KAHVE MOLASI

ABONE FORMU

ABONE OL
ABONELiKTEN AYRIL
HTML TEXT
kmarsiv.com
Arşivimiz
Yazarlarımız


FORUM ALANI

Sohbet Odası
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri

Kim Bu Editor?


HiÇBiRYERDE - IN NOWHERE LAND

 28 Ağustos 2002 - Yandı Gülüm Keten Helva


Merhaba Dostlar,

"Gülmedi şu bahtım gülmedi gitti."

"Yine bana hüsran, yine bana hasret var.
Yine bana esmer günler düştü."

Bugünkü yazıma, başka türlü başlamayı hayal ediyordum ne yalan söyliyeyim. Maalesef olanlar oldu ve bize gene hüsran kaldı ne yazıkki. Beyaz saçlı, öpücük dudaklı adamın intiharına futbolcular da eşlik edince, ortaya Fener tarikatının arka bahçede toplu intihar eylemi çıktı. Yahu un var, şeker var ama helvayı karıştıracak bir ehil el yok. Herneyse, cimbomlu dostlara selam olsun, sanırım huşu içerisinde bir gece geçirmişlerdir. 3 hafta daha rahat rahat dalga geçebilirler artık. Geçende geçmeyende sağolsun napalım.

..........

Oy pusulaları 97 santim olmuş. 23 partiyi anca sığdırabilmişler. Oy pusulalarının yanında bir de kullanım talimatı vereceklermiş(!?).

- Oy pusulaları, üzerine basıp yırtma ihtimali olduğundan, bir ucu elde öbür ucu yerde taşınmayacak.

- Oy pusulaları, kirlenmeye karşı temiz elle tutulup, kucakta oy verme mahalline taşınacak.

- Oy verirken, pusula masaya yayılacak, seçilen partinin altındaki yuvarlağa mühür kuvvetli bir şekilde basılacak.

- Oy verme mahalline girmeden önce müsekkin alınarak, partilere sinirlenip abuk yerlere mühür basmak engellenecek.

- Mühür basıldıktan sonra, pusula her iki ucundan kibarca tutularak hafif hafif sallanacak. Vakit kaybetmemek için oy verilen parti dışarıda kalmak kaydıyla, pusula katlanarak bit kadar zarfa sığacak hale getirilecek.
Not: Bu konuda kendini eksik görenlerin "Origami Sanatı" adlı kitabı oy verme sırasında beklerken okumaları tavsiye edilir.

- Katlama bittikten sonra, hafifçe üflenerek mührün kuruduğundan emin olunacak, daha sonra size verilen zarfın içerisine dürtülecek. İlk hamlede başarılı olunması seçmenlerimizden beklenmediğinden, 2. hatta 3.hamlelere olanak sağlanacak. 4. hamlede, sandık kurulundan yardım istenecek.

- Zarf yalanarak yapıştırıldıktan sonra bir elde mühür diğer elde zarf dışarı çıkılarak sandık başına gelinecek. Yalamadan önce dudaklar elin tersiyle silinerek gereksiz tükürük sarfiyatının önüne geçilecek.

- 97 santimlik pusulanın katlanarak içine sokulduğu zarfın kalınlığı 1 santimi geçeceğinden, 3 milimetrelik yarıktan içeri itilirken dikkat edilecek. Konunun önemine binaen, kaba kuvvet yerine, geometri, fizik, kimya gibi ilimlerden yararlanılacak.
Not: Bu konuda "Winzip" firmasıyla görüşmelerimiz sürmektedir. 3 Kasım'a kadar zarfı sıkıştırarak inceltecek bir program buldukları takdirde sandık kurullarında seçmenlerin kullanımına sunulacaktır.

- Zarfın sandığa itilme ameliyesi başarıldıktan sonra, liste imzalanacak.

- Bilahare, sağ el işaret parmağı sandık kurul başkanına, el ayası yukarı bakacak şekilde, uzatılacaktır. Başkanın süreceği hint mürekkebine kesinlikle karşı çıkılmayacak, çıkanların diğer eli de boyanacaktır.
Not: Parmak kesinlikle kurul başkanının gözüne sokulmayacak, kadın seçmenlerimizin tırnaklarında oje bulunmayacaktır. Her ihtimale karşı sandık kurullarında gerekli teçhizata haiz manikür ekibi hazır bulundurulacaktır. Bu iş için gereken yarım trilyonluk ödenek için IMF'ye müracaat edilmiş, sonucu beklenmektedir.

