KAHVE MOLASI

ABONE FORMU

ABONE OL
ABONELiKTEN AYRIL
HTML TEXT
kmarsiv.com
Arşivimiz
Yazarlarımız


FORUM ALANI

Sohbet Odası
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri

Kim Bu Editor?


HiÇBiRYERDE - IN NOWHERE LAND

 2 Eylül 2002 - Görüşmek Üzere Yeşil Yaprak


Yeşil Yaprak
 13 Nisan 1985-30 Ağustos 2002
“Yaşam çok güzel ama, kolay değil. Kolay olsa bu kadar anlamlı olmazdı. Yaşam uzun bir yolculuk, bazen de savaş. Bazen koşuyoruz. Bazen de düşüyoruz, yaralanıyoruz. Yolumuza devam. Zaferin çiçekli yollardan geçilerek kazanılması olası değil. Ben kazanacağım. Bunu anneme, babama, kardeşime, bütün aileme, arkadaşlarıma, beni destekleyen herkese, ve herkesten önce de kendime borçluyum.”

Yaprak Duyal


İyi haftalar Dostlar,

Haftalar önce sizlere bir cesaret ve azim öyküsünden kısaca söz etmiş, Yaprak'ı tanımanızı istemiştim. "Ben kazanacağım" diyordu. Sözünü tuttu, 6 yılı aşkın süredir verdiği savaşı sonunda kazandı Yeşil Yaprak. O mel'un hastalığı defetti ruhundan ve bembeyaz, pespembe bulutların olduğu yere uçtu. Yarattığı sevgi çemberini, daha 17'sinde sonsuzluğa taşıdı. Bizleri merak etme Yaprak, hepimiz iyiyiz, seni şimdiden özledik. Görüşmek üzere...

Yaprak'ın öyküsünü Mehtap'ın kaleminden aşağıda bulacaksınız. Ayrıca izninizle bugünkü "Tadımlık Şiirler" köşemizi onun ingilizce yazdığı 2 güzel şiire ayırdım.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur

 Kıraathane Sahibinden


CeBIT eurasia Bilişim

3-8 Eylül tarihlerinde Tüyap Beylikdüzü Fuar ve Kongre Merkezinde CeBIT eurasia Bilişim Fuarı var. Özellikle iletişim dünyasında ki en son yeniliklerle tanışmak için güzel bir olanak. Fuar süresince düzenlenecek seminerler, konserler de Fuara ayrı bir renk katacak. Eğer vakit bulursanız mutlaka gitmenizi öneririm.

http://www.cebitbilisim.com

 Ters Köşe: Mehtap Akdeniz


'O' aslında en çok pembe severdi.

Şu an kaleme alacağım yazının ne zaman nerede biteceğini kestiremeyecek kadar yüreğim duygu yüklü. Bu kez hayata ters bir köşeden bakmayacağım. Daha önceki yazılarımdaki gibi genel geçerleri hafife alıp onlarla dalgamı geçmeyeceğim bu kez. İlk kez klavyenin başında ellerim titriyor ve okuyan herkesin her şeyi tam doğru köşeden algılamasını sağlayabilme arzusunun heyecanını yaşıyorum.

Sizlere bugün, çok özel bir genç kızdan ve onun bizlere hayatın anlamına dair verdiği dersten bahsedeceğim.

Mart ayının ilk haftasıydı sanıyorum, bir gece telefonum çaldı. Bir doktor arkadaşım arıyordu.

- Mehtap, tam da ne yaptığını bilemiyorum ama, sanırım sen bana yardım edebilirsin. Az önce eski bir lise arkadaşım aradı. Benden yardım istedi. Kızı 4 senedir lösemi ve aile hatta sülale tüm varını yoğunu tüketmiş durumda. İlik nakli için para lazım. Ne yapabiliriz?
- Çok şey yapabiliriz. Ama bunun için çok önemli bir nedenimiz olmalı. Lösemili binlerce çocuktan bir farkı olmalı bu çocuğun. Eğer böyle bir şey yoksa...
- Mehtap, Yaprak çok özel bir çocuk. Bana inan.

