|
|
|
10 Haziran 2002 - Dikkat Yaz Geldi |
İyi Haftalar Dostlar,
Sıcak bir hafta sonu geçirdik. Artık iliklerimize kadar hissettiğimiz yazı yaşamaya tam anlamıyla başladık sanırım. Klimaların çalışma, vantilatörlerin saklandıkları yerlerden çıkma zamanı geldi. Olanaklar ölçüsünde denize ve havuza koşabilenler şanslı. Ama en azından bir süre daha evde kalacak olanlar şimdilik duşla idare etmek zorunda. Duşla arası iyi olmayanlar için de kozmetik sektörünün üstün ürünleri hizmete hazır. Benim sözüm şu kozmetiği kötü emellerine alet edenlere.
Cumartesi günü bir vesile ile 15-20 dakikalık bir minibüs yolculuğu yaptım. Ter hususunda oldukça hassas bir yapıya sahip olan bendeniz, genellikle sıcak ortamlarda bulunmamaya özen gösteririm. Bulunduğumda da ortaya çıkan, hamamdan yeni çıkmış ta kurulanmayı unutmuş görüntümü kamufle etmek için kullandığım çaput mendilim herzaman elimde olarak, açık camdan gelen sıcak ama esintili rüzgarla idare etmeye çalışıyorum. Az sonra bir genç bayan bindi minübüse. Taş çatlasın 23'ünde. Üzerindeki göbeği açıkta bırakan bluz ve ayakkabıyı göstermeyen ispanyol paçalı kota bakılınca, modayı yakından takip etmeye çalışan hoş bir genç kız olarak kayıtlarıma geçebilirdi, ta ki yanıma oturuncaya kadar. Hatta öndeki boş koltuğa değil de yanıma oturmasından türlü anlamlar bile çıkarabilirdim.
Kayıtlara girdi girmesine de, hiç te hoş bir anı olarak değil. Gül bahçesine pislemiş eşekten az sonra, gülü koklamaya niyetlenmiş birinin başına ne gelirse benimde başıma o geldi işte. Ağır parfüm kokusuyla örtülmeye çalışılmış ter kokusu, reklamları da aratmayacak bir şekilde tüm minübüsü sardı. Yanımdaki cam izin verse kafamı çıkarıcam ama kilo alınca kafamda mı büyüdü, yoksa cam mı küçüktü, bir türlü başaramadım. Tek şansım gelen rüzgarı siper etmekti. A be canım güzel kardeşim, reklamlarında hernekadar belirtilmiyorsa da, şu deodorant ya da parfüm denen şey temiz vücuda sürülür. Terledikten sonra aldığın önlem, işi daha berbat hale sokmaktan başka bir işe yaramaz. Yahu nedir bana garezin, git bari öndeki boş koltuğa otur. Arada kıza yan gözle bakıyorum ama hiç oralı değil. Bu zıkkım kendisini rahatsız etmiyor mu? yoksa burun delikleri mi tıkalıdır anlamadım. Arkamdakiler de halimi farkettiler. Kız indikten sonra birbirimize bakıp gülüştük. Sonra oturdum, birazdan kızın yanına gideceği arkadaşının halini düşündüm de, kendi halime şükrettim. Aman allahım, gül bahçesindeki eşeği öpmeyi kim ister ki.
..........
Dün boğazda amacı güzel, uygulaması kısır bir eylem vardı. Tabi buna eylem demek yanlış olur. Eylem biraz yasadışılık kokuyor, oysa bu tümümüzün oybirliği ile destekleyebileceği bir hareketti. Boğazların güvenliğine dikkat çekilmeye çalışıldı. TRT den naklen yayınlanan organizasyonu belki birçoğunuz izledi. Benim dikkatimi çeken ise, sunucuların her fırsatta dile getirdikleri yoğun katılımın pekte gerçekçi olmadığıydı. Hergün boğazda olan kayıkları katmasak hüsran bile denilebilirdi. Bu derece ciddi bir konuda bile duyarsızlığımızı gösterdik gene cümle aleme.
