|
|
|
17 Temmuz 2002 - Yazlık Sinemalarım |
Mutlu ve serin bir gün hepinize,
Sıcak, hem de çok sıcak. Bir elimde çaput mendilim, öbür elimde fare, sanki erimişte avcuma yapışmış gibi bir gün geçirdim. Akşam olunca bekledim ki azıcık essin. Nerde, rüzgar da DSP'ye uymuş, esmeyi unutmuş, istifasını vermiş.
Şimdi tam neyin zamanı bilir misiniz? Yazlık sinemanın... Hani yürürken, haşır huşur sesin çıktığı, çekirdek kabuklarının minder olduğu, yazlık sinemalar. Elli kere izlediğiniz filmi, ellibirinci kere seyrederken bile zevk aldığınız, hışırdayan çekirdek paketlerinin sinir bozmadığı, aksine çıtırdı kesildi mi, hayrete düştüğünüz yazlık sinemalar. Büyük şehirlerde, özellikle İstanbul'da kalmadığı için, hasretlik çektiğim yazlık sinemalar.
Yıl 70'li yılların başları, yatılı okuduğum Eskişehir'den yaz tatiline geldiğim Polatlı'nın "Topçu Sineması". Askeri lojmanların ortasında, biri yüksek 4 duvardan oluşan sinema. Haftanın 7 günü film oynuyor. Bir gün er ve erbaşa. İki gün yedeksubay öğrencilere, kalan günlerde de bizlere aynı filmi döndüre döndüre oynatıyorlar. Rahmetli Tugay Toksöz, sinema çavuşu olarak çalışıyor. Filmleri seçmek, makinistlik yapmak, kopan filmi yapıştırmak hep onun görevi. Arada kendi filmlerini de oynatıyor, tabi o zamanlarda havasından yanına varılmıyor. Nur içinde yatsın, az çekmemiştir bizden. Akşam üzeri Topçu mahfelinde yenen ekmek arası köfteden sonra, hurra sinemaya. Filmin ne olduğuna bile bakmadan, önce büfeye uğrayıp "Topçu gazozu" na ve çekirdeklere saldırış, ardından yer kapma kavgası. Film bahane maksat şenlik olsun. 10-15 yaş arası zevatın yeri sinemanın en arkası. Çünkü esas film orada oynuyor. Kızlı erkekli gruplar, kıkırdamalar, çatırtılar, dedikodular gırla. Önde oturanların arkaya dönmekten boyunları tutmuyor. Mutad film kopma anı bekleniyor. 15 dakikada bir yanan film yüzünden zorunlu 5 dakika aralar veriliyor. Filmin hemen başlıyacağı varsayılarak yakılmayan ışıklar en büyük eğlence. Karanlıkta en büyük yarışma, en arkadan gazoz şişesini perde duvara atmak. Kafasını şişeden koruyabilenler şişeden dökülen gazozdan nasibini alıyor. Velhasıl tekmili birden tam bir şenlik şu yazlık sinema.
Herşeyin başına eklenen "Topçu" nun nedeni oranın "Topçu Okulu" olması. Futbolcu okulu değil, yanlış anlaşılmasın, attımı vuran koca silah "Top" bunlar. Yarın unutmazsam size "Topçu Havuzu"ndan da bahsetmek istiyorum. Konumuzla ilgisi yok ama birde "Topçu'nun Yeri" var İzmir'de. Olsa da yesek çöp şişleri cinsinden:-))
Sıcak dedik, yazlık sinema dedik, o zaman gelin bir de güzel projeden söz edelim. Tunca Yönder yepyeni bir projeyi hayata geçiriyor. Haluk Ünal'la birlikte, "Gezici Sinema Şenliği" düzenliyor. 6 metrelik bir romörkun içine sığan portatif sinema ve ekipmanları, bir yerden bir yere naklediliyor ve birkaç saat içinde 4 duvarı, perdesi, 35mm projeksiyonu, büfesiyle dörtlük dörtlük bir sinema oluyor. 19 Temmuz'da Keşan'dan başlayacak turne kapsamında, sinemanın ulaşmadığı, kalıcı salon kurmanın uygun olmadığı yerler var. Amaç ticari de olsa, sonuç izleyicinin ayağına kadar sinemayı götürmek. Bu hoş projenin başarılı olmasını canı gönülden diliyorum. Hoş, 2 milyon liraya 2 film izlettirecek protatif sinemanın başarısız olma şansı bence kocaman bir "hiç".
