KAHVE MOLASI

ABONE FORMU

ABONE OL
ABONELiKTEN AYRIL
HTML TEXT
kmarsiv.com
Arşivimiz
Yazarlarımız


FORUM ALANI

Sohbet Odası
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri

Kim Bu Editor?
467254


Kahveci Soruyor?


Mynet Arkadaşım


HiÇBiRYERDE - IN NOWHERE LAND

 3 Ekim 2002 - Ben yerim abicim


Merhabalar,

Dünkü yazımı okuyan bazı yakın tanıdıklar, "Doğru sen çocukları dövmezsin ama yersin" dediler. Bak şimdi yalana dolana gerek yok. Evet yerim, hemde ısıra ısıra, yoğura yoğura. Çocuk dediğin, eli sıkılarak, başı okşanarak sevilmezki. Önce sıkıca kavrayıp kaçmasını önliyeceksin, daha sonra açıkta kalan yerlerini hafif hafif ısırırken, kapalı alanları da yoğuracaksın. Finali de mutlaka gıdıklayarak yapacaksın. Böylece seans güle oynaya sona erecek. Bir sonraki seansa kadar çocuğa huzur vermeyi ihmal etmeyeceksin. Seansları da kaçırmamaya özen göstereceksin. Hoş bir alıştılarmı, siz unutsanız bile onlar kendileri hatırlatır, hop diye kucağınıza atlıyıverirler. Dikkat edilecek husus, dozu iyi ayarlamak. Ayarı kaçarsa nahoş durumlarla karşılaşılabilir. En kötüsü, bir daha yiyememe cezasına çarptırılabilirsiniz. Leziz yerleri ısırma eyleminin 0-6 yaş arası çocuklara uygulanması, 6-12 yaş grubunda tekme, tokat yeme riski fazla olduğundan dikkatli olunması gerekmektedir. 18+ yaşlarda ısırma eyleminin başka bir konu başlığı altında incelenmesi gerektiğinden bu satırlarda yer alması uygun görülmemiştir.

Evet kusura bakmayın, ben "Yesin onu ninesi" diyen ninelerin torunuyum. Boynuz kulağı aşar misali ben onları da aştım. Yeme arzusunu niyetle sınırlamayıp eyleme dönüştürdüm. Benimkiler mutlu hallerinden. Tavsiye ederim, şimdiye kadar denemediyseniz, önce baldırdan başlayın, eminim bırakamayacaksınız.

Efendim, üzerinize afiyet 2 gündür bir mide faresiyle boğuşuyorum. 24 saat durmaksızın midemde bir o yana bir bu yana çarpan fare yüzünden adam gibi yiyememe, yediklerimi de bir türlü hazmedememe problemiyle karşı karşıyayım. Fareyi boyundan büyük haplarla tarihin derinliklerine gömme girişimim de sonuçsuz kaldı. Dank, dunk, rennie ne bulduysam yuttum ama banamısın demedi. Şu sıralar hafif titreme nöbetleri geçirmeye başladığımdan, izin verirseniz bugün kısa kesip sizi birbirinden güzel yazılarla başbaşa bırakmak istiyorum. Bu arada, epeydir ortalarda görünmeyen Sevgili Suat'la görüştüm, epeyce meşgul olduğunu, ilk fırsatta yazacağını söyledi. Bana biraz sanatçı kaprisi yapıyor gibi geldi, hani diyorum birazcık alkışlasak mı. Mesela bana yolladığınız mesajları "Sizden Yorumlar" veya "Forum" köşelerimize yazabilirsiniz. Kahve Molası'nın alkışı da böyle olur. Unutmadan, tek yazısıyla ağzımıza bir parmak bal çalan Kahvecistan Konsolosumuz, kapıldığı grip girdabından kurtulduğu an yeniden yazacak. Yarın için kendisine görev verdim ama sümük bu, ne zaman akacağı belli mi olur...

