|
|
|
23 Temmuz 2002 - Seçmek zor zanaat... |
Mutlu bir gün hepinize,
Yine zor bir döneme giriyoruz. Seçim mi, geçim mi? soruları baş köşede. Seçim yapsakda mı yeniden oluşsak, yapmasakda mı AB'ye uysak diye diye bir hal oluyoruz. Seçmek zor zanaat. Hele böyle bizim gibi 46 tane partisi, 550 tane, o parti mi bu parti mi karar veremeyen, milletvekili olan bir memlekette iş daha da zor. Öbür tarafta kabız tavuk gibi bir türlü çıkartamadığımız AB'ye uyum yasaları dururken, gel şimdi bir de önümüzde ki 2-3 yılı ipotek altına alacak adamları seç. Yenisine bakıyorsun, napacağı belli değil, eskisine bakıyorsun, yapacağı yaptığından belli. Radyoda Musti "Pazara kadar değil, mezara kadar" diye bağırıyor. Yahu bu takım değilki, yensekte, yenilsekte baraberiz seninle diyelim. Bunlar yetmezmiş gibi, bir de canım başbakanım çıkıp, aportta bekleyen 2 partiyi şikayet edip, "Bekleseniz, topumu size verecektim, acele ettiniz bende topumu alıp gidiyorum" demez mi? Gel de çık işin içinden. Zor zanaat seçmek zor...
...........
Akın arkadaşımız Forum Alanı'na yeni bir konu açmış. "Beslenme ve diyet yöntemleri". Hani beslenmeyi, dieti bilsem birşeyler yazıp, katkıda bulunacağım da nerde bende o göbek. 85'te evlendiğimde 69 kiloydum. Filinta gibi yağız Türk delikanlısı. 3 ay sonra 75 oldum. Yaradı birşeyler de, ne yaradı anlayamadım. 8 ay sonra askere çağırdılar, gitmek zorunda bırakıldım. Giderken 81, 1,5 ay sonra 93 kiloydum. Az torpilli tarafından askerlik yapınca ve kantin, yatakhane, yemekhane arasındaki üçgenin hep kısa kenarını kullanınca olanlar oldu tabi. Askerlik bitsin siz görürsünüz avuntusuyla insanlardan köşe bucak kaçarken, bir hainin çektiği fotoğraf durumu tüm açıklığıyla gözler önüne sermez mi. Yatağın üzerine, havuz kenarında güneşlenen Banu Alkan'vari yatmışım. Sanırsınız, bir fok balığı akşam yemeğini yemiş şekerleme yapıyor. Askerlik albümümün en nadide eseri olan bu resim hala duruyor. Yırtmadım, arada çıkarıp bakıyorum, hep beraber maaşallah diyoruz. Ama asteğmen olarak kaputumu giyip şöyle sokağa çıktığımda da arkamdan "Amiralim" diye seslenen çocukları da unutmuyorum.
Kıssadan hisse; "Yeme ki güldürme elalemi kendine, ye ki seni adam sansınlar". Hala bu ikisinin arasını bulamadım. 85 le 95 arasında gidip gelen bir kilo trafiğine yakalanmış durumdayım. Az biraz fast food, ekmek, kuruyemiş gibi nesneleri protesto etsem, 10 kilo kadar veriyor, yemeğe başlayınca da verdiklerimi geri alıyorum. Yani ne yesem bana yol, su, elektrik olarak geri dönüyor. Annemin bir lafı vardır, "Su içsem bana yarıyor" der. Ha, bu lafı az önce kalktığı mantı sofrasından sonra söylemese inanıcam da, mantıya ekmek banıp yiyip, sonra da suçu gariban suda arayınca dayanamıyorum bir tabak mantı daha yiyorum. Bana kalırsa bu işin özü, irade. Hareketle beslenen düzenli bir yemek yeme alışkanlığı edinip, bunu da sürdürebilirsen, kilo milo derdin kalmaz.
Hadi bakalım, varsa sizin de önerileriniz, yazın "Forum" a. Bana yazmıyorsunuz bari "Forum" u öksüz bırakmayın.
Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle... Cem Özbatur
|
Dünkü bombardımanımdan sonra tek bir ses bile çıkmadı adamlardan. Haa beni ciddiye almalarını beklediğimden değil, sadece yaw bu adam ne diyor diye merak ederler mi acaba diye bekledim. Görüşmek sadece emir kullarıyla mümkün olduğundan da bir sonuç almayı beklemek abesle iştigal olur biliyorum. Gene de bu konuda eleştirilerimi sürdürmeye kararlıyım. Yedikleri naneye bugün yeni bir tutam daha eklendi.
