|
|
|
19 Temmuz 2002 - Topçu Havuzum |
Mutlu hafta sonları olsun hepimiz için,
Amaninn bu ne sıcak. Daha kaç gün süreceği konusunda bir haber de alamadım, öylece oturup elimi yüzümü silmekle meşgulüm. Günde 8 sefer duşa girmekten derim pörsüdü, bir tuhaf oldu valla. Hani diyeceksiniz, yok mu bir kliman, otur önüne de bizi rahatsız etme. Haklısınız ama, maalesef 2 yazdır klimasız bir ortamda çalışmak zorundayım. Arabayı da salonun ortasına çekip ölmeye hiç niyetim yok. Hem istesemde 4 kat yukarı taşıyamam. Ne diyim, beni bu duruma düşürenler utansın:-)) Tabi şu anda deniz yada havuz kenarında olupta sıcakla teşviki mesaide bulunmaktan kurtulanlara hiçbirşey ifade etmiyor söylediklerim. N'apalım gözümüz yok ama neden olsun. Hiç olmazsa benim yerime de girin denize. 2 hafta önce yazlığa yolcu ettiğim oğluma da her telefonda aynı şeyi söylüyorum, o da "Tabi baba ayıp ettin" deyip duruyor. Geçen gün, "Baba, ben bugün hiç yüzemedim senin yüzünden, sabahtan akşama kadar sen suyun içindeydin" demez mi? Güler misin, ağlar mısın? Hayat işte, kimine verir kavun, kimine yedirir kelek...
Geçen gün anlatacağıma söz verdiğim "Topçu Havuzu" nun tam sırası geldi işte. Gene 70'li yılların başı. Topçu Mahfeli, gazinosu, sineması, gazozu diyerek zaman geçiyor. Bizim Lojmanın hemen yanında, top sahasının arkasında kocaman boş bir alan var. Nisan başlarında bir gün koca koca Topçu Dozerleri geliyor, başlıyorlar kazmaya. Söylenti hemen yayılıyor. "Havuz yapılıyor, havuzzz". Polatlı gibi dağın başında bir mekanda havuz, çölde vahayla eş anlamda. Bir hafta içinde kazı bitiyor. Devasa birşey. Öğrendiğimize göre 50 metrelik olimpik havuz olacak. İnşaatta yüzlerce asker ve sivil çalışıyor. Duyduğumuza göre açılış için deadline 1 Temmuz. Nedendir hatırlamıyorum ama eminim Kabotaj Bayramı ile bir ilgisi yok. Okullar kapanıp yaz tatili başladığında, kaba inşaat bitmiş, fayanslar döşeniyor. Bu arada en büyük dedikodu, bu koca havuzu dolduracak suyu nerden bulacakları. Zira su evlerde bile nöbetleşe akıyor. Ama ortak kanı, herhalde minareyi çalan kılıfını hazırlamıştır misali, suyu da ayarlamışlardır yönünde. Haziranın sonlarına doğru havuzun içi tamamen bitiyor, çevre düzenlemesi devam ediyor. E hadi diyoruz, hadi artık verin suyu da başlasın dolmaya, yoksa bu yaz sonuna anca dolar. Ve birgün, havuzun içinde üstten 1 metre alttaki bir delikten parmak kalınlığında bir su akmaya başlıyor. Ha diyoruz, herhalde temizlik yapacaklar. Yok canım işte bununla dolacakmış. Lojmanın ileri gelen genç tayfası, günlük ölçüm yaparak dolma zamanını hesaplamaya adamış kendini. Bu arada yapılacak yüzme yarışlarının fikstürü bile hazır.
