|
|
|
18 Eylül 2002 - Benden paso... |
Mutlu bir gün hepinize,
Önümdeki 2 ekrana gömülmüş çalışıyorum, telefon çaldı. Açtım, kibar bir bayan "Cem Bey siz misiniz?". "Yok vallahi ben değilim" deme eğilimdeyim ama dudaklarımdan "Evet" lafı çıktı bir kere. "Ben sizi Quaranty Bank'tan arıyorum..." deyince, tamam dedim gene yakalandık işte. Hanımefendi devam etti "Siz de bizim bir POS makinamız var..." Hah, gene adımız kart yolsuzluğuna karıştı dedim kendi kendime. Daha önce başıma geldi, aklanana kadar akla karayı seçtim, iyi bilirim. Benim düşündüklerimden habersiz bankacı hanım sürdürdü konuşmasını " Epeydir işlem görmemiş de, acaba bir sorun mu var? Yoksa başka bankalarla mı çalışmaya başladınız? Komisyonlarda sorun varsa lütfen söyleyin." diyiverdi. Kısa süren şaşkınlıktan sonra ayılıp hemen havaya girdim tabi. " Biliyorsunuz kriz nedeniyle işlerimiz epeyce sekteye uğradı, galiba kimsede de kredi kartı kalmadı, olanlarda kullanmamayı tercih ediyor olmalılar ki, pek iş yapamadık son 1 yıldır haklısınız. İsterseniz makinayı hemen iade edeyim." dedim. Karşıdaki kibar ses "Yoo hayır, ona hiç gerek yok, işleriniz açılır inşallah, komisyon konusunda da istediğiniz zaman görüşebiliriz." dedi. Karşılıklı el, etek öperek kapattık telefonu.
Şöyle bir geriye gittim. 1-1,5 yıl önce, aynı banka sağolsun, hiç haber vermeden %2 lik komisyonu bir anda % 8 e yükseltmiş, Nuh demiş peygamber dememişti. Kullanılan kartın çalıntı olduğu anlaşılınca 2 ay paramı bloke etmiş, derdimi anlatana kadar içtiğim pastörize sütler burnumdan gelmişti. Daha sonra da paramı 1 hafta tutarak ödeme yolunu seçmiş, tüm programımı altüst etmişti. O zamanlar kredi kartıyla taksitli satışlar organize ediyordum da. Ben de yemin edip, bir daha o makinayı fişe takmama cezası vermiştim onlara. Şimdi aynı banka, beni arayıp, halimi hatırımı sorduğuna göre demek ki ceza işe yaramış. Ama avuçlarını yalarlar, ne POS makinası ne de kredi kartını bir daha kullanmamaya dair ettiğim yemine sonuna kadar sadık kalacağım. Yaldızlı zarflarla, çift kişilik kurye ile gönderdikleri, üzerine de "Founder Member" yazdıkları kredi kartının borçları 2 ay ödenemeyince, pat diye kallavi temerrüt faizi uygulayan ve hemen yasal takibe geçen bankalara bir çift sözüm var. Benden umudu kesin artık. Bugüne kadar sizlere ödediğim faizleri uç uca eklesem, şimdiye Polat Residence'da ev sahibi olurdum. Kaybettiniz işte benim gibi yağlı müşteriyi, ohh olsun size.
Televizyonda 1.000.000 kart sattık diye reklamları yayınlanan bankaya bir sormalı, geçen 1 sene içinde kaç tane kart müşterisini, bir daha dönmemek üzere kaybettiniz diye. Sadece 800.000 dolaylarında kart takipte. Bunlara iptal edilenler, benim gibi yeminle kullanılmayanlar dahil değil. Artık adım kara listede de baş köşede olduğu için, yeni kart da veremezler. Dünya varmış yahu. Cebimde ki parama geçer sözüm. Olmayan parayı harcarken yaşadığım doyumsuz harcama, tüketme duygusunun yerini, şimdilerde toplama, çıkarma, bölme çarpma gibi dört işlem aldı. Artık etiketlere bakar oldum. En azından kasada rezil olmamanın hesaplarını yapıyorum. 3 ayda bir limit yükseltip, en az ödeme tutarını %10'lara indiren bankalar, elalem ödeme güçlüğü içine düşünce şeytanın avukatı kesildiler. Yok öyle yağma, değirmenin suyu kesildi işte. Bu gidişle de yakın zamanda düzeleceği yok. Siz marketten alışveriş edip 1.5 milyon lirayı "İbo buda hesey vamı?" kartıyla ödeyen müşterilerinizden kazandığınız komisyonlarla idare edeceksiniz artık. Benden paso...
Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle... Cem Özbatur
|
Kıssadan hisse
ABD’li çift Donald ve Mary Davis ve Brezilya doğumlu ABD vatandaşı Joao da Cruz Veloso, Sting tarafından kurulan sivil toplum örgütü Rainforest Foundation (Yağmurormanları Vakfı) adını kullanarak kurdukları siteden Amazon topraklarını 25 ve 100 dolar arasında fiyatlarla sattılar.
Bu ücretleri ödeyen müşterilere toplanan parlarla, dünyanın en büyük yağmur ormanından parseller satın alınacağı ve bu parsellerin koruma altına alınarak yağmalanmasının önleneceği söylendi.
BAĞIŞ YAPAN İŞADAMI ŞİKAYETÇİ OLDU
Gönderdikleri e - posta mesajlarının ardından siteye 1 milyon dolar bağışta bulunduğunu söyleyen ABD’li bir işadamının daha sonra şüphelenerek şikayette bulunmasıyla ortaya çıkan dolandırıcılık iddiası üzerine ülkenin kuzey eyaletinde yakalanan üç ABD’li geçen çarşamba günü gözaltına alınmıştı.
Polis şefi Geraldo Araujo mahkeme kararı üzerine tutuklanan Amerikalıların dolandırıcılık suçuyla sınırdışı edilebileceklerini açıkladı. Kendisini “misyoner” olarak tanımlayan Donald Davis ise suçlamaları reddetti.
Polis tarafından yapılan açıklamada, tutukluların üzerinde sahte tapular, banka dekontları ve Yağmurormanı Vakfı’nının propogandasını yapan dökümanlar bulunduğunu, yapılan araştırmada paraların toplandığı web sitesinin kayıtlı olmadığı ve Sting tarafından kurulan vakıfla bir bağı olmadığı belirtildi.
|
Yayın İlkeleri
Hürriyet, galiba Ağustos veya Temmuz ayı içinde yayın ilkelerini açıkladı. Zaten hatırladığım kadarıyla bir-iki yıl önce yine yayın ilkelerini açıklamış ve bazı köşe yazarları "Şimdiye kadar ilkeniz yok muydu?" diye dalga geçmişlerdi. Yine aynı espriler yapıldı.
Yayın ilkeleri henüz ilan edilen bu gazetemizden haber ve görüntüler:
29 Ağustos 2002: Fenerbahçe-Feyenord maçından sonra yayınlanan bir haberde ne kadar yüksek rating alındığı bildiriliyor. Cümleleri aynen haberden aldım:
"…Türk televizyon tarihinde eşi benzeri görülmemiş bir rekor…",
"…milli maçlarda bile görülmeyen bir izlenme oranı…'
Alınan rating %19.50. Bir rekor değil, eşi benzeri görülmemiş hiç değil! Galatasaray maçlarında alınmış %40.2, %30.5, Dünya Kupasında milli takım maçlarının aldığı %21.5, %21.2, %24.5 gibi ratingler varken, bazı dizilerin tekrarı bile neredeyse bu ratingi alırken nedir bu? Tamamen yalan haber.
Maçı yayınlayan aynı grubun kanalı olsa diyeceğim ki kendi kanalını şişirmek için bu haber yapıldı. O da değil. Peki ne o zaman? Vurdumduymazlık mı? Taraftarı gaza getirip ertesi günlerde de gazete satmayı amaçlamak mı? Nedir bilemedim.
7 Eylül 2002: Bir trafik kazası olmuş. Anne sağ kurtulurken iki çocuğu araçtan yola fırlayarak hayatlarını kaybetmişler. Çocuklardan biri henüz 15 aylık bir bebek ve bebeğin asfaltta yüzüstü yatarken bir fotoğrafı yayınlanmış. Hem haber içinde hem fotoğraf altında bebek için şöyle diyor: "… camdan fırlayıp asfalta çakılarak can verdi." Bir 'asfalta çakılarak' lafını okudum, bir fotoğrafa baktım… kalakaldım, kanım dondu yani.
