KAHVE MOLASI

ABONE FORMU

ABONE OL
ABONELiKTEN AYRIL
HTML TEXT
kmarsiv.com
Arşivimiz
Yazarlarımız


FORUM ALANI

Sohbet Odası
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri

Kim Bu Editor?


HiÇBiRYERDE - IN NOWHERE LAND

 22 Ağustos 2002 - Ertelememeli


Merhaba Kahveci Dostlar,

Ligler başladımı bende de bir heyecan başlar. Maçı nerede seyredicem? Hangi yorumcuya inanıcam? Kimi kızdırıcam? Maç gecesi telefonu kapatmak zorunda kalacakmıyım? gibi sorular hafta sonu gündemimi oluşturur. Kahve Molası'nında futbol konuşmanın yersizliğini biliyorum ama napalım ki şu aralar siyasetle yatıp futbolla kalktığımız için, bir iki kelam edeyim istiyorum. Tuttuğu takım hariç, takdirimi kazanmış olan Fatih Altaylı dünkü yazısında, şu erteleme konusuna değinmiş. Yerden göğe kadar haklı olduğunu teslim etmem gerekiyor. Sen geçen sene adamlar Roma'da dayak yiyip gelince istedikleri ertelemeye karşı çık, sonrada kalk şampiyonlar ligi vize maçı var diye Antep maçını ertelettir. Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu. Neymiş yorgun olurlarmış, konsantrasyonları bozulurmuş.

Futbol oynamaktan başka meziyeti ve işi olmayan insanların, spor yapıp üstüne de para aldıkları bir ortamda yoruluruz demelerine gerçekten içerliyorum. Alt tarafı haftada 2-3 gün çıkıp 90 dakika top oynayacaklar. Maç olmasa antreman yapacakları için fazladan bir enerji sarfiyatı da olmayacak. Okul zamanlarımı hatırlıyorum, sabahtan akşama kadar koşar, hergün birkaç maç yapardık. Yorulmak nedir bilmezdik. Kaldı ki ne kimse bize para verir, ne de fazladan yemek yiyip, vitamin alırdık. Demek ki amatörle, profesyonel ruh arasındaki fark ta buymuş işte. Sakatlanmaktan korkmalarını anlarım, ama bu da işlerinin riski. Bu riski 5 kuruş ekstra almadan taşıyan insanları düşününce, futbol endüstrisinden ekmek yiyenlerin yorulmaya hakkı yoktur diyorum. Altaylı'nın yaklaşımı farklı olsa da spor konusunda birkerede aynı düşünceyi paylaşmak hoşuma gitti doğrusu. Hoş bu sefer ben takımımı sattım ama napalım fanatizminde bir sınırı var.

...........

Birkaç gün sonra yeni bir heyecan fırtınası başlıyor. 12 dev adam zoru başarmaya çalışacaklar. Maç saatlerinin geceye sarkması pekçoğumuzu uykusuz bırakacak. Varsın olsun, onlar ellerinden geleni ardlarına koymasınlar, biz uykusuz kalmaya hazırız.

Bugün biraz boş konuştum farkındayım. Yoğun bir günün ardından biraz yorgun gözlerle yazmaya çalıştım yazımı. Ama erteleme için kimseye başvurmakta aklımın ucundan bile geçmedi. Siz de bugünlük idare edin beni artık. Bu arada yazı konusunda tekrar bir durgunluk dönemine girdik. Anketten çıkan ilk sonuçlara göre yeni, değişik konu ve konuklara ihtiyaç var bilesiniz. Hadi artık silkinin şöyle , çekin klavyeyi önünüze, alın kahveden bir yudum, sonra başlayın yazmaya. Devamı gelir korkmayın.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur

 Kıraathane Sahibinden


Temizlik vakti

Dün size bilgisayarlarımızın baş düşmanı voltaj değişikliklerinden söz etmiştim. Bugün de biraz temizlikten söz edelim. Bundan birkaç yıl önce arızalı bir bilgisayarı açtığımda hayretler içinde kalmıştım. Board'un üzerinde karıncalar cirit atıyordu. Arızaya sebep olanlarda bu küçük haycancıklardı. Birkaç yıldır kullandığınız bilgisayarlarınızın artık temizlik zamanı gelmiş demektir. Öncelikle hiç çekinmeden vidaları söküp kapağını açmanız gerek. Korkmayın içinde herhangibir kabloyu yerinden oynatmazsanız, zarar vermezsiniz. İçini açtığınızda hayretler içinde kalacaksınız. Bu kadar toz bunun içine nasıl birikmiş diye söyleneceksiniz. Yapmanın gereken elektrik süpürgesiyle dikkatli bir şekilde tozları almak. Sakın ola nemli bez kullanmayın. Özellikle halı serili odalarda bulunan makinaların fanları kısa sürede tıkanır ve soğutma işlevini yerine getiremez olurlar. Buda makinanızın ısınmasına dolayısıyla performansının düşmesine neden olur. Gereğince soğumayan CPU makinanızı sık sık kilitler. Dış yüzeyi makina kapalıyken nemli ve hafif sabunlu bezle silebilirsiniz. Dikkat etmeniz gereken tamamiyle kurumadan makinayı açmamaktır. Aynı işlemi kapalıyken ekran üzerine de uygulayabilirsiniz. Yeni sezona girerken, bilgisayarlarımıza da birer kış temizliği yapalım ne dersiniz?

 Kahvecinin Günlüğü


  • GRUP GÜNDOĞARKEN
    Rumeli Hisarı'nda yıldızlı geceler...
    Rumeli Hisarı, 22 Ağustos, 21.00


  • Rumelihisarı Konserleri
  • UĞUR YÜCEL "HOUSE OF SAMBA"
    Park Orman, 22-29 Ağustos Perşembe 2002, 22:00
    Uğur Yücel, Ağustos ayı boyunca “House of Samba” gecelerinde Park Orman'da sahne alacak. 5 hafta süresince, her Perşembe akşamı Parkorman’da müzikseverlerle buluşacak olan Uğur Yücel ve iki kişiden oluşan ekibi, perküsyon performanslarıyla izleyicilerine farklı geceler yaşatacak.


  •  Araştıran Kahveci : Başak Postacı


    BÜYÜK İSKENDER - III

    Şimdi ne olacak?:

    İskender tahta çıkar çıkmaz, babasının ölümünü fırsat bilip ayaklanma hazırlığındaki Yunan Devletleri'ne karşı alınacak tedbirler üzerinde durdu.

    Babası, yıllar süren savaşlarının neticesinde Avrupa kıtasındaki Yunan Birliği'nin Liderliğini [nihayet!] elde etmişti. Bu liderliğin kendilerinden saymadıkları barbar bir ulus tarafından bilek gücüyle elde edilmiş olması, kendini beğenmiş Yunanlıları gerçekten rahatsız ediyordu, ama işte bükemedikleri bileği öpmek zorunda kalmışlardı ve bu durumun geçici olmasını diliyorlardı. Yunanlıları ("Yunanlılar" diyorum ama bunu, milli birlik ve beraberlik duyguları içinde hareket eden tek bir devlet sanmayın. O zamanlar, bugünkü Yunanistan topraklarında, kökenleri aynı ama geçimsizlikleri ve hırsları yüzünden bin parçaya bölünmüş, sözde federasyon ama gerçekte her gün birbirleriyle savaşan pek çok devletçik bulunuyordu.) kendine bağlayan Phillippos, ölmeden önce, yıllardır hayali ile yanıp tutuştuğu "Anadolu Seferine" hazırlanıyordu. Bu seferin amacı Anadolu kıyılarındaki Yunan şehir devletlerini Pers egemenliğinden kurtarmak ve nihayetinde Pers İmparatorluğu'nu ortadan kaldırmaktı. Böylece, 150 yıl önce Perslerin İmparator Xerxes komutasında Atina'yı ve Yunanlıların kutsal buldukları bütün tapınakları yakıp yıkmalarının intikamı alınmış olacaktı. Phillippos da bu kutsal seferin Başkomutanı olarak artık gerçek bir "Yunanlı" olarak anılmayı hakkedecekti.

    Phillippos'un ölümü Yunan Devletlerinin epeydir kaçmış olan keyiflerini yerine getirdi. Zira, kimse uzun saçları ve temiz, traşlı yüzüyle onlara göre erkekten çok kadına benzeyen bu çocuk-kralın Yunan Birliği'ne hükmetmeye devam edebileceğine inanmıyordu ve artık ayaklanmalarının tam sırasıydı!

