KAHVE MOLASI

ABONE FORMU

ABONE OL
ABONELiKTEN AYRIL
HTML TEXT
kmarsiv.com
Arşivimiz
Yazarlarımız


FORUM ALANI

Sohbet Odası
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri

Kim Bu Editor?
467254


Kahveci Soruyor?


Mynet Arkadaşım


HiÇBiRYERDE - IN NOWHERE LAND

 16 Eylül 2002 - Yatırın, uyutun, unutun!


İyi haftalar hepinize,

Şu AB'ye girme süreci bir başlasa yatırımcılar basacakmış memleketimizi. Elimizi atsak yatırımcıya değecekmişiz. Şu "yatırmak" "yatırımcı" kavramlarına oldum olası gıcık olmuşumdur. Böylesine zengin türkçemizde bula bula, yatırmak, uyutmak gibi fiilleri bulup kullanmışız, ekonomiyi canlandıran, her kesime hayat veren bir olguyu anlatmak için. Oysa adamlar "investment", "investor" ya da "depositor" demişler. Yani kaynağın güvenli alanlarda kullanılıp, geleceği kazanmayı hedeflemişler. Bizler ise yatırın, uyutun, unutun demişiz. Bunun nedenini yaptığım uzun araştırmalardan sonra buldum. Bunun tek müsebbibi, tarihsel sürecimizin baş aktörlerinden olan yastıklarımız. Kimseye güvenmeyip, "yastık altına" istiflediklerimizin üzerinde bir ömür boyu mutlu olun demek için bile "Bir yastıkta kocayın" demişiz. Eee, ekonominin ve gelişmenin en sağlam kasası yastık olunca da başka çare kalmamış. Getirin paraları, yatırın bankaya, koyun başınızı yastığa, uyuyun, unutun demişiz.

Sorarım size, bu memleketin çocukları sadece yastığa güvenmekte haksız mı? Bankalara, tefecilere güvenenlerin hali ortada. Yalnız, bu yastıkların bir dezavantajı var, faiz veremiyor. Birde off-shore yastık henüz icat edilmediğinden, paralar ilerde yok olmak üzere hızla büyüyemiyor. Nacizane olarak yastık yatırımcılarına bir tavsiyem var. Kesinlikle tek bir yastığa yatırım yapmayınız. Birkaç yastık seçerek, yatırımlarınızı, dolar, öro, altın olarak bölüp, yastıkların iç kısmına koyunuz. Yatırım için misafir ve yeniyetme çocuk yastıklarını sakınola kullanmayınız. Kendi baş yastıklarınız yetmez ise, sandık içinde sakladıklarınızı kullanınız.

Hayatım boyunca karlı bir yatırımın hayalini kurdum. Sanmayın param varda yatıracak yer arıyorum. Benimki emek yoğun karlı bir yatırım arayışı. Girmediğim iş, çalmadığım kapı kalmadı ama nafile. Şu sıralar en büyük kaynak ve yatırım aracı olarak loto, şans topu,vs. üzerinde yoğunlaşmam da tüm bu uğraşlarımın sonuçsuz kalması. Ama bugüne kadar bir kere, 1 koyup 200 almayı başardım. Hiç ummadığım bir konuda, hiç ummadığım bir zamanda, planlamadan, öngörmeden, kendiliğinden. İş bittikten sonra, "Yahu keşke 1 yerine 5 koysaydım da 200 yerine 1000 kazansaydım diyeceğim bir durumda yoktu. Yani ilk yatırım sabit, getiri, tutturabildiğine işlerden. Meraklanmayın anlatıyorum.

