|
|
|
4 Eylül 2002 - Hiçbiryerde |
Merhaba Dostlar,
Dün sabah saat 8 de canhıraş bir telefon sesiyle uyandım. Ses aynı ses ama uyku mahmurluğuyla bana cankurtaran sireni gibi geldi. Korka korka açtım telefonu. O saatte adamı ya alacaklısı ya da kötü bir haber vermek için sabahı zor eden biri arar. Ama hiçte öyle değilmiş. Telefon taa uzaklardan, Kanada'dan geliyormuş. Telefonun ucundaki ses de sevgili Zeynep'ten başkası değilmiş. Sesindeki heyecandan hemen güzel bir şeyler olduğunu anladım. Tabi ne uyku kaldı ne mahmurluk. Neyse kısa keseyim. Kanada'da "Montreal Dünya Film Festivali Resmi Yarışma Bölümü"ne katılan filmimiz "HİÇBİRYERDE", "Jüri Özel Büyük Ödülü"nü almış. Merak edenler için söyliyeyim. Bu ödül, en büyük ödül olan "En İyi Film" den bir önceki ödül. Hani "jüri özel ödülü" deyince, "Elidor kızı" ödülüyle karıştırılmasın lütfen diye hatırlatayım istedim. Bu sene 26.sı düzenlenen festival, film festivalleri arasında en başta güreşenlerden. Adı gibi dünya filmcilerine açık bir festival. Ancak bu tür festivallere elini kolunu sallayarak girmek söz konusu değil. Düzenleme komitesi, 1 yıl öncesinden taramaya başladığı yeni filmler arasından bir eleme yapıyor ve filmleri festival içerisindeki pekçok bölüme dağıtıyor. Resmi Yarışma Bölümü de bu filmelerin kaymak tabakasından oluşuyor. Yapımcı kuruluşların başvurusu da bu konuda önemli bir yer tutuyor gayet tabi.
Türk filmlerinin dünya pazarına açılması için en etkin yöntemlerden biri bu festivaller. Yapımcılar, dağıtımcılar hepsi birbirinden ilginç filmleri izleyerek pazarı belirliyorlar. Avrupa, Asya hatta Afrika filmlerinin podyuma çıkma şansı bulduğu bu türden festivaller, film endüstrisine atar damar oluyor. Bizler gibi Amerikan aksiyon filmlerinin rağbet gördüğü ülkelerin de film endüstrisinde yerini alması için bir çıkış kapısı aralıyor.
Kanada film festivalleri konusunda oldukça ileri bir konumda. Örneğin, 2 Eylül'de biten Montreal Film Festivalinin ardından 5 Eylül'de Toronto Film Festivali başlıyor. Filmlerin gösterime gireceği tarihten 1 ay önce biletlerin tükendiği bir şenlik ortamı yaratılıyor. Ülkemizde düzenlenen İstanbul Film Festivali de bu türden şenlik ortamlarından biri. Henüz emekleme çağındaki festivalimizin bile gördüğü ilgi, gelecek için umut veriyor. Ama memleketimizin diğerlerinden değişik bir yanı var. Pekçok gelişmekte olan ülkenin içinde bulunduğu kompleksi bünyemizde barındırıyoruz. Kendi içimizden çıkanı tukaka ilan edip, milyonlarca dolar maliyetli, aksiyon, felaket filmlerine prim veriyoruz. Eğer sinemamızdan kötü işler çıkıyorsa bunun tek sorumlusu gene bizleriz yani seyircileriz. Sinemayı, tiyatroyu, operayı, baleyi besleyen seyirci gereken ilgiyi göstermeyince, birşeyler yapmak için çırpınan yaratıcılar, düşük maliyetli sıradan filmlere imza atmaya başlıyor. Böylece bir kısır döngüdür gidiyor. Son yıllarda Avrupa sinemasının destek fonlarından desteklenen Türk Filmlerinin neler başardığına şahit oluyoruz. Ama ne yazıktır ki, yapımcılar hala 15-20 bin seyirci hesabıyla uğraşmak zorunda kalıyorlar. Seyirciye ulaşamayan filmin de devamı gelemiyor. Yapımcılar, diğer işlerinden kazandıklarını filmlerine aktarmasalar şu anda yaptıklarını bile yapamayacaklar. Oysa film endüstrisinin kendi kendi besleyebiliyor hale gelmesi gerekiyor. Böylece işe soyunan yapımcı, bir önceki filmden kazandığıyla 2. belki 3. filme cesaret edebilsin.
