|
|
|
12 Temmuz 2002 - Bırak artık yakamızı allahaşkına... |
Merhaba Dostlarım,
Hergün şu gündemin dışına çıkayım diye matbaaanın başına oturuyorum, ama yazmaya başlayınca gün boyunca yaşadıklarımız aklıma geliyor dayanamayıp tekrar gündemi yakalama telaşına düşürüyorum. Gariplik bende mi? yoksa beni bu hale getirenlerde mi?
Birbuçuk yıl önce, "anayasayı bana attı" diye cumhurbaşkanını millete şikayet edince, memleketçe düştüğümüz durumu unutmuş olan (haliyle tabi), özürlü başbakanımız ve sevgili zevcesi, gene bir bomba patlattılar. Bir gece önce televizyon başında akşam yemeklerini yerken, Derviş Cem ikilisinin kendilerine kurduğu kumpası(!?) farkeden bunamış ikiliden kadın olanı " Bülo, bu Derviş de çok oluyo artık, yarın şuna dersini verelim." diye höykürünce, sabah namazını mütakip hazırlıklarını tamamlayan varyok başbakanımız, Derviş'i yanına çağırarak " Hemen istifa et, yoksa Vahşan bana artık günde sadece 4 bisküvi verecek." dedi. Yahu Patagonya başbakanı bile, memleket tahtaravallisinin denge unsuru olan bir adamı görevden almayı düşünmez. Allahtan, sağduyulu bir Cumhurbaşkanımız var da olayı ucuz atlattık. Günü kurtardık ta, kerhen hükümette kalan bir bakanla ekonomi gemisini nasıl yüzdüreceğiz, işte bunu bilemiyorum.
Allah aşkına, bir şirket müdürü, görevini sürdüremeyecek hale geldiğinde, patron adamı görevden almaz mı? Çaycı olarak bile işe alınırken sağlık raporu istenen bir memlekette, yetmiş milyonu yöneten başbakandan neden istenmez bu rapor. Git kardeşim tam teşekküllü bir hastaneden rapor al demez mi hiç kimse? Pazara kadar değil, ölene kadar yaklaşımıyla idare edilmeye çalışılan memleketimde, daha ne kadar dayanacağız bu insanlara. Haketmiyoruz bunları. Yaşadığımız olayların onda biri, girmek için pantolonumuzu yırttığımız AB ülkelerinden birinde olsa, halkın sesi nerelerden duyulurdu kimbilir. Bizden çıkan tek tük seslerin, ne sesi olduğunu bile anlayabilecek yönetime sahip değiliz. Haketmiyoruz bunları, gerçekten haketmiyoruz.
Yönetimdeki kaygan zeminle haşır neşir olduğumuz şu dönemde, İstanbul'da kulaklarımızın pasını silecek, bizi günlük tasalardan biraz olsun uzaklaştırabilecek bir festival tüm hızıyla sürüyor. 9. Uluslararası İstanbul Caz Festivali. Çeşitli mekanlarda sürdürülen konserlerden, en azından birini izlemenizi öneririm. Değişik tını cümbüşünün içinizde yaratacağı ruh zenginliği, hayata bir süre olsa da başka gözle bakmanıza yardımcı olacaktır.
Dün haber verdiğim "FORUM ALANI" na gösterdiğiniz yoğun ilgi gözlerimi yaşarttı. Yalan tabi, benden ve Osman Abimden başka bir allahın kulu da çıkıp, pardon tıklayıp, tek bir cümle yazmadı, alacağınız olsun. Sizi yazmaya, yazdıklarınızı paylaşmaya cesaretlendirmek için başka neler yapmalıyım? Sizi ikna etmek için daha ne diller dökmeliyim? bilemiyorum. Hayır, şu işten bir gelir olsa, hepsini size telif hakkı olarak vereceğim. Eminim o zaman hepiniz oturur, neler yazarsınız neler kimbilir. Kızdınız mı? Kızın, kızın, kızın da yazın :-)) Bu arada beni ve sizleri yazılarından mahrum etmeyen tüm dostlarıma hepiniz adına tekrar teşekkür ediyorum. Canlarım benim:-))
Yazılarınızı sabırsızlıkla beklediğimi birkez daha yineliyorum. Hadi açın bir boş döküman, başlayın klavyeyi tıklatmaya...
Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle... Cem Özbatur
|
Aman dikkat... Uyanıklar piyasada...
Daha önce size dialer programlarından bahsetmiştim. Porno sitelere giriş, mp3 yüklemek falan gibi işler için yaptıkları dialer programlarıyla, 900'lü diye tabir edilen ücretli telefonları arayarak gelir elde etmeye çalışan uyanıklardı bunlar. Birkaç gündür de aşağıdaki gibi bir emaille yeni uyanıklar türedi. 1000 tane kontür için şifre vereceklerini söyleyerek bir dialer yükletip, ücretli hatları aratıyorlar. Bir de yüzsüzlük edip, işlerimiz yoğun olduğundan hatta kalmanız 5 dakika sürer ona göre diye de uyarıyorlar. Bu ve buna benzer epostaları derhal silip atın bilgisayarınızdan. Merak edip yüklemeyin bile programları. Sizlerin bu uyanıklara yem olacağınıza inanmıyorum, ama etrafınızdaki kişileri de uyarmanız, bu tür üçkağıtçıların ekmeğine kan doğrayacaktır. Hepinizi uyanıklara karşı uyanık olmaya davet ediyorum.
Uyanıklara bakın hele...
|
9. ULUSLARARASI ISTANBUL CAZ FESTİVALİ
|
JAZZ FUSION GECESİ
Cemil Topuzlu Açıkhava Tiyatrosu - 12 Temmuz, 20:00
Billy Cobhams Art Of Five / Eric Truffaz
20.000.000 TL - 15.000.000 TL - 10.000.000 TL.
OKAY TEMİZ RİTM ATÖLYESİ
Cemil Topuzlu Açıkhava Tiyatrosu - 13 Temmuz, 20:00
Calle 54 + Paquita D'rivera & Bebo Valdes
20.000.000 TL - 15.000.000 TL - 10.000.000 TL.
CHARLIE HADEN & PAT METHENY "MISSOURI SKY DUETS"
Lütfü Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı - 14 Temmuz, 19:00
40.000.000 TL - 25.000.000 TL - 15.000.000 TL
|
HALUK LEVENT
Haluk Levent eski ve yeni şarkılarıyla hayranları ile buluşacak...
Sadi Gülçelik Spor Sitesi Oditoryum
14 Temmuz, 21:15
28 000 000 TL-22 500 000 TL-17 000 000 TL-11 500 000 TL
|
Marmaris'ten : Osman Günay |
Bir Teknede Bulunması Gereken En Önemli Gereç
Böyle bir başlıkla karşılaşınca "hadi bakalım al beş paralık da bundan, kimbilir ne uyduracak şimdi bize" diye düşünenleriniz çıkacaktır, amma ve lakin sakın konumuz olan gereci küçümseyip, gerektiği yere koymakta -eğer yoksa-gecikmeyin.Bugün konumuzu oluşturacak malzeme bir teknede mutlaka bulunması gereken bir aygıt, senelerdir hayatımızda ama hala bazılarımız" abi, ben anlamam ben öyle şeyden korkarım teknede patlar-matlar" diye söze başlarlar, sonra da babadan kalma usulle ne kadar güzel, ne kadar otantik(!)yemekler pişirdiklerini söyleyip anlaşılmaz bir önyargıyla hemen bizim faydalı, temiz ve lezzetli yemekler pişiren "düdüklü tencere"mize, küçümser ve garip bir havayla yaklaşırlar..Halbuki kazın ayağı kattiyen böyle değildir.Düdüklü tencere teknede süper başarılı yemekler pişirir, çabuk yemekler pişirir, lezzetli, sağlıklı yemekler pişirir, denizli havalarda bazen ocaktan fırlayan tencereler gibi içindekileri oraya buraya sıçratmaz, tenceremize -örnek şahıslar biliyorum-uzay aracıymış gibi bakanlar bile sonuçları karşısında hayretlerini gizleyemez"baba valla çok faideli bir aygıt, hemen ben de alayım bir tane" şeklinde pes eder ama yine mutfaklarına bir tane güzel düdüklü hediye etmezler…Üstelik düdüklü -yahu ismi de güzel bunun bakar mısınız "düdüklü", ne kadar düdük bir isim!!!!- satınalmak oldukça ucuz ve kolaydır, eskiden avrupalardan getirilen düdüklüler, yedek lastikleri, contaları ordan kaçırdı, burdan fışkırttı şeklindeki konuşmalar hiç eksik olmazken şimdi lastiksiz, paslanmazdan mamul, zarif ve çeşit çeşit düdüklüler her mağazada boy gösteriyor.