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur

 Kahvecinin Günlüğü


  • İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatroları
    İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatroları perdelerini açıyor. Ucuz tarafından nitelikli oyunları izlemek için geç kalmayın.
    http://www.sanatlink.com/tiyatro/secmeler.asp


  • EKİM AYINDA BABYLON'DA AKBANK CAZ VE LATİN RÜZGARLARI
    Ekim ayında 12. Akbank Caz Festivali'nin seçkin konukları, elektronika ve latin cazının çarpıcı örnekleriyle kaliteli müzik ve dans severleri ağırlamayı bekliyor.
    http://www.gurmelink.com/haberler.asp?ID=230


  •  Ters Köşe: Mehtap Akdeniz


    Biz ona kibarca 'KÖPÜK' deriz.

    Köpük 2.
    Şimdi anlatacağım olaydan sakın ola şunu çıkarmayın 'kadın köpek düşmanı'. Asla!! Benim sorunum eğitimsizlikle. Köpekleri değil, köpekligilleri eğitime aldım o kadar.. Bu arada hayvan sever oldukları için köpek besleyen eğitimli dostlarımın da, eğitimli köpeklerini de kucağımdan indirmem o başka.

    Geçen sene bir büyük çiftlikteyiz. Kocaman arazi ve sadece ihtiyaca göre yapılmış küçükçe bir ev. Evde ben, ev sahipleri ve konukları toplam beş kişiyiz. Derken kapı açılıyor içeri üç kişi daha geliyor. Yanlarında iki dev köpekle. La havle!!

    Yandaki büyük çiftlik komşularıymış. La havle bir daha!! Köpekler habire beni yalıyor. Tadıma bakıyorlar herhal derken öğrendim ki, beni tanımaya çalışıyorlarmış.

    Yaladı yuttu sonra geldi koltuğa çıktı ve yanıma oturdu köpeklerden biri. Dikti gözünü yiyecek gibi bana bakıyor. Beni beğendi mi? beğenmedi mi? Beğendiyse mi yiyecek? Beğenmediyse mi yiyecek?. Dayanamadım bir bilene sordum.

    - Pardon, bu hayvan bana yiyecek gibi bakıyor, ne yapmamam lazımsa söyleyin de yapmayayım bari.. dedim.
    - Hayvan sevmiyorsunuz galiba.. yer değiştirelim.. dedi kadın bana. Ses tonunda hafif aşağılamaca da yok değil hani.

    Anam!! Var ya fırlama damarlarım nasıl atıyor. Fırladı fırlayacak. Üstelik bir psikiyatrist var karşımda. Bana terapi numarası da sökmez. Az buçuk anlarım niyetinden, soru tipinden. Derin nefes aldım. Akil olan hemen anlar bir halde başladım salak salak konuşmaya..

    - Hayvanları çok severim... Köpekleri sevmem. Son derece şahsiyetsiz bulurum onları.. Önüne gelen tarafından eğitilebilen tek hayvan türü.
    - Olur mu? Başka hayvanlar da var? dedi usta.
    - Aslan, at gibi mi? Uzmanlık ister onları eğitmek. (Kim olduğunu bilmiyorum ya hesapta) Ayrıca, yemeğini verme de bak ne oluyorsun gör.
    - Şu kara olanı biz sekiz aydır eğitemiyoruz buyurun alın eğitin, size 3000 dolar.
    - Para falan istemem. iki ayda maymun ederim ben onu.

    Oydu buydu derken, bir anda karısının dehşetle bana baktığını gördüm konuşmalar devam ederken.

    - Aaa!! Bana nasıl dehşet içinde bakıyorsunuz, ciddiye aldınız galiba konuşmalarımı. Dalga geçiyorum, şaka şaka, sizi tanımaya çalışıyordum.. dedim.

    Ok gibi ayağa fırladı kadın. Benle yeterince tanıştığını, eşinin bile beni tedavi etmesinin imkansız olduğunu düşünmüştü besbelli.