Yazdıklarımı şöyle bir okudum da, nerden nereye gelmişim. Ödülle başlayıp, sorunla bitirmişim. Ancak hasbelkader içine bir tutam tuz attığım filmin doğuş öyküsünü bildiğimden içimdekileri sıralayayım istedim. Sancılı doğan bebeğin, ödüllerle serpilip büyüdüğü bir dönemin ardından yakın zamanda seyirci ile buluşmasına tanıklık edeceğimden, çoşku ile doluyum ve sabırsızlıkla bekliyorum. Nolursunuz, Titanik'e, Jurassic Park'a, Harry Potter'a, Star Wars'a gösterdiğiniz teveccühün onda birini yerli yapımlara göstermeyi ihmal etmeyin. Daha iyisine ulaşmanın yolu biz seyircilerden geçiyor unutmayın, aklınızın bir köşesine not edin lütfen.
Zeynep bugün dönüyor. Bakalım bize ne gibi izlenimler aktaracak. Bunu hepbirlikte göreceğiz ve okuyacağız. "Hiçbiryerde"nin minik bir fragmanını internet üzerinden izlemek isterseniz http://www.hicbiryerde.com/fragman_fr.html adresini kullanabilirsiniz. Kocaman dev perdede seyretmenin güzelliğine erişmek için de hepinizi sinemaya davet ediyorum.
Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle... Cem Özbatur
|
Mynet
Ücretsiz eposta hizmeti veren yerli kuruluşların başında gelen Mynet ile bir dönem için birbirimizi denemeye karar verdik. Karşılıklı olarak reklam değiş dokuşu şeklinde olacak bu işbirliğinin sonuçlarına göre işbirliğini güçlendirmenin yollarını arayacağız. Uluslararası standartlarda hizmet veren Mynet'in ücretsiz eposta servisinden yararlanmanızı öneririm. Yahoo, Hotmail gibi uzak sunuculardan hizmet almak yerine yanıbaşınızdaki, konusunda uzmanlaşmış bir kuruluştan hizmet almayı denemekte yarar var. Hoş, bir çoğunuz zaten Mynet'i kullanıyorsunuz. Abonelerimiz arasında oldukça yüklü miktarda Mynet adresi var. Memnuniyetinizi, varsa yaşadığınız sorunları yada hizmeti iyileştirmek için önerilerinizi bizlerle paylaşırsanız, eminim Mynet yetkilileri sizlere daha iyi hizmet için söylediğiniz herşeyi gereğince değerlendireceklerdir. Verdikleri "Arkadaşım" hizmetini bir kez denemenizi öneririm. Bakarsınız yıllarca sürecek dostlukların temellerini Mynet'in sayfalarında atarsınız, belli mi olur...
http://arkadasim.mynet.com
|
Enişte'den Erişte'ler : Ahmet Şeşen |
Brussel Entel Brugge Dantel
Hafta sonu Cumartesi Brugge'a gidelim dedi arkadaşlar : " Brüksel'in biralarını bitirdim acaba orada değişik bira var mı ? ". Yok oğlum ! dediler orası DANTEL kasabası.
" Hmm ! Demek ki Brüksel ENTEL ". Neyse, tren istasyonuna gittik, 2-3 saat sürermiş dediler geçmiş gün. Ertesi gün döneceğiz Belçika'dan, bir yer daha görelim bakalım dünyadan. Brüksel tren garına çıkınca anlıyorsunuz ne kadar küçük bir ülke olduğunu tren levhalarından :
Strazbourg - FRANCE treni 5 no'lu peron ( Toros Ekspres )
Amsterdam - HOLLANDA treni 3 no'lu peron ( Ankara Ekspresi )
Luxemburg ( Haydarpaşa - Gebze )
Germany ( Mavi Tren )
Bu kadar yakın mı gerçekten buraları demekten kendinizi alamıyorsunuz. Güzel bir yolculuk, tren hızlı, her yer yemyeşil, düz, dağlardan vazgeçtim tepeler bile yok neredeyse ! Brugge'de indik, meydana çıktık, meydanın orta yeri bisiklet parkı ! Yürüye yürüye geldik gezi alanına. Meğerse kanallar şehri imiş Brugge ( ben bilmiyorum ama Hollanda'da öyleymiş galiba ). Küçük motorlarda bir tekne gezisi kanallarda. Venedik gondolları gibi ağır aksak şarkı türkü yok, adam teknenin hızına paralel olarak açıklamalarını 3 dilde ( İngilizce, Fransızca ve Almanca ) birden yapıyor :-))
- Yafu Arkadaşlar ! Tekneye binerken pasaport felan göstermedik. Nereden biliyor bu adam Alman olduğumuzu ? Haybeye dinliyos öyle değil mi ? Bari almancadan vazgeçse, hem daha fazla açıklama yapar 2 satırla geçmez !
