|
|
|
8 Temmuz 2002 - Nerde benim ineklerim? |
İyi haftalar hepinize,
Gündem gene aynı gündem. Yeni hafta, eski gündemle başlayıp, büyük ihtimalle biryere varılamadan yerini önümüzdeki haftaya bırakacak. Hasta adam, seçim, Derviş, Hüsam, borsa, dolar derken haftayı geçireceğiz. Kendim için yarın ne olacağı hakkında hiçbir fikre sahip olmazken, memleketimin bir haftası nasıl geçecek tahmin edebiliyorum. Helal olsun bana. Dün gazetede ilginç bir haber vardı. "İlerlemiş yaşına rağmen ‘‘Indiana Jones’’ serisinin dördüncüsünde rol almaya hazırlanan Harrison Ford''un imdadına ‘‘sanal dublör’’ yetişti. 63 yaşında olmasına karşın, aksiyon filminde görünme sevdası yüzünden eleştirilen Harrison Ford, yüksek sinema teknolojisiyle gençleştirilerek en zor numaraları bile rahatlıkla yapabilecek." İşte, işte çözüm bu. Nasılsa Sayın başbakanımızı, nüfusumuzun %99.9'u televizyonlardan, basından izlemiyor mu? Eee, o zaman, yaratın bir sanal Başbakan, yönetsin memleketi kamçılı ilah gibi. Beyniyle ilgili bir sorunumuz olmadığına göre, fiziksel atraksiyonları da sanal dublör halledince memleket güllük gülistanlık. İster AB'ye gir ister ABD'ye, gelsin dolarlar, gitsin örolar, öyle di mi ama?
Birkaç yıldır izlediğimiz, inek merkezli Sütaş reklamlarını bilmemenize olanak yok. Çok iyi bir konsept etrafında oluşturulan güncel içerikli bu reklamların çocuklar kadar bizlerin de ilgimizi çektiğini ve çok başarılı olduğunu en azından kendi adıma söyliyebilirim. Hatta Dünya Kupası sırasında maç seyretmeye giden inekleri izlediğimde "Çok iyi yaa" diyerek beğenimi dile getirmiştim. Amma, son "Garklayan Kız" reklamı, tüm olumlu izlenimimi bir anda alıp götürdü. Dedim ki, ya maç seyretmeye giden inekler, geyşa ineklerle sumo güreşi yapmaya karar verip Japonya'ya yerleştiler, ya da reklam yazarları tatile çıktığından yeni senaryoyu otopark değnekçisi Hamdi'ye yazdırdılar. İki ayrı marka ayran bardaklarının dizili olduğunu garktan sonra öğrenebildiğimiz bir masanın başına dikilmiş iki güzel kızımız, hararetlerini içtikleri ayranla gidermeye çalışıyorlar. Sağdaki içtiği efervesan ayrandan etkilenerek doğal hava çıkışını önleyemediği için gark gurk diyerek sesler çıkarıyor. Soldaki ise içtiği Sütaş ayranın muhteşemliği karşısında huşu içinde gülümsemeye devam ediyor. Eee, güneşin altına açıkta bırakılan ayranı içenin başına bu gelir tabi. Sıcaktan oluşan ayran buharı, kalın yağ tabakasını delip dışarı çıkamadığından kızcağızın midesine inmek zorunda kalınca, bardakta durduğu gibi durmayan gaz da bir yolunu bulup kızcağızı rezil ediyor. Yani demek istiyorlar ki, ayran var, ayrancık var. İçtiğiniz ayran sizi rezil de eder vezir de. Tercih sizin. Sanırım, bu senaryo girmeye çabaladığımız AB için bir sinyal niteliğini taşıyor. Doğal gaz çıkışlarını önlemenin gereksizliğini savunan bazı batılı dostlarımıza, artık bizler de sizin gibi düşünüyoruz mu demek istiyorlar acaba? Nacizane tavsiyem, yetkililerin inekleri biranevvel ikna edip kesin dönüş yapmalarını sağlamaları. Yoksa yakında, yediği yoğurttan hasta olup tuvalete koşan genç kızlarımızı da reklamlar da görmemiz işten bile değil.
