KAHVE MOLASI

ABONE FORMU

ABONE OL
ABONELiKTEN AYRIL
HTML TEXT
kmarsiv.com
Arşivimiz
Yazarlarımız


Sohbet Odası
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri


lola + bilidikid DIGITURK'te

 9 Temmuz 2002 - Bu sene de huzur yok...


Merhabalar Dostlar,

Dün söylediklerimi yalanlarcasına, akşam üzeri memlekette çıkan tablo gündemi tamamen değiştirdi. Artık olabilecekleri tahmin etmek hem daha kolay hem de daha zor. Kolay çünkü, artık başbakanımızın hükümeti sürdürmek gibi bir olasılığı kalmadığı için, gündem seçimden yana dönecek. Zor çünkü, siyasi girdap ekonomiyi yutacak mı yutmayacak mı? sorusuna cevap vermek falcının küreye bakıp ahkamda bulunmasından farksız hale geldi. Yarın (yani bugün) borsanın, doların alacağı tavır çok önemli. Ya herru ya merru, ya da 2 ucu kakalı değnek işte. Hey be bre Karaoğlan, nedir seni bu kadar inatçı yapan? Oğlunun istifasını isterken aklından neler geçiyordu çok merak ediyorum. Sevgili eşinin intikamını almış gibi görünüyorsun buralardan, ama bilmiyorsun ki, bu inadın sandıkta sana yol, su, elektrik olarak geri dönecektir. Anlaşıldı bu sene de bize rahat, huzur haram. Ne diyelim Allah beterinden korusun. Daha beteri varsa tabi...

...........

Gün içinde, en yeni el konulan bankamıza bir işimi halletmek için gitmiştim. İş gereği kullandığım yetki belgesini, EK (El Konulma)'dan önce kabul edip işlemi yapan banka memuresi hanım, EK'dan sonra, belgede bulunmayan bir kelimeden dolayı işlemi yapamayacağını bildirerek beni eşekten düşmüşe çevirdi. Geçen sefer sorun olmamıştı dediğimde de "O zaman yanlış yapmışız herhalde" diyerek, beni birkez daha vurdu. Araya amirler falan girince, işin büyüyeceğini anlayarak derhal bankayı terkettim. Hukuki açıdan onlar haklıydı. Belgede bulunmayan o kelime için EK'dan önce de aynı şekilde davranmaları gerekirken, es geçmişlerdi. Beni kızdıran esas buydu. Sonra düşündüm. Acaba dedim, bu savsaklamamı onları EK'ya sürükleyen. Bende atladıkları o kelime gibi acaba daha neleri atlamışlardı. Şimdi müşteriye hoş görünmek gibi bir kaygıları kalmayınca, ya da korku belasına, herzaman yapmaları gerekeni mi yapıyorlardı? O sıcakta çok kızdım, ama o hanıma değil, kendime. İşin kalmasına sebep olan benim yanlışımdı, onların değil. Neyse bu bana ders oldu, umarım EK da onlar için iyi bir ders olmuştur.

..........

Yarın Kahve Molası'nda bir ebedi geyik başlıyor. "Neden aldatılır?". Ben konuyu sevgili Osman Günay'ın "Erkekler neden aldatır?" sorusunun biraz ötesine götürüp, kadın erkek demeden "Neden aldatılır?" olarak değiştirmek istedim. Seçimden ve geçimden zaman bulup, bu müzmin geyik konuda söyleyecek şeyleriniz varsa, beklerim.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur

 Kıraathane Sahibinden


Saymamız lazım

Bazı okurlarımızdan, özellikle Outlook kullanıcılarından birkaç tane uyarı mesajı alınca, söylemek elzem oldu. Virüs denen illetler hepimizi öyle korkutmuş ki, artık hepimiz yoğurdu üfleyerek yemeye başlamışız. Eee, haksız da sayılmayız ama. Gelelim "Kahve Molası"na. "Kahve Molası" Outlook arafından alınınca, bunda bir script var diyerek okuyucuyu uyarıyor. Uyarmakta haklı. Gerçekten bir script var, ama bu o bildiğiniz art niyetli scriptlerden değil. Sadece en masumane haliyle bir sayaç scripti. "Kahve Molası"nın okunma istatisklerini öğrenebilmek için taksimetreyi bir fırt artırıyor, hepsi bu. Bu türden gelen uyarıları tabi ki önemseyin, ancak her uyarının da korku salmasına izin vermeyin. Bu tür sayaç rakamları arttıkça, buna paralel olarak benim coşkum da artıyor. Ancak gene de çok rahatsız olursanız bana söylemekten sakın ha çekinmeyin. Nasılsa bir yolunu buluruz, yeter ki siz "Kahve Molası"ndan ilginizi eksik etmeyin.

