KAHVE MOLASI

ABONE FORMU

ABONE OL
ABONELiKTEN AYRIL
HTML TEXT
kmarsiv.com
Arşivimiz
Yazarlarımız


FORUM ALANI

Sohbet Odası
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri

Kim Bu Editor?


HiÇBiRYERDE - IN NOWHERE LAND

 29 Ağustos 2002 - Yarın Bayram


Merhaba Dostlar,

Yarın 30 Ağustos Zafer Bayramı. Bir asker çocuğu olarak hep başka başka duygularla yaşamışımdır 30 Ağustos'ları. Tankların, topların, uçakların gün ışığına çıktığı, yağlanıp cilalandığı, rütbelerin takıldığı, askerlerin yürüdüğü, bandoların alabildiğine çaldığı hoş günlerdi o günler. Ankara'da kutlanan 30 Ağustos'ların tadını, İstanbul'da, İzmir'de almak imkansızdır. Hipodromda başlayan törenler, Anıtkabir'e yapılan ziyaretler, gece Orduevlerinde düzenlenen Zafer Balo'ları, hepsi çok farklıdır diğer illerden. Küçük yerlerde de bir başka olur kutlamalar. Esmer, palabıyıklı yağız Yunan, İtalyan gençlerini, bir dipçikle yere seren esmer, palabıyıklı yağız Türk delikanlıları vardır hep oralarda. Garnizon komutanlarının başköşede olduğu birkaç günden biridir 30 Ağustos'lar.

Askerler için anlamı farklı ama hepimizin için çok değerli olan bu güzel günde, ben de size bir asker selamı verip, hepinizin "30 AĞUSTOS ZAFER BAYRAMI"nı bugünden kutluyorum. Nice 30 Ağustos'lara...

..........

Bir gün önce yaşadığımız hüsranın ardından dün sağolsun arkadaşlarım teselli etmek için her yolu kullandılar. Telefonla, olmadı mesajla, o da olmadı eposta ile az t-aciz-eselli de bulunmadılar. Dedik ya, diyecek lafımız yok, sineye çekeceğiz artık. 3 hafta sonra da ben onları bombalıyacağım haberleri olsun.

"Hiçbiryerde", davetli olarak katıldığı "Montreal Film Festivali Yarışma Bölümü"nde bugün görücüye çıkıyor. Bizlerle buluşmadan önceki bu son sınavında başarılar dilemekten başka birşey aklıma gelmiyor. Monreal dönüşünde Sevgili Zeynep'ten anılarını dinlemek hoş olacak. Eğer bir aksilik olmazsa 20 Eylül'den itibaren sinemalarda gösterime girecek "Hiçbiryerde" nin hakettiği ilgiyi görmesini çok arzu ediyorum.

30 Ağustos Zafer Bayramı nedeniyle 3 günlük ara veriyoruz "Kahve Molası" na. Tatil günlerinde düşen okuma oranını göz önüne alıp, tatillerde yayınlamayarak, "Bayram Sanal Gazetesi" ne meydanı bırakma geleneğini başlatıyorum. Ayrıca söz veriyorum, Bayram Gazetesine diğerlerinin ettiğini ben "Bayram Sanal Gazetesi"ne yapmayacağım.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur

 Kıraathane Sahibinden


Posta Grupları

Pekçoğumuz posta gruplarına üyeyiz. En azından sizler üyesiniz biliyorum, çünkü "Kahve Molası" abonesisiniz. Ama bunun yanında başka gruplara da üyeliğiniz vardır mutlaka. Özellikle "Yahoo Groups" ları bilmeyeniniz yoktur. Son derece yüklü bir hizmeti ücretsiz vermeye çalışırken, gereksiz posta trafiği yaratmamak için de türlü tedbirler almak zorundadırlar. Bunlardan biri de, geri dönen adreslerin "bounce" olarak kaydedilip, gönderme işlemini siz tekrar aktif hale getirene kadar, postalamanın durdurulmasıdır. Bunun nedeni bir zaman içinde olsa eposta adresinize ulaşılamamasıdır. Örneğin, Superonline'da 2-3 hafta önce yaşanan bir arızadan dolayı, hemen hemen kayıtlı tüm superonline adresleri "Bouncing List"e katılmışlardır. Böylesi bir durumda Yahoo size açıklayıcı bir eposta yollamakta ve dilerseniz size verdiği bir linkten hesabınızı aktif hale getirebileceğinizi söylemektedir. Bunun dün Sevgili Melih'in sözünü ettiği üçkağıtçılıkla hiçbir ilgisi yoktur. Bugün bir dostumdan bu konuda bir soru aldığım için anlatmak gereği duydum. Eğer hesabınızı aktif hale getirmek istiyorsanız, Yahoo'dan gelen ve Yahoo'ya ait olduğu adresten belli olan epostalardan çekinmeden gerekli işlemi yapabilirsiniz.