Havuz en yüksek yeri 5 metre, en alçak yeride 2 metre dolaylarında gerçekten olimpik ölçülerde. Açılışa 2 gün kala, suyun debisi biraz artıyor, derin bölümde yarım metre su ya var ya yok. 30 Haziran da hummalı bir çalışma başlıyor. Topçu arazözleri, nerden buldukları meçhul suyu havuza doldurmaya başlıyorlar. Büyük gün geliyor, su yaklaşık 1,5 metre dolaylarında. Suya girmek için yaklaşık 3,5 metrelik yükseklikten atlamak gerek. Neyse uzatmayalım, 1 Temmuz öğleden sonrası, açılış için parti başlıyor. Okulun tüm omzu kalabalıkları ve aileler ve tabi en önde bizler töreni izliyoruz. Havuz açılışı yapılıyor ama girilecek su olmadığından sadece seyrediliyor. Ancak hafiften demlenen okul komutanı, "Canım şimdi şunun gerçek açılışını da yapalım, yokmu şu suya atlayacak" diyor. Kimse de mayo yokki ne atlaması. Ama birkaç tezcanlı ve ben, gider evden alır geliriz diyoruz. Eve koşuyorum, o hızla ne mayosu, bir şort bulup geliyorum havuz başına. 5-6 tane lojman genci toplanıyoruz. Hadi bakalım kim atlayacak geyiği başlıyor hemen. Serde sporculuk varya, bir de bulmuşum o kadar seyirci, kaçırırmıyım. Şöyle havada bir kırlangıç hareketi yapıyor süzülüyorum suya. Sanmayın başımı çakıyorum yere. Alçak sulara atlama konusunda deneyimliyimdir. Amma olan oluyor tabi, sudan kafamı çıkardığımda, altımda ki eksikliği hissediyorum. Mayo niyetine giyilen lastikli şort, kendini fora etmiş, bırakmış beni dımdızlak suyun içinde. Tepenizde en az 300 kişi sizi seyrederken suyun içinde anadan üryan kaldınız mı hiç? Aman kalmayın, aradan onca yıl geçti, hala aklıma geldiğinde yüzüm kızarıyor. O şortu tekrar nasıl buldum, nasıl giydim hatırlamıyorum. Hatırladığım tek şey kahkahalar.
Olaylı açılış gününü 1-2 saat suda kalarak şölene dönüştürüyoruz. Ardından havuz kapanıyor. Tam 1 ay dolmasını bekliyoruz. Ancak açıldıktan sonra geçirdiğimiz 1 ay ve ertesi yaz, anılarımda hep en ön saflarda yer alır. Hala duruyormusun bilmiyorum ama biz seni hiç unutamadık "Topçu Havuzu".
..........
ÖSS sonuçları açıklandı ya, şimdi de hummalı bir telaş başladı. Girilmesi düşünülen okullar, matematik profesörlerinin bile içinden çıkamadığı denklemlerle hesaplanıp yazılacak ve biryerlere kapak atılmaya çalışılacak. Bu konuda aşağıdaki adreste bir yol gösterme sayfası var. Belki sizin yada bir tanıdığınızın işine yarar.
http://www.ntvmsnbc.com/modules/tercihSuzgeci/default.asp
Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle... Cem Özbatur
|
Püf Noktaları
Animasyonlu Menülerin Kaldırılması
Menülerin animasyonlu bir şekilde açılmasından hoşlanmıyorsanız masaüstünde boş bir yeri sağ tıklayın; "Özellikler" menüsünü seçin, "Etkiler" sekmesine gidin ve "Pencereleri, menüleri ve listeleri hareketlendir" satırının önündeki seçeneği kaldırın. Bundan sonra menüleriniz artık hareketsiz açılacaktır.
Çalıştır Menüsünün Marifetleri
"Başlat/Çalıştır" menüsünden ulaşabilceğiniz çalıştır kutusuna bir nokta (.) yazıp "Tamam"ı tıklarsanız masaüstü pencere içinde açılır. İki nokta (..) yazıp "Tamam"ı tıklarsanız kısa yoldan "Windows" klasörü açılır. "C" sürücüsünü açmak için de bölü (/) işareti yazıp "Tamam"ı tıklayın.
Belgeler Menüsünü Temizleyebilirsiniz
Bilirsiniz "Başlat/Belgeler" menüsünün içinde daha önce kullandığınız son 15 dosya mevcuttur. Bunları silebilirsiniz. Görev çubuğunu sağ tıklayın açılacak olan menüden "Özellikleri" seçin. Açılan tablodan "Başlat Menüsü Programları" sekmesine gidin.Son olarak "Belgeler Menüsü" bölümündeki "Temizle" butonuna tıklayın. Bilgisayarınızda nelerle uğraştığınızı gizlemek istersiniz değil mi?:-))
Not:Belgelerden sildiğiniz dosyalar hardiskten silinmez.
|
9. ULUSLARARASI ISTANBUL CAZ FESTİVALİ
|
"EXISTENCE" KEREM GÖRSEV TRIO - Feat. REYENT BÖLÜKBAŞI
Lütfü Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı - 19 Temmuz, 19:00
Ülkemiz cazının en üretken besteci-piyanistlerinden Kerem Görsev yepyeni projesi ?Existence?in ilk konserini 19 Temmuz?da festival kapsamında gerçekleştirecek. Bu projede ünlü viyolonsel sanatçısı Reyent Bölükbaşı ile işbirliği yapan Görsev caz ve klasik müzik formlarını bir potada eriten yeni bestelerini seslendirecek.