    - Biz gidelim artık, konuklarınızı rahatsız ediyoruz.. dedi ev sahibine. Bana da terbiyemi vermiş oldu bu arada.
    - Bir dakika durun. dedim eşine.
    - Benim dört yaşında bir oğlum var. Gelsin, koşsun, çiftlikte çoşsun, oraya buraya ayakkabıları ile çıksın, yere şunu bunu döksün, çiçekleri yolsun diye alıp getirebilirdim. Ama düşündüm ki herkes böyle bir hafta sonu planlamamış olabilirdi. Keşke getirseydim. Sizin köpeğiniz beni yalarken, o da size tükürürdü. Tanışırdınız. Başka zaman inşallah.

    Devam ettim....
    Az önce eşinizi kızdırdım, belki şimdi de sizi. Olaya başka bir açıdan bakın istedim. Çocukları saçmalarken, müdahale edenlere kızıp ortamı terk eden anneler de var maalesef. Ben çocuğumu misafirliklere götürmeyerek bunları düşünüyorsam, siz de bundan sonra köpeğinizi misafirliğe götürürken bugün olanları düşünürsünüz umarım.

    Ev sahiplerine karşı tuhaf bir durum oldu tabi. Komşu çiftliği püskürtmüş ve küstürmüş oldum.
    - Randevu alıp onlara tedaviye gitsem, özür dilesem, 3000 dolar versem, beni on seansta adam edebilirler mi acaba? dedim evde kalanlara..

    Sağ olsunlar; Dert etme, hiç sorun değil, fazlasıyla hak ettiler, birilerinin bunları söylemesi gerekiyordu falan diye benim tedavilik bir durumum olmadığını ima eden konuşmalar yaptılar.

    Tamam biliyorum tepkilerim biraz aşırı kaçtı. Kızımın kakası, oğlumun salyası derken her şey pek bir iğrenç oldu farkındayım. Her iki olayda yaşanan manzarayı görseydiniz siz de bana hak verirdiniz belki, yazarak anlatmak kolay olmuyor..

    Tıpkı eğitimsiz Köpekligillere olaya tersinden bakmayı başka türlü anlatmanın mümkün olamadığı gibi.

    Devam edecek..

    Mehtap Akdeniz
    mehtap_akdeniz@yahoo.com

     Medyatik : Selcan Lafçı


    İşyeriniz harika mı, berbat mı?

    Bir işyeri, yalnız çalışanlarının katkısıyla berbat veya harika bir yer olur. Elbette patronun etkisi azımsanamaz. Ama çalışanlar tamamlamazsa patronun etkisi havada kalır. Yani iyi veya kötü, patronlar başlatır, destekler, çalışanlar tamamlar.

    Ben iki türlü işyerinde de çalıştım. Birincisi yani çalışanlarının katkısıyla berbat bir yere dönüşen ve ne yazık ki çok rastlanan bir tür olan işyerlerinde, çalışanlar birbirinin ayağını kaydırmak için fırsat kollar, bilgisini aktarmaz, kimseyle hiç bir şeyi paylaşmaz, patrona yakın durmaya çalışır, patronun adamları vardır, bu adamlar patronun adamları olduklarını bilir ve gereklerini yaparlar, patron değil eleştiri, espriyi bile kaldıramaz.Siz de ya bu ortama uyar ya da sizi kurtaracak bir fırsat bekler veya ararsınız. Bu işyerlerinden bahsetmek bile tatsız. Böyle bir işyerinde balık baştan kokar misali patronun zaafları çalışanlar tarafından sonuna kadar kullanılır. Berbattır berbat!

    İkincisi yani çalışanlarının katkısıyla harika bir yere dönüşen işyerim çok gerilerde kalmasına rağmen, tüm arkadaşlarımızla hala her buluştuğumuzda zamanın büyük kısmı bu anılarla dolu olur.