 Kahvecinin Günlüğü


  • AŞKIN NUR YENGİ
    Rumeli Hisarı'nda yıldızlı geceler...
    Rumeli Hisarı, 29 Ağustos, 21.00


  • MUSTAFA SANDAL
    Rumeli Hisarı'nda yıldızlı geceler...
    Rumeli Hisarı, 30-31 Ağustos, 21.00


  • Rumelihisarı Konserleri
  • UĞUR YÜCEL "HOUSE OF SAMBA"
    Park Orman, 29 Ağustos Perşembe 2002, 22:00
    Uğur Yücel, Ağustos ayı boyunca “House of Samba” gecelerinde Park Orman'da sahne alacak. 5 hafta süresince, her Perşembe akşamı Parkorman’da müzikseverlerle buluşacak olan Uğur Yücel ve iki kişiden oluşan ekibi, perküsyon performanslarıyla izleyicilerine farklı geceler yaşatacak.


  • TANGO VE ÇİGAN GECESİ
    Dalia Beach Club, Demirciköy-Kilyos, 31 Ağustos Cumartesi 2002, 19:30
    http://www.daliaclub.com


  •  Araştıran Kahveci : Başak Postacı


    BÜYÜK İSKENDER - VIII

    İSKENDER DÜNYAYI DEĞİŞTİRİYOR

    Asya'nın Efendisi


    İskender, Darius'un ölümü üzerine, kendisini "Yunanlılara Persler'in yaptığı mezalimin intikamcısı" olarak değil, Darius'un "yasal varisi" olarak görmeye başlar. Artık "Asya'nın Hükümdarı" dır ve "Dünya'nın Hükümdarı" olmak fikrinin gerçekleşmesine az kalmıştır. Ancak hayat görüşündeki bu değişiklik tavırlarına ve uygulamalarına da yansımaya başlayınca, Ordusu içindeki ilk huzursuzluklar başlar.

    İskender giyiminden yaşam tarzına ve devlet idaresine kadar Pers geleneklerini benimser, yakın çevresini ve Ordusunu alabildiğine Perslerle ve diğer Asya uluslarıyla doldurur, askerlerinin Perslerle evlenmesini teşvik eder [hatta örnek olsun diye kendisi de toplam olarak 3 defa evlenir]. Hele bir de "her kim olursa olsun huzurunda yer kapanması gerektiğini" ilan edince Makedonlar ve Yunanlılar gerçekten çileden çıkarlar. Özünü unuttuğu için kızgındırlar İskender'e. Oysa İskender o zaman için çok yabancı bir kavramı, "çok uluslu tek bir devleti ve ortak bir kültürü " yaratma çabasındadır.

    Bu yolun sonu yok!

    Yine de Ordusu İskender'e bağlı kalmaya devam etmiş ve son bir gayretle Hindistan sınırlarına kadar daha yürümüşlerdir. Ancak artık kendilerine tamamiyle yabancı topraklardadırlar, farklı ve sert iklim koşulları ve ansızın baskınlar düzenleyen bozkır kabileleri Ordu'da, sinir bozukluğu ile birlikte, ağır kayıplar yaratır.

    Ama İskender Dünya'nın ucuna ulaşmak konusunda inatçıdır. Ordusunu son bir gayretle Hindi Kuş Dağlarını aşmaya ikna eder. Çünkü efsanelerde Doğu Okyanusunun bu dağların ardında olduğu söylenmiştir. Dağın ardında okyanus yerine uçsuz bucaksız uzanan toprakları görünce esaslı bir hayalkırıklığı yaşamış ve 10 yıldan fazla süredir O'nun her dediğini yapan Ordusunun -ilk ve son kez olarak- isyanıyla karşılaşarak, çaresiz [resmi tarihine göre "gözlerinde yaşlarla"] geri dönmek zorunda kalmıştır.

    Belki de yaşadığı hayal kırıklığının etkisiyle, dönüş yolunda karşısına çıkan her şeyi yakıp yıkmıştır, hayatının en büyük yenilgisini de, bu tam 1 yıl süren (MÖ 325-324) dönüş yolunda, tabiat karşısında almıştır: Pakistan ile İran arasnda uzanan Gedrosia çölüne 85.000 kişi girmiş, ancak 25.000'i sağ olarak çıkabilmiştir.