Bazı insanlara sebepsiz inanırsınız. Bu inançta genellikle karşınızdakinin inancının büyüklüğüdür sizi ikna eden.

- Tamam sana yardım edeceğim. Ama bir şartla. On tane başı olmayacak bu işin. Ben ne dersem yapacaksınız.
- Anlaştık. You are the big boss.

Ertesi sabahtan itibaren filmlere konu olacak bir serüven yaşanmaya başlanmıştı. Yaprak İzmir'de gördüğü 4 senelik tedavinin sonucunda aldığı raporla son çare olarak 2001 Ağustosunda Teksas MD Anderson hastanesine götürülmüştü. Daha önceki Türk hasta yakınlarının yaşattığı tecrübeler sonucunda hastane, özellikle Türk hastaları için paranın önemli bir kısmını garantide görmek istiyordu. Söz konusu tutar 350 bin dolardı. Daha önceki masraflar ve ailenin yaşaması için gerekenler de cabası. Aslında bir eski reklamcı olarak düşündüğümde olacak iş değildi. Bu parayla Türkiye'de en az 20-30 çocuk yaşatılabilecekken niye sadece Yaprak?
Kampanyanın can damarı bu sorunun cevabındaydı.

Yaprak'ı böyle tanıdım.. Gerçekten her adımda her yeni bilgide ona olan hayranlığım artıyordu. Duygusallaşmak yasaklanmalıydı.

Strateji hazırladık. Zamanlama planları yaptık. Neredeyse bu konuda konferans verecek duruma gelmiştik pek çoğumuz. Daha önce 'ya öyle mi çok üzücü' dediğimiz bir durumken ALL hayatımızın bir parçası olmuştu. Bir yandan da gönüllülerden oluşan bir ekip oluşturmuştuk. Sorulabilecek tüm soruların listesini yapıp hepsine tek tek cevaplarımızı hazırladık. Değişen yeni durumlara göre alternatif stratejiler geliştirdik. Sloganımızı bulduk. 'Yaprak Yeniden Yeşerecek'.

İnternet üzerinden küçük bir grup oluştu önce. Stratejiyi açıklayıp, ihtiyaçları listeledik ve guruba sorduk. 'Var mı parmak kaldıran?'. Onlarca parmak kalktı her bir iş için. Hayatımın en kısa sürede, eksiksiz çıkan reklam kampanyasını ilk kez hazırladığımı itiraf etmek zorundayım. İlk kez bir iş planlanandan 10 gün önce bitiyordu. Beş gün içinde her şey hazırdı. İzinler alındı. Tüm yasal belgeler konsolosluktan onaylı çevrildi. Yayın kasetleri hazırlandı. Metinler yazıldı. İnternet sitesi yapıldı. Afişler basıldı. Broşürler hazırdı. Ve tüm bunlar birbirini görmeden sadece yazarak ve telefonlaşarak ilişki kuran başka başka şehirlerde hatta ülkelerdeki gönüllü insanlar ile ortak yapıldı. Küçük gönüllüler gurubu giderek büyüyordu. Hepimiz BALEV çatısında çalışıyorduk. Yaprak ve babası oradan mezundu. Zamanla benim gibi Bal'dan olmayan pek çok gönüllü katılmıştı aramıza. Ben şuyum buyum bu bu konularda yardıma hazırım diyen aramıza katılıyordu. Tüm çalışanlar bir yandan günlük mesailerini bir yandan da kampanya için ödevlerini yapan doktorlar, mühendisler, avukatlar, eczacılar, bankacılar, öğretim üyeleri, dişçiler, bürokratlar ve iş adamlarıydı. Kısa süre içinde birbirini hiç görmemiş, sesini duymamış, birbirine dokunmamış yüzlerce insandan oluşan Yaprak dostları oluştu. Sanal alemde yaşanan bu buluşma giderek tüm dünyaya yayıldı. Hollanda, Avustralya, Amerika, Nepal, Güney Afrika gibi pek çok ülkeden beş kıtada yaşayan Yaprak dostları gece gündüz çalıştı, yazıştı. Aramızda öyle bir dayanışma öyle bir yazışma öyle bir heyecan doğdu ki çığlık çığlık bağırıyordu herkes. 'Bu işi ben kaptım!', 'Parmak kaldırıyorum!'. 'harikasın Omur abi', 'aslan Behzat abim benim'. 'Emret patron!', 'iki gündür uyumuyorum, hala uykum yok.. başka yapılacak iş var mı?', 'Kasetler Amerika'dan yola çıktı'.. vs. vs. vs. yüzlerce mesaj aktı yüreklerden.