..........


Memleketimden reklam manzaraları

 Kahvecinin Günlüğü


  • NİLÜFER
    Rumeli Hisarı'nda yıldızlı geceler...
    Rumeli Hisarı
    9 Temmuz, 21.00


  •  Ankara'dan : Cumhur Aydın


    Sizi bilmem ama, ben mektupları çok özlüyorum.

    Mektuplarla arkadaşlığımdan onlarca anı içinde, şimdi hemencecik usuma düşen, yıllar yıllar önce, Salihli'de yaz tatilini geçirirken liseden arkadaşlarımla mektuplaşmalarım gelir. Mesut'la, Oğuz'la, Dilek'le, Menekşe'yle, Berrin'le, Hakan'la ve elbette Muştafa ile. Düşünebiliyor musunuz, üç aylık yaz tatilinde, onu aşkın arkadaşımdan 124 mektup almışım. Mektup deyipte geçmeyin, en kısa mektubumuz iki sahifeydi, onbeş sahifelik mektuplar da olmuyor değildi.

    Şehirden çok az dışarda otururduk, postacının hergün geldiği saat belliydi. Zaman yaklaştığında, yolunu gözlemeye başlardım. Hemen hergün bir mektubum olurdu, o da bana takılmadan edemezdi. " Bugün yine senin için geldik!". Yakınlar uzak olur, hani nerdeyse okul dönemini surdurürdük.

    Şimdilerde durum ne? Bir ağabeyimin sözleri hiç aklımdan çıkmaz. " Posta kutumda mektup, kartta olabilir, bulduğumda çok seviniyorum. Hemen okur muyum? Önce evin bütün telaşı geçiyor. Saat gece onu buluyor, bir cin hazırlıyorum, bir de güzel müzik koyuyorum. El ayak çekiliyor ve ben özenle zarfı açıp, hele bir de varsa pulunu saklayıp, okumaya başlıyorum. O, ana kadar, öyle bir merak ve heyecanla bekliyorum ki, aradaki zaman bile çok keyifli geçiyor. . . Ancak, bu heyecanlar öyle azaldı ki, haftada birler, neredeyse ayda birlere düştü."

    Yine yıllar önce, Aziz Nesin'in oğlu Ali Nesin'le mektuplaşmalarından oluşan, yanılmıyorsam 4 kitaplık seriyi almıştım. Aman allahım, ne keyifti o mektupları okumak. Yüzlerce mektup, babadan oğula, oğuldan babaya giden sevgi, birikim, keder ve sevinç. Daha ilk kitabı yarılamadan, Ali Nesin'in birikimi ve kişiliği hakkında ne kapsamlı ipuçları elde ediyorsunuz. Mektuplar Ali Nesin'in yurtdışındaki lise ve 'sonrası' dönemini kapsıyor ve neredeyse hergün uzun mektuplar yazmış baba oğul birbirine.

    Elbette, şimdiki kadar yoğun değilmiş babalar ve oğullar o dönemde! O nedenle babalar hergün birkaç saatini yalnızca mektuba ayırabiliyor muş! Şimdi nerede, e-postaları bile açamıyoruz, evde çocuğunuzun yüzünü görmediğiniz oluyor! Diğer yandan, yalnızca mektupların izini sürerek, baba-oğulun birbirlerine ve yaşama verdiği emeği, değeri ve önemlisi zamanı gördüğünüzde, üzerimizdeki etiketler, cebimizin şişkinliği ve hatta aldığınız ödüller bir yana "adam gibi adamın yetişmesinin" hiç de öyle kolay olmadığını teslim ediveriyorsunuz. Oğlunun okul taksidi için deliler gibi çalışan baba, geceyarısı, her satırı dönüpte onlarca kez okunacak satırları yazabilmis çoğu zaman.

    İşte bir kaç satır bu mektuplaşmadan: ". . . . . . Nisan başında Türkiye'ye gelip bir ay kadar kalacağım. Sonra, kulaklarınızı iyi açın, şaka değil gayet ciddi söylüyorum, bisikletle Paris'e gideceğim. Paris'e bir ayda giderim bisikletle. Hem spor yapmış, hem de dolaşmış, görmüş olurum. . . . . " Ali Nesin

    " . . . Bisikletle, İstanbul'dan Paris'e gitme fikrine bayıldım. Annen önce köpürdü, kıyameti kopardı. . . Benim sana başka bir önerim var. İstanbul'dan Paris'e patenle gitmek daha kolay olmaz mı?. . " Aziz Nesin.