    · Karizma Önemlidir:

    Burada yeri gelmişken İskender'in yaptığı pek çok şey gibi, "ilk" olan fiziksel özelliklerinden bahsetmek uygun olabilir: Dönemin özellikle asilleri arasında pek moda olan, neredeyse "olmazsa olmaz" özelliği kısa saç ve sakal, İskender'de yerini "uzun saç ve traşlı bir yüze" bırakmıştır. Bugün için hiç bir anlam ifade etmeyen bu özellik, o dönem için yıkılan bir tabuydu. (Gerçi ondan hoşlanmayanlar sakalının çıkmadığını ve bunun ezikliğinden saçlarını uzatarak kurtulmaya çalıştığını iddia etmişlerdir, ama bu yaklaşımın İskender'in herşeye kafa tutan, cüretkar kişiliğine uygun düşmediği açıktır.) O farklı bir Kral olacaktı ve bu özelliği fiziğine de yansımıştı!

    Fiziği bu kadar övülmüş veya tartışma konusu yapılmış tarihi karakter az olsa gerek, zira İskender'in sadece saçları ve sakalsızlığı değil; boyu, gözlerinin rengi ve hatta boynu (evet, doğru duydunuz "boynu"!) dahi yüzyıllardır süren tartışmaların konusu olmuştur. Gösterişli giysilere ve parfüme olan düşkünlüğü de, bugün bizim pek de anlayamayacağımız sebeplerden, irdelenmiştir.

    Belki biraz hayal kırıklığı yaratabilir ama Büyük Kral'ın boyu şaşırtıcı derecede kısadır, hatta kısalığı o kadar su götürmezdir ki, bu konudaki tartışmalar "uzun-kısa" şeklinde değil, "kısa-daha kısa" şeklinde cereyan etmiştir. Boyunun kısalığı, kendi resmi tarihine de yansımış çeşitli anekdotların konusu olmuştur: Issus Savaşı'nda Persleri yendikten sonra Pers Kralı Darius'un esir düşen maiyetini arkadaşı Hephaistion ile ziyarete gittiğinde, Ana Kraliçe daha uzun ve gösterişli olan Hephaistion'u kral zannetmiş ve onun ayaklarına kapanmıştır. Yine, nihayet Pers tahtına çıkarken, Pers Krallların yüksek tahta çıkmak için basamak olarak kullandıkları tabure İskender'e yetmemiş, tahta çıkabilmesi için bir "masa" (insaf!) kullanması gerekmiştir.

    İskender'in paralar ve mozaikler üstündeki suretini veya heykellerini incelerseniz, gözlerinin abartılı biçimde büyük olduğunu farkedeceksiniz. Bunun bir nedeni İskender'in tanrısallığını vurgulamaktır. Diğer ve bana göre daha insani olan nedeni ise, kendisini tuhaf biçimde herkesin sevmesini sağlayan güzel gözleri ve içindeki yangını ustaca örten "munis" bakışlarıdır. Bu bakışlar hafifçe sola eğik tutulan bir boyunun üzerinde olunca, ortaya bir de "Romantik İskender" çıkmaktadır. Günümüzün modern doktorları bile İskender'in "yana yatık boynu" üzerinde kafa yormuşlar ve sonuçta bu eğikliğin ender rastlanan ve düzgün görmeyi engelleyen bir göz rahatsızlığından kaynaklanmış olabileceğini ileri sürmüşlerdir. Gözlerinin ise birbirinden farklı renkte (biri siyah biri yeşil) olduğu yazılır. Ama bu iddianın da sırf İskender'in tanrısal görünüşünü pekiştirmek üzere ortaya atıldığına inanmak daha doğru olur.

    İskender'in ilk anda sadece fiziğiyle estirdiği rüzgarın kısa zamanda kasırgaya dönüşeceğini o günlerde kimse hayal edemezdi tabii...

    3. BÖLÜMÜN SONU - Devamı var

    Yazının başlangıcını okumak için tıklayınız.

     Medyatik : Selcan Lafçı


    İlyada'nın Büyüsü

    Bir kızım olsun çok istemiştim, olmadı. Ama abimin sekiz yaşındaki kızı bana bu keyfi tattırdı. Kızımmış gibi bana benziyor, birbirimizi seviyoruz.

    Her yaz tatile abimlerle birlikte gideriz. Yolda yeğenim Deniz'i oyalamak için ona masallar, hikayeler anlatırım. Bu yaz ona Troya savaşını, İda Dağındaki ilk güzellik yarışmasını, aklımda kalan bir kaç Anadolu efsanesini anlattım. Zaten mitoloji masal tadındadır, bayıldı. Tatilin ikinci, üçüncü günü aynı hikayeleri bilmem kaçıncı kez anlattırdığında, hep ilgiyle dinledi. Dördüncü gün elinde bir kağıt kalemle yanıma geldi.
    -- "Selcan Hala, Athena ne tanrıçasıydı?" diye sordu.
    Sonra diğerlerini sordu, hepsini not etti. Tatil boyunca kağıdını yanından ayırmadı. Hikayeleri tekrar tekrar anlattırdı.