Saatler ve yürekler bir oldu tüm dünyada. Herkes tek bir hedefe kitlenmişti.
'Yaprak Yeniden Yeşerecek!'... Aslında yeşeren bambaşka bir şeydi..
Bunu 13 Mart'ta Yaprak'ın teyzesinden gelen bir bambaşka yazı ile anladık hepimiz. O ana kadar sadece ve sadece iş konuşan bizlere birileri bambaşka bir şey diyordu.

Sevgili BAL'lılar..
Hepinizin Yaprak için gösterdiği bu çabayı izlerken,
çoğu kez tüylerim diken diken oluyor, beni çok ama çok
şaşırtıyorsunuz..Bazılarınız hiç tanımadığınız Yaprak , bazılarınız da
çok uzun yıllardır görmediğiniz Levent için taşıdığınız endişe, aldığınız sorumluluk, gösterdiğiniz çaba gerçekten çok güzel ama çok ...
İnanın, insanlık adına umut veriyor bana..Çünkü artık
günümüzde 'iyi olmak' sadece başkalarına kötülük
yapmamak anlamına geliyor. Herkes çok yoğun, herkes
'kendi' dünyasında, 'kendi' sorunlarıyla..Kimse kimse
için endişe duyup, başkaları için bir şeyler
yapabilecek, daha da ötesi 'başka ' insanları ve
'başkalarının' sorunlarını fark edemeyecek hale geldi..
Hala, gerçek anlamda 'iyi' insanların var olduğunu
hissetmek bana yaşama sevinci veriyor..

Sevgilerimle..
Yeşim Karacova


Yeşeren bambaşka bir şeydi gerçekten, insanlık yeşeriyordu.
Dostluklarımız yeşerdi.
İçimizdeki çocuk yeşerdi.
Gücümüzü yeşerdi.
Yaprak bizi yeşertmişti.

17 yaşındaydı Yaprak ve tek bir şey istiyordu bizden. Duygu sömürüsü yapılmadan kampanyanın yürütülmesiydi istediği. Bu şartla kabul etmişti zaten kampanyayı. Kimseye Yaprak çok hasta demedik. Para demedik. O kadar özel bir çocuktu ki Yaprak, sadece ondan bahsetmek yetiyordu gerçekten. O'nun şiir yazdığını biliyorduk, şiir dinletileri düzenleniyordu. O tiyatro topluluğundaydı, Carmen bir gece Yaprak için sahne alıyordu. Piyano çalıyordu yaprak, onun için resitaller verildi. Yaprak okul takımında basketbol oynuyordu, Hidayet Türkoğlu Yaprak'la birlikte hastanede basketbol oynuyordu.TV de yayınlanan görüntülerde Hidayet ona çek değil, pas verirken görüntüleniyordu. Yaprak derslerini çok seviyordu, öğretmenlerini kasete çekip Yaprak'a yolluyorduk. Onu hasta yatağında değil, biyoloji çalışırken, sergi gezerken görüntüleniyordu. Pek çok kez hep beraber anlaşıp Tibet'teki rahipler, Müslümanlar, aramızdaki Hristiyanlar aynı anda onun için dualar ettik.. Helvalar kardık, tütsüler, mumlar yaktık. Aynı anda hepimiz onu düşündük o ilaç alırken. Tek yürek olmanın hazzını yaşadık.