Müşterilerimden biri, şirketine ait domain adresini benim sunucumda tutuyor. Tüm eposta hesapları da doğal olarak benim sunucumda, ancak ben bir ISS olmadığımdan, adamlar Superoffline üzerinden internete çıkıyorlar. Kendi adlarına aldıkları eposta adresleri var ve alma işinde bir sorunları yok. En tabi hakları olarak ta eposta gönderme işlemini hazretin üzerinden yapmak istiyorlar. Gene aynı mantıkla, Superoffline Cuma günü, hiçbir uyarıda bulunmaksızın, "yolladığın postalarda benim sana verdiğim adresi kullanmazsan, sana SMTP sunucum kapalı" diyor. Bunun mantıklı bir açıklaması var mıdır soruyorum. Yıllık bilmem kaç dolar parayı alıyor, karşılığında internetin olmazsa olmaz hizmetlerinden olan, gezinme ve eposta hizmetinini satıyorsun. Günün birinde çıkıp, online olan hatları offline edip, adamın eposta gönderme hakkını elinden alıyorsun. Adam mecbur mu senden aldığı eposta adresini kullanmaya. Adam mecbur mu, yıllık 600$ ödeyip, kendi domainini senin üzerinde host etmeye?
Özetle:
Eğer, superoffline adresinizi kullanmayıp, birbaşka adresten gönderim yapmak istiyorsanız. Eğer, zaman zaman başka servis sağlayıcılardan da internete çıkabilirim diyorsanız. Ayazda kalmamak için; SUPERONLINE KULLANMAYIN, ABONELİĞİNİZİ YENİLEMEYİN
|
1. Ulusal Çocuk Tiyatroları Festivali
Pınar Kido Çocuk Tiyatrosu - Mavi Pullu Balık
Selamiçeşme Özgürlük Parkı Amfitiyatrosu, 23 Temmuz, 21.00 - Ücretsiz
|
Marmaris'ten : Osman Günay |
İstatistikler
Merhaba herkes,
Ben galiba yaşlanıyorum mu nedir?? Bazen kafayı bir cümleye ya da bir görüntüye takıp düşünüyor allah düşünüyor, sonra da her zamanki gibi ipin ucunu kaçırıyorum.. Geçenlerde galiba CNN deydi, bir araştırma sonucuna denk geldim. Önce soruyu söylüyorum ki; konunun ne derecede önemli ve herkesi ilgilendiren cinsten olduğunu anlayın.. Soru şu "Türkiye'de şeriat kanunlarının geçerli olmasına ne diyorsunuz ?".. Cevapların dağılımı yüzde olarak şöyle; % 60 "Hayır" demiş, bunların hukuk kurallarına inandığını varsayıyoruz.. Kalan % 40 ın % 29 u "cevap vermek istemiyorum" , geri kalan %10 civarında bölüm de " şeriat isterük" demişler.. Ben kendi aklımca cevap vermeyen bölümü de demokrasi anlayışlarından dolayı %10 a katıyor ve sonuca şöyle bir tablo eşliğinde bakıyorum..%60 Hayır-%40 Evet.. Durumun vehametinin farkında mısınız bilmem, Atatürk Türkiye sinin %40 ı "Hukuk" a inanmıyor, şeriat kurallarına göre, İran'da, Humeyni rejiminde olduğu gibi yönetilmeyi istiyor.. Aynı soru aynı şirketçe yıllar önce sorulmuş, pek fark yok..Şeriata karşı olanlar yine %60, cevap vermek istemeyenler %9, yani benim hesaba göre, sadece değişim cevap vermeyenlerde (ya da cevabını saklı tutmak isteyenlerde dolayısı ile), şeriat isteyenler de geri kalanlar... Biz de bu günlerde "Merkez Solda Birleşme" , "Yeni Oluşum", gibi gazlarla kendimizi hop oturtup, hop kaldırıyoruz.. Kimsenin ümidi kırılmasın, kötümserlik havası da estirmeyelim ama, inançsızlık (karışmasın hukuğa ve demokrasiye inançtan bahsediyorum) başımızdaki en önemli sorun, içinden nasıl çıkılacak merak verici.....