    Tatilden bir ay sonra, o tekrar Bozcaada'dayken bir gün telefonda konuştuk. Bana İlyada'yı okumaya başladığını söyledi. Nasıl hoşuma gitti anlatamam. İlyada ona ağır gelebilir, büyük ihtimalle sıkılır, bitiremez. Ama yüreğinde bir kıpırtı yaratacaktır, eminim.

    Schliemann'a babası yedinci yaş gününde Homeros'un İlyada ve Odysseia kitaplarını armağan etmiş. Almanya'nın bir köyündeki yoksul çiftçi ailesinin zeki oğlu Schliemann, öyküden öyle etkilenmiş ki tüm yaşamını Troya şehrini bulmaya adamış. Ailesinin maddi durumu kötü olduğundan okuma olanağı bulamayan Schliemann, önce bir şirkette katiplik yapar. Daha sonra Amsterdam'da bir iş kurar ve burada kaldığı dört yıl boyunca yedi dil öğrenir. İşleri nedeniyle Rusya'ya, Amerika'ya sehahatlar yapan, yeni diller öğrenen Schliemann, bir süre sonra çok zengin olur. Otuzlu yaşlarında ölü dillere de merak sarar ve eski ve yeni Yunanca ile Latinceyi de öğrenir. Artık parası vardır, tek isteği Homeros'un Troya'sını bulmaktır. Bu amaçla İlyada'sı elinde Çanakkale'ye gelir. O zamanın Amerika başkonsolosu ona Hisarlık Tepesini gösterir, bu höyüğün altında Troya'nın olabileceğini söyler. Sonunu biliyorsunuz: Osmanlı'dan kazı iznini alır, önce kalıntıları bulur, sonra Troya Hazineleri olarak adlandırılan gömüyü. O gün işçilere bir bahaneyle izin verir, karısı Sophia'yla birlikte tüm bulduklarını önce Yunanistan'a oradan da Almanya'ya kaçırır. İkinci Dünya Savaşı sırasında bu hazinenin Rusya'nın eline geçtiği söylenir. Ne olduğu pek bilinmez ama bir daha gün ışığına çıkmamıştır Troya'nın hazinesi.

    Schliemann'ın öyküsü beni hep etkiler. O'nun macerasını bazıları para tutkusu olarak açıklar. Ben bu tutkuyu ancak İlyada'yı okuduğum zaman anlayabildim. Öyküdeki ölümlü insanlarla, ölümsüz tanrı ve tanrıçaların sahip olduğu iyilik, adalet, yiğitlik, hüzün, mertlik, kıskançlık, arkadaşlık gibi duygular, yaşadıkları doğa, dökülen kana kızıp yatağından taşan ırmaklar, Zeus'un savaşı izlediği dağlar insanı öyle bir içine alıyor ki, orayı görmek, şimdi boş olan ovaya bakıp o günleri hayal etmek hatta yaşamak bir tutkuya dönüşebiliyor. Ancak böyle bir tutku insanı Almanya'dan Çanakkale'ye getirip üç bin yıl önce yıkılmış Troya'ya ulaştırabilir.

    Deniz, bir Troya'ya ulaşır mı bilinmez ama bu öykü ona tüm yaşamı boyunca sevinç katacak, hiç kuşkum yok.

    Azra Erhat'ın İş Bankası yayınlarından çıkmış 'Homeros/Gül ile Söyleşi' adında bir kitabı var. İlyada'yı yani Troya'nın öyküsünü yeğeni Gül'e anlattığı kitabında Erhat, sizi bu büyülü dünyanın içine çeker. Kitap okumayı sevmeyen çocuklarımızın bu kitabı sıkılmadan okuyacaklarını sanıyorum. En azından denemeye değer. Onlar okumazsa siz okuyun. Ali Baba'yı, Keloğlan'ı anlatır gibi anlatın onlara bu Anadolu masalını, sonra götürün onları Hisarlık Tepesi'ne, birlikte Hektor'un, Akhilleus'un höyüklerini arayın.

     Ankara'dan : Cumhur Aydın


    Küçük oteller, küçük sevinçler-2

    Bu yaz konuk olduğumuz küçük otelleri ve aldığımız küçük sevinçleri sizlerle paylaşmayı sürdürüyorum.