Bukadar düdüklü reklamı yaptıktan sonra "hadi bakalım göster marifetini şu düdüklünün" diyenleri de duyar gibiyim, müsaade buyurun hemen anlatacağım..Düdüklüsüyle beraber anılan denizciler de vardır, benim tanıdığım birkaç tane var, Telkel François, My Mistress Jim, hele sevgili Jim tenceresiz ordan buraya adım atmaz, değil adım atmak palamarı çözmez, daha yemek nasip olmadı ama çok başarılı balık yemekleri yaptığını biliyorum….Bir de denizde yol yaparken tencerenin başında kuzinenin önünde hava sıcak, bir de ocağın sıcağı, sallanan bir mutfakta yemek yapmakla yükümlü kişinin genelde daralması ve havale geçirmesi ile sonuçlanır, hadi bakalım ne yiyeceğiz???(burası abartı oldu galiba!!!), halbuki kilerde ne bulursanız içine koyup küçük bir çabayla öğreneceğiniz "düdüklü kuralları" içerisinde yemek yapmak, hem yeni şeyler yeni tadlar keşfetmenizi sağlar, hem de çabuk ve az çabayla mürettabatı doyurmuş olursunuz…
Mavraya dönmeye başladı, hemen bir tarif veriyorum ki, ağzınız sulansın, sonra da kuralları yazalım belki bilmeyen vardır…
İlk tarif her zaman "acaba yumuşak olacak mı, acaba çabuk pişer mi" sorusu hiç bitmeyen et yemeklerinden, kendiniz de bir sürü modifikasyon yapabilirsiniz.Ben bu yemeği denize çıkarken bütün aldığım bonfilenin uçlarından, kalan parçalarından yapıyorum.Hemen düdüklüyü alıyoruz, etleri içine, azıcık sıvı yağla çeviriyoruz biraz, sonra bolca doğranmış soğan-bazen arpacık soğanı-havuç, varsa kereviz, patates, taze fasulye, bir baş sarımsak -ayıklamadan-kabukları çıkarılmış domates, biraz biber salçası, tuz kırmızı biber, belki biraz kekik kapağını kapatıyoruz, ateşin üzerine, 20 dakika sonra süper yemeğiniz masada, gördünüz mü ne kadar kolay!!!(sarımsakları yemeği ihmal etmeyin sakın!!)Bir de yanına bir pilav koyarsanız, belki de bulgurdan, karavana başına!!!!!
Demin bahsettik ya "kuralı vardır düdük işlerinin" diye, hemen anlatalım birkaç tanesini, mesela düdüklü tencereyi işaretli yerinden fazla doldurmayın(yoksa kamara içinde tavanda fresk benzeri hafif kabartmalı desenleriniz olabilir), tencereyi ateşe koyunca emniyet süpabını açık bırakın, süpaptan hava kaçırdıktan sonra kapatın, ateşi kısıp saate bakın, pişme süresi buhar ventili kapatıldıktan sonra başlar, normal tencere ile yemek yaparken koyduğunuz suyun anca yarısını koyun, malzemeler su salacak ve buharlaşma neredeyse sıfır olduğu için yemeğin suyu azalmayacak ;bunu da hesaba katmak lazım, örneğin yukarıdaki tarifi ben hiç su koymadan yapıyorum, tonoz atacak şekilde de soslu oluyor, merak etmeyin….