Dün akşam otururken, "seçim olacak, yeni milletvekilleri, yeni kadrolar, herşey sil baştan !!" diye düşünüyordum.. Milletvekilleri yeniden yemin edecekler ya; aklıma bir "proce" geldi... Yemin edecek milletvekillerinin eline kağıt alması, kopya çekmesi önlensin.. Üç satırlık yemini insan ezberler, devletin karar mekanizmasının parçası üç kelimeyi bir araya getirip söyleyebilmeli.. Bir de en önemlisi "laik" diyeceği yerde "layik" diyenlerden ümit kesilip hemen milletvekilliği düşürülsün.. Nasıl buldunuz???
Neyse, fazla uzatmıyorum, sıkı durun-kendinize mukayyet olun, ve önemlisi hukuk ve demokrasiye inancı kaybetmeyin, tutunacak dalımız budur bence...
Selamlar-sevgiler.
Osman Günay
|
Enişte'den Erişte'ler : Ahmet Şeşen |
Sığacık Çıkartması ( İzmir Anıları - 3 )
Gidenlerin dilinden düşüremedikleri bir yer var, Seferihisar yakınlarında Sığacık isminde.
Üstelik antik Teos gibi bir kent yanıbaşında. İzmir'den aheste beste 1 saatte gidebilirsiniz pişman olmaksızın...1991'in Temmuz'unda gitmiştim ben de ilk kez. Küçük çevresi ile şirin bir belde idi burası. Kale adı altında minicik bir yapı var idi bakımsızlıktan kan ağlayan. Yerlerde tuvalete bir türlü yetişemeyen mahlukatın izleri. Kardeşim 5 dakika önce karar versen ya büyük tuvaletini yapmaya ! Olmaz ! İlle de son dakika servisi..!
Bir dalgakıran var yanıbaşında kalenin ve tekneler sıra sıra. Doğal bir liman var yarımada etrafında sanki. Gece hoplayıp zıplayan kefalleri bir görseniz...Karşı tepenin yani Teos'a giden yokuşun eteklerinde eski bir restaurant var idi adı Deniz. Hala duruyorsa bir akşam uğrayıp barbunya ve lidaki balıklarını, duru suyun ve danseden kefallerin yanındaki masalardan birinde keyifle yiyebilirsiniz. Şarkı söyleyen bir kadın da var idi, göğsüne para sıkıştırılması durumunda istediğiniz her ne olursa olsun söylemeye çalışırdı. Tamam kardeş göğsünüz kalsın hadi benim için de "Ayrılık ayrılık aman ayrılık !" lütfen...
Foça'dakilere benzer küçük küçük koylar yarımada etrafında sıralanmış ama erişmesi daha kolay ve bu nedenle daha kalabalık elbette. Yarımadanın bir diğer ucunda bürokratların doğayı katlettiği kooperatiflerine ait evleri görebilirsiniz. Ormanın içindeki tarihi Teos kalıntılarını gezerken de Orhan Veli'yi hatırlarsınız Gemlik gibi : "Düzlüğe çıkınca denizi göreceksiniz sakın şaşırmayın"...Yöre halkı balıkçı, ekmeğini denizden çıkartıyor ama birkaç bağ-bahçe yok değil etrafta. Bunlar daha ziyade kendi gıdaları için bir tek mandalin belki dışarı satılmakta. O yıllarda pansiyonculuk çok yeni. Ya bilinmiyor ya da İzmir'e çok yakın olması sebebiyle günü birlik gelinip gidildiğinden rağbet yok idi.
Bence; tatil başlangıcı ve/veya tatil bitimi olarak birkaç gün uğranabilecek bir yorgunluk çıkartma yeri burası. Bir büyüğüm elemanlarına 2 haftadan az izin vermediğini söylerdi.
Bunun ilk birkaç günü tatile girdim diye bunalım ve alışmakla geçer, son birkaç günü de güzelim izin bitiyor diye tekrar bunalım derdi : Bu nedenle 1 haftanın hiç kimseye hayrı yoktur ( Benim yaptığım izin düşünülürse 3 hafta daha da süper..! )
Ben İzmir'de yaşadığım 1991 senesinde sık sık ziyaret ettim güzelim Sığacık'ı. Herkese de tavsiye ederim, özellikle İzmir'lilere. Bazı haftasonlarını kalabalık Çeşme, Kuşadası vb. yerler yerine neden tercih etmezler Sığacık'ı bilemem..!
|
Marangoz, Bahçıvan ve de Kahveci : Ahmet Altan |
Sera Üretimi - 3 -
-Eveet.. dün, mini seramızı balkona yerleştirmiştik. Şimdi de artık genel bakım tutum işlerine değineceğiz..