Ece Ayhan'ın ölümünün ardından, "Kahve Molası"nın şiirle de haşır neşir olması gerektiğine karar verdim. İlk olarak bugün yeni bir köşe açtım. "Tadımlık Şiirler". Burada sizlerden gelecek şiirleri yayınlamak istiyorum. Tembellik ettiğinizde de, benim zevkime uygun tadlar bulacaksınız orada. Pek gün yüzüne çıkmamış şiirlerden seçmeler yapacağım. Ama dediğim gibi, öncelik herzaman sizlerde.
2 haftalık aradan sonra Çağhan döndü ve yazılarına başladı. Suat'da sağolsun tatil anılarıyla beni hasetten çatlatmakla meşgul. Her ikisine de çok teşekkürler. Darısı diğer kaçakların ve henüz yazmamış yazarların başına.
Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle... Cem Özbatur
|
Goggle artık yalnız değil...
Bir çok faydalı yabancı arama sitesi içinden Türçe desteği veren Google’a bir rakip geldi. Adı Alltheweb. Kullanım kolaylıkları açısından son kararı tabi ki sizler vereceksiniz ama ilk izlenim çok iyi. Şu anda bir çok özelliği ve getirdiği bazı yenilikler ile bir alternatif olarak karşımıza çıkıyor. Haber kaynağına göre Google’ın veritabanı 2.07 Milyar sayfa iken Alltheweb 2.1 milyar sayfalık bir veritabanına sahipmiş. Türkçe aramalarda dil sorunu yaşatmayan ve ana ekranı kullanıcıya göre özelleştirilebilen bu arama motorunu test etmek size kalıyor.
www.alltheweb.com
|
9. ULUSLARARASI ISTANBUL CAZ FESTİVALİ
|
CHICK COREA & GONZALO RUBALCABA "PİYANO İKİLİSİ"
Lütfü Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı - 17 Temmuz, 19:00 17 Temmuz’da caz sahnesinde nadir rastlanan özel projelerden biri daha İstanbul Caz Festivali’ne konuk oluyor. İki dev piyanist-besteci Chick Corea ve Gonzalo Rubalcaba festivale özel bir yapımla bir araya gelecek. İki piyanonun büyülü diyalogu bu iki ustanın ellerinde hayat bulacak.
40.000.000 TL - 25.000.000 TL - 15.000.000 TL
"SALSA GECESİ II" JOSE LBERTO "EL CANARIO"
Esma Sultan Yalısı - 17 Temmuz, 21:00
17 Temmuz’daki “Salsa Gecesi”nde ise özgün stili ve olağanüstü sesiyle bir başka salsa efsanesi ilk kez İstanbul’da olacak: Jose Alberto “El Canario” .
35.000.000 TL
|
|
Marmaris'ten : Osman Günay |
"Çin işi, Japon işi"
Merhaba herkese,
Geçen sayıdaki yazıyı okurken "acaba Çin yemeğine, Uzakdoğu mutfağına haksızlık mı ettim, soslarını aşağılamış gibi mi oldum istemeden??" diye düşünmedim değil!! Belki yanlış anlaşılmış olabilirim düşüncesiyle, bu konudaki fikrimi de yazıktırmadan geçmeyeyim. Çin mutfağı , (Thai mutfağını da yabana atmayalım) benim pek sevdiğim, hem sağlıklı hem lezzetli bir mutfaktır. İyi hazırlanmışını bulursam, hele yanında deniz ürünlü "fried rice"ı , ihmal etmez ve hakkını vererek yumulurum Çin yemeğine!! Son günlerde okuduğum Sayın M. Belge nin "Yemek Kültürü" kitabından da bu konuda bir alıntı yapmadan geçmeyelim. Bilge bir lezzetçi (herhalde çekik gözlerden bir bilge bu!!) "Fransız yemeği koklamak, Japon yemeği bakmak, Çin yemeği de yemek içindir" buyurmuş ki;"doğru söze ne denir?". . Madem "Çin işi, Japon işi" başladık sizlere bir Çin usulü tarif yazalım da hem çekik gözlülerden özür, hem de kuzinelerde yeni bir lezzet, havuzluktaki masada yeni bir "damak tadı" olsun. .