İnternet işine girdiğimden buyana harcadığım paranın haddi hesabı yok, hala da gidiyor. Gelenin masrafları karşılaması gibi bir durumla da henüz karşılaşmadığım için, bu iş nasıl olur onu da bilmiyorum. İnternet işinde en büyük hayal, bir projeyi tutturup zengin olmak, bir Amazon sitesi yaratmaktır. Bu nedenle internet yatırımcıları ürettikleri fikirlere uygun adresler alıp, bunları geliştirip, işletmeyi arzu ederler. Bendeniz de bu konudan yola çıkarak pekçok isim aldım, bazıları şu anda faal olmasına rağmen, büyük çoğunluğu yatıp uyumakla meşguller. Gene böyle bir niyetle 1997 senesinde bir adres almıştım. Adres tek başına bir anlam ifade etmese de, başına eklenecek ön eklerle anlam kazanan ve geniş bir kitleye hitap edebilecek bir isimdi. Birkaç uygulamasını yaptıktan sonra başka işlere dalıp onu bir kenarda yatırdık. Ha bu arada, yatırım maliyeti 2 yıllık isim karşılığı olarak Amerika'ya ödenen 70$'dı. Hani şu koyduğum 1'in karşılığı.

2000 yılının Kasım ayı başlarında bir gün telefonum çaldı. Arayan, kendini Demet diye tanıtan bir hanım. Ağzı laf yapan, karşısındakine düşünme şansı tanımayan cinsten. Özetle; "Ben elişleri üreten biriyim. Yaptığım işleri internet üzerinden pazarlamak için tüm çalışmayı tamamladım, ancak saptadığımız ve her türlü görsel yanını hallettiğimiz domain'in size ait olduğunu son anda öğrendim. Yılbaşında piyasaya çıkmayı planladığımdan ismi değiştirme imkanım yok. Siz bu adı bana satın." diyor kadıncağız. Ne yalan söyliyim hiç ciddiye almadım. Dalga geçerek yaptığım bir telefon konuşmasından sonra, "Valla bu işle ilgili bir projem var. 10.000$ kazanmayı umuyorum. O yüzden de satmayı düşünmüyorum." dedim ve telefonu kapadım. Herzamaki gibi de paraya çok ihtiyacım olduğu bir dönem. Gerçek bir alıcı olduğunu anlasam, belki birkaç bin dolara bie razı olacak haldeyim. Yanımdakilere olayı anlattım, gülüştük ve unuttuk. Aradan yarım saat ya geçti ya geçmedi, Demet Hanım tekrar aradı; "Cem Bey, düşündüm taşındım, bu projeden alacağınız parayı size vermeye karar verdim." dedi. Az kalsın koltuktan yuvarlanıyordum. Sesimin titrediği duyulmasın diye bir kahkaha attım ve" İyi de ben size satıyorum demedim ki, eğer gerçekten alacaksanız 15.000 isterim." deyiverdim. Şeytan mı dürtmüştü ne. Kadıncağız; "Peki ben sizi birazdan arayacağım." deyip kapattı telefonu. Biz gene gülüştük ama bu sefer odanın içinde tur atmaya da başlamıştım. 10-15 dakika sonra telefon çaldı yeniden. "Eşim, ben sana dükkan açsam zaten bu kadar para harcıyacağım, al bu parayı da ne halin varsa gör dedi, 15.000'i kabul ediyorum, siz gerekli evrakları hazırlayın, parayı yolluyorum." dedi. Sadece "Peki" diyebilmişim. 2 saat sonra adamın biri elinde parayla geldi, evrakları aldı gitti. Hayatımın en karlı işini de böylece sonuçlandırmış oldum. Sonra ne mi oldu? 1 ay kadar sonra sattığım ismin en kocaman GSM operatörümüzün uhdesine geçtiğini öğrendim. 6 ay kadar sonra da bir başka şahsın. Şu anda atıl olarak durmakta. Anlıyacağınız, güzel bir tezgaha gelmişim ama iyiki de gelmişim. Merak ettiğim, Demet Hanımın, ya da her kimse, ne kazandığı. Sadece telefonda da olsa, işbilir bir hatun kişiyle daha tanışmış olmaktan büyük kıvanç duydum her zaman.

..........

