KAHVE MOLASI

ABONE FORMU

ABONE OL
ABONELiKTEN AYRIL
HTML TEXT
kmarsiv.com
Arşivimiz
Yazarlarımız


FORUM ALANI

Sohbet Odası
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri

Kim Bu Editor?


HiÇBiRYERDE - IN NOWHERE LAND

 23 Ağustos 2002 - Hoşgeldin Hocam!


Merhaba Kahveci Dostlar,

En önemli ve görkemli vatandaşlık görevimizi yapmaya sayılı günler kaldı. Seçimlerden bahsediyorum. Hani şu önümüzü açacak seçim. Kimi dinlesem, "Sende haklısın hocam" demekten gına gelir gibi olmuşken, bugün esas hoca çıktı gene sahneye. Sağolsun Erbakan Hoca gene formunda, gene attımı yankı yapıyor. Ben Erbakan'ın sahneye çıkmasıyla Erdoğan'ın oy kaybedeceğine inanmıyorum. Tam aksine daha da güçlenmesine yol açacak. Erdoğan da taklitçiler sınıfına geçti ya artık ona karada ölüm yok. Söylemler arasında ki farklılık daha belirginleşeceğinden Erdoğan'ın değişim tabiri yerine oturacak gibi görünüyor. Bunun sonuçlarını artık merkez sağdaki partiler düşünsünler. Solun zaten onları düşünecek hali yok, herzamanki gibi birbirlerini yemekle meşguller.Dün akşam Derviş'i dinleyince ona da "Sen de haklısın hocam" dedim ve 3 Kasım'daki oyumu son dakikaya kadar tarafsız tutmaya karar verdim. Eyy partiler ve onların değerli mensupları, duyduk duymadık demeyin. 3 Kasım'a kadar serbestsiniz. Çalışın, çabalayın, aklımı çelin, oyumu alın.

Laf lafı açtı, esas söyliyeceğimi unuttum. Şu ana kadar muhtarlıklara gidip askıdaki listelerde adınızı aramadıysanız, birkaç gününüz kaldı ona göre. Ben dün araştırdım ve buldum. Size bir tüyo vereyim, eğer geçen seçimde oy kullandıysanız hiç zahmet edip gitmeyin. Herşey eski listelerdeki gibi. Arada nüfus sayımı oldu, birşeyler değişmiştir diyorsanız yanılırsınız. Listeler 95-99 listelerinin tıpkısı. Özellikle muhtara gitmesi gerekenler, yaş icabı yeni seçmen olacaklar. Onlar mutlaka gidip kendilerini kaydettirmeliler. Unutmayın, bazıları zorla götürüp kaydettiriyor. Sonradan diz dövmek yerine, şimdi biraz kendinizi zorlayın. Listeye eklenmek çok basit bir işlem. Nüfus kağıdıyla gitmek yeterli oluyor. Eş, ahbap ve dostlarınıza da hatırlatmanız da yarar var. Verilen her oyun sizi vezir yada rezil yapacağı bilinciyle, bu vatandaşlık görevinizi layıkıyla yerine getirin. Seçimde oy kullanmayanın sonradan ağlama hakkı da ellerinden alınacaktır bilginize.

Şu anket sonuçlarını bir türlü toparlıyamadım kusura bakmayın. Hafta sonu ilk işim bu olacak. Ama bazı değerlendirmelerden sonra, haftanın filmlerini yorumlarıyla yayınlayacak bir köşe oluşturdum. Bugünlük sadece konularından bahsettim ama önümüzdeki haftadan itibaren yorumlarla karşınızda olmak istiyorum. Sizlerden ricam hafta içinde seyredebildiğiniz filmler ile ilgili yorumlarınızı her Perşembe akşamına kadar bana ulaştırırsanız, "Kahve Molası" dostlarının "Toplist"ini oluşturmak istiyorum. Bu arada eleştiri sınırlarını zorlayan biraz detaylı yorum yaparsanız da mutluluktan uçarım. Aramızda ne film eleştirmenleri vardır kimbilir, görelim bakalım.

"Kahve Molası" bugün 93. kez karşınıza çıkıyor. Bir aksilik olmazsa 3 Eylül'de 100. sayıya ulaşacağız. 100. sayı için önerilerinizi bekliyorum. Özel bir sayı yapalım istiyorum, tabi sizlerin katkılarıyla. Bugüne kadar yazısı yayınlananlardan ve de bundan sonra katkıda bulunacaklardan bir isteğim var. Eğer uygun görürseniz köşelerinizde resimlerinizi de kullanmak istiyorum. Uygun görenler birer vesikalık yollarlarsa çok memnun olurum. Postayla da gönderebilirsiniz ama eminim hepinizin bilgisayarında birer resmi vardır, onlardan birini seçip yollarsanız, bende gerekli işlemi yaparım. Böylece "Kahve Molası" ailesi birbirini tanımaya başlar diye düşünüyorum. Haksız mıyım? Hepinize güzel bir hafta sonu diliyorum.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur

 Kıraathane Sahibinden


Püf Noktaları

Windows 98 le birlikte gelen bir özellik var. Masaüstünü web sayfası olarak görüntüleyebilme seçeneği. Teorik olarak güzel gibi görünse de, makina açılır açılmaz Internet Explorer'ı devreye sokması kimi makinaların kitlenmesine, en azından sistem kaynaklarını kullanması nedeniyle performans düşüklüğüne neden olur. Bu nedenle kendiliğinden kurulan bu özelliği sistemden kaldırmanızı öneririm. Bunun için yapmanız gereken, masaüstünde boş biryerde sağ tıklayıp "Özellikleri" seçmek. Çıkan pencerede yukarıda "Web" sekmesine gelmek ve o sayfanın ortalarında bulunan "Active Desktop'ımı web sayfası olarak görüntüle" yazısının önündeki check işaretini kaldırmak. Sonra tamam diyerek pencereyi kapatmak. Bu sayede masaüstünden kaynaklanan kilitlenmelerin önüne geçmiş olacaksınız. Ayrıca, artalanda resim yerine sadece renk kullanmak makinanızın belleğini bir nebze olsa da rahatlatacaktır aklınızda bulunsun.

 Kahvecinin Günlüğü


  • BURCU GÜNEŞ
    Rumeli Hisarı'nda yıldızlı geceler...
    Rumeli Hisarı, 23 Ağustos, 21.00


  • HANDE YENER
    Rumeli Hisarı'nda yıldızlı geceler...
    Rumeli Hisarı, 24 Ağustos, 21.00


  • Rumelihisarı Konserleri
  • UĞUR YÜCEL "HOUSE OF SAMBA"
    Park Orman, 29 Ağustos Perşembe 2002, 22:00
    Uğur Yücel, Ağustos ayı boyunca “House of Samba” gecelerinde Park Orman'da sahne alacak. 5 hafta süresince, her Perşembe akşamı Parkorman’da müzikseverlerle buluşacak olan Uğur Yücel ve iki kişiden oluşan ekibi, perküsyon performanslarıyla izleyicilerine farklı geceler yaşatacak.


  • HAFTANIN FİLMLERİ
  • THE SUM OF ALL FEARS / EN BÜYÜK KORKU

    Konu : Jack Ryan (Ben Affleck), CIA uzmanı olarak, üçüncü dünya savaşını çıkartmaya çalışan ve ellerinde bir nükleer bomba bulunan teröristleri engellemeye çalışmaktadır. Teröristlerin amacı, bombayı patlatmak ve bunu Rusların yaptığı izlenimi bırakarak Amerika'nın karşılık vermesini sağlamaktır. Tom Clancy'nin popüler romanından uyarlanan film, özellikle içerdiği nükleer patlama sahnesi ve Amerikan başkanının yaralı görüntüleri yüzünden Beyaz Saray'dan çok tepki topladı.

    Yönetmen: Phil Alden Robinson
    Oyuncular: Ben Affleck, Morgan Freeman, James Cromwell, Liev Schreiber, Alan Bates
    Resmi Web Sitesi: www.sumofallfearsmovie.com
  • SCOOBY-DOO

    Konu : Hanna-Barbera'nın çizgi film klasiği olan Scooby Doo, bu kez beyazperdeye uzun metraj bir film olarak yönetmen Raja Gosnell tarafından uyarlandı. Çizgi dizinin başkahramanı olan sevimli köpek Scooby Doo'nun dijital olarak canlandırıldığı filmin diğer oyuncuları ise Matthew Lillard, Linda Cardellini, Sarah Michelle Gellar, Freddie Prinze Jr ve kötücül düşmanları rolünde Rowan Atkinson.

    Alın çocuklarınız götürün hoşça vakit geçirin, geçirtin.
    Yönetmen: Raja Gosnell
    Oyuncular: Matthew Lillard, Freddie Prinze Jr., Sarah Michelle Gellar, Linda Cardellini, Rowan Atkinson
    Resmi Web Sitesi: www.scoobydoo.com
  •  Araştıran Kahveci : Başak Postacı


    BÜYÜK İSKENDER - IV

    · Beni hafife aldınız!

    İskender'in hayalleri babasınınkilerden farklı değildi, hatta onun hayalleri sadece Pers İmparatorluğu'nu değil, o dönemin bilinen tüm dünyasını içeriyordu. (O dönemde dünyanın bir ucunda Batı okyanusu, diğer ucunda da Doğu Okyanusunun bulunduğuna inanılırdı. Batı Okyanusu iyi-kötü biliniyordu ama doğu okyanusunu o zamanlar Avrupa'da yaşayan hiç kimse görmemişti, doğu ile ilgili olarak anlatılanlar masaldan öteye gidemiyordu.) İskender'in kafasında dünyanın öbür ucuna ulaşmak ve sadece Yunanlıların değil, "Dünya'nın Hükümdarı" olmak vardı!