Tüm dünyanın dikkatini çekmeye yönelik bu eylemin boyutları muhteşem olmalıydı. Helikopterden çekilen görüntülerde seyrek sepelek dağılmış, 150-200 kadar tekneden başka birşey yoktu. Israrla kaza senaryosu diye takdim edilen görüntülerin, balıkçıların elinde yanmaya çalışan işaret fişeklerinden ve öttürülen bekçi düdüklerinden başka birşey olmadığı görüldü. Şu işi Greenpeace'e havale etselerdi de görselerdi eylem nasıl yapılır. İşin komiği, eylem yapılıyor ama arada trafikte tüm hızıyla işliyor. Yahu ayarla bir tankeri, durdur boğazın ortasında, çevir etrafını yüzlerce tekneyle, ondan sonra da bas bas bağır dünyaya. Üzüldüm. Bizim bu derece önem verdiğimiz bir konuya, dünya ne der diye düşündüm, üzüldüm. Ama, denize 100 metre mesafede ev yapıp, kapısını dağa çeviren insanın denizlere duyarlı olmasını beklemek yanlış olurdu zaten. Bir dahaki sefere benden reçete isterlerse, hazırım. Önemle duyurulur.
Cuma günkü Kahve Molası'na yaptığımız renk değişikliği sizlerden değişik eleştiriler aldı. Beğenen de var beğenmeyen de. Ama beğenenler çoğunluktaydı ne yalan söyliyeyim. Bir iki alternatif renk daha denemeye karar verdim sonunda. İlerleyen günlerde bunları görürsünüz kısmetse.
Dünya kupasından hiç bahsetmiyeceğim. Kulaklarıma kadar doluyum çünkü. Bekliyorum, Şenol Paşa dönsün de emekliliğini hepbirlikte kutlayalım doyasıya!!??
Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle... Cem Özbatur
Sorun, anlatayım
Buraya konu bulmakta oldukça zorlanıyorum. Benim bildiğim konuları sizler de nasılsa biliyorsunuzdur gibi geliyor. Eğer detaylarını öğrenmek istediğiniz, internetle ilgili bir konu ya da sorunuz varsa, lütfen sorun. Biliyorsam, anlatırım. Bilmiyorsam da, mutlaka öğrenir gene anlatırım.
EFES PİLSEN SUMMER FEST 2002 ONE LOVE IN ISTANBUL
10 Haziran, 18:00 Bilet Fiyatları : 18,000,000 TL
Maslak Venue
Atatürk Oto Sanayi Sitesi Ahi Evren Cad. Rentaş İş Merkezi Kat 4
Maslak
Tel : 0212-257 94 55
Beşiktaş Kültür Merkezi Açıkhava Konser ve Gösterileri
12 Haziran- 3 Temmuz 2002 tarihleri arasında Cemil Topuzlu Harbiye Açıkhava Tiyatrosu'nda ,
Beşiktaş Kültür Merkezi tarafından organizasyonu gerçekleştirilen Açıkhava Konser ve Gösteri Günleri: Sezen Aksu,Sertab Erener, Kıraç, Sultans of the dance, Fahir Atakoğlu, Kardeş Türküler ve Cem Yılmaz ile unutulmaz İstanbul gecelerinde izleyicisiyle buluşuyor...
12-13-17-18-19 HAZİRAN
SEZEN AKSU
14 HAZİRAN HÜLYA AVŞAR
15 HAZİRAN SERTAB ERENER
16 HAZİRAN KIRAÇ
Harbiye Açık Hava Etkinliklerinin biletleri Biletix'te satışa sunulmuştur.
Biletix Çağrı Merkezi: 0 216 454 15 55
Kahve Mollası : Altuğ Yücel |
N’EROTİK HİZMET
Kahve Molası'nın sevgili Kahve Mollası köşesi okuyucuları.
Bir önceki yazıyı
Bir sonraki yazı konusu:
Acaba "günlük gazete + erotik hizmet" mi sunacaklar? DAYNNNK...
Diye bitirmiştim ya.
İşte sözümü tutuyor ve yazıyorum.
Son iki yıldır internetten gazete okumak hayatımın önemli bir parçası haline geldi.
Önce Radikal Gazetesi kayıtlı kullanıcı istemeye başladı.
Saygıyla karşıladık.
Cumhuriyet paralı aboneliğe geçti dediler, “e, çok özel bir okur kitlesi var,
olabilir” diye düşündük.
Sonra 3-4 ay önce Sabah Gazetesi kayıtlı kullanıcı istemeye başladı “eyvallah”
dedik kaydolduk ve her sabah Yöre Net Elektronik Hizmetler Şirketinin hizmet
verdiği Sabah’ı okuyabilmek için bir takım akrobatik numaralar yapmaya başladık.
Sabah’ı tıklayınca önce şifre sorma penceresi ile mücadele ediyorduk.