15.000.000 TL - 12.000.000 TL - 10.000.000 TL
LOS DE ABAJO
Babylon - 19, 20 Temmuz, 23:00 12.000.000 TL
|
REACTOR SYSTEMS 2 Park Orman 20 Temmuz, 21:30
20.000.000 TL.
|
Ters Köşe: Mehtap Akdeniz |
Herkesin gündemi kendine göre
Kendimi bildim bileli herşeylerden vazgeçtim yaz aylarında; kum-deniz-güneş üçlüsünden vazgeçemedim. Çocukken içime giren bu tutku orta yaşımda bile beni dize getiremedi. Yeni gelinken eşimi de, ilk işimi de bu tutku yüzünden yüz üstü bırakıp kaçmıştım. Kahve Molası'nı da bu tutkuyla bırakıp kaçtım. Bulduğum emanet bir PC sayesinde kum-deniz-güneş'ten yazıyorum size.
Temmuz'da ötmeye başlayıp Ağustos sonlarına doğru sesi sızlanmaya dönüşen cırganlar gibiyim anlayacağınız. Sadece ses ve nefes olarak değil, renk değişimi bakımından da cırganlardan farkım yok. Cırganlar gri başlarlar şarkılarına, sararıp susarlar. Ben buğday başlarım yaz aylarına, siyahi olur dönerim şehir kışlarına. Ayak parmak aralarımda sümüklüler yuvalanıp, oturduğum yastıkların deseni sırtımda dövmeler yaratana kadar yerimden kalkmamacasına kitap okuduğum yazlıkçı hallerimden sesleniyorum size.
Tanınmayacak hale geldim. Görseniz tanıyamazsınız vallahi. Güneş ışınları ile verdiğim 'mahrem olmadan marsık olma' savaşını yine kazandım anlayacağınız. Renk değiştirmenin yanı sıra sürekli balkonda geçen hayatlar nedeniyle aşırı gelişmişlik gösteren sınır komşuluk ilişkilerimi de ihmal etmiyorum elbette.
Yazlık yerlerinde komşudan gelen tabaklar hep problemdir. Gönderilen tabağı boş yollama hadisesi savaş sebebi bile olabilir. Biraz geç uyanmaya gör, tüm komşulara 'günaydın' deyip kendi eşref saatini bildirmemişsen eğer, beyaz peynir üzerine koyduğun kayısı reçelli ekmeğini daha yutamadan balkondan burnuna uzatılan bir tepsiyle, bir fincan orta kahve ve reçelli ekmek şekline dönüşür kahvaltı menüsü.
Her yerden çocuk sesleri yükselir. Bir patırtı bir gürültü. Şehirde steril viyollerde yaşayan yumurtalar, rastgele otlara bırakılmış sahipsiz çamurlu yumurtalara dönüşürler. İlk günlerdeki şaşkınlıkları üzerlerinden atar atmaz konu komşunun beslemesi haline dönüşürler. Şopar olup tanınmayacak hale geldiklerinden onları tanımamazlıktan gelmek de kolaylaşır.
Haberiniz ola: Buralarda hava bedava, su bedava, karpuzun kilosu ellibin lira. Kışın kaçırdığınız tüm filmleri yıldızların altında çiğdem çitleyerek iki milyona izleme olanağı da cabası…
Hemen gitmem lazım. Kum-deniz-güneş yine beni çağırdı.