    İskender bu arada ilk evliliğini yapmış (Roxane), ardından da hayatının en büyük iki acısını yaşamıştır: Önce çocukluğundan beri yanından ayırmadığı atı Bukefelos'u, daha sonra da en yakın dostu [ve sevgilisi] Hephaistion'u kaybetmiştir. Özellikle Hephaistion'un ölümü İskender'i, tabiri caiz ise, yıkmıştır. Kocasını kaybeden kadınların yaslarını sembolize etmek için saçlarını kestirdikleri Pers geleneğine uyarak, o zamana kadar uzatmış olduğu saçlarını kestirmiş, günlerce kendini bilmeden yatmıştır. Normale dönmesi ise aylar sürmüştür.

    İskender de değişiyor!

    10 yıldan fazla süredir savaşlarla geçen hayatın, sevdiklerini kaybetmenin ve dünyanın sonuna gidememiş olmanın İskender'de yarattığı manevi çöküntünün etkileri bu dönemde iyice belirginleşmiştir. Bunlara, bir de aşırı miktarda tükettiği alkolü eklemek gerekir. Karakterinin meşhur özelliği olan öfke nöbetlerine daha sık ve ani şekillerde tutulmaya başlamış, bazı bilim adamlarına göre de "paranoya" geliştirmiştir.

    Bu öfke ve paranoya nöbetlerinden en yakın çevresi dahi nasibini almıştır: En yakın arkadaşlarından birini sarhoşken yaptığı bir tartışma neticesinde [her ne kadar daha sonra üzüntüden yataklara düşmüşse de] öldürmüş; giderek artan şüpheciliği, kendisine komplo kurduklarını düşündükleri yaşlı Generali Parmenion'un, Granicus Savaşında İskender'in hayatını kurtarmış olan Parmeion'un oğlu Philotas'ın, ve resmi tarihçisi [ve çocukluk arkadaşı] Callisthenes'in de dahil olduğu pek kişiyi idam ettirmesine sebep olmuştur..

    Çok sevdikleri Krallarının böylesine değişmesi Ordusunu çok üzmüş, ama olanlara rağmen yine de O'na sadık kalmaya devam etmişlerdir. Tüm bunlar kötü bir büyünün nedeni ve uğursuz bir akıbetin habercisi olarak yorumlanmış; nitekim yorumlandığı gibi de olmuştur:

    M.Ö. 323 yılının 29 Mayıs gecesi, Babylon'da, düzenlediği eğlencelerden birinde ansızın yere yıkılmış, 10 gün kadar ateşler içinde yatmış ve 10 Haziran günü de, sadece 33 yaşındayken ölmüştür. Ölümüne neyin sebep olduğu bugün hala bilinmemektedir. Bu konuda da pek çok iddia bulunmaktadır: Aşırı yorgunluk ve alkol tüketiminin yol açtığı bedensel hasarlar, ülser, sıtma ve nihayet zehirlenme yani cinayet…Ölmeden önce İtalya ve Arabistan'a sefere çıkmayı tasarladığı söylenmektedir.

    Tarihi kayıtlardan mezarının yüzyıllarca (yaklaşık dörtyüzyıl kadar) Mısır'da (İskenderiye'de) korunmuş ve ziyaret edilmiş olduğu anlaşılıyor. Ancak daha sonra, bir ekonomik kriz nedeniyle bir Roma imparatoru tarafından som altın lahdi para basmak üzere eritildiği için, bugün artık mezarının yeri bilinmemektedir.

    İskender yeni bir çağ açıyor

    İskender'in ölümü 300 yıl kadar sürecek yeni bir çağın, "Hellenistik Çağın" başlangıcını işaret eder. Yunanistan'dan Hindistan'a dek ulaşan imparatorluğu antik çağın en büyük imparatorluğu olmuştur. Farklı ulusların, ırkların, kültürlerin, sanatın ve akla gelebilecek daha pek çok şeyin birbirleriyle tanışıp, kaynaşmasını sağlayan bu dönem, O göremese de, İskender'in hayallerinin gerçekleştiği dönemdir. Ancak ölümünden kısa bir süre sonra imparatorluğu önce arkadaşları arasında dörde bölünmüş, daha sonra da yerini batıdan yükselen güneş "Roma"ya bırakmıştır. İskender yaptıklarıyla, bugün "batı medeniyeti" diye kabul edilen değerlerin ilk yapı taşını koymuştur.