Tekne turundan sonra sokaklarda bir düğüne rastladık, adetmiş, gelin ve damat yürüye yürüye mahalle turu atıyorlar, gelinin gelinliğinin arkası metrelerce, karşıdan karşıya geçemedik saatlerce.. : Çaresiz bekledik, nasıl da yavaş yürüyorlar, hiç birimiz bilmiyoruz yüksek atlama, ne de olsa yaşam geçiyor alçaktan sürünmeyle !
Ve hoş bir meydana geldik, café'ler, lokantalar, alışveriş yerleri. Karşıda hareketli bir sokak girişi : Danteller… ! Bir sürü dükkan ve hepsi dantelci, hiç bu kadarını bir arada görmemişinizdir eminim. Bizde de böyle yerler var diyebilirsiniz ama bunların sahipleri inanın ayrı ayrı insanlardır. Bizde genellikle Mercan-1, Mercan-2, vs.vs. diye gider, 50 tane dükkan olsa da biliriz sahipleri 5-10 kişidir bu dükkanların ! Getirilmesi en uygun hediye dantel bence. Hem fiyatları, hem de daha önemlisi bavuldaki yer işgaliyeti, al 50 tane dantel, koy bavula ne yer tutar ki, YAFRULARINI sevindir, taksınlar gömleklerinin, olmadı kazaklarının yakalarına ilkokul önlükleri gibi. Sadece yaka dantelleri yok elbette.
Bir sürü dantel işçiliği sergilemişler özene bezene giysilerde. Bu arada umarım bu dantel kasabasının futbol takımı dantelli bir çorap örmez bizim Cim-Bom'un başına ! :-))
Dönelim artık, bekliyor bizi Brussel'de ENTELLER
Umarım herkese yeter, hediyelik aldığım DANTELLER
Bekleyin birkaç çeşidiniz kaldı tatmadığım BİRALAR
Kimbilir ne zaman ama belki de gelirim BİR ARALAR
asesen@turk.net
|
Ankara'dan : Cumhur Aydın |
Satır aralarından..
Oniki yaşındaki oğlum Arda, bir süredir yeni bir adet edindi.. Dedesinin gazetesinden kendince ilginç haberleri özenle kesiyor, hafta sonları bunları bizimle paylaşıyor sonra da "haber defterine" bir güzel yapıştırıyor, kestiklerini. Çok hoşuma gitti, kendiliğinden ortaya çikardığı bu uğraşı.. "Arda" diye sordum, "Nedir seni bu işe yönelten?". "Yıllar sonra bu defteri çocuklarıma göstereceğim, benim yaşadığım dönemden olayları izleyebilsinler diye" yanıtladı. Buyrun bakalım.. Arda'nin seçkileri , kendince garip, özel haberlerden oluşuyor. Örneğin gök taşının yirmi yıl sonra dünyaya carpacağından tutunda, nesli tükenen hayvanlara ve hırsızın başına gelenlere kadar geniş bir yelpaze..
Yıllar önce, ben de yazları kendimce dört beş sayfalık gazeteler çıkarırdım. Önce günün haberlerinden bir ayrım yapar sonra da ben bunları nasıl en etkili kullanırım diye düşünürdüm. Örneğin İran Şahının futboldaki başarısızlığa kızıp Beden Terbiyesi'ni kapatması da benim manşetim olabilirdi, 70'lerde Gazeteci Başbakan Ecevit'in önünde dayak yiyen gazetecilerde öne çıkabilirdi. Bunları uzun süre sakladım sonra nasılsa yitirdim, simdi Arda'nin uğraşını görünce, ürettiklerimi onunla paylasamıyorum diye çok üzülüyorum.
