|
|
|
19 Eylül 2002 - Borsa yükselmiş!.. |
İyi günler kahveciler,
Seçim borsasında yükselme trendi görüldü bugün. Azarı işiten kaçak güreşçi partilerimiz, birer ikişer meclisin toplanmasına gerek olmadığını beyan edince borsamız 63 puan yükselmiş. Vallahi de billahi de bu adamlara acıyorum. Yaptık bir yiğitlik çıktık yola deyip de sonucu kestirilemez bir dönemece gelince takılıp kalan adamlarımız ne etsinler şimdi. Olsun deseler, bir daha meclisi resimlerinden görecekler, olmasın deseler, kaçak güreştikleri için dayak yiyecekler. Aman iyiki milletvekili falan olmamışım. Hoş olsaydık fena da olmazdı yani. Hani diyorum, geçen dönem DSP'den meclise girseydim. Sonra Derviş'e kanıp, Cem'in saflarında yer alsaydım. Cem'in baraja takılma olasılığına karşı, yeni adresler arasaydım. Sarışın güzele göz süzüp, Baykal'a yeşil ışık yaksaydım. Recai Amca'mın tonton yanaklarından makas alıp, Devlet'imin bahçesinde kahve içseydim. Sonunda akan sele kapılıp son anda Tayyip'e takılıp ohh deseydim. En sonunda da bir el bana Uzan'ıp birkaç yüzbin dolar verseydi de, konserlerde çığırtkanlık yapsaydım. Ne iyi olurdu değil mi arkadaşlarım? Duyduğuma göre, Behice Boran da Tayyip'in partisine girecekmiş. Olur mu olur, kimin kimlerle düşüp kalktığı öyle biribirine karıştı ki, çözebilene aşkolsun. Kasımpaşalı delikanlı ömür boyu mektep tatili alınca, kimler nasıl çözülecek öyle merak ediyorum ki sormayın. Heryerde "Tayyip giderse AKP nolur?" anketleri yapılıyor. Sonuçlar da epey çetrefilli. Kimse önünü göremiyor ki, Tayyip'ten sonra tufan mı, zafer mi tahmin edebilsin. Neyse canım şunun şurasında kaldı 1,5 ay. 3 Kasım gecesi saat 24 sularında televizyon karşısında çekirdek çitlerken, ak mı kara mı çıkacak herşey ortaya. Ondan sonrası da Allah Kerim artık.
..........
Bugün gazetelerde bayat bir haber: "Türkiye Fırıncılar Federasyonu Genel Başkanı Halil İbrahim Balcı, ekmek üretimindeki maliyet artışları dikkate alınarak, fiyatların en fazla yüzde 25 oranında artırılmasını benimsediklerini açıkladı." Sevgili Başkan, ya sokağa çıkıp fırın gezmiyor, ya da bizimle dalga geçiyor. Kardeşim bizim mahallede satılan ekmeğe %25 zam geleli 10 gün oldu. Ne yani şimdi bir de bunun üstüne mi tüy dikecekler? Sanırım öyle değildir, burada uyanık olan, öngörülü bizim mahalle fırıncıları. Ekmeğin yarım kilo çektiği günleri hatırlarım. O zamanki ekmeğin boyutu ne ise bugün sattıkları 200 gr. ekmeğin boyutu da o. Fiyat artışını öngörme de mahir fırıncılarımız, ekmek kabartmada da o kadar hünerliler. Ne mayası kullanıyorlarsa, insana kocaman ekmek alıyormuş izlenimi vermeyi başarıyorlar. Aynı ekmeğin üzerine verev çigiler atıp presentabl hale getirdikleri yetmiyormuş gibi, az kepekli, çok susamlı deyip bir de ekmek çeşitlemesi yapıyorlar. Doymak için günde 10-15 ekmek alanları kimsenin iplediği bile yok. 25 lira ucuz diye halk ekmeğin önünde ayazda bekleyen insanların yeni gelen zamma şapka çıkaracaklarını sanıyorlarsa aldanıyorlar. Yahu bekle de seçim olsun bari, sen nasılsa ekmek içine az tahin, 3-5 zeytin koyup, zeytinli, tahinli ekmek imajıyla fiyatı artırırsın. Ekmeği sek tüketenler bizim derdimiz. Bayat ekmeğin içine taze ekmek koyup yiyenler, bir kase çorbaya 1 ekmeği katık edenler. Eskiler somun pehlivanı derlerdi ya işte onlar. Hoş şimdilerde somun yerini sandviçe bıraktı ama olsun. Göreceli olarak gramajı düşsede cüssesi hep aynı kalan ekmek, ekmektir. Herşeyimizle oynaya oynaya bir hal oldunuz, ekmeğimizle oynamayın bari fırıncı efendiler.
Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle... Cem Özbatur
|
SEZEN AKSU
Özel Orkestrası Eşliğinde "Türkiye Şarkıları"
Sezen Aksu, Efes ve Aspendos Antik Tiyatro'dan sonra bu kez de İstanbul'da, İstanbullular'ı "Türkiye Şarkıları"yla buluşturacak. Bu konserde Sezen Aksu'ya "Feriköy Vartanat Ermeni Kilisesi Korosu", "Los Pasaros Sefaradis Musevi Müzik Topluluğu", "Oniro Rum Müzik Grubu", "Enderun Klasik Müzik Topluluğu" , "Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Çocuk Korosu" ve "İzmir Devlet Opera ve Balesi Orkestrası"nın da yer alacağı 160 kişilik bir orkestra ve koro eşlik edecek. Sanatçı, bu çok sesli, çok renkli koro eşliğinde Anadolu'nun farklı kültürlerinin melodi ve seslerini seslendirecek.
Harbiye Cemil Topuzlu Açıkhava Tiyatrosu
19-20 Eylül, 21:00
|
Marmaris'ten : Osman Günay |
Merhaba herkes,
Biliyorum biraz ihmal etmiş gibi oldum sizleri ama, mazeretim var!!! Hem yaz, hem de güneyin "high season" zamanları.. İklimler de biraz sapıttı , dünkü lodos fırtınası yağmurla birlikte bindirince hazırlıksız yakalananlar, meteoroloji raporlarını takip etmeyenler hem ıslandı, bazıları da sigortacılarınla görüşmelere başladılar..
Bugünlerde hiç ayarım yok, size güneyden hoş, keyifli, düzgün haberler yollamak vardı ama, hem gazete oku, hem etrafa bak, insanda keyif bırakmıyorlar.. Kafayı taktığım konu hukuk.. Hukuk deyince de biraz açmak lazım; yoksa sorarlar adama "Nesinden memnun değilsiniz mesela hukuğun, nedir alıp veremediğiniz??" dese biri konu öyle geniş ki; anlatana kadar adamı içeri atarlar...
Kafayı taktık dedim ya; sebep şu son günlerdeki (ne günleri, aylar !!!) Tayyip Efendi nin "seçilir mi seçilemez mi, milletvekili olur mu, olmaz mı ?" konusu.. Durup durup söyleniyordum kendi kendime " Kardeşim, bir insan ya seçilme şartlarına haizdir, ya da değildir, yok mu buna karar verecek bir mahkeme, bir savcı, ya da bir herhangi organ (!)" .. Anlaşılıyor ki yok!! Yine üst mahkemelerden karar döndü, öbür mahkeme, ordaki savcı, bu kararname derken işler yine karıştı.. Seçimlerden birinci parti olarak çıkması beklenen partinin genel başkanı yasaklı mı değil mi karar veremiyor Türk Adaleti !! Nedeni de sorarsanız bence politikadaki kirlilikten kaynaklanıyor bu dert.. Kanunları yap, meclisten geçir, sonra da şartları kanunlara uymadığı anlaşılan torpilli şahıs için kararname çıkar, vatandaş Ahmet için geçerli kanun, vatandaş üstü beyler için "bir seferden birşey olmaz" ya da " onun özel durumu var abi, hem milliyetçi hem de işadamı" şeklinde bahanelerle çifte standartçı ol !!!
Tabii hukukçu cumhurbaşkanına rağmen, çifte standart derdinden yüce mahkemeler bile topu birbirlerine atıyor, "O zaman siz de şunu kuyudan çıkarmıştınız" , "Ne yani, sizin bilmemkim de yapmadı mı ??" gibi türlü kıvırmalarla anlaşma sağlayacak, doğru çözüm bulacak mahkemeler su dövüp duruyorlar havanlarda.... Bizler de düşünüyor duruyoruz, "Kime oy versem acaba, o öyleydi, bu şöyleydi, bu yalancı, öbürü samimi mi acaba, yok bunlar adam olmaz " gibisinden kafaları zorlayıp duruyoruz.. Ben hala eski politikaya bulaşmamış, enerjik ve yenilikçi, üstelik demokrat birini arıyorum ama ortalarda yoklar gibi!! Neyse, artık işadamları bile siyaset konusunda fikir beyan ettiğine göre benimki pek abes düşmez sanırım.. Hatta ileriye gidip " Ben bu kamuoyu araştırmalarına güvenmiyorum" demedi mi Rahmi Bey ???
