KAHVE MOLASI

ABONE FORMU

ABONE OL
ABONELiKTEN AYRIL
HTML TEXT
kmarsiv.com
Arşivimiz
Yazarlarımız


FORUM ALANI

Sohbet Odası
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri

Kim Bu Editor?


HiÇBiRYERDE - IN NOWHERE LAND

 20 Ağustos 2002 - "İttifak" değil "İltihak"


Merhaba Kahveci Dostlar,

Birkaç gündür Kemal Derviş'le ilgili şakayla karışık yazılarım birkaç dostumun tepkisine neden oldu. Düzeysiz bulduğunu söyleyenlerin yanında, haksızlık ettiğimi, bekleyip görmek gerektiğini, Derviş'in de bu krediyi hakkettiğini söyleyen mesajlar aldım. Özel cevap verdiğim birtanesinin dışında, diğerlerini saygı ile karşılıyorum. En azından okuyup cevap vermeye layık gördüğünüz için teşekkürler. Ancak bu noktada savunma hakkımı kullanmak istiyorum.

Ben ve benim gibi pekçok memleketsever, DSP'nin başında görmeyi arzu ettiğimiz ikilinin bir ayağı olan Derviş'in son 1 ayda katettiği yolu ilgiyle izliyoruz. Cem'in başkanlığında, Derviş'in desteğinde bir DSP'nin ülkenin önünü açacağına inancımı şu an bile kaybetmiş değilim. Ancak 1 ay önce Cem'in istifasıyla, birlikte yola çıkılan ya da en azından çıkıldığı bizlere söylenen insanlardan birinin kaçak güreşmesini anlama özürlüyüm, özür dilerim. Yeni Türkiye arayışındaki memleketimin insanının arzusuna karşın, hareketi yarı yolda bırakıp, kerameti kendinden Baykal ile işbirliğini tercih etmesidir ben ve benim gibi düşünenleri üzen. CHP'yi kalkındırmak adına hiçe sayılan bir yenileşme hareketini yok saymaktır bizleri kızdıran. "İttifak" değil "İltihak" istiyoruz, diyen zihniyet değil mi CHP yi bugünkü durumuna getiren. Derviş'in "Baykal yapması gerekeni yaptı ve herkesi CHP'ye davet etti" diyerek, bunu büyük özveri olarak nitelendirmesi komik olmadımı sizce? Mesela ben tüm ünlü köşe yazarlarını yazı yazmak üzere "Kahve Molası"na davet ettiğimi söylesem, bu benim için bir özveri olarak mı değerlendirilmelidir? Yoksa büyümek ve yükselmek için yaptığım bir numara olarak mı anlaşılmalıdır? Beni ünlü köşe yazarları ne kadar ciddiye alırsa, Baykal'ı da diğerleri o kadar ciddiye alırlar işte. Bugün itibariyle Derviş, 1 ay öncesine nazaran çok puan kaybetmiştir ve güvenilirliğini hergeçen gün yitirmektedir. Aksini düşünmek hayalcilik olur. Bir müddet daha böyle oyalanırsa, korkarım siyasi hayatı başlamadan bitecek, benim de teorim gerçekleşmiş olacak. Bundan da buruk bir mutluluk payı çıkaracağım ister istemez.

..........

Dün Değirmendere ile ilgili yazımı, "Belki aramızda İzmit'li dostlar vardır ve bizi aydınlatırlar." diye bitirmiştim. Sevgili Özgür İmamoğlu, bana küçük bir not yollamış. Bunu "Dost Meclisi"nde sizlerle paylaşmak istedim.

