KAHVE MOLASI

ABONE FORMU

ABONE OL
ABONELiKTEN AYRIL
HTML TEXT
kmarsiv.com
Arşivimiz
Yazarlarımız


Sohbet Odası
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri


lola + bilidikid DIGITURK'te

 2 Temmuz 2002 - Kaçan Kaçana


Merhaba Dostlar,

Çocuklarımız bugün naptılar bilmiyorum, herhalde bol bol uyumuşlardır. Kolay mı, saatlerce uçtuktan sonra bir de gelip heyo heyoo dediler. Ama güzeldi, gurur vericiydi. Ben Brezilya'nın bile böyle çoşkulu karşılandığını sanmıyorum. Hoş onların oynaması için çaydanlık gürültüsü bile yeter ama bizim de açlığımızı bastırmaya ne samba ne de rumba yeter değil mi? Artık doğru oturup doğru konuşmanın vakti geldi. Bu teknik ekiple, bu yönetimle Avrupa Şampiyonası, Dünya Kupası alınır mı? Devam mı, tamam mı? sorularına cavapları çokça konuşup tartışacağız herhalde. Kişisel fikirlerimi saklı tutmak kaydıyla şimdilik onları zaferin hoş tadıyla başbaşa bırakmak gerek diyorum.

Yaz geldi ya, herkes birer ikişer kaçmaya başladı. Her konuştuğum, sen ne zaman gidiyorsun diye sormasa, hiç takmıyacağım. Ama bu soru beni mahvediyor. Hasetimden çatlıyorum. Kendime kızıyorum. Kendime ayıracak birkaç günü neden yaratamıyorum diye kendime kızıyorum. Kararlıyım ama, bu sene birşeyler yapacağım, tabi hükümetimiz izin verir de yeni kriz dalgalarıyla sahillerimi vurmazsa. Hoş şimdiden dövüle dövüle bir hal olduk ama, hiç olmazsa sağlığımız yerinde. Bir kaç salvo daha yersek, ne durumlara düşebileceğimizi tahmin etmek bile istemiyorum. Bugün toplanıp, erken seçim yok mesajını da verdiler. Herhalde bu bizi birkaç gün idare eder. Sonrası allah kerim. Temmuzu, Ağustosu çıkardık mı, Eylül'e nasılsa Basketbol var. 12 dev adam sayesinde de Eylül'ü çıkartırız, olur biter. Demokrasilerde çare tükenmez demiş atalarımız. Doğru dememişler mi yoksa?

Yaz döneminde yaşadığımız rehavet ve mevcut yazarlarımızın izin talepleri:-)) nedeniyle, yazı dar boğazına girmek üzereyim. Silah zoruyla da yazdırma olanağım olmadığına göre, sizlerden sadece rica etmekle yetineceğim. ALLAH AŞKINA YAZINNNNNN, KARALAYIN, YOLLAYIN. Sadece yazılarınızı değil, yaptığınız gezilerden ilginç resimleri de yollayabilirsiniz. Yakında bir dost galerisi açmayı düşünüyorum, ne dersiniz? Bu boşluktan yararlanarak, belki yeni bölümler için bana önerileriniz de olabilir. Sabırsızlıkla ve umutla beklemeye devam edeceğim, hem yazılarınızı hem de önerilerinizi.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur

 Kıraathane Sahibinden


Kurabiyeler (Cookie)

Cookie'lere güvenebilir miyiz? Acaba gerçekten kişisel bilgilerimizi Internet'e taşırlar mı? Cookie'nin Türkçe karşılığı “kurabiye” `dir. Internet üzerindeki anlamı ise, kullanılan Tarayıcı'ın, bir Web sitesini ziyaret eden kullanıcının kişisel bilgilerini yerel olarak kaydettiği, küçük veri kümesidir. Bir sonraki ziyaret esnasında bu bilgiler otomatik olarak tekrar Web sitesine aktarılır. Bu özelliği Netscape bulmuştur. Günümüzde tüm Tarayıcılar bu çesit Cookie'leri kullanırlar.