Tatlı-ekşi soslu karides yapacağız bugün. Sizler tatlı-ekşi sosumuzu yapıp, tavukla, hatta kızarmış balık filetolarınla bile karıştırıp yeni tadlar üretebilirsiniz ama karideslisi(hele Gökova karidesi ise) tadına doyulmaz olur. .
Bu sos ölçülü biçili yapmayı gerektirir, önce kotarın sonra kendi istediğiniz değişiklikler için özel reçetenizi uydurabilirsiniz.
Aynı miktarlarda (birer avuç dolusu) havuç, yeşil biberi doğrayıp tuzlu suda birkaç dakika haşlayın, çıkarıp soğuk sudan geçirin, bir kenarda süzüle dursunlar. İki kaşık nişastayı (pirinç veya mısır) irice bir bardak suda iyice eritin(hiç pütür kalmasın!) , bir kaba boşaltın, iki kaşık toz şeker, üç kaşık ketçap, dört kaşık beyaz sirke, üç kaşık soya sosu ilave ederek, karıştıra karıştıra orta ateşte pişirmeğe başlayın, sosunuz biraz koyulaşmaya başladığında biberlerle havuçları, bir de küp şeklinde kesilmiş aynı miktardaki ananasları içine funda edin, şööyle bir karıştırıp ateşten alın. . . Sosunuzun kıvamı boza kıvamından biraz daha akışkan olmalı piştiğinde. İşte tatlı-ekşi sosunuz hazır, tatlısına, ekşisine itirazı olanlar kendi ayarlarını , sirke ve şekerde "fine tuning" yaparak bulurlar!!Gelelim karideslere. . . Karideslerinizi çiğden ayıklayıp, un, baking powder, tuz , yumurta ve su ile hazırladığınız bulamaça batırarak, kızgın yağda nar gibi kızartın, üzerine sosunuzdan koyun, tabağın geri kalanına bir de pilav attırırsanız(tam "Çin işi" olsun derseniz, küçük bir kaseyle de sunabilirsiniz pilavınızı. . ) . Hemen kırmızı şarap kadehinden bir yudum, veee afiyet olsun!!!
Size bir de "mantı" tarifi yazmayı düşünüyorum. Bu cins mantı, her ne kadar "hakiki-öz-mantı" olmasa da; oldukça lezzetli, kolay ve kreatif bir yemek, ne zaman yaptıysam, ne zaman yediysem hep memnun kalmışımdır. Adına pek kulak asmayın, yedikten sonra "Ooh! Adı ne olursa olsun pek güzeldi!" diyeceğinizden eminim. . (özürlerle nakledeyim buna "kötü kadın mantısı" denir. !!!) Mantımız için ufak tüyolar vereceğim, küçük küçük sigara börekleri yapıyorsunuz sadece(isterseniz muska şeklinde, ya da beğendiğiniz başka bir stilde) . . Ama içini çiğden koyuyorsunuz. . İçi hazırlamak ta pek kolay, orta yağlı kıyma, rendelenmiş ve suyu sıkılmış soğan, bolca karabiber ve tuz. . Sigara böreklerini pek sıkı sarmayın, çok katlı olsun börekleriniz, bolca koyacağınız çiğden iç biraz su salar, börekler patlarsa da içinin suyu ve lezzeti tavadaki yağa karışır ve her tarafı yağ içinde bırakırsınız. Ama bunlar pek lezzetli olur, biraz "çiğ börek" tadı gibi gelir hep bana. . Börekleriniz hazır olunca mantı pek kolay, üzerine sarımsaklı yoğurt, kızdırılmış yağda da biraz paprika çevirip dökerseniz tamamdır. . Hatta ben üzerine kuru nane, bazen kimyon tohumu gibi değişik tadlar da deniyorum. .
Şimdi yaz sebzeleri bolca bulunuyor ya, tadları yerine geleli, neredeyse her öğünde bir tanesinden sofraya birşeyler koyuyorum. Sizlere bu sefer özel bir "kabak kızartma" tarifi vereyim. Bazen havuçlara da aynı muameleyi yapıyorum ben, sadece havuç kızartacak olanlar önceden havuçlarınızı ayıklayıp bir-iki dakika sıcak suya daldırın, yoksa iyi pişmiyor!!Kabaklarınızı kızartmalık doğruyor, ve üzüm sirkesi içinde dinlenmeye bırakıyorsunuz. . Yarım saat sonra, kabakları sirkeden çıkarıp kuruluyor, çırpılmış yumurta sarısı, bira, tuz ve unla yaptığınız bulamaca bulayarak güzelce kızartıyorsunuz. . Bir deneyin de görün, hiç böyle çıtır çıtır kabak kızartması yediniz mi???