Mücadele diyorum çünkü, çıkan pencerede “save password” seçeneğini
işaretlesen de, abi ve amcaların kullandığı teknoloji nasıl bi şeyse makine bi türlü
hatırlamıyor biz de her defasında yeniden kullanıcı adı ve şifre giriyorduk.
Onu da atlattık diyelim. Yazarlar sayfasını tıkladık değil mi?
Babayı okursunuz. Yani Yavuz Donat’ı tıkladıysanız.
Hep Demirel’den bahseder ya, onun için dedim.
Yazarları tıkladıysanız; bir pencere açılır ki, baştan aşağı iki satır,
soldan sağa da dört kelime okunmakta. Abi ve amcaların kullandığı teknoloji insana
hizmet üzerine kurulu ya! Okuyucuya her defasında test imkanı sunuyor.
“Bakalım okuyucumuz bugün kare şeklindeki bu pencereyi alt kenarından
tutup ekran boyunda büyütebilecek mi” diye?
"Orasından burasından çekiştirmeden okunacak büyüklükte açılsa!" diyeceksiniz.
Nasıl olsun! Arama makinelerinin adı bile Garibaldi. Ordan hesap edin.
Lafı uzatmayalım. Sabah’ın internet baskısını, Yöre Net-Sabah ikilisinin
tüm çabalarına rağmen, yılmadık okuduk.
Tâ ki Mayıs’ın ortalarına kadar.
O meşum günlerde Sabah okurları kendilerine ait şifre ve adların geçersiz olması
gerçeği ile karşılaştı. Gazete dangadanak paralı abonelik sistemine geçmişti.
Eee... Bu kadar da bedavacılık olmazdı.
Artık internetten gazete okumanın da bir bedeli olmalı diye
düşünmüşlerdi abiler amcalar.
“Haksızsınız” diyemezdik.
Gerçi biz netten gazeteyi okurken, gözümüze gözümüze reklam sokuyorlardı
ama, gazetemize ufak bir katkı da gerekiyordu demek.
Hemen abonelik koşulları sayfasına girdik.
O ne be abi!
Sabah Gazetesi aboneliği ücreti:
13 Öro yazıyor.
Al eline hesap makinesini hesapla.
13 x 1.310.000.TL.eşittir 17 milyon TL.
Eh n’apalım. Bizim de bir katkımız olsun bari.
Aaa.. O da ne? Tüm sene için değil mi? Nası yani ?
Bir ay için mi?
Ne yani 13 Euro artı KDV çarpı bir milyon üçyüz on bin lira, bölü otuz.
Ne ediyor?
Yaklaşık 600 bin lira.
Abi bu gazete bakkalda kaç para?
300 bin lira.
Eh siz olsanız, internette "günlük gazete + erotik hizmet" mi sunacaklar
diye düşünmez misiniz?
Abiler amcalar?
Ne iş?
Altuğ Yücel
Ankara'dan : Cumhur Aydın |
ONA DÜŞEN
İncek; küçük bir köy, Ankara- Gölbaşı çevresinde yeni gelişmeye baslayan. Etrafa okullar, konutlar yerleştikçe, İnceklilere de yeni bir uğraş, geçim kapısı cıkmış.. Küçük küçük lokantalar açmıslar, özellikle bahar ve yazın dışarıya, bahçeye de sandalya-masa koyarak, sevimli piknik alanları düzenlemişler.. Benim de yolum buralara düştü. Anlatacağım öykü, geçtiğimiz kış aylarından.
Arkadaşlar, öğle yemeklerini burada yerlermiş bir süredir. Beni de bir gün götürdüler.. Derme çatma lokantamızın adı Beymet.. Değişik bir isim. Sonradan anladım, şalvarı, başında yemenisi çakır gözleri ve kavrulmuş yüzüyle ortalığı çekip-çeviren annenin adı Beyhan. Yaşını kestiremiyorum, bir yıl önce evlenmis kızı, Akçakoca'ya gelin gitmiş. İlköğretim yedinci sınıfa giden oğul Orhan ortalıkta, servise yardım ediyor. Beymet'in Bey'i hanımdan geliyor. Met'i de baba Metin'den. Metin Bey, ne servise, ne mutfağa karışıyor.. Arada sırada hesaba bakıyor.. Her zaman yüzünde bir karış sakal, keyifsiz, suskun.