Cookie'lerin sörfçüler için avantajlari oldukça fazladır. Örneğin, bir müzik sitesine uğradığınızı varsayalım. Eğer ilgilendiğiniz müzik türü ile ilgili tercihler yaptıysanız, bir sonraki ziyaretinizde sadece bu müzik türüyle ilgili yenilikleri göreceksiniz demektir.

Kullanıcı bilgilerinin Web sitesinin sunucu bilgisayarında saklanması, hem teknik hem de hukuki yönlerden sakıncalı olduğu için, bu veriler kullanıcıların yerel sabit disklerinde saklanmaktadır. Bu metin dosyaları, oldukça basit bir yapıya sahiplerdir. İçerdikleri bilgiler esas olarak, Cookie'nin adı, değeri, tarihi, geçerlilik süresi ve onu yerlestiren sunucun adı ile sınırlıdır. Bunların dışında bir de, Cookie'nin sadece bir sunucu tarafından okunmasını sağlayan ve şifrelenmis olarak SSL protokolü (Secure Sockets Layer) üzerinden transfer edilmesini mümkün kılan mekanizma mevcuttur.

Kişisel bilgilerinin sunucu ile Tarayıcı arasında dolaşıp durmasından sıkılanlar, kolaylıkla bunun önüne geçebilirler. Communicator'da Browser'in Cookie politikasini yönetmek için “Preferences / Advanced” bölümüne gitmek yeterli olacaktir. Cookie'lerin sadece asıl sunuculara gitmesi gibi bir kısıtlama yapmak mümkün olduğu gibi, kabul edilecek veya edilmeyecek Cookie'leri de tespit etmek olasıdır. İstenirse sunucu tarafından Cookie gönderildiğinde, uyarı mesaji verilmesi de sağlanabilir.

Eğer Cookie'lerden gerçekten tamamen kurtulmak isteniyorsa, alınabilecek oldukça sağlam bir önlem var : Cookie.txt dosyasının içeriğinin silinmesi ve dosyanın yazma korumalı hale getirilmesi. Internet Explorer içinde bunlara benzer seçenekler bulmak mümkün.

Bir ayrıntı daha : Bir siteye sign in (yani kullanıcı adı ve şifre ) ile ulaşıyorsanız, bu sitedeki bir kutucuğu işaretleyerek siteye diğer girişlerinizde, site tarafından tanınır ve direkt olarak - şifre ve kullanıcı adı yazmadan - siteye girebilirsiniz. Cookie'lerinizi kullanıma kapatırsanız böyle bir olanağınız kalmayacaktır doğal olarak.

 Kahvecinin Günlüğü


  • Cem Yılmaz
    2-3 Temmuz 2002 tarihleri arasında Cemil Topuzlu Harbiye Açıkhava Tiyatrosu'nda.




  •  Medyatik : Selcan Lafçı


    BABAMIN MEMURİYETİ DOLAYISIYLA…

    Bir zamanlar bilgi yarışmalarında sık kullanılan klasik bir söz vardı: "Babamın memuriyeti dolayısıyla…" Ben de onlardanım. Babamın memuriyeti dolayısıyla ilkokulu 3, ortaokulu 2, liseyi 3 ayrı şehirde okudum. Ama bundan ne çocukken ne de sonra hiç şikayet etmedim. Farklı yerler, değişik insanlar ve yaşam biçimleri gördüm. Her şehirde bıraktığım arkadaşlarımla uzun süre mektuplaştım. Bazen doğduğu günden beri aynı şehirde hatta mahallede yaşayan insanlara çok özenirim. O mahallenin son 30 yılını görmek ve bilmek, hüzün verse de güzel bir duygudur. Benim gibiler de farklı yerlerin bilmem kaç yıl önceki kısa bir dönemini bilirler. Bence bu daha zengin bir duygu. 1966'da Erzurum, 1968'de Trabzon, 1972'de Antalya 1974'de Edirne, 1975'de Izmir, her yaz Istanbul, arada gidilen Bursa… Şehirler ve o dönemin yaşantısı, insanları, olayları… Bu şehirleri, insanları, aslında çocukluğumu ve ilkgençliğimi paylaşmak istedim.