Az önce Sevgili Şükran Güngör'ü kaybettiğimizi öğrendim. Bir güzel insanı, sanatçıyı daha kaybettik. Tanrıdan rahmet, sevdiklerine, başta Yıldız Kenter'e sabır diliyorum. Nur içinde yat Şükran Baba.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur

 Kahvecinin Günlüğü


  • NAZIM KONSERİ
    2002 Uluslararası Nazım Hikmet Yılı Nazım Konseri

    Eser: Fazıl Say
    Düzenleyen: Nazım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfı
    Şiirler: Genco Erkal
    Şarkılar: Sertab Erener - Güvenç Doğaüstün
    Piyano: İbrahim Yazıcı
    Şef: Naci Özgüç
    Kültür Bakanlığı İzmir Devlet Senfoni Orkestrası
    Kültür Bakanlığı Devlet Çoksesli Korosu
    TRT Ankara Radyosu Çoksesli Korosu
    Çocuk Solistler
    Koro Yönetmenleri: Elnara Kerimova - İbrahim Yazıcı

    Harbiye Cemil Topuzlu Açıkhava Tiyatrosu , 16 Eylül, 20:00
    Bilet Fiyatları : 33.500.000 TL. - 28.000.000 TL. - 22.500.000 TL. - 12.000.000 TL.


  • MUSICA ANTIQUA KOLN - REINHARD GOEBEL
    İstanbul Bach Günleri

    Aya İrini - 16 Eylül, 20:00
    Bilet Fiyatları : Tam: 33 500 000 TL - Öğrenci: 23 500 000 TL


  •  Ters Köşe: Mehtap Akdeniz


    Eksik veya Tam

    'Dürtü ile tepki arasında bir boşluk vardır..
    Bu boşlukta, tepkimizi seçme özgürlüğümüz ve gücümüz bulunmaktadır.
    Tepkimizde ise, gelişimimiz ve özgürlüğümüz bulunur.'


    Yukarıdaki satırların sahibinin kim olduğunu bilmiyorum. Okumakta olduğum kitabın yazarı Stephen R. Covey de bilmiyor. Covey'i etkileyen, hatta onu 500 sayfalık kitap yazmaya kadar götüren bu sözleri ben de düşündürücü bulduğum için sizlerle paylaşmak istedim.

    Her yazımda elimden geldiğince, aklımın erdiğince okunabilir uzunlukta, güncel dille, anlamlı ve düşündürücü yazmaya özen gösteriyorum. Biliyorum ne bir konu birliği, ne de bir üslup var yazdıklarımda. Sadece ben varım, bir de bende iz bırakan başka düşünceler. Bugünkü yazıma konu ettiğim düşünceler bana ait değil başta da söylediğim gibi. Yazının içini kendime özgü bir netlikle doldurmaktan ve özetlemekten ibaret benim katkım.

    Seçme özgürlüğümüzü kullanırken, farkımızı ortaya koyma ve kendimize tanıdığımız mutlu olma şansından; Tamam insan olmaktan geçen boşluktan bahsedeceğim bugün.

    Etki ve tepki arasındaki boşluktan,
    'Ben' ile 'Benim özgürlüğüm' arasındaki boşluktan söz edeceğim.
    Kitabı okurken, aslında hepsinin cevabını kendinizin bulabildiğiniz şu sorular ister istemez aklıma takıldı.
    Bazı insanlarda bu boşluk niçin hoşluk oluyor?.
    Bazı insanlarda bu boşluk niçin an kadar kısa?
    Niye bazı insanlar anlayışlı ve yapıcı?
    Niye bazı insanlar tepkisel ve saldırgan?
    Çünkü; Bazı insanlar eksik. Yanlış, kaba, aptal, düşüncesiz, cahil veya hayvan değil, eksik. Tam olmak için ne lazım derseniz. İnanın çok bir şey gerekmiyor. Aşağıdaki dört maddeden nasibini almak yeterli.
    1. Kişisel farkındalık.
    2. Bilinç.
    3. Yaratıcı hayal Gücü.
    4. Bağımsız irade.
    Hepsi bu kadarcık işte.. Bunlar eksik olduğu için bazı insanlar etkiye anında tepki verirlermiş meğer. Onların boşluk anı sıfıra yakın, sorun bu. Tıpkı soyunu devam ettirme dürtüsü ile sadece hayatta kalmak adına hareket eden hayvanlar gibi. Kuyruğuna basarsanız anında ısırır bunlar.
    Çünkü tıpkı bir hav hav gibi;
    1. Kişisel farkındalıkları sıfırdır. Köpek olduklarının farkında bile değillerdir. Sizin de bir insan olduğunuzun farkında olmadıkları gibi.
    2. Bilinç sıfırdır. 'O benim biraz canımı acıtmış olabilir, ama ben onu öldürmemeliyim' demezler.
    3. Yaratıcı hayal güçleri sıfırdır. 'Kuyruğuma bastığının farkında bile olmayabilir. Biraz ağlasam belki beni öper' diyemezler.
    4. Bağımsız irade sıfırdır. 'Hayvan olarak şimdi bunu ısırmam lazım ama ben bunu yapmayacağım ona yaptığının yanlış olduğunu anlatmalıyım' diyemezler.