Bu anlatacağım yemek te artık pek sık yapılanlar listesinde değil maalesef. Bu lezzetli yemeği boşlamamızdaki en büyük etken de denizlerimizdeki kirlenme. . Orta yaşlılar hatırlar, midyeler, dolması-tavası-ızgarası-pilavı ile sofraların (ve de "Çiçek Pasajı"nın) en gözde malzemelerindendi. Daha dün gibi hatırımda, hafiften incili de olsa boğaz kıyısında, vapur iskelelerinin ahşap ayaklarına yapışmış, çocuk ellerimizden daha irice midyeler, hemen ufak bir ateş yakılarak teneke üzerinde pişirilir, taze ekmek eşliğinde de kapış kapış yenirdi. . Şimdi ne Boğazın ne de Marmara nın midyeleri gönül rahatlığı ile yenebiliyor. En iyisi galiba Ege de çiftliklerde yetiştirilen midyeler. Onların da ne kadar "midye" olduğu şüpheli. . Neyse, vaz geçmeyiz yine de midyeli pilav yapmaktan, zeytinyağlı midyeli lahana dolması sarmaktan, hatta taratorlu tavasını bira eşliğinde kıtırdatmaktan. . . . .
Boşverelim bunları da şu midyeli pilavı anlatayım sizlere. . . Bolca soğanı zeytinyağında çevirin, önceden ıslattığınız pirinçleri azıcık kavurun soğanlarla, fıstığı üzümü koyun, iç pilav yapar gibi yenibahar, karabiber, az kuru nane, şeker ve biraz tarçın ilave edin, suyunu koyup, sakalları temizlenmiş, güzelce yıkanmış iç midyeleri de funda ederek pilavınızı pişirin. Buradaki tek "püf" noktası da midyelerin de biraz su salacağını hesaplayarak, normal ölçü suyundan az su koymak , bir de ne kadar uzun demlenirse, o kadar güzel olur pilavınız. . . Ilıkken de masaya getirip, eskilerden dem vurarak, belki dostları yadederek bir yemek yersiniz. Zaten eskiler bende en çok kokular ve tadlarla canlanır, eskiden kalmış bir tad, geçmişten burnumuza takılmış bir koku, o günlere gitmek için (kısa süre de olsa) en çabuk araç değil mi sanki??
Bu seferlik te bu kadar olsun sohbetimiz, hepinize ağız tadı, keyifli sofralar, engin mavi denizler dilerim. .
Osman Günay
|
Komik Kahveci : Suat Sungur |
NEREYE GİDELİM?......
Dün söz vermiştim tatil anıları için,anı diyorum çünkü maalesef tadı hala damağımda olmasına rağmen,hepsi geçmişte kaldı...
Neyse,ağlamayı bırakıp işime döneyim.Uzun yıllar oldu,planlı bir tatil yapamadım.Bilenler bilir, “Tiyatrocunun zamanı varsa,parası yoktur,parası varsa zamanı yoktur”diye söz vardır. Şaka bir yana birazda gerçeği yansıtır ülkemizde. Ödenekli kurumlarda çalışmıyorsa bir oyuncu, oyun oynadığı sürelerde para kazanır,yazında cırcır böceği gibi öter!...