Hiç birbirimizi görmeden dokunmayı, hissetmeyi, gülmeyi, ağlamayı, sarılmayı ve sevmeyi öğrendik. Arada sırada Yaprak bize mesajlar yazardı. Çocuklar gibi sevinirdik. Hastalığını bir maça benzetirdi yaprak. ALL 0- Yaprak 2. İki kez yenmişti hastalığı. Bu kez de yenebilir ise ilik nakli olabilecekti. Bizler çabalarımızla çok önemli bir tutarı toplamıştık. Yaprak hazır olduğu an ilik nakli olabileceği tüm önlemler alınmıştı. Tüm tedavi giderleri karşılanmıştı. İlk verdiğimiz sözü tutmuştuk. Aile maddi çaresizlik içinde değildi. Artık her şey tıbbın ve Yaprağın bedenin başarısına kalmıştı.

Eğer Yaprak ilik nakli için hazır hale gelebilseydi.. Sahip olduğumuz güçle İbn-i Sina hastanesinde bir özel ünite kuracak parayı toplamamız işten bile değildi. Bunun planı bile hazırdı. Yaprak insanlık tarihine geçecek bir çaba gösteriyordu. Adının anılacağı bir üniteyi çoktan hak ediyordu. Daha önce çocuklarda denenmemiş ilaçlar denedi, ya da ilacı dünyada üstünde denenen on yedi kişiden biri olmayı kabul etti. Hiç yılmadı. Hiç sızlanmadı.. Hiçbir zaman hayata küsmedi.. Niye ben? diye isyan etmedi.. Sanki bir misyonu vardı bu dünyada onu tamamlamaya çalışıyordu. Yürekli ve asil bir savaşçıydı. Çocuk yaşta yakalandığı hastalığı ile büyümüş, olgunlaşmış derinleşmişti. Yazıları resimleri, şiirleri Amerikan basınında yayınlanıyordu. Hastanede diğer hasta çocuklara moral ablalığı yaptı Yaprak. Zaman zaman da bizlere moral ablası oldu. 'Heyyyy kendinize gelin.. Ben yılmayacağım.. tahlillerin arada kötü çıkmasına alışın canım.. biraz inatçı bu hücreler.. Ben daha inatçıyım amaaaaaaa... 'diyordu. Onunla konuşurken içim içime sığmıyordu. Sürekli kıkırdıyorduk her konuşmamızda. Boşver hastalığı gel aşktan konuşalım diyordum ona. O kıkırdıyordu yine. Bizim acıdığımız insanlara aşık olabilecek kadar, aşkını tarihe değil toprağa gömebilecek kadar sevgi yürekli olduğunu biliyordum.

Öyle bir kahramanca mücadele verdi ki, MD Anderson'daki doktorların tıbbı raporlarına bile şu kayıtlar düşüldü.

'Hastanın şu andaki durumu tam anlamıyla bir mucize olarak değerlendirilebilir. Bu da hastaya Türkiye'den gelen inanılmaz moral desteği ile açıklanabilir'...

Aylardan Nisan'dı. Hastane bu raporu vererek kendilerinin yapacak hiçbir şeyi kalmadığını bildiriyordu aslında. Hepimiz anlamıştık. Yaprak bize moral vermek için yazdığı pembe mektubun sonuna her şeyi bildiğinin ip uçlarını veren bir imza atmıştı.

............
Hepinizi çok seviyorum...
Yeşil Yaprak


O gün yeni bir slogan doğdu.
'Yaprak Yemyeşil'... Hepimizin yüreğinde o artık yemyeşildi.. Artık Şarkı söylemek zamanıydı. Ege türküleri söylendi Yaprak için....Amerika'da çeşitli hastanelere gitti geldi Yaprak belki çare olurlar diye.. Sonra... ateşi yükseldi. Artık şifalı otlar, anneanneciğin çorbaları, babacığının çabaları, anneciğinin kucağı, kardeşinin hayranlığı, bizlerin umudu... hepsi tıp alemi gibi çaresiz kalmıştı. Bizlerle konuşup moral vermeye devam ediyordu. 'Merak etmeyin sadece küçük bir problem bu'..diyordu.. Sonra.... Yaprak, Nepal'den yardıma gelmek isteyen bir Şaman'a 30 Ağustos için randevu verdi. Ona ne söyledi kimse bilmiyor ... Sadece Peter Aziz'in onun yanından ayrılırken söylediklerini biliyoruz...