Hoşçakalın…
Mehtap Akdeniz
|
Marmaris'ten : Osman Günay |
Tatlı konuşalım, tatlı tarifi verelim
Merhaba,
Denize çıkarken kumanya arasında olması gereken çok "elzem" malzemeler vardır. Her kaptanın kendine göre öncelikli kumanyaları vardır tabii ki;ama bazı kalemler daha önemli bazıları için, kimisi için de üç-beş çeşit ana malzeme, denizdeki gırtlak sorununu çözmeğe yeter de artar bile…. Neyse herkesin "kumanya listesi kendine" diyelim ve hemen aklıma gelen bir kumanya hikayesi nakledeyim size…Seneler önce Marmaris-Rodos feribotu (feribot deyince yanlış anlaşılmasın sakın 14 metre bir tırhandil)kayığa yüklenmiş, iki (!) adet otomobil(görmeyen inanmaz!!), rahmetli Gavur İslam, kaptan da Süleyman Kaptan (adı kaptan ama, rüzgar yönlerini bile bilmez" ben çobanım çociim", "zamanında bir şişe rakıya kaptan olunurdu"diye hikayeler anlatacak kadar da açık yürekli…. ) Tüm işlemler tamam, gümrükçü ve polis iskele üstünde teknenin avara olmasını bekliyorlar… Kaptan da baş üstünde aklına birşey gelmiş gibi"aşçı helva var mı, helva?" diye sorunca herkes şöyle bir durakladı, olmadığı anlaşılınca -yazın ortası, cehennem sıcağında ne helvası???- kaptan ekledi "bu ne biçim gayık, helvasız denize çıkılır mı?" deyince de pasaport polisi ve gümrükçüler dahil olmak üzere kahkahayı basıp hemen acele motorsikletle helva getirtildi de "vira bismillah" ı çekip yola koyulabildik, ben de o zamandan beri her helva dendiğinde bu olay aklıma gelir, aramızda olmayanları da rahmetle anarım. Bu arada helva denizde gerçekten işe yarar, hele kızarmış balık üzerine tatlı niyetine, üzerine limon sıkılıp ezilerek meze niyetine bu besleyici ve kolay saklanan malzeme bugün bile teknemin kumanya dolabında alestadır… Bu arada eklemeden geçmeyeyim helvanın üzerine biraz tarçın dökerek deneyin, bambaşka bir lezzet, her yiyen şaşırmıştır bugüne kadar…. Buyrun bakalım bugün de tatlılardan başladık, "tatlı konuşalım, tatlı tarifi verelim" bir tane daha….
Oldukça basittir hazırlaması, (ben her ne kadar tatlı konusunda oldukça cahil olsam da arada yapar, ona da üşenirsem dayanırım çikolatalara)…. Bir buçuk bardak şekeri tencereye koyun, ateş üzerinde eritin, biraz karamelize olmaya başlayınca dikkat ederek aynı ölçüde sıcak su koyun üzerine, karıştirın, bir kaba dizmiş olduğunuz tuzsuz etimekleri bu karamelle güzelce ıslatın, üzerine biraz konyakta şişirdiğiniz kuru üzümler, en üstüne de hazır pudingten yapılmış kremayı koyarsanız işte 15 dakikada enfes bir tatlı size, ayrıca o günkü yaratıcılığınıza bağlı, kuru üzüm yerine meyvalar, şekerlemeler, türlü katkı maddeleriyle yeni kreasyonlar hazırlayabilirsiniz…… Ama benim için tatlı deyince "mozaik pasta" nın üzerine yoktur, hem pratik hem lezzetli, hem de varyasyonlara açık!!!… Yumurta ve şekeri çırpın(2 yumurta, 0. 75 su bardağı şeker)içine iki dolu kaşık kakao, 250 gr kadar da margarin hepsini karıştırın, kırılmış petit-beurre bisküvilerin üzerine dökün, alüminyum folyoda istediğiniz şekli verin, doğru buzdolabına, hem çay yanına , hem de tatlı niyetine ikram edebilirsiniz. Üstelik zaman zaman pastanızın içine, portakal kabuğu reçeli parçaları veya incecik doğranmış kuru incir, daha olmadı incir reçelinden parçalar ekleyerek zenginleştirebilirsiniz pastanızı (sonsuz seçenek var gibi galiba ne dersiniz, muhayyilenize kuvvet!!)…. Son tatlı niyetine bir tarif daha size, yanlızca bu denizde malzemelerin bulunması ve saklanması açısından "kuzine durumu"nda zor olur, o yüzden bunu limanlarda iken hazırlamak daha pratik oluyor. Taze çilekleri ayıklayıp yıkayın , hiç su koymadan bir kapta sadece biraz esmer toz şekerle pişirin, reçel kıvamına geldiğinde ılık çilek sosunuzu vanilyalı dondurmayla servis yapın, alkışlara da küçük bir reveransla karşılık verirsiniz…