Bu sene de,aynı şeyleri düşünüyordum ki; bir arkadaşım, madem iş güç yok,tatil yapalım dedi. İş vardı da biz mi kaçtık yahu diyerek,bu öneriye balıklama daldım. İki kişi daha katılınca,tatil için güzel bir sayıya ulaştık.Üçümüz arabayla İstanbul’dan yola çıktık,dördüncüyü Milas’tan alacağız, hedef Bodrum/ Ören. Ören, Bodrum’a 90 km uzaklıkta bir yerleşim yeri. Tanıdık vasıtasıyla bir adres alınmış,uygun fiyatlı bir apart otele gidiyoruz. O da ne?.. Milas’tan Ören yoluna bir girdik rezalet bozuk bir yol, delik deşik toprak bir yol,toz duman.Biraz sonra yolun ve her yana yayılan tozun sebebi çıktı ortaya. Biz deniz görmeyi beklerken, koca bir termik santral çıktı ortaya.. Bir dönem yapılmaması için herkesin basbas bağırdığı,şimdilerde memleket gerçeğine katılmış olan koca nesle karşımızdaydı ve yalnızca görüntüsüyle bile bizi bu güzelim kıyılardan soğutmuştu. Apar topar,hedef değiştirdik. Tekrar yola koyulduğumuzda yeni hedefimiz Olympos’tu. Ama hava sıcak,yol uzun, Dalyan’da konaklayalım dedik. İyi ki demişiz, Aman Allahım,ne güzel bir yer öyle,bu yaşıma kadar oraya neden gitmemişim ben. Göl,deniz,kaplumbağa kavramlarımı yeniden düzenlemek zorunda kaldım. Sazlıklar arasında kayıkla sonsuzluklara kaybolurken, muhteşem kaya mezarlıkları sonsuzlukların sonunu gösteriyordu!...
Şairin dediği gibi, mutluluğun resmini yapamadım ama, bu doğal tablolar karşısında onu hissettim inananın. Dalyan’da, herkesi sevdim de, en çok tur kaptanının deniz tutan karısını sevdim. Kadere bakın, sizi deniz tutacak ve bir kaptanın eşi olacaksınız,ekmek parası için sizinde o tura katılıp kocanıza yardım etmeniz gerekiyor. Dalyan civarı koylara düzenlenen günlük turların gidişi kolayda, dönüşünde biraz deniz oluyor. Tura katılanlar, öğlen yediklerini tekrara denize boşalta boşalta dönüyorlar. Hemen korkmayın canım,denizle arası iyi olmayanlar için söyledim,yoksa çok keyifli bir yolculuk,birazda dalga olmasa tadı mı çıkar denizin!...
Dönelim kaptanın karısına,bu güzel insanın bir derdi var,deniz tutması. Tur başlarken, o aşağıda, kamara-mutfakta! Yemek yapıyor,insanlar denize girip çıktıktan sonrada yemek servisini yapıyor. Servisin sonunda,bir şey yemediğini görüp sorduğumda, kaptan gülerek vardır bir hikmet-i dedi bizde,vardır bir bildiği dedik. Dönüşe geçtiğimizde, kaptanın karısı motorun denize en alçak yerine konuşlanmış gayet doğal bir şekilde başına gelecekleri bekliyordu. Önce biraz yeşillendi,sonra hafif bir şekilde sırıtarak,dönüp denize çıkarmaya başladı. Motor yanaştığında,hepimize güle güle derken kendine bayağı gelmişti.
Gece,gezinin yorgunluğunu atarken aklıma kaptanın karısı takıldı.Yahu,seni deniz tutacak ama işin bu olacak,her gün bunu yaşayacaksın. Düşündükçe güleyim mi ? yoksa üzüleyim mi? Bilemedim ama ikisini de yaptım galiba....
Gezinin devamı mı?...Arkası yarın :- )))))))
|
Acı Kahve Hatırına : Çağhan Tansel |
Aldatma Sokağı, Ayrılma Caddesi, Devam Sapağı (1)
"Yeni bir iş, yeni bir …"
Sertab Erener'in şarkısı çalıyordu radyoda. Erdem başını 'Ne biçim bir parça bu ' dercesine iki yana salladı. O sırada salondaki sehpanın üstünü düzeltiyordu. Bir önceki gece arkadaşı Sinan'la beraber tam anlamıyla kafayı çekmişlerdi. Uzun zamandır böylesine zevk almamıştı arkadaşıyla içki içmekten. Uzun zamandır da içmiyorlardı zaten, ondan mıydı acaba ?