Okuyucu Profili Anketine gösterdiğiniz ilgiye çok teşekkürler. Sayı 500'ü buldu. Artık sıra sonuçları değerlendirmeye geldi. İnşallah ilk fırsatta bu konuda gerekli çalışmayı yapıp sonuçları sizlerle paylaşacağım.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur

 Kıraathane Sahibinden


Püf Noktaları

Outlook Express'te veya Outlook'ta gelen veya giden postalarınızı düzenlemeyi birkaç ufak hareketle en başından halledebilirsiniz. Hergün onlarca eposta alan biriyseniz "İleti Kuralları" (Rules Wizard) seçeneğini mutlaka kullanmalısınız. Örneğin, belli bir adresten gelen veya konusu içinde belli sözcükler geçen mesajları gelir gelmez denetletebilir ve istediğiniz klasörün içerisine alabilirsiniz. Aynı işlemi istemediğiniz mesajları direkt olarak sildirebilecek şekilde de ayarlayabilirsiniz. Yapmanız gereken size sorulan soruları cevaplayarak kriterleri saptamak ve çalışmaya bırakmak. Outlook bu konuda son derece ileri filtreleme kriterlerine sahip. Öyle ki, belli bir adresten gelen mesajı, içinde geçen bir kelimeye göre denetletip değişik klasörlere depolayabilirsiniz. Kullandığımız programları temel fonksiyonlarının yanında bu tür kolaylıkları ile de kullanmak işlerinizi çok daha basitleştirecektir unutmayın.

 Kahvecinin Günlüğü


  • KAYAHAN-İPEK AÇAR
    Rumeli Hisarı'nda yıldızlı geceler...
    Rumeli Hisarı, 20 Ağustos, 21.00


  • Rumelihisarı Konserleri
  • UĞUR YÜCEL "HOUSE OF SAMBA"
    Park Orman, 22-29 Ağustos Perşembe 2002, 22:00
    Uğur Yücel, Ağustos ayı boyunca “House of Samba” gecelerinde Park Orman'da sahne alacak. 5 hafta süresince, her Perşembe akşamı Parkorman’da müzikseverlerle buluşacak olan Uğur Yücel ve iki kişiden oluşan ekibi, perküsyon performanslarıyla izleyicilerine farklı geceler yaşatacak.


  •  Araştıran Kahveci : Başak Postacı


    BÜYÜK İSKENDER - I

    Neden birdenbire O'nu araştırıp yazmaya karar verdim bilmiyorum, belki isminin başındaki o iddialı "Büyük" sıfatı yüzünden!!! Ne yapmıştı da bunu haketmişti? Pek çok farklı kültürde dahi adı değişmiyordu: Alexander the Great, Alexandros Magnus, Büyük İskender… Gerçi kendilerine yaptıkları yüzünden "Lanetli İskender" diye de anılıyor İran'da. Ama, işte, bu kötü sıfat bile gayet iddialıydı! Bir insan nasıl olupda, üstelik daha yaşarken, "tanrı" olarak tanınmış ve ibadet edilmişti? İskender'i hiç bilmeyenler bahsedilen kişinin 90'larına kadar yaşamış, ermiş bir bilge olduğunu düşünebilirler. Oysa Tanrı-Kral İskender öldüğünde sadece 33 yaşındaydı!

    Okudukça anladımki, İskender'i gerçekten bulmak ve tanımak mümkün değil! Çünkü O etten kemikten bir insan olmaktan öteye geçmiş, mitolojik bir kahraman olmuş! Herkes "kendi İskender'ini" yazmış. Araştırırken, hakkında daha fazla yazılmış, anlatılmış, yorumlanmış başka bir tarihi karakter yokmuş gibi geldi bana… Herkes O'nu yazmış, eh, okudukça insanların bu hevesine hak vermemek mümkün değil!

    Hani "madalyonun öbür yüzü" derler ya, bu galiba İskender için kullanılabilecek en iyi deyim! Çünkü hakkında yazılan binlerce satırın arasından iki farklı İskender görünüyor: Bir tarafta "aristokrat, centilmen, sanatkar, hassas, adil, dindar -nihayetinde tanrı- İskender" ; diğer tarafta "barbar, acımasız, alkolik ve paranoyak İskender"!!! Neredeyse atmış olduğu her adımı iyi veya kötü olarak, iki şekilde de yorumlamak mümkün. Ama hangisi gerçek, bunu bilmek artık imkansız! Dikkat çekici olan ise iki özelliğinin düşmanları tarafından bile kabuledilmiş olmasıdır: Yakışıklılığı ve keskin zekası.