- Parmak boyandıktan sonra seçim mahalli hızla terkedilecek, bir sonraki seçmene seçme hakkı tanınacaktır.
Not: Bu işlemlerin seçmen başına 10 dakika süreceği hesaplanmıştır. Bu durumda 150 seçmenlik bir sandıkta oy verme işlemi kemiksiz 25 saat sürebilecektir. Bu zamanı 8 saate indirmek için çalışmalar aralıksız sürmektedir. Her seçmenin antremanlı olarak sandık başına gelmesi gerekmektedir. Bu konuda gerekli önlemler alınmış olup, 30 Ekim tarihinden itibaren her sandıkta seçmenlere antreman yapma olanağı sağlanacaktır. Ek ödenek için Unicef'e başvurulmuş, sonucu merakla beklenmektedir.

Böyle bir kullanma talimatıyla karşılaşırmıyız bilmiyorum ama üç aşağı beş yukarı buna benzer bir tabloyla karşılacağımızı bundan önceki deneyimlerimden söyleyebilirim. Siz iyisimi antremana şimdiden başlayın.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur

 Kıraathane Sahibinden


Önemli Uyarı

Editörden: Bugünkü yerimi Sevgili Melih Çelik'e bırakıyorum. Önemli bir konuda uyarısı var.

Merhaba,
Bazılarınızın seyretmiş olabileceği dün akşamki (26 Ağustos) ATV ana haberlerde yayınlanan bir ropörtajım hakkında detaylı bilgi sahibi olmanız açısından bu mesajı gönderiyorum. Konu, cehennem.org sitesi hakkında Anadolu Ajansı kaynaklı bir haberdi. Habere göre FBI kendisine gelen bir başvuru üzerine kişilerin e-posta hesaplarını ele geçirme amaçlı bir uygulamasını tespit ettiği için cehennem.org'un kapatılmasını istiyordu. Detaylı bilgi ve karşılaşılabilecek sorunlar hakkında bilgi almak için daveti yaptıkları Türk Internet Birliği girişimindeki kurucu üye şapkamı takıp stüdyoya giderek çeşitli açıklamalar yaptım.

Konu, fakemail benzeri bir yöntemi kullanılarak sanki Hotmail'den gönderilmiş gibi görünen aşağıdaki mesaj sayesinde kullanıcıların parolalarını ele geçirmeyi içeriyor. Röportajda belirttiğim gibi ne Hotmail, ne Yahoo ne de web tabanlı ücretsiz e-posta servisi veren bir diğer firma bu tarz bir uygulamaya gitmez. Parola değişikliklerini sadece siteleri üzerinden önceden belirlediğiniz "gizli soru" ve "cevabı"nı belirterek değiştirebilirisiniz. Oysa konu kısmında belirtilen "Please re-active your account" ifadesi kullanıcıların hesaplarını güncelleştirmeleri gerektiği hakkında onları yanıltarak parolalarının önceden belirlenmiş adrese gitmesini sağlıyor. Yani siz aşağıdaki gibi bir ekranda parolanızı yazıp "sign in" butonuna bastığınızda parolanız otomatikman karşı tarafa gidiyor. Ama bu gittiği yer asla Hotmail değil!

Önemli olan bu tarz mesajlarda dikkatli davranmanız. Size böyle bir mesaj geldiğinde bu mesajı servisi veren site yetkililerine bildirmeniz hesabınızın güvenliği açısından önemlidir. Özellkle unutmamak amacıyla bütün hesaplarına aynı parolayı verenler belki de bilmeden banka hesap bilgilerini ve parolalarını dahi bu şekilde teslim edebilirler. Parola belirleme esnasında kolay tahmin edilemeyecek, rakam ve harflerden oluşan bir parola belirlemeniz ve farklı hesaplarınızda farklı parolalar kullanmanız güvenliğiniz açısından önemlidir.

Bu uyarıyı dikkate almanız ricasıyla.

Görüşmek dileğiyle,
Melih Çelik

 Kahvecinin Günlüğü


  • SERTAP ERENER & LEVENT YÜKSEL
    Rumeli Hisarı'nda yıldızlı geceler...
    Rumeli Hisarı, 28 Ağustos, 21.00


  • Rumelihisarı Konserleri
  • UĞUR YÜCEL "HOUSE OF SAMBA"
    Park Orman, 29 Ağustos Perşembe 2002, 22:00
    Uğur Yücel, Ağustos ayı boyunca “House of Samba” gecelerinde Park Orman'da sahne alacak. 5 hafta süresince, her Perşembe akşamı Parkorman’da müzikseverlerle buluşacak olan Uğur Yücel ve iki kişiden oluşan ekibi, perküsyon performanslarıyla izleyicilerine farklı geceler yaşatacak.