Biraz tatlılara ara verelim, verelim de teknemizde o taa kıştan planlanan, harita üzerinde kaç defa gidip geldiğimiz, her sene gördüğümüzde "eskiden şöyleydi, böyleydi" diyerek selamladığımız, "sıcak, yeşil, ve lacivert uzaklar"a gittiğimizde karnımızın sesini hem susturacak hem de ruhumuza (sıcağa rağmen) bir serinlik getirecek bir soğuk çorba tarifi verelim şimdi de…. Bu çorbayı hazırlamak için biraz erişteyi bol suda haşlıyoruz, haşlanan eristeyi suda bırakıyoruz süzmeden, hemen içine miktar-I kafi yoğurt, kuru nane, kırmızı biber, döğülmüş sarımsak ve zeytınyağı ilave ederek, buz parçaları da ilave ettiğimiz nefis çorbamızı servis yapıyoruz, bu çorbanın güneydoğuda şişirilmiş aşurelik buğdayla da yapılan ve "ayran çorbası" denilen bir kardeşi olduğunu da duymuştum…. Soğuk çorbaların bir tanesi de incecik rendelenmiş domates, sarımsak, zeytinyağı, tuz ve karabiberden müteşekkil, tabakta buz parçalarıyla ve üzerine taze nane koyarak hazırlanıyor, bu domatesli olanı da "gaspacho", İspanya'dan ithal!!!Aynı şekilde hazırlanan bir başka soğuk çorba da domates yerine yine incecik rendelenmiş salatalıkla yapılıyor, ama ben yine de domateslisini tercih ederim…
Son bir kuzine marifeti de "çabuk turşu" lardır. . Çengelköy mahreçli salatalıkların iki ucunu hafiften kesip atın, üzerine iğne ile birkaç delik delin, kavanoza dizin, aralarına sarımsakları da yerleştirin, bir kapta tuz ve suyu kaynama derecesine gelene kadar ısıtın, soğuduktan sonra salatalıkların üzerine dökün, kapağı açıkken bir-iki saat bekletin. üzerine bir limon dilimi koyduktan sonra (bazıları demetle dereotununu da kavanoza tıkıştırırlar, ama benim tek yemediğim ot hazretleri dereotudur, pek yüz vermem kendilerine) dolabınıza yerleştirip (eğer sabırsızsanız ) bir kaç gün sonra yiyebilirsiniz. Sadece bu turşuyu uzun süre saklayamazsınız, o yüzden azar azar yapmak daha iyi olur….
Görüşmek üzere, pruvanız neta, ağzınızın tadı yerinde olsun….
Osman Günay
|
Marangoz, Bahçıvan ve de Kahveci : Ahmet Altan |
Sera Üretimi
-Merhabaaaaa....
-Vaaayyy kim gelmiişşşş..Hoş geldin Çekirge, hangi rüzgar attı seni buraya?
-Valla ustam, dün Kaffe Molasında okudum.. Çiçek böcek işleri haa..onları yazcakmışın..
-Hee..
-E ben de meraklıyımdır bu işlere biliyosun, ben de geleyim dedim senden feyz almaya..
-Ebenin ne alakası var bunla şimdi??
-Yaa usta çok adiymişin sen de be.. Benim de ilgim var demek istiyorum işte..
-Tamam tamam.. Bugün başlıyoruz işte..hayırlısıyla..
-Usta tamam da.. hani diyorum ki.. nası olcak yani, biz meraklıyız ama bu işte marangözlük felan da lazım demişin.. Yani biz becerebilcez mi bu işleri?
-Be evladım... iki elin bi de içinde azıcık da olsa akıl olan bi kafan varsa.. dert etme sen..becerirsin evelallah..
-İyi de mesela bizim bi arkadaşın hanımı var, o da çok düşkün çiçeklere, O da bi serası olsun istiyodu, ona da dedim, Ustam bu işleri yazcakmış diye.. yani hani kadınlar becerebilirler mi acaba diyodum..
-Becerirler, becerirler.. Onlar bizden de iyisini becerirler merak etme sen.. Mühim olan erkek egemen toplumun önyargılarından sıyrılabilsinler..
-Ustaaa, gene felsefe yapıyosun bak.. Editöre söölerim haa...
-Tamam tamam, kes.. Hadi başlıyalım madem çekirge..
-Dinliyorum ustam..
-Bu günki konumuz 'Balkon Serası'
-Süpeer... Yani şimdi sen anlatıcan biz yapcaz, ve balkonumuzda bi seramız olcek, ööle mi?