    O'nunla ilgili pek çok eserin ölümünden yüzyıllar sonra yazılmış olması bir yana, kendisi hayattayken yazılmış olanlar dahi tamamen güvenilir olmaktan uzaktır. Zira, tıpkı günümüzün kendi imajını yaratan ve bunu kontrol altında tutan süperstarları gibi, İskender de kendi imajı konusunda epey "hassas" davranmış, hayatı boyunca resmi olarak sadece 4 kişiye sureti ve şahsiyeti ile ilgili çalışma hakkını bahşetmiştir: Resmi tarihini yazan, çocukluk arkadaşı Callisthenes, heykeltraşı Lysippos, ressamı Appelles ve mücevher işleyicisi Pyrgoteles. Bu eserlerde bir tanrının fiziki ve ilahi özelliklerine sahip İskender'i görüyoruz.

    İyi veya kötü, sadece hakkında yazılanları okurken bile (ve üstelik 2300 yıl sonra) karizmasından etkilenmemeniz mümkün görünmüyor.

    İskender deyince ilk anda akla gelecek isimler vardır, bunları okudukça öğreniyorsunuz. İhtiraslı kişiliği onu bazı şeylere öyle bağlamıştır ki ayırmak ancak taraflardan birinin ölümü suretiyle mümkün olmuştur: Öğretmeni Aristotales, Homeros'un İlyada'sı, atı Bukafelos, çocukluk arkadaşı -ve sevgilisi- Hepaistion.

    Aşağıda okuyacaklarınız aylar boyunca okumuş olduğum ve artık sayılarını gerçekten bilemediğim kitap, ansiklopedi ve makalenin benim zihnimde bırakmış olduklarıdır. Birebir kaynaklardan alıntı yapmadım, çünkü "bu en doğrusu" diyebileceğiniz bir kaynak yok. Hakkındaki "ekstrem" iddialardan ziyade, [kaynakların çoğunda birbirlerini doğrulamış olmalarına dikkat ederek] en makul ve bilimsel verileri kendi kafamda bir araya getirmeye çalıştım; yani bir bakıma ben de "Kendi İskender'imi" yazdım. Başlangıçta bir kaç sayfalık özet olabileceğini sanmakla hata etmişim. Zira, okudukça anladım ki, O'nu bir kaç sayfaya sığdırmaya çalışmak büyük haksızlık olur.

    · HİKAYENİN BAŞI

    İskender (gerçek adı "Alexander" olmasına rağmen, ben de burada dilimizde benimsendiği halini, "İskender" i, kullanacağım) M.Ö. 356 yılında, Aslan burcunda, Makedon Kralı II. Philippos ile Epir Prensesi Olimpias'ın çocuğu olarak, Pella Sarayı'nda dünyaya geldi. [Doğumu bile efsanelere konu olmuştur. Babalık rolü, Philippos'un katkıları önemsenmeden, yılandan Mısır tanrısı Amon'a kadar çeşitli insan üstü ve dışı yaratıklarca üstlenilmiştir bu efsanelerde. Doğduğu günün Efes'teki Artemis Tapınağı'nın yandığı gün olduğuna, Tanrıça Artemis'in bu kutsal doğuma yardıma etmek için tapınağından ayrıldığına ve bu nedenle de yangını söndüremediğine inanılır. Ama ben olayın daha insani ve somut boyutlarıyla ilgilenmeyi tercih ediyorum.]

    Doğmuş olduğu ortam maddi olarak iyi, manevi olarak ise berbattı.