    İskender'i "büyük" yapan nitelikleri üzerinde çok durulmuştur. Bu özelliklerinin çoğu bir anlamda "ideal insanı" temsil eder: İskender bütün savaşlarında en önde, ölümü hiçe sayarak savaşmış, hatta askerlerinin kendisini "net" olarak seçip, cesaretlenmeleri için en parlak, en gösterişli zırhları ve miğferleri kullanmıştır.

    Kendi güvenliği konusunda şaşırtıcı derecede "umarsız" olmasına rağmen, askerlerinin güvenliğine aşırı önem vermiştir. Bu yüzden de savaşlardaki kayıpları düşmanlarına göre çok daha az olmuştur.Kendisi de savaşlarda onlarca kez yaralanmış, bunlardan birkaçında ciddi ölüm tehlikeleri atlatmış, ama yaralıyken bile her savaşın ardından yaralı askerleriyle tek tek ilgilenmeyi ihmal etmemiştir. Bu samimi tavrının en güzel örneğini 60.000 kişiyi kaybettiği Gedrosia çölünde sergilemiştir: Susuzluktan kırılan askerlerin bir kısmı ufak, tuzlu bir su birikintisi bulmuşlar, ama kendileri içmeyerek, suyu bir miğferin içinde Krallarına götürmüşlerdir. İskender kendisine sunulan suyu içmeden, askerlerinin gözü önünde yere dökmüş, "Eğer onlar içmeyecekse ben de içmem" demiştir. Ordusu O'na belki de bu nedenlerle [bir istisna hariç] hep sadık kalmıştır.

    Askeri zekası ise zaten tartışılmamaktadır. Savaş alanlarında uyguladığı taktikleri bugün dahi harp okullarındaki savaş tarihi derslerinde okutulmaktadır. Makedonya'da başlayan ve Hindistan sınırlarında sona eren seferi, tarihin hem mesafe hem de zaman olarak en uzun seferlerindendir.

    Sahip olduğu ve değeri bugün için bile muazzam olan servetini kendisine sadık olanlar için cömertçe harcamış, Darius'un ailesini kendi ailesi gibi benimsemiş, hiç birine saygıda kusur etmemiştir. Özellikle kadınlara gösterdiği saygı ve hürmet o kadar meşhurdur ki, Darius'un ailesine isterlerse artık geri dönebileceklerini söylediğinde Ana Kraliçe ve Darius'un eşleri bu teklifi kabul etmemiş, İskender'le kalmaya devam etmişlerdir.

    İskender benzer tavrı ele geçirdiği kentlere karşı da sürdürmüştür. İsyanı cezalandırmaya her zaman hazır olmuş; ama kalpleri kazanmayı daha çok istemiş ve bunu da başarmıştır.

    Sert, azimli, korkusuz, doğuştan savaşçı, ama aynı zamanda şaşırtıcı derecede duygusal ve romantik olan bu adam hayatı boyunca bilinmeyenin cazibesinden etkilenmiş, bunun peşinden gitmiştir. Dönemi için "üstün ve imkansız" sayılan başarılar elde etmiş olmasının yanısıra, birbiriyle bu denli çelişen özellikleri karakterinde taşımış olması ve [bu nedenle] ne yapacağının hiç bir zaman bilinememesi de insanların İskender'e, daha yaşarken tanrı olarak kabul edip, tapmalarına sebep olmuş olabilir. Bugün hala, islamdaki "Boynuzlu Peygamber" inancına benzer bir şekilde, Afrika'nın bazı bölgelerindeki hristiyanlar Kral Phillippos'un "Kutsal Şehit", İskender'in ise "Çileci bir Aziz" olduğuna inanmaktadır.

    Gözyaşlarıyla başladığı dönüş yolunda, bugüne kadar bulunamamış ve üzerinde şu basit cümleyi taşıyan bir anıt yaptırmıştır:

    "İSKENDER BURADA DURDU"


    SON

    Yazının başlangıcını okumak için tıklayınız.