"Dost Meclisi'nde bir düş hikayesi var bugün. Cuma günü sevgili Aycan'dan gelen epostayı okuyunca, memleketimizle ilgili umutlarım bir nebze olsun arttı. Binlerce mil uzaklıktaki bir insanseverin düşünü gerçekleştirmek için babalık yapan Sayın Bakan'ımızın davranışı her durumda takdiri hakediyor. Aynı duyarlılığın bizim insanımıza da birgün gösterilebileceği husunda ki umutlarımı da güçlendiriyor. Herşeye rağmen, Japon Akira ile Türk Vural'ın birlikte yarattıkları "Ayçiçeği Treni" projesini avuçlarım patlayana kadar alkışlıyorum. Elime geç geçen bu yazıyı, belki okumayanlar vardır diye yayınlıyorum. Ayrıca, denk gelirse hepinizi 10 Temmuz Çarşamba günü Haydarpaşa Garı'na davet ediyorum.
Bir diğer yazı, 28 yıllık arkadaşım Ahmet Altan'dan. Kendisinin, kadın ruhundan en iyi anlayan yazar gibi bir ünvanı yok henüz ama renkli yaşamını bizlerle paylaştıkça, ünlü yazarımızla benzerliğinin sadece isim benzerliğinden ibaret olmadığını sizler de göreceksiniz. Hele bir de Zihni Sinir'i aratmayacak güzellikteki projelerini bizlerle paylaşırsa, "Kahve Molası"nın ünü bilim çevrelerinde de artacaktır eminim.
Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle... Cem Özbatur
|
Püf Noktaları
Windows Performansını Arttırmak için basit önlemler:
- Mümkünse arka planınıza resim koymayın.
- Bir uygulamayı çaliştırırken diğer kullanmayacağınız uygulamaları kapatın. Çünkü açılan her program geçici olarak Ram'e yükleniyor ve kapatmadıktan sonra da sürekli bellekte yer isgal ediyor.
- Windows Masaüstünde gereksiz kısayollar kullanmayın. Mesela bir word belgesini masaüstünde açmayın, onun yerine bunu belgelerim klasöründe saklayabilirsiniz. Çünkü bu yarattığınız kısayollar her açılışta sisteme yük getiriyor.
..........
Konuyla ilgili olmasa da, madem burası benim köşem, geçen hafta elime geçen bir ilanı sizlerle paylaşmak istiyorum. Hemşehrimin ilanı her türlü takdiri hakedecek cinsten:-))
|
Misafir Kahveci : Ahmet Altan |
Merhaba,
Osman Günay'ın Cuma günkü yazısında bahsettiği "Erkekler neden aldatır?" konusu hayli ilginç gelmekle birlikte, belki vakit bulduğum bir başka zaman değinmek üzere bir kenara not ediyorum. Bu konu yerine, yine yaşamımızda, özellikle de bu dönemlerimizde çok etkin olan ekonomik sıkıntılarımızın bizlere oynadığı oyunlarla ilgili bir anımı anlatmak istiyorum.