    Beşikdüzü-1 (1968-1971)

    Çocukluğumun 4 yılının geçtiği, ilkokul ikinci sınıfın ikinci döneminde gelip, ilkokulu bitirip ayrıldığım Karadeniz kasabası, daha doğrusu bucağı Beşikdüzü'yü hiç unutmadım. (Eskiden şehir, ilçe/kaza, kasaba, bucak, köy sırasıyla giderdi. Şimdi bucak yok galiba?)

    Babam o yaz motosikletiyle bir Karadeniz turuna gitmiş ve bu Beşikdüzü'yü çok beğenmiş. O sirada Kars'ta görevli. Tayinini buradaki öğretmen okuluna istemiş, taşındık. Yıl 1968. Beşikdüzü Trabzon'un Vakfıkebir ilçesine bağlı, deniz kenarında, arkası fındıklık, daha arkası orman küçük bir yer. En büyük özelliği bir öğretmen okulu olması. Köy Enstitüsü olarak yapılan okul, yemekhanesi, öğretmen lojmanları, misafirhanesi, tarlaları, ağaçları, hamamı, parkı, yatakhaneleri, jeneratörü hatta inekleriyle ikinci bir kasaba. Okul, bu tarlaları ekiyor, biçiyor ürünleri öğrencilerin beslenmesi için kullanıyor, ineklerin sütünü satıyor gelir elde ediyordu. Yemekhane, kocaman sahnesi olan büyük bir salondu. (O yaştaki bana büyük görünürdü. Belki bugün görsem küçüklüğüne şaşırırım, kimbilir?)

    Her cumartesi günü öğrenciler yemeklerini yedikten sonra masalar temizlenir, sandalyeler sahneye çevrilir, yemekhane sinema salonuna dönüşür, öğrenciler, öğretmenler ve aileleri bu salona doluşurdu. Her hafta görevli öğretmen yanında bir öğrenciyle Trabzon'a gider bir film alır gelirdi. Orada kaldığımız 4 yıl boyunca çekilen tüm Türk filmlerini seyrettim. Tam da T. Şoray, F. Girik, H. Koçyiğit ve F. Akın'ın zirvede olduğu yıllar. Tabi Kartal Tibet'i ve Ediz Hun'u unutmamak gerekir. Yan karakterlerden Kuzey Vargın'dan nefret eder, Yılmaz Köksal'ı, Suleyman Turan'ı severdik. Arada sırada yabancı filmler de gelir, akşam iki film gösterilirdi. Kaptan Grant'ın Çocukları'nı hatırlıyorum. Her sinemaya gidişte evden heyecanla çıkardık. Çaya düşkün olan annem küçük, ince belli bardağındaki son çayını eline alır, yolda içer, bir ağaçın dibine bırakır, dönüşte de alırdı. Bu her hafta tekrarlanırdı.

    Küçük teyzemin de öğrenci olduğu okulda, kız öğrenciler bir doğumgünü bahanesiyle falan sınıflarda piyes oynarlardı. Herhalde Türk filmlerinin etkisi, genellikle acıklı konular seçilir, tüm oyunlarda ezilen, üvey anne eline düşmüş veya aşk acısı ceken bir kız olurdu.