  •  Araştıran Kahveci : Başak Postacı


    BÜYÜK İSKENDER - VII

    Ben Kimim?

    Artık güvence altına aldığı yolları aşarak Mısır'a giren İskender, burada daha büyük sevinç gösterileriyle karşılaşmıştır. Kral durumdan memnundur ama artık Tanrıların da O'nu "evlat" olarak tanımalarının zamanı gelmiştir. Bunun için çölün ortasındaki Tanrı Zeus-Amon'un tapınağına gidecektir. İşte bu kararı İskender'in hayatında açılan yeni bir sayfadır.

    İskender ve yanına aldığı küçük bir grup, bugün dahi "imkansız" gibi görünen bir seyahatle çölün ortasındaki tapınağa ulaşırlar. Tapınağın rahip ve orakllerinin önceden haberleri olmamalarına rağmen, kapıda O'nu beklediği söylenir. Çünkü gelen Tanrı Zeus-Amon'un oğludur. Siwah'da İskender'in tanrılara sorduğu "ben kimim?" sorusu, O'nun hem Firavun hem de Tanrı Zeus-Amon'un oğlu olduğu resmen ilan edilerek cevaplanmıştır. İskender Mısır'da, kendi ismini vererek kurduğu onlarca şehirden günümüze kalan en güzelini, İskenderiye'yi ("Alexandria"), kurar.

    Bu masalsı seyahat sırasında yollarını kaybeden, aç ve susuz kalan İskender ve arkadaşlarına iki konuşan yılanın yol gösterdiği rivayet edilir (Callisthenes'in resmi İskender tarihi bile böyle yazıyor!). Tanrı Zeus - Amon'un yarı boğa olduğuna inanılır ve simgesi "boğa boynuzu"dur. Siwah da tanrı olduğunu öğrenen İskender, bundan sonra bastırdığı paralarda hep kafasına taktığı boğa boynuzu ile resmedilmiş, resmi törenlerde de bu boynuzları kullanmıştır. İşte bu nedenle de O'nun Kur'an'da adı geçen boynuzlu peygamber "İskander Zulkarneyn" olduğununa günümüzde de yaygın olarak inanılmaktadır. "İskender" ismi de dilimize böyle geçmiştir.

    Darius Nerdesin?

    Bu arada ailesini de İskender'e kaptırmış olan Darius herşeye bir nokta koyacak olan son bir savaşa hazırlanır, muazzam büyüklükte bir Ordu toplar ve savunma pozisyonunda, Gaugamela'da İskender'i beklemeye başlar. Mısır dönüşünde Darius'un kendisini beklediğini duyan İskender Gaugamela'ya adeta "uçarak" gitmiştir.

    İlk anda Pers Ordusunun büyüklüğü O'nu biraz sarsmıştır ama moralini bozmamış, generallerini toplayıp savaş planlarını yapmıştır. Amacı, daha önce de yaptığı gibi, hiç beklemedikleri bir anda düşmanın karşısına çıkmaktır. Plana göre, gün doğmadan, Persler henüz uykudayken ve savaş düzenlerini alamadan saldırıya geçilecektir. Ancak komik denebilecek bir şey olur: Hayatının en büyük savaşının olacağı gün İskender uyanamaz. O kadar çok uyurki, Persler çoktan savaş düzenine geçerler. İyice endişelenen generaller O'nu nihayet uyandırabildiklerinde, planı değiştirmekten başka çareleri kalmamıştır.

    İki Ordu gün boyu sürecek, tarihin en büyük ve kanlı savaşlarından birine tutuşurlar. Kazanan Taraf yine İskender olur. Çünkü genç Kral, muazzam büyüklüğüne ve [Makedonların ilk defa gördükleri] filleri kullanmalarına rağmen, Pers Ordusunun zaaflarını çok iyi değerlendirmiştir. Darius bir kere daha kaçar. Bu kaçış, zafere ve ganimete rağmen, İskender'i mutsuz etmiştir. Çünkü Darius'u ele geçirmeden "Asya'nın Hükümdarı" olamayacağına inanmaktadır. Darius'u ele geçirmek de, daha pek çok şey gibi, O'nda bir tutkuya dönüşmüştür.

    Yine de, maddi anlamda Pers İmparatoluğunun yeni sahibi olmuştur artık, imparatorluğun iki başkentini de (Susa ve Persepolis) ele geçirir.