    Genç Kral, hırsları ve hayalleri böylesine görkemli iken, sözde egemenliği altındaki devletlerin kendisiyle bu şekilde dalga geçmelerine [üstelik birde ayaklanmalarına] çok içerledi ve artık "korkulması gereken bir özellik" olduğu iyice anlaşılan öfke nöbetlerinden birine tutuldu. Etrafındaki herkes çok iyi biliyordu ki [uzağındakiler ise çok yakında öğrenecekti!], İskender'in gözünün karardığı an, karşı tarafın, her ne veya kim olursa olsun, sonunun geldiği andı!

    Böylece, Anadolu Seferine çıkmasını bir süre geciktirecek ama Yunan Devletlerine de hadlerinin bildirilmesi için şart olan seferin hazırlıkları başladı. Önce, bütün sözde müttefik devletlere İskender'i "Yunan Birliği'nin Lideri ve [dolayısıyla] Kralları" olarak tanımaları için haberler gönderildi. Çoğu, geçmişte Phillippos'un yaptıklarından yeterince korkmuş olmalıydı ki, İskender'i hemen tanıdılar. Ama inatlaşanlar da vardı ve artık İskender'in gazabından kurtulmaları mümkün değildi.

    Genç Kral önce, ve vakit kaybetmeksizin, Teselya'ya yürüdü. Teselyalılar'ın kendine güvenleri şehirlerinin "aşılamaz" diye bilinen kayalık dağların ortasındaki vadiye kurulmuş olmasından kaynaklanıyordu. Gerçekten de, o dönemin bilinen savaş teknikleriyle ve sahip olunan teçhizatla o dağları aşmak mümkün olmamıştı, tabii İskender gelene dek! Genç Kral, ordusunu, özelliklede süvari birliklerini aşırtmak için, kayalık dağa "merdiven oyulmasını" emretti. Emri alanlar ,muhtemelki, ilk anda duyduklarına inanamadılar ama İskender "imkansız" kelimesinden hoşlanmıyordu, çaresiz buyruğu yerine getirmek üzere, orducak seferber oldular. İşte antik çağ savaş tarihine geçen ve İskender'i gerçekten "Büyük" yapan deha ürünü savaş taktiklerinin ilki budur.

    Ordu bütün bir hafta çalışarak, kayalara tüm ordunun ve ağır teçhizatın geçişini sağlayacak merdivenleri oydu. Bir sabah uyandıklarında, İskender ve Ordusunu şehirlerini kuşatmış halde buldukları zaman, Teselyalıların yaşadığı şaşkınlık görülmeye değer olmalıydı. Bu "imkansız" durumun gerçekleşmesi İskender'in de "tanrılaşmasına" giden sürecin başlangıcıdır. Zaten Teselyalılar da "ilahi" bir durumla karşı karşıya olduklarını düşünerek, savaşmadan teslim olmuşlardır.

    İskender Teselya'dan sonra dikbaşlılıkları meşhur Thebai'lilerin üstüne yürüdü. Bundan sonra hep yapacağı gibi, önce, teslim olarak kendisini yasal kralları olarak tanımalarını istedi. Thebailerin bu çağrıya cevabı gayet kaba oldu: Surların üzerinden İskender'e şöyle bağırdılar: "Makedon Tiranın zulmünden kurtulmak isteyenlere kapımız açıktır!".

    "Tiran" kelimesi İskender'in Yunanlılarca kendi resmi kralları olarak tanınmadığını açıkça gösteren bir hakaretti. Artık sizin de kolayca tahmin edeceğiniz gibi, bu yanıt İskender'in çileden çıkmasına ve takiben o güne dek görülmemiş bir kıyımın başlamasına neden oldu. İskender fırtınası Thebai'de öyle bir esti ki, Homeros'un eserlerine konu ettiği, binlerce yıllık kent bir gecede, sanki hiç varolmamışçasına, yeryüzünden silindi. nüfusunun yarısından çoğu öldürüldü, kalanlar ise köle olarak satıldı.

    Thebai'de sergilenen tavır bir bakıma politikti, zira İskender bu şekilde asıl hedefi olan Atina'ya gözdağı vermeyi amaçlıyordu. Çocukluğundan beri demokrasisine, sanatına, mimarisine, tapınaklarına hayran olduğu bu efsane kenti de haritan silemezdi. Ama Thebai'ye yapılanlar şımarık Atinalıları şehirlerine zarar vermeden dize getirmeye yetebilirdi, öyle de oldu! Thebai ile birlikte, Yunanlıların kendilerini can-ı gönülden inandırmış oldukları "kız kılıklı çocuk kralın sarayından dışarı çıkmayacağına ve sadece evcilik-avcılık oynayacağına" dair teorileri de yerle bir oldu. Thebai'nin "imhası" İskender'in bundan sonraki fetihleri için de bir "kalıp" oluşturmuştur: Kendisini tanıyanlara karşı alabildiğine (hatta aşırı) cömert ve iyi davranmış, aksi tavrı sergileyenlerin ise acımasız bir şekilde sonunu getirmiştir.