    Oysa tamam insan etki ile tepki anı arasında tüm bunları bir süzgeçten geçirir ve kendi insani gelişimine uygun ölçüde vereceği tepki ile kendi farkını ve seçme özgürlüğünü kullanarak mutlu olabilir. Fakat bunlara sahip olmak zeka ön koşullu bir yetenek işi hiç kuşkusuz. Herkesin harcı değil besbelli. Bu dört seçeneğin biri fazla biri eksik olabilir, fakat mutlaka dördü de olmalı insanda. Tüm seçeneklerin tam olduğu durumlarda özel bir yetenekten daha söz ediliyor kitapta.

    Bu bazı insanlar da parlak insanlar işte.. Yani herkeste az buçuk olan özellikleri tam ve cilalı olanlar. Bu insanlardaki özel yeteneğe ise gerçek mizah yeteneği deniyor. Sululuk ile sakın karıştırmayın. Gerçek mizah yeteneği: mizahi bir düşünce yapısı ve hayata bakış. Buna sahip olmak için normalde bulunması gereken dört özelliğin cilalanmış olması ise şart. Cilalanmış halleri de şöyle bu dörtlünün.
    1. Konulardaki İroni ve paradoksları görebilecek bir farkındalık,
    2. İçten, moral yükseltici, cesur, aşağılamayan bir bilinç,
    3. Gerçekten önemli noktaları belirginleştirebilen, yeni ve eğlenceli bir tarz yaratabilen yaratıcılık,
    4. Tepkisel ve saldırgan olmayan güçlü bir irade.

    Hadi cilasından vazgeçtim. Ama mümkünse yukarıda saydığım dörtlü konusunda kendimizi geliştirelim, hayvandan farkımızı ortaya koyma fırsatını değerlendirelim ve mutlu olalım. Çünkü bütün bunlara sahip olduğunuzda çok önemli bir şeye daha sahip oluyorsunuz. Sevginizi gösterebilme ayrıcalığına.
    'Sevgi bir eylemdir' deniyor kitapta. Vallahi kitabı öpesim geldi bu bölümü okurken. Çok uzun zamandır dilimde tüy bittiydi 'Gösterilmeyen sevgiyi yok sayarım' diye diye. Ama bu kadar derli toplu anlatamamıştım meseleyi kimselere.

    'Sevgi sevdiğinizi okşamak, onun için fedakarlık yapmak, onu dinlemek, takdir etmek, ve onaylamaktır. Sevgi bir duygu değildir'. Aynen böyle yazıyor. Ve ben de aynen katılıyorum.

    Mum işığında kadeh tokuşturan Hollywood aşkları palavra anlayacağınız. 'Öyle durup bakarak, mum ışığında kadeh tokuşturarak, karda yuvarlanarak sevgi duygusu karşınızdakine geçmez. Sadece hoş vakit geçer' diye devam ediyor.

    Hoş saatler bitip, tek başına kaldığınızda, içinizde hala merak, korku, endişe, acaba ve hayal kırıklığı varsa sevgi arabaya atlamış Fizan'a doğru yola çıkmış demektir.

    THE END, çıkanlar sağ taraftan..

    Mehtap Akdeniz

    Melih Çelik

     Fincanın İçinden: Melih Çelik


       Bilişim Koridorları

    Bu seferki biraz farklıydı benim açımdan, ne de olsa son iki senedir standımda insanlara laf yetiştirirken bu kez sadece ziyaretçi sıfatıyla fuardaydım. Gerçi süre açısından çok değişiklik olmadı. Cuma günü hariç her gün fuardaydım. En azından tamamını pek çok kez dolaşma fırsatım oldu. Eğer bilişim fuarı gibi 150 binin üzerinde ziyaretçi alan bir fuarda görevliyseniz fuarın ilk bir iki gününün sabahı dışında dolaşma imkanı bulamıyorsunuz.