- Yaprak çok güçlü bir ruh ve daha fazla bu zayıf bedende durmak istemiyor artık. Bırakın gitsin......

Gerçekleşen randevudan iki saat sonra, uykudayken sonsuz bir yolculuğuna çıkmıştı Yaprak... Şimdi tüm Yaprak dostları olan bizler dokunmadan sevmeyi, görmeden özlemeyi, tanımadan anlaşmayı, ruhla kucaklaşmayı bizlere öğreten bu çok özel genç kızın arkasından, yeşeren dostluklarımıza sarılıp teselli buluyoruz. Yaprak İzmir'e geldiğinde birbirimize ilk kez dokunacağız, sımsıkı sarılıp yavrumuzu uğurlayacağız.

Sen bu savaşı kazandın Yaprak. Aynı anda çarpan binlerce yürek kazandın...
Bizlere inancın, sevginin, azmin ne olduğuna dair öğrettiklerin için.. Hayatın anlamına dair bizlere kazandırdıkların için sonsuz teşekkürler.

Rahat uyu güzel kızım..


Yaprak Dostu
Mehtap Akdeniz

 Taze Kahveci : Ahu Yücel


kaç hayatı yaşıyoruz?

kaç hayatı birarada yaşıyoruz kim bilir..? hangi sözcükler, benim ve karşımda ki için ortak.. geçmişte yaşadığımız kaç mutsuzluğu bencilce bugün yaşanan mutluluğu bozmak için kullanıyoruz.. herşey çok hızlı gelişiyor derken karşımızdakine, yarına dair kaç umudu umutsuzluğa çeviriyoruz... gerçek sevgiden korktuğumuz için mi bizi çok seven başka bir bedene, ruha; acaba sevmek istiyordunda ben mi çıktım karşına diye defalarca soruyoruz... neden kocaman bir sevginin, sadece ancak uzun yıllar geçince gerçekten anlaşılacağına inanıyoruz.. bütün bu yargıları kim öğretti bize.. teşhisler koyma yanlışımız,toplumun mu yoksa genlerimizin suçu mu? söylemek istediğimiz herşeyi daha erken bahanesiyle neden hep yarınlara atarız.bizler bilmezmiyiz ki, bugün korkuyla ertelediğimiz herşey aslında sadece bugün geçerli. paylaşılacak herşeyi yarına bıraktığımızda, yarın bizi sadece bugünü yaşamaya mahkum bırakacak... ve bugün çoktan uçup gitmiş olacak...

Hayatta ki en güzel şey yaşanılan herşeyi dolu dolu yaşamak.. hayata karşı olan korkularımızı, karşımızda bizi her an sevmeye hazır bekleyen insanları ‘ya sen böyle değilsen’ cümlesiyle yıpratarak,onları sürekli kendi zihnimizde sınavlardan geçirerek yenemeyiz.. çünkü belki o an bizde bir sınava tabi tutulmuşuzdur. ve belkide temkinli olmak adına karar vermek ve düşünmek için geçirdiğimiz zaman bize sınavı kaybettiriyordur. bizi daha önce mutsuz etmiş olan şeylere verdiğimiz şansları karşımıza çıkıp bizi mutlu eden insanlara daha fazla vermeliyiz. mutsuzluklar bizi bencil yapmamalı.hep daha fazla sevgi vermeyi ve emek harcamayı bilmeliyiz... hayat çok fazla tedbir alacak ve düşünecek kadar çok zaman tanımıyor insana... ve birgün bir bakıyorsunuz ‘ya giderse’diye düşünürken siz, o gitmiş. ama gitmek istediği için değil, siz yargı cümlenizin sözcüklerini büyük bir titizlikle yerli yerine oturtmaya çalışırken, beyniniz ve ruhunuz onu gitmeye zorlayacak kadar yalnız bırakmışta ondan... mutluluk ve sevgi çok kolay elde edilmiyor. ama zaman olmadığı için değil emek harcanmadığı için. eğer birinin sizi sonsuzluğa imza atacak kadar çok sevdiğine inanıyorsanız daha fazla inanmak için zaman kaybetmeyin. düşünürken boşa harcayacağınız zamanı, onu kucaklayarak geçirin... sevgiler...