Haberin tamamını okudum. Kemer takılması veya çocukların arkada oturması üzerine tek satır yok. Bu kazada bebek, bebek koltuguyla önde otururken, diger çocuk arkada ve kemersiz. Bu konuda bir iki cümle yazılsa, haberi okuyan belki bu dehşetten ders çıkaracak, çocuğunu asla öne oturtmayacak, arkaya otursa bile kemerini takması için zorlayacak. Ama yok…
Bu iki haberi yayınlamak için yayın ilkelerine değil, insanlığa ve dürüstlüğe ihtiyaç var. Uyulmadıktan, kontrol edilmedikten sonra yayın ilkelerini yayınlamak neye yarar? Kimi kandırıyorlar? Seçim zamanı bol vaadde bulunan politikacılar gibi bu gazetelerde arada sırada biz şöyle iyiyiz, böyle dürüstüz benzeri mesajlar verme kaygısındalar herhalde…
|
|
Marangoz, Bahçıvan ve de Kahveci : Ahmet Altan Kızartma yağından dizel yakıt.. |
|
Efendim, bu bizim editörümüz, günlük konulara el atıp, bize gazete köşelerinden ekmek bırakmıyor.. Bu durumda, gaztelerde yer almış, kıyı kenar haberlerine göz atmak gerekiyor.. Geçen gün Hürriyet'te bir haber dikkatimi çekti, İngiliz bilim adamı Tarık El-Şemeri (nasıl İngiliz bilim adamıysa bu!) restoranlardan atılan kızartma yağlarının yavaş yavaş ısıtılıp, içine alkol eklenmesiyle jeneratörlerde kullanılabilecek, kükürt dioksit emisyonu olmayan bir yakıt geliştirdiklerini açıklamış...
Afrika ülkelerinde elektrik enerjisinin genellikle jeneratörlerle sağlandığını, bu yakıtın da kaynağı kesilmeyen ve ucuz bir meta olması nedeniyle bu amaçla değerlendirilebileceğini söylemiş..
Güzel haber.. Benim ilgimi ise, özellikle çekti, çünki sadece ekolojik ve çevreye yararlı bir çözüm değil, aynı zamanda, yaratıcı aklın mükemmel bir zirvesi...
Geçenlerde bir teklif aldım, bir özel okuldan.. Lise düzeyindeki öğrencilere marangozluk, kendini gerçekleştirme, yaratıcılık ve benzeri konuların karışımından oluşan bir ders anlatmam için.. Üniversite yıllarında yapmıştım, onun için biliyorum, sınıf öğretmenliği oldukça zevkli bir iş.. Vaktim de bolca olduğundan çok sevinerek kabul ettim. Ama tabii, her ne kadar 'marangoz bahçıvanınız'sam da gene de bunu ders haline getirince, benim de biraz çalışıp hazırlanmam gerekiyor..
Dediğim gibi konular arasında yaratıcılık da var, ve kolay gibi görünse de ilk bakışta, bunu sistematize etmek ve aktarabilmek.. belki o kadar basit olmayabilecek benim için..
Yaratıcılık.. yaşamın her alanında, hep gereksinim duyduğumuz bir tanrı vergisi yetenek.. Tabii geliştirilebilir de bir özellik aslında. Dediğim gibi, yaşamın her alanında gereksinim duyduğumuz ve rastlayınca da takdirle karşıladığımız bir olgu yaratıcılık..
Bu konuda 'bravo!' dediğim bir örnek hatırlıyorum..
Kuzenim, Sosyoloji mezunudur.. Bölümünün son döneminin son sömestrinde, asıl meslek dersleri olan Sosyolji dersinin son sınavını olacakları gündür.. Saat sabah 9:00 da sınav salonuna gelmiştir tüm öğrenciler.. Ama nedense hoca görünmez ortalıkta bir türlü.. Yarım saat kadar bekledikten sonra, tam da sınıfta kıpırdanmalar başlamışken, acele içinde gelir hoca..