-Hevesle dinliyorum..
-Hatırlarsan, seramızın hiç değilse iki kapısı olması gerektiğini söylemiştik.. Bu havalandırma için gerekli.. Yazın, bir sera içindeki ısı inanılmaz seviyelere çıkabilir.. Bu nedenle hem gölgeleme yapmak hem de havalandırmak lazım. Görmüşsündür, profesyonel ve büyük seraları kireçle boyarlar yazın.. Amaç aşırı ısınma ve yaprak yanmasını engellemektir. Kışın yağmurlar başladığında, yıkanıp akar bu kireç ve yeniden içeri güneş ışığını alabilirsin. Ama, bizim balkon serasında bu acaip bişey olur, hem de pis belki.. o nedenle yine yapı marketlerde satılan, polietilen jüt, yeşil sera örtüleri var, birkaç metresi ile gölgelemeyi yapabilirsin..
-Peki kışın nasıl ısıtıcaz bunu biz? Biraz ısıtmamız lazım herhalde? Mesela evdeki kalorifer sisteminden bir boru çektirsek? Nasıl olur?
-Maalesef bu parlak bir fikir değil.. Çünki, evlerde kaloriferler gündüz yanar, gece söndürülür.. Oysa seraya ısı, özellikle gece gerekli.. Çok az da olsa, kışın gün ışığı, seradaki ısıyı belli bir düzeyde tutar.. ama gece, sıcaklık çok düşer.. Bu nedenle asıl gece ısıtmasına ihtiyacımız var.
-Ne yapıcaz o zaman?
-Valla, mesela basit bir elektrikli üfleyici, termostatlı ve zaman saatli.. böyle birşey kullanılabilir..Ama, şu anda üzerinde konuştuğumuz seramız çok küçük birşey.. Bitkilerin üzerine direkt sıcak hava gelmesi de pek hoşlandıkları birşey değil.. Belki en alt rafın altına, çiçeklere pek de yakın olmayan bir noktaya, aşırı kızarmayan bir rezistanslı ısıtıcı yerleştirilebilir.. Burada ortamın ıslak ve nemli olduğu, elektrik kaçağı vs dikkate alınmalı..
-Usta, ben tohumdan bitki yetiştirmek istiyorum.. bi de annem çok sever, afrika menekşesi.. nasıl olcak bu işler?
-Acele etme.. sırasıyla hepsini anlatıcaz.. Ama medem ki sordun, tohumla ilgili şimdilik şu kadarını diyeyim, minik yoğurt kapları vs gayet uygundur bu iş için.. Hem şeffaftırlar, hem de küçücük bir kutucukta, kapağını kapatarak istenen ısı ve rutubet şartlarını kolaylıkla sağlayabilirsin..
-Ben searlarda bitkiler görüyorum, gayet sağlıklı, ama evdeki bazı bitkilerim.. çok meraklı olmam ve üzerlerine düşmeme rağmen bir türlü o kalitede olamıyor.. Neden acaba?
-Birinci neden sen bitkilerine ev ortamında bakıyorsun.. Evde kış aylarında kalorifer yanıyor ve hava çok kuruyor.. Oysa serada hep havada belli oranda nem vardır ve bitkiler bunu severler.. Bir de ikinci bir neden var.. O da gübre.. Gübre gerçekten inanılmaz önemde bir konu.. Yani gübre verdiğin ve vermediğin iki aynı bitki arasındaki farkı, görsen inanamazsın..
-Vay canına.. önemli olduğunu tahmin ediyordum, ama bu kadar fark yaratacağını hesap edememişim ben..
-Tabii, doğrudur.. Ama gübre konusu biraz ikircikli bir mevzudur.. Dikkatli ve bilgili bir gübreci olman gerekir..
-Nası yaanii?