Yıllardır çeşitli şirketlerde çeşitli düzeylerde çalışmış birisiyken, son krizden sonra işsizler kervanına katıldım.. Ya da gizli işsizler diyelim.. Kendimi evimin bahçesinde inşa ettiğim minik serama kapatıp çiçeklerle uğraşmaya ve botaniğe adadım. Bu nedenle bu camiadan birçok tanıdığım oldu. Bu seracı arkadaşlarımdan birisi aradı geçenlerde, 'Sen şu marangozluk işlerinden anlarsın, benim bir müşterilerim villalarının bahçesine pergola yaptırmak istiyorlar, yapar mısın?' dedi.. Ben de hem paraya ihtiyacım olduğu, hem de marangozluk işlerini sevdiğim için kabul ettim ve bilgisayarımda birkaç çizim yapıp gittim müşterilerle görüşmeye. Ama daha önce bu arkadaşıma yolladım çizimleri, benim yazıcıda bir arıza vardı, o basıversin çizimleri diye. Ne var ki, onun yazıcıda da bir sorun olmuş, basamamış çizimleri. Neyse, benim dizüstü bilgisayarda var nasılsa deyip gittik müşterilerin villalarına. Birkaç hoşbeşten sonra biraz da sıkılarak makinayı açtım ve çizimleri ekrandan gösterdim. İşi aldık. İki gün sonra imalatı yapmak için iki ustamla birlikte inşaat mahalline gittik. Tabii, ben marangoz kıyafetinde.. Biz imalata başladık, akşamüstü saatlerinde yandaki bir başka komşuları geldi. Bizim müşterilerden biri beni adamla tanıştırdı. 'Bu arkadaşlarımız da istiyorlar, artık ben de komisyonumu isterim..' dedi. Ben yeni adamla birlikte onların bahçesine yürüdüm, adamın karısı İngilizmiş. Adam bana soruyor ve sonra karısına tercüme ediyor. Ama tabii bizim konuların teknik terminolojisini bilmediği için tam da tercüme edemiyor. Ben adama 'İzin verirseniz.. ben de konuşayım kendisiyle..' dedim. Adam, hafif bir şaşkınlıkla, biraz da ümitsiz bir şekilde 'E buyrun..' dedi.. Ben konuşmaya başladıktan sonra asıl müşterimiz de yanımıza geldi.. Sonra benim seracı arkadaşın yanına gitmiş, 'Yahu, bizim marangoz, çok iyi ingilizce konuşuyor!' demiş..
Bunu atlattıktan sonra, akşamüstü saatlerinde diğer müşterilerden biri geldi, 'Viski içer misiniz?' dedi.. Ben de 'olur, içerim' dedim. Viskiler geldi, bir yudum aldıktan sonra 'ooo.. Burbon içiyoruz demek..' dedim.. Adam 'Vay canına! nasıl anladınız?' Ben işi biraz abartıp 'İsterseniz markayı da söyleyebilirim..' dedim, ve bir yudum daha aldım.. 'Jack Daniels!' 'inanmıyorum.. nasıl olur?' Ehm... şeyy, ben aslında bir viski şirketinin genel müdürlüğünü yaptım uzun yıllar da.. bir de şarap degustatörüyüm aslında..' Akşam oldu, marangoz yoruldu, sohbete başladık, ev sahipleriyle birlikte. Konu politikaya geldi.. Ayıptır söylemesi, iyi de anladığım bir konudur.. Adamlardan biri de bir siyasi partinin istanbul il başkanı değil miymiş? Konu konuyu açtı, gece 11:30 da zor çıkabildik inşaat mahallinden. Ertesi gün akşamüstü, adamcağız aramış karısını.. 'Sor bakalım, bizim marangoz oradaysa, ızgara için malzeme alıcam, akşama beraber ızgara rakı yapabilir miyiz?' diye.. İşim vardı, kabul edemedim. O sırada hanımıyla sohbet ederken, hanım sordu 'Siz bu işi nerede öğrendiniz?' diye.. (Kendisi yağlı boya tablo yapıyormuş) ben de 'Valla çok hevesim vardı benim güzel sanatlara, aslında çok kısa bir süre Münih Güzel Sanatlar Fakültesinde heykel vs okumuştum, biraz orada kaptım..' dedim. Kadın: 'ama bu işin bir de teknik tarafı olmalı?' 'Şeyy.. ben biraz da Makina Mühendisliği tahsil etmiştim..' 'allah aşkına, sizin asıl mesleğiniz ne?' 'Ben işletmeciyim, işletme mezunuyum yani..' 'Hangi okul?' 'Boğaziçi..' Sessizlik.... Aradan biraz zaman geçti.. kadıncağız gene sordu: 'Bazı ek siparişlerimiz olacaktı.. acaba Pazartesi görüşebilir miyiz?' 'valla ben pazartesi yokum.. Istanbul dışında olucam, ama Çarşambaya dönmüş olurum..' 'Öyle mi nereye gidiyorsunuz?' Fe süphanallah, kadıncağız da pek bir meraklı, sorma be arkadaş, sorma işte.. 'Şey, bir toplantım var da Almanya'ya gidicem.. ama sadece bir gece kalıp dönücem..' Yani bir marangozun Almanya'da ne toplantısı olabilir ki di mi ama? Yine sordu kadıncağız 'Ne toplantısı bu?' 'Biliyorsunuz ben yarı zamanlı marangozum, diğer zamanlarımda da bir şirkete danışmanlık yapıyorum, Bir firmanın mümessiliği için toplantımız var da onun için gidiyorum..Ama dediğim gibi, Çarşambaya dönmüş olucam, o gün görüşebiliriz..'