    Yunanistan'da sorunlar çözüldüğüne göre, artık esas hayalleri gerçekleştirme zamanı gelmişti: Anadolu İskender'i bekliyordu.

    4. BÖLÜMÜN SONU - Devamı var

    Yazının başlangıcını okumak için tıklayınız.

     Misafir Kahveci : Olga Ufuk Gören


    Üniversite Yolları Taşlı

    Ne demiştik kayıt bitti değil mi? Artık gerçekten hayallerimize ulaştık mı? Üniversiteli mi olduk? Ne kadar sevindirici değil mi, artık özgürce sokaklarda gecelere kadar dolaşacağız çünkü koca adam veya kız olduk. Gerçi şimdilerde liselilerde bile var ama ailemiz hemen bize bir cep telefonu alacaktır şööle hazır kartlı hemde (özgürüz ya).

    Telefon cepte, harçları da ödedik, burs için çeşitli başvurular yaptık ve imanımızı gevrettiler bir sürü belge, form, dilekçe koş babam koş. Burs alacam derken bir bakmışsınız dört yıllık bursunuzun masrafını çıkarmışsınız neredeyse. Tabi her şey bu kadar da üzücü ya da dramatik değil. Yakın çevrenizde bir fiyakanız var artık ben üniversitede okuyorum şu şu bölümdeyim. Karşı taraftan gelen cevap "aaaa tebrik ederim. Sen koca ÇOCUK olmuşsun da haberimiz yok" ne gariptir ki bu laf bile bizi teselli edecek halde değildir. Çünkü bir yandan tebrik alıyorsunuz ama gene çıtayı geçemediniz sadece koca çocuk oldunuz. Daha yıllar var üzülmeyin elbet büyüyeceksiniz.

    Neyse biz üniversitemize dönelim bunlar aile efradı arasında yaşayacağınız ilk sevincin verdiği garip yaşanmışlıklar sadece, unutulur gider. Üniversiteye başladık ama gene başlayamadık aslında. Neden mi? Çok basit çünkü her bir Türk evladı ana dilimiz olan ingilizceyi bilmek zorunda ve bu sebeple bir ingilizce sınavına tabi tutulmaktadır (her üniversitemizde böyle değil ama genelde bu şekilde). Hadi anladım bazı bölümler ya da üniversiteler ingilizce eğitimi ilke olarak benimsemiş, peki ya türkçe eğitim verenler yazık değilmi o gencimize bir yıl daha azap çektiriyorsun fazladan parasını alıyorsun (kaz mı görüyorsun garibi). Evet burada okunan hazırlık eğer ingilizce eğitim veren bir bölümde değilseniz bi moka yaramaz sadece bir sene fazladan üniversiteli olup fazladan gezer fazladan para kazanır bir sene daha fazla işsizler ordusunda yer alırsınız. Ha bi de cabası o öğrendiğiniz ingilizceyi mezun olurken hatırlamayacaksınız muhtemelen (eğer kendiniz çalışıp çabalamazsanız : kursa gitmezseniz yani)

    Böyle yazmaya başlayınca ne kadar dolu olduğumu görüyorum bayağı bir şey varmış yazacak maaşallah umarım sıkmıyorumdur sizleri. Neyse gariban veya kaz şeklinde hazırlığa başladınız. Tabi arada o ingilizce sınavına girdiniz ve kendinizi sınavda bu üniversite tarihindeki en salak öğrenci olarak görmeye başladınız ilk günden. Çünkü sınav salonundakiyerinizi bile zor zar buldunuz sınıftaki yüzlere baktığınızda herkez size bir sürü kendini bisey zanneden tip olarak gözüktü. Aslında onlar da size ne diyor biliyormusunuz içlerinden: "Bak artiste sınıfa geç geliyo hava yapıyo ama sen bi hiçsin olum ya da kızım benim yanımda heheyt." Tabi bilmiyorlarki siz orada yerinizi bulmaya çalışan bir garibansınız.