 Ankara'dan : Cumhur Aydın


Yine de dileyin!

Kesip saklamışım şu sözü.. Kim söylemiş, bilmiyorum.. Yalnızca Mine Saulnier'in yazısından aldığımı not düşmüşüm.

" Çocuklarınıza zeka dilemeyin..
Akıllı başı onurla taşımak, günümüzde ağır bir yük..
Duygulu olmalarını da istemeyin onlardan..
Onurlu başların eğildiğini görmek, taşınılmaz yüklerden de acı.."

Türkiye'de zeki, donanımlı, akıllı insanlar başlarını onurla taşıyorlar mı? Üretebiliyorlar mı?Yoksa, bu 'ağır yük'ün altında ezilip, ödünler mi veriyorlar?

Bir de üstelik duyguluysalar, heyecanlıysalar, vicdanlıysalar.. Bir yerlere sığabiliyorlar mı?

Ya, onların "değistiğini", onların eğildiğini görenler.. Bakıp ta görenler.. Bu da gerçekten taşınılmaz yüklerden de ağır gelir mi insana?..

Bir ülkenin tüm kurumlarının bileşik kaplar yasasına göre çalıştığını, var olduğunu yazar Oğuz Atay, "Bir Bilim Adamının Romanı"nda Mustafa İnan'in çektiği sıkıntılara, yapabileceklerinin kısıtlanmasına, onun yeterince takdir edilmezliğine hayıflanırken..

Elli yıldır ne karabasanların, acıların içinden yuğrulup geliyoruz, hic düşündünüz mü? Birey olarakta, ülke olarakta hedeflerimizin olmadığı, eğer varsa birçoğunun ıskalandığı, "Bizden bir şey olmaz", "Bu ülkeden adam olmaz" ların, heyacanların, ülkülerin üzerine çöreklendiği bir diyarda "yaşıyor" olmak az zillet midir, az eziyet midir?

Bu toz duman içinde, kırık dökükte olsa, bu toprakların kısıtlı olanaklarıyla okuyan, yeşermeye çalışan beyinlerin ülke dışında kaçışlar aramaya zorlandığını, diğer kimilerinin, büyük bir kayıtsızlık içinde kendilerine hiç de yakışmayacak fırıldaklıklara soyunduğu bir iklimin, sıcacık mutluluklar, paylaşmalar, tatminler getirmeyeceği yeterince açık değil midir?

Bunları anlatmaya çalıştığınızda, benzer ailelerden gelenlerin, aynı sıralara oturduklarınızın, zaman paylaştığınız kimilerinin bile sizi anlamaz göründüğüne, göz yaşlarınızı algılamadığınıza hayıflanmaz mısınız?

Hem de nasıl..

Ancak, yaşam sürmektedir, insanlığın ve ülkenizin daha eşit, daha aydınlık, daha uygar günlere yürüyüşü sürmektedir.. Bu yürüyüşün hızını, sizin kisacık ömrünüzle kıyasladığınızda emekleme bile sayılamayacaksa da, yine de sürmektedir.. Sürmelidir de..

Siz, çektiğiniz acılarla, yürek sıkıntılarıyla kalıyor görünsenizde, bu düşünceyi usunuzdan uzaklaştıramasanızda çoğu zaman, bu bitmez tükenmez bir bayrak yarışıdır..

Dipsiz kuyulara atılan kum tanecikleri değildir, avucunuzun içinde biriktirdikleriniz.. Kitapçının rafından "Cumhuriyetimize Kanat Gerenler"e uzanıp, okuyun bakalım, bu insanların alın terleri sizin alnınızda birikenlere benziyor mu, benzemiyor mu?