     Enişte'den Erişte'ler : Ahmet Şeşen


    Hannover ve CEBIT - 2

    Kullandığımız bilgisayar sistemleri Nixdorf marka idi ( Made in Germany ! Sımsıkı dağ gibi taş gibi taş gibi..! ) ve dolayısıyla Nixdorf firması elemanları da gelmişlerdi ve bankamızın ATM satın alma projesi de gündemde. Firma da bizi bu vesile ile Paderborn isimli kasabaya ve bu makinaların yapıldığı fabrikaya ziyarete götürdüler ( Nixdorf firmasını Siemens satın almıştı ve artık ismi Siemens-Nixdorf olmuştu ). Birkaç saatlik bir yolculuktan sonra geldik kasabaya aman allahım caddeler, sokaklar Siemens ve Nixdorf isimlerinden geçilmiyor. Meğerse adamlar önce fabrika yapmaya karar veriyorlar, etüd ediyorlar burayı buluyorlar, tren yolu getiriyorlar, üretilen makina ve bilgisayarlar trene yükleniyor. Süper bir spor tesisi yapmışlar fabrika yanına hem açık hem kapalı, tartan pist, futbol sahası, jimnastik salonları, basketbol, voleybol…İnanılmaz güzel. Şehir merkezine 3-5 km. uzaklıkta. Bisikletine atlayan geliyor, zaten yaşayanlar aynı zamanda fabrika çalışanları. Hatta yıllar sonra bu fabrikayı başka yere nakletmek istediklerini ama yetkililerin biz burayı sizin için yerleşim yeri yaptık, nakledemezsiniz dediklerini duymuştum…Bir de günlerden Cuma idi hatırladığım ve tatil başlıyordu saat 14:30-15:00 gibi. Herkes hazırlıklarda ve bize gıcık gıcık bakıyor bir an önce gitseler diye, konuyu anlatan bölüm yetkilileri kısaca açıklıyorlar burda şöyle bir işlem yapılıyor diye geçiştirmeye çalışıyorlar, milletin gözü saatlerde, makyaj yapan hanımlar, of puf sesleri arasında ayrıldık kasabadan.. Tamam ! Gezin keratalar, için içebildiğiniz kadar biraları :-))

    " Kim ne istiyor arkadaşlar ? " dedik ve oylama sonucu gerçek bir Alman Birahanesi'ne gitmeye karar verdik. Biz de içelim Alman gibi, çatlasın bunu okursa Göethe :-))

    Mesire yeri gibi uzun uzun tahta masalar,
    Hepsi bir örnek aynı tezgahtan sapsarı saçlı insanlar,
    Erkekler domuz gibi şişko, kadınlar holstein modeli zira,
    Garson kızlara eziyet olmasın diye fıçıyla gelsin bira,
    Bilezik gibi dolamış bira bardaklarını dalyan gibi bu dişi,
    Neresiyle toplayacak anlayamadım vereceğimiz bahşişi,
    Bir de düğün salonu orkestrasından marşımtrak şarkılar…
    Lili Marlen'i de söylesenize be Adolf suratlı kankalar..! :-))

    Hoşgeldiniiiizzz ..! Minik bardaklarda votka sunan Rus güzelleri vardı tarihi otelin lokantasının girişinde.. Almasanız da olur bunlar votka gibim çarpıyor zaten :-))
    Bugün; " Rus Gecesi " varmış adını hatırlayamadığım bu otelde, davetliyiz.
    Masa ortasında meşhur borç çorbaları, gelsin votkalar, gitsin votkalar, söylensin Katalin'ler, hepsi gitsin, sadece kızlar kalsın :-))

    - Aman dikkat ! Bu votka adamı fena çarpar !
    - Hady lenn ….! İçelim güzelleşelim şu kızlar gibi !

    derseniz benim gibi; elinizde anahtarınız olsa bile, zille uyandırırsınız teyzeyi :-))

    - Wayyy ! Teyze'm benim ! Kankam ! Şu anahtara uygun bir delik atsana ! :-)))

    asesen@turk.net

     Taze Kahveci : Ahu Yücel


    Ne me quitte pas

    gece, gecenin içinde bir uyku...uykumda sen...’ sanırım böyleydi bu satır.. eğer yanlışsa özdemir asaf beni affetsin. işte böyle bir gecedeyim. yaşadığım andan çok mutlu olduğum ve beni sonunda nereye götüreceğini bilemediğim bir gecenin içindeyim... penceremden istanbul’u gözetliyorum... kapıyı hızla çalan sonbaharı nasıl karşıladığını soruyorum şehrime.. hoşuna gidiyor mu diyorum... sırtından şalı çıkartıp bana uzatıyor.. sanki biraz üşüyeceksin der gibi. ama halinden memnun.. belli... bende ona teybimde çalan jacques brel’i hediye ediyorum.. hoşuna gidiyor belli.. benimde hoşuma gidiyor bu buğulu ses.. hele ‘Ne me quitte pas’ çalıyorsa... bence hayatından en az bir defa dinlemeli herkes bu şarkıyı.. ve aşık olduğu insanın gözlerinin içine baka baka bir defa mırıldanmalı... fransızca dünyanın en güzel dili bence.. ama bu şarkının güzelliği ve büyüsü dilinden gelmiyor.. bence bu şarkının dili yok.. hani şu söylemeyi çok istediğiniz ama bir türlü sözcükleri biraraya getiremediğiniz anlar gibi bir şarkı bu...