Evde özellikle el ayak çekildikten sonra bazen eski gazeteleri-en az iki aylık Cumhuriyet stoğumuz bulunur- gözden geçirir, sıcağı sıcağına okuyup gectiğim, belki de fazla özen göstermediğim bazı ayrıntılarda yeni izler sürerim. Bu iz sürüş sırasında, ara sıra birbirinden kopukmuş gibi görünen olaylar kendiliğinden bağlanır, bu çıkan sentezi dakikalarca hazmetmeye çalışırım..
Son aylarda sizlerle de paylaşmayı düşündüğüm bazılarını, şimdi kısacık usumda kaldığı biçimiyle anımsatmak istiyorum..
Örnegin, Yunanistan'daki 17 Kasım Örgütünün çökertilmesi, ne kadar ilginç ayrıntıları ortaya çıkardı.. Yunanistan'daki derin devlet, anti-terör timleri, merkezi haber alma teskilatıyla bağlantılar, ele geçirilemeyen örgüt liderinin bizim Çatlı ile benzeşmeleri ne kadar önemli derslerle doluydu..
Italya'da anarşist Valpredo'nun yıllar yılı Milano'daki bombalama olayından sorumlu tutulduktan sonra, patlamanın Italyan Gladio'sunca yapıldığının anlaşılması ile gecikerek aklanmasi ve geçende ölümünün ardından meydanların bir gecikmiş özür icin dolması Nilgün Cerrahoğlu tarafından ne kadar da carpıcı biçimde aktarılmıştı.. (Dario Fo'nun "Bir Anarsist'in Kaza Sonucu Ölümü"nü anımsayınız)
Bu iki haberin üstüne, şimdilerde kitapçıların rafına çıkmış değerli gazeteci Erbil Tusalp'in "Vatan Millet Sakarya: Çete-Mafya-Parti" kitabını okumak öylesine soğuk duşlar aldırıyor ki insana..
İngiltere'deki işçi sendikalarının başına Blair'in tüm çabalarına karşın, kendi gibi uzlaşmacılar yerine "seslerini yükseltenlerin" seçilmesi bizim gazetede bile minik bir haberdi.. Kimbilir, medyadan gözüne carpan olmuş mudur? Ya da üzerine düşünen? Aynı hafta Kanada'da büyük yerleşimlerdeki grevler ne derece ilginç bir bağlanti yaratıyordu, aradaki okyanuslara karşın..
Venezualla Devlet Baskanı Chavez'in ABD tarafından, ülkedeki büyük iş adamlarının da desteği ile bir gece de indirilmesi, sonunda ordunun bir kesimi ve geniş halk kitlesinin ortaya dökülmesiyle yeniden koltuğuna oturtulması, hem traji komik hem de olağanüstü ilginçti.. Oysa bu haberden yalnızca bir kaç ay önce İsveç Gazeteleri, ABD'nin basta tüm Güney Amerika üst düzey askeri unsurları olmak üzere, Türkiye'de dahil birçok ülkeden seçilmis askerleri özel bir okulda yıllar yılı eğittiğini yazıyor ve isim vererek sonraları ülkelerinde darbelere katılanları açıklıyordu. Bu haber, hangi Türk gazetesine manşet oldu dersiniz?
Simdi de CIA'nin hatalarını ifsaa eden bir kitap yayınlanmış.. Bu haberleri birlikte değerlendiremeyince, bizde körfez savaslarında " bir koyup, üç almayı" tartışmayı sürdürüyoruz ve sonuçlara hayıflanıyoruz..
Nihayet, İspanya'da önce yargıçların sonra da milletvekillerinin yasadışı ayrılıkçı ETA'nın eylemlerini kınamadığı için, parlementodaki temsilcileri olduğu savlanan partinin kapatılmasını istemesi ve bunu onaylamasını da es geçme olasılığımız var.. Ah, bu haber üzerine bizim bazı entellektüeller neler döktürürler acaba? "İspanya'ya yeni bir cumhuriyet gerekli.. Demokrasilerde parti kapatılır mı?"