İki gün önce işyerindeyken telefonu çaldığında 'Şimdi kimseyi çekecek durumda değilim, umarım Sinan falandır arayan' diye içinden geçirmişti. Sekreterinin o her zamanki baygın sesi onun düşüncesini doğrulamıştı :' Sinan Bey telefondalar' Bu lafa da gıcık olurdu, 'Sinan Bey telefondalar'. 'Kaç tane Sinan Bey beni arıyor acaba' diye yarı sinirli bir şekilde geçirdi aklından ve soğukça cevap verdi:"Bağla"
Sinan'la bir iki dakikalık ne var ne yok konuşmasından sonra ikisinin de aynı dertten muzdarip olduğunu ve görüşmeleri gerektiğini anladı Erdem. Bunun üzerine de bir iki laf ettikten sonra buluşma kararı aldılar. Ertesi gün için sözleştiler. Hem evde Erdem'in eşi de olmayacaktı o gün, tam bir bekar gecesi olacaktı yani, aynı lisedeki gibi.
Gece çok yoğun geçmişti. İkisi de aslında neler yaşadıklarının ve neler hissettiklerinin farkında değildi. Bunu konuştukça anlamaya başlamışlardı. Aynı sıkıntılar, aynı kabuslar ve aynı ahlaki düşünceler, ikilemler. Oysa ikisi de daha birkaç saat öncesine kadar sadece kendilerinin bu tip şeyleri yaşadıklarını ve başkalarının evliliklerinin ne kadar mutlu ve düzenli olduğunu düşünüyordu, olması gerektiği gibi. Ama şimdi herşey ortadaydı. İkisi de bir çıkış arıyordu çünkü artık bazı şeyler bitmişti. Evet belki karılarını seviyorlardı ama yine de bir şeyler eskisi gibi değildi işte.
'Neden olduğunu bilemiyorum. Bulamıyorum da…Herşey yerli yerinde aslında. Lisedeki gibi düşünmeye çalışıyorum ya da üniversitedeki gibi. O zamanlar ileriye baktığımda nelerin olmasını istediğimi düşünüyorum ve istediğim her şeye sahip olduğumu görüyorum. O zaman sorun ne ? Bazen de kafayı sıyıracaksın oğlum diyorum kendime'
'Sorun biz de mi bilmiyorum ama emin olduğum şey aynı şeyleri benim de hissettiğim. Herşeyi tekrar tekrar gözden geçirdim Erdem. Nerde yanlış var acaba diye bütün hayatımı didik didik ettim ama sonuç sıfır. Hiçbir şey bulamamak bile beni deli ediyor. Ufak tefek sorunlarım elbette var, biz de sonuçta uzayda yaşamıyoruz. Ama genel olarak baktığın zaman, herşey aynı. Aynı insanlar, aynı ifadeler, aynı sözler. Dün bir toplantıdaydım ve neyi fark ettim biliyor musun? Ben bir robotum! İşyerindeki zaman raporlarını görüşüyorduk, o sırada benim raporlarım da geldi. Üç hafta üst üste aynı saatlerde aynı işleri yapmışım! Yani düşünebiliyor musun? Sence normal mi bu?
'Uff…Neyin normal olduğu ya da olmadığı artık beni ilgilendirmiyor. Herhalde " anormal " şeylere ihtiyacım var artık. '
Gece boyunca konuşma daha da ilerledi ve geldikleri her noktada sözcüklerin aslında kendi sorunlarının yanında çok zayıf kaldıklarını fark ettiler. İkisi de birbirine "Ne kadar konuşursak konuşalım, yine de anlatamıyoruz" dercesine bakıyordu. Yine de gece bittiğinde, sabahın ilk ışıkları gece boyunca rüzgarla ordan oraya savrulan perdenin arasından odaya dolarken ikisi de uzun zamandır yapılması gereken bir konuşmanın verdiği iç huzurla ayrıldılar. Ayrılırken, bir şeylerin yaklaştığının farkındalardı belki de.
'Ben seni sonra ararım yine. '
'Tamam görüşürüz. Zaten bunun üstüne yine görüşmemiz gerekecek. Öyle görünüyor'
'Ha Erdem bu arada…Berna nasıl ? Konuşurken hiç aklıma gelmedi vallahi. '
'…Aslında, benim de hiç aklıma gelmedi.'
İkisi de birbirine bakıp hafifçe başını salladı.
Devamı var...
|
Çocuklarınız sizlerin değildir
Onlar bizzat yaşamın çağrısının kızları ve oğullarıdır.
Elinizden geçerler, sizden gelmezler...
Eğer sizlerle birlikteyseler
Bu sizindir anlamına gelmez!
Onlara sevginizi verin ,fikirlerinizi değil...
