|
|
|
1 Ağustos 2002 - 1 verip kaç alacağız dersiniz? |
Merhaba Dostlar,
Meğerse biribirimize ne kadar da alışmışız. Benim yollayamayınca çektiğim karın ağrısı, sizin almayınca düştüğünüz merak, yaptığımız işin doğru yolda olduğuna dair en iyi delil gibi geliyor bana. Bir dahaki sefere İstanbul'dan uzaklaşırken her türlü önlemi alıp, matbaamı ve tüm teknik donanımımı da yanımda götüreceğim söz. Hoş arada bir birbirimizi özlememizde de yarar olabilir sanki, ne dersiniz?
..........
Şu medya adamı rezil de eder, vezir de. Hatta adamı ekmeğinden bile eder. Roma'daki Aşk Çeşmesinden hergün sabaha karşı atılan paraları toplayan, namıdiğer “D’Artangan” ın hikayesini izlemişsinizdir. Adam 20 yıl boyunca, her sabah havuza girip paraları topluyormuş. Corriere della Sera, yayın yapıpta adamı elaleme afişe etmeseydi, hergün 500 Euro'yu cebine indirip, kelek turist ganimetçiliğinden emekli olacaktı adamcağız. İşin garibi 20 yıl boyunca polis adamı izliyor, hatta kayda bile alıyor ama bir türlü adamı caydıramıyor. Adam yasalardaki boşluktan ve elindeki deli raporundan güç alıyor. Bu nasıl demokrasi anlayışıdır yahu. (Bana epeyce uzak geldi de ondan dedim.) Kanunen adamı durdurma yetkimiz yok diye, polis adamı seyretmekle yetinebiliyor. 20 yıl dile kolay. Hani Türkiye'de olsa adamın polislerle işbirliği yaptığını bile düşünürüz. Oysa İtalya'da tüm bize benzer ateşli yanlarının yanında bir de yasalara saygı denilen bir huyları var adamların. Polis yetkim yok diye, hırsıza göz yumabiliyor. Bekliyor ki, çeşmeye bir zarar versin. Oysa adam hergün tepeden tırnağa temizlik yapıyor. Buna hırsızlık demek için de biraz insafsız olmak gerekir. Yalnız bana kalırsa, gazetenin yayınından çok, topladığı paranın miktarı adamı işinden etti. Günde 500 den ayda 13.000 Euro, zira adam haftada bir gün tatil yapıyor. Baktılar para öyle bir kişinin yiyebileceğinden fazla, azcıkta biz yiyek dediler. Hoş D'Artangan şimdiye yükünü tutmuştur bile. Adamdaki surat ta Berber Hamdi'nin kayışı gibi. Şimdi de belediyeye maaşlı para toplayıcısı olmak için başvurmuş.
Bu olay bana pazaryerlerinde hava karardıktan sonra elindeki torbaya biraz sağlam, az ezilmiş meyva sebze toplayan memleketimin insanlarını hatırlattı. Ne alaka derseniz, bende tam alaka derim...
..........
AB, seçim, geçim derken yanıbaşımızda fiilen içinde olacağımız bir savaş başlıyacak yakında farkındamısınız? Bir koyup 3 yerine 3'ünden birini aldığımız Körfez savaşından buyana en önemli gelişmeler yaşanıyor yanıbaşımızda. Ve biz her zamanki gibi duyarsız tavrımızı sergiliyoruz. Biz ne zaman öğreneceğiz, paçamız tutuşmadan gardımızı almayı allahaşkına. Birileri bizim yerimize ne idüğü belirsiz bir savaşta taraf olmaya karar veriyor, ve biz sadece seyrediyoruz. 20 yıl sınır boyunda verdiğimiz savaş yüzünden yitirdiklerimizi aklınızın bir kenarına getirin. Savaş çıkarsa kaybedeceğimiz 1,5 milyarlık sınır ticaretini de öbür kenara. Sonra çarpıp, bölün, çıkarın, toplayın ve böylesi bir savaştan ne kazanırsak ancak kıçımızı doğrultabiliriz karar verin. Ben bu günleri aramaktan korkuyorum ne yalan söyliyeyim. Babasını aratmamak için, onun izinden giden Bush Jr. ın keyfi olacak diye, çocuklarımın hayatını ipotek altına almaya kimsenin hakkı yok. Duyduk duymadık demeyin, Bush'un çizmesi, Arabın yallellisi derken, arada biz Sultanahmet Köftesi olacağız haberiniz olsun.
Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle... Cem Özbatur
|
Şifresiz İnternet Bağlantısı
Türk Telekom'un en iyi hizmetlerinden biri olan 146 Dial-Up servisi, en sıkışık olduğunuz anlarda derdinize derman olabiliyor. Normal ISP aboneliğiniz olduğu halde, kimi zaman normal ayarlarınızla bağlantı kurmanız zorlaşıyor. Örneğin aldınız dizüstü bilgisayarınızı ve tatile gittiniz. İstanbul'da yada Ankara'da şakır şakır çalışan internet bağlantınız, bir anda kabus haline dönüşüyor. İşte tam o anda 146 imdadınıza yetişiyor. "Çevirmeli Ağ" da yeni bir bağlantı tanımlıyorsunuz, numara olarak yazıyorsunuz 146 yı ve hemen bağlanıyorsunuz. Ne kullanıcı adı ne de şifre gerekiyor. Peki sonra noluyor? İnternet bağlantısı için gerekli ücret kullandığınız telefona yazılıyor. Bir sonraki ay gelen faturaya yansıyor. Kısa süreli bağlantılar için tercih edilebilir. Uzun süreli bağlantı kuracaksanız siz gene de 822 li hatlardan vazgeçmeyin. Bugünkü fiyatlarla 1 saatlik 146 bağlantısı, uygulanan indirime göre, 2.124.000.-TL ile 3.540.000.-TL arasında değişiyor. İndirim zamanlarını ve detayları öğrenmek için aşağıdaki adresi ziyaret etmenizi öneririm.
http://212.175.64.11/ttnet/146tarife.html
|
Misafir Kahveci: Mustafa Uyal |
İstanbul bu yarışı kaybetmeli..
Formula 1 organizasyonunun Türkiyede düzenlenmesi
sözkonusu olunca hemen bildik bir durum ortaya çıktı.
İstanbul bu iş bizde yapılmalı diye ortaya çıktı ve
birçok medya mensubu tarafından desteklenen geleneksel
lobi faaliyetleri başlatılarak Türkiyenin İstanbul'ca
temsil edilmesi gerektiği savı savunulmaya başlandı.
Halbuki İstanbul bu yarışı hatta gönüllü olarak
kaybetmelidir.
Birincisi İstanbul artık bir şehir olmaktan çıkmış bir
ülke haline gelmiştir. Ulaşım neredeyse imkansız
olmuş, kentin hiçbir kapasitesi yıllardır yetmemeye başlamıştır. Yeterli olduğu söylenen yatak kapasitesi , restoran ve diğer hizmet sektörü kapasiteleri gerçek kategorizasyondan uzaktır. Örneğin bir kaç tanesi hariç 5 yıldız otellerin önemli kısmı bu servis kalitelerinden uzaktır. İş başkenti olması dolayısıyla kongre turizmi ve iş toplantıları nedeniyle bu kapasitelerin önemli kısmı yıl boyunca doludur. Altyapı sorunları gittikçe büyümektedir. Örneğin Istanbul'un gözbebeği Nişantaşı'nda Vali Konağı caddesinde her akşam elektrikler kesilmektedir. Su problemi vardır. Altyapı kentin çoğunda köhneleşmiştir . Kentin kültürel yapısı son elli yılda yaşanan göçler nedeniyle altüst olmuştur. Yakın zamanda yapılan Habitat toplantısında yaşanan organizasyon ve halkın sıkıntıları hala belleklerdedir . Trafik ve ulaşım kördüğüm olmuştur canlı örnek olarak bunun bu ara yapılacak Galatasaray Olimpiyakos maçı için Yeni olimpiyat stadyumuna gidecek insanları nasıl etkileyeceğini izlemek yeterli olacaktır.
İkincisi artık Türkiye'nin İstanbul olmadığını millete örneklerle göstererek İstanbul'u İstanbullulara bırakmak lazımdır. Bugün İstanbul Türkiyenin üretiminin %30 unu üretip gelirin %70 ini harcayan bir varlıktır. Bu yüzden İzmir ve Ankara başta olmak üzere binlerce insan İstanbulda çalışmayı tercih etmektedir. Çalıştığınız veya yönettiğiniz şirketlere bir bakın, kaç tane İzmirli veya Ankaralı önemli pozisyonları İstanbullular’dan almış diye düşünün ve sorun, neden acaba? Bunu şehircilik olarak düşünmeyin . Formula 1 organizasyonu İstanbul'a birşeyler verebilecektir ama bunun götürüleri daha fazla olacaktır.
Öte yandan yıllardır bir çivi çakılmayan İzmir'in veya
göreceli olarak epey yatırım alan Turizm kenti
Antalya'nın İstanbul'a karşı daha sağlam alternatifler üretebileceği aşikar iken bu illaki burada olsun tarzı artık ayarı kaçmış bir şehircilik olmaya başlamıştır. Bugün Berlin, Londra , Paris, NewYork, Madrid, Roma bu gibi büyük yatırımları hesap kitap yaparak kentlerinden uzak tutmaya karar vermişken Türkiyenin kanayan yarası olan bir metropolün talip olması bile abesle iştigaldir. Ayrıca Formula 1 in Türkiyede olması Türkiyeye yarar sağlamalıdır İstanbul Türkiyenin tek satılacak değeri değildir. Efes gibi dünyanın en iyi korunmuş iki Antik kentinden birisi, Saint Jean, İshak Paşa Camii, Artemis Tapınağı, Aspendos Tiyatrosu, Antalya'nın her zaman müsait iklimi, Çeşme Kuşadası tabiatı satılamayacak değerler mi?
Bu Yarışı İstanbul kaybetmeli çünkü İstanbul
İstanbulluları bile barındıramaz bir hale gelmiştir.
Artık bu kenti kaybetmektense kazanalım ki Boğazın ve
yaşamanın tadına varabilelim.
|
Marangoz, Bahçıvan ve de Kahveci : Ahmet Altan |
Sera Üretimi - 5 -
-Evet, geçen sayıda söz verdiğimiz gibi, bu sefer de saksı harçları karışımından bahsetmek istiyorum. Bu karışımların genel adı John Innes karışımları olarak bilinir.
-Yani bu bir toprak cinsi falan mıdır John bilmemne..
-Hayır hayır.. Bu bir adam ismi.. Bu botanikçi şahıs adına kurulmuş olan ünlü İngiliz Bahçecilik Enstitüsü, tüm bitkiler için gerekli ve uygun olan bir standart geliştirmiş ve 1930'lu yıllarda, bu karışım standartlarını açıklamışlar. Halen, aynı karışımlar, aynı oranlarla kullanılmakta.. Detayı anlatmadan önce John Innes karışımlarında kullanılan materyali bir kez daha özetlemekte yarar var; gerek tohum ve gerekse yetişmiş bitkilerin saksı toprağı olarak kullanabileceğimiz karışımların her tipinde mutlaka LOAM kullanılmakta.. Bu terim aslında biraz gevşek bir tanımı oluşturmakta.. biraz kil, biraz kum ve biraz da çürümüş yapraktan oluşan bir karışım.. Ne çok ağır (çok killi) ne çok hafif (çok kumlu) olmamalı.. Loam yapmanın bir yolu (çok zahmetlidir ama, bilgi olsun diye verelim) yeşillik alanlardan kürekle kaldıracağımız 10-15 cm kalınlığındaki üst tabaka toprağı, ters yüz edilmiş şekilde üst üste istifleyip en az 4-5 ay beklettiğimizi düşünelim (mümkünse bir yıl) böylelikle topraktaki kökler, otlar, vs'nin çürümesini de sağlamış oluruz. İşte bu çürümüş malzeme de içeren üst tabaka bitkisel toprak LOAM olarak adlandırılıyor.
John Innes karışımlarının ikinci temel içeriği çürümüş yosun (PEAT) ki bu konudan bahsetmiştik daha önce, bahçecilik merkezlerinde, büyük torbalar içinde satılan bir malzeme bu. Bolca bulunuyor ve ucuz.. Son derece hafif olan bu malzemeyi seralarda bile bulabilirsiniz.
Üçüncü malzememiz, kum.. Çok ince olmamalı.. Dere kumu en uygunudur, mümkünse biraz sert dişli bir kum, yani yuvarlak taneli değil..
Normal tariflerde, bu malzemelerin sterilize edilmesi istenir (ben-mari usuluyle, bilmeyen erkekler, hanımlarına sorabilirler bunun ne demek olduğunu!) ama bunun üzerinde durmayacağım.. Ben hiç yapmadım.. Ana fikir, ısıyı 93 dereceye çıkartıp, bu noktada 20 dakika tutmaktır..
JOHN INNES Tohum karışımı: 2 kısım Loam, 1 kısım Peat, bir kısım kum. Öncelikle Loam dediğimiz toprak elekten geçirilip içindeki taşlar ayıklanır. Sonra peat ve kum ilave edilir. Bu karışımın her bir küreği için 40 gr süperfosfat ve 20 gr tebeşir tozu veya kireç katılır. Sonra hepinin çok iyi karışması sağlanır.
JOHN INNES Saksı karışımı: hazırlanışı tohumunkine benzer, ama oranlar farklıdır. 7 kısım Loam, 3 kısım Peat ve iki kısım kum.. Baz bir gübre eklemekte yarar var, detay isteyen sorsun, açıklarız..
Sevgili çekirge, bu anlatımlar biraz uzun ve sıkıcı oldu.. kusura bakma artık.. ama bu heryerde bulunabilen bilgilerden değildi.. İlgileniyorsun diye detaylıca anlattım.. Bir yerlerde yazılı bulunsun.. Lazım olur belki. Ayrıca unutmayalım.. 2000'li yıllarda, her şeyin hemen oluvermesini istiyoruz.. Yani tüm bu dediklerimizi hazırcacık almak da mümkün.. Ben gene de sana Küçük Prens'in dediğini hatırlatmak isterim...
'Keyfimce harcayacak bir on dakikam olsaydı eğer... Yavaş yavaş bir çeşmeye doğru yürümek isterdim....' Sen kendin yapmaya çalış dostum.. tadına doyulmaz bence..
Bu sayıdan sonra çiçekçilik konusunda belli bir düzenle belirli türlerin yetiştirilmesi konusunda 'light' bilgiler vermeye çalışacağım.. Tabii editörden kurtardıkca.. uyduruk felsefe yapmayı da ihmal etmeyiz.. Çözdük ya hayatı nasılsa!! Satarız belki...
|
Ayla'yı Dinler misiniz?
Son bir kaç gündür Evin Ilyasoğlu'nun keman sanatçısı Ayla Erduran'ın hayatını anlattığı 'Ayla'yı Dinler misiniz?' adlı kitabı okuyorum. Müzikle, dinlemek dışında bir ilgim olmadığı için, bir keman sanatçısının tutkuları, üzüntüleri, ideali, yaşadığı rekabet değişik ve ilginç geldi bana.
Ayla, küçük yaşlarda, üstün yetenekli bir çocuk olarak gittiği Paris ve Newyork'da aldığı çeşitli eğitimlerden sonra, 1955 yılında Istanbul'a doner. Günde 8 saat çalışmaktadır. Zaman zaman konser verir ve Türkiye'ye gelen diğer sanatçıların konserlerine gider.
1957 yılında ünlü Rus keman sanatçısı David Oistrakh'in Ankara'da bir konser vereceğini oğrenir. Çok heyecanlanır. Çünkü hayalinde Oistrakh'ın sınıfında yer almak vardır. Kararını verir. Ankara'ya gider. Ne yapıp edip Oistrakh'la konuşmayı başarır, O'nu Istanbul'a davet eder. Istanbul'daki provalarını ve konserlerini kaçırmaz. Kitabında Oistrakh'ın bir konserini şoyle anlatıyor:
"Ertesi akşam Cemal Reşit Rey ve Şehir Orkestrası'yla hem Brahms'ın hem de Caykovski'nin konçertolarını çaldı. Once provaya koştum, sonra da konseri dinledim.Yutarcasına, içercesine dinliyordum onu. Hiçbir jestini, hiçbir soluğunu kaçırmadan. Sanki bütün salon da benim gibi alev alev dinliyordu Oistrakh'ı."
Ayla'nın heyecanla anlattığı bu konserde Nazım Hikmet'in Münevver'i de varmış. Aynı yıl Nazım şu dizelerle Oistrakh'a seslenmiş:
"David Oystrah'a mektubumdur"
Istanbul'a gitmişsiniz.
Konserinizdeymiş.
Çok bahtsız bir kadını bahtiyar etmişsiniz.
Yağmura uzanan iki yeşil yaprak gibi gozleri
Bakmış parmaklarınıza.
Mektubunda: "Unuttum her şeyi," diyor.
Kahırlarından başka unutacak şeyi yok.
"Ağladım," diyor, "ferahladım."
"Dünya," diyor, "güzel, içim rahat."
Siz kıskandığım biricik insansınız, üstad.
Kitabı henüz bitirmedim. Ama eskiden bildiğim, bu kitapta tekrar rastlayınca yine heyecanlandığım şiiri gorünce, hem sizlerle paylaşmak, hem de Kahve Molası'nın şiir günlerine katılmak istedim.
|
Üvercinka
Böylece bir kere daha boynunlayız sayılı yerlerinden
En uzun boynun bu senin dayanmaya ya da umudu kesmemeye
Laleli'den dünyaya doğru giden bir tramvaydayız
Birden nasıl oluyor sen yüreğimi elliyorsun
Ama nasıl oluyor sen yüreğimi eller ellemez
Sevişmek bir kere daha yürürlüğe giriyor
Bütün kara parçalarında
Afrika dahil
Aydınca düşünmeyi iyi biliyorsun eksik olma
Yatakta yatmayı bildiğin kadar
Sayın Tanrıya kalsa seninle yatmak günah daha neler
Boşunaymış gibi bunca uzaması saçlarının
Ben böyle canlı saç görmedim ömrümde
Her telinin içinde ayrı bir kalp çarpıyor
Bütün kara parçaları için
Afrika dahil
Senin bir havan var beni asıl saran o
Onunla daha bir değere biniyor soluk almak
Sabahları acıktığı için haklı
Gününü kazanıp kurtardı diye güzel
Bir çok çiçek adları gibi güzel
En tanınmış kırmızılarla açan
Bütün kara parçalarında
Afrika dahil
Birlikte mısralar düşürüyoruz ama iyi ama kötü
Boynun diyorum boynunu benim kadar kimse değerlendiremez
Bir mısra daha söylesek sanki her şey düzelecek
İki adım daha atmıyoruz bizi tutuyorlar
Böylece bizi bir kere daha tutup kurşuna diziyorlar
Zaten bizi her gün sabahtan akşama kadar kurşuna diziyorlar
Bütün kara parçalarında
Afrika dahil
Burda senin cesaretinden laf açmanın tam da sırası
Kalabalık caddelerde hürlüğün şarkısına katılırkenki
padişah gibi cesaretti o, alımlı değme kadında yok
Aklıma kadeh tutuşların geliyor
Çiçek Pasajında akşamüstleri
Asıl yoksulluk ondan sonra başlıyor
Bütün kara parçalarında
Afrika dahil
Cemal Süreya
|
|
İşe Yarar Kısayollar - Şef garson: Akın Ceylan |
http://www.terapistim.com
Yaşadığınız stres dolu günlerde kullananabileceğiniz bir başvuru sitesi. Psikiyatrik bozukluklar, cinsel rahatsızlıklar ve ilişki sorunlarına detaylı olarak değinilmiş.
http://www.gigposters.com
Özellikle reklamcılar için hoş bir site. Amatör çalışmalardan, profesyonel dizaynlara kadar her türde ve her konuda, posterler, el ilanları kolleksiyon sitesi.
http://www.art.com/
Gene bir poster, fotoğraf, illüstrasyon sitesi. İsterseniz yüksek çözünürlükte çizimleri satın da alabiliyorsunuz.
http://www.cardsforfun.com/index.html
Çok hoş bir ücretsiz ecard sitesi. Oldukça geniş bir arşivi var. Dostlarınızı kartla hatırlamak isterseniz bir uğrayın derim.
http://nd2nd.puregraffiti.com/
Flash dan hoşlananlar için bir Bulgar graffiti sitesi. Oldukça ilginç şeyler bulacağınızdan eminim.
|
Damak tadınıza uygun kahveler |
NetOpener v1.0 [140k] W9x/2k FREE
http://www.code.gr/netopener/
İnternet sörfçülerine büyük kolaylık getiren bir program. 20 ye kadar URL yi hafızasına atıyorsunuz. Sonra tek tıklamayla hepsini birden tarayıcınızda açıyorsunuz. URL leri tek butonla ekleyip çıkarabiliyorsunuz. Yoğun kullanıcılar için vazgeçilmez bir yardımcı olabilir.
Medusa v1.1 [1.5M] W9x/2k/XP FREE
http://www.candego.com/product.shtml
İnternette bir dosya arıyorsunuz. Bulunduğu adresi biliyorsunuz ama o sitenin içindeki bir dosyayı bulmak içinde tüm siteyi dolaşmak istemiyorsunuz. İşte bu durumda kullanacağınız program Medusa. Medusa'ya adresi ve aradığınız şeyi söylüyorsunuz, o da size istediğiniz dosyayı bulup getiriyor. Hoş bir yardımcı program, değil mi?
|
|
|