çünkü beyin kendisini hemen bir gün sonraki sınava hazırlamaya başlamıştır. Tabii burada öğrencinin sadece sınava yönelik hazırlanması da eğitim sistemine ek olarak kendi zararına yarattığı bir durumdur. Belleğimizin depolayacağı bilgileri anlamlı kılması ne şekilde olur? Beynin her şeyden önce bu bilgileri "kendi gözüyle" görmesi ve kendi veri tabanındaki diğer ilgili bilgilerle ilişkilendirmesi, kendisine öğrenme sürecinde örnek olarak verilmiş olaylara uygulaması ve bu olayları da kendi gözüyle görmesi, bilgileri anlamlandırmasını sağlar. Bu şekilde bellek, kendi veri tabanına dahil ettiği yani günlük hayattaki kullanımımızla "öğrendiği" bu bilgileri ihtiyaç duyulan anda çağırmak ve bunların beyinde canlandırılmasını sağlamak için kendine pek çok ipucu elde etmiş olur. Bilgiyi uyguladığı örnek olaydaki kişiler, yerler, benzetmeler ve ayrıca başka şeylerle ilişki kurduğu anda kendinde oluşturduğu imajlar ve yorumlar bu ipuçlarına örneklerdir.

    Bütün bu saydığımız işlemlerin gerçekleşebilmesi için gereken yegane şeyler, beyni özellikle gerekli bilgilerin öğrenilmesi için "kurmak" ve yorum yapmaktır. Beyni kurmaktan kastım basit anlamda konsantre olmaktan ibarettir. Bunu öğrenme aşamasının bir zemini olarak düşünebiliriz. Bu zeminin üstüne inşa edeceğimiz yapı ise bilgiyi yorumlamaktır. Yorumlamanın neden önemli olduğu çok basittir, üst paragrafta belirtmiş olduğum tüm bellek işlemleri sadece yorumlamayla gerçekleşir! Yorum, bir insanın kendi bakış açısını çeşitli olaylara veya durumlara yönelik olarak ayarlaması suretiyle yeni düşünceler üretmesidir. Dikkat! Bu cümle çok büyük bir önem taşıyor. Bir insanın kendi bakış açısı demek, sahip olduğu tüm veri tabanının, kendi içinde yaptığı etkileşimler sonucu ortaya düşünce dediğimiz şeyleri çıkarması demektir. İnsan kendi düşüncelerini milyonlarca, milyarlarca olaya uygulayarak, bu olaylarla kendi düşünceleri arasında ilişki kurarak ve daha birçok bu türde işlem yaparak yeni düşünceler ortaya çıkarır. Burada sürekli bir devinimden bahsediyoruz, yani sürekli çalışan ve sürekli üreten bir beyinden. Böyle bir beyin için bir şeyi öğrenmek artık çok basittir çünkü "eğitilmiş olan" bu beyin artık önüne öğrenmesi gereken bir şey konduğu zaman neyi ana hatlarıyla öğrenmesi gerektiğini ve bunun kendisi için ne kadar yeterli olacağını, bunun yanında neyi ayrıntılı olarak öğrenmesi gerektiğini bilir. Artık öğrenme süreci kendini sürekli yenileyen ve hatalarını görüp kendi başına çözümler üretebilen bir devinim halini alır.

    İlkokul, ortaokul ve lise...11 (bazı okullarda 12) yıllık bir eğitim-öğrenim süreci. İçimizden hangisinin okulunda, herhangi bir sınıfta olsun hiç fark etmez, bu bilgiler bize öğretildi? Hangimizin okulunda beynimizin öğrenme ilkeleri üzerinde duruldu? Maalesef hiçbirimizin okulunda öğretilmedi. Peki bu bilgiler yurtdışındaki okullarda da öğretiliyor mu? Çoğunlukla hayır. Biz onlarda öğretilmiyor diye bu sorumluluktan kurtulur muyuz? HAYIR.