Çünkü onların kendi fikirleri vardır
Bedenlerini barındırın, ruhlarını değil...
Çünkü ruhları bize ve hayallerimize
Yasaklanan yarınlardadır...
Sizler onlara benzemeye çalışın...
Onları kendinize benzetmeye değil!
Çin atasözü
|
|
Su'ya
SUPSURU
Bir yudum su içtim...
Dilim damağımın gölgesinde,
İki çift göz ensemi gıdıklarken;
Yaşanan yalnızca acılardı
İçimdekilere inadına duran.
Sarı ışıklı dönemecin kumdan piramitlerinde,
Altım buz tutmuş.
Adımlarım kadınca tutuk,
Son kimliğimi de unutmuş;
Sana yüzümü dönmüşüm.
Yüzüm yansımanın bittiği yerde
Aynaya küfreden bir dudak hareketini beslerken,
Sen olacaklara …
Yavaş yavaş sürünürce,
İçin haykırık,
Dışın hayli hayli…
…zaten kırık.
Bir de dökük.
Nerden gelmişiz?
Ensemizde yüzen düşünce balıkları nerden?
Hatırlanamamış bir yosun kentin korkaklığında,
Yeşilceliğin tekerleğinde gidip gelmişiz geçmişe.
Gömleğimizi yere serip,
Kahverenginin
Kırmızıya dönüştüğü yerde şapkalar takmışız
Geçmiş üşümesin diye.
Başımız ısınmış;
Bir de sırtımız.
Sırtımıza utancımızı asmışız,
Belki de bu yüzden
Dönmemişiz hiç sırtımızı birbirimize.
Zaten,
Yorgunluğun aşktan gelen
O karşı konulmaz yenilgisi de
Başka nerede durabilirdi?
S u . . .
Bir yudum su
İçimde bir yerlerde duruldu.
İçim içimden kuru:
S u p s u r u
Emrah Altınok, 2 Mart 2001
|
|
İşe Yarar Kısayollar - Şef garson: Akın Ceylan |
http://www.leylek.com/arac/pratik/
İster yurtiçi ister yurtdışı, nereye seyahat ederseniz edin mutlaka ufak bile olsa bazı aksiliklerde karşılaşırsınız. İşte burada ihtimal sorunlara pratik çözüm önerileri.
http://www.elma.net.tr/c1001472r1000124.html
Aslına hedef kitlesi olarak öğretmenleri seçen bu web sayfasının tasarımcıları öğrencilere ve özellikle velilere faydalı olacağına inandığım bilgiler içeriyor. Örneğin bu linkte basit aletlerle rüzgar vincinin nasıl yapıldığı anlatılmış.
http://www.sharktrust.org/ Köpek balıklarının ne kadar acımasız ve tehlikeli olduklarını gördük filmlerde. Bir çoğumuz düşmanlık besledik bu yaratıklara karşı. Birde bu gözle bakın bu olağanüstü canlılara.
http://www.iwantmyflashtv.com/ Mükemmel bir arayüzle hazırlanmış flash filmler sitesi. Oldukça hoş ve çeşidi bol.
|
Damak tadınıza uygun kahveler |
Traces Viewer v1.0 [478k] W9x/2k/XP FREE
http://www.surfpilot.net/tracesviewer.html
İnternette hoş sohbet dolaşırken, ziyaret ettiğiniz sitelerin bilgisayarınıza neler yaptığını, yani hangi kurabiyeleri attığını yada ne gibi bilgiler aldığını görmek için hazırlanmış bir program. Bir nevi dedektif. Zararlı olmasa da ziyaret etiğiniz sitelerin, bilginiz dışında makinanıza yaptığı taciz eylemlerini görmek ve bilgi edinmek için ideal.
Pixel Toolbox v1.1 [3.7M] W9x/2k/XP FREE
http://www.axiomx.com/PixelToolbox/
Orjinal masaüstünüzü ve ikonları kendi zevkinize göre düzenlemek işinize gelmez mi? Bu program yardımızyla mevcut ikonları edit edebiliyor, yada kendinize özgü ikonlar yaratıp kullanabiliyorsunuz. Kendinize özgü yaratığınız eserleri arkadaşlarınızla paylaşmak içinde "Export" özelliği eklenmiş. Yani kısaca kimse de olmayan bir Windows'a sahip olmak elinizde.
|
|
|