    Persepolis'te, hem yıllardır savaşmaktan ve yürümekten yorgun, sinirleri bozulmuş askerlerini memnun edebilmek amacıyla, hem de yıllar önce uğruna sefere çıkmış olduğu "Yunan intikamını" almak için, bugün İran'da hala "Lanetli İskender" diye anılmasına sebep olan bir karar alır: İmparatorluğun bu dini başkentini yakar, kutsal tapınak ve heykellerin parçalanmasına, her türlü yağmaya ve kıyıma izin verir. Gerçi, kaynaklar İskender'in bu yangını sarhoşken başlattığını ve kendine geldiğinde büyük pişmanlık duyduğunu yazmışlardır, ama artık çok geçtir.

    Bu olaydan kısa bir süre sonra, bir yerlerde saklanan Darius, bilinemeyen bir sebeple, kendi askerleri tarafından öldürülür; İskender amansız takibi sonucunda Büyük Kral'ın ancak cesedini bulabilir. Darius'un ölümü İskender'i sarsmıştır; zira İskender cesur ve kendisiyle aynı konumda olanlara düşmanlıktan ziyade saygı beslemiş, bu konularda tam bir aristokrat gibi davranmıştır. Darius'a görkemli bir cenaze töreni düzenletir, katillerini bularak, öldürtür. Darius'un ölümü ile İskender'in hayat görüşünün esaslı bir şekilde değiştiğini görüyoruz.

    7. BÖLÜMÜN SONU - Devamı var

    Yazının başlangıcını okumak için tıklayınız.

     Misafir Kahveci: Tunca Tünay


    KÖTÜMSERLİK - İYİMSERLİK!

    Doğa kurallarına uyan,sıradan,öylesine bir başlangıçtır yaşam. Hiç bir etkinliğimiz olmadan, nerede ve nasıl yaşayacağımızı bilmeden öylesine gireriz içine…Başka bir deyişle yaşam içine alır bizi…

    Dünyaya geldiğimizde ilk istem dışı davranışımız nefes almak ve ardından ağlamaktır. Oldum olası bana düşündürücü gelen bir olgudur bu. Neden ilkin ağlamak? Tıp yetkelerinin bu soruya getirdiği bilimsel açıklamalar bana asla doyurucu gelmez nedense…

    Bir bebenin ilk çığlığı, yaşama itelenmenin korkusundandır. Güvenden yoksun kalışın çığlığıdır o ağıt. Doğduğu anda ağlamayı bilir de insan, neden gülmeyi sonradan öğrenir? Kötümserliğin insan doğasında olduğunun, iyimserliğinse sonradan öğrenildiğinin en geçerli kanıtı, bu sorunun içinde bence…

    Yaşam , onu aldığımız andan başlayarak iyisi ve kötüsüyle bizimdir. Bir süre, açlığımızı giderenlere, gereksinimlerimizi karşılayanlara bağımlı yaşarız. O süreç geçtiğinde yaşam ve biz iki hasım gibi kalırız yüz yüze… Umutlar , umutsuzluklar, sevinçler, öfkeler, başarılar, başarısızlıklar gibi karşıtlıklarıyla yaşamın bin bir yüzü dikiliverir karşımıza…

    Gerçekten yaşamın çeşit çeşit yüzü var ve o her bir yüzünü bize gösterir yaşadığımızca…. Güzel yanlarını doğal sayıp , kötü yanlarını yalnızca kendisinin gördüğünü sanarak ne çok insan küser yaşama! Güzel ve iyiden aldığımız pay genelde yetmez, kötüden aldığımız paylar ise taşınası değildir. Yaşamı bu pencereden gördüğümüzde; kötümserlik bir yaşam biçimi olur bilmeden. Aklı taşıdığı yükte olan bir hamala döneriz. Düşündükçe ağırlaşır yükümüz ve bir zaman sonra sırtımız çöker. yaşamı yeterince taşıyamamanın ezik sürüngenliği biner üstümüze. Yaşama kötümser yaklaşmakla , yenilgisini kendi eliyle hazırlamış değil midir insan?

    Üretim bir etkinlik sonucu oluşur, bir çaba gerektirir. “Kötümserlik” edilgendir. Edilgenlik onu tembel yapar. Kötümser kötüyü öylece benimser. Ondan kurtulma ve mutluluk üretme kavgasını yapacak gücü gösteremez.