Ne derseniz deyin hukuğun yeri ve önemi hiç tartışılacak bir şey değildir, düzenin ve devletin temeli buna dayanmalıdır.. Eğer hukukla bile dans edilebiliyorsa düzelmesi gereken şeylerin başında bu konu vardır !!!!
Uzatmayacağım; yine ayarım kaçtı, hepinize selamlar, aydınlık ve umutlu günler dilerim..
osmangunay@superonline.com
|
|
Marangoz, Bahçıvan ve de Kahveci : Ahmet Altan Aynalar |
|
Daha önce de sözetmiştim bir kere.. Benim, biraz da hayvanat bahçesine benzeyen evimden. Ve bu eve doluşmuş olan tiplerin içinde en yüksek karaktere sahip olan.. Can.. beni kendine bakıcı seçmiş olan, yanaşma köpeğimden.. Bu Can'da bir tutarsızlık var gibi duruyor ilk bakışta.. Tamam, biraz sokakların çocuğu, biraz it dalaşından hoşlanıyor.. ama sevdiği birisi olunca da, emret sahip der gibi, ayaklarının dibine gelir, kafasını ön ayaklarının üzerine koyar, kıç havaya dikilmiş, sevgi arar, ister, hatta dilenir adeta..
Fena halde adam seçer.. Üniformalılardan, kafasında şapka olanlardan, giyimini beğenmediklerinden hoşlanmaz.. Ve bunu da büyük bir açıkyüreklilikle belli eder.
İkisi de aynı kişi.. Hır çıkaran geçimsiz de bu Can, gelip ayaklarının dibine siftinen de bu Can...
Nasıl oluyor da böyle oluyor diye düşünürken, birden aslında bizlerin de içimizde birden fazla benlik barındırdığımıza karar verdim. Ve biz, başkalarının tuttuğu aynalardan bakıyoruz kendimize.. Ve eğer seviyorsak o aynadan yansıyan görüntümüzü, o insanı da seviyoruz, yok, memnun kalmıyorsak görüntüden, mümkünü yok dikiş tutmuyor o ilişkimiz.
'Hoşt köpek!!' diyen birinin kıçında hava delikleri açabilmek için dayanılmaz bir istek duyuyoruz da, 'Gel kuçu kuçu..' diyene, sallayarak kuyruğumuzu, yanaşıyoruz sevgiyle..
.
Zaman sonsuz evet... ama hayat sonlu.. Hayat dediğimiz bu sınırlı zaman dilimi içerisinde mutlulukla yaşayabilmek için, ve tad alabilmek için günümüzden. Başkalarının görüntülerini yansıttığımız aynamızı temiz ve düzgün tutmalıyız. Ondan mümkün olduğunca güzellikleri göstermeli, çevremizi dostluk ve hoşgörü ile doldurmaya çabalamalıyız.
Kendinize bakıyor olduğunuz aynanız nasıl? Sizi nasıl gösteriyor? Kendinize bakmak için doğru aynalar seçebildiniz mi? İlk tanışmayı aştıktan sonra, dikkat ettiniz mi kendinizi nasıl hissettiğinize? Memnun musunuz size gösterilen kendinizden?
Sevgiyle yaklaşmakta zorluk çekiyorsanız eğer, şüpheciyseniz karşınızdakinden, güvensiz.. Önce baktığınız aynayı değiştirmeyi deneyin.. Taa ki gördüklerinizden hoşlanana kadar.. Sonra.. Dünya, sizin kurguladığınız gibi olacaktır.
aaltan@superonline.com
|
|
Ankara'dan : Cumhur Aydın Sırt Çantamda Coğrafyalar |
|
" Hergün 'iş-eş-aş tekdüzeliğinin biteviye gelgitlerinden bunalıp da dümeninizi farklı bir rotaya çevirerek, yine aynı limana varmayı isteyip, denediniz mi?"
Bu soruyu yönelten Prof. Dr. Nadir Paksoy, patoloji uzmanı. Dünyanin birçok köşesine, bütünüyle yoktan var ettigi mesleki arayışları yardımıyla konuk olmuş ve buralarda yaşadıklarını okuyucularla paylaşagelmiş biri.