-Şöyle, gidip herhangi bir bahçe merkezindeki gübre paketlerine bakacak olursan, üzerlerinde belli rakamlar göreceksin.. mesela 20-20-20, veya 10-20-8 gibi.. Bunlar gübrede bulunan değişik ana elementlerin birbirine oranını belirtir. Sıralaması ise, NPK olarak, Azot-Fosfor-Potas olarak sıralanmıştır.. Bunlar temel elementlerdir, bir de iz elementler dediğimiz Magnezyum, kalsiyum, sülfür, demir, manganez, boron, molibden, bakır vs gibi, bitkilerin çok daha az miktarda ihtiyaç duyduğu, ama gübrenin içinde bulunması gereken maddeler var.. Biz şimdilik sadece Ana maddelerden bahsedelim ki, genel bir kavram bütünlüğümüz oluşsun.
-Tamam..
-Azot, yaprak üretiminde kullanılır.. Özellikle ilkbahar ve yaz döneminde azot oranı yüksek gübre verilmelidir.. Fosfor, hücre protoplazmasında kullanılır, eksik olması halinde zayıf kök gelişimi ve ince yapraklar oluşur. Potasyum da lifsi yapıların imalatında, şeker, nişasta oluşumunda kullanılır.. Bitkileri hastalıklara karşı daha dayanıklı kılar.. Eksik olması halinde yine zayıf gelişme görürüz.. Gübrelemede önemli olan şey, bu malzemelerin ne kadar çok olduğu değil, gelişme döneminin hangi aşamasında birbirlerine olan oranlarının ne olduğudur.. Fakat, kafaları fazla karıştırmamak için, şu basit kuralı söyleyelim, dengeli gübreler, bizler gibi amatörler için yeterlidir.. Yani 10:10:10 veya 20:20:20
-Peki de, ne farkı var bu ikisi arasında örneğin?
-Aslında hiçbir fark yok, sadece konsantrasyonları farklı.. Sonuçta mesela su ile karıştırılan bir gübre kullanıyorsan, birinde daha fazla su ile karıştırıp daha az gübre kullanmış olacaksın, diğerinde daha az su kullanıp daha çok gübre kullanacaksın.. Tercihen pahalı gübre kullan derim ben.. Birde, ozmocot diye granül gübre var, aslında pahalı olan bu gübre, bizler için en uygunu.. Dışı bal mumu gibi birşeyle kaplıdır, saksı toprağına karıştırırsın, ortam ısındıkça gerekli miktarda gübre toprağa geçer.. 6 ay ya da bir sene, gübre konusunu düşünmene gerek kalmaz.
Hadi bu günlük de bu kadar..
|
Eger insana kıymet verirsen böyle dinlersin vermezsen nasıl dinlediğinin
önemi yok. Hiç kimse yüce değil onun kadar ama birileri hala tartışıyor.
Halkı dinlemeyi adet haline getiren tüm siyasetçilere ,yöneticilere ve
kendilerini memleket meselelerine
adadığını iddia eden insanlara ithaf olunur!
BAKIN İNSAN NASIL DİNLENİR?
|
|
|
|
EĞER
O kadar da önemli değildir bırakıp gitmeler,
arkalarında doldurulması
mümkün olmayan boşluklar bırakılmasaydı eğer.
Dayanılması o kadar da zor değildir, büyük ayrılıklar bile,
en güzel yerde başlatılsaydı eğer.
Utanılacak bir şey değildir ağlamak,
yürekten süzülüp geliyorsa gözyaşı eğer
Yüz kızartıcı bir suç değildir hırsızlık,
çalınan birinin kalbiyse eğer.
Korkulacak bir yanı yoktur aşkların,
insan bütün derilerden soyunabilseydi eğer.
O kadar da yürek burkmazdı alışılmış bir ses,
hiçbir zaman duyulmasaydı eğer.
Daha çabuk unuturdu belki su sızdırmayan sarılmalar,
kara sevdayla sarıp sarmalanmasalardı eğer.
Belirsizliğe yelken açardı iri ela gözler zamanla,
öylesine delice bakmasalardı eğer.
Çabuk unutulurdu ıslak bir öpücüğün yakıcı tadı belki de
kalp, göğüs kafesine o kadar yüklenmeseydi eğer.
Yerini başka şeyler alabilirdi uzun gece sohbetlerinin,
son sigara yudum yudum paylaşılmasaydı eğer.
Düşlere bile kar yağmazdı hiçbir zaman,
meydan savaşlarında korkular, aşkı ağır yaralamasaydı eğer.
Su gibi akıp geçerdi hiç geçmeyecekmiş gibi duran zaman,
beklemeye değecek olan gelecekse sonunda eğer.
Rengi bile solardı düşlerdeki saçların zamanla,
tanımsız kokuları yastıklara yapışıp kalmasaydı eğer.