'Arkadaşlar.. kusura bakmayın geciktim... Dün gece, tüm soruları ve soru kağıtlarını hazır etmiştim.. ama.. gece yatınca.. aklıma bir soru geldi ki... bunu sormadan edemiyeceğimi anlayıp eski kağıtları çöpe attım... Tabii, bu kararı verebilmekte de zorlandım, ve geç saatlere kadar oturup düşündüm.. Bunu size yapıp yapmamak konusunda.. Kalkamamışım...Tekrar affınızı diliyorum..'
Herkes şaşkınlıkla birbirine bakar.. Hoca devam eder...
'Soru kağıdınızı bir tek tane yazdım.. buraya, kürsünün üzerine bırakıyorum.. Biriniz gelip sınıfa okusun.. Benim işim var, sınavda başınızda bulunmayacağım.. Sınavı bitirenler getirip kapımın altından atsınlar kağıtlarını..'
der ve öğrencilerin yine avallaşmış bakışları arasında çıkar gider sınıftan... Bir öğrenci, hevesle fırlayıp sahneye, aceleyle ulaşır kürsüye.. okur önce içinden soruyu.. ve allak bullak bir suratla sınıfa okur soruyu..
'Bildiğiniz gibi, bu sınavı da verdikten sonra, mezun oluyor ve sosyolog ünvanını haketmiş oluyorsunuz.. Sorunuz şu: Eğer bir sosyoloji ders kitabı yazacak olsaydınız, kitabın 'içindekiler' bölümünde hangi sırayla hangi konu başlıkları olurdu? Nedenlerini açıklayarak anlatınız'
...........
Bir grup, öğle saatlerinde kantinden tost, sigara vs almakla görevlendirilmiş.. Ve tüm sınıf, o koca salonda, saatlerce oturmak zorunda kalarak sabah girdikleri sınavdan akşam vakti birer ikişer çıkarak, gidip kapının altından atmışlar cevap kağıtlarını...
aaltan@superonline.com
|
Ankara'dan : Cumhur Aydın |
Sisyphos'un kaderi
Geçenlerde Celal Şengör, İTÜ'den Hocası, yarım yüzyıllık eğitimci, bilim adamı Erdoğan Şuhubi'nin yaşamını; verdiği binlerce ders, yetişmelerinde katkısı olduğu onbinlerce ögrenci ve kuşkusuz bilime bunca katkılarına karşın, cağımızın 'değerleri' ve ülkemizin şimdiki durumu çerçevesinde keskin bir ironiyle umutsuz 'Sisyphos'la benzeştiriyordu..
"Devasa bir taşı bir yokuşun tepesine kadar güç bela iteleyip, onun tekrar yokuşun dibine yuvarlandığını görmek ve bu işlemi sonsuza kadar tekrarlamak, Sisyphos'un cezasıdır doğa biliminin anası olan Yunan mitolojisinde. . Bir türlü dolmayan kapları doldurmaya çabalayan Donanus'un kızlari gibi. Sisyphos ve Donanus'un kızları ümitsizliğin sembolleri olarak binlerce yıldır hikayelerini dinleyenlere keder ve acıma hissi vermişlerdir."
Bir şeylerin 'en azından' kısa zamanda değişmeyeceğini bile bile bu uğurda çaba göstermek, gelir geçer maddi kazanımlara olabildiğince sırt çevirmek; Sisyphos'la aynı kederi paylaştığını ve ömrünün ne yazik ki boşa geçtiğini zaman zaman da olsa düşündürmez mi insana, ilgilisine?
Yalnızca 56 yaşında bu dünyadan göçüp-giden Türkiye'nin uluslararası arenadaki ilk bilim insanı Mustafa İnan'in üniversitede profesörken doğum yapan eşini hastanede rehin bırakmamak için borç para araması ne biçim bir garipliktir?
Onun yaşamını yazan Oğuz Atay'ın 43 yaşında ölüp giderken, üç-beş yıla sığdırdığı onca önemli esere karşın "Ey okuyucum, ben buradayım, sen neredesin?" diye seslenmesi, çoğumuzun sandığının aksine kalabalığın tersi yönde yürümenin can acıtıcı olduğunu göstermez mi insana?