Etler 20-30 dakika, kuru bakliyatlar 15-25 dakika, patates çok çabuk, balık nasıl pişmiş severseniz o kadar, bazen çorba yaparken bile "herşey içine, düdüklü ateşe"…
Hadi bakalım madem düdüklü işini ortaya çıkardık şu meşhur "Osman abinin ahtapot salatası"tarifini de verelim de şişirdiğimiz kafalardan özür yerine geçsin…Ahtapot temizlenmiş, çamaşır çitiler gibi sürtülmüş olsun, kollarının uçları burma minare gibi dönmeğe başlamış olsun, 3 kilodan fazla olmasın, (en iyileri bir kilo civarında olanlarıdır, Marmaris te bu ayarda olanlarını görünce"marul gibi maaşallah!!"diye laf bile atarlar)….Hemen düdüklümüzü alıyor, ahtapotu içine koyuyor, üzerine sadece beyaz şarap ekliyoruz-neredeyse ahtapotu örtecek kadar-sakın tuz-muz herhangi başka bir şey yok-düdük operasyonu 30-35 dakika kadar sürecektir, (bu araya sıkıştırayım tencereyi açmak için ateşi kapatıp, tencereyi suyun altına koyun, sinirli sesler çıkaracaktır kulak asmayın, sübapı açıp tüm basıncı boşaltıktan sonra kuzuya dönmüş tencerenizi açabilirsiniz)çıkardıktan sonra kontrol edin iyice yumuşamamışsa tekrar ateşe koyun, mutfak eldivenlerinizi giyip sıcakken bile ayıklayabilirsiniz ahtapotunuzu, eğer güzel pişmişse üzerindeki kahverengi deri tutunca gelecektir, ayıklanmış parçaları kuşbaşı doğrayın, doğrarken tadına bakmayı ihmal etmeyin, parçalar daha ılıkken üzerine sızma zeytinyağını dökün, sofraya getirmeden de önce bir limonlu, karabiberli, maydanozlu, isterseniz hardallı, azıcık da balsamikalı bir sos yaparsanız tadına doyum olmaz, yanlız bile olsanız düdüklüyü karşınıza alır, onunla biraz geyik yaparsınız, konuşmasa bile yine de düdük bir tiptir, ahtapotla rakının yanında ne olsa iyi gider zaten……
Bol keyifli, ağız tadlı, kolayına rüzgarlı günler diliyorum….
Osman Günay
|
Marangoz Kahveci : Ahmet Altan |
Nostalji mi, Melankoli mi?
Bana sorsanız, hangisini istersin nostalji mi, melankoli mi? diye.. Bazıları için 'kırk katır mı, kırk satır mı?' diye de algılanabilecek bu soru, bana, gülü mü seversin yasemini mi? gibi gelir adeta..Ben, kendi payıma melankolinin vazgeçilmez tadını isterim. Gerçi, yaşımız 40 ları geçmeye başladıktan sonra nostalji de ana yemekler listesinde ön sıralarda bir yer almaya başladı.. ama gene de tercihim melankoliden yanadır.