Kadıncağız cevap vermedi.. ama içinden 'Düşmez kalkmaz bir allah..' demiştir herhalde..Durumlar böyle anlayacağınız.. Gündüz insan gece kurt vaziyetleri...
|
Günün Kahvecisi : Betül Kasnaklı |
Geçmişin izdüşümleri kurtarıyor bizi hayatın zorluklarında
Okuduklarımda hep çocukluğumuzda, gençliğimizde yaşadıklarımıza karşı duyulan özlem var sanki. Oradaki tadları yazıya dökerek hem hatırlıyor hem de onları yaşıyoruz. Mutlu da oluyoruz paylaştığımızda. Biz şanslıyız galiba . Güzel anlar yaşadık geçmişte, daha kirlenmemiş bir çevrede soluduk, denizlerde yüzdük, sokaklarda oynadık binaları çok olmayan şimdi arabalardan girilemeyen. Zorluklar o günde vardı ama umut sürekliydi. Umut yok oldu sanki.
İnsan yüzleri gergin, hep savunmada, hep kontrollü yanlış yapmamak adına.Sorumluluklarımız var, kurallar var, doğru davranmalıyız, doğru neyse?, yaşamımızı sınırlandırmaya başlamışız, hayatı da yaşanılası olmaktan çıkarmışız nerede ise.
Bağırmak istiyorum dedi arkadaşım hem de avaz avaz . Bağır dedim. Nasıl bağırırım ? Ne demezler, koskoca adam bağırıyor, deli mi ne?, Bağıramadıkça içindekiler büyüdü, atamadı birtürlü onları kenara. Yenileri eklendi, çıkılamaz oldu. Koskoca adam olması yetmiyordu işte, baş etmek için. Keşke çocuk olsaydı. O zaman kimse ona deli mi ne demezdi.En fazla yaramaz bir çocuk derlerdi.
O da güven duymak istiyordu hayata karşı , çocuğunun ondan beklediği gibi. Çocuğu ona güveniyormuydu ondan da emin değildi.
O da ilk defa çocuğu ile yaşıyordu anları, nasıl davranmalıydı?, nasıl paylaşmalı? nasıl tepki vermeli? Bana yardım etmiyor diye düşünüyordu yaptığı işlerde, bana katılmıyor diyordu da , kendi de çocuğunun taleplerine katılamıyordu oysa, onunla yeterince konuşmuyor, düşüncelerini paylaşmıyor, satranç oynamıyor, sinemaya, maça gitmiyordu belki . Ama kendine yardım etmesini istiyordu. Bunu da içinden istiyordu. Ağzından çıkıncaya kadar tepkiye dönüşüyordu " Neden bana yardım etmiyorsun?" "Tembel".
Kendi çocukluğu, anne-babası ile olan ilişkileri geldi. sevilmişti belki ama hissetmemişti. Hep kendi başına yaşamış gibi gelmişti kendine belkide, kardeşlerinin olması bölmüştü sevgileri kimbilir? Hep olur bu diye düşündü. Her yerde, evde, işte, sosyal çevrede. Birileri hep bir adım önde olur.
