KAHVE MOLASI

ABONE FORMU

ABONE OL
ABONELiKTEN AYRIL
HTML TEXT
kmarsiv.com
Arşivimiz
Yazarlarımız


Sohbet Odası
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri


lola + bilidikid DIGITURK'te

 1 Temmuz 2002 - TEŞEKKÜRLER MİLLİ TAKIM


İyi Haftalar Dostlar,

Benim izleyebildiğim kadarıyla, en güzel kupalardan birini geride bıraktık. Bize yansıdığı şekliyle organizasyonu ve fair play enstantaneleriyle anılarımızda zor unutulabilecek izler bıraktı. Cumartesi günü yaşananları kelimelerle anlatmanın olanağı yok. Kazandığımız üçüncülük bir yana, Hakan'ın patlaması öbür yana derken, maç sonu 2 takımın birlikte yaptığı şov, seyircinin olağanüstü sevgi gösterisi hepimiz gibi benim de gözlerimi yaşattı. Umarım bu tablo tüm Dünya tarafından hakkettiği yere asılır ve olumsuz her harekette bu tabloya tekrar tekrar bakılır. Bizlere bu mutluluğu yaşatan Milli Takımımıza sonsuz teşekkürler, ellerine, ayaklarına sağlık.

...........

Öylesine duyarsız, öylesine koyun bir millet olduk ki, suratımıza atılan her şamar sonrası öbür yanağımızı da çevirmeyi geleneksel hasletlerimizden saymaya başladık. Küçük mutluluklarla yetine yetine, büyük hedeflerin varlığını bile unutur olduk. Ayağımıza kadar gelen Dünyanın en büyüğü olma fırsatını kaçırınca, eldekine şükretmeye başladık. Elin oğlu hakkını aramayı, hakkettiğinden fazlasını istemeyi en minik hücresine kadar şırıngalamışken, biz yanı başımızda süregelen tiyatroyu bile görmezden gelip, ah vah sesleriyle kahve köşelerinde, sohbet ortamlarında memleket kurtarmayı erdem bildik. Sahaya çıkıp, gol atmayı başkalarına bıraka bıraka, burnumuz çöpten kurtulmadı. Seçtik, ama sonra koşullara uyup git artık diyemedik. Japon yapıştırıcısıyla, gerilerini koltuğa zamklayanlara tekrar tekrar kredi vermeyi borç bildik. Yeter ama ya, yeter, bıktım artık bu körlükten. Önümü görememenin acısını iliklerime kadar hissediyorum ve kahroluyorum. Bu memleketi, bu insanları dibine kadar seviyorum, ama sessiz çoğunluğa da küfretmekten kendimi alamıyorum. Pardon... Duyarsızlığımıza örnek olacak birkaç anımı ve gözlemmimi sizlerle paylaşmak istiyorum.

Yıllar önce, sıcak bir yaz günü vergi dairesinde bir işi kovalarken, küçücük bir odaya sıkışmış, kanter içindeki onlarca insanın arasında bir kendini bilmezin yaktığı sigaraya isyan edip, "Söndür şunu" dediğimde, memurlardan birinin taa arka sıralardan kalkıp "Sana ne ulan" sözünü duyunca yaşadığım hayal kırıklığını hiç unutamam. Beni asıl kahreden, onca insanın arasında bana arka çıkan tek kişinin olmayışıydı. Sessiz çoğunluk denenler onlardı herhalde. Bana dokunmayan yılan bin yaşasın zihniyeti yüzünden haketmediğimiz ama yaşamak zorunda kaldığımız hayata isyan ediyorum arkadaş.

Üsküdar'da "Fıstıkağacı" diye bir semt vardır bilir misiniz? Tahmin edebileceğiniz gibi adını asırlık bir fıstık ağacından alan bu şirin semt artık "Peynir tenekesi" diye anılsa yeri. Zira o fıstık ağacının yerinde şu anda peynir tenekesi gibi apartman var biliyor musunuz? Nerede duyarlı insanlar, nerede medya, bir tekiniz herhangibir serzeniş duydunuz mu? Yok, gitti işte asırlık fıstık ağacı, aynen iz bırakmadan kaybolup giden insani duygularımız gibi.