    Maddi olarak iyiydi, çünkü babası Kral Philippos Makedonya'nın bildiği [tabiiki İskender'e kadar] en büyük kraldı ve kendi saltanatı süresince Yunanlıların ("Helenler") "barbar" diye aşağıladıkları ufak krallığını hem ekonomik hem de askeri olarak kalkındırmak için gereken her şeyi yapmış ve bunu da başarmıştı. Askeri gücü sayesinde, burun kıvırsalarda, başta Atina olmak üzere, Yunan şehir devletlerinin hepsinin korkulu rüyası haline gelmişti. Hayatı boyunca savaşmış, vücudunda yara izi bulunmayan tek yer kalmamış, tek gözü kör ve bir bacağı topal bu adam, zeki bir savaşçı olmasının yanısıra, çağının gördüğü en diplomatik ve inatçı insanlardan biriydi de… (Mezar odası 1978 yılında Makedonların dini başkenti Aigai'de yapılan arkeolojik kazılarda bulunmuştur.)

    Makedonlar kendi soylarının da Yunanlılardan indiğine inanıyorlardı ama nedense Yunanlılar bu fikri kabul etmeye asla yanaşmıyorlardı. Onlara göre Makedonlar zavallı, barbar, kaba-saba, sanattan falan da anlamayan insanlardı! Yüzyılların dışlanmışlığı Makedonların öyle canlarına yetmiş olmalıki, gerek Philippos ve gerekse oğlu İskender hayatları boyunca bu kompleksleri uğruna savaşmışlardır.

    Philippos, belki de Yunanlılara sempatik görünmek için, tüm Yunan halkının birbirlerini yemeyi bırakıp, o dönemin en büyük gücü Perslere karşı [ve tabiiki kendi krallığı ve komutanlığı altında] birleşmeleri gerektiğini savunuyordu. Oğlu İskender doğduğu sıralarda bu iddiasını, askeri gücü sayesinde kibirli Yunanlılara kabul ettirme çabası içinde, onlarla çılgınca savaşıyordu. Dolayısıyla İskender, güçlü bir tahtın varisi olarak doğdu.

    Ortamın manevi olarak berbat olmasının sebebi ise anne ve babasının birbirlerinden hiç de hazzetmiyor olmalarıydı. Bugünden bakarak, 2300 yıl öncesinin anne ve babaları, ve tabii aileleri üzerinde yorum yapmak çok zor. Çünkü o dönemin kadın-erkek, anne-baba-çocuk ilişkileri, ve dolayısıyla "aile" kavramı, bugünkü anlamından çok farklıdır. Hayatı savaş meydanlarında geçen, yüzü ender görülen ve görülse de memnun edilecek onlarca daha karısı ve metresi olan bir kocanın, sözde resmi anlamda "asıl" karısı olan Olimpias'ta yarattığı etki tartışılabilir. Daha başlangıçta sınır güvenliği uğruna komşu kralın kızıyla yapılmış, zorunlu bir evlilik olduğu söylenmektedir. Dolayısıyla sevgi zaten yoktur ya da, vardıysa bile, İskender doğduğunda çoktan bitmiştir.

    Olimpias kocasının yokluğunu, anlaşıldığı kadarıyla, dinle doldurmuştur. Kendisi, karakter olarak son derece dikbaşlı, aklına koyduğunu yapan, gizemli ve acımasız bir kadın olmakla birlikte, antik çağın en marjinal dininin mensubuydu da: Şarap Tanrısı Dionysos'a tapıyor ancak tapınma biçimlerinin karanlık ormanlarda, yılanların, bol miktarda akıtılması [vedahi içilmesi] gereken kanın, cinsel içerikli orcilerin karıştığı şekillerde gerçekleşiyor olması, kocası Philippos'un sinirlerini bozuyordu (Arkeologlar, günümüzde yaptıkları kazılarda Pella sarayında şaşırtıcı derecede çok yılanın beslendiğini ortaya çıkarmışlardır.)

    Denebilirki; İskender savaşçı ve politik yetenekleriyle keskin zekasını babasından; duygusallığını ve yer yer batıl inanç derecesindeki aşırı dindarlığını da annesinden almıştır. Hatta İskender'in daha sonraki yıllarda net bir şekilde ortaya çıkacak, kendisinin "ilahi" ve "tanrıların soyundan olduğu" inancını daha ufak bir çocukken annesi kafasına işlemiştir. Babası ile hayranlık ve gerginlikle karışık bir ilişki kurmuşken, annesine karşı daha duygusal ve yakın olmuştur.