Ekonomi bozukmuş, işsizlik çokmuş, bankalar kapanıyormuş, yabancı sermayeye ihtiyaç varmış ama gerçek olanına mevcut değerlerimize ortak değil!. Borsa değer kaybediyor, döviz yükseliyormuş. Ne gam,.
Yoksa , bağıralım mı avaz avaz çocukluğumuza sığınarak. ?
Hoş kalın, sevgiyle kalın.
Betül KASNAKLI
|
Hayata dair bir kaç laf…
Gel de yaz bakalım bu ucu bucağı olmayan konu üzerine.. Mümkünken kendi küçük hayatlarımızı kağıda sığdırmak, gelde şöyle okkalı tarafından bilgece laflar savur bakalım hayata dair… Ne yaşadım ki… 30 yaşında içi çocuk kalmış bir insan ne anlatabilir. Sevgiyi mi, özlemleri mi, ölümü mü, umutları mı? Hangisini?
Yoksa delicesine korkuları mı anlatmalı, dostarla paylaşmak adına. Ya birgün yapayalnız bir köşede unutulmuş, son nefes gelsin diye adeta dua ederken bulursam kendimi diye gecelerce uyumayan başkaları da varmıdır bu dost meclisinde? Ben onlardanım…Kendi küçük hayatımda yuvarlanıp giderken, sevdiklerim, ailem, arkadaşlarım ve enkötüsü evladımdan birgün ayrı kalma ihtimali yiyip bitiriyor içimi.
Belki tedaviye muhataç bu halim aslında sadece geceleri nüksediyor. Hani vardır ya herkes uyur bir siz kalırsınız karanlıkta, gidip nefeslerini usulca dinlersiniz, güzel yüzlerini öpmek arzusuyla bakarsınız sevdiklerinize, işte o karanlıklarda hayata dair bütün sorunları bir kenara bırakıp sizi saran sevgi çemberinin büyüsüne kapılır, ağlamak ağlamak ve dahi ağlamak istersiniz. Tarifsiz bir şükür edememe ağırlığı kaplar içinizi, ve bağırmak istemeye inat bağıramazsınız gece yarıları. İşte şuan şu dakika donmalı ve beni terketmelerine izin vermemeliyim diye düşünürsünüz. Yoksa düşünmezmisiniz zaman zaman böyle şeyler. Hiç mi korktuğunuz olmamıştır sevdiklerinizi birgün yitirmekten ve onlardan ayrı kalmaktan.
Karşılıksız sevgi vermek nasılda zor bir sanat. Sevdiklerinizi yitirmekten korkarak yaşamaya çalışmak nasıl da iç parçalayıcı bir savaş. Ve belki de en zor olanı bağlanmak onlara son nefes sizi ayırıncaya kadar ve hatta ayırdıktan sonra bile.
Ben korkularımla yaşıyorum. Belkide yeterince sorun olan bu hayatta kendim için herşeyi biraz daha zorlaştırıyorum. Bilmiyorum..Tek bildiğim Allahın bana verdikleri için hergün tekrar tekrar şükretmeye çalıştığım, vermedikleri için hayıflanmayı unutarak…
Sahip olduğunuz güzelliklerin değerini bilmeniz ve korkularınızla başa çıkabilmeniz dileğiyle…
Burcu
|
Ayçiçeği treni gerçek oluyor
Higano Akira, yaşamını tekerlekli sandalyede sürdüren bir Japon. Marmara
depremini duyunca, arkadaşlarıyla birlikte soluğu Türkiye'de aldı.Tekerlekli
sandalyesiyle Adapazarı ve çevresinde oradan oraya koşturup, insanlara
destek olmaya çalıştı.
Yunus Çadırkentinde belden aşağısı tutmayan 70 yaşındaki karısını kucağında
tuvalete taşıyan yaşlı adamdan çok etkilendi. Mümkün olsaydı, kendi
tekerlekli sandalyesini onlara verecekti.
Onlara ve deprem nedeniyle sakat kalan yüzlerce insana yardım edememek
üzücüydü. Türkiye'de ''özürlüler'' yok kabul ediliyor; yetkililer de onları
görmezden geliyordu.