    Sağolsun arkadaşlar, eşler, dostlar standlarının önünden her geçişimde kolumdan tutup çektiler beni yanlarına. Üç beş lakırdı, tipik fuar yorumları derken farkında olmadan akşamı ettim her defasında. Aranızdan gidenler olmuştur muhtemelen, bu yıl 162 bin ziyaretçisi olmuş fuarın, elbet içlerinde siz kahveciler de vardır. Peki fuar nasıl geçti?

    İlk gün, hazırlık günü olmasıyla biraz geç gittim fuara, hani şu tanıdıkların arasıra toplanıp 'gün' adını verdikleri sohbetler vardır ya, benimki de o hesap fuardaki tanıdıkları şöyle bir yokladım standlarında. İlk gün olması nedeniyle az ziyaretçi vardı ve koridorlarda rahatlıkla elinizi kolunuzu sallayıp dolaşabiliyordunuz. İş amaçlı gelen ziyaretçiler bazı görüşmelerine başlamıştı bile. Nispeten sakin geçen bu ilk gün ufak oranlarla artan bir yoğunlukla haftasonuna kadar sürdü. Gerek firmalar, gerekse ziyaretçilerin beklediği asıl zaman ise elbette haftasonuydu. Salı günü başlayan fuar dört günde 81 bin ziyaretçiye ulaşmıştı.

    İlk günün durgunluğuna ilginç bir yorum ise yine fuarda görevli bir arkadaşımdan geldi. Cümleyi aynen aktarıyorum: "Ecevit'in açtığı fuardan hayır mı gelir!"

    Asıl cümbüş ise haftasonu yaşandı. Gerek fuar giriş ücretinin azalması, gerekse haftaiçi çalışanların gelmesiyle ortalık yıkıldı. Bir iki gün önce elinizi kolunuzu sallayarak dolaştığınız koridorlarda adım atamıyordunuz. Fuarın en ilgi çeken alanı her zamanki gibi 7. salondu. GSM operatörlerimizin ve cep telefonu satıcılarının olduğu bu alanda özellikle Aria ve Turkcell arasında müthiş bir ziyaretçi kapma savaşı vardı. Aria sponsor olduğu takımların futbolcularını getirmiş, iki üç hip hop'çıyı sabahtan akşama kadar dansettiriyordu. İnsanlar ise fotoğraf çektirmek için kuyruğa giriyorlardı. Bu koridoru tercih edenler iki metre ilerleyebildiklerinde kendilerini şanslı sayıyorlardı. İki stant ötede ise Turkcell salonun hemen girişinde olan Aria'nın futbolcu getirme girişimine futbol milli takımını getirerek yanıt veriyor, devam eden basketbol dünya şampiyonasındaki oyuncularımızı ise hazırladığı maketlerle sunuyordu. Ziyaretçiler açısından en eğlenceli yan ise lunaparklarda görebileceğiniz tüden bir maketle basketbol milli takımımızın maketindeki boşluğa kafanızı yerleştirerek fotoğraf çektirmeleriydi. Şarkıcılar gelip konserler veriyor, firmaların anlaştıkları radyolar bütün gün müzik çalıyorlardı. Bir ara Aria ve Turkcell standlarının tam ortasında kalan Nokia'nın üst katına çıkıp aşağıya baktım. İnsanlar bir dalga misali bir Aria'ya, bir Turkcell'e gidip geliyor, promosyon kapmak için birbirlerini yiyorlardı. Aria - Nokia - Turkcell standlarının devamındaki Panasonic ise kurduğu mini sahneyle ufak şovlar yapıyor, gitar dinletisi eşliğinde kendini göstermeye çalışıyordu.

    Şimdi bütün bu cümbüşü yarıda bırakıp yedinci salondan ayrılalım ve fuarın öbür ucuna, Türk yazılım firmalarının yeraldığı altıncı salona kendimizi atalım. Fuarın tamamında görüp görebileceğiniz en sakin salon burasıydı. İnsanlar yedinci salonda bir anahtarlık uğruna birbirlerini ezerken bilişim fuarının bana göre en ilgi gören yeri olması gereken altıncı salon yalnızları oynuyordu. Gönül isterki asıl ilgi gören yer burası olsun ama özellikle haftasonu promosyon bilişimin önüne geçince resim değişiyor.