Mutfakta ve serviste yine akraba kadınlardan birkaç kisi daha var.. Bir kere, kuru fasulye, gözleme, mantı her gün bulunan yiyecekler. Birde, gelenlerin önceden belirtecekleri isteklerine göre günün yemeği hazırlanıyor. Bu, haftada bir gün mutlaka yoğurtlu sarma. Diğer günler, ıspanaklı kol böreği, bezelye gibi değisiyor.. Salata sormadan geliyor, ikram, yemekten sonra çay yine sormadan geliyor, ikiden az içerseniz, yemeği beğenmediğinize yoruyorlar. Kışın yanan sobanın üstündeki güğümler ve çaydanlık ile Tekir Kedimiz ilk gözünüze çarpanlar.. Beyhan Hanım hem mutfağı yönetiyor, hem servise yardım ediyor hem de gelenlerin hemen hepsi has müşterileri olduğundan ve en azından bir süredir birbirlerini tanıdıklarından, onlarla sohbet ediyor. Paraya gelince, gerçekten utanıp, sıkılarak "Bir buçuk dedik sarmaya, amaan ne verirseniz "deyip, gülüveriyor. Eski bir hesap makinesini de, "Bilgisayarımla bir hesaplıyım" diyerek arada sırada eline alıyor..
İyi, bence işler fena değil. Herkes memnun gibi. Bende alışıveriyorum, bu insancıklara.. Ancak, benim hemencecik ikinci gidisimde, baba Metin'in ciddi bir sağlık derdi olduğu kulağima fısıldanıyor. Ayaklarında dolaşım bozukluğu var. Dayanılmaz acılar ve tedavi de bir sonuc vermiyor. Meğer, Beyhan Hanım, erkek kardeşiyle bir de onu hastane hastane dolastırırmış, günlerdır, aylardır.. Yetmişlerden bir Mersedes, nasıl ellerine gecmişse geçmiş, güya Hanımın tarlaları varmış, az buçuk, sata sata bugünlere gelmisler.. Yalnız gittiğim bir gün, Beyhan Hanım, tonla doktor raporuyla yanıma ilişiverdi. "Yok, yok bizim beyin dermanı yok kardeşim, ayaklarını kesecekler sonunda" diyiverdi. Mavi gözlerinden, iki damla yaş çoktan süzülmüştü. Dondum kaldım.."Bildiğin, birileri var mı bize çare verecek?" diye bir umut, bana da yaslandı..
İzleyen günler, gidiyoruz, geliyoruz lokantamıza.. Dolmalar, sarmalar, ev baklavası. Karınların doyması gerek. Yüzleri, hergün biraz daha kararıyor, Beyhan Hanımın, Metin'in.. Ama, yaşamdan hiç kopmuyorlar yine de, koşuşuyorlar, sağa sola. Hem yemek derdinde, hem de sağlık.. Eski gelenler, kızından söz açınca, Beyhan Hanımın yüzü gülmeye baslıyor. "Marta doğuracak, kısmetse, allah izin verirse" diyor. "Mutlaka gideceğim yanına, hem bebeği göreceğim, hem de yardım edeceğim. Bey gelemez bu halde ama kızı nasıl yalnız koyarım." Yine böyle güleç yüzlü bir gün, sobaya iyice yaslanmış, uyuklayan Tekir'i göstererek, "Biliyor musun" diyor, "O da hamile, bizim kız gibi eli kulağında !" Aaa, uzaktan cok sevmistim kediciği, bu haberi duyunca içim bir hoş oluyor.. Daha bir sevgiyle, özenle bakar oluyorum ona..
Üç-bes gün gidemiyorum Incek'e.. Derken bir gün.. Ufacık barakada, tanıdık bir küçük Orhan kalmış.. Ana yok, baba yok. Üstelik Tekir'de yok. "Ne oluyor Orhan" diyorum. "Sizinkiler nerede?" Orhan'in yüzünü görmelisiniz. Bu kadar karmaşık bir bakışı, zor yakalarsınız. "Ağabey" diyor, "Babam daha kötü, hastaneye yatırdık, dayım var basında.. Annem, annem Akçakoca'da. Ablam doğurdu, yeni bir bebeğimiz oldu.." Sallanıyor, kolundan tutuyorum. Öyle böyle iki söz çıkıyor ağzımdan, sırtını sıvazlıyorum, hey koca adam diye.. Çıkarken, havayı dağıtayım düşüncesiyle, " Orhan be" diyorum, "kedicik nerede?" Bu kez, o benim kolumdan tutuyor, bir kac adım ötedeki gözleme pişirilen barakaya sürüklüyor.. İçeri giriyoruz, köşede, sana kutusunun üstündeki battaniyeyi kaldırıyor..