    Dedik ya, olağan bir sonuç olarak sınavı geçemediniz. Ama üzülmeyin güzel bir sene geçirebilir, geçememenin vereceği sıkıntı geçireceğiniz güzel günler ile telafi edilebilir. Nitekim öyle olacaktır. Uzun bir sınav periyodunun ardından size dinlenmek için bir fırsat bu. Bir sene boyunca sanki anadolu lisesinde hazırlık okuyor gibi ingilizce öğrenecek ve de hayatın tadına varacaksınız, ne mutlu size. Hazırlık zamanları yeni dostluk ve arkadaşlıkların temellerinin atıldığı bir yerdir. Burada kuracağınız arkadaşlıklar son sınıfa kadar gidebilecek türden arkadaşlıklar olacaktır. Çünkü o bir sene boyunca her anınız bearber geçer neredeyse ve hiç bir zaman birinci sınıfta dersler başladıktan sonra kişilerin içindeki ihtiraslar burada ortaya çıkmaz. Çünkü rekabet yoktur, tek amacınız güzel bir sene geçirip ertesi sene derslerinize başlamaktır. (mesela benim hazırlık okurken edindiğim sınıf arkadaşlarım okulum biterken de en iyi arkadaşlarımdı) Tabi çok geçimsiz biriyeniz bişey diyemeyeceğim.

    Hazırlık günleri için bahsedebileceğim bir başka anekdot ise erkeklerin ve de kızların kayıtlarda eli boş çıkmasından sonra çeşitli partilere katılıp burada boy gösterme çalışmalarıdır. Tabi bu sizin başarı oranınıza göre (kız/oğlan tavlayabilme başarısı) her sene tekrarlanabilir ya da bir kez katılıp bir dahaki sefere kavalye ya da damınızla gitme olanağı verir. Aslında gerçekte ikisininde yeri ayrıdır insanoğlu ilginç bir varlık gerçekten, kız ya da erkek arkadaşı olmasa olmadığı için yırtınır olsa bu sefer de kız yada erkek arkadaşıyla sürekli sorun yaşar yani özetle hiç mutlu olmayız ki be birader. Bu seferlik de bu kadar yeterli gibi gene lafı çok uzatmadan bağlayalım partilerde günümüzü gün edip ingilizce öğrendik hazırlık bu kadar kısa zamanda bitmez ama biz yavaştan bitrelim. Tabi aslında bir kaç komik olay da anlatacağım size gerçekten yaşanmış olan ama bir dahaki yazıma. Sevgiyle kalın...

     Ankara'dan : Cumhur Aydın


    Küçük oteller, küçük sevinçler-3

    Ayvalıktan, Burhaniye, Edremit, Altınoluk ve Ayvacık.. Kısacık yol, iki saate yakın sürüyor, deniz kenarı trafiği nedeniyle. 20 km. sonra Ezine ve Ezine'den aşağıya Geyikli. Nihayet Geyikli iskelesinden arabalı feribota bineceğiz. Konaklıyacağımız Rengigül Konukevi'nin sahibesi Özcan Hanım, saat 2 feribotu için en geç yarım saat önceden iskelede bulunmamız gereğini anımsatmıştı.

    Tam 13:30'ta iskeledeyiz ancak hatırı sayılır kuyruk var. Sondan ikinci araba olarak gemimize sığışıyoruz. Yarım saatlik bir yolculuktan sonra adamızdayız. Bozcaada, en azından liman çevresi görüntüsüyle kıraç ve gerçekten boz bir ada. Tarihi için kitaplar yazılmış.. Biz birkaç notla yetinelim. Tarih boyunca değişik yerleşimlerin uğrağı olmuş bu ada. Karşısındaki Troya ile hep kader birliği etmiş, Çanakkale Boğazındaki ters akıntı ve rüzgarlar nedeniyle gemiler bu çevrede konaklamak zorunda kalmışlar. Her iki yerleşimde zengin tarihçelerini birazda rüzgara borçlu imiş. Adada hala ciddi biçimde ayakta kalmış, kendi çapında görkemli kale hemencecik göze çarpıyor.

    Derken, mübadele yılları.. Yalnızca Bozcaada, Gökçeada ve İstanbul Rumları mübadele dışında bırakılmış.. Buna karşılık adadaki Rum nufus yine de giderek azalmış ve bugünlerde 15-20 haneye kadar düşmüş. Ada, yıllar yılı iki halkın dostça, din etkilerinin dışında yaşamalarına evsahipliği etmiş, bu yönüyle de değişik anektodlara konu olmuş. Hacın üstünde kırmızı şaraplı ekmek yiyip burayı pisleyen bir kargaya, rahibin, "Müsluman olsan şarap içmessin, Hıristiyan olsan burayı pisletmessin, olsan olsan Bozcaadalı olmalısın" demesi, bunun rivayet edilmesi adadaki hoşgörünün bir simgesi değil midir?

    Ada uzun yıllar, Anadolu'nun yanıbaşında küçücük boyutuyla sessiz sakin yaşarken, son yıllarda özellikle İstanbullu tatilcilerin gözdesi olmaya başlamış. Oteller pansiyonlar, resturantlar çoğalmış. İskele sonrası meydan ve ara sokaklar yine de çok sevimli. Eski evler, restore edilmiş küçük binalar, uyuklayan kediler, her adımbaşında çiçekler görülmeye değer.