    Bu kez, Ayvalık'tayız.. Karaağaç-Artur yakınlarında geçen bir kaç haftadan sonra, bir kaç günlük kaçamak daha yapacağımız küçük, sevimli mekanların ilk durağı Ayvalık olacak.. Ben, öncü keşif kolu olarak bir başka bahane de yaratıp, bir gün önceden Ayvalık'a yolumu düşürüp, yine "Küçük Oteller" kitabından hedeflediğim adresi bulmaya çalışıyorum.

    Adreste kent içi, PTT arkası olarak yazılmış, "Yalı Pansiyon"un izi. Daracık Ayvalık ara sokaklarına arabamı park ettikten sonra afallıyorum. Bu bina ve araç yoğunluğunda, kentin ortasında nasıl ve nerede Yalı olabilir? Gezenler bilir, yakın zamanda Ayvalık karşıda Cunda Adası, ilerde Sarmısaklı sahilleri ve Şeytan Sofrası ile bilinir oldu.. Neyse, baktım olacak gibi değil, bir marangoz atölyesine yanaşıp sordum, aradığım adresi. Adamcağız, burnumun dibindeki yaşlı binayı bana gösterdikten sonra, "Aman fikrini değiştirme, buranın dışında eski Ayvalık'I bulamassın. Çok istersen akşamda Cunda'da balık yersin olur biter, burnunu dışarı çıkarma" diye ekledi..

    Yalıyı bulduk.. Asıl sürpriz, bahçe kapısından girince başladı. Onlarca yaşlı ağaç içinden, tarif dışı güzel bir deniz manzarası ve elbette muhteşem konağın silüeti.. Aman allahım, resmen afallıyorum.. Çoğu yabancı, ancak en fazla beş,altı çift sabah kahvaltılarını yapıyorlar, çakıl taşları üzerindeki sevimli masalarda..

    Evin sahibi Çetin Bey, ben artık ona Çetin Ağabey diyeceğim.. O da bir köşede kahvesini yudumluyor, yanındaki sandalyeye buyur ediyor.. Derdimi anlatıyorum ve artık fazla israrlı bir biçimde yarın için oda istiyorum. Bu konakta yine öylesine az oda ve öylesine bir talep var ki, Çetin Ağabey basit blok notu elinde, telefonları yanıtlamakta zorlanıyor.

    Köşk tam, 170 yıllık. Önceleri İtalyanların elçilik benzeri binası ve sonraları uzun sure ünlü bir Yunanlı Komutanın evi olarak kullanılmış. Doğma büyüme Ayvalıklı olan Çetin Ağabey, yıllar yılı denizci asker olarak görev yaptıktan sonra (dünya tatlısı Arnavut göçmeni eşi Mediha Ablayı sonradan tanıyacağız), burayı yetmişlerin sonunda satın almış. Uzun yıllar, üç çoçuğuyla burada yaşamışlar.. Derken seksenlerin ortasından itibaren, pansiyon olarak ta kullanmaya başlamışlar ve kısa sürede yabancı gezi kataloglarına-kendiliğinden-girmişler. Nihayet, "Küçük Oteller" kitabı bu alçakgönüllü ünlerini pekiştirmiş..

    Çetin Ağabey, gerçekten talebe karşılık verememekten bunalınca, son bir iki yıldır şaka yollu kitap dışı kalmak için ricada bulunmaya başlamış. Konağın içine girince, bu yoğun ilginin nedenini daha bir anlıyorum. Avizelerinden, koridorlarına, oda eşyalarından aynalara, her köşesi ayrı bir tarih öyküsünü kulağınıza fısıldamaya başlayan bu mekanı da inanın anlatmak olanaksız.

    Sezen Aksu, Erol Evgin gibi ünlülerin hemen her yıl birkaç günlüğüne de olsa, denizi kucaklayan üst odaları şimdiden rezerve ettirmeleri de sürpriz değil.. Ben kahvemi yudumlarken, bu sevimli mekanın bu doğal insanlarının yüreklerine onulmaz bir acının düştüğünü öğreniyorum. Evin küçük oğlu, üç yıl once hemde 29 yaşındayken Ayvalıkta bir trafik kazasına kurban gitmiş. Geriye eşi ve çok sevimli iki kız çoçuğu ve acı kalmış. Çetin Ağabey, her yıl yabancıların birkaç milyon doları bulan satın alma taleplerine daha ne kadar dayanacağını bilemiyor, şimdilik bildiği, bu onulmaz acıyı buradaki koşuşturmayla unuttuğu..