Maya Sitesi'nin civarında oturan bir arkadaşımdan dinlediğim olayı aynen naklediyorum. Maya Sitesi civarında, ne taraftan bakılırsa bakılsın 3 kat görünecek şekilde inşaat yapılmasına izin varmış. Maya Sitesi 5 katlı olarak inşa edilince, civardaki halk, site yönetimine karşı dava açmış. Epeyce süren davalar sonunda, 2 normal, 2 temyiz, 1 de tashihi karar davasından arkadaşlarım galip çıkmış. Yani site yönetimi hukuk önünde geri dönülmesi olanaksız olarak suçlu bulunmuş. Normal olarak yapılması gereken nedir? Fazlalık 2 katın derhal yıkılması... Uygar ülkelerde yapılması gereken tek şey budur değil mi? Peki Türkiye'de ne olmuş biliyor musunuz? Tüm davalar aftan yararlanılarak düşmüş ve bir tek kıla bile zarar gelmeden, site 5 kez yenildiği hukuk önünde, gene hukuksal ve siyasal kararlar doğrultusunda galip ilan edilmiş. Arkadaşlarım da harcadıkları onca paranın üstüne soğuk su içmişler.

Buna yorum yapmanın ne anlamı var ki. AB'ye girelim diye debelendiğimiz de adamların karşımıza çıkardıkları kriterlerin ne denli haklı olduğunu ortaya koymaktan öte hiçbirşey söylenemez bence.

..........

Bugün Kabotaj Bayramı. Denizcilerin bu anlamlı gününde pek çok çözümsüz sorun da çözülmeyi bekliyor. 3 tarafı denizle çevrili memleketimizde, yok sayılabilecek boyutlarda olan denizciliğimizin önündeki yüksek duvarların kaldırılması için sivil toplum örgütleri var güçleriyle çalışmaya başladılar. Dünkü gazetelere verilen ilanlar bunların habercisiydi. Yıllardır ota, çiçeğe bakanlık kuran devlet büyüklerimizin hala bir Denizcilik Bakanlığı kurmamasını, anlamlı bir kara adamlığı geçmişimize bağlıyorum. İnşallah bugün işler biraz daha değişir de, bir takım sorunların çözülmesi için gereken ilk adımlar atılabilir. Tüm Denizcilerin Bayramı Kutlu Olsun.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur

 Kıraathane Sahibinden


Sürücü Belgesi

Bilgisayarımızda ki en önemli problemlerden biridir, sürücülerin (Driver) bozulması yada uygun sürücü olmaması. Bilgisayarımızda ki işletim sisteminin donanımı tanıması ve algılaması için gerekli yazılımlardır aslında sürücüler. Ancak, gerçekten otomobili layıkıyla kullanabilen sürücülerin trafiğe çıkmaya hakkı olduğu gibi, bu sürücülerin de tanıttıkları donamımla işletim sistemi arasındaki köprüyü layıkıyla kurmaları gerekmektedir. Tanıttıkları donanımın cinsine göre zaman zaman ağır hasar verecek kazalara bile yol açabilirler. Bazı temel donanımların sürücüleri işletim sistemleri ile birlikte gelir ve rahatlıkla tanınırlar. Ama bazı ek donanımların mutlaka yeni sürücülerle uygun bir şekilde tanıtılması gerekir. Özellikle eski makinalarımızda ki işletim sistemlerini bir üst seviyeye çıkarmak istediğimizde sürücü problemiyle karşılaşabiliriz. Örneğin, W98 de gayet güzel çalışan bir ses kartımız yada modemimiz, XP ye yükselttiğimizde çalışmayabilir. Bu durumda mutlaka XP belgeli sürücüleri bulup yüklememiz gerekmektedir. Eğer donanım XP yi desteklemiyorsa, tek çözüm donanımı değiştirmektir. Özellikle XP'ye geçerken mutlaka ön araştırma programlarını kullanarak, ki bunlar kuruluş CD lerinde mevcuttur, donanımların uyumluluğu kontrol edilmelidir. İşletim sistemi belgeli sürücüleri internet üzerinde bulmak gayet kolaydır. Ne aradığınızı bilmeniz yeterli olacaktır.