    1. BÖLÜMÜN SONU - Devamı var

     Enişte'den Erişte'ler : Ahmet Şeşen


    Londra Geceleri

    Hepimiz birşeylere isim yada lakap takmaya pek meraklıyızdır bilirsiniz. Benim merak ettiğim de hep İLK isim konusudur. Neden FASULYE ismini takmışlar, ilk kim taktı bu ismi, vs.vs. Aslında bu duyguyu en fazla çocuk sahibi olunca anlıyoruz bu kez de bunalıma düşüyoruz ! Mesela oğlunuza MERT ismini kızınıza da GÜL ismini vermeye karar verdiniz. Peki ama oğlunuz ileride gerçekten MERT birisi mi olacak ? Ya kızınız gülmeyen SOMURTKAN suratlı olursa ? Neyse ki benim ismimde böyle bir problem yok ama yine de MEHMET'leri kıskanmıyor değilim. Bari mesela havacı askerlere AHMETCİK deselerdi fena mı olurdu ? :-))

    Avrupa'da gördüğüm yerlerden en fazla Londra beni etkilemiştir ( Topu topu 5 adet yer gezdim zaten ! Merak konusu Paris ). 1992 yılında gidebilmiştim Londra'ya ve benim ilk yurtdışı seyahatimdi. O zamanlar internet'de yok, neyse ona buna sorduk; ille de şuralara, buralara gidin dediler. Zaten kısıtlı 7 gün. Mesai günleri seminere gitmek gerekiyor, sertifika verecekler kıramazsın ki ! Çok güzel bir otelde kaldık, yataklarda 3 tane yastık var ama 4 kişi bile yatabilecek kadar büyük : Güzelim metro haritaları ile kaybolmanız için mucize gerekir. Büyük metroların ( özellikle birden fazla trenin geçtiği ) içi ayrı bir güzellik, hoş bir müzisyenler topluluğu hemen yerini almış, mendilleri açmışlar. Çoğu insan zor koşullarda bile ( ayakta ve bir eli havada askıda ) kitap okuyorlar. İş saatleri tıklım tıklım trenler. Araba sahipleri sadece haftasonu araba kullanıyor. Onca yağmur yağıyor sokaklarda damla yok nerdeyse. O ne güzel kaldırım eğimleri, asfalt ortası yükseklikler, mazgallar…Yolunuz Hyde Park'dan geçiyorsa ve nadiren de olsa yağmur kesiliverdi ise hemen pardesü/manto gibi giysiler fora çimenlerin üzerine seriliyor, çantadan bir kitap ve güneşlenme, 10 dakika sonra yağmur başlıyor : Sinir bozucu bir 2 seçenek sorgulaması ile sipariş verme süreniz servis süresine yaklaşıyor adeta ! Çay demekle kurtulamıyorsunuz hemen : Klasik mi Bitki mi ? KLASİK. Normal mi Light mı ? NORMAL. Yanına süt ? NO. With Sugar or without sugar ? SUGAR. Normal şeker mi Light şeker mi ?

    LIGHT olsun laynnn ! Yeter be !!! : Teyze oğlu Londra'dan geldi, bahçeye davet etti :

    - Gel sana bir LONDRA GECELERİ yapayım !
    - Allah allah ! Hiç duymadım nasıl bir şey yahu ?
    - Bir çeşit makarna oğlum !
    - Peki bakalım !

    Bildiğimiz makarna geldi, yedik bir tabak. Aman yarabbi bir ağırlıktır çöktü üzerime ! Bahçe sedirine uzandım, midem acayip kötü !

    - Ne koydun lan bunun içine ?
    - Sebze çorbasında makarnayı direk pişirmece !
    - Nerden buldun bu ismi ?
    - Besleyici ve ucuz olsun diye Londra'daki açlık günlerimizde bunu yapardım.
    - Keşke baştan Londra Sefalet Gecelerinde Yıldızlarla ismini taksaydın !