    Ben, yarın görüşmek üzere Karaağac'a dönüyorum. Yarım saate sığışan gerçek üstü bir mekan ve insan zenginliğini yudumlamaya başlayarak. Ertesi gün akşam üzeri, eşimle Yalı Pansiyon'a vardığımızda, Sevgili Çatin Ağabey'in kendi odasını bize hazırladığını görüyoruz. Bu oda, deniz görmese de, mobilya ve herşeyiyle konağın en özgün adası kuşkusuz..

    Saat altıyı geçiyor. Bira soruyorum.. Ne yazik ki içki ruhsatlari yok. Ancak, dişarıdan alıp getirmenize sıcak bakıyorlar.. Biz güneşin yavaş yavaş Cunda sahilleri üzerinden alçalmaya başlamasını izliyoruz, bir yandan da Çetin Ağabey ve Mediha Hanım'I dinliyoruz. Bu ara, sonradan daha yakınlaşacağımız Hollandalı Jaap ve Türk eşi Ayla evin tesadüfen o gün oralarda olan üç kız torununu allayıp, pullayıp, Yunan ezgileri eşliğinde bir defileye hazırlıyorlar..

    Önünüzdeki deniz girilecek kadar temiz, zaten yabancılar giriyorlar bile.. Akşam Cunda Adasında balık yiyoruz.. Elbet güneşi Yalımızda batırdıktan sonra.. Cunda çıkışı yine kitapta yer alan Ortunç Tatil Köyüne uğruyoruz. Burası, Ayvalık ve Cunda'nın tüm hayhuyundan uzak, adanın bir başka köşesinde 20 odalık minik bir tatil köyü.. Gece izlenimlerimiz sınırlı ancak oda-kahvaltı kişi başı 31 dolar gibi görece pahalı bir fiyatı olduğunu öğreniyoruz. Bizim sevimli Yalımızda aynı karşılık yalnızca 15 milyonTL'sı. Sabah kahvaltısı yine çok sevimli, yalı bahçemizde..

    Ne yazık ki daha fazla kalma isteğimize hem bizim hem de Yalının konuk proğramı izin vermiyor.. Biz de Bozcaada'nın yolunu tutuyoruz..

    Cumhur

     Tadımlık Şiirler


    HATIRAMA GELDİN

    Bu ev beni basıyor sevgilim
    Bir kere de sen basmıştın
    Çok hüzünlü bir şarkıya benziyor odalar
    Duvarlar kendi aralarında dedikodu yapıyor
    Lamba, kırıldığı yerde duruyor
    Ben, seni hatırladığım yerde

    Günlerimiz CD olsaydı, istediğimizi çalardık
    Bir yeniden bir eskiden birbirimizi yaşardık
    Hırsızı olurdum pırıltının, gözlerinden çakan
    Başımı alıp giderdim senin ayaklarınla
    Yatıştırırdın beni, çorba içirirdin, öperdin
    Ben seni evde, sen beni her yerde

    Bugün canım biraz ağlamak istiyor
    Biraz dedimse haykıra haykıra, sen yoksun
    Sen belli ki uzakların olmuşsun
    Ben yakınında bir yere gömülmüşüm
    Seni bana vermemişler, önemsememişler
    Cezalıymışım meğer her yerde

    Beni bir kızıl hatmi büyüttü
    Özlemim dışarıda kaldı


    ..........<>..........

    SIRADAKİ ADAMIN ŞARKISI

    “ Bugün yine gönlümün bahçesinde gezindim” tek yeşil
    olan Kahve içtim, dilek tuttum, kısmet aradım
    Bugün yine geçim derdine düştüm, polislere küstüm
    Haberlere çıktım,vücudumu topladım yoldan

    Bugün yine seni hayal ettim, sinemaya gitmedim
    Yastığımla nikah tazeledim, elimi aldattım
    Bugün yine kavağa çıktım balıkla, rakıyı yeniledim
    Ağzımla kuş tuttum, meşhur oldum, ruhum duymadı

    Bugün yine kendimle barıştım, üstüme geçirdim
    Yüzümü boyadım, tribünde coştum, evimde yoruldum
    Bugün yine hayatımı düşündüm, kitapsızlık yaptım
    Fikrimi değiştirdim komple, bir beden büyük

    Bugün yine borcum vardı baykuşa, güvercine
    Yiğitim ben dedim, yitiğim, kendimi aradım telefonla
    Bugün yine karışık duygularla tost yedim, ayran içtim
    Televizyonlara kumandan oldum, zapingledim milleti