Gönlünüze bir ince sızı, gelip bağdaş kurup oturur, siyah uzun elbiseli, şişman ve otoriter bir doğulu hanımağa edasıyla.. Varlığı tüm duygu ve algıları bir sis perdesinin arkasına iteler.. Zamanla alışırsınız bu buğulu görüntüye.. sonra birden farkedersiniz.. neden böyle zorlanıyorum diye ve aniden geliverir aklınıza.. Melankoli'ye kapılmışsınızdır yine.. Şimdi, ya uzanıp pencereleri açacak, içeri taze hava ve günışığı, ve çiçek, ve kuş ve kelebekler girmesine izin vereceksiniz.. ya da soğuk ve yağmurlu, fırtınalı bir kış günü, hem de iş günüyken, yatakta kalmayı tercih edip, tembel ve ilgisiz uykuya devam etmeyi tercih edebileceğiniz konforlu günlerinizdeki gibi, melankoli yorganına sarınıp, içinize gömülerek onun yalnız, acıtan ama ısıtıcı duygusunun tadını çıkartmaya devam edeceksiniz.
İstanbul'da mesafeler uzun.. dün karşı tarafta biryerlere gidiyordum.. Radyoyu kurcalarken bir istasyona takılıp kaldım... Bir program dönmekte.. adı 'Betondan Ahşaba, Mecidiyeden Jetona' radyo kanalını hatırlamıyorum...Konu olarak da, galiba bir kitap çıkmış, o kitabı tanıtıyorlar.
Bizim Kahvehane'nin nostalji düşkünü yazarlarının seveceği tonda bir konu.. Birçoğumuzun tanıyıp hatırlayacağı, 1940-50 lerin ünlü grafik sanatcısı İhap Hulusi'nin (soyadı Görey olacaktı sanırım) yaşamı ve eserleri. Sunucu sayfa sayfa açıp, anlatmaya çalıştı gördüğü sayfaları. İhap Hulusi, bir zamanların Cemal Nadir'i, Semih Balcıoğlu'su gibi, çizgileri son derece özgün ve üretken bir sanatçısıydı ve ülkemizin belli bir dönemine damga basmış, logolar ve ambalaj tasarımlarında çok bol ve kaliteli eserler bırakmış birisi.. Benim özel olarak bildiğim, (bir dergide okumuştum yıllar önce, ve kafamın bir kenarına yazmıştım, bu lüzumsuz bilgi birgün lazım olur, satarım birilerine diye.. Şimdi sırası geldi, size satayım..) ünlü 'Kulüp Rakısı' etiketini de çizmiştir. Bu etiketin üzerinde yer alan iki kişi, dönemin bilinen insanlarıdır. Birisi, çizerin kendisi, diğeri de iyi bir arkadaşı olan, yine bir çoğumuzun spor yazılarından tanıdığı Eşfak Aykaç'ın babası, Ali Aykaç.
Bu program beni de bir nostalji rüzgarına kaptırdı.. O yılları anımsadım.. 1960 larda çocuk gözü ile algıladığım dönemin, sivri burunlu, yüksek topuklu kadın ayakkabıları, renkli ve geometrik kumaş desenleri.. Fethiye'nin sıcak ama tasasız, cırcır böceği sesleriyle bezeli, zamanın çok yavaş aktığı yaz öğleden sonralarına falan gittim.
Şimdi herşey ne kadar hoyratça tüketildi.. Artık nasıl da hıyar tadında yaşam diye düşündüm. Bayram ritüelleri, mendiller, şekerler, kurşun kalem kokuları yok artık.. Yok artık konserve kutularında yetiştirilen begonviller, sardunyalar... Bahçelerde gölge köşeler, sevdiklerimizle geçirilebilecek sakin ve huzurlu anlarımıza zaman kalamaz oldu.. Yaşamın kalitesi düştü.. O zaman da bizler de ister istemez nostaljik olduk.. Belki de bulamadık yaşamdan beklediklerimizi..ve kararmış yarınlardan dolayı, geleceksizliğimizin koyu depresyonunda savrulup gitmekteyiz..
Ama hala yapacak çok şey var.. Kendi yaşam kalitemizi artırmak, çevremize umut ve mutluluk verebilmek adına yapılabilecek çok şey var.. Bir sonraki yazıda da 'yaşam kalitemizi artırmak' konusunda iki çift laf söylemeyi planlıyorum.
Sevgiyle kalın..