    Bir keresinde biz, mahallenin çocukları da bir piyes hazırladık. O günlerde pek çok macerasını seyrettiğimizden olabilir, oyunumuzun adı Tarkan. Kardeşim Tarkan oldu. Annem bizim eski önlüklerimizden bir pelerin yaptı. Zaten Kurt'a benzeyen, mahallenin çocuklarinin sahiplendiği bir köpeğimiz de vardı. Biz kızlar bir örnek giyinmeye çalıştık. Çünkü arada çıkıp, 'Dağlar Kızı Reyhan' şarkısı ile bu filmde gördüğümüz dansı tekrarlıyoruz. Belki bir iki ufak skeç türü bir şey de vardı. Tam hatırlayamıyorum. Ama unutamadığım su: Biz kendimize o kadar güveniyorduk ki, mahalleli teyzelere bir kere oynadıktan sonra, neden dedik öğretmen okulu sahnesinde herkese oynamayalım? Ve kararlı bir şekilde öğretmen okulu müdürünün yolunu kestik. Derdimizi anlattık. Sahneyi istedik. Bize ne dedi biliyor musunuz, 'Tabi çocuklar ne zaman isterseniz.' Sanırım hayır deyip bizi kovacağına o kadar inanmıştık ki, hayal kırıklığına uğrayan biz olduk. Gösterimizi sahneye taşıyamadık. Ama çok mutlu olduğumuzu, dahası oynamış gibi gurur duyduğumuzu hatırlıyorum.

    Büyük oğlunu Istanbul'da okutan, küçük oğlu abimin de arkadaşı olan bu Fikri Bey Amca'yı hep mutlulukla hatırlarım. Yıllar geçtikten sonra çocuklara ve gençlere değer vermeyen insanlarımızı çok eleştirdim. Kaç kere adam yerine konmayan bir çocuk veya genç için tartışmalara karıştım. Oğlumu hakkını araması yönünde iteliyorum. Bu kavga etmek değil. Bir dükkana girdiğinde yetişkin biri ne hakka sahipse 6 yaşındaki de, 16 yaşındaki de o haklara sahiptir. Çocukları görmezden gelen, adam yerine koymayan dükkan sahiplerine gıcık oluyorum. Kara listemde birinci sırada Teşvikiye'deki Alaaddin var. Teşvikiye Karakolu'nun tam karşısındaki 'herşey satılır' dükkanını işleten, Orhan Pamuk'un bir romanında bahsettiği Alaaddin. Kaç kez tartıştım onunla. Artık dükkanından içeri girmiyorum.

    Beşikdüzü hikayeleri devam edecek…

     Marmaris'ten : Osman Günay


    Merhaba herkes,

    Haftanın başında hep aynı şeyler olur, haftasonunda siz yokken gelen mailler, masanıza yapıştırılan notlar, telesekretere bırakılmış mesajlar ve benzerleri hep sizden ilgi beklemektedir. Buna bir de haftasonunda sizin de aklınızdakileri not ettiğiniz "yapılacaklar listesi" eklenirse haftanın ilk günlerinin başına gelenler kolaylıkla anlaşılabilir... Bu "liste" meselesinde biraz tuhafımdır ben.. Listeleri yapmazsam iş üretemem.. Ama bazen liste meselesini o kadar abartırım ki; "listelerin listesi", "listelere eklenecekler listesi", "öncelik listesinde önde olanlar" gibi insanın kafasını karıştıran, liste haline gelmiş tuhaflıklar da üretirim.. Sonra karşılarına geçer,"ne olacak benim halim?" listesi yaparak sakinleşirim.. Ayrıca görüntü de pek fena sayılmaz hani... Masaya yapışık renk renk "autocollant" not kagıtları, cüzdandan taşan üzerine çeşitli renklerde çiziktirilmiş kagıt ve türevleri, yaşadığım her yere yayılmış, tarihi geçmiş-geçmemiş alışveriş, yapılacak işler, gereken malzeme, öncelik sırası, "hemen" yapılması gerekenler hepsi liste halinde etrafta....