    bir türlü vazgeçmek istemeyenlerin şarkısı.. sonsuz aşka inananların şarkısı.. size şarkının türkçesini seve seve yazardım ama yazmayacağım. çünkü bana kimse yazmadı. fransızcayı hiç bilmememe rağmen bir gün aşk uğruna bir fransızca sözlük elde edip, birde gramer kitabı yardımıyla kendim çözmüştüm bu şarkıyı.. ve gözlerinin içine baka baka mırıldanmıştım.. o günden beri benim şarkım bu.. kimselere vermem... şarkımda ki kadın aşkı uğruna bir krallık yaratacağından bahsediyordu.. sevgilisine kavuşamadığı için ölen bir kraliçenin hikayesi bu şarkı.. yağmurun hiç yağmadığı ülkelerden getirdiği birkaç yağmur damlasını anlatıyor o kraliçe.. gece geldiğinde gerdeğe giren kırmızıyla siyahın öyküsünü anlatıyor.. kırmızıyla siyahın gökyüzünü nasılda aydınlattığını anlatıyor.. ve bir gün konuşmamaya, ağlamamaya karar veriyor.. sadece gizleniyor. onu izleyebilmek için.. gülümsemesini, dansedişini görebilmek için.. gülüşünü işitebilmek ve şarkısını söyleyişini işitebilmek için... ve bütün bunları sadece sevgilisinin onu terketmemesi için yapıyor...

    benimde gökyüzümde bu gece siyahla kırmızı gerdeğe giriyor... ve şarkı bittiğinde o yağmurun hiç yağmadığı ülkelerden iki yağmur damlası düşüyor gözlerimden yanaklarıma doğru... ve bunların hepsi aşk için oluyor... sevgiler...

     Tadımlık Şiirler


    Gece Vakti

    Gece vakti kimdir kapıyı çalıp gelen
    Yitirdiğim bir mutluluk mu
    Habercisi mi gelecekteki bir mutluluğun

    Gece vakti kimdir kapıyı çalıp gelen
    İçimde bağıran acılar mı
    Serseri, başıboş bir rüzgar mı

    Gece vakti kimdir kapıyı çalıp gelen
    Ansızın çıkıp gelen bahar mı

    Gece vakti kimdir kapıyı çalıp gelen
    Yüreğim mi,damarlarımda hışırdayan kan mı

    Bağırarak bu kansız evlerin suratına
    Bağırarak bu kansız sokakların suratına
    Bağırarak bu kansız insanların suratına
    Bağırarak yüreğimdeki kanı

    Gece vakti kimdir kapıyı çalıp gelen

    Ataol Behramoğlu

    ..........<>..........

    Göre

    Gözlerimiz birbirine göre
    Ellerimiz, dudaklarımız
    Ve aşk bize göredir

    Gece tam aşka göre
    Rüzgar geceye göre
    Ve yağmur rüzgara göredir

    Öpüşmelerimiz yağmura göre
    Odamız öpüşlerimize göre
    Ve dünya odamıza göredir

    Ve biz dünyaya göreyiz

    Ataol Behramoğlu

     Biraz Gülümseyin


    AV

    Ava çıkmış adam başına gelenleri anlatıyormuş:
    - Ormanda ilerlerken karşıma kocaman bir ayı çıkmaz mı? Çifteyi doğrultacak vakit yok. Silahı bir kenara attığım gibi başladşm kaçmaya... fakat ayı peşimde! Benden hızlı koşuyor. Bir ara ayının sıcacık nefesini ensemde hissettim. O kadar yaklaşmış! Derken ayının ayağı kaydı, yere düştü. Fırsat bu fırsat, tabana kuvvet arayı açtım. Ama ayı toparlandı, kalktı, bana yetişti. Yine nefesi ensemde.. Pençesini uzatsa omuzumdan yakalayacak. Allah'tan tam o sırada yine ayının ayağı kaydı yere düştü. Talih bana gülüyor! Hızımı artırdığım kadar artırdım. Yeniden 500m arayı açtım Allah sizi inandırsın arkadaşlar, ayı yine bana yetişti. Yine nefesi ensemde. Şansa bakın... Ayının tekrar ayağı kayıp yere düşmez mi?