    Bugün yine hasta oldum sana
    Hasta la vista

    Oğuzhan Akay

     Biraz Gülümseyin


    Düşmanı merak

    İki Kırşehirli kardeş kan davalısı düşmanlarına pusu kurmak için fırsat kollar.
    Birgün düşmanlarının saat 3'te ıssız bir yoldan geçeceklerini haber alıp pusu kurarlar ve beklemeye başlarlar. Saat 3 olur düşmanları gelmez. 4 olur, 5 olur gelmezler.
    Küçük kardeş merak edip, ağbisine sorar.
    -Ağbi bunlar geç kaldılar, Allah göstermesin başlarına bir iş gelmiş olmasın ?

    ...........

    2008 olimpiyatları İstanbul'da

    2008 olimpiyatlarından notlar:

    * istanbul olimpiyatları görkemli bir törenle açıldı...olimpiyat meşalesine gaz verilmesi unutulduğu için yaşanan birbuçuk saatlik gecikme süresinde,gülben ergen ve pınar eliçe dönüşümlü olarak konser verdi...uygur kardeşlerin esprileriyle süslenen konser sonrasında çeşitli kafilelerden 459 sporcu türkiyeyi terketti.

    * olimpiyat meşalesi yakıldı fakat aniden çıkan lodos sonucu söndü...meteoroloji yetkilileri ve spordan sorumlu devlet bakanı,canlı yayında birbirlerini şerefsizlikle suçladılar..olimpiyat meşalesinin yerine geçici olarak camekan içinde mangal ateşi konuldu.

    * olimpiyatların simge hayvanı martı remzi,oyunların beşinci gününe yetiştirildi.bilindiği gibi daha önce kedi cavit,lüfer muhittinve deli dana volkan düşünülmüş,son andan ihaleye simit mafyasının karışmasıyla martıda karar kılınmıştı..

    * olimpiyatların ilk altın madalyasını atıcılık dalında porto riko kazandı.ödül töreninde porta rikonun ulusal marşı bulunamadı,sezen cumhur önal mikrofona ıslıkla i found my love in portofinoyu çaldı..aldıkları aşırı alkolün etkisiyle,hedef tahtalarına tribünden ateş eden ünlü kabadayı gebzeli fuat ve dört adamı göz altına alındı.

    * olimpiyat köyüne kaçak olarak girip,sporcular için yapılan evlere yerleşen 82 aile olimpiyat jandarması tarafından zor kullanılarak çıkarıldı..memduh papatya isimli yurttaş,jandarmalara saatlerce direndikten sonra polonyalı iki güllecininde yardımıyla etkisiz hale getirildi.

    * kumkapıda hesaba itiraz eden nijeryalı 400 metreci uho maçinki,esnafla küfürleşti..olayın büyümesi üzerine,koşarak uzaklaşan maçinki,görgü tanıklarının şahitliğiyle 400 metrede dünya rekorunu kırmış oldu..

    * olimpiyat köyüne yolcu taşıma konusunda çekişme yaşayan bakırköy ve şirinevler hattı dolmuş şöförleri taşlı sopalı meydan kavgası etti,17 kişi yaralandı..

    * kürek yarışları için boğazda mücadele eden sporcular,panama bandıralı bir şilebin altında ezilme tehlikesi geçirdiler..spordan sorumlu devlet bakanıyla boğaz geçiş yetkilileri canlı yayında birbirlerini haysiyetsizlikle suçladılar...kürek yarışının birinciliği panama bandıralı şilebe verildi...

    * olimpiyat köyündeki seyyar satıcıdan midye yiyen japon sumo güreşçisi oka hirro, 300$ istenmesi üzerine "ben sadece 91 tane midye yedim,bu hesap çok fazla" diyerek ortalığı birbirine kattı...midyeci ve yedi arkadaşının üzerine oturan somucu,vinç kullanılarak kaldırıldı...midyecinin daha sonra olay yerine çağırdığı bin kadar akrabası oka hirroyu linç etmek istedi,facia olimpiyat jandarması tarafından önlendi!

    * bayrakların yanlış olduğunu iddia eden cibuti olimpiyat kafilesi,oyunlardan çekilme tehditinde bulundu... kafile başkanı aberre haiwudu,reha muhtar tarafından canlı yayında ikna edildi!..

    * bu olimpiyatlarda ilk kez denenen deve güreşi,japon kale maç,üç adet bozuk parayla elden kale yapıp gol atmaca ve surata lazer point tutma dallarında başka ülke katılmadığı için türkiye altın gümüş ve bronz madalyaları aldı.