" O da doğurdu ağabey" diyor.. " Hem de altı tane..İnanmassın, ablamla aynı gün.. Bana da, bana da ona bakmak düştü ağabey" diyor.. Dudağını ısırıyor, susuyor..
Öyle değil midir? Hepimizinki bir yaşama tutunma çabası değil midir? Siz, kimbilir hangi köşede yaşamı kucaklama savaşı verirken, Incek'te küçük Orhan'da kediciğine tutunur.. Babası iyileşecek, yeğeni büyüyecek, anneciği dönüp, Tekirin yavrularını sevecektir.. Yaşam sürerken, onun küçücük yüreğindeki dileklerdir bunlar, dudağını ısırarak söze dökemediği..
Cumhur..
Komik Kahveci : Suat Sungur |
TİYATRONUN RENKLERİ
Bizim tiyatro camiasında,çok güzel ve özel insanlar vardır.Bunlardan biri de
Birçok insanın, tiyatrodan ve televizyondan tanıdığı Nilgün Belgün’dür.
Nilgün,iyi oyunculuğunun yanında,kendine has dalgınlığı ve saflığıyla!!
Ünlüdür aramızda. Hoş, Ayşen Gruda Sabah gazetesinde, Nilgün’le ilgili uzun bir yazı dizisi yapmıştı ama...Sanırım birçok insanın kendi anılarıda vardır Nilgün’le ilgili. Dormen Tiyatrosunda beraber çalışma şansını bulduğum Nilgün’den bir anı da benden.....
Dormen’de, ”kaç baba kaç” oynuyoruz. İstanbul oyunlarını bitirdik, Ankara turnesine gideceğiz. Nilgün yeni araba almış, onunla gidelim dedi. Hemen arkasından da pazarlık yapmaya başladı. Acemi sürücü olduğu için İzmit’e kadar ben kullanırım dedi( o zamanlar Tem otoyolu tam açılmamış, ancak İzmit’e kadar çift yol) Tamam dedim,çıktık yola. Hem güzel hem de hızlı kullanıyor. İçimden “aferim be” diye geçiriyordum ki. 50 km sınırı tabelalarını gördüm, bizde 100’le gidiyoruz o sıralar. İzmit’in girişini biliyorum ileride radar var. Nilgün’e, 50’ye düş radar var dedim. Nilgün tamam dedi ve 100’le gitmeye devam etti. Ben ısrarla Nilgün 50’ye düş radar var deyice...Dönüp bana ne derse beğenirsiniz.....
Şunu 75 yapsak olmaz mı??
Başka anılar var da....Başka bir güne.. Kalın sağlıcakla
http://www.flash-game.net
Adından da anlaşılacağı gibi bir oyun sitesi. Online oyunlar oynayabileceğiniz gibi, herhangibir ön koşul olmadan bazı oyunları (64 adet oyun), download edebiliyorsunuz. Eğer isterseniz e-mail adresinizi verip size düzenli bilgi gelmesini de sağlayabiliyorsunuz. (Teşekkürler Akın)
http://www.usaonlinedegree.org
On-Line üniversite diploması almak ilginizi çekerse(!?) buyrun size sitesi. Nasıl verdiklerini araştıramadım ama ilginç geldi bana. Türkçe sayfaları da mevcut.
http://www.derkenar.com Hızlı gazeteci Necdet Şen'in hazırladığı bir mizah ve kültür sitesi. İlgilenenlere şiddetle önerilir.
http://www.izdivac.com
Bu türde eş bulma sitelerine bayılıyorum. İşe yarıyor mu esas onu merak ediyorum. Sizde meraklılardansanız bir göz atın isterseniz.
Damak tadınıza uygun kahveler |
CloneSpy v1.51 [327k] W9x/2k/XP FREE
http://www.clonespy.net/english/download/cspy151.zip
Eğer sizde benim gibi günde 8 program kurup, sonra siliyor, ya da sildim zannediyor da tekrar kuruyorsanız. (Bilmem burası anlaşılabildi mi?) Bu program tam bizim gibilere göre. Bilgisayarınızda birden fazla dosyaları buluyor ve ayıklıyor. Çok kullanışlı bir küçük program. Ben gibilere tavsiye edilir.
ShellToys v1.04 [2.2M] W9x/2k/XP FREE
http://www.cfisoft.com/cgi-bin/cfidldman.exe?shelltoys
Windows' unuza pekçok kolaylık ekleyen bir program. Neler yapabildiğini burda saymama imkan yok. Tek söyliyebileceğim, epeyce kolaylık getiriyor. Denemeye değer.
|
|