    Bir yenilik bazı Internet sitelerinin bulunduğu bölümdü. Belediyenin devasa standının yanında kendi hallerinde sitelerinin tanıtımını yapan bu siteler bana bir kenara atılmış havası verdi. Fuarın bu seneki yeniliklerinden biri de ülke standlarıydı, İngiltere, Hollanda, Almanya ve Kore ülke standları ile katılırken Bulgaristan, Çin, Yunanistan gibi ülkelerden şirketler koridor aralıklarında yeralıyordu. Toplam 12 ülkeden 43 şirket fuarın Avrasya bilişim fuarı ünvanını haketmesi için standlarını kurmuşlardı. Yüzde 20'si yurtdışından 1300 basın mensubu gelmiş fuara. Ben sadece basın odasında dinlenirken Türkçe bilen Bulgar gazetecilerle karşılaşmıştım. Diğerleri de koridorlarda biryerdeydi muhtemelen.

    Fuarın artık firmalarca kanıksanmış olaylarından biri de üzülerek söylüyorum ki hırsızlıktır. Bazı ziyaretçiler direkt bu amaçla fuara gelerek kalabalıktan yararlanıp götürebildiklerini götürürler. Benim kulağıma gelenlerden bazıları son teknoloji cep telefonları ve notebook türü ürünler. Olay ortaya çıkınca yapılan ise ilgili tutanağı tutup sigorta şirketine başvurmak. Zira o kalabalıkta aradığınız kişiyi bulma imkanınız pek yok!

    Burada fuar iş için midir yoksa promosyon mu diye bir soru yöneltecektim ama Almanya'daki Cebit fuarına giden bir arkadaşım orada da manzaranın farklı olmadığını, 40 - 50 yaşındaki adamların balon almak için sıraya girdiğini söyleyince vazgeçtim. Bakalım, önümüzde daha çoook fuar var, promosyon mutlaka olacaktır ama bilişimin kendisi daha bir ön plana çıksa fena olmazdı hani...

    Görüşmek dileğiyle,

    Melih Çelik

    Alp Kahyaoğlu

     İzmir'li Kahveci: Alp Kahyaoğlu


       Karar Anı

    Geçen akşam Show TV de Karar Anı diye bir program vardı, seyrettinizmi bilmiyorum.İzmir TV lerinden aday listelerini öğrenince bu programı seyretmeye kalkıştım.

    Konu : Bir Yaz kampında erkek öğrencilerini kadın; kız öğrencilerini erkek kıyafeti giydirerek eğlence düzenleyen ve bu eğlencenin medya ya yansıması ile toplum düşmanı ilan edilen Nedim Uzun adlı bir öğretmenin yargılanması. Bu öğretmen üstelik gay olduğunu da açıkça ifade edebiliyor.

    Programın yönetmeni: her konuda olduğu gibi bu konuda da uzman olduğunu zanneden, her şeyi en iyi bildiğine inanan, herkesi aşağılama hakkının kendisine tanrı tarafından verildiğini sanan, emekli küstah hakemimiz Erman Toroğlu....

    Çok rahatsız oldum, bir tarafta Beyoğlu nun batakhanelerinden kurtulmak istediğini bar bar bağırarak anlatan ve adam gibi çalışmak istediğini söyleyen, ama bu işi de adam gibi beceremeyen, gay olduğunu açıklayan Nedim Uzun adında bir kişi; diğer tarafta eğitim sektörünü temsil eden iki kelimeyi bir araya zor getiren kararsız bir müsteşar, oturumu yöneten de yukarıda yazdığım BAY BİLİR Erman Toroğlu. Dekorda Amerikan filimlerinden alışık olduğumuz sessiz jüri, seyirciler ve bir de garip insan azmanı kel bir koruma...