_Bak Çekirge, aynen ööle, ama sen beni bööle konuşturdukça, biz bi türlü konuya giremiycez ve ilerliyemiicez.. Oysa, Osman Günay ne güzel yemek tarifleri veriyor bak.. çünki yanında bi çekirge yok.. Oturuyo, yazıyo.. Sabırlı ol biraz güzelim.. Hadi bismillah..
-Yaa usta, bak ne dicem..
-Hey allahıımmmm...
-Yok be usta, valla konuyla ilgili..
-Ne?
-Yani biz bu serayı hangi malzemeden yapıcaz?
-Evet, tam da bundan bahsedecektim.. Bana sorarsan ahşap olmalı derim..Çünki, hem işlemesi kolaydır, hem sıcak malzemedir.. Hem de kışın içeriden ikinci bir yalıtım tabakası eklemek istersen, ya da yazın üstten bir gölgeleme ihtiyacı duyarsan.. raptiyelemek vs kolay olur..
-E, madem bu kadar avantajı var, neden metal ya da PVC borudan felan da sera yapıyolar?
-Şimdi, benim sabırsız Çekirgem, Büyük strüktürlerde, ahşabın taşıyıcılığı yeterli olamayabilir. Ayrıca ahşap çürür, bakım da ister, ama mesela Aluminyum, veya PVC borunun böyle bir derdi olmaz prensipte.
-Demek ahşap bakım ister, e, her sene boyıcaz mı biz bunu.. Zahmetli iş...
-Yook canııımm.. Aslında ham bir ahşap kullanmayacak olursan, yıllarca hiç problemsiz kullanabilirsin. Özellikle 'emprenye' edilmiş ahşap.. Deniz kenarındaki iskelelerde, suyun içinde bir iskele ayağı olarak, emprenyeli bir ahşabın, yaklaşık elli yıllık bir ömrü vardır..
-Vay beee... nası bişey bu emreye mi dir nedir o?
-Emprenye.. hani telefon direkleri vardır ya, yeşil gibi durur... o işte.. emprenyelidir..
-Ne oluyo yani? Yeşile mi boyuyolar?
-Hayır hayır, bir cins mekanik ve kimyasal işlem.. Şimdi detaya sokma beni.. eğer merak eden olursa, panoya soru asar, yanıtlarız.. Olmaz mı?
-Peki de, biz nerden bulucaz bu emreney'i?
-Hay çekirge!!! Eşek arısı ile ilişkin oldu mu senin hiç? Emprenye, emprenyee... Bunu benim bildiğim Denizli'de Orem diye bir şirket yapıyor. Metrekübünü de 400 USD+KDV'den satıyorlar. Pek ucuz bir fiyat olmamakla birlikte... Hem ölçüye kesilmiş olması hem de hazır emprenye edilmiş olması nedeniyle.. Bir de bizim imalatımız için çok az miktarda ağaç gerekli.. Yani, buradan alınabilir ağaç..
-E bunu almak için Denizli'ye mi gidicez?
-Yok be güzeliim.. İkitelli Keresteciler Sitesi'nde yerleri var.. 0212.670.02.02, buradan bilgi almak ve sipariş vermek mümkün.. Ya da bir marangoza mesela çam ağacından çıtaları sipariş edeceksin, eğer bu iş gözünde büyüyorsa.. sonra, gelen malzemeyi su bazlı bir emprenye boyasıyla boyayabilirsin. Aynı işi görür, çürümez, böcek yemez vs..
Çekirge, çok gevezelik ettik, yer kalmadı.. Pazartesi de bir prototip çizimi ve ölçülerini verip artık konuya girelim diyorum..
-Tamam usta, ben burdayım yine..
|
DENEY
Ünlü "Stanford Hapishane Deneyi" 1971 yılında Vietnam Savaşı tüm hızıyla sürerken yapıldı. Stanford Üniversitesi'nde çalışan Dr. Philip Zimbardo adlı bir psikolog tarafından tasarlanan deney, psikoloji fakültesinin bir hapishane görünümü verilen bodrum katında başladı. Deneye katılan ve karşıladığında para ödenen toplam onsekiz kişilik deney grubu Zimbardo tarafından dokuz "tutuklu" ve dokuz "gardiyan" olmak üzere ikiye ayrıldı ve rollerine uygun şekilde davranmaları istendi. Denekler üzerinde gerçekçi bir etki yaratmak için gardiyanların üniforma, tutukluların ise Nazi Toplama Kampları'ndaki yahudi mahkumlara giydirilen çizgili elbiseleri giymeleri şart koşuldu. Deneyin geçtiği bodrum katı aynen bir hapishane koğuşu gibi düzenlendi ve tutuklular parmaklıkların arkasında yaşadılar. Zimbardo'nun bu deneyi yapma amacı sosyal psikolojinin bir konusu olan "tutum değiştirme" alanında yeni bulgular elde etmekti.