Gelelim finali yine bizden yapalim.. Milliyet'in geçen günkü sür manşet haberi yıllar boyu saklanacak önemdeydi. Efendim, son şansımız, ekonomimizin ve sosyal demokratlarımızin can simidi Sayın Derviş'e rivayet bu ya 'meğersem yeni yenilikçi Özkan Bey, Cumhurbaskanina dediği gibi "nankör kedi" diye seslenmis', bunun üzerine Derviş küsmüş ve politikaya atılmaktan vazgecmiş.. Hoppala.. Eee.. Durun heyecanlanmayın.. Dahası var.. Derviş bu kararla yatağa girmiş ve elbette uyuyamamış.. Dönmeye baslamış. Eşi Catherine Bacımız onda bir hal olduğunu sezmiş ve "Kemal nen var" diye seslenmiş.. "Yok bir seyim, fazla içtim, midem biraz bulanıyor" diye cevap vermiş kahramanımız.. Catherine bu, hayat arkadaşı, yutar mı? Yutmuş görünmüş.. Sabah kahvaltıda, "Kemal, bana her şeyi olduğu gibi anlat" deyince, Derviş'te saklamamış, durumu bir bir özetlemiş.. Bacımız önce eşinin göz pınarlarında biriken yaşları selpakla aldıktan sonra "Kemal" demiş.. "Bu kararını ülkene ve seni kurtarıcı gibi gören solculara açıklayamassın.. Dün gece rüyamda yaşlı bir dede gördüm, 'Kemal'i fikrinden caydır.. Baykal onu çok seviyor ve bekliyor' diye seslendi.. Asasını iki kez bana doğru yöneltti" diye eklemiş..
Sonrası.. Kemal Bey, eşinin bu israrlarına dayanamamış ve siyasete başlamaya ve CHP'ye geçmeye karar vermiş.. Düşünebiliyor musunuz şimdi, ya Catherine Yenge bu çıkışı yapmasaydı? Ya israrcı olmasaydı? Ya "Kemal, eğer üniversiteye dönersen, benim yüzümü de göremessin." demeseydi.?
Ne olurdu? Ne olurduyu bırakın, ne olurduk? Verilmis sadakamiz varmış.. Hayır kendimizden vazgeçtim bunu IMF'ye nasıl anlatırdik, Baykal ne yapardı, düşünmek bile istemiyorum..
Nasıl, bu haber, kesilip saklanmaz mı?
Sonra lazım olur.. Ne me lazım..
Cumhur
|
Editörden: Sevgili arkadaşım Av. Alparslan Debreli Kanada'da göçmenlerle ilgilenen bir avukatlık bürosunun sahibi. Daha önce verdiğim adresini, işinize yarar umuduyla yeniden veriyorum. http://www.debreli.com. Kendisi Toronto alternatif basınından aldığı ilginç bir haberi bizlere yollamış. İngilizce metni aynen yayınlıyorum. Artık anlamayanlar anlayanlardan sorsun öğrensin.
Bazı açıklamalar:
-Papa geçtiğimiz hafta dünya Katoliklerinin “gençlik günü” dolayısıyla Toronto’daydı.
-Queen West=Toronto’nun alternatif kültür caddesi
-butchy=erkeksi kadın
-procreate=çocuk yapmak
-straight=heteroseksüel
BUTCHY NUNS PRAY FOR ME
BY KRIS ABBOTT
Walking down Queen West with a zillion other Catholics last Saturday, I suddenly found myself beside two butchy-looking nuns. I may never have another chance to have a one-on-one with a nun on my turf, I thought, so I turned to them.
I told them I was born and raised Catholic. Attended Catholic school for 10 years. That I am close to my family and friends and have been at their side through several tragedies. In fact, I can honestly say that I'm respected by everyone I know except the Catholic Church, because I am a lesbian.
"Do you think the Church will ever change?" I asked them. They stopped dead and cast their eyes down to the ground. One of them piped up. She said the fact that I'm lesbian should never keep me from God.
I said, "Believe me, Sister, I have a good relationship with God. It's your Church I don't get along with."
She said the reason we're here is to procreate.
Even if I were straight I wouldn't have kids, was my comeback, so...?
She said, well, it's really an issue of promiscuity.
Promiscuity? What are you talking about. I was in an eight-year relationship and have been single and pretty much celibate for three years. Promiscuity? It isn't that easy to get a date in this town, Sister!
Anyway, this kind of talk went on for a bit until she asked, "Do you mind if I pray for you?"
I said no -- thinking she meant later. And holy, if she didn't grab onto me and start praying. The other nun did likewise. They both had death grips on me like they were trying to exorcise the Devil out of me. It was in no way a warm and loving hug. Their fingerprints stayed embedded in my fleshy arms for about half an hour.