Marangoz bahçıvanınız..
|
Günün Kahvecisi : Betül Kasnaklı |
Yanımızdaysa hemen şimdi, yoksa biran gözlerinizi kapatıp birlikte olduğumuz insanları düşünelim. Birlikte olmak için çaba gösterdiğimiz emek verdiğimiz, üzerine titrediğimiz hani onsuz olmaz dediğimiz, kimilerine göre aşık olduğumuz veya öyle sandığımız. karşılaştığımızda heyecanlandığımız. Konuşurken ne demek istediğini anlamaya çalıştığımız, neleri sevdiğini çözmeye çalıştığınız, yatağınıza yattığınızda
sürekli düşündüğünüz kişi.
Şimdi sizinle , ona sahipsiniz.çocuklarınızın annesi veya babası. Seneler geçmiş, hayatın size sunduğu yaşamın
içinde birlikte veya yalnız çalışıp daha iyi bir gelecek, daha iyi sosyal yaşam, daha iyi---- ,daha iyi------- derken geçen zamanlar. Hani o yüzüne bakmaya doyamadığınız, üzerine titrediğiniz insana ne oldu? .Daha iyileri yakalamak uğruna birlikte çaba gösterirken kendiniz , her ikiniz bireysel olarak ne yaptınız.? Bir suskunluk, bir hüzün, geçen zaman, bir kocaman hiç. Ama öyle de değil , haksızlık olur.
Edinilmişleri inkar etmek.
Çalışan kadın olmak, çalışan erkek olmaktan zor olduğu konusunun arkadaşların tepkisini çekmeyeceğine inanıyorum. Aynı zamanda, iyi bir eş,iyi bir ev kadını, iyi bir anne, iyi bir iş kadını olmak için sarfedilen çaba , öte yanda sadece çalışıp gelen bir erkek, istisnalar kaideleri bozmaz , genel konuştuğumuz için devam etmek istiyorum. Evinde herşeyin kendisince düzgün gitmesini isteyen, karısının veya birlikte olduğu kişinin her daim hoş, güzel olmasını düşleyen bir erkek. Zor arkadaşlar.Eskiyen bedenler ancak her daim taze kalan ruhla, insanlar yalnızlaşıyor.Birlikte olmak için can attığımız o "insan'a" ne oldu.? Neden konuşmak,paylaşmak istemiyoruz? sözünü kesiyoruz?öfke duyuyoruz? aşalıyoruz kimi zaman? Zamanın yitirilmesinde suç kimsenin değil. Sorgulamadan yargılamalar., kavgalar,
beklentiler, sahip olmak istediğiniz, sahip olduğunuz insana
karşı şimdi duyduğunuz duygular." Sevmiyorum artık" diyenler, ne hissettiğini ölçemeyenler, suçlayanlar,öfke duyanlar...
Sonra aldatma dediğimiz olgu başlıyor kafalarda, başka birine karşı duyulan özlem, sahip olma isteği, yaşamsal, sosyal çok tatmin olmuş veya hiç olmamış olmak değiştirmiyor. Ruhundaki sevgi, mutluluk, cesaret, bilgelik, saflık seni yaşamda ayakta tutuyor. Bedene sahip olmak için çaba sarfediyorsun. Kimi başarıyor kimi yeniliyor. Erkekler, doğrudur toplumun onlara sunduğu hoşgörü nedeniyle kendilerini daha özgür hissedip elde ettiği değerleri, paylaştıklarını daha geride bırakabiliyor. Korkmuyor mu ? korkuyor tabi, ama denemek istiyor, bir başka heyecan, sanki güne başlarken yeni bir hedef gibi.Nasılsa sahip oldukları baki. O'na devam ediyor.