    Hadi bakalım, liste meselesini liste dışı bırakıyoruz, bu haftasonu pek önemli bir şey oldu.. Gözünüzden kaçmamıştır, kulağınızdan hiç !! Who nun basçısı, J. Enwistle öldü.. Benim için müzikteki en önemli ses bastır.. Müzik dinlerken küçüklüğümden beri hep bas seslere ilgi, bas partisyonlarına da merak duymuştum, hala öyledir.. Basın, ya da kontrbasın o tok, dolgun, etkileyici, kısaca da "bass" diye adlanmış sesinden etkilenmemek elde değildir.. Rahmetlinin de bası melodik, etkileyici ve pek zengin bir renklilikteydi; Charlie Haden ya da John Paul Jones gibi, o da yok aramızda epeydir.. Bir devir kapanıyor artık.. Galiba bu olayı en iyi anlatan cümle "Bas gitarın Jimi Hendrix ini kaybettik.." , söyleyen de meneceri Steve Luongo.. Bu hafta sonu bir ara disklerinizden bir Who çıkarıp, sesi iyice açarak dinlerseniz, hem Enwistle a rahmet yollamış olur, hem de kulak paslarınızı silersiniz. Çağdaş rock gruplarının en iyilerinden birinden de bir kaç parça dinlemek herkese iyi gelir emin olun.. Bugün yemek tarifi, lezzet tüyosu sıkıştırmıyorum araya, "ruhun gıdası" ile idare edin...

    Marmaris ten, laci-sıcak selamlar, iyi haftalar hepinize...

     Kahveden Önce: Balık


    Patatesli Balık Fırın (4 Kişilik)

    Malzeme:
    1/2 kg beyaz etli balık
    3 adet patates (irice)
    3 adet yumurta
    ½ su bardağı sıvı yağ
    1 çorba kaşığı un
    1 çorba kaşığı galeta unu
    100 gr. Kaşar peyniri
    karabiber
    tuz

    Yapılışı:
    Balıkları temizleyip başlarını ayırdıktan sonra fileto tarzında ikiye ayırınız ve kuyruklarını kesip atınız (Bu işlemi balıkları alırken balıkçınıza da yaptırabilirsiniz). Balık filetolarını yanmazda tavada, iki çorba kaşığı tereyağ ilave ederek derileri hafifçe kahverengileşinceye kadar kızartınız. Kızarmış balıkları soğumaya bırakınız. Bilahare deri ve kılçıklarını ayıklayıp beyaz etleri küçük parçalara ayırınız.

    Patatesleri soyup küçük parçalar halinde (kesme şeker büyüklüğünde) doğrayınız ve tavada kızartınız. Kızarmış patateslerin üstüne karabiber ve tuz ilave serpiniz. Yumurtaları patateslerin üzerine kırıp unu ilave ediniz ve iyice karıştırınız.

    Pyrex kap veya tepsiyi yağlayınız ve üstüne galeta unu serpiniz ve balık etlerini üzerine yerleştiriniz. Karışımı tepsideki balıkların üstğüne dökünüz. 1500C fırında 25 ila 30 dakika pişiriniz. Çıkarıp üzerine rendelenmiş kaşar peyniri serpip tekrar fırına koyunuz. 5 dakika sonra çıkarınız.
    Sıcak servis yapınız.

    Dikkat:
    Rendelenmiş kaşar peynirlerinin tamamen erimiş olmasına ancak yanmamış olmasına dikkat ediniz.

     Kıraathane Panosu



    HAYVAN KATLİAMINI DURDURMA KAMPANYASI

    Sağlık Bakanlığı, 20.02.2002 tarih ve B.100TSH0110002/2958 sayılı genelgesiyle kendilerince tek çözüm olan "İTLAF"ı seçmiştir.