    Mutluluk insana öylesine verilen bir armağan ya da başa konan bir talih kuşu değildir. Bir tarladır o. Can suyu; iyimser bakış! İyimserlik etkendir. Gözlemciden öte keskin bakışlıdır. Mutluluğun yeşereceği toprağı ve iklimi iyi bilen bir çiftçidir iyimser. Yeşeren dalların meyve vermesini bekleyecek kadar sabırlı ve de yaşamın tüm koşullarına dirençli bir savaşçı…

    Yaşayarak biliyorum; iyimserlik üretkendir. en önemlisi; ürettikleri salt kendisini değil, çevresini de doyurur.

    ttunay@superonline.com

     Ankara'dan : Cumhur Aydın


    Geleceğimiz güvencede mi?

    Geçenlerde üstad Çetin Altan, yaşadığımız bunca karışıklığa karşın, 21. Yüzyılda dünya egemenleri tarafından Türkiye'yi ayakta tutacak ve hatta ihya edecek bir rol biçildiğini yazıyor, "Bekleyin göreceksiniz, her şey yerine oturacak" diyordu. Çetin'e göre IMF, Dünya Bankasi gibi kuruluşların dikte ettirdiği ekonomik yapı yeni kurallarıyla yaşama geçirilmiş; iş, siyasal düzenin buna uydurulmasına kalmıştı. Ama bu seçimlerde, ama bunu izleyen bir başka erken seçimde geniş tabanlı bir hükümet, Avrupa Birliği ve Amerikanın gözetimleri çerçevesinde bu yapıyı ayakta tutacak siyasal gücü oluşturacaktı. Kendisinin yazmadığı tek şey, ülkemizde bunun "demokrasi" denen oyunda halkın oyuyla nasıl gerçekleşeceğiydi..

    Amerikanın, 11 Eylül saldırısına yanıt verme reaksiyonun ardında, islami cihat saldırılarını dikkate almakla birlikte asıl senaryonun dünya petrol rezervlerinin kontrol altına alma girişimi olduğu nicedir uluslararası ölçekte değişik yazarlarca dile getiriliyor. İngiltere'den yazan Ergin Yıldızoğlu'da son makalelerinde bu senaryoyu aralamaya çalışıyordu. Yorumlara göre, Hazar çevresinin ele geçirilmesinden sonra, Irak'ın yeterince değerlendirilemeyen dünyanın ikinci zengin petrol yataklarına el konulması ve dahası İran ve daha düne kadar müttefik görünen Suudi Arabistan'ın da hedef alınmasıyla OPEC'in fiilen çökertilmesinin hedef dahilinde olduğu anlaşılıyor. Burada da yanıtı havada kalan soru, başta yirmi yıl sonra ABD gücünün en büyük rakibi olacak Çin, sonrasında Japonya ve Rusya'nın Ortadoğu petrollerine konacak bu tahakküme ne diyeceğiydi.

    İşte bu senaryo çerçevesinde; işin garipliğine bakın ki, soğuk savaş döneminde bizzat süper güçce, SSCB etrafının yeşil kuşak projesi dahilinde "ılımlı islam" tarafından sarılması dayatmasına kendi laik birikimiyle direnen Türkiye'nin, bugün islam coğrafyasındaki tek iler tutar ülke olarak sivrilmesi onu bir kalemde silinmeyecek bir role kavuşturuyordu. Egemen ülkelere direnemeyecek, edilgen ekonomik yapı ve buna bağlı yıllara dayanan müttefiklik, üstad Altan'ın işaret ettiği "yeni dünya düzeninde" bize bir şey olmayacak varsayımını destekler nitelikteydi.

    Olasılıkla bu nedenledir ki, 200 milyar doları aşmış iç ve dış borca karşın sistemin ayakta tutulmaya çalışılması, borçlu ama göçmemiş bir Türkiye'ye gereksinimden kaynaklanıyordu. Bu borçların yine dışarıdan desteklenen ayrılıkçı terörle başa çıkma ve üretmeden ancak tüketerek büyüme masalının işin suyu çıkarılarak uygulanan versiyonu sonucu oluşması, "kontrollü bağımlılık" çabalarını güçlendirecekti. Böylece son üç yıldır onlarca yasa IMF'nin direktifleriyle rüzgar gibi geçirilmiş, yetmemiş bizzat yönetme gereği ortaya çıkmıştı. Yaklaşan seçimlerden beklenti, yinelemek gerekirse bu düzeni suhuletle yürütecek bir gücün başa geçirilmesine olanak tanımasıydı. Ulusalcı olmamak kaydı ile, her türlü senaryo şimdilik iş görür nitelikteydi.