    Şimdiki durum nasıl bu haberleşmede? Kuşkusuz cebimiz var, cebimiz. Alo diyoruz, birbirimize, oluyor bitiyor. E-mailler, koçum benim. Nerede, uzun uzun kafa yormalar, kağıt bulacaksın, zarf, pul, postane. Kaç günde gidecek, eline geçti, geçmedi. Ne gereği var. Otur, klavyenin başına. İki satır. Bas tuşa, yallah. İletiler mi? " Baba, tatilde gelemiyorum. Şimdide internete bağlanacağım. Kısa kesiyorum. Annemi ve seni öptüm. Kızınız. " Ve yanıt: "Kızım, dert etme, keyfine bak. Paraya ihtiyacın olursa alo de. Annen cebini çaldırdı. Ben de duruşmaya giriyorum şimdi. Seni öpüyoruz. Bye. The Baba."

    İletişim çağında, sizin iletişiminiz nasıl? Eşinizle, çocuğunuzla, dostunuzla. Ekranda, onlara bir kaç dakika ayırabiliyor musunuz?. . .

    Cumhur

     Marmaris'ten : Osman Günay


    Merhaba herkes,

    Güneyde yaşamak kolay mı zor mu?? Bu soruyla ben çok karşılaşırım da ondan böyle başladım konuya!!! Bir de yazıların başına Sayın Editör ün uygun gördüğü şekilde "Marmaris'ten" yazılıyor ya; büyük şehirlerde yaşayanlar " Ohh kebap, herkesin tatil için gitmeye can attığı yerde yaşa, trafik sıkışmaz, işe gitmek için saatler harcamazsın, deniz temiz, balık bol, sebze-meyva taze, temiz hava-bol gıda vesaire vesaire..." şeklinde hem kıskançlık bildiriyor, hem de ufaktan sitem ediyorlar... Bütün bunlar olup biterken, size güneyde 20 yılı aşkın süredir yaşayan birinden "Güneyde yaşamak kolay mı-zor mu?" sorusu üzerine samimi geyikler attırıyorum, belki katılırsınız muhabbete...

    En önemlisi benim için "gerçek denize yakın" yaşamak.. Hele bizim gibi Marmara'nın da deniz olduğu zamanları hatırlayanlar için..Neyse güneye dönelim yeniden, ben son söylenecek lafı önceden fırlatmayı severim ya; hemen yumurtlayayım...""Nereye giderseniz gidin farketmez, değil mi ki kafanızı da yanınızda götürüyorsunuz, neyseniz "o" sunuz, ne idiyseniz "o" kalacaksınız""....Lafın sonunu duydunuz ama daha söylenecekler var. "Nassı yani??" sorusunu çokça duyarım, açıklıyorum.. Bir kere güneyde yaşadığınız zaman başınıza ilk gelen şey "taşra" da yaşamak zorunda kalmaktır. Büyük şehirden, hadi büyük şehir demeyelim metropollerden geliyorsanız "hoop n'ooluyoruz" la karışık panik garantidir... Siz ne kadar o hayata teslim olmaya gelmişseniz de, bu güne kadar yaşayıp tanıdıklarınızın hiç yeri yoktur yeni "taşra" nızda...Bir sürü yenilik ve bulunamayan eskilerle karşı karşıya kalırsınız... Alıştığınız bir sürü şeyden mahrumsunuzdur..Sinemaya seçerek gitmek, tiyatro, konser, kitapçılar, tanınmadan kalabalık bir caddede yürümek, yanlız başına bir barda kafayı çekmek hayallerdir. Kokular, görüntüler, raconlar, olanaklar; nostalji adına ne varsa hiçbirini bulamazsınız...Tek çare de unutmak olduğundan, aklınızın bir köşesinde sadece bir hatıra saklar, yeni şartlara bir zaman sonra alışır gidersiniz. Ama kafanızın bir yerinde hep Çiçek Pasajı, Kapalıçarşı, Kuzguncuk Vapur İskelesi, Kadiköy Balıkçılar Çarşısı, Fethi Paşa Korusu, Süleymaniye Camii, Haydarpaşa Garı, Ahırkapı Feneri, Kavaklar, Kanaat Lokantası, Emek sineması, Beyaz Fırın ve İsmet Baba ya ayrılmış bir yer vardır... Benim kendi kendime öğrendiğim bir kural var. Eskilerin peşine düşmemeli insan..Ne eskileri hatırladığınız gibi buluyor, ne de bulduğunuz eskileri geçmişteki gibi algılıyorsunuz..Nostalji denen bir hayalkırıklığıdır belki.. Hayalkırıklığı lafından Mehmet Kaptan ın "Nostalgia" sını ayrı tutacağız, her şeye rağmen....