 Kahvecinin Günlüğü


  • Cem Yılmaz
    1-2-3 Temmuz 2002 tarihleri arasında Cemil Topuzlu Harbiye Açıkhava Tiyatrosu'nda.


  •  Komik Kahveci : Suat Sungur


    TATİL...

    Evet, her gün köşe yazarları gibi yazdığım söylenemez ama, anı dediğimiz şeyler de her an gelmiyor insanın aklına ne yapalım... Neyse, köşe yazarları gibi her gün yazmasam da, herzaman kıskandığım bir zamanları olurdu. Köşelerinde küçük bir dikdörtgen içinde de, şöyle bir yazı “yazarımız,yıllık izninin bir bölümünü kullandığından,yazılarına bir süreliğine ara vermiştir” ya da buna yakın küçük bir uyarı yazısını hep düşlemişimdir.

    Sevgili Cem, senden ricam. Bu günkü, küçük tatil yazısından sonra “komik kahveci” köşesini birkaç gün,böyle çıkarırsan,beni çok mutlu edersin. :-))

    Gelelim tatil anısına; yıl 1974, Kıbrıs Barış Harekatının ilk günleri. Egeli olanlar bilirler Çandarlı diye şirin bir kıyı kasabamız vardır.( “ege” sizler de bilebilir!!) işte Çandarlı’da tatildeyim.(Ayşe Kıbrıs’ta tatile çıktı,ben çıkamaz mıyım?) Üstelik,şimdiki eğitim sisteminde, karşılığını tam hatırlayamadığım bir sınıfı başarıyla geçmişim. Tatil hak edilmiş. (Tatile bu kadar takmam, iki gün içinde gidiyorum ya, size vicdan yapıyorum ondan :-)).

    Çandarlı’nın güzel bir kumsalı vardır. Yaz günleri pek güzel olur, kadınlı erkekli bir sürü insan denize girerler (Evliya Çelebi’den alınmıştır) Kaldığımız evde hemen bu kumsalın önündeydi. Zaman , savaş zamanı dedik ya. Tabii tedbirler alınmıştı. Kumsalım bir köşesine siper kazılmış içinede birkaç asker geceli gündüzlü nöbet tutuyor. Malumaliniz, yunan adaları pek yakın.(bak:Türkiye haritası) O zamanın yaşı itibariyle, çok heyecanlıyım, hem yüzüyorum hem de dip dalmaya korkuyorum, her an düşman deniz altısıyla karşılaşabilirim di mi?

    Denize,hep siperin yanından giriyorum,heyecana ortak olmak için, ama askerlerin bana neden pis pis baktıklarını hala çözebilmiş değilim. :-))

    Günlerden bir gün,askerler;siper, ben ;deniz nöbetindeyken!! Birden gözüm uzaklara takıldı. O günkü yaşa göre, kocaman bir savaş gemisi, bu günkü yaşıma göre müzelik bir hücumbot hızla Çandarlı’ya doğru gelmekteydi. Hep denizaltı saldırısı bekleyen ben, üstte bir gemi görünce şaşırmakla beraber, her vatanseverin yapması gereken şeyi yaptım. Kıyıya doğru yüzerken avazım çıktığı kadar bağırarak. “Gemii,savaş gemisiiii,yunanlılar geliyor” gibi haykırışlarla sahildekileri uyardım. Çok gerçekçi olmalıyım ki,birden siperde bir kıpırdanma oldu,askerler tam siper yaptılar. Halk kumsaldan çoluk çocuğu toplamaya başladı. Ortalık karıştı sizin anlayacağınız. İlk heyecan atlatıldıktan sonra, Yunanlıların gelemeyeceği, en azından bunu kayık irisi bir tekneyle denemeyeceği gerçeği ortaya çıkmasıyla benim sahile çıkmam aynı ana denk geldi, bunu şunun için söylüyorum onlara duyulan öfkenin bana yöneldiğini görünce tekrar denize dalmam arasında bir iki tokat vardı. Denize dalınca daha da kinlenmiş bir durumda denizaltı aramaya başladım... Sevgilerle :-))