    Ülkenin tüm büyük iş sahiplerinin, bunların kontrolündeki medyanın bu plana sahip çıkması kuşkusuz "eşyanın tabiatına" son derece de uygundu. Kabuk devletin sona erişi, bilim ve enformatik çağına giriş söylevleri de bu sahiplenmenin entellektüel boyutunu oluşturuyordu.

    Geriye yalnızca "halk" kalıyordu. Resmi olmayan rakkamlara göre yalnızca emeğe bağlı olanlar değil göreceli nitelikliler de dahil yirmi milyonu işsiz, neredeyse tüm küçük ve orta ölçekli sanayi kuruluşları çökmüş, tarımı tümüyle dışa bağlı hale getirilmiş, zengin fakir gelir dağılımı dünyanın en dengesiz şeklini almış ülkenin yetmiş milyonluk halkı. Okuma yazma oranı, okullaşma oranı düşük, bilimden ve sorgulamadan yeterince nasibini almamış ve dahası büyük bölümü açlık sınırında debelenen, bir diğer bölümüde "her seye karşın köşeye dönme" felsefesine sarılmış, aydını suskun ve edilgen bir halk.

    Şimdi bu halk günün birinde kalkıp ta şu soruları sorsa, ne yanıt verilebilir acaba?

    Dünya tarihinde, ayakta kalışını başkalarına yaslanarak uzun süre becerebilmiş bir ülke, kavim, insan topluluğu var mıdır?

    Ulus devletlerin ortadan kalkması yalnızca ayak bağı olanların, edilgenlerin bir araya toparlanmasından mı ibarettir?

    Zenginin daha zengin, fakirin daha fakir olduğu bir dünya düzeninin daha kaç yıl küçük patlamalarla ayakta tutulması olasıdır?

    Neden hep benim oğlum, eşim, çocuğum ölüyor da, başkalarının ölmüyor?

    Cumhur

     Tadımlık Şiirler


    Tahirle Zühre Meselesi

    Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da
    Hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil,
    Bütün iş Tahirle Zühre olabilmekte
    Yani yürekte.

    Meselâ bir barikatta dövüşerek
    Meselâ kuzey kutbunu keşfe giderken
    Meselâ denerken damarlarında bir serumu
    Ölmek ayıp olur mu?

    Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da
    Hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.

    Seversin dünyayı doludizgin
    Ama o bunun farkında değildir
    Ayrılmak istemezsin dünyadan
    Ama o senden ayrılacak
    Yani sen elmayı seviyorsun diye
    Elmanın da seni sevmesi şart mı?
    Yani Tahiri Zühre sevmeseydi artık
    Yahut hiç sevmeseydi
    Tahir ne kaybederdi Tahirliğinden?

    Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da
    Hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil

    Nazım Hikmet

    ..........<>..........

    Bildiğin Gibi Değil

    Bizi bilirsin
    Avuçla su içmeyi
    Marifet biliriz,
    Yenilmeyi bir de
    Kendi sahamızda...

    Bizi bilirsin
    Saçımızı ıslatmayı fiyaka biliriz.
    Limonla!
    Tespih yaparız,
    Düş kırıklarından...
    Bizi bilirsin
    Ağzının içinde oturmak isteriz.
    Ve rutubetin en yakıştığı yer biliriz
    Ağzını...
    Bizi bilirsin,
    Yaşamak biliriz,
    Vademiz dolduğunda
    Avuçlarına gömülmeyi...

    Yılmaz Erdoğan

     Biraz Gülümseyin


    Bayram Tebrikleri

    Sene 1965, bir genel müdürlükte özel kalem müdürü yardımcısıyım. Bayrama 10 gün var. Benim müdür hastalandı. İşe gireli iki hafta olmuş olmamış. Genel müdür Bey beni çağırttılar:

    - Tebrik kartları hazır mı?
    - Hangi kartlar efendim?
    - Aman evladım, Şükrü Bey sana söylemedi mi? Bayram geldi tebrik kartları şimdiye kadar hazır olmalıydı, tüh, tüh... Çabuk, hemen hazırlayıverin.
    - Emredersiniz efendim

    Genel Müdür Bey bütün karları çini mürekkebiyle ve en güzel yazımla yazmamı istediler. 2000 tanesi "alt"takilere yazacaktım; "Bayramını kutlar gözlerinden öperim." 1000 tanesi de "üst" makamdakilere olacaktı; "Sizin ve eşinizin bayramını saygıyla kutlarken sıhhatli ve başarılı günler niyaz ederim."