Paksoy'un hekimliğinin ilk yıllarında, Birleşmiş Milletler Kalkınma Proğramı aracıliığı ile gittigi uzak doğunun haritada zor bulunan adalarından derledikleri "Bir Demet Pasifik" adıyla yayınlanmıştı. Yine uzun süreli gorevlerinin arasında yaptığı göreceli kısa Hindistan, Nepal vb. gezi ve izlenimlerini, "Sırt Çantamda Coğrafyalar" ile okuyucuya ulaştı. Norveç'in beyaz gecelerinden arta kalanlar "Kuzey Sardunyaları" ve Zimbabwe merkezli Afrika yolculuğu ise "Gözümden Afrika" ile kitaplıklardaki yerlerini aldı. (Tümü Bağlam Yayınları.) Paksoy'un son kitabi ise; Organon ilaç firması sponsorlugunda basılıp, dağıtılan, "Gezgin Bir Hekimin Dünyası".
Nedir, insanları bulunduklari ortamdan uzaklara sürükleyen dürtü? Buna Paksoy'un satırlarından gelen yanıt şöyle: "Yolculuk benliğin yer ve zaman düzlemindeki akışkanlığıdır. Sadece benlik midir, durağan halden hareket haline geçen? Kuşkusuz değildir, yolculuklarda benlik, ruhu da peşine takar. Yola çıkmak; kapıyı ortüp ardına bakmadan gökkuşağının peşine düşmek, ruhu da değişkenliğe sürükler."
Oysa Kavafis ise bu değişime katılmaz görünür:
"Bir başka ülkeye, bir başka denize giderim derdin.
Yeni bir ülke bulamazsın, bir başka deniz bulamazsın.
Bu şehir ardından gelecektir. .
Dönüp, dolaşıp bu şehre geleceksin sonunda. ."
Kime hak vereceğiniz size kalmış. Bir uçurtma gibi gökyüzünde salınıp, uçmak değil midir, gezginlik? Kuşkusuz iplerle bağlısınızdır, çıktığınız yere, döneceksiniz yeniden, ama az keyif midir, gökyüzünde geçirilen zaman? Paksoy, bir hoş ve kısa yanıt daha veriyor, neden gezmeyi sevdiğine ilişkin. " En mutlu halim gezerkenkidir de ondan."
"Bir Demet Pasifik" i kitapçılardan edindiğimde 1990'larin başlarıydı. Derken gazetelerin satır aralarından seslenmeğe başladı Nadir Paksoy aralıklarla.. Kah kalp atışlarını dinleyen bir aşığın Kapodokya'da pedal sallamasını anlattı, kah başka bir gezegenden bir "Üniversite Masalı". Derken yalın ama bir o kadar alışılmadık bağrışları duyuldu. "Iki Yüzlü Hocalar Olmasın." Bir ufacık mektupla başlayan bizim dostluğumuz ise on yıldır sürüyor.
Gezi kitaplarindan hoşlananlara, Nadir Hocanın tüm kitaplarını anımsatırım. Yalnızca keyifli dünya gözlemlerini paylaşmak için değil, aynı zamanda sıradan yaşamların nasıl küçük ama ısrarlı gayretlerle renklenebileceğini de izlemek için. Bu arada yolu İzmit'ten geçenler bir soluk alabilirler Nadir Hocanın yaninda, bir merhaba'yla hemencecik bir dostluk köprüsünün kurulabileceğine garanti verebilirim. Hele birde bira seviyorsaniz. .