     Ankara'dan : Cumhur Aydın


    Eşekli Kütüphaneci

    Çoktandır elimde bulunan, nedense okumayı ertelediğim, Fakir Baykurt'un son kitabı, Eşekli Kütüphaneci'yi (Adam Yayinları, hafta sonu bir solukta okudum. Üc yıl önce, bir Ekim ayında yitirdigimiz Fakir Baykurt'un son halini tamamlayamadiğı bu romanında, Ürgüp'ten gerçek bir yaşam öyküsü aktarılıyor. İnanılmaz bir öykü.

    Ürgüplü Mustafa, 1950'lerde kütüphane memuru olarak işe başlar. Tek odalı yerden, kendisinin gayretleriyle yeni bir binaya ve derken ikinci kata ulaşılır. Yetmez, köylere kitap gitmek zorundadır. Akla, hafısalaya sığmayacak bir yöntem geliştirir. Kadrolu eşekler alınır, eşeklerin sırtında sayıları yirmiyi aşan köylere kitap ulaştırılır. Köylüler, okuduklari kitapları, onbeş gün sonra eşekli kütüphaneci yeniden geldiginde iade ederler ve yenisini alırlar.

    Bu da yetmez, zamanla kapatılan, terkedilen köy halkevleri, muhtarları ikna yoluyla onarılır ve okuma odalarına dönüstürülür. Bu da yetmez, özellikle kadınlarin bu odaları ziyareti sağlansın diye, Ürgüp dışında yaşayan hemşerilerin destekleriyle dikiş makinalari ve radyolar alınır. (1950-60'lar) Bu da yetmez, bu deli adam, üzüm ve şarap işletmeciliği için kooperatifler kurdurur, temizlik icin hamamlar açtırır.

    Sonu, bilinen son. Özellikle Türkiye'de hiç bir iyi is cezasız kalmaz, Eşekli Kütüphaneci, görevi dışında işler yapıyor diye soruşturmaya uğrar, 50 yaşında erken emekliliğe zorlanır. Onu zorlayanlar bile öylesine ikilemde kalırlar ki, kendisi için1972'de Milli Eğitim Bakanı ve valilerin katıldığı bir "jübile" düzenlenir. Çevresindeki bazılarının düşündüğünün tersine, Eşekli Kütüphaneci, giderek gelişen kooperatiflerde hiç bir görev, hiçbir maddi karşılık kabul etmez, yaşamının geri kalanını sessiz köşesinde geçirir, gecirmektedir!.

    " Halka kitap getirmek, çöle su getirmekle eşdeğerdir." şeklinde kendi sözleriyle didinen bu "masal kahramanının" oğulları da boş durmaz. Kendiliğinden oralara yolu düşen, göçmen bir Yunanlı genci konuk etmekle başlayan Türk- Yunan Dostluğu, mübadeleden 75 yıl sonra, Ürgüp'ün, bir Yunan kasabasiyla " kardeş kent" ilan edilmesi ve Drama Film Festivalinin Ürgüp'te yinelenmesine kadar uzanır. Eşekli Kütüphaneci ve oğlu Aziz'in gayretleri, birkaç yıl öncesinde bu kez de bir dostluk-kültür alışsverişinde ortaya çıkar.

    Bir yıl önce, bu kitaptan haberimiz olmaksızın, Peribacalarını ve Ürgüp'u ziyaretimizde, adı geçen Halk Kütüphanesi'nin olağanüstü sevimli binası dikkatimizi çekmiş, burayı ziyaret etmiş ve Türkiye'nin en geniş sayıda kitabına sahip kütüphanelerinden biri olduğunu duyunca- öyküyü bilmediğimizden- donup kalmıştık. Bir kaç gün sonra, bu kütüphaneye iki çocuk kitabi göndermiş ve hemencecik bir teşekkür mektubu almıştık.