Higano, Japonya'ya dönünce gördüğü bu manzaraları unutmadı. Orada çalıştığı
Özürlüler Dernegi'ndeki arkadaşlarına anlattı. 30 arkadaşıyla birlikte bir
kampanya düzenlemeye karar verdiler.
Farklı bir kampanya olacaktı. Zenginlerin kapısını çalmak yerine çocukların
duyarlılığına sesleneceklerdi! Ögrencilere, ''Sen de yapabilirsin'' diye
seslenerek, hem uluslararası dayanışma fikrini, hem de insanlara yardımı
öğreteceklerdi!
Çocuklar ve gençler, onlara beklediklerinden, planladıklarından fazlasını
verdi. Harçlıklardan damıtılan küçük paralar biraraya getirildi.
Kullanılmış, kırılıp dökülmüş 20 tekerlekli sandalye satın alındı. Meslek
okulu ögrencilerinin yardımıyla, tekerlekli sandalyeler tek tek onarıldı,
boyandı, yepyeni hale geldi.
ONARIRKEN DÜŞ KURDULAR
Higano ve ''özürlü'' arkadaşları, uzak ülkedeki uzak insanlara gönderilecek
sandalyeleri onarırken bir de düş kurdular:
''Bu sandalyeleri aramızdan bir grup Türkiye'ye, deprem bölgesine götürse,
sandalyeleri kullanacak olanlarla tanışsa ve birlikte bir trene binip balık
tutmaya gitse. Çok balık tutanlar, hiç balık tutamayanlarla balıklarını
paylaşsa. Hoş bir gün geçirseler birlikte.
Sonra onları da alıp Japonya'ya gelseler. Bu sefer burada birlikte balık
tutsalar ve iki farklı denizdeki balıkların tadını karşılaştırsalar.
Yolculukları da ayçiçekleriyle kaplı bir trenle yapsalar. Ayçiçegi trenini
gören sağlam insanlar, belki gördüklerinden etkilenir, 'Onların da gezmeye
balık tutmaya hakkı var, yaşamlarını kolaylaştıracak bizim gibi
yaşayabilmelerini sağlayacak önlemler almalıyız' diye düşünürler.''
Fakat Japon kültüründe ''sevgiyi ve umudu'' simgeleyen ayçiçekleriyle bezeli
trenle yola çikma düşlerini gerçeklestirmek bir yana, tekerlekli
sandalyeleri Türkiye'ye göndermek için binbir güçlükle karşılaştılar.
Bürokratik engeller ve kargo parası, büyük bir engel oldu Higano ve
arkadaşları için.
Günler, derken aylar geçip giderken, kötü gidişi sona erdirecek bir
karşılaşma yaşandı. Türkiye'den Tokyo'ya gelen Mebuse Tekay, Higano ile
tanıştı. ''Ayçiçegi Treni'' düşünden, bu güzel insanların çabalarından çok
etkilendi.
Mebuse Tekay, Türkiye'ye dönünce bir internet sitesindeki ''Babasını arayan
projeler'' bölümüne, Higano'nun öyküsünü yazdi. Ayçiçekleriyle kaplı bir
tren fotoğrafının yer aldığı yazı, ''Bir düş öyküsü: Ayçiçegi treni''
başlığını taşıyordu.
Bilgisayar tutkunu Ulastirma Bakanı Oktay Vural, bir gün internette
gezinirken bu yazıyı gördü. ''Ayçiçegi treni'' projesine ''baba'' olmaya
karar verdi.
Zaten yakın bir tarihte Japonya'ya gidecek, Boğaz Tüp geçisi projesiyle
ilgili görüşmelerde bulunacaktı. Gitmeden önce Tokyo Büyükelçiliği'ne haber
verildi, Japon yetkililerin yardımıyla Higano Akira'nin izi bulundu.