    * bayanlar maraton dalında sporcuların yanlarında koşan,ilaçlı meşrubat ikram etmeye çalışan,ambulans süsü verilmiş minibüsle maratonda fenalaşan bayan atletleri kaçırmaya yeltenen 6 kişilik bir çete yakalandı.

    * olimpiyat köyü içindeki minik caminin mahyasına "yaşasın olimpiyat" yazdırılması din adamlarını birbirine düşürdü... bir kısım uzman "spor cana can katar,toksin ve mikrobu atar,bu slogan caizdir" derken karşı görüşte olanlar "hristiyan icadının reklamını yaptırmayız,olimpiyat iyi bi şey olsaydı 4 yılda değil,her yıl,her an yapılırdı" şeklinde konuştular.

     Kahveden Önce: Balık


    Hamsi Diblesi (4 Kişilik)

    Malzeme:
    500 gr iri hamsi
    250 gr pirinç (1 su bardağından 1 parmak fazla)
    5 adet karalahana yaprağı
    1 çay bardağı kıyılmış maydanoz
    1 adet kuru soğan
    2 çay kaşığı karabiber
    2 çorba kaşığı tereyağı
    Tuz

    Yapılışı:
    Hamsileri kafalarını kopararak, bıçak kullanmadan temizleyin. Kılçıklarını çıkararıp fileto haline getirin. Bilahare bir kaba alın ve bol su ile kanları tamamiyle gidinceye kadar yıkayın. Lahana yapraklarını ince ince kıyıp pirinçle ve maydanozla harmanlayın. Tuz ve karabiber ilavesiyle tadlandırın.
    Tereyağını tavada eritip soğanı kavurun. Pirinçli lahanayı ekleyip karıştırın. Tencereye karışımın yarısını koyun. Hamsi filetoların yarısını açarak karışımın üstüne serin. Kalan karışımı üzerine ilave edin. Onun da üstüne kalan hamsi filetoları açarak dizin. Üzerini 1 parmak geçecek kadar su ekleyip orta ateşte pişirin. Sıcak servis yapın.
    Not:
    Dibleye istenirse 1 çorba kaşığı çanm fıstığı ilave edilebilir, daha güzel bir tad verir.

     Kıraathane Panosu



    PANO EMRİNİZE AMADE

    Duyurularınız için kullanabileceğiniz bu köşe sizin için. Yazın yollayın yayınlansın...
    Vallahi de Billahi de bedava:-)))

     İşe Yarar Kısayollar - Şef garson: Akın Ceylan


    http://www.antihirsiz.com
    Özellikle çalınan elektronik araçları kaydedebildiğiniz bir site açılmış. Çalıntı malların satışı sırasında sizin kaydınıza rastlanırsa bulunma olasılığı var. Denemeye değer gibi görünüyor.

    http://www.kabak.com/
    Hoşça vakit geçirebileceğiniz eğlenceli sitelerden biri daha. Vakti olanlara.

    http://www.yasamsaglik.com/
    Adından da anlaşılacağı üzere detaylı bir sağlık sitesi. İnteraktif teşhis bile koyuyorlarmış.

    http://www.kardebil.com/
    "Karınca Davranışları Gözlemi Yöntemiyle Deprem Tahmin Projesi" İlginçlikler devam ediyor. Projenin arkasında kimler var öğrenemedim ama üye olup siz de projeye katılabilirsiniz.

     Damak tadınıza uygun kahveler


    ezWebcar v2.0 [502k] W9x/2k/XP FREE
    http://www.mywebattack.com/gnomeapp.php?id=103715
    Internet üzerine kullanışlı bir eklenti. Arkadaşlarınızla aynı web sayfasında gezebiliyor, isterseniz cahat te yapabiliyorsunuz. Gezdiğiniz siteye notlar ekliyebiliyoe, bir dahaki ziyaretinizde bu notları okuyabiliyorsunuz. Hoş ve kullanımı kolay bir program.

    MP3 Folders v2.03 [2.1M] W9x/2k/XP FREE
    http://www.mywebattack.com/gnomeapp.php?id=102252
    MP3 dolu kalsörlerinizi düzenleyen, ID tagleri değiştirebilen. Playlistler oluşturup size kolay dinleme olanağı sağlayan bir program. MP3 tutkunlarına duyurulur.
    http://kmarsiv.com/sayilar/20020822.asp 22 Ağustos 2002 - ©2002-kmarsiv.com
    istanbullife.com