    Yolunuz düşerse, Ürgüp'teki bu Halk Kütüphanesi'ni ziyaret edin lütfen. Ama öncesinde, mutlaka "Eşekli Kütüphaneci"yi okuyarak. İste o zaman bu yaman Anadolu İnsanı'nın cesareti ve niyetinin izlerini sürmek biraz daha kolaylaşır. Bugün neden bu durumda olduğumuzun yanıtlarını bulmakta.

    CUMHUR

     Günün Kahvecisi : Betül Kasnaklı


    Neden korkarız.?

    Olumsuzlukların farkında olup yaşamak sanki yokmuşlar gibi. İkiyüzlülük dedim. Rol yapmak dedim. Tepki verememek, çözüm için tek başına olmak, paylaşamamak yüreğindekini. Cesaretli mi değiliz acaba.? Neden korkarız.? Bir türlü kendin gibi olamamak, düşüncelerini anlatamamak yanlış anlaşılır endişesiyle, itilmeyi,reddedilmeyi göze alarak, yok sayılmanı kabullenerek yaşamak, acı çekerek, kendi doğrularını ortaya koyamamak hep başkalarının doğrusuna uyum sağlayarak yaşamak bitiriyor insanı , nasıl acıtıyor içini . Konuşmaya çalışmak bile anlamsız, atomu parçalamak kadar zor önyargıları parçalamak. İçinden konuşup kendi yalnızlığında, kendin için nefes alacak yer bulmaya çalışmak. Yaşamak güzeldir deyip kendin için bir çıkış yolu aramak belki. Ne zor.

    Oktay Sinanoğlu, "Hedef Türkiye" isimli kitabında Türkiye'de yaşanan süreci aktarmış. Nasıl bu kadar yabancı hayranlığı ile donanıp, kendi ülke doğrularımızdan olmuş, kendi çizgimizi belirleyememiş, kendi vizyonumuzu geliştirememiş bir toplum olmuşuz . Bu kadar genç nüfusa sahip olup hep birlikte neden bir şeyler yapamamışız? Neden diğerlerinin doğrularını kabul etmek bize doğru gelmiş? Benim yorumum tabii. Kitabın hepsini bitiremedim ama bugün toplum olarak geldiğimiz süreç te acı çekmekte olduğumuz ve bir şeylerin doğru gitmediği yönünde, aynı bireysel olarak kendi doğrularımızı belirleyememekte ki güvensizliğimiz gibi. İstisnalar kaideyi bozmaz ama genel görüntü böyle sanki.

    Kendine güvenmeyen bir toplum olduk . Hedeflerimizi mi doğru belirleyemedik?. Bir hedefimiz olduğunda da Milli takımımızın gösterdiği başarıyı gördük. Kişisel başarı ve mutluluğumuzda da bu güveni duymalı ve mutlaka başarmalıyız. O alınır, bu ne der, endişesinden kurtulup kendi doğrumuzu, hedefimizi saptamalıydık. Sonradan çaba da çok zor ve sonuçsuz.

    Zaman öylesine hızlı akıp gidiyor ki değerler gibi. Nasıl tüketiyoruz? , nasıl kirletiyoruz çevremizi gelecek yokmuş gibi. Mutluluğumuz mu artıyor hedefsiz, belirsiz , güvensiz, anlık yaşamakla?

    Hoş kalın, sevgiyle kalın

    Betül KASNAKLI

     Kıraathane Panosu



    HAYVAN KATLİAMINI DURDURMA KAMPANYASI

    Sağlık Bakanlığı, 20.02.2002 tarih ve B.100TSH0110002/2958 sayılı genelgesiyle kendilerince tek çözüm olan "İTLAF"ı seçmiştir.