Acı acı da olsa gülümsüyor oluşunuz, birazcıkta bu insanlarin heyecanlarından nefeslenmemiş midir?

Troya'nin katmanları ile Çanakkale'nin karşı kıyısı, hep bu asil koşuşturmanın izlerini taşımaz mı?

Bazen küçük gördüğünüz bir adım, bir büyük hamlenin habercisi değil midir?

Kendi yaşamımızda da, ülkemiz birlikteliğinde de küçük kazanımlar es geçilmemeli..

Bilinen öyküdür, şu "deniz yıldızı"nın ki.. "Ne değisecek?" sorusuna "Bak onun için değisti" yanıtını vermek, bunun pesinde koşmak yine de akıllı, onurlu ve duygulu insanların işidir..

Siz, aman ha, çocuklarınıza zeka dileyin.. Akıllı, duygulu olmalarını isteyin..

Dileyip, istemekle de kalmayın…

Cumhur

 Tadımlık Şiirler


ONE MORE CHANCE

I give myself one more chance
To see the beauty of the world.
If you look at things like that
You will see the happiness.
But sometimes I close myself.
I close my window to the world
As if I could, I could have another choice.
But you know what? I should open my window widely
To see everything.

If we think to be alive, to breath through our lungs.
Should make us happy
to see the sun, to see the birds flying through the sky.
to lay on the grass and look at the sky.
If we want, all this can make us happy.
But first, we must want it.
and sometimes I don't know why I don't want it.
I should.
There won't be another chance.
Please, give yourself one more chance to see
the beauty
of the world.
Because I will.

YAPRAK DUYAL
15 yaşında


..........<>..........

Dream

I had a dream
          which was not all a dream.
It was my life.
Or the life which I wanted
To live.
It was mine.
and you couldn't change it.
You couldn't put sadness
in it
You put bad things in the real world,
But you couldn't put them in my
          dreams.
I couldn't let you do it.

Yaprak Duyal

 Kahveden Önce: Balık


Hamsi Ekşilisi (4 Kişilik)

Malzeme:
1 kg. Hamsi
250 gr. yeşil biber
3 adet domates
2 adet limon
4 diş sarımsak
1 demet maydanoz
5 adet kuru soğan
1 çay kaşığı karabiber
1 su bardağı zeytinyağı
Tuz

Yapılışı:
Hamsileri, kafalarını kopararak ve kılçıklarını çıkararak fileto halinde ayıklayınız; yıkayıp durulayınız.
Soğanları ince kıyıp zeytinyağında pembeleşinceye kadar kavurunuz.
Biberleri enlemesine kesip ilave ediniz. 2 domatesi küp şeklinde keserek ilave ediniz. Maydanozu ince doğrayınız. Sarmısakları küçük parçalar halinde kesiniz. Karışıma iave ediniz. Tuz ve karabiberini de koyunuz. 2-3 dakika çevirip fırından indiriniz. Fırın tepsisine hamsilerin yarısını derileri tepsiye gelecek tarzda diziniz. Üzerlerine karışımı döküp onun da üzerine kalan hamsileri, derileri yukarı bakacak tarzda diziniz.
Ayırdığınız domatesi ve limonun birini halkalar halinde kesip hamsilerin üzerine dekoratif bir şekilde diziniz. Diren limonu sıkıp suyunu tepsiye ilave ediniz. 160-180oC fırında 30 dakika pişirip soğumaya bırakınız. Soğuk servis yapınız.

 Kıraathane Panosu



KAYNAK KİTAP YARDIMI

Selamlar. Okulumuzda kaynak kitap bulunmamaktadır. Elinizde ansiklopedi veya kaynak kitap varsa kargo ücreti bize ait olmak üzere gönderirseniz seviniriz.

Saygılar.
Lokman Ediş
Çığlı Köyü İlköğretim Okulu
Çığlı - Çukurca/Hakkari
Tel: 0 438 557 2122
Not: Aras Kargo ile göndermeniz daha iyi olur.