Cumhur
cumhura@atilim.edu.tr
Not: İlgilisine: Dr. Paksoy'un e-posta adresi: Citographica@ixir.com
|
AYNADAKİLER
Hayatın gizini herkes merak eder ve arar. Ardına kadar açamadığım kapılara rağmen seçebildiğim gerçeklere hayretle baktığımı gördüm. Evrenin inanılmaz ahengi içinde meğer boşa giden tek bir ses, tek bir tavır yokmuş. Sadece bizim bildiğimizi, yaparken kimselerin duymadığını, görmediğini hatta hissetmediğini sandığımız ne çok an vardır yaşamımızda. Zamanla anlıyorsunuz ki bu sadece kendimizi kandırmaktır. Sorgular içindeki benliğimizi rahatlatma çabasıdır. Yaptıklarımızı iyisiyle kötüsüyle, doğrusu ve yanlışıyla unutmamak mı gerekiyor o halde? Bir hatamızı belimizin kamburu olarak taşıyabilir miydik, ya da taşımalı mıyız yıllarca? Düşünsenize kamburların sayısını ve yüksekliğini...!!! Şunu anlıyoruz ki unutmak ta yerinde ve insana özgü bir hal. Bazen unutulması pek kolay olmayan kesitler de yer alabilir günlüğümüzün eski yapraklarında. Bu çelişkiler arasında bir çözüm noktası mutlaka olmalı. Yanıt ne yazık ki insanın önce kendini affetme aşamasından geçmekte. Aksi takdirde başkalarına bağışladığımız "seni affettim" den ibaret, duyana mutluluk veren o iki güzel kelime, anlam ve amaç yitikliğine uğramaya mahkumdur. Affederken de iğneyi kendimize çuvaldızı başkasına batıralım. Kendinizi gerçekten affedebiliyorsanız buyrun başkalarını da affedin. Bu yol çok kolay değil mi..? Toplayın önünüze tüm kırdıklarınızı, döktüklerinizi, yakıp yıktıklarınızı... Hayatında derin ve acı izler bıraktıklarınızı... Bağrını yaktıklarınızı, umarsızlıklarınızla, ihanetlerinizle, adaletsizliklerinizle mahvettiğiniz küçük büyük bütün anlarınızı. Kendinize acımadan, gönlünüzden yana bahanelerinizi bir kenara bırakarak, kendinize yalan söylemeden başarın bunu. İtirafları oynayalım hep birlikte. Hayat tiyatrosunun bir sahnesini de vicdanımıza ayıralım diyorum sizlere...
İstesek de, istemesek de bir gün bunu yapmaya mecbur kılacak zaman bizi. Bence en güzeli mecburiyet anı gelmeden bu role soyunabilmemiz. Başardığımızda karşılaştığımız gerçek bir hayli ilginç olacak. Tekrar ediyorum; evrenin inanılmaz ahengi içinde boşa giden tek bir ses, tek bir tavır olmadığını görecek ve şaşıracaksınız. Güzel bir düşünceniz, belki yıllar sonra ummadığınız ve ihtiyaç duyduğunuz bir anda geri gelecek, size selam diyecektir. Açılmış yaralarınızı, uzanmasını beklediğiniz eller değil; ansızın nereden ve nasıl geldiğini anlamadığınız bu sürpriz saracaktır. Kırdığınız bir gönlün size duyuramadığı yanık sitemleri sevdiğiniz ve değer verdiğiniz biri sizi kırdığında duyacaksınız içiniz sızlayarak. Konusu çok farklı olanları da sizler ekleyebilirsiniz örnek sepetinin içine. İnsan meyvesini yediği ağacın tohumlarını, genelde farkında olmadan kendi elleriyle ekiyor hayatın içine. Elimize bir ayna alıp gönlümüze tutmayı teklif ediyorum herkese. Aynaya yansıyacaklar karşısında cesur olalım. Daha ne kadar zamanımız kaldığını bilmediğimizi de düşünelim. Belki gördüklerimiz geneli ile güzel, belki de kötü olacak. Ne mi kazanacağız bunu uygularsak? Aynadakiler; iyi ve güzel olanlarla fazla övünmeden, kötü olanları tekrarlamadan hayatımıza devam etmeyi edindirebilir bize. En azından bundan sonraki ağaçlarımızın mutlu, meyvalarımızın sağlam ve tatlı olma şansı doğacak.
Filiz Kaya
|
Çok Güzel
Durma artık burada uysal âşık!
Aydınlık milinin yatağında.
Bilemiyoruz belki de meşe o ağacın adı,
Anlamıyoruz varolduğumuzu gölgesinde ağırbaşlılığın.
Veda geliyor şimdi, öğretmek için
Sergilenmeyi, uçuşan geriye dönen vakitte.
Kime, kime gönderiyor incelen yapraklarını
güzün, kavisin beyaz yanağıyla?
Bu aklıkta, minarem mavi benim.
Işığım denize kayıyor, bir sayıklama
İzleğiyle, bir zamanlar pay verdiğimiz insanlığa!
Nilgün Marmara
..........<>..........
YÜREK: KUTUPTA TAN VAKTİ
Su ılık burada.
Yine göç kendiliğindendi,
Yine gözlerim açık.
Bu gizli alanda ne görürüm, böylesine
mavi ve saf, tek başına?
Ah! Bir oluk geceden acuna yönelmiş,
Bir ağaç, yeşil çığlığını aya vuran
yapraklarıyla.