Aldatmayı paylaştığı kadının hiç mi suçu yok .O da sahip olmak istiyor. Belki para, belki statü ama aşk değil. Başkasına ait elbise insanın üzerinde nasıl eğriti duruyorsa bu ilişkide de tarafların görüntüsü aynı. Birlikte hayatı o zaman kadar paylaştıkları insanları gözleri görmüyor, aynı
tiryaki gibi, sahip olmadıkça bu geçmeyecek. Sahip olduğunda da farklı yemek yediğinde ya da yeni bir elbise giydiğin zaman aldığın haz kadar olacak. Adına mutluluk denecek. Olsun bir anda olsa olsun diyenler de çıkabilir. İtirazım yok. İnsanların kendi sorumluluklarıdır yaşamlarındaki tercihler.
Yaşadıklarımızı farkında olarak yaşamak en iyisi, ne ekersek onu biçeriz. Geçmişte ektiklerimiz bugün yaşadıklarımız , gelecek de bugün ektiklerimizin devamı olacak bence. Ben aşk, sevgi istiyorduysam birlikte olduğum insana bu aşkı ve sevgiyi vermeliydim. Fırsat yaratmalıydım. Benim enerjim bunu yaratmalıydı. Şimdi beklentilere bağlı yaşamanın insanlara mutluluk getirmediğini biliyorum. Birlikte olduğum bana şöyle davransaydı, böyle yapsaydı, bana çicek alsaydı, beni hoş tutsaydı demenin yararı yok. Bunları ben, sen kendin yapabilirdin. Sen niye yapmadın.? Şimdi başla o zaman.
Sahip olduğun değerleri tüketme, tüketmeyelim.
Dünya döndükçe var olan olgular devam edecek. Aldatma da olacak. Aldatan her zaman aldatılmayı göze alır bence. Aldatanın tek başına haklı olması olası gözükmüyor. Kendi mutsuz olduğunda mutsuzluğu birlikte olduğu ile paylaşıyor çünkü. Sorumluluk almadan, çaba sarfetmeden sırf heyecan adına insan aldatmayı tercih ediyor. Kendini de iyi hissediyor bir süre. Ama sahip olduğunda sil baştan.
Yalnız toplumsal olarak bir düşündürücü yan namus suçu denilen olayın kahramanlarının çoğunluğunun erkek olması .
Hoş kalın,sevgiyle kalın.
Betül KASNAKLI
|
İşe Yarar Kısayollar - Şef garson: Akın Ceylan |
http://www.dusunce.gezgini.com/
Özlan Aras'ın kişisel sayfaları. Kültür adına epeyce şeye ulaşabileceğinizi garanti edebilirim.
http://www.otuzoyun.com/
Zengin ve güzel hazırlanmış bir zeka oyunları sitesi. Yüklemede güçlükler çekilse de ziyaret etmenizde yarar olan sitelerden.
http://www.glasbergen.com/ Ünlü garafik sanatçısı Randy Glasbergen'in sitesi. Karikatürleri görünce, size eposta yoluyla ulaşan pek çok hoş esprinin kaynağına ulaştığınızı anlıyacaksınız.
http://www.raki.8k.com/ İşte ulusal içkimiz rakı için hazırlanmış amatör bir site. Ama rakı hakkında merak ettiğiniz epeyce şeye cevap bulabileceğiniz bir kaynak gibi görünüyor.
|
Damak tadınıza uygun kahveler |
SolarInfo v1.0 [1.1M] FREE
http://www.sulaco.co.za/downloads.htm
Güneş sitemini merak edenler için hazırlanmış bir program. Üzerimizde parlayana yıldızların, yerleri, ismleri ve pek çok bilgiyi içeren bir program. Astroloji meraklılarına daha çok tavsiye edilir.
TightVNC v1.2.4 [660k] W9x/2k/XP FREE
http://www.tightvnc.com/
Bilgisayarınızı internet üzerinden uzaktan kumandayla yönetmeniz için mükemmel bir program. Basit yapısı, düşük hızlarda bile çalışma olanağıyla, PC Anywhere gibi ağır programlaradan bıkanlar için iyi bir alternatif. Mutlaka deneyin.
|
|
|