"ENGELLİ ÇOCUKLARIMIZIN MESAJIDIR"

DÜN BİZDE SAĞLIKLI İNSANDIK

ENGELLİ OLDUK AMA BU SUÇ OLMAMALI
HER SAĞLIKLI İNSAN ENGELLİ ADAYIDIR
KENDİ GELECEĞİNİZ İÇİN BİZE DESTEK VERİN.

ÜLKEMİZDE 8 MİLYON ENGELLİ KARDEŞİMİZ VAR.
BUNLARDAN 250 BİN KİŞİNİN TEKERLEKLİ SANDALYEYE İHTİYACI BULUNMAKTADIR.
BİZLERE GÜCÜNÜZ ORANINDA TEKERLEKLİ SANDALYE ARMAĞAN EDEREK TAŞYAPILARDAN KURTULUP TOPLUMDA YER ALMAMIZ İÇİN DESTEK OLUN.
BİR TEK TEKERLEKLİ SANDALYE BİLE TOPLUMDA BİR HAYATIN KURTULMASINA VE BİZE YAŞAMA AZMİ KAZANDIRDIĞINI SAKIN UNUTMAYINIZ.
BİZ ENGELLİ ÇOCUKLAR OLARAK TOPLUMUN ARTIK BİZE SAHİP ÇIKMASINI İSTİYORUZ

SİZLERİ SEVİYORUZ

http://www.bedd.org.tr   mailto:bedd@bedd.org.tr

 İşe Yarar Kısayollar - Şef garson: Akın Ceylan


http://www.stwing.org/~durduran/yunus/yazi1.html
"God is our professor and love is our academy." "Let us love, and be loved." Yunus Emre ile ilgili yazısına bu giriş ile başlamış Turgut Durduran. İlginizi çekeceğini düşünüyorum.

http://www.alinweb.com/ebru/index.htm
Siz hiç ebru gördünüzmü..? Tabiki gördünüz. Peki ya dijital ebru..? Sadece ebru değil yağlıboya tablolar, karakalem çalışmalar, fotğrafçılık ve hatta dantel üzerine ilginç bir site. Biraz dağınık ama bir şekilde ilginizi çekiyor.

http://www.i-gunler.com/Barmen/Tips/Glass.shtml
...Meyve sularıyla şekeri punc kabında eritin. Şampanya dışındaki bütün malzemeleri koyun. İyice karıştırın. Küp buz ekleyin... Kokteyl içecekleri ile ilgili tüm detay bilgiler. Kullanacağınız bardak çeşidinden, içeceğin nasıl soğutulacağına kadar her şey.

http://www.kolafishing.fi
Tarmo Palosaari tarafından hazırlanan bir amatör balıkçılık sitesi. Finlandiya ülke sınırları içerisinde balık avlamayı düşünenlere tavsiye ediyorum. Şaka biyana Türkiye balıkçılığından bahsetmese bile görsel olarak hoş bir site.

 Damak tadınıza uygun kahveler


Password Depot v1.0 [2298k] Windows (All) FREE
http://www.mywebattack.com/gnomeapp.php?id=105011
Şifrelerinizi akılda tutmakta benim gibi siz de zorlanıyorsanız, sizlere bu programı öneririm. Bu bedava sürümünde 20 tane şifreyi hafızasında tutabilen program, tarayıcınızın üzerine bir bar olarak yerleşerek, gerektiğinde şifrelerinizi kolaylıkla kullanmanızı sağlıyor. Kullandığı özel algoritma sayesinde de sizden başkasının özel şifrelerinize ulaşmasını engelliyor. Dilerseniz kullanıcı adı ve şifreleri gerektiğinde kendisi yazıyor.

Window Shades v2.0 [942k] Windows (All) FREE
http://www.mywebattack.com/gnomeapp.php?id=105007
IE tarayıcınıza eklenen işe yarar bir program. Popup pencereleri filtreleyerek sizi rahatsız etmesini önlüyor. Tüm popları kapatabileceği gibi, sadece belirlediğiniz domainlere ait popupları da kapatabiliyor.
http://kmarsiv.com/sayilar/20020902.asp 2 Eylül 2002 - ©2002-kmarsiv.com
istanbullife.com