    Ne mi yapardık? Bir kere şirketin orta yerindeki ana koridorda büyük bir panomuz vardı. Bu panoya isteyen istediği yazıyı asardı. İşte patronun tek katkısı buydu; ne yazılırsa yazılsın karışmaz, hoşgörüyle karşıladığı gibi teşvik de ederdi. Bu yazılar iki grup arasında sudan bir konudan doğan atışmadan tutun da, bölüm şefi olmak için seçim kampanyalarına, şirket mutfağında neden vişne suyu bulunmadığına, daha büyük masa isteğine, bilgisayarına isim bulma yarışmalarına, şirketin in ve out'larına, yeni alınacak elemanların erkek ve bekar olması gerektiğini anlatan uzun yazılara varana kadar çok çeşitli konuları içerirdi. Bu yazıların bir önemli yanı da o güne kadar keşfedilmemiş bazı arkadaşlarımızın bu panoda beklenmedik bir şekilde döktürmeleriydi. İnsanların içindeki mizah gücü ortaya çıkıyor, diğerlerinin ona bakışı, davranışı değişiyordu. Yaratıcılık bir yarış halini alıyor, pano dışına taşıyor, biri küçük balıklarına beyaz köpükten yüzgeç yapıp lastikle sırtlarından bağlıyor, "Akvaryumumda köpek balıkları var" diye bağırırken, diğeri, kartonlardan Roma savaş arabası yapıp, şirketin içinde dolanan iki kediyi de at olarak kullanarak, şirket içinde evrak taşıtıyordu.

    Üç beş kişinin başlattığı pano harekatı, hiç beklenmedik insanların da katılımıyla hem herkese mutluluk veriyor, hem bazı arkadaşlarımızı bize kazandırıyordu. Panodakiler artık sadece beyaz kağıt üzerinde sıradan yazılar değil, resimler, maketlerle süslenir olmuşlardı. Bir ara sigara yasağına karşı hazırlanan ve panoya asılan dev sigara maketi, ucuna konan parlak kırmızı kağıda ışık yansıdıkça yanıyor gibi görünüyor, yanındaki yazıda sigara bırakan bir çalışanın elinde olmayarak yapabileceklerinin listesini destekliyordu. Bu listede neler yoktu ki; sigara içemeyen bir tiryaki önce sinirli olur, elleri titrer, sonra işleri unutmaya başlar, kırıcı olur.. diye devam ediyor, galiba otuzuncu maddede falan istifadan sözediliyordu. Tabi söylemeye gerek yok, sigara yasaklanmadı.

    Bir keresinde Teşvikiye'de Eski Kapı diye bir yere gidilecekti. Bir arkadaşımız hiç üşenmemiş Teşvikiye Camisinin bir sokak arkasındaki bu yerin, herhalde bir kilometrekarelik bir alan içinde tüm sokak, dükkan adlarıyla, simitçi, büyük çöp kutuları ve ağaçlarıyla birlikte krokisini hazırlamıştı. Bu arada sanmayın ki işyerimiz uzakta bir yerlerdeydi, Teşvikiye Camisinin tam karşısındaydı!

    Çok yoğun, sinirli, heyecanlı dönemlerimiz oluyor, gerginlikler, tartışmalar çıkıyor ama panoda hayatın diğer yüzü devam ediyordu. Pano sayesinde insanlar rahatlıyor ve farkında olmadan hoşgörü kazanıyordu.

    İşte Kahve Molası da bu ikinci tür işyeri gibi. Yazan ve okuyanların keyif kattığı, patronun! hoşgörü gösterdiği ve teşvik ettiği bir işyeri. Gerilerde kalan o keyifli panoma kavuşmuş gibi olduğum için mutluyum. Böyle işyerlerinde çalışanlardan üç beş kişi birilerini etkileyecek mizah ve yazı gücüne sahipse gerisi gelir. Ben Ankara'dan Cumhur Beyin, Bahçıvan Ahmet Beyin, konsolosumuz Nuray Beyin ki tek yazısında bile mizahi uslubuna bayıldım, Mehtap Hanımın (Kırk yıllık arkadaşıma Hanım demek çok komik geldi ama şimdi bu kadar beyin içinde demesem olmaz!), kaçak yazar Suat Sungur'un ve simdi sayamadıgım diğerlerinin okurlardan pek çok kişiyi etkilediğine ve yazmak için teşvik ettiğine inanıyorum.