    Serüveni dinleyen biri dayanamamış:
    - Sen de çok yürekliymişsin arkadaş. Hayvan bana üç defa nefesi enseme gelecek kadar sokulsa cok ayıptır söylemesi, ben korkumdan altıma ederdim.

    Avcı dönüp sözünü kesene ters ters bakmış:
    - Lafı karıştırma yahu! Ayı üç kez neyin üstüne bastı da ayağı kayıp yere düştü sanıyorsun?

    ..............

    Deniz Kızı

    Üç denizci bir denizkızını kurtarır. Deniz kızı bunlara der ki "Biz efsane değiliz , işte görüyorsunuz ama sihirli yaratıklarız. Siz hayatımı kurtardınız.Bende sizin birer dileğinizi gerçekleştireceğim. Dileyin benden ne dilerseniz?
    Birinci denizci dilemiş "Zekamı 2 katına çıkar!
    "Hay hay demiş deniz kızı. Denizci bir anda japon malı sonar aletinin gerçekte nasıl çalıştığını anlamış, sadece resimlerine bakarak monte etmeye başlamış.

    İkinci denizci atılmış "Benim zekamı 3 katına çıkar!
    "Olur" demiş deniz kızı. O da bir anda gökyüzüne bakarak dünyanın eğiminde aslında bir sapma olduguna dair formülü tersten ve latince kaleme almaya başlamış.

    Üçüncü denizci bağırmış "Benim zekamı 10 katına çıkar!
    "Yapamam " demiş deniz kızı.
    "Yaparsın " demiş denizci.
    "Hayır ne istedigini bilmiyorsun. Ne söylediğini de bilmiyorsun. Her sey değişecek ama her şey. Dünyayı bambaşka bir gözle göreceksin. Eski yaşamınla hiçbir şekilde uzlaşmayacak bir boyuta geçeceksin. Bundan pişman olabilirsin. Dilersen sana 1 milyon dolar vereyim, bundan vazgeç" demiş deniz kızı

    "Baska hiçbir isteğim yok, zekamı 10 misli arttır! demiş denizci.
    "Peki "demiş deniz kızı ve üçüncü denizci BIR KADINA dönüşmüş.....

     Kahveden Önce: Balık


    Hamsi Çorbası (4 Kişilik)

    Malzeme:
    100 Gr. Hamsi
    1 adet iri olgun domates
    1 adet kuru soğan
    1 demet maydanoz
    1 çorba kaşığı un
    1 çorba kaşığı tereyağı
    4 su bardağı su
    Tuz
    Karabiber

    Yapılışı:
    Hamsileri, kafalarını kopararak ve kılçıklarını çıkararak fileto halinde ayıklayınız; yıkayıp durulayınız ve 1 cm uzunluğunda parçalar halinde kesiniz. 5 dakika kadar 4 bardak tuzlu suda haşlayınız. Haşlanmış hamsileri suyunu süzüp kenara alınız. Bu suyu daha sonra kullanacağınızdan dökmeyiniz. Domatesin kabuğunu soyup rendeleyiniz. Soğanı da rendeleyiniz.
    Tereyağını tavada eritip unu kavurunuz. Rendelenmiş domates ve soğanı ilave edip birkaç dakika çeviriniz. Beklettiğiniz suyu ilave ediniz. Su kaynamaya yaklaşınca hamsileri ve kıyılmış maydanozu ilave edip 5 dakika daha pişiriniz. Sıcak servis yapınız.

     Kıraathane Panosu



    KAYNAK KİTAP YARDIMI

    Selamlar. Okulumuzda kaynak kitap bulunmamaktadır. Elinizde ansiklopedi veya kaynak kitap varsa kargo ücreti bize ait olmak üzere gönderirseniz seviniriz.

    Saygılar.
    Lokman Ediş
    Çığlı Köyü İlköğretim Okulu
    Çığlı - Çukurca/Hakkari
    Tel: 0 438 557 2122
    Not: Aras Kargo ile göndermeniz daha iyi olur.