    Sabaha kadar 3000 kart yazacağım, düşünebiliyor musunuz? Kolları sıvadım:

    "Bayramını kutlar gözlerinden öperim." 1,5,10,18,28,58,108,188,558.....

    Yazıyorum, yazıyorum bitmiyor. Nasıl sıkıntı bastı!! 739,918.....

    İki buçuk paket Samsun'u bu arada bitirmişim. Öyle işkence çekiyorum ki, ekmek parası olmasa bırakıp kaçacağım. Sıra 2000 karta geldiğinde şafak söküyordu. Ben de bitmişim ama önümde hala yığınla duruyor! 1000 tanede "üst makamlara" yazılması gereken var. 4. paket sigarayla birlikte "sizin ve eşinizin bayramını saygıyla kutlarken sıhhatli ve başarılı günler niyaz ederim" diye yazmaya başladım.

    1,5,9,13,39,109...... "Sizin ve eşinizin bayramını saygıyla kutlarken sıhhatli ve başarılı günler niyaz ederim."

    Boyuna yazıyorum, göz kapaklarım iyice ağırlaştı, takoz koysam gene de kapanacak.

    209,629,689..... yaz babam yaz.... Ama artık kalemi parmaklarımın arasında tutamaz oldum. Ben kaleme değil kalem bana hakim.

    "Sizin ve eşinizin bayramını saygıyla kutlarken sıhhatli ve başarılı günler niyaz ederim."

    "Niyaz ederim başarılı günler sizinle eşinizin bayramını kutlarken."

    "Kutlarken eşinizin bayramını saygıyla, sıhhatli günler diler Niyazi ile beraber ederim."

    "Niyazi ile birlikte sizin ve eşinizin bayramını kutlarken ayrıca sıhhatle ederim."

    "Önce bayramınızı eder sonra eşinizle Niyazi'ye başarılı günler dilerim."

    "Sizin de eşinizin de Niyazi'nin de bayramını saygıyla eder, sıhhat dilerim."

    "Sıhhatli eşinizin bayramını saygıyla kutlarken Niyazi'ye başarılar diler aynı zamanda ederim."

    "Bayramınıza etmeden önce eşinizi saygıyla kutlar Niyazi'nin gözlerinden öperim."

    "Sizin de eşinizin de Niyazi'nin de bayramınızın da gelmişini de geçmişini de... saygıyla ederim."

    Sabah tam mesai saatinde, gözlerim kan çanağı kartları yetiştirdim.

    Genel Müdür bir ikisine şöyle bir baktı:
    -"Aferin" dedi. "Güzel yazmışsın. Hemen postalayın."

    HEMEN POSTALADIK.

    Üç gün sonra bizim Genel Müdürü, ondan sonra da bendenizi postaladılar.

    Editörden Not: Bu güzel yazı bir sevgili kahveci dostumuzdan geldi. Yazarı ünlü biri olabilir. Yazıyı hatırlar gibiyim ama yazarı çıkaramadım. O da affetsin, siz de affedin artık.

     Kahveden Önce: Balık


    Hamsi Sarma (4 Kişilik)

    Malzeme:
    400 Gr. hamsi
    1 demet karalahana
    4 adet taze soğan
    1 demet maydanoz
    2 çorba kaşığı sıvı yağ
    Tuz
    Kırmızı biber
    Karabiber

    Yapılışı:
    Hamsileri kafalarını koparıp kılçıklarını çıkararak fileto olarak ayıklayın, yıkayıp durulayın. Her filetoyu ikiye ayırıp tuzlayın.
    Bir tencerede karalahana yapraklarını tuzlu suda yumuşayıncaya kadar kaynatın. Çıkarıp sap ve damarlarını kesin.
    Diğer bir kapta ince kıyılmış taze soğanları, kıyılmış maydanozu, tuz, karabiber ve kırmızı biberi karıştırıp yumuşayıncaya kadar ovun ve 2 çorba kaşığı sıvı yağı ilave edip karıştırın. Içine hamsileri ekleyin. Karışımı karalahana yapraklarına yeleştirip azar miktarda margarin koyup kenarları da kapanacak tarzda rulalar haline getirin. Ruloları aralarında boşluk kalmayacak tarzda fırın tepsisine dizin ve üzerlerine fırça ile sıvı yağ sürün. 180oC'ta 20 dakika kadar fırınlayın. Sıcak olarak servis yapın.

     Kıraathane Panosu



    KAYNAK KİTAP YARDIMI

    Selamlar. Okulumuzda kaynak kitap bulunmamaktadır. Elinizde ansiklopedi veya kaynak kitap varsa kargo ücreti bize ait olmak üzere gönderirseniz seviniriz.