    Bu genelgeye göre; sokaklardan toplanıp, barındırma merkezine gönderilecek kedi ve köpekler kısa bir sürede sahiplendirilemedikleri takdirde "UYUTULACAKLARDIR"

    Uyutulmanın anlamı, hayvanın dakikalarca çırpınarak, nefes alamadan, boğularak öldürülmesi demektir. Hayvanlar için böylesi bir toplu ölüm kararı, dünya tarihinde hiç bir yerde alınmamıştır. Günümüz çağdaş Türkiye'sine yakışmayan, hiç bir mantıki ve insani duyguyla bağdaşmayan bu talihsiz kararın acilen "İPTAL"i gerekmektedir. Bu genelgenin geri çekilmesini istiyor ve tek çözüm olan kısırlaştırma-aşılama projesinin uygulanması için lutfen www.petisius.com/mercek.php ve http://168.144.47.166/katliamdursun adreslerini ziyaret ediniz.


    ANNE YEMEĞİ

    Hani hep deriz ya, annemin bir böreği vardı inanılmazdı diye...İşte ben bütün bunları bir kitapta toplamaya karar verdim. Yeni mutfak anlayışı içerisinde eski tatları yakalayabiliriz ve onları çocuklarımızla en 'special' yemek olarak paylaşabiliriz.

    Sizlerden ricam, lütfen annenize ait özel bir yemeğin tarifini lütfen bana gönderin. E-mail adresimi aşağıda bulabilirsiniz. içinde anneniz için bir iki cümlede sizden olsun. Bu arada mutlaka kontak numaralarınızı bildirin, çünkü daha sonra annenizin bir fotoğrafını vs... isteyeceğim.

    Kısa sürede tamamlayacağımı düşündüğüm bu proje, yakında sinema yayınları da çıkaracak olan BOX yayınlarından çıkacak.

    Nostaljik filmler tadında, nostaljik tatlarınızı bekliyorum... Tariflerinizi zozbatur@coproduction.com.tr ya da kahve molası'na gönderebilirsiniz...

    Sevgiyle kalın,
    Zeynep Özbatur

    Önemli Not: Projenin konseptinin tüm hakları Zeynep Özbatur'a ait olup, noter tarafından onaylı bir örneği bulunmaktadır.

     İşe Yarar Kısayollar


    http://www.izedebiyat.com
    Düzeyli bir edebiyat sitesi. Bana yazmadığınız yazıları belki oraya yazarsınız.:-(((

    http://www.kayseriliyim.com
    Hemşehrilerimin sitesi. İşe yaramaz Kayseriliyi okuturlarmış. İşte ben de o işe yaramazlardanım, napim.

    http://www.bebekvehayat.com/
    Bebek bakımı ve hastalıkları ile ilgili kapsamlı bir site. Anne adaylarına duyurulur.

    http://www.gokceada.com
    Gökçeada için yapılmış kaynak bir site. Gökçeada'ya gitmeden önce tavsiye edilir.

     Damak tadınıza uygun kahveler


    MouseTrax File Cataloger v1.0 [156k] W9x/2k/XP FREE
    http://www.mousetrax.com/Downloads.html
    Micrososft Word kullanıyorsanız eğer, bu template (dot) yardımı ile, sıkça çalıştığınız dosyalar için bir link sayfası yapıp, tek tuşla dosyalara ulaşmayı sağlayabiliyorsunuz. Güzel bir kolaylık. Aynı şeyi resimler için de yapmak mümkün. Ziyeret edeceğiniz sayfada ayrıntılara ulaşabilirsiniz.

    Camera Assistant v1.2 [2.4M] W9x/2k/XP FREE
    http://invision.online.fr/tim/
    Dijital fotoğraf makinalarıyla gelen programları kullanıyorsunuzdur. Ama eğer daha da basit bir program erıyorsanız, bu programı deneyin derim ben. Kameranızın bağlı olduğu USB portu ve resimleri alacağınız klasörü tanımlıyorsunuz, gerisini kendisi hallediyor. Fotoğraf makinasıyla gelen CD yi kaybedenler için güzel bir alternatif.
    http://kmarsiv.com/sayilar/20020702.asp 2 Temmuz 2002 - ©2002-kmarsiv.com
    istanbullife.com