    Türkiye'nin dünya çapında, pek çok alanda yetiştirdiği pek çok uzman var. Bunların arasında beynin sırlarının çözülmesine paralel olarak gelişen ve "öğrenim bilimi" adı verilen, beynin davranış kurallarının incelendiği alanla uğraşan değerli bilim adamlarımız var. Özellikle son 10-15 yıldır bu bilim adamlarımızın önemli bir bölümü Türkiye'de bu konuların okullarda ders olarak okutulması için yoğun çaba harcıyorlar ama sonuç sıfır. Neden hiçbir şekilde, yurt dışında çalışmak zorunda bırakılan böylesine önemli insanlarımızdan yararlanmayı düşünmüyoruz ve onları hep kendi ülkelerine hizmet edememenin verdiği acıyla baş başa bırakıyoruz anlayamıyorum. Özellikle toplum olarak kendimizi geliştirmeye bu kadar ihtiyaç duyduğumuz bir zamanda kesinlikle anlayamıyorum.

    Çeşitli açılardan ve değişik örneklerden devam etmek üzere...

     Dost Meclisi


    bazı şeyler ne kadar zor farkında mısın
    eskimiş sözleri tek tek toplayıp
    dört bir yana dağılmış anılardan sıyrılıp
    yeni bir yola çıkmak.
    yada ellerinden kayıp giden sevgi güllerine
    parçalanmış vazolardan yaşama umudu sunmak
    bazı şeyleri ne kadar da zor kılıyoruz aslında
    gülen yüzlerimize acıyı yerleştirmek için
    kızgın küllerden gelecekler kurmak
    yanmış baharlara yağmur yağsın diye beklemek
    hepsi bizim hatalarımız aslında
    artık ne kadar zor değil mi
    kollarını ardına kadar açıp sarılmaya çalışmak
    yada yollara bakıp öylece dalıp gitmek
    artık uyandık
    artık sadece ihtiyaçlarımız konuşuyor
    tenimiz bedenimiz gözlerimiz sustu
    bazı şeyleri söylemek ne kadar zor farkında mısın
    bittiğini bile bile inkar ediyoruz
    oysa bitti
    bitti....

    Ayşin Uluğ



    Her şey size bağlı...

    Bir anı bir şarkı kıvılcımlandırabilir.
    Bir hayali bir çiçek uyandırabilir.
    Bir ağaç ormanı başlatabilir.
    Bir kuş ilkbaharı mujdeleyebilir.
    Bir gülümseme bir arkadaşlığı başlatabilir.
    Bir tokalaşma bir ruhu canlandırabilir.
    Bir kelime bir amacı belirleyebilir.
    Bir oy bir ulusun yaşamını değiştirebilir.
    Bir gülüş sıkıntıyı altedebilir.
    Bir adım her yolculuğu başlatabilir.
    Bir umut ruhlarımızı aydınlatabilir.
    Bir dokunuş şefkati anlatabilir.
    Bir kalp neyin doğru olduğunu bilebilir.
    Bir tek insan farkı yaratabilir.

    O yüzden "ben olsam ne olur, olmasam ne olur" demeyin.
    Siz çok şeyi ifade ediyorsunuz...



     Kıraathane Panosu



    HAYVAN KATLİAMINI DURDURMA KAMPANYASI

    Sağlık Bakanlığı, 20.02.2002 tarih ve B.100TSH0110002/2958 sayılı genelgesiyle kendilerince tek çözüm olan "İTLAF"ı seçmiştir.

    Bu genelgeye göre; sokaklardan toplanıp, barındırma merkezine gönderilecek kedi ve köpekler kısa bir sürede sahiplendirilemedikleri takdirde "UYUTULACAKLARDIR"

    Uyutulmanın anlamı, hayvanın dakikalarca çırpınarak, nefes alamadan, boğularak öldürülmesi demektir. Hayvanlar için böylesi bir toplu ölüm kararı, dünya tarihinde hiç bir yerde alınmamıştır. Günümüz çağdaş Türkiye'sine yakışmayan, hiç bir mantıki ve insani duyguyla bağdaşmayan bu talihsiz kararın acilen "İPTAL"i gerekmektedir. Bu genelgenin geri çekilmesini istiyor ve tek çözüm olan kısırlaştırma-aşılama projesinin uygulanması için lutfen www.petisius.com/mercek.php ve http://168.144.47.166/katliamdursun adreslerini ziyaret ediniz.