    Hadi yazın, daha çok yazın, günde üç değil, altı yedi yazı okumak istiyorum… (Bu da birinci tür işyerinde öğrendiğim patrona yaranma taktiklerinden biri!)

    Ahmet Şeşen

     Enişte'den Erişte'ler : Ahmet Şeşen


       Siz hiç bir evde okudunuz mu ? ( İlkokul Anıları - 1 )

    Ben okudum…İlkokula yeni başladım, çok heyecanlıyım. Ama okulumuz bile yok, evlerde okuyoruz. Merkez Bankası Evleri….Ankara…Zaten toplam 5 sınıf var ve hepsi de otomatik olarak A şubesi :-) Yani ben 1-A sınıfındayım. Her biri 2'şer katlı, 3 evi bir yıllığına okulumuza vermiş devletimiz, sadece para basmıyoo o günlerde sevgili hazinemiz..:-) Okulumuzun inşaatı devam ediyormuş…

    " Siz hiç bir evde okudunuz mu ? " demeyeceğim, geçtiğimiz yıllarda ev tipi özel üniversiteler bile açıldı : Okul dediğiniz kampus gibi olmalı, vazgeçtim bir bahçesi olmalı, oyun alanı olmalı, apartmandan okul olmamalı bana göre ! Biz yine de şanslıydık, 3 ev arasında kocaman bir bahçemiz bile vardı ama yine de bir evin salonunda ders yapıyor olmak, tek bir tuvaleti kullanmak, gereksiz bir yatak odası odası fikri hele hele hiç gereği olmayan bir banyo…Hatırlamıyorum ama çok sevdiğim ilkokul öğretmenim belki bu mekanları bir şekilde kullanmıştır :-)

    " Tahsin oğlum, kızların saçını çektin, yatak odasına git bir ders cezalısın..! "

    " Hatice kızım, kikirdeyip duruyorsun, sen de bir ders cezalısın…Dur kız nereye ? Orada Tahsin var olmaz, hem de yatak odası :-) daha büyümen gerek, oha yani bu yaşta ! Sen doğru banyoya, sakın yıkanma..! "

    " Uslu durun biraz ya ! 10 dakika rahat yok mu ? Hulki doğru tuvalete, hay allam oda kalmadı ceza verecek ! "

    " Aaaaa ! Tepemi attırma Canan..! Ceza olarak alt kattaki 3-A sınıfının yatak odasına…! "

    - Öğretmenim canım benim, canım benim…! İzin ver de çişimi ediiim.. :-)

    " Sırası mı Cengizhan ? Hay allam ! Tamam, git, tuvaletteki Hulki'ye söyle çıksın oradan yatak odasına gitsin, Tahsin yatak odasından çıksın derse dönsün, oraya Hulki geçsin, sen çişini yap ! Eğer küçük çişini yaparsan derhal sınıfa dön, büyük çişini yaparsan banyoya da uğra, Hatice'yi de al birlikte sınıfa gelin : Üfff be ! Çişi geleni vururum, haylazlık yapanı falakaya yatırırım haberiniz olsun ! Müdür Bey, beni çağırmış, teneffüsten sonra Resim dersinde ben onun yanına gideceğim. Sakın yaramazlık etmeyin, herkes istediği bir konuda sulu boya resim yapacak, anlaşıldı mı ? Canan'a da söyleyin sınıfına dönsün ! "

    - Eveeeeet Öğretmenim !

    " Müdür Bey, çok zor oluyor, ağız tadıyla bir ceza bile veremiyorum, oda sayısı yetersiz :-) Acaba sizin yatak odasını da ceza odası olarak kullanabilir miyim ? "

    - Olmaz hocanım, idare edin lütfen ! Şunun şurasında birkaç ayımız kaldı, seneye inşallah okulumuza taşınacağız, ilk sene bir sürü sınıf boş kalır, oradan birkaç oda size tahsis edelim :-) Ben planlama yaptım bile; 8 adet Tek Ayak Üstü Bekleme Odası ( TAÜBO ) , 3 adet Dayak Cennetten Çıkmadır Odası ( DCÇO ), 5 adet tek kişilik Tuvaletli Korku Odası ( TKO )…! "

    Pardonnn ! Sonuncu oda tipini tam anlamadım ?