Ancak deney beklendiği gibi gelişmedi. Deneye katılan tutuklu ve gardiyanların gerçekten de çok kısa bir süre içerisinde rollerini benimsedikleri ortaya çıktı. Gardiyanlar zalimleşti, önce isyankar tavırlar sergileyen tutukluların ise gördükleri şiddet ve aşağılama karşısında son derece uysallaştıkları görüldü. Hatta deneyi izleyen araştırmacılar bile, bilim adamı olduklarını unutup gardiyan gibi davranmaya başladılar. Deneklerin birbirlerine yaptıkları işkence öyle dayanılmaz bir boyut aldı ki 14 gün sürmesi planlanan deney hemen durduruldu ve Zimbardo bu şok edici tablo karşısında deneyin bir daha asla tekrarlanmamasını istedi.
İnsanların karanlık doğalarının yaşadıkları şartlar altında ortaya çıktığını gösteren yazar William Golding'e ait "Sineklerin Tanrısı" adlı kitaptan sonra bir psikoloji deneyinin de bunu kanıtlaması bilim dünyasını insan doğası ve kötülüğü üzerine derin bir tartışmaya soktu. Psikoloji dünyasında etik anlamda bir kara leke olarak adlandırılan "Albert ve Beyaz Tavşan" deneyi Zimbardo'nun deneyinden sonra beraat etmiş oldu. Şartlı öğrenme konusunda bir araştırma yapan psikologlar Albert isimli küçük bir çocuğa ne zaman beyaz tüylü bir oyuncak gösterseler yanında korkunç bir gürültü de veriyor, böylece beyaz tüylü bir nesnenin rahatsızlık verici ve korkutucu duygularla bağdaşmasını sağlıyorlardı. Deney sonunda Albert isimli küçük çocuk tüm beyaz tüylü hayvanlardan ve özellikle tavşanlardan ölesiye korkmaya şartlanmıştı. Oysa Zimbardo'nun deneyinde gardiyanlar deney öncesi sohbet ettiği ve dost olduğu tutuklulara işkence etmiş, aşağılamış ve öldürecek derecede ruhsal ve fiziksel zarar vermişti.
Yıllar sonra bilim tarihinin unutmak istediği bu olay Alman yönetmen Oliver Hirschbiegel tarafından filme çekildi. Halen gösterimde olan "Das Experiment" (Deney) isimli film vakanın doğası gereği insanı rahatsız eden bir atmosfere sahip. Bu yıl düzenlen 21. İstanbul Film Festivali'nde izleyici oyları ile en iyi film seçilen Deney saldırganlık üzerine insanı ürperten bir çalışma.
Editörden Not: Yazarın adını malesef bilmiyoruz. Bilen varsa ve söylerse seviniriz.
|
|
S O M Hüzündür Kalplerde Parıldayan
Portreni yeşil-mavi bir kayboluşa astım Peksim...
Yumuşak dillerin
Ve koltuk yumuşaklığı gözlerin…
Gözlerinde oturuyorum; kalbim ısınıyor.
Sonra iki parmaklığın karasında
Bir duyuş boşluğuna açılıyorum.
Gözlerin tekil boşluklarda uzanmak istiyor dörtlüğe.
Yığıntı kumaşlar,
Yavruağzı gökyüzünde ellerim…
Çıplak bloklardan, sırtını dayadığın bloklara…
Yol…
Yol, yol, yol, … yol her yer!
Yol her yerde; duyuyorum.
Eller ayak izine uzak,
Eller ayak çizgisine yakın,
Eller göz hizana kapanan
Ve eller bir kurtuluş eyleminde bombacı…
Bombacı eller…
Soğuk, seçilmiş
Ve oval kremden kitaplık,
Bir devletin yok olmadan önce söylediği bir marş
Ve iki süpürgeyle karşılık…
İki tutam nane otuyla yakınlık…
Kokusunda hüzün,
Arkasında duvar yıkık.