    Bahçede sedirin üzerine yatıp 1 saat yıldızları seyretmek zorunda kalıyorsunuz, kimseye tavsiye etmem :-))))

     Ankara'dan : Cumhur Aydın


    Yeniden başladık yaşanmışlıkları yaşamaya..

    Beyninizi çıkarsanızda, çıkarmasanız da tatil, tatildir yine de.. Yaşadığınız mekandan ayrılmak, günlük koşuşturmalardan, ödevlerden kısa süreliğine de olsa uzaklaşmak, az iş midir?

    Çalıştığınız mekana gitmemek, dört duvar arasına girmemek, eve ekmek getirmeyi unutmak, çocuğunuzun okul derdini atlamak, çamaşırı, ütüyü düşünmemek, az iş midir?

    Ülke de olup bitene göz kapanmasa da, televizyonların kapanması, gazeteyi deniz kenarında okumak, ruhunuzdaki sıkıntıyı, beyninizdeki mengeneyi gevşetmez mi? Dönüp duran siyasi, ekonomik oyunların, planların, neler getirip, götüreceğine azcık uzaktan bakmak, biraz da bu denizin dalgalarından, rüzgarın esintisinden değil midir?

    İş yerinizdeki monoton koşuşturmanın; yanında saatler, günler geçirdiklerinizin takıntıları, girdapları, beklentileri üzerine fikir yürütmemek, tüm yüreğinizle paylaşmaya çalıştıklarınızın karşıdaki duvarlardan geriye döndüğüne on güncük te olsa şahit olmamak az keyif midir?

    Otobüse, trene, arabanıza bindiğiniz andan itibaren tatildeki her saniyenin, yeni garipliklere, kızgınlıklara gebe olması, "İşte buyrun, olan oldu!" demenin yüksek olasılığı bile yelkene doldurduğunuz rüzgarın hızını kesmez yine de.

    Ancak, siz siz olun.. Önlemi elden bırakmayın.. Örneğin, eğer varsa çok sevdiğiniz çocuklarınızla elbet tatili paylaşın.. Ancak, iki güncükte olsa yalnız, sevdiğinizle baş başalığı ıska geçmeyin. Aman iki gün demeyin, az zaman mıdır?

    Sakın ola, keyfinizi zaten bozan insanlara hiç olmassa tatilde bulaşmamaya çalışın. Büyük otellerin kenarından bile geçmeyin.. Yazlıkların getirebileceği kalabalıklardan sıyrılacak, bir kaç planınız yedekte bulunsun. Hiç olmassa, kısa bir süre proğramlı, planlı, zorunlu yaşamamayı hedefleyin. Biliyorum yine de proğramlar yapılacaktır. Bari, bunlar bozulursa, siz bozulmayın.

    Akşam serinliği çökünce, bir soğuk bira ya da şarap, artık ne varsa yudumlamayı da ihmal etmeyin.. Tatil kitaplarının sayfaları, mutlak daha keyifli çevrilecektir, unutmayın.. Parayla dinginlik, keyif satın alınmaz ama onun yolu açılır, azcık.. Öneri, ilan borbardımanından, ruhunuzun sesini duymamazlık etmeyin.. Belki bir dağ başına, belki bir yaylaya, kimbilir bir adacık köşesine çağrılısınızdır.. Önce ona kulak verin..

    Kuşkusuz, tatil bitecek geri dönülecektir. Birikmiş çamaşırlar makinaya, dolaplar tam takır, temizlik.. Ertesi gün sevgili işiniz, yöneticiniz sizleri bekliyor olacaktır. Sorunlar, monotonluklar, zorunluluklar bıraktığınız yerden, saklandıkları köşeden hain hain gülümsemeye başlamışlardır bile..

    Karşınızdakinin yüzü, sizin sözleriniz, midenizin krampları değişmeye başlamıştır.. Büyü uçup gitmiş, yaşanmışlıklar yaşanmaya başlanmıştır yeniden..