Ya geçenlerde henüz 50 yaşındayken bu yaşama veda eden Memet Baydur'un yirmi yılda ürettiği, uluslararası ilgi görmüş yirmiyi aşkın olağanüstü tiyatro senaryosunun sahnelenmelerinde, seyirciyinin giderek azaldığını görmesi, son zamanlarda fizik yasalarına kafa taktığı söylenen sanatçıya dolmayan kapları doldurmaya çalışmak hissini yaşatmış olmasın ?.
Üreten, emek harcayan edebiyatçıların, gazetecilerin ancak karın tokluğuna çalışmaları; buna karşın binlerce dolar alanların yıllardır hem akıl verip, hem de sayemizde çok ilgi görüyor gibi durmaları, bu gerçek emektarlara her gün binbir güçlükle tepeye çıkardıkları taşların, gerisin geri yuvarlandıklarını, bir saniyecikte olsa duyumsatmıyor mudur?
Bütün bunlara karşın nedir bu insanları ayakta tutan? Sisyphos'un kaderini bile bile "Hep kazanmak icin savaşılmaz ya!" " Boyle yenilgileri seviyorum!" dedikleri icin mi ayaktadırlar, bizlere oranla kısa yaşam konukluklarında?
Yoksa, yoksa onları Sisyphos'un kaderleriyle özdeşlestirenler, onlarla aynı birikim, sentez ve heyecanla bakmıyanlar mıdır dünyaya? Bizler miyiz, bu gariplerin emeklerinin 'sonsuza kadar' heba olduğunu mırıldanıp, kendimiz günü kurtarırken, onlar bazen usumuza geldiğinde acımayla karışık saygı-sevgi'de duyanlar?
" Bazen, biteviye bir o yana bir bu yana yuvarlanan taş ayaklarının üzerinden geçtiği zaman onlardan nefret bile edenler. ." ? Onlar bizler miyiz?
Ama şöyle olmasını da umut edemez miyiz ?. . " O taş elbette bir gün o bayırın tepesinde duracıktır. . O zaman onu oraya getiren kahraman(lar) Olimpus'a çekilecek ve taşı daha da yukarılara taşımak için kendisinin emekleri , çoğuna umutsuz gelen uğraşını görerek büyüyen ve heyecanlanan ve bu yüzden kendi değerlerini paylaşır olan nesillere devredilecektir. ."
Ne dersiniz?
Cumhur
cumhura@atilim.edu.tr
Not: (Meraklısına): 1. Mitoloji Sözlüğü, Azra Erhat, Remzi Kitabevi
2. Bir Bilim Adamının Romanı, Oğuz Atay, Iletişim Kitabevi
|
BİR DİLEK
Sevginin çizdiği pembe ufukta kocaman bir tebessüm olmak isterdim. Bir günün sınırlarını kendim çizip ressamı kıskandırmak, içimden gelen tüm sesleri kendi notalarımdan çalmak, demir ağırlığındaki bedenimden bir tüy gibi hafifçe sıyrılmak ve hayatın dalları arasında yeşil yeşil yumuşamak isterdim. Ben sana kavuşursam biliyorum ki kavuşacağım sendeki bana ve tabi sen de bendeki sana.
Ne olacak biliyor musun o gün? Bizim kendimize olan hasretimiz kendimizle buluşunca, vuslatın gülümseyen kocaman pembe yüzünü göreceğiz.
Filiz Kaya
|
Bazı Aşklar da Bazı Yaşları Bekler
bir hüzün eviymiş de
ömrümüz diyelim
yüreklerimiz yarı beline kadar
sakarken gözlerimizden
gelip geçiyor işte
gelip geçiyor
bazı yaşların bazı aşkları
beklediği gibi günlerimiz
usulca
yaklaşıverirken
bir yalnızlık sıcağıyla
sözgelişi küçücük o kırkahvesine
içimizdeki
okunmuş bir gazete karşılığı, bir demet
menekşeyle ellerinde...
bunlar inceliği umutlarımızın
bunlar kansızlığımız
bunlar çok üşüyoruz demek
şunlar mı
azıcık yıpranmışsa da bazı harfleri
kırmızı ama kıpkırmızı
birer Hürriyet Sokağı levhası
sakladığı gülüşleri gibi, hani
ağızlarına tutarak ellerini
hep o annelerimizin!
doğrudur
doğrudur bazı aşkların da
bazı
yaşları
beklediği...
Nur Saka
..........<>..........