    Eğitim sektörünün bu kadar seviyesiz programlarda, haddini bilmeyen sunucularla ve zayıf bir düşünür kitlesi ile tartışılması çok acıklı. Bu programda söyledikleri yerini tutan tek kişi bence Haydar Dümen idi. Bir manken emeklisi, bir rakkas, bir dansöz, bir emekli hakem Türk Eğitim sisteminde gay hocayı rahatça tartışabildiler. Seviyesiz, küstahça bir şekilde süren tartışma tam bir televole kültürüne sahipti.

    Bu Erman Toroğlu neden böyle bir tartışmanın yöneticiliğini, hatta bu bir dava ise hakimliğini üslenir? Bu adam emekli bir hakem, maç sonrasında pozisyonu 10 defa seyrederek, yaptığı doğru olmasa bile, hakemi yerden yere vurabilir. Futbol seyircisi içinde fanatikler bu adamı izlerler, üstelik hayran hayran izlerler. Ahmet Çakar gibi diğer özentiler de başka kanallarda bu adamı taklit ederler. Ama eğitim gibi hassas bir konuya gelince haddini bilmesi gerekir.

    Reyting denen mücadele uğruna bir takım eğitim kurumlarını küçük düşürmeye, insanların toplum tarafından benimsenmeyen tercihlerini açığa vurmaya, hatta bunu bir hastalık olarak yorumlamaya hiç bir yayın kuruluşunun hakkı olmamalı.

    Burada sorabilirsiniz, ben neden seyrettim diye? eşimin eski bir eğitimci olması nedeniyle önce konu ilgimizi çekti, daha sonra da sinir içinde kaldım ve televizyonu kapattım, ama seyrettiğim bölüm bana yetti.

    Sizlerle paylaşmak istedim...

    Sevgiler
    Alp Kahyaoğlu

     Tadımlık Şiirler


    İSKELE GÜZELİ

    Ne beklersin bu soğukta söyle be güzel..?
    Gözlerin ufukları delmekte sanki.
    Gelen geçer, güneş batar, artık sen de gel,
    Der gibisin hüznü bile sevdiren güzel.

    Sen denizi gözleyedur, bense hep seni,
    Sen bir kaptanı hayal et, ben gül tenini,
    Ben olaydım beklediğin eşsiz sevgili,
    Tutkunuyun bu halinin iskele güzeli.

    Sessizce ağlama ne olur sil gözlerini,
    At gitsin kederini, kov matemini,
    Dalgalar her sevişte bu iskeleyi,
    Yakıyor esrarın beni iskele güzeli.

    Filiz Kaya

    ..........<>..........

    YAŞAMA DAİR

    Yaşamın içinde saklı bütün merak ettiklerimiz
    Görebildiklerimiz, bize yansıyanlar.
    Belki de hayatın yansımaları bildiklerimiz
    Ya da gizlerin arasında göremediklerimiz
    Bulmaya çalıştıklarımız bizi yanıltan.

    Yaşam bir yolculuksa,
    Hiç bitmeyecek bu yolculuk,
    İnsan var oldukça...

    Yaşamın getirdikleri mi bizi şaşırtan?
    Kimi yolu yarıladığında,
    Hayat başkası için yeni başlıyor.
    Belki de hayatın kendisi yolculuk yapan, her yaşamla...

    Yaşamın içinde saklı bütün merak ettiklerimiz
    Görebildiklerimiz, bize yansıyanlar.
    Bazen taşıyabiliriz en büyük zorlukları.

    Belki de bir oyun bütün bu yaşananlar
    Oyunun içinde çocuk olarak kalabilmek
    Belki de doğrusu ufka bakarak yürüyebilmek.