    Hadi boşverin güneyi-kuzeyi... Size bir balık salatası tarifi yazayım, anlaşalım... Bu salata kızarmış balıktan yapılır..Hele bir akşam önceden kalmış kızarmış balıklardan "şaane" olur... Kızarmış balıkları güzelce ayıklayın, bir tabağa dizin..Üzerine limon suyu, tuz karabiber, azıcık kırmızı biber ve incecik kıyılmış sarımsağı zeytinyağında çırparak yaptığınız sosu dökün.. Taze nane yapraklarıyla süsler, kadehinize de ne isterseniz onu koyarsınız.. Ben serin bir kırmızı uygun gördüm, isteyen istediğini servis yapabilir, yabancılık çekmeyin...

    İyi haftalar hepinize...

    Osman Günay

     Medyatik : Selcan Lafçı


    DÜZELTME

    Suçum Profesör olmamak!


    7 Temmuz Pazar günü Hürriyet'teki 'Atıf Hoca'nın Not Defteri' köşesinde, milli maç ratingleri konusu yer aldı. Okurken dehşet içinde gördüm ki en yüksek rating %40.2 ile Galatasaray-Juventus maçına aitmiş. Oysa ben %30.5 ile Galatasaray-Arsenal maçı demiştim.

    Benim suçum yok, hoca gibi ben de bilgileri AGB'den aldım. Sanırım benim Atıf Hoca gibi bir ünvanım, şöhretim ve en çok satan bir gazetede köşem olmadığından AGB bana ilk gördüğü yüksek ratingi en yüksek olarak söyledi, beni yanılttı.

    Sizlere yanlış bilgi vermiş olduğum için üzüldüm.

     Dost Meclisi


    Nereden bulaştım size bilmiyorum, yani aslında kim bulaştırdı bilmiyorum. Ama sabahları artık nedense ise gelirken "bugün kahve molasında neler var acaba?" diye geliyorum. Ve hergün cok büyük bir zevkle okuyorum, kısa yollardan faydalanıyorum. Hergün yazmak istiyorum, ama olmuyor işte...

    Okuma - yazma faaliyetim çok olaylı başladı benim. Kimseden geri kalmama duygusu ile başladığım okuma-yazmaya. Kazasız olarak gelen ilk karneme hediye kuzenimden geldi... Bir kitap. Hemde "Susuz Deniz" diye, fransızcadan çevrilmiş, kalın bir roman. Allahım, ne kızmıştım ona. Ben daha çocuktum, tamam okuyabiliyordum ama oyun oynamayı daha çok seviyordum. Sanki dünyada kitaptan başka karne hediyesi kalmamıştı. O hırsla gidip kitabımı okumadan okul kütüphanesine "bağışladım". Kapağın içine birde süslü yazıyla "okuluma benden hediye" diye yazdım. Üzerinden 3,5 yıl geçip dördüncü sınıfı bitirdiğimde, annemle babamın yanına Almanya'ya gittim. Okulda son günümde, sınıfımızın kütüphane kolu bana kitabımı geri getirdi. "Bunu geri isteyecegini biliyordum, o yüzden kütüphane listesine yazmadım. Ama isteyen herkes okudu. Artık sıra sende" dedi. Hiçbirşey söylemeden kitabımı geri aldım.

    Bugün artık yüzlerce kitaptan oluşan bir kütüphanem var. Okumadığım hiçbir kitap o kitaplığa girmiyor. "Susuz Deniz" ise halen baş köşede. Arada kapağını açıp içinde 7 yaşında ki kızgın çocuğun yazısını okuyorum. Gülümsüyor ve beni iyi tanıyan, en eski dostumun kulaklarını çınlatıyorum. Bana kitabımı geri vermekle hediye ettiği dünyanın büyüklüğünü o biliyor mu bilmem. Ama ben bugün hala büyük bir zevkle "derin sularda" yüzüyorum.

    Bol kitaplı günler dileklerimle...

    Günnur Tugay

     Kahveden Önce: Balık


    Balık Pane (4 Kişilik)

    Malzeme:
    1 kg mezgit
    ½ su bardağı un
    50 gr rendelenmiş kaşar peyniri
    ¼ kg tereyağ
    3 adet yumurta
    100 gr. Galeta unu
    Tuz
    Karabiber
    Maydanoz

    Yapılışı:
    Balıkları alırken filetosunu çıkartın. İyice yıkayıp kurumaya bırakın. Filetoları tuz ve biberleyin. Yumurtaları bir kapta çırpıp rendelenmiş kaşar peynirini ilave edin ve iyice karıştırın. Tuz ve biberlenmiş filetoları önce beyaz una, bilahare kaşarlı yumurtaya ve en son olarak ta galeta ununa bulayıp tava kızgınlaştırılmış tereyağına atın. İki yanı koyu sarı bir renk alıncaya kadar kızartın. Sıcak servis yapın.