I was trying to be cool about it. Then I saw my friend the oh-so-sexy and friendly bartender from the Rivoli with her eyes and mouth wide open in disbelief. I rolled my eyes, thinking, How long can this prayer take? It went on and on.
When one of the nuns finished, the other continued to pray for me -- in Polish! By this time, everyone on the street, even the Catholics, were looking at me.
It all came to a merciful end eventually. They said they were happy to have met me and to have given them things to pray and think about.
I said, "Nice meeting you, too, but nothing has changed for me," and off we all went.
Minutes later I was enjoying a cold stubby at the Q Bar in the midst of all my so-called rock-and-roll derelict friends. I've rarely felt so free.
Kris Abbott is a guitarist with The Pursuit of Happiness.
|
ACININ COĞRAFYASI
kente kapandık kaldık tutanaklarla belli
sirk izlenimlerinden seçmen kütüklerinden
yüzlerimiz temmuzdan ötürü sallanır ve uzar
ve her köşe bir tuzaktır
birer darağacıdır her meydan saati
öğle vaktini kesinlikle gösteren
oysa hep güçlü dağları görmenin zamanıdır
çığlığım uzun uzun kalır içimde
yani güller giyinmiş bir adam nerde ben nerde
rüzgâr bir dirimi dört yöne bölerken tepelerde
ve gece duruşmasından yeni çıkmışken
sabahın terazisi eksik tartar gölgemi
artık öyle açık ki kuşkuya yer yok
kim gelirse gelsin acıya hep yer vardır
tutanaklarda duvar diplerinde ve bazı yerlerde
örneğin çukurova ve mekong köylerinde
acıdır ağacın gölgesini yapan
bunu herkes bilir
kutsal acı beslegen acı sütünü emiyoruz
yatıyoruz seninle terli döşeklerde
saati seninle kuruyoruz bir çalar saati
sen donatıyorsun kalbimizi
kalbimiz çoğu zaman yeterli ve ürkek
kendi çoğunluğunu kendi üreterek
kente kapandık kaldık iki cadde iki alan bir saat
mutsuzluk acıya varana kadar
artık yeminimiz bir tatar gölgesi gibi
öyle bir gölge ki belki çok dardır
kısa vakitlerinde aceleci akşamın
artık öyle açık ki kuşkuya yer yok
acıya hep yer vardır aramızda
dört cepli yeleğim aynı kolaylıkla taşır her şeyi
bozuk paraları da umutsuzluğu da
aynı kolaylıkla tutmuş gibi olurum
güneşin yedi renk ayasını
biliyor musun güçlü dağları görmenin zamanıdır
şimdi bir bağırsan çok iyi biliyorum
ya da üst üste silah atsan
kent tepinir belki bütün kuşlar uçar
belki değil mutlaka
ama
bir tanesi mutlaka kalır.
Turgut Uyar
..........<>..........
ÇOKLUK SENİNDİR
özenle soyduğum şu elma söyle şimdi kimindir
özenle ne yapıyorsam bilirsin artık senindir
suya giden adam meselâ omuzunu eğri tutsa
güneş su ve adamın omzundaki eğrilik senindir
ayağa kalkarsın, adına uygunsun ve haklısın
kararan dünya bildiğin gibi sık sık senindir
kararan dünya, yeni bir güle bir ateş parçasıdır
bir ateş parçasından arta kalan soylu karanlık senindir
bir deneyli geçmişi aldın geldin yeniyi güzel boyadın
ben bilirim sen de bil ilk aydınlık senindir
çünkü bir silah gibi tutarsın tuttuğun her şeyi
her yeri bir uyarma diye tutan ıslık senindir
senindir ey sonsuz veren ne varsa hayat gibi
tutma soluğunu, genişle, öz ve kabuk senindir
ey en güzel görüntüsü çiçeklere dökülen bir çavlanın
aşkım, sonsuzum, bu dünyada ne var ne yok senindir
Turgut Uyar
|
|
İnsan Kaynakları
Bir firmanın İnsan Kaynakları Müdürü ölür ve göğe yükselir.
Kapıda bir melek onu karşılar ve şöyle der:
"Size bir şans vereceğiz. 24 saat boyunca cehenneme ve 24 saat
boyunca da cennete gideceksiniz. Hangisini daha çok severseniz sonsuza kadar orada kalma şansınız olacak."