    Bizim konaklayacağımız Rengigül, evler arasında sıkışmış 120 yıllık bir büyük ahşap konakçık diyelim. Özcan Hanım 30 yılı aşkın süre Almanya'da pedagog olarak çalıştıktan, Öğer Tur'da bir süre baş rehberlikte bulunduktan sonra yolu adaya düşüyor ve seksenlerin başında bu evi satın alıyor. Doksanların sonunda restore etmeye başlıyor ve yalnızca birbuçuk yıldır, toplam dört odasına konuk kabul etmeye başlıyor. Henüz tabelası bile yok. Hiç tartışmasız burası belki Ayvalıktaki yalı kadar muhteşem değil ama, içi, eşyaları, duvar süsleri herşeyiyle daha da özgün ve daha da tarih kokan bir yapı.

    Odamızdaki karyolalar, örtüler, tablolar, merdivenler, kütüphane, her şey sizi yüzyıl ötesine götürüyor. Arkadaki avlu, ağaçlar içinde kaybolmuş.. Öğle saat üçü geçerken biz Rengigül'ü bulduğumuzda, Özcan Hanım, konuğu keman sanatçısı Tuncay Yılmaz'la birlikte bu güzelim arka avludaki uzun tahta masa üzerinde nefis porselen tabaklar içinde yaz türlüsü ve kavundan oluşan öğle yemeklerini yiyiyorlardı. Bizleri de davet ettiler.. Bu inanılmaz güzellikteli tabak ve diğer mutfak aksesuarlarının titiz biçimde kullanılışına ertesi sabah ki kahvaltıda şahit olacaktık.

    Biz Adaya ulaştığımızda, başta Özcan Hanım olmak üzere, sekiz-on gönüllünün önderliğinde ve bazı firmaların sponsorluğunda, "Avrupa Birliği Çerçevesinde Türk Yunan Birlikteliği?" gibi bir adla bir kültür sanat festivali düzenlenmekteydi. İki ulusun birlikteliğini anladık ancak bir festivalin "Avrupa Birliği ile başlayan bu kadar uzun adı ve amacı? bize azcık zorlama gibi geldi.. Birçok sanatçıyı, yazarı adaya davet etmişler, çeşitli etkinlikler düzenliyorlar.. Kalede film gösterileri ve konserler planlanmış. Gel gör ki, belediye başkanı ve ada kaymakamı bu çabaya mesafeli kalmışlar.. Hani destek bir yana..Özcan Hanım, Geyikli-Bozcaada arasında isleyen feribota bir festival duyurusunu astırmak için yaklaşık bir saati aşkın telefon görüşmeleri yaptı, yine de beceremedi.

    Azcık bir öğle şekerlemesinden sonra ada turuna başladık. Kaleyi gezdik, sokaklarda dolaştık. Ada üzümleri ve şarapçılık hala önemli bir iş kolu.. Ancak, şaraphaneler bizim dolaştığımız sıra kapalı.. Yeniden pansiyonumuza dönüyoruz.. Kütüphaneden iki kitap, mahzenden soğuk beyaz şarap ve Tuncay Beyin yarınki resitale hazırlık keman çalışması eşliğinde keyifli dakikalar yaşıyoruz. Özcan Hanım ve ekibi kah ortada, kah arka sokaktaki sanat evinde, görünüp, kayboluyorlar. Nihayet bir anı yakalayıp, akşam önerilerini işitmek istiyoruz. Akşam yemeği Ayazma Plajında Vahit'in yerinde, gece limanda yine yüzyıllık Salhane Barda buluşacağız.. Arabamızla kısa bir ada turu atıp, balıkçımıza yerleşiyoruz. Dün akşam güneşi Ayvalıkta batırmıştık, şimdi Bozcaadadan uğurluyoruz.

    Salhane Bar adından anlaşılacağı gibi eskiden mezbaha olarak kullanılan bina, denizin hemen yanıbaşında konuşlanmış.. Gökyüzü yıldızlardan seçilmiyor. Önümüzden gemiler geçip, gidiyor. Yine hoş bir ortam.. Hep söylerim: Siz hareketlenip, kendinize bir şeyler hediye etmeye çalıştıkça, çoğu kez olumlu sürprizler peşi sıra gelir.. Adadaki tüm saatlerimizin, baştan başa sürpriz olduğunu görebiliyorduk.

    Sabah enfes bir kahvaltıdan sonra daha da geniş bir ada turu atarak, Ayazma'dan denize girdik.. Su ve kum olağanüstüydü. Adanın her köşesine tatilciler için ufak tefek tesisler konuşlandığını izledik. Yine "Küçük Oteller" kitabında yer alan "Aral Tatil Evleri" eski bağ evlerinden devşirilmiş farklı bir mekan.. Yalnızca dışardan izlemekle yetiniyoruz.