    Bu genelgeye göre; sokaklardan toplanıp, barındırma merkezine gönderilecek kedi ve köpekler kısa bir sürede sahiplendirilemedikleri takdirde "UYUTULACAKLARDIR"

    Uyutulmanın anlamı, hayvanın dakikalarca çırpınarak, nefes alamadan, boğularak öldürülmesi demektir. Hayvanlar için böylesi bir toplu ölüm kararı, dünya tarihinde hiç bir yerde alınmamıştır. Günümüz çağdaş Türkiye'sine yakışmayan, hiç bir mantıki ve insani duyguyla bağdaşmayan bu talihsiz kararın acilen "İPTAL"i gerekmektedir. Bu genelgenin geri çekilmesini istiyor ve tek çözüm olan kısırlaştırma-aşılama projesinin uygulanması için lutfen www.petisius.com/mercek.php ve http://168.144.47.166/katliamdursun adreslerini ziyaret ediniz.


    ANNE YEMEĞİ

    Hani hep deriz ya, annemin bir böreği vardı inanılmazdı diye...İşte ben bütün bunları bir kitapta toplamaya karar verdim. Yeni mutfak anlayışı içerisinde eski tatları yakalayabiliriz ve onları çocuklarımızla en 'special' yemek olarak paylaşabiliriz.

    Sizlerden ricam, lütfen annenize ait özel bir yemeğin tarifini lütfen bana gönderin. E-mail adresimi aşağıda bulabilirsiniz. içinde anneniz için bir iki cümlede sizden olsun. Bu arada mutlaka kontak numaralarınızı bildirin, çünkü daha sonra annenizin bir fotoğrafını vs... isteyeceğim.

    Kısa sürede tamamlayacağımı düşündüğüm bu proje, yakında sinema yayınları da çıkaracak olan BOX yayınlarından çıkacak.

    Nostaljik filmler tadında, nostaljik tatlarınızı bekliyorum... Tariflerinizi zozbatur@coproduction.com.tr ya da kahve molası'na gönderebilirsiniz...

    Sevgiyle kalın,
    Zeynep Özbatur

    Önemli Not: Projenin konseptinin tüm hakları Zeynep Özbatur'a ait olup, noter tarafından onaylı bir örneği bulunmaktadır.


     İşe Yarar Kısayollar


    http://www.onlinedeneme.com/
    Tıp eğitimi alanlar için deneysel bir site. Belki sizin belki de bir tanıdığınızın işine yarar. Son derece düzeyli bir çalışmanın ürünü.

    http://www.komikev.com/
    Çok hoş animasyonlarla donamış bir eğlence sitesi. Boş zamanları değerlendirmek için.

    http://www.otlak.net/www/
    Yukarakine benzer bir eğlence sitesi daha.

    http://www.senleben.com/
    Gene tadımlık sitelerden biri. Ekartlar, yazılar derken güzel vakit geçirebilirsiniz.

     Damak tadınıza uygun kahveler


    StrokeIt v.9 Beta 8a [98k] W9x/2k/XP FREE
    http://www.tcbnetworks.com/strokeit/
    Fare hareketleriyle programlarınıza komut vermek için dizayn edilmiş bir yardımcı programcık. Bir klavye tutkunu olarak çokça kullanacağımı söylemek yalancılık olur ama eğer siz farenizi kolaylıkla kullanabiliyorsanız, bu fare hareketlerini algılayan programı da rahatlıkla kullanabilirsiniz. Bir deneyin isterseniz.

    Prompt! v3.01 [2.2M] W9x/2k/XP FREE
    http://www.movieclip.biz/prompt.html
    "Prompter" denilen aletler vardır, mutlaka görmüşsünüzdür. Hani konuşmacıların 2 yanında duran şeffaf ekranlar ya da haber okuyanların önündeki kameranın üstüne bağlı ekranlar gibi. İşte bu program da verdiğiniz bir texti aynen bu tür bir prompter gibi akıtıyor. Önünüzde bir laptopla konferans vermek istediğinizde çok işinize yarayacaktır eminim.
    http://kmarsiv.com/sayilar/20020701.asp %DATETIME% - ©2002-kmarsiv.com
    istanbullife.com