O büyük, o görkemli son, ölüm bile anlamını yitirirdi,
yaşanılası her şey yaşanmış olsaydı eğer.
O kadar da çekilmez olmazdı yalnızlıklar,
son umut ışığı da sönmemiş olsaydı eğer.
Bu kadar da ısıtmazdı belki de bahar güneşleri,
her kaybedişin ardından hayat yeniden başlamasaydı eğer.
Kahvaltıdan da önce sigaraya sarılmak şart olmazdı belki de,
dev bir özlem dalgası meydan okumasaydı eğer.
Anılarda kalırdı belki de zamanla ince bel,
namussuz çay bile ince belli bardaktan verilmeseydi eğer.
Uykusuzluklar yıkıp geçmezdi, kısacık kestirmelerin ardından,
dokunulası ipek ten bir o kadar uzakta olmasaydı eğer.
Issız bir yuva bile cennete dönüşebilirdi belki de,
sıcak bir gülüşle ısıtılsaydı eğer.
Yoksul düşmezdi yıllanmış şarap tadındaki şiirler böylesine,
kulağına okunacak biri olsaydı eğer.
İnanmak mümkün olmazdı her aşkın bağrında bir ayrılık gizlendiğine belki de,
kartvizitinde 'onca ayrılığın birinci dereceden failidir' denmeseydi eğer.
Gerçekten boynunu bükmezdi papatyalar,
ihanetinden onlar da payını almasaydı eğer.
Issızlığa teslim olmazdı sahiller,
Kendi belirsiz sahillerinde amaçsız gezintilerle avunmaya kalkmamış olsaydın eğer.
Sen gittikten sonra yalnız kalacağım.
Yalnız kalmaktan korkmuyorum da,
ya canım ellerini tutmak isterse...
Evet Sevgili,
Kim özlerdi avuç içlerinin ter kokusunu,
kim uzanmak isterdi ince parmaklarına,
mazilerinde görkemli bir yaşanmışlığa tanıklık etmiş olmasalardı eğer!!
Can Yücel
|
|
İşe Yarar Kısayollar - Şef garson: Akın Ceylan |
http://www.shcek.gov.tr/dosyalar/cocuk_hizm/cy_hakkinda.htm
Ülkemizde bakılamayan, beslenemeyen ve en önemlisi sahipsiz bırakılan çocuklar gerçeği var. Başbakanlığa bağlı çalışan çocuk esirgeme kurumunun çocuk yuvalarıyla ilgili faaliyetlerin anlatıldığı bu sayfadaki resimler eminimki sizler için birşeyler ifade edecektir.
http://www.yeryuzu.com/ogretim.htm Coğrafya nedir? Kavramları, kaynakları ve tüm detaylı içeriğiyle anlatımlar. Sağlam bir danışma kaynağı
http://www.penceredergisi.com/son_sayi/31s10_namdar3.htm Ellerimin üstünde kirler ve çatlaklar sevişiyor ve dudaklarım kir pas içinde. yüreğim üşüyor, üşüyor kimsesiz bir sessizlikte... Hayatı düş tadında yaşayanlara ve içindeki çocuğu yaşatanlara güzel bir dergi.
http://www.modelciler.org Modelcilerin buluşma noktası. Siz de meraklıysanız, özel yapım modeller konusundaki bilgilerin paylaşıldığı bu ortamı seveceksiniz.
|
Damak tadınıza uygun kahveler |
SEPopular v1.02 [2.4M] W9x/2k/XP FREE
http://www.monocle-solutions.com/sepopular/sepopular.shtml
Kendi sitenizin veya beğendiğiniz bir başka sitenin popülerliğini, yani aldığı hit sayısına göre sıralamasını inceleyen ve irdeleyen bir araştırma programı. 5 büyük arama motorunu baz alarak sonuçlara varıyor. Webmasterlar için öenmli bir araç olmaya aday.
MB-Ruler v0.93 [441k] W9x/2k/XP FREE
http://www.markus-bader.de/MB-Ruler/
Geometrik ve aritmetrik ölçüm yapabildiğiniz bir cetvel. Grafiklerle çalışanlar için biçilmiş kaftan. Açılar, espaslar, uzunluklar, hepsi kapsama alanı dahilinde. Ayrıca kendinize göre de bir düzenleme yapıp, görünümünü tamamiyle değiştirebiliyorsunuz.
|
|
|