    Saygılar.
    Lokman Ediş
    Çığlı Köyü İlköğretim Okulu
    Çığlı - Çukurca/Hakkari
    Tel: 0 438 557 2122
    Not: Aras Kargo ile göndermeniz daha iyi olur.



    TAZE KAN VE TROMBOSİT ARANIYOR

    Merhaba,
    12 yaşında kuzenimin geçtiğimiz hafta lösemi olduğunu öğrenmiş bulunmaktayız . Rahatsızlığına bağlı olarak (AB +) Taze Kana ve özellikle de Trombosit'e ihtiyaç duyuyoruz.

    Hergün kemotherapy ile birlikte 8 ünite kan ve trombosit veriliyor.4 haftalık zorlu kemotherapy tedavisinin yeteri kadar desteklenmemesi durumunda onu kaybetme riskimiz çok yüksek.

    Trombosit kanda kendini 3 günde yenileyen ve yılda 24 kere verilebilen bir hücre. Trombosit bayanlardan -damarlar daha ince olduğu için- çoğunlukla alınamıyor.

    AB (+ ) kan ihtiyacı için bayan ve baylardan, AB (+ ) kandan trombosit alımı içinde baylardan yardım/destek rica ediyorum.

    Kan ve trombosit vermek isteyen arkadaşlar bana veya hastanın annesine ekli numaralardan ulaşabilirler yada Marmara Üniversite Hastanesi Kan Bankasına Kaan İşsever adına bağışta bulunabilirler.

    TEL : 0216-5223153 Filiz Küntaş
    CEP : 0542-5937312 Serpil İşsever
    'e ulaşabilir

    İlgi ve yardımlarınızı rica ederim
    Tesekkürler

    Filiz Küntaş
    Finansbank PK ve ADK Pazarlama

     İşe Yarar Kısayollar - Şef garson: Akın Ceylan


    http://www.camocagi.org
    "Kumla ateşin dansına keyifli sohbetlerin eşlik ettiği sıra dışı bir mekanda camla ve doğayla başbaşa iki hafta geçirmek isteyen herkesi Cam Ocağı’na bekliyoruz." Böyle diyor cam dostları. İlginç ama hoş uğraşlar arıyorsanız mutlaka ziyaret edip bilgi almanız gereken bir site.

    http://www.janeresture.com/kiribati_canoe/history.htm
    Kiribati adası yerlileri kanoyu nasıl yapar merak edenlere hoş bir kaynak. Nerden çıktı şimdi bu demeyin aynı kaynaktan ulaşabileceğiniz tahiti kartpostalları arşivini de ayrıca tavsiye ediyorum.

    http://www.bina-art.de
    Tamamen resim çalışmalarından oluşan bir sanat galerisi. tabiki sadece yağlıboya çalışmaları değil... Site ana dilinin almanca olması kesinlikle sorun yaratmıyor. Hepimiz biliyoruzki resim de müzik gibi evrensel bir dile sahiptir.

    http://www.byegm.gov.tr/YAYINLARIMIZ/Avrupabirligi/avrupa.htm
    ...Die Welt gazetesinde (23/08) "Türkiye, AB Üyeliği İçin Forma Sokuluyor" başlığı altında ve Zafer Şenocak imzasıyla yayımlanan bir yazıda... Başbakanlık basın yayın ve enformasyon genel müdürlüğü resmi sitesi.

     Damak tadınıza uygun kahveler


    ClipFactory v1.0 [490k] Windows (All) FREE
    http://www.mywebattack.com/gnomeapp.php?id=105001
    Masaüstünüzdeki pencereleri resim olarak yakalayıp, bunları bir slideshow haline getirip, sonra da üzerine mp3 bir müzik ekleyip prezantasyon yapmaya ne dersiniz? Biraz hayalinizi çalıştırın, epeyce şey yapabilirsiniz.

    PixVue v1.1.0 [1686k] Windows (All) FREE
    http://www.mywebattack.com/gnomeapp.php?id=104999
    Bu da bilgisayarınızdaki resimlere kolay ulaşmanızı sağlayan bir program. Sağ tıkla resmi görme, slideshow olarak izleme, bunları klip haline getirip saklayabilme gibi olanaklar sunuyor sizlere. Hatta slideshow'u CD'ye kaydecek hale bile getiriyor. Resimlerle oynayanlara duyurulur.
    http://kmarsiv.com/sayilar/20020828.asp 28 Ağustos 2002 - ©2002-kmarsiv.com
    istanbullife.com