ERENKÖYÜNDE BİR ANNE
Erenköyünde bir anne, maskesiz, sade...
Şiirin okşadığı kalem misali bir çocuk
Boyuna annesini, annesinin çantasını karıştırıyor
Anne uzatıp veriyor kendini, her şeyini
Gülümsüyor sade
"Gök kubbenin umursamazlığı şaşılacak şey"
Görmüyor bu insan, anneyi
Çocuk boyna karıştırıyor
İşte o olmaz, demiyor anne
Belki bir dudak boyası, çıksa, çıkmıyor.
An-ne diyor çocuk
kadın gülümsüyor sade.
Osman Serhat Erkekli
|
|
Kafiyesi yok ama...
İdris'le Dursun, kahvede ayrı masalarda hafif sıkkın oturuyorlar.
İdris sesleniyor:
- Bana "ayran" desena...
- Ayran!
- Uyy, ben da senun karuna hayran!
Fena halde bozulan Dursun, biraz sonra İdris'e sesleniyor:
- Bana "gazoz" desena...
- Gazoz...
- Uyy, ben da senun karını öptum...
İdris, dudak büküyor:
- Bu söylediğunun kafiyesi yoktur...
Dursun sözü bağlıyor:
- Kafiyesi yoktur ama aslı vardur!
|
Arkadaşlar herzaman sizi çekip kurtaramaz ama düşmenizi engellemek için de mutlaka bir yol bulurlar... Aynen bizim değerli milletvekillerimiz gibi değil mi?
|
|
İşe Yarar Kısayollar - Şef garson: Akın Ceylan |
http://muzisyenlerkulubu.sitemynet.com
Vurmalılar, yaylılar veya üflemeliler. Siz tercih ettiğiniz müzik aletini seçiyorsunuz, enstrumanlar kısmından tıklayıp, ilgili kaynak sayfalara ulaşıyorsunuz. Ayrıca popüler sanatçı şarkılarının okarlarına da ulaşmak mümkün.
http://spacekids.hq.nasa.gov/2003/
http://spacekids.hq.nasa.gov/2003/ Linkteki sayfaya giriyorsunuz. ''Sign me up'' kısayolunu tıklıyorsunuz. Gelen sayfadaki boşluğa adınızı yazıp. Add my name tuşunu klikliyorsunuz. Sertifikanız hazır, görmek için adınızı veya sertifika no'sunu tıklayın. Ne bu şimdi? 2003'de MARS gezegenine isminiz yazılacak.
http://protesto.inet.org.tr/
Türkiye interneti gelişiyor(du), diyor bu arkadaşlar. ...7.6.2001 tarih ve 4676 sayılı RTUK yasasının 14. ve 26. maddelerinde Internetle ilgili yapılan düzenlemelerin Türkiye'ye yarardan çok zarar getirecegine inanıyorum... Bir imza da sizden.
http://sinancanan.tripod.com/
...Bir insanın hayatında yaşayabileceği en heyecan verici tecrübenin bir şeyler öğrenebilmek ve öğrendikçe değişebilmek olduğunu düşünürüm... diyor Sinan Canan ve öğrendiklerini paylaşmaya çalışıyor.
|
Damak tadınıza uygun kahveler |
EditURLs v1.05 [431k] W9x/2k/XP FREE
http://www.aandrc.com/editurls/
Tarayıcımızın adres bölümündeki oku tıkladığımızda, daha önce ziyaret ettiğimiz adresleri görürüz. Buradan da her zaman gittiğimiz adreslere kolaylıkla ulaşırız. Ancak zamanla istemediğimiz birçok adresle de dolduğunu görüp sinir oluruz. İşte bu program bu listeyi düzenlemenize olanak sağlıyor. İstemediğiniz adresleri çıkarıp, yerine yenilerini koymanız mümkün oluyor. Bence çok hoş ve kullanışlı bir program.
Oscars JPEG Thumb-Maker v1.0 [707k] Windows (All) FREE
http://www.mywebattack.com/gnomeapp.php?id=105260
Minik bir resim editörü. Resimleri küçültüp büyütmek, birkaç değişik efekt uygulamak yada çerçeve içine almak mümkün. Özellikle dijital kamera kullananlara şiddetle tavsiye edilir.
|
|
|