    Bu ara Ayvalıkta tanıştığımız Hollandalı Jaap ve Türk eşi de peşimiz sıra adaya geldiler, gece bizim izimizi de sürmüşler ancak biz kahvaltı sonrası Rengigül'de kahve molasında yeniden rastlaşıyoruz. Yaahop mimarlık mesleğinin de etkisiyle gördüklerinden neredeyse başı dönmüş bir biçimde, eski evin her köşesini fotoğraflamaya çalışıyor.. Ne yazık ki, çok daha samimi olabileceğimizi giderayak kestirebildiğimiz bu çiften ve Özcan Hanımdan erkencecik ayrılmak zorundayız. Birbirimize adreslerimizi verip, daha geniş soluklanmalarda bir araya gelme dileğiyle, bu çok sevimli çok çabuk ısındığımız adamızdan ayrılıyoruz..

    Yeni durağımız bu yıl dilimize doladığımız Troya ve ardından Assos..

     Dost Meclisi


    yolculuğun düşündürdükleri

    eveeet; aylar, yıllar sonra tekrar bir yolculuğa çıkıyorum. planlanmıs bir yolculuk değil bu. birden bire gelişiveren kendiliğindenliğinde.. nelerle karşılaşacağım bilmiyorum ama o bilinmezliğin büyüsü beni taa iliklerime kadar sarmalıyor, kendine çekiyor. sanırım çocukken hayalini kurduğum masal kahramanı olmamı kolaylaştırıyor. evet ürküyorum bir parça, insan olmanın küçüklüğüyle koskoca evrende... noktalar! aynen onlar gibi değil miyiz, milyonlarca minicik hayat. çok da önemsiz bütün bunlar belki ama yaşayanlar için çok da önemli, sihirli, bir başınalıkta acaba yalnız değil miyiz heyecanını hissetmek. beni anlıyor musun? evet anlıyorum demelisin gereksinim duyduğumuz bu değil mi? bende sana aynısını diyecegim söz veriyorum. nereye kadar anlayacağız birbirimizi bilmiyorum. belki de tehlikeli sularda seyredeceğiz kimbilir... sonunda girdaba kapılıp yok olmak da var. ama hiçbir şey varken yok olmaz yokken var olmaz. bütün bu kelimeler , konuşmalar , duygular uzaya dağılıp farklı yerlerde farklı biçimlenecek belki de ve kendimiz dışındakileri hiçbir zaman görmeyeceğiz

    + +

    solacak tek bir yaprak kalmamıştı ağaçlarda. kışı herkes iliklerine kadar hissediyordu. ellerim uyuşmuştu soğuktan, burnumsa her zamanki gibi kıpkırmızı. ısrarla bankta oturmayı sürdürüyordum vapur düdüklerinin sesini duymak, martıları izlemek anlaşılmaz, keyif veren bir melankoliye dönüşüyordu. yıllar öncesi geldi aklıma.. hayat tekrarlardan ibaret miydi gerçekten? ne kadar yaşlansak da, tüketsek de yılları, bir şarkı, bir koku aynı ruh haline sürükleyebiliyordu insanı aniden. seviyordum bunu yaşamayı; bana geçmisten sunulmuş bir armağan gibiydi...

    + +

    şiirimsi

    bir haziran günü başlıyor hikayemiz
    saat bilmem kaç
    söyleyecek bir dolu yalanınla,
    ve sonraki doğrularınla...

    14 yıl 364 gün 20 saat
    bu hikaye nerede, ne zaman biter
    bilinmez.
    tıpkı farkedilmeden baş
                                  la
                                    yı
                                      vermesi gibi...

    'haziran'da ölmek zor' demiş şair
    ya yaşamak??
    hiç sözü edilesi yani yok mu ki?

    sus söyleme diyen dil,
    vazgeç diyen beyin,
    sev diyen yürek...
    iste böyle paramparça iki beden

    gelgitlerle engellenemiyor
    yaşanacaklar...

    Figen Sandal

     Tadımlık Şiirler


    YİNE AŞK

    zaman gibi durdu şiir
    baktı gözümün direğinden
    hayatım çetin bir iklimdi
    aktı yumuşak ellerimden
    bir uçurum başaşağı
    bir deniz yüzükoyun
    bir gök tepetaklak
    döndü
    döndü, aksi bir kıl gibi
    ömrümün ecelinden
    koştum gittim yine aşkın peşinden

    ..........<>..........