    BİR YENİLİK BAĞIŞLAYIN

    "Depremin, inandıkları ve dayandıkları her şeyi "yerle bir etmesine" rağmen, dimdik ayakta duran, yeni bir hayat kurmak ve "üretmek" için kolları sıvayan bu kadınlara destek olmak "insanım" diyen herkesin sorumluluğu! dün onlara olanların, yarın bize de olmayacağını kim bilebilir ki..."

    Kullanılabilir durumdaki eski özel eşyalarınızı, giysilerinizi, pabuçlarınızı, ev eşyalarınızı, bilgisayarınızı, cep telefonunuzu ve "eski" dediğiniz, atmaya kıyamadığınız; yıllardır biriktirdiğiniz her şeyi; "NAHIL ŞENLİĞİ" için gönderin... Ya da, satın alarak "kadın emeği" ne katkıda bulunun.

    31 Mayıs-2 Haziran 2002
    Tarihi Darphane Binaları Topkapı Sarayı, 1.Avlu Sultanahmet


    Express Kargo'yu (0212 549 05 05) arayın "kadın emeği" için bağışladığınız herşeyi gelip adresinizden ücretsiz alsınlar.

    KADIN EMEĞİNİ DEĞERLENDİRME VAKFI (0212 249 07 00)


    ANNE YEMEĞİ

    Hani hep deriz ya, annemin bir böreği vardı inanılmazdı diye...İşte ben bütün bunları bir kitapta toplamaya karar verdim. Yeni mutfak anlayışı içerisinde eski tatları yakalayabiliriz ve onları çocuklarımızla en 'special' yemek olarak paylaşabiliriz.

    Sizlerden ricam, lütfen annenize ait özel bir yemeğin tarifini lütfen bana gönderin. E-mail adresimi aşağıda bulabilirsiniz. içinde anneniz için bir iki cümlede sizden olsun. Bu arada mutlaka kontak numaralarınızı bildirin, çünkü daha sonra annenizin bir fotoğrafını vs... isteyeceğim.

    Kısa sürede tamamlayacağımı düşündüğüm bu proje, yakında sinema yayınları da çıkaracak olan BOX yayınlarından çıkacak.

    Nostaljik filmler tadında, nostaljik tatlarınızı bekliyorum... Tariflerinizi zozbatur@coproduction.com.tr ya da kahve molası'na gönderebilirsiniz...

    Sevgiyle kalın,
    Zeynep Özbatur

    Önemli Not: Projenin konseptinin tüm hakları Zeynep Özbatur'a ait olup, noter tarafından onaylı bir örneği bulunmaktadır.


     İşe Yarar Kısayollar


    http://www.turkishmedia.net
    Media linkleri ile donamış güzel bir portal. Yerel basın dahil, yerli ve yabancı epeyce link var. Birgün gelir lazım olur. Bir köşede bulunsun.

    http://www.vergi.ofisi.com
    Bir Mali Müşavirden en son vergi değişikliklerini anlatan site. Belki işinize yarar.

    http://www.esalak.com
    Yeni bir komedi sitesi. Hoş vakit geçirtiyor. Ne ararsan var cinsinden.

    http://www.singer.com.tr
    Hanımlar, belki atlamışsınızdır diye bu siteyi öneriyorum. Dikiş nakış hakkında çok güzel bir rehber var. Belki ninelerinizin iğne oyasını denemek istersiniz.

     Damak tadınıza uygun kahveler


    Copying Machine v1.24 [1.3M] W9x/2k/XP FREE
    http://www.xs4all.nl/~jlmmaas/files/copymach124.zip

    Universal bir scanner yönetim programı. Taradığınız dökümanları direkt yazıcıya gönderebildiğiniz için bir fotokopi işlevide görüyor. Her türlü düzenlemeyi yapabiliyorsunuz. Tarayıcı kullananalara şiddetle tavsiye edilir.

    IconShop v1.13 [90k] W9x/2k/XP FREE
    http://users.pandora.be/liontech/IconShop.zip

    Bir PC ci olarak, Macintoshları övmem ama kullandıkları grafikler ve ikonlar da yabana atılır cinsten değil. Bu küçük programcık Macintosh ikonlarını okuyup PC nize uygun hale getirmenize olanak sağlıyor. Windows'u daha da güzelleştirmek isteyenler için.
    http://kmarsiv.com/sayilar/20020531.asp 31 Mayıs 2002 - ©2002-kmarsiv.com
    istanbullife.com