    TAZE KAN VE TROMBOSİT ARANIYOR

    Merhaba,
    12 yaşında kuzenimin geçtiğimiz hafta lösemi olduğunu öğrenmiş bulunmaktayız . Rahatsızlığına bağlı olarak (AB +) Taze Kana ve özellikle de Trombosit'e ihtiyaç duyuyoruz.

    Hergün kemotherapy ile birlikte 8 ünite kan ve trombosit veriliyor.4 haftalık zorlu kemotherapy tedavisinin yeteri kadar desteklenmemesi durumunda onu kaybetme riskimiz çok yüksek.

    Trombosit kanda kendini 3 günde yenileyen ve yılda 24 kere verilebilen bir hücre. Trombosit bayanlardan -damarlar daha ince olduğu için- çoğunlukla alınamıyor.

    AB (+ ) kan ihtiyacı için bayan ve baylardan, AB (+ ) kandan trombosit alımı içinde baylardan yardım/destek rica ediyorum.

    Kan ve trombosit vermek isteyen arkadaşlar bana veya hastanın annesine ekli numaralardan ulaşabilirler yada Marmara Üniversite Hastanesi Kan Bankasına Kaan İşsever adına bağışta bulunabilirler.

    TEL : 0216-5223153 Filiz Küntaş
    CEP : 0542-5937312 Serpil İşsever
    'e ulaşabilir

    İlgi ve yardımlarınızı rica ederim
    Tesekkürler

    Filiz Küntaş
    Finansbank PK ve ADK Pazarlama



    COOKER SAHİBİNİ ARIYOR

    1 - 2 yaslarında , erkek , kısırlaştırılmış cooker ömrü boyunca sevgisiz ve ilgisiz sahipleri tarafından oradan oraya atıldı... bal gibi güzel ve akıllı, artık son sahibi olacak ve hakettigi sevgi ve ilgiyi görebilecegi yeni bir aile arıyor..... lütfen tanıdıklarınıza iletin.

    Ayşe Doğancı
    doganci@superonline.com

     İşe Yarar Kısayollar - Şef garson: Akın Ceylan


    http://www.turmepa.org.tr/cocuk/
    Deniztemiz sloganını sanırım duymayan kalmamıştır. Turmepa'nın dernek bünyesinde gerçekleştirdiği ve sürekli yeni üyeler kazandırarak geliştirmeye çalıştığı organizasyonun çocuklar sayfası linkini veriyorum. Ayrıca ana sayfadan üye olarak siz de katkıda bulunabilirsiniz.

    http://mseruveni.kolayweb.com/362266016685.html
    Maddenin serüveni. Mesela; Ortası delik madeni paramız var, parayı ısıtırsak ortasındaki deliğe ne olur ? Aynımı kalır, genişlermi, daralırmı ? gibi, ilginç ve ilgi çeken soruların cevapları da mevcut.

    http://www.atlikarincam.com
    Bu siteye büyükler giremez uyarısı var; fakat ben girdim. İyiki de girmişim. Küçük çocuklara internetin faydalı olarak da kullanılabileceğini anlatmayı hedefleyen ve bence çokta iyi yapan bir site.

    http://www.komikresim.com/
    Hani arkadaşlarımızın bizlere ara sıra gönderdiği ilginç resimler vardır. Nereden bulurlar böyle şeyleri deriz. Sizi bilmem ama ben diyen bir kaç kişi tanıyorum. Hah, işte o resimlerin kaynaklarından biri...

     Damak tadınıza uygun kahveler


    TrayBar v2.4 [62k] W9x/2k/XP FREE
    http://www.nimation.nl/traybar/
    Çok güzel bir program menüsü düzenleme programı. Önemli programlarınızı içine tanımlıyorsunuz. Çalıştığında görev çubuğuna yerleşiyor ve hızla sizi programlarınıza ulaştırıyor. Denememekle çok şey kaybedeceğinizi söyleyebilirim.

    MaxLister v2.41 [260k] Windows (All) FREE
    http://www.mywebattack.com/gnomeapp.php?id=105016
    Bu programla CD nizdeki, hard diskinizdeki dosyaları katalog haline getirip listeliyorsunuz. Program size arama fonksiyonuda sunarak hızla dosyaya ulaşmanızı sağlıyor. Böylece gerçek CD ye girmeden içindeki dosyaları kontrol etmek, istediğinizi bulduğunuzda da çalışmak kolaylaşıyor. Bol CD ile çalışanlara, MP3 meraklılarına önemle duyurulur.
    http://kmarsiv.com/sayilar/20020829.asp 29 Ağustos 2002 - ©2002-kmarsiv.com
    istanbullife.com