Vural, Tokyo'ya gidince, resmi görüşmelerden bulduğu bir ara, Higano Akira
ile görüştü. Türkiye'den gelen bir bakanı karşısında görmek, Higano için
şaşırtıcıydı. Çok heyecanlandı, rüyada gibiydi.
Bakan Vural, sadece onarılan tekerlekli sandalyeleri degil, Higano'yu da
Türkiye'ye getirmeye karar verdi. Higano için zaman daha zor ilerlemeye
başladı o andan itibaren.
Ancak Vural, verdiği sözü tuttu; döner dönmez girişimlerde bulundu. Önce
gümrük sorunu çözüldü, ardından THY'den uçak biletleri alındı. Hazırlıkların
tamamlandığını ögrenen Higano, çok sevindi. Türkiye'ye uçacaği tarihi iple
çekmeye başladi.
Higano, Türk-Japon Dostluk Grubu Başkanı Kanezo Muraoka ile birlikte 7
Temmuz günü İstanbul'a inecek. (Editör: Umarım inmiştir)
ASIL SÜRPRİZ HAYDARPAŞA'DA
Ancak Higano, asıl büyük sürprizden habersiz. O sadece tekerlekli
sandalyeleri Adapazarı'na götürüp, depremde sakat kalan 20 insana vereceğini
sanıyor.
Oysa Bakan Vural, onun en büyük düşünü hayata geçirmek için herşeyi
hazırladı. Higano, üç gün İstanbul'da ağırlanacak; özürlüler ile ilgili
kuruluşlar ziyaret edilecek.
Büyük gün, 10 Temmuz. Higano, o gün Haydarpaşa tren istasyonuna götürülecek.
''Ayçiçegi treni'' onu bekliyor olacak. Higano, bando ile karşılanacak,
sonra da ayçiçekleriyle bezenmiş trene bindirilecek. Tekerlekli sandalyeleri
de bizzat Higano, sahiplerine dağıtacak. Sonra da birlikte Sapanca gölüne
gidilip, balık tutulacak.
Higano'nun düşleri gerçek olacak. Darısı, tanımadığı, bilmedigi insanlar
için düşler kuran bütün güzel insanların başına..
|
|
http://www.genctiyatro.com/
Tiyatroya gönül verenleri ortak bir platformda buluşturmayı amaçlayanların ve düzenli bilgi gönderen takipçileri sayesinde güç kazanan bir site. Henüz gelişme aşamasında; fakat takdire değer.
http://www.fikraci.net
Komik hem de çok komik. (Akın çok gülmüş...)
http://www.tebesir.com Eğitimler ve eğitim kurumları bu sitenin içeriğini oluşturuyor. Ayrıca yurtdışı eğitimleri konusunda da detaylı bilgiler mevcut.
http://www.azerbaijan.com/ Azerbeycan haber portalı. Azerbeycan'dan dünya nasıl görünüyor diye merak edenlere tavsiye edilir.
|
Damak tadınıza uygun kahveler |
Hide-it! v1.1 [74k] W9x FREE
http://www.expocenter.com/hideit/
Tam önemli bir iş üzerindeyken(!?), eşinizin bilgisayara doğru geldiğini gördüğünüz, yapmanız gereken hemen pencereleri kapatıp temiz bir ekranla başbaşa kalmaktır değil mi? İşte size o programcık. Görev çubuğuna yerleştiriyor, sonra tek tuşla pencereleri saklama işlemini yapabiliyorsunuz. Hoş değil mi?
Ghost-It! v1.04 [11k] 2k/XP FREE
http://home.rochester.rr.com/artcfox/GhostIt/
Hayalet pencereler yaratmak istermisiniz? Örneğin bir program penceresi açık ama siz bu pencereyi görürken alttaki pencereyle çalışmak istiyorsunuz. Yapmanı gereken üstteki pencereyi hayalet konumuna getirip, fade etmek ve alttaki pencereyle çalışmaya devam etmek. Şimdi size birşey ifade etmese de denediğinizde gayet kullanışlı olduğunu göreceksiniz. Ancak dikkat sadece Windows 2000 ve XP'de çalışıyor.
|
|
|