     Biraz Gülümseyin


    Haydi Okula

    Sabah anne, oğlunun odasına girdi ve onu uyandırdı.
    "Haydi oğlum, uyan artık... Okula geç kalacaksın..."
    Oğlu, yarı açık gözlerle annesine baktı ve uykulu bir sesle :
    "Fakat anne, bugün okula gitmek istemiyorum" dedi.
    Anne, oğlunun isteğine karşı çıktı.
    "Okula neden gitmek istemiyormuşsun bakayım?" dedi.
    "İki ciddi neden söyle bana..."
    Oğlu bir yandan esnerken, bir yandan da annesini yanıtladı :
    "Okuldaki tüm öğretmenler benden nefret ediyorlar, bir... Tüm öğrenciler de benden nefret ediyorlar, iki... Bu iki ciddi nedenim yeter mi, anne?"
    Annesi oğlunun nedenlerini geçerli bulmadı :
    "Bunlar okula gitmemen için neden olamaz" dedi.
    "Şimdi hemen kalk ve çabuk hazırlan..."
    Bu kez oğlu iki ciddi neden göstermesini istedi annesinden :
    "Sen de bana, okula kesinlikle gitmemi gerektirecek iki ciddi neden gösterebilir misin, anne ? " dedi.
    Sabrı tükenme noktasına gelen anne, oğlunun üstündeki yorganı hızla çekti ve oğlunun istediği iki ciddi nedeni açıkladı :
    " Birinci ciddi neden, 52 yaşında koskoca adamsın..... İkinci ciddi neden ise , sen okulun müdürüsün..."

     Kıraathane Panosu



    RADYO DOKUZ EYLÜL 107.9 (İzmir)

    Sevgili arkadaşım Prof.Dr. Halit Pınar, Her Cuma 23:00-24:00, Pazar 19:00-20:00 de Radyo Dokuz Eylül'de Rockoskopi'yi hazırlıyor ve sunuyor. İzmir dışındakiler için tek dinleme alternatifi internet, üzgünüm.

    http://www.radyodokuzeylul.com

     İşe Yarar Kısayollar - Şef garson: Akın Ceylan


    http://www.gazozagaci.com/
    ...Eğer reenkarnasyona inansaydım; bundan önceki yaşantımda bir çingene olduğumu söylemek için hiç tereddüt etmezdim. Yazık ki inanmıyorum. Büyük talihsizlik... Her zaman dikine yontan siber dergi.

    http://www.geocities.com/omerciftgumus/
    Bu zamana kadar gördüğüm en karışık sitelerden biri... Özel bir çalışma olmasına rağmen her telden çalan ve meraklı olduğunuz herhangibir konuyu %99 bulma ihtimaliniz olan bir yer(!)

    http://www.hafif.org ...Uzaylı kardeşlerimizin ( ya da düşmanlarımızın ) bize benzemesi hiç de mümkün olmayan bir tesadüfler sonucu mümkün olabilir. Kendi yaşam ortamlarına göre evrimleşmişlerdir bence. Yani biriyle duygusal bir ilişkiye giremeyiz... ahkam kesenlerin sitesi.

    http://hikmetusta.cjb.net/
    Kendisini Eskişehirin en meşhur oto elektrikçisi ve de ustaların ustası olarak tanıtan hacı Hikmet usta tarafından hazırlanan orjinel nitelikli bir site. Ustamız bir çok şeyi düşünmüş. Dolunay'a kaç gün kaldığını bile öğrenebiliyorsunuz.

     Damak tadınıza uygun kahveler


    DoubleKiller v1.3.3.45 [343k] W9x/2k/XP FREE
    http://www.bigbangenterprises.de/en/doublekiller/
    Aynı dosyaların farklı isimlerle değişik klasörlere kopyalandığı ve bilgisayarımızın bu dosyalarla şiştikçe şiştiği malumunuz. Özellikle multimedia dosyaları bunlara en güzel örnek. Ancak bunları nasıl temizleyebileceğimiz konusunda da bir fikrimiz yoktur. Tek tek arayıp bulmak çok zahmetli olabilir. İşte bu program, değişik filtreleme yöntemleri ile aynı dosyaları karşınıza listeliyor. Bunlardan fazla olanları silmek yada başka isimlerle kaydetmek artık size kalmış.

    SetPrinter v2.0 [74k] Windows (All) FREE
    http://www.mywebattack.com/gnomeapp.php?id=105243
    Bilgisayarınıza birden çok yazıcı bağlıysa, örneğin ağ üzerinde iseniz, bu küçük programla, varsayılan yazıcınızı tek tuşla değiştirmek elinizde. Denetim masasına uğramadan işi çözmek güzel bir yöntem.
    http://kmarsiv.com/sayilar/20020916.asp 16 Eylül 2002 - ©2002-kmarsiv.com
    istanbullife.com