    Not:
    1. Servis yaparken balıkların üzerine az miktarda ince doğranmış maydanoz serpebilir, fındık büyüklüğünde birer adet tereyağı parçası koyabilirsiniz.
    2. Tereyağını kızdırırken ateşe dikkat edin yağı yakabilirsiniz. İsterseniz tereyağını bir miktar sıvı yağ ile karıştırabilirsiniz. Yağ yanmayacağı gibi paneler daha hafif olur.
    Bu yemeğe uygun diğer balıklar:
    Dil, karagöz, Trança (dilimlenmiş)

     Kıraathane Panosu



    ANNE YEMEĞİ

    Hani hep deriz ya, annemin bir böreği vardı inanılmazdı diye...İşte ben bütün bunları bir kitapta toplamaya karar verdim. Yeni mutfak anlayışı içerisinde eski tatları yakalayabiliriz ve onları çocuklarımızla en 'special' yemek olarak paylaşabiliriz.

    Sizlerden ricam, lütfen annenize ait özel bir yemeğin tarifini lütfen bana gönderin. E-mail adresimi aşağıda bulabilirsiniz. içinde anneniz için bir iki cümlede sizden olsun. Bu arada mutlaka kontak numaralarınızı bildirin, çünkü daha sonra annenizin bir fotoğrafını vs... isteyeceğim.

    Kısa sürede tamamlayacağımı düşündüğüm bu proje, yakında sinema yayınları da çıkaracak olan BOX yayınlarından çıkacak.

    Nostaljik filmler tadında, nostaljik tatlarınızı bekliyorum... Tariflerinizi zozbatur@coproduction.com.tr ya da kahve molası'na gönderebilirsiniz...

    Sevgiyle kalın,
    Zeynep Özbatur

    Önemli Not: Projenin konseptinin tüm hakları Zeynep Özbatur'a ait olup, noter tarafından onaylı bir örneği bulunmaktadır.

     İşe Yarar Kısayollar - Şef garson: Akın Ceylan


    http://www.muammeryanmaz.com/
    Fotograf konusunda Türkiyede birçok üstadımız var. Muammer Yanmaz bu üstadların gerçekten değerli olanlarından biri. Kendi web sayfasında geniş fotograf arşivini görmek isteyenlere sunmuş. Fazla söze gerek yok. Kendi gözlerinizle görmenizi tavsiye ediyorum.

    http://www.tcdd.gov.tr/Anasayfa.html
    TCDD. Devlet demiryollarının resmi web sayfası. Türkiyedeki demir yollarının yapısı, tarihçesi, tarifeler ve nostaljik bazı bilgilerin dahil olduğu birçok konuya kaynak oluşturuyor.

    http://www.hayyam.com/
    İki günde bir somun geçiyorsa eline. Soğuk suyu da olursa bir kırık testide. Niçin kendinden kötüsüne kul olur insan, Ne diye girer kendi gibisinin hizmetine? world wide wine... Yani; şarap kültürü...

    http://www.screensaver.com
    Bilgisayarınızda kullanabileceğiz ekran koruyucuları ve çeşitli masa üstü yardımcı objeler.

     Damak tadınıza uygun kahveler


    Psychic MP3 v2.0 [499k] W9x/2k/XP FREE
    http://www.psychicmp3.com/
    Aldığınız CD'yi MP3 olrak bilgisayarınıza kaydetmek istiyorsunuz. Peki ya isimlerini düzgün hale getirmek için ne yapacaksınız? İşte bu program CDDB database'ine bağlanarak isimleri tek tek size yazıyor. Tabi her hal,ikarda kullanılmak üzere manuel yazma fonksiyonu da mevcut.

    BMI Calculator [526k] W9x/2k/XP FREE
    http://www.timstanford.co.uk/software/
    Adı üstünde, BMI (Body Mass Index)'ınızı hesaplıyor (BMI'ın türkçesini bilemedim, kusura bakmayın). İdeal kilonuzun ne olması gerektiğini aynen görüyorsunuz. Metrik ölçülerle yapması da bizim için güzel bir özellik.
    http://kmarsiv.com/sayilar/20020709.asp 9 Temmuz 2002 - ©2002-kmarsiv.com
    istanbullife.com