İnsan Kaynakları Müdürü bu fikri gereksiz bulur:
"Aslında ben seçimimi çoktan yaptım. Bu yola başvurmamıza gerek
yok. Ben cennete gitmek istiyorum."
Melek bunun imkansız olduğunu söyler:
"Buranın da bazı kuralları var. Bu nedenle dediğimi yapmanız gerekir.
Sonra seçim sizin."
Müdür çaresiz kabul eder. Bir asansöre biner ve yerin yedi kat
altına iner. Bir kapıdan içeri girdiğinde bir bakar ki, yemyeşil bir golf sahasının üzerinde ve bütün sevdiği arkadaşları orada. Şeytan bile çok sevimli ve ona
iyi davranıyor. Bütün gün golf oynarlar, beraber yemek yiyip içki
içerler. Müdür çok eğlenir ve zamanın nasıl geçtiğini anlamaz. 24 saat dolunca asansörle yukarı çıkar ve cennetin kapısından içeri girer.
Cennet de güzel ama fazla sakin bir yerdir. Bütün gün bulutların üzerinde harp çalıp şarkı söyler. 24 saat dolunca tekrar meleğin karşısına çıkar.
Melek sorar:
"Evet, kararınız nedir?"
Müdür cevap verir:
"Bunu söyleyeceğimi hiç sanmazdım ama cehennemde daha iyi vakit
geçirdim oraya gitmek istiyorum. "
Bunun üzerine asansörle yerin yedi kat altına iner. Bir de görür ki
her yer çöp dolu, pis bir koku sarmış etrafı. Dün çok eğlendiği
arkadaşları da çöpleri topluyor.
Şeytana sorar:
"Dün burası bir golf sahasıydı, yemek yedik, içki içtik. Bugün ne
oldu, durum neden böyle?"
Şeytan cevap verir:
"Dün senle iş görüşmesi yapıyorduk. Bugün artık seni işe aldık."
|
İşe Yarar Kısayollar - Şef garson: Akın Ceylan |
http://www.theodora.com/flags/flags.html Aslında fazla söze gerek yok. Tüm dünya ülkelerinin bayraklarını bulabileceğiniz bir site. T harfinin bulunduğu kısıma bakmayı ihmal etmeyin.
http://www.timeanddate.com/worldclock/full.html Diyelimki birden aklınıza takıldı. Şu anda Bankonk'da saat kaç dediniz. Merakınızı giderecek bir site. Her an, dünyanın neresi olursa olsun, saat kaç anında öğrenebilirsiniz.
http://www.digitaldutch.com/unitconverter/
Uzunluk ölçü birimleri ve özellikle herhangibir birim ölçüsünü başka bir birim ölçüsüne çevirmekte sorun yaşıyorsanız, size gerçekten güzel bir kaynak. Kullanımı gerçekten çok kolay
http://www.math.umn.edu/~alayont/turkiye/turkiye1.html
Bu link'e tıkladığınızda karşınıza bir Türkiye haritası çıkıyor. İşleyiş olarak Türkiyeyi yedi bölgeye ayırıp gruplara ayıran bu sitede, herhangibir il'e tıklayıp, o ilin bağlı bulunduğu bölgeye ait resimlere ulaşıyorsunuz. Gerçekten hoş resimler.
|
Damak tadınıza uygun kahveler |
UninstallAbility v1.0 [552k] Windows (All) FREE
http://www.mywebattack.com/gnomeapp.php?id=105042
Bilgisayarınıza yüklediğiniz programları takip edip, silmek istediğinizde tamamiyle ve düzgün olarak kaldıran bir program. Zaman zaman "Program Ekle/Kaldır"ın bozulup programları kaldıramadığına şahit olmuşsunuzdur. İşte bu küçük program yardımıyla bu problemin üstesinden rahatlıkla gelebiliyorsunuz.
ScreenSwift v1.01 [1335k] Windows (All) FREE
http://www.mywebattack.com/gnomeapp.php?id=105066
Flash animasyonları ekran koruyucu haline getiren bir program. Sevdiğiniz flash animasyonları ekran koruyucu olarak bilgisayarınıza yüklemek yada ürettiğiniz animasyonları arkadaşlarınızla paylaşmak istersiniz herhalde. Bedava sürümünde herşeyi yapabiliyorsunuz ancak ticari olarak kurulum özelliği eklemek istiyorsanız 49$ gibi bir bedeli gözden çıkarmanız gerekiyor.
|
|
|