    - İçeride bir ekran var, Frankeştayn gibi korku filmi oynatacağız, fonda korku müzikleri, ve 5 dakikada bir çalışan otomatik sifon sistemi..! Velilerle de konuşalım Hocanım, bu cezaya çarptırılacak öğrenciler için bir de DDO açalım, her öğrencimize bir küçük dolap olsun içeride..!

    " DDO ne demek Müdür Bey ? "

    - Don Değiştirme Odası..:-)

    " Müdür Bey, müracaat etsek Milli Eğitim'e, acaba Kocatepe İlkokulu yerine ismimizi Eti de Bizim Kemiği de Bizim İlkokulu yaparlar mı ?

    Bugün şu satırları yazabiliyorsam o eli öpülesi kadındandır, yıllar sonra bir film izlemiştim Sydney Poiter'ın başrol oynadığı Sevgili Öğretmenim…Sevgili Mücahide Öğretmenim'e..!

    asesen@turk.net

     Dost Meclisi


    MİLADİ TAKVİMİN İLGİNÇ GERÇEKLERİ

    Olay SEZAR döneminde geçiyor......
    Jul Sezar takvimdeki karışıklıklari çözmesi icin Mısırlı astronomi bilgini SOSIGENES'e emir veriyor...(bildiğiniz gibi o zamanlarda 1 yıl 365 gün 6 saat sürüyor) Mısırlı da çözmüş (kendi kanaatince) HER YIL 365 GÜN ÇEKECEK. ARTAN SAATLER DÖRT YILDA BIR TAKVİME EKLENECEK, O YIL 366 GÜN OLACAK.

    Senenin altı ayı 30, altı ayı 31 çekince tam 366 ediyor. Ardından Sezar emir veriyor, GERİ KALAN 3 YILIN BİRER GÜN EKSİĞİNİDE YILIN EN SON AYINDAN DÜŞÜN. Yılbaşı o zamanlar Mart. Şubatta yılın son ayı.(september yedinci, october sekizinci, november dokuzuncu, december onuncu ay diye oradan geliyormuş zaten.) Şubat dört yılda bir 30, kalan yıllarda 29 gün olmuş böylece.... Sezar bir iş daha yapmış. Aylardan birine kendi adını koymus... Julius adı JULY olmuş.

    Sonra OGUST (AUGUSTUS) imparator olmuş ve Sezardan asağı kalmamış. O da sonraki aya kendi adını vermiş, AUGUST... ama Sezarın ayı 31, Ogustün ayı 30 olur mu? O da emir vermiş YILIN SON AYINDAN BİR GÜN DAHA ALIN, BENİM AYIMIDA 31 YAPIN. Son ayda Şubat. Bir gün daha verince kalmış 28. (demokrasinin gözünü seveyim.)

    O gün bu gündür Şubat 4 yılda bir 29, geri kalanında 28 olmuş ve Temmuz-Ağustos peşpeşe 31 çeker olmuşlar... O ayın kaç çektiğini bulmak icin metacarpophalangeal eklemlerinizi sayarken bir gariplik hissederseniz, olayın aslı bu ...

    .........<>.........

    BİTKİLER HANGİ HASTALIKLARA ÇARE

    MÜRSAFİ Gummi Myrrihae
    Antiseptik ve uyarıcıdır. Bilhassa solunum yolu hastalıklarına karşı kullanılır.

    NANE Folium Menthae
    Özellikle sinirsel kaynaklı mide bulantılarını kesici olarak etkilidir.

    OĞULOTU Folium Melissae
    Yatıştırıcı, midevi, terletici ve antiseptiktir.

    PAPATYA Chamomillae vulgaris
    İdrar artırıcı, yatıştırıcı, safra söktürücü, boğaz iltihaplarında ve iltihaplı yaralara karşı etkilidir.

    PELİNOTU Herba Absinthii
    Midevi, ateş düