KAHVE MOLASI

ABONE FORMU

ABONE OL
ABONELiKTEN AYRIL
HTML TEXT
kmarsiv.com
Arşivimiz
Yazarlarımız


FORUM ALANI

Sohbet Odası
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri


lola + bilidikid DIGITURK'te

 13 Ağustos 2002 - Oynama İktidarımla...


Merhaba dostlar,

İktidar çoşkusuyla yaşadığımız şu günlerde, gazetede bir haber "Türkiye'de 6 Milyon iktidarsız var." Sanki parmakla saymış gibi istatistiki bilgiyi veren de bir öğretim üyesi. Demek ki gerçek payı var. Ben kendi adıma 550 tanesinin nerede olduğunu biliyorum da gerisi için biraz kafa yormam gerek. İktidara kavuşmak için haldır haldır çalışan lider ve vekillerimiz çıkınca geriye kalanlar da, bunların yüzünden strese dayalı iktidarsızlık çeken seçmenlerdir olsa olsa. 9 milyon işsizin olduğu memlekette, 6 milyon iktidar yoksunu adem az bile. Liderlerin aldıkları trilyonlarla çubuk mubuk desteği ile ayakta kalmaları mümkün de, gariban seçmen ne halt yiyecek, işte sorun orada. Aşağı tükürsem sakal, yukarı tükürsem bıyık hesabı, işin içinden bir türlü çıkamayanlar için, sayın öğretim üyesinin önereceği birşey varmıdır acaba... Şimdi kalkıp, stresten kurtulmak için siz de değişin, gelişin, değiştirin diyecek diye ödüm patlar. Biz safızdır inanırız, başlarız ailecek şişe çevirmeye. Allah iktidarımıza zeval vermesin, aminnn...

Diğer taraftan, şu Rafet El Tuğba'da kabak tadı vermeye başladı artık. "Ancak beceriksiz erkekler aldatmaz" buyurmuş şimdi de. Al buradan yak. Biz iktidar sorunumuzla boğuşalım, adamın dediğine bak. Reklam konusunda epeyce becerikli becerikli olmasına, hakkını yememek lazım. Ama bana laf dokundurmuyor mu, şeytan git zevcemin çıplak resimlerini çektir ver gazetelere diyor, tövbe tövbe.
..........

Sevgili dostlar, kendi çalar kendi oynar misali bir "Kahve Molası" yapıyorum hissine kapılıyorum zaman zaman. Dün azıcık değindiğim şu profil işini biraz ciddiye almamız gerektiğine inanmaya başladım yavaştan. Elimde sadece üzerinde yorum yapılamayacak rakamlar var hepsi o. Hani biz de seçim yasağı da yok, o yüzden vermek isteyenlerden biraz bilgi alırsak yararlı olur diyerek bir "Okuyucu Profili Anketi" hazırladım. İlk gün olduğu için, size burada uygulamayı uygun gördüm. Aynı zamnda sitemizden de aynı ankete katılabilirsiniz. Katılım ne kadar çok olursa, "Kahve Molası" da o ölçüde iyi olmaya çalışacak söz veriyorum. Bir hafta sonunda elde ettiğimiz verileri de sizlerle paylaşmaktan mutluluk duyacağım.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur

 Kıraathane Sahibinden


Okuyucu Profili Anketi:

Gerçeğe yakın okuyucu profilimizi çıkarmak, içeriğin iyileştirilmesi açısından bana yardımcı olacaktır. Aşağıdaki sorulardan dilediğinizi cevaplamakta özgürsünüz. Aldığım bilgileri sadece "Kahve Molası"nın gelecekteki konu ve tarzını belirlemekte kullanacağım. Birkaç dakika da olsa zaman ayırdığınız için çok teşekkür ederim.

Cem Özbatur
Adınız :
E-Mail Adresiniz :
Cinsiyetiniz :
Medeni Haliniz :
Yaşınız :
Yaşadığınız Yer :
Eğitim Durumuz :
Mesleğiniz :
Yabancı Dil : İngilizce Almanca Fransızca İspanyolca Rusça Arapça
Diğer>>
Sosyal Yaşam
Arabanız var mı?
Yurtdışına çıktınız mı?
İlgi Alanlarınız : Spor Müzik Sinema/Tiyatro Şiir Gezmek Yazmak Okumak Yemek yapmak
Diğer>>
Ne okursunuz? : Gazete Dergi Kitap Şiir Kahve Molası
Sinema/Tiyatro alışkanlığınız :
Ek Bilgiler
KAHVE MOLASI hakkında görüşleriniz : Rezalet İdare eder
Fena değil İyi Çok iyi
Nasıl abone oldunuz? :
Eklemek istedikleriniz :

 Kahvecinin Günlüğü


  • SERTAB ERENER
    Rumeli Hisarı'nda yıldızlı geceler...
    Rumeli Hisarı, 13 Ağustos, 21.00
  • Rumelihisarı Konserleri
  • UĞUR YÜCEL "HOUSE OF SAMBA"
    Park Orman, 15-22-29 Ağustos Perşembe 2002, 22:00
    Uğur Yücel, Ağustos ayı boyunca “House of Samba” gecelerinde Park Orman'da sahne alacak. 5 hafta süresince, her Perşembe akşamı Parkorman’da müzikseverlerle buluşacak olan Uğur Yücel ve iki kişiden oluşan ekibi, perküsyon performanslarıyla izleyicilerine farklı geceler yaşatacak.


  •  Araştıran Kahveci : Başak Postacı


    TATİL MUHASEBESİ-1

    Merhabalar Arkadaşlar;

    Cumhur Bey'in güzel tatil yazısını okuyunca, kahvenizin yeni müşterisi ve müdavim adayı olarak ben de sizleri -eğer henüz gitmediyseniz veya bilmiyorsanız diye- gördüğüm, daha doğrusu kendi çapımda keşfetmiş olduğum yerlerle ilgili bilgilendirmek, aslında biraz da "tatil muhasebesi" yapmak istedim. Bir miktar uzun olabilir, o nedenle bugün "her şeyin başlangıcı" ndan söz etmek istiyorum.

    Doğumumdan 1997 senesine kadar tatil deyince bildiğim tek yer Kuşadası oldu. Nedeni basit: Hemen her Türk ailesi gibi, ailemin de bir yazlık evi var orada. Sadece evle kalmıyor tabii: akrabalar, arkadaş grupları, ilk aşklar... Velhasıl ilk gençliğime dair unutulmaz olan ne varsa Kuşadası'nda yaşadım diyebilirim. Bu nedenle benim için anlamı büyüktür. Gelin görünki yıllarımızı yoğun bir Kuşadası sevgisi ile geçirirken, aynı zaman dilimi içinde şirin mekanımızın miniminnacık, sevimli bir kasaba iken nasıl "konsantre bir metropol" haline geldiğini, daha doğrusu "getirildiğini" farkedemedik. Bu farkın artık göz ve gönül acıtır hale gelmesi benim de yüreğim yana yana, romantik Kuşadası defterimi kapatmamla sonuçlandı.

    Kuşadası'nın geçtiğimiz 15 yılda uğradığı talanı en güzel ifade edecek kelime "ürkünç" tür. Zira her türlü kural, kanun ve estetik değer yok sayılarak beton çöplüğüne (bakın dikkat ederseniz "beton tarlası" da diyemedim) dönüştürülmüş bu zavallı ilçe ancak - Yazım Kılavuzlarında yer alsa bile- böyle deforme bir sıfatla bütünleşebiliyor kafamda!

    Bir kaç yıl önce, ölenlerden birinin o zamanki belediye başkanı olduğu bir mafya hesaplaşması Kuşadası'nı ilk kez "sosyolojik ve mimari sorun" olarak gazete manşetlerine taşımıştı. Deniyorduki yazılarda Kuşadası İstanbul'dan sonra Türkiye'nin 2. büyük döviz girişinin olduğu yermiş, bu nedenle mafyanın gözde mekanıymış ve yine bu nedenle "kanunlar hiçe sayılarak(!)" araziler yağmalanmaktaymış! Tabii bu yazılar yalan ya da haksız değildi, bilakis hepsi doğruydu ancak zamanlama bir 10 yıl kadar hatalıydı. Her şey olup bittikten sonra feryat figan ortalara saçılmak biz Türklere has bir özellik olsa gerek!

    Kuşadası'nın bilfiil içinde bulunduğu durumu burada detaylı bir şekilde ifade etmek gereksiz olacak. Zira bir gün yolunuz bir şekilde oraya düşerse (aile ve iş bağlantıları dışında mümkün görmüyor ve tavsiye etmiyorum), otobüs veya arabanızla şehre girerken tepeden göreceğiniz manzara zaten hayatınızın büyük şoklarından birini yaşatacaktır size! Yine de "yok arkadaş somut örnek ver bize" derseniz, ben de size "dünyanın hiçbir yerinde turistik bir beldeye bilmem kaçıncı "Uydu Kent Projesi " adı altında 30'ar katlı 10 bina dikilmemiştir mesela" diye cevap vereceğim. Üstelik bu binalar son seçimlerden çok kısa bir süre önce, oy toplama kaygısıyla, memleketin fakir bölgelerinden gelerek burada ekmeğini site çöpçüsü, site bekçisi, site bakkalı, site bahçıvanı, site gündelikçisi vs. olarak kazanmaya çalışan gariban insanların ev sahibi olma hayallerinden istifade ile bir kenarda biriktirdikleri 3-5 kuruşlar toparlanmak suretiyle ortaya çıkmıştır. İşin daha da acıklı tarafı, seçime kadar bu binaların sadece kaba inşaatları çıkarılmış (belki de en baştan bu kadarının yapılacağı biliniyordu), seçimle birlikte belediye başkanlığı değişince "öylecene" kalakalmışlardır. Gayri resmi kaynaklardan duyduğuma göre yeni ve idealist belediye başkanı ise, muhtemelen durumun ölüyü bilmem kaçıncı kez yıkamak olacağını bilmesine rağmen, bu binaları yıktırmaya ve hak sahiplerine bugüne dek ödemiş oldukları aidatları geri ödemeye yetecek miktarda parayı bulmak üzere yabancı bankalarla kredi görüşmesi yapmaktaymış.

    Kuşadası bir gecede bu hale gelmedi arkadaşlar, 15 yıl sürdü bu talan ve kimse ("yetkili" anlamda kimseyi kastediyorum) bir şey demedi ve yapmadı. Bu açıdan Kuşadası'nın yerli halkının da kabahatli olduğunu düşünüyorum. Zira hemen hepsi sahip oldukları zeytin, incir ve meyve bahçelerini, tarlalarını büyük bir heves ile sattılar.

    Tahminime göre her bir Kuşadası yerlisi kendi çapında kayda değer bir gayrimenkul zenginidir şu an. Sayıları yüzleri çoktan aştığı için abuk sabuk isimlerle tescil edilen, denize 30 km uzaklıktaki derme-çatma ve zevksizliğn doruk noktasında gezinen kooperatif evlerinden, her birinde beşer onar bulunmakta vefakat o evler (arz-talep arasındaki dengesizlik nedeniyle) ağırlayacak insan bulamadıkları için yine "öylecene" kapalı kalmakta, çürüyüp gitmektedir.

    Uçsuz bucaksız sitelerden arta kalan alanları da onları aynı mimari anlayışla (!) tamamlayan sevimsiz, herhangi bir esprisi olmayan oteller kaplamaktadır. Böyle bir ortamda en azından gelenlere sunulan servis ve eğlencenin kaliteli olmasını beklemek, felsefesi "her açıdan kendini yok etmek" olan bir kente haksızlık etmek olur!!! Bir zamanlar çarşısı meşhur olan ilçe , bu ününden aldığı "feyz" ile bina altlarının neredeyse tamamını "derici-kuyumcu-taklit çanta ve tişörtçü-gümüşçü" kuartetiyle doldurmuş, görenlere bu acaip kalabalık cisimler ortamında "hocam burada yaratıcı, zevkli veya otantik herhangi bir şey yapmak yasak galiba" hissiyatını vermeyi başarabilmiştir. Başarılı olunan bir diğer konu da çarşılarının Türk yada yabancı herhangi bir insanoğluna "laf yemeden" geçit vermemesidir.

    Kuşadası, bir nevi "ilahi adalet" tezahürü olarak, özellikle son yıllarda kendisine yapılmasına izin verdiği şeylerin cezasını çekmektedir. Bu durumun verileri son üç yılda iyice somutlaşmıştır. Örneğin Türkiye'nin en büyük limanına sahip olduğu için bir zamanlar giriş yapan gemi sayısıyla rekorlar kıran kente, orada turizimcilik yapan bir arkadaşımın verdiği bilgiye göre, geçen sene Mayıs ayı itibariyle 800 civarında gemi girmişken bu yılın aynı zamanlarında bu rakam 200 civarında kalmıştır. Gemilerden günübirlik inen turistlere "aman haa alışveriş yapmayın, buranın esnafı sizi kazıklar" talimatı da gayet işe yaramış, sokaklarda "aman beni tuzağa düşürmesinler" diye titrek ve huzursuz dolanan, kafelerde iki kişi bir küçük şişe suyu paylaşan insanlar da Kuşadası'nın turist profilini oluşturmuştur.

    Kuşadası'ndan kaçtım, artık yılda bir, belki iki defa ailemi görmek için gittiğim bir yer haline geldi ne yazıkki... Nereden nereye geldiğinin canlı tanığı olduğum için, eski sevgilim olan bir zamanların bu şirin kasabasının şu anki acıklı halini görmek istemiyorum. Seyahatlerde şehre girerken gözlerimi kapatıyorum, çünkü manzara içimi acıtıyor.

    Ancak tüm bunlara rağmen, yeni belediye başkanının hakkını yemek istemem, canla başla çalışıyor, artık yapılacak pek bir şey kalmamış zavallı memleketi için! Beton mezarlarını ağaçlar arasında kaybetmeye, en azından fiziksel görüntülerine çeki düzen vermeye çalışıyor. Güzel ve radikal projeleri var, umarım kendisine uygulama şansı tanırlar. Zira yıllar boyunca parayı bastırıp, o da yetmezse bilumum tehditler savurarak istediğini "yaptırmaya" alışmış bir kısım Kuşadası sakininin kendisini beğenip, takdir etmesi zor görünüyor.

    Başak Postacı

     Taze Kahveci : Ahu Yücel


    Behçet Necatigil’in çok sevdiğim bir dizesi vardır;^herşey çabucak anı oluyor...^der..ne de doğrudur..hayat uzun ama yaşanan hiçbir şey hayat kadar uzun kalamıyor yanımızda..başlangıçların yerini bitişler,doğumların yerini ölümler alıyor..Murathan Mungan der ki:^zamanla herşey geçer,halbuki geçen tek şey var o da zaman..bütün bu güzel dizeler beynimden geçip giderken,anlarımı yoksa hayatımımı yaşamam gerektiği sorusu geliyor aklıma..bugünü erteleyip yarının çıkmazlarını mı düşünmeliyim yoksa yaşadığım anın tadını mı çıkarmalıyım..bugünü dolu dolu yaşarken yarına ait olanlarımı atlarım,yoksa yarın korkusuna boğulup bugünümü kaçırırım avuçlarımın arasından...

    Ağustos böceğiyle,karıncanın hikayesi geliyor günlerdir aklıma..bir tanesi gece gündüz çalışıp yarınını garanti altına alır,diğeri ise gece gündüz saz çalar şarkı söyler..bahar mevsimi güzel geçer ama kara kış gelir çalar kapıyı.bizim çalışkan karınca halinden memnundur.günler boyunca çalışmıştır.hatta halen çalışmaktadır..gece gündüz,yaz kış farketmez.ama ağustos böceğinin hali pek iyi değildir.ne söylediği şarkılar,nede çaldığı saz doyurur karnını.gider çalar karıncanın kapısını.karınca bin bir nazla açar kapıyı.ağustos böceği durumunu anlatır.aç kaldığını,yatacak yeri olmadığını söyler.karınca aklınca güzel bi ders verir bizim ağustos böceğine.kısaca;başka kapıya der.saz çalıp,şarkı söyleyeceğine,çalışsaydın.kapatır kapısını.ağustos böceği bundan ders almış mıdır bilinmez.hatta ders alması gerekli midir o da bilinmez..bence karıncanın bu acı öğretisinin ardından bile sazını eline alıp,şarkısına devam etmiştir.elbet toprakta karıncanın toplarken gözden kaçırdığı,ona yetecek kadar yiyecek kalmıştır.ne ağustos böceği sazından,şarkısından vazgeçip yarınını kurtarmak isteyecektir,nede karınca çalışıp didinmekten ne saz çalmayı nede şarkı söylemeyi öğrenecektir..keşke hayat sadece bir tarafı seçmek zorunda bırakmasa bizleri..

    Ben yaşadığım anları seviyorum.hemde çok.her ne olursa olsun.acı yada tatlı,güzel yada çirkin..yaşadığım her an dün gibi aklımda en güzel yanlarıyla..çünkü beynim bana acı veren taraflarını çoktan sildi.yaşadığım her güzel şeyin yarınlarda da yanımda olabilmesi için tanrıya dua ediyorum..

    Ve yanımda ki en güzel şeye bakarak Behçet Necatigil’in dizesini kendi dizemle tamamlıyorum;^herşey çabucak anı oluyor..sen anı olma e mi...^

    Sevgiler...

     Ankara'dan : Cumhur Aydın


    Türk işi başarı

    Futbolda, Dünya Kupasındaki üçüncülükten sonra, Avrupa Atletizm Şampiyonasında 1500m. koşan Süreyya Ayhan altın madalya kazandı.

    Süreyya'nin işine şaşmamak elde değil..Bilindiği kadarıyla, beslenmesinden, psikolojisine hiç bir ekip çalışması yok arkasında.. Ülkesinde kendini geliştireceği rakipler, turnuvalar yok denecek kadar az. Birikimi belli olmayan bir antrönörü var. Şampiyona öncesi, rakipleriyle karşılaşma olanağı yaratacak bütün yarışları pas geçiyor. Kendisi de, fedarasyonu da dünyadan habersiz.. Televole medya ile ustad yorumcular, kızcağızı bir güzel de pataklıyorlar.. Kulüp falan hak getire, olasılıkla başka kapışmalara güç kazanmak isteyen birileri, nasılsa para yardımı yapmış.. İyi de olmuş.

    Evet, Süreyya'nın kalıtımsal bir yeteneği olduğu kesin. Yarım yamalakta olsa antrene edildiği de açık.. Gerisi? Geriye, içine vatan aşkı, kendini eleştirenlere duyulan büyük tepki ve "biz ölmedik" feryadı katılmış bir olağanüstü motivasyon kalıyor her halde.

    Bu bana baska bir tabloyu anımsattı. Ulusal Futbol Takımı, Japonya'yi yenmiş.. Çeyrek finale çıkılmış.. Ortada takımı yöneten iki kahraman Senol ve Ünal; futbolcular Hasan Saş ve Hakan Sükür mikrofonlara şuna benzer şeyler söylüyorlardı: " Bizi eleştirenlere, kıskananlara en güzel yanıtı verdik. Yarı finale çıkarsak, bunların cezasını ülkede verecekler de çıkacaktır."

    Ulusal Takımın oyuncularının mayasında, son onbeş yıldır özellikle Galatasaray'ın başını çektiği, planlı, bütüncül yaklaşımın payı var kuşkusuz. Kurra iyi gitmiş, şans yardım etmiş.. Bunlarda tartışma götürmez. Ancak aslan payının yine motivasyona, üstelik yok yere kendini küçük görme, hayali düşmanlar yaratmadan kaynaklanan negatif motivasyona verilmesi gerekmiyor mu?

    Güreşçilerin "hadi, koçum, aslanım" diyerek mindere sürüldükleri ve "Acı Türk Kuvveti"yle ortalığı kasıp, kavurdukları günler cok geride kaldı kuşkusuz. Onların yerini, yapılan sporun temel prensiplerinin benimsenip, bir yere kadar proğramlı çalışmalar aldı, alıyor. Ancak yine de ayrılan bütçeler, bunların kullanılışı, geniş kitlelere ulaşma ve mantelite anlamında, bir çok alanda bir arpa boyu yolu ancak gitmişizdir. Bu acayip yapı, yine de ara sıra garip motivasyonlarla, "Türk işi" başarılar çıkarıyor , çıkaracakta.. Yaşadıklarımız da bunlar olsa gerek.. Kusura bakmayın ama "Ben falanca inandi, şunlar inanmadı, mucize, haydi gayret olacak!" gibi sözleri, tartışmaları anlayabilmiş değilim.

    Bir yanda, Ulusal Futbol Takımı Dünya Üçüncüsü oluyor. Diğer yanda, ne idüğü belirsiz yabancı futbolcular havaalanlarında vücutlara jilet atılarak karşılanıyor.

    Bir yanda basketbolda, kuluplerde "final four"a takım sokup, Avrupa ikincisi Ulusal Takıma sahip oluyoruz, diğer yanda futbola trilyonlar yatıran üç büyükler basketbol şubelerini kapatmaya kalkıyorlar..

    Bir yanda, atletizm fedarasyonu iki iddalı sporcusunu basit hatalarla şampiyonalara gönderemiyor, ayrılan bütçe komik, diğer yanda koştuğu bir kaç önemli yarışmanın ardından bir Avrupa Şampiyonu çıkıyor.

    Garip ülkeyiz ya da gariplikler ülkesiyiz vessalam..

    Bütün bunlar, Süreyya Ayhan'a biraz mahçup, gecikmiş bir teşekkür borcumuzu ödememize engel değil kuşkusuz..

    CUMHUR

     Dost Meclisi


    YAŞAMI ARAYIN VE BULUN

    İki çocuklu bir aile hafta sonunu piknik yaparak geçirmeye karar verirler. Piknik yerine vardıklarında anne yemeği hazırlarken, çocuklar babalarıyla birlikte yürüyüşe çıkar. Uzun bir yürüyüşten sonra oldukça yorulan küçük çocuk yalvarırcasına bakan gözlerle,

    - "Babacığım çok yoruldum. Lütfen beni kucağında taşır mısın?" der.

    Baba;
    - "Ben de yorgunum oğlum"' der demez çocuk ağlamaya başlar.

    Baba tek kelime etmeden ağaçtan bir dal keser. Dalı bıçakla biçimlendirip, çocuğa zarar vermeyecek biçimde yontar. Sonra dalı oğluna verir.

    - "Al oğlum, sana güzel bir at" der.

    Çocuk sevinçle dal parçasından yontulmuş ata biner ve sıçrayarak, ata vurarak annesinin yanına doğru gitmeye başlar. Babasını ve ablasını geride bırakmıştır bile.

    Baba gülerek kızına:
    - "İşte yaşam budur kızım. Bazen zihnen ya da bedenen kendini çok yorgun hissedeceksin. İşte o zaman kendine değnekten bir at bul ve neşe ile yoluna devam et. Bu at bir arkadaş, bir şarkı, bir çiçek, bir şiir yada bir çocuğun tebessümü olabilir."

    Yaşama sevinciniz daim olsun...

    ÖZGÜR AYAN


     Tadımlık Şiirler


    FOL

    Hangi kapıdan girsek bir üçgen kuruyoruz seninle
    ikimiz sığamıyoruz bu odaya,
    bir fol düşlemek gerekiyor
    kesintisiz ötekine. Uzaktaki
    bir dost, yakındaki bir eşya,
    içimdeki kangren yaklaştırıyor
    kafandaki duvarı kafamdaki
    duvara: Ne yapsak toplanıyor,
    benden çıkartıyoruz bağrımızdaki
    seni.

    Le Rouge et le Noir: Aradaki romans
    farkı bu. Üşenmesek yakmaya sobayı,
    bir çay demleyebilsek uzun kıvrak
    geceye, huysuz uykusuz sevinebilsek
    ikimizde azalan kırbaçsı yalnızlığa...

    Şimdi kar yağsa, üşüyorum desem,
    eldivenim atkım olur musun?

    (Taşrada Ölüm Dirim Hazırlıkları'ndan)

    ..........<>..........

    negresco, 1915

    Denizin karşısında taştan bir ironi.
    Lüks bir otel olarak yapılmış burası,
    Barış'ın sonunda. Şimdi başındayız
    Savaş'ın: Tek bir kişi kalana dek
    sürecekmiş gibi uçuşuyor top mermileri
    uzakta. Uyuyamıyorum geceleri. Odaları
    dolduran inlemeleri dinledikçe, ağrının
    terk ettiği bacaklarıma bakıyorum mum
    ışığında. Bu kış daha sert geçecek diyor
    kepenklerin arkasından homurdayan deniz.
    Biliyorum konuşmaz deniz, gece konuşmaz,
    kelimeleri yoktur ölümün, yalnızca Hayat
    seslenebilir, seslenecekse: Balo salonunun
    köşelerinde kalakalmış birkaç neşeli tını,
    yatağımın altında gizlenmiş nefes nefese
    aşk fısıltıları, koridordan sessizce geçen
    kat görevlisi şimdi beni dindiren hemşire.

    Enis Batur

     Biraz Gülümseyin


    Cinsiyet: Kadın; Yaş: 25; İl: İstanbul Bankacıyım. (itiraf.com)

    Yeni mezun arkadaşlar, lütfen diyeceklerimi dikkate alın...
    1. Herkes sizi çok paralı bilir ama, gördüğünüz para çoktur, kazandığınız değil.
    2. İyi giyinmeniz ve ama yine de çok akıllı uslu bir kadın portresi çizmeniz gerekir. Oysa siz daha çok küçüksünüzdür.
    3.Ani hiçbir duygusal tepki veremezsiniz, parası olan herkese yalaka bir tavırla yaklaşırsınız.
    Oysa siz de onun mezun olduğu üniversiteden mezunsunuzdur.
    4. En çok bir yıl içinde göz ve sırtınızda sağlık problemleriniz olur. Türkiye'de herkese tatil olan hiçbir gün size tatil olmaz. Olsa da mesai ile burnunuzdan gelir.
    5. Hangi birimde çalışırsanız çalışın, insanlar sizin kredi kartı ile ilgili her şeyi bilmenizi isterler. İlk soru da, "Nakit çekme faizi" olur.

    Bunlar da iyi yönleri:
    1.Müşterilerle irtibatınız oluyorsa üç beş meslek gurubundan size çok güvenen birkaç kişi tanır ve işlerinizi hallettirirsiniz.
    2. Kuaförler sizi yağlı müşteri gördüğünden ilk sıra hep sizindir.
    3. Bilahare,arkadaşlarla buluşulduğunda herkes size imrenir, sefil olduğunuzu sadece diğer bankacılar bilir ....

     Kahveden Önce: Balık


    Ahtapot Salatası (4 Kişilik)

    Malzeme:
    1 ½ kg ahtapot
    1 adet limon
    1 fincan zeytinyağı (tercihan sızma)
    Tuz

    Yapılışı:
    Ahtapotları dövülmüş olarak alınız ve deep-freeze'de 2 ila 3 gün bekletiniz. Güzelce yıkayıp düdüklü tencerede yarım saat yumuşayıncaya kadar haşlayınız. Haşlandıktan sonra derisini soyup atınız ve pembemsi beyaz derisini kuşbaşı doğrayınız.
    Doğranmış ahtapotları servis tabağına alıp tuzlayınız. 1 fincan zeytinyağı ve 1 adet limonun suyunu çırpınız. Karışımı ahtapotun üzerine gezdiriniz.
    Soğuk servis yapınız.
    Not:
    Ahtapot salatasını isterseniz marul yaprakları, dilimlenmiş domates, yeşil zeytin ve maydanozla süsleyebilirsiniz.

     Kıraathane Panosu



    ÖNERİYORUM

    İstanbul'un kargaşasından sıkılmış sessizlik isteyen arkadaşlara Olimpos'u tavsiye ederim. Yatın hamağa, alın elinize kitabınızı hafif müzik eşliğinde birşey içerek dinlenin ya da derenin buz gibi suyunun denize karıştığı yerde denize girin. Size önerebileceğim yer Hobbit Pansiyon denize 50 m uzaklıkta çok şirin bir yer. İlgilenenlere telefon numarası 0 242 825 73 14-21 Tesisin tek kötü yönü var ayrılmak bayağı zor oluyor :)

    Hande Bayülken

     İşe Yarar Kısayollar - Şef garson: Akın Ceylan


    http://launch.yahoo.com/
    İnternet bağlantınızda bir süreklilik varsa tamam. Her nereden bağlanırsanız bağlanın sadece sizin adınıza bir radyonuz var artık. Sadece yahoo'da bir kaydınızın bulunması yeterli. Müzik türünü kendiniz belirliyor ve hatta tanıdıklarınızın beğenisine bile sunabiliyorsunuz.

    http://www.mistikanadolu.com/
    Buram buram Anadolu kokan bir site. Titiz bir çalışmanın ürünü. Bir gidin bakalım.

    http://www.eskisehirtr.net/
    Eskişehirde yaşayanlara veya Eskişehir dışında olup neler olup bittiğini merak edenlere, güzel bir haber portalı. Hatta yerel radyo park fm'i dinleme imkanı bile düşünülmüş.

    http://www.yorumcu.com/ruya/yorum.asp?ID=Kahve
    Rüyada kahve görmek genelde kısmet olarak yorumlanır; fakat rüyasında acı kahve içen kimse dost sandığı birinden kötülük görecektir ve hatta kahve döken kimse kısmetini kaybeder diye yorumlanır. Rüyanızı birde kendiniz yorumlayın.

     Damak tadınıza uygun kahveler


    SWF Compressor [80k] W9x/2k/XP FREE
    http://www.flash2be.com/tools/
    SWF uzantılı Flash dosyalarınızı biraz daha sıkıştırıp küçültmek isterseniz bu programı şiddetle öneririm. En sıkışmış dosyada bile %5-10 sıkıştırma elde etmek mümkün oluyor. Tek handikapı, bu programla sıkıştırdığınız dosyalar sadece Flash Player 6.0 ile çalınabiliyor.

    WilLoW and boupy v1.2.1 [4.5M] W9x/2k/XP FREE
    http://www.mp3db.mp3.ms/
    Bilgisyarınızdaki veya CD lerinizdeki tüm media dosyalarını bir database altına alıp düzenlemek için yapılmış bir program. Çok dosyayla uğraşırken boğuluyorsanız, hemen indirip kullanın.
    http://kmarsiv.com/sayilar/20020813.asp 13 Ağustos 2002 - ©2002-kmarsiv.com
    istanbullife.com