Babanın bahçesinde bir kalem kaymakta.
Güneşin kızıllığın da kaçışa haykırıyor.
“ Güneşimden kaç! ”
sıcak düşü…
Güneşin kaçışı son günlerde
Güneşe kaçış son günler
Kaçış son
gün
Kaç, son!
Aç, son
Son…
Emrah Altınok
..........()..........
Unutma ki
Sen uykusuzluk nedir bilir misin
Tırnaklarınla yastığını parçaladın mı
Gözlerini tavana dikip
Düsündüğün oldu mu bütün gece
Ve bütün bir gün
Belki gelir ümidiyle bekledin mi hiç?
Gelmeyince
Seni aramayınca
Ölesiye ağladın mı?
Sonra çekilip en koyusuna yalnızlıkların
Ona ait ne varsa
Bir bir hatırladın mı
Sen günden güne erimeyi bilir misin
Dev bir ağacın vakarı içinde ölmeyi
Bir teselli aramayı
Issız parklarda, tenha sokaklarda
Ve bütün şehir uyurken uzaklarda
Deli divane yollara düşüp
Yaslanmış bir köpek gibi
Eskimiş bir gömlek gibi
Atılmişlığını hissettigin oldu mu
Sevmekten
Günler geceler boyunca yürümekten
Elin, ayağın, kalbin yoruldu mu
Sen yalnızlığın acısını bilir misin
Unutulmak bir hançer gibi saplandı mı sırtına
İçinde kıskançlığın zehirli çiçekleri açtı mı
Bütün gururunu çiğneyip
Sevdiğinin geçtiği yollarda
Bastığı toprakları eğilip öptün mü
Sen çaresizlik nedir bilir misin
Sen yokluk nedir gördün mü
Yanan başını
Duvarlara vurup parçalamak geldi mi içinden
Sen her gün bin defa öldün mü
Böyleyim diye ayıplama beni
Bir gün kendimi
Sonsuzluğun koynuna bırakırsam
Yaralı ve yenik bir asker gibi
Darılma
Unutma ki
Her seven adsız bir kahramandır
Unutma ki
İnsan; sevebildiği kadar insandır. .
Ümit Yaşar Oğuzcan
|
|
İşe Yarar Kısayollar - Şef garson: Akın Ceylan |
http://www.beliefnet.com/
Hangi dinden olursanız olun, birşeyler bulabileceğiniz bir inanç sitesi. Yabancı gözüyle İslam tarifi de ilginç olsa gerek.
http://www.parapsikoloji.org/index1.htm
Parapsikoloji, diğer adıyla duyu dışı algılamalar. İlk olarak 1930'lu yılların başlarında üniversite bünyesinde incelenmeye başlanılan bu bilim dalının Dünya genelindeki detaylı incelemeleri...
http://www.ifaw.org/page.asp?id=930 If you love your pet... DON'T set it free. Uluslararası hayvan yardım fonu. Doğal hayatın korunması ve özellikle soyları tükenmekte olan hayvan soylarının devamlılığı için faaliyet gösteren bir fon.
http://www.illusionglassworks.com/jewelry/index.html Cam'ın sihirli dünyası. Cam işleme sanatınının orjinal örneklerini bulup ve hatta satın alabileceğiniz bir site.
|
Damak tadınıza uygun kahveler |
Directory Lister v0.5.2 [547k] W9x/2k/XP FREE
http://freeware.prv.pl/
Zaman zaman bazı klasörlerimi yedeklerim, daha sonrada orjinaliyle karşılaştırma yapmam gerekir ve orada kalıveririm. Sizin de böyle bir sorununuz varsa, bu program tam bizim gibiler için. Kalsörün içini olduğu gibi karşınıza getiriyor, isterseniz de bir HTML sayfası halinde dosya haline getirip saklıyabiliyorsunuz. Çok dosya ve klasörle oynayanlar için süper bir araç.
Web Calendar [25k] W2k/XP FREE
http://members.lycos.co.uk/bleucanard/WebCalendar.htm
Sürekli girdiğiniz siteleri belli aralıklarla size hatırlatan. Takip ettiğiniz bir haber portalına günün belli saatlerinde girmenizi sağlayan bir minik program. Üzgünüm, sadece W2000 ve XP için.
|
|
|