Ben, buhar resitalini ya da buzulun
çağrısını düşlerim.
Göz gözü görmesin, irisler donsun ya da!
Ses boğulsun,
Boyum bu boy kalsın!
Yüreğim bu çifte olurlukta,
Ilığın en karşıtı, deli düşmanı,
Kutup tanının kendisi olmaya ant içerek,
Dilerse kardan, buzdan bir igloo olsun,
dilerse eritsin bu vücudu kendi iç şafağında,
yunsun gök taşında!
Su, şimdi aydınlık ve hafiftir,
Yüzeyi çok karanlıkla solmuş olsa da.
Nilgün Marmara
|
|
SATICI
Ateşli bir köy çocuğu şehrin en büyük marketinde işe başvurur. Dünyanın bu en büyük alışveriş merkezinde herşey ama herşey satılmaktadır.
Patron sorar:
- Daha önce hiç satıcılık yaptın mı?
- Evet köyümde bu işi yaptım.
Patronun gözü cocugu tutar:
- İyi, yarın başlıyorsun. Ertesi gün akşam olur ve patron çocuğu karşısına alır;
- Evet, bugün kaç satış yaptın??
- Bir!
- Ne bir mi? Diğerleri 20-30 satış yaptılar, Nasıl bir? Kaç dolar tuttu peki?
- 320.334 USD doları.
Patron şaşırır ve sorar:
- Nasıl becerdin bunu?
- Adama başta küçük boy bir olta, sonra orta boy ve sonra da büyük boy bir olta sattım. Adama nerede balık tutucağını sordum. Kıyıda diyince bir tekneye ihtiyacı olduğunu söyledim. Tekne bölümüne indikve çift motorlu, yelkenli, lüks bir yat sattım. Vosvosuyla bunu çekemeyeceğini söyleyince son model 4x4 bir jeep sattım.
Patron kendinden geçer:
- Ne diyorsun, bütün bunları bir küçük olta almaya gelen adama mı sattın?
Genç çocuk cevap verir:
- Yoo aslında karısı için bir tane orkid istemişti... Ben de ona şöyle dedim: "Haftasonun mahvolmuş, sen en iyisi balığa git..."
..........
TAMPON
Aralarında Temel'in de bulunduğu üç mahkum cezaevi yolundadır. Herbirine, hapiste geçirecekleri günler için bir eşya getirilmesine izin verilmistir. Otobüste, biri diğerine döner ve sorar:
- Eeee sen ne getirdin?
Diğer mahkum bir boya kutusu çıkarır ve bununla her şeyi boyayabileceğini söyler. İkinci mahkum bir deste iskambil kağıdı çıkarır:
- Bunlarla poker oynayabilir, fal bakabilir veya herhangi bir kağıt oyunu oynayabilirim.
Üçüncü mahkuma merakla sorarlar:
- Sen ne getirdin ?
Temel bir kutu çıkarır ve gülerek "Bu tamponları getirdim." der.
Kafası karışan diğer iki mahkum merakla sorarlar :
- Bunlarla ne yapabilirsin ki ?
Temel sırıtır ve elindeki kutuyu göstererek şöyle der:
- Kutuda yazdığına göre, bunlarla ata binebilir, yüzmeye gidebilir, hatta paten kayabilirmişim.
|
TEBRİK
Cimbom'u tebrik ediyor darısı başımıza diyoruz...
|
|
Damak tadınıza uygun kahveler |
FontRenamer [52k] W9x/2k/XP FREE
http://www.neuber.com/free/fontrenamer/index.html
Font klasörünüzdeki font isimlerine baktığınızda, anlaşılmaz isimlerle karşılaşırsınız. Neyin ne olduğu anlamak içinde akla karayı seçersiniz. Bu minik program font klasörünüzdeki tüm font dosya isimlerini esas font adlarıyla değiştiriyor. Merak etmeyin fontlarınıza hiçbirşey olmuyor, sadece tanımak kolaylaşıyor. Grafikle uğraşanların işine çok yarıyacaktır eminim.
No Hands Backup v2.0 [1850k] Windows (All) FREE
http://www.mywebattack.com/gnomeapp.php?id=105258
Daha önce örneklerini verdiğim yedekleme programlarına güzel bir örnek. Bir klasörün, bilgisayarda veya network üzerinde , hatta internete bağlı bir sunucuda yedeğini yaratıp, daha sonra sadece değişenleri güncelleyen bir program. İşinize yarar umarım.
|
|
|