    GÜNEŞ HİÇ BATMIYOR ASLINDA

    karnı burnunda
    ve sırtında bir kamburla
    taşıyor hayatı
    bütün ciddiyetiyle
    hafife alarak ölümü
    artık gelmeyeceğe inanıyor
    ne an'lara ne de şeyt(an)a aldanıyor
    yürüyor..yürüyor..hep yürüyor
    çünkü
    güneş aslında hiç batmıyor

    Jale Deniz

     Biraz Gülümseyin


    Açmasak Da Olur

    Kırşehirli iki arkadaş askere gitmişler ikisi de paraşütçü olmus. Belli bir eğitim gördükten sonra paraşütle deneme yapıyorlarmış. İkisi de uçaktan atlamışlar. Ellerinde yüksekliği gösteren bir alet varmış. Arkadaşlardan birisi alete bakarak sayıyormuş.
    "250,200,150,100,90,80,70,60,50,40,30,20 açmasak da olur. geldik"

    Kayserili

    Oğlu, Kayseriliden para istedi:
    - "Baba 500 bin lira verir misin?" Kayserili :
    - "400 bin mi? Naapcan lan 300 bini. 200 bin neyine yetmiyor. Al sana 100 bin yeter." der ve çıkartıp 50 bin lira verir.
    Bunun üzerine oğlu pişkin pişkin güler:
    - "Baba bana zaten 50 bin lira lazımdı." Kayserili :
    - "Bak kerataya, sahte para vermesem kazıklayacaktı beni.."

     Kahveden Önce: Balık


    Karidesli Pilav (4 Kişilik)

    Malzeme:
    200 gr. karides
    1 su bardağı pilavlık pirinç
    1 fincan tereyağ
    1/2 su bardağı zeytinyağı
    1 baş soğan
    2 adet domates
    2 adet yeşil biber (acı olmayan)
    1 çay kaşığı toz şeker
    Tuz
    Karabiber

    Yapılışı:
    Haşlanmış ve ayıklanmış karidesleri büyüklüklerine göre iki veya üç parçaya bölün. Tereyağında kavurun. Kavurmaya doğranmış bir baş soğanı ilave edin. Soğanlar şeffaflaşmaya başlayınca sivri biberleri ve bilahare iri doğranmış domatesleri ilave edin. Kapağını kapatıp bir süre domatesler eriyinceye kadar pişirin. Tuzunu ve biberini ekip pirinci içine dökün. Zeytinyağını ve şekeri ilave edip karıştırın. Üstünü örtecek kadar su döküp önce kuvvetli, sonra hafif ateşte pirinç suyunu çekene kadar , yaklaşık 10 ila 15 dakika pişirin. Bu süre sonunda bir kere harmanlayıp üstünü kalın bir peçeteyle örtüp demlendirin. Sıcak servis yapın.

     Kıraathane Panosu



    PANO EMRİNİZE AMADE

    Duyurularınız için kullanabileceğiniz bu köşe sizin için. Yazın yollayın yayınlansın...
    Vallahi de Billahi de bedava:-)))

     İşe Yarar Kısayollar - Şef garson: Akın Ceylan


    http://www.ingilizcesinavlari.com/
    İngilizce testerle bezenmiş bir site. Kendinizi sınamak isterseniz bir uğrayın.

    http://www.rizakaraagacli.net/
    DJ Rıza Karaağaçlı güzel bir site yapmış. Ne ararsan var sitelerinden biri. Dinlemekten hoşlanıyorsanız, gezip görmenizde yarar var.

    http://www.doktoy.com/
    Medikal bir site. Tıp konusunda merak ettiğiniz her konuda birşeyler var. Epeyce link bulabilirsiniz. El altında olması gereken sitelerden biri.

    http://www.eskisehirtr.net/
    Eskişehir'de hazırlanmış bir şehir portalı. Eskişehir'le ilgili bilgilerin yanısıra ıvır zıvır epeyce şey barındırıyor.

     Damak tadınıza uygun kahveler


    1by1 v1.28 [34k] W9x/2k/XP FREE
    http://www.mywebattack.com/gnomeapp.php?id=100062
    Mp3 leriniz için playlist oluşturmanıza gerek kalmadı artık. Bu küçücük programı çalıştırıp, kalsöre yönlendiriyorsunuz. O da ne var ne yok çalıyor. Makinanızda önce media player kurulmuş olması yeterli ve gerekli şart. Öyle kocaman mp3 çalıcılarına gerek yok, tek bir dosya çalıştırın dinleyin.

    Dominica v0.996 [1.1M] W9x/2k/XP FREE
    http://www.mywebattack.com/gnomeapp.php?id=104733
    Internet Explorer'ınızı geliştirici bir program. Aynı anda birkaç web sitesini birden açarak size kullanım rahatlığı sağlıyor. Siteleri gruplayarak tek tıkla hepsini açmanızı sağlıyor. Skin özelliği sayesinde görsellik katıyor, popup pencerelerini kapatıyor. Eee, daha ne yapsın istersiniz?
    http://kmarsiv.com/sayilar/20020823.asp 23 Ağustos 2002 - ©2002-kmarsiv.com
    istanbullife.com