    Moraliniz bozulmasın diyemem, bozulacaktır.. Yeni önlemler de diyemem.. Bu kaşarlanmış kuşatılmışlıkların yarılmasının öyle kolay olmadığını bilirsiniz.. Yine de güzel sürprizlere, kapınızı azcık açık bırakmaya gayret edin.. Kısacıkta olsa yeni kaçamaklara bavul toplamaya başlayın. Bavul dediysem de, bavulun içine evde gecikmiş saattte bir hafif müzik te girer, şehrin öbür ucuna bir tiyatro bileti peşine yollanmakta.. Artık ne sığarsa..

    Benim bir yanım hep karamsardır.. Ancak öbür yanına ay ışığı düşürmeyi beceriyorum ara sıra.. Yaşamın sağa sola sepiştirilmiş kısa ama güzel anlardan ibaret olduğunu biliyorum artık. Bir de, o anlardan birini yaşamış olduğumu, bir diğerini yaratabilecek seziye sahip olduğumu da unutmuyorsam.. Bir keyif dumanı yükselir yine de..

    Ben bu buruk sevincin tadını öğrendim artık..

    Cumhur

     Dost Meclisi


    Merhaba Cem bey,

    Sabah sabah tüylerim diken diken oldu okuyunca.Ben Değirmendere'liyim. Fazla söze gerek yok. Değirmendere'de festival devam ediyor. Biz ona 'Değirmendere Temmuz u' deriz. Her sene 1-31 Temmuz arası sadece Zühtü Müridoğlu Ahşap Heykel Sempozyumu degil sanatsal, sportif bir sürü aktivite olur Değirmendere'de. Bu sene yeni heykelleri görme fırsatım daha olamadı (malum sallantıdan sonra evimizi yitirdik ve iş hayatının yoğunlugu derken maalesef eskisi kadar sık gidemiyorum Değirmendere'ye). Bir gidin görün, Değirmendere hala çok güzel, daha da güzel olacak. Hatta başkanımız Ertuğrul Akalın'ı ziyaret edin . Eminim kendisi sizlere Değirmendere'yi anlatmaktan mutluluk duyacaktır. Ha bi de giderseniz eğer kokoreç yemeği , kokoreçcide 'tekila' içmeyi ç(en acısından turşu suyu shot bardakta servis edilince tekila olur bizim memlekette , içtikten sonra bi 100 metre koşarsınız ağzınızdan alevler fışkırarak ) , bi de gece manzaraya karşı bira içmeyi ihmal etmeyin.

    Bu arada sadece Temmuz'da değil yıl boyu etkinlikler olur Değirmendere'de.

    Açık hava Müzemiz' de suyun altına gömülen taze heykellere ve daha eskilerine gelince; sanatçılar biz gene gelir yaparız dediler ve yaptılar...

    Web sitesi; www.degirmendere-bld.gov.tr

    Fındıklar bitmeden bi gidin görün siz en iyisi, çok güzeldir Değirmendere....

    İyi haftalar

    Özgür İmamoğlu

     Tadımlık Şiirler


    PENCERE

    pencereyi kapama
    gök dolabilir içeri
    sen neyi görebilirsin
    ıslak bir bulutun yağışını mı

    pencereyi kapama
    kuş dolabilir içeri
    sen neyi taşıyabilirsin
    kırık bir dalın yükünü mü

    Pencereyi aç
    Soluğun çıksın dışarı
    sen büyütmedin mi ciğerinde onu
    Kokusu hayatı yıkasın diye

    Pencereyi aç
    Sesin sarsın dünyayı
    Duyulur elbet ta ötelerden
    Yürek kendini tanır


    Arkadaş Z.Özger

    ..........<>..........

    Yağmur Kaçağı

    Elimden tut yoksa düşeceğim
    yoksa bir bir yıldızlar düşecek
    eğer şairsem beni tanırsan
    yağmurdan korktuğumu bilirsen
    gözlerim aklına gelirse
    elimden tut yoksa düşeceğim
    yağmur beni götürecek yoksa beni

    geceleri bir çarpıntı duyarsan
    telaş telaş yağmurdan kaçıyorum
    sarayburnu'ndan geçiyorum
    akşamsa eylülse ıslanmışsam
    beni görsen belki anlayamazsın
    içlenir gizli gizli ağlarsın
    eğer ben yalnızsam yanılmışsam
    elimden tut yoksa düşeceğim
    yağmur beni götürecek yoksa beni.

    Attila İlhan

     Biraz Gülümseyin



    Otobüs hiç gelmese keşke!?



     Kahveden Önce: Balık


    Karides Yahnili Makarna (4 Kişilik)

    Malzeme:
    400 gr. karides
    1 adet kuru soğan
    1 çorba kaşığı un
    ½ bardak sıcak su
    3 adet domates
    ½ demet maydanoz
    175 gram makarna (spagetti)
    Sıvı yağ
    2 çorba kaşığı kırmızı şarap
    Tuz
    Karabiber

    Yapılışı:
    Kuru soğanı ince dilimleyin. Maydanozu doğrayın. Domatesi küçük küpler halinde kesin.
    Tavada sıvı yağı kızdırın. Çiğden soyduğunuz karidesleri tavada soğanlarla birlikte kavurun.Üzerine un serpip tuz, biber ve domatesleri ekleyin. Domatesler yumuşayınca şarabı ekleyin. Sıcak su ve maydanozuda ekleyip kısık ateşte karıştırarak pişirin.
    Makarnaları tuzlu suda haşladıktan sonra kevgirde süzün. Tabaklara koyduktan sonra üzerleine karides yahniyi taksim ederek servis yapın. Sıcak servis yapın.

     Kıraathane Panosu



    PANSİYON ARANIYOR

    Bir iki arkadaşım, Sezen Aksu'nun 30 Ağustos'ta Efes Antik Tiyatroda vereceği konsere gitmeyi planlıyorlar. Bir gece Selçuk'da kalmak isteyen arkadaşlarım, burada kalabilecekleri temiz ve fiyatı uygun otel/pansiyon arıyorlar. Böyle bir yerin adını ve telefonunu verebilecek arkadaşlarımız varsa sevinirim.

    Selcan Lafçı

     İşe Yarar Kısayollar - Şef garson: Akın Ceylan


    http://www.abchukuk.com/
    Türk hukuku konusunda sağlam bir kaynakça.

    http://www.sikayet.com
    Aslında bu site şikayet ve isteklerin sadece paylaşıldığı bir site. Ama yine de derdini söylemeyen derman bulamaz atasözünde olduğu gibi size yol gösterecek birileri çıkabiliyor karşınıza. Tüketici hakları kısmını incelemeyi ihmal etmeyin.

    http://www.www.gluten.8m.com
    Çölyak Hastalığı (gluten entropatisi) ile bilgilerin derlendiği bir amatör site. Bir doktor tarafından hazırlanmış olması değerini artırıyor. Allah kimseyi hasta etmesin ama gerekirse elinizin altında bulunsun.

    http://www.balikli.org/
    Kangal Balıklı Kaplıca'yı merak edenler için detaylı bilgilerin yeraldığı bir site. Balıkların hangi işlere yaradığını görmek ilginç.

     Damak tadınıza uygun kahveler


    Registrar Lite v2.00 [2.0M] W9x/2k/XP FREE
    http://www.mywebattack.com/gnomeapp.php?id=105147
    Windows için nitelikli bir Redistry Editor. Registry ile oynamak pek normal değil ama zaman zaman bu tür müdahalelerde bulunmaya mecbur kalabilirsiniz. Bu program güvenli bir şekilde registry üzerinde değişiklik yapmanıza olanak veriyor.

    Sawpit Webmaster Tools v1.0 [444k] W9x/2k/XP FREE
    http://www.mywebattack.com/gnomeapp.php?id=105143
    Webmasterlar için hazırlanmış bir javascript editorü. İçindeki örnek scriptkler yardımı ile birçok işinizi kolaylıkla görmeniz mümkün. Dizayn işine bulaşmış olanlar için çok güzel bir kaynak.
    http://kmarsiv.com/sayilar/20020820.asp 20 Ağustos 2002 - ©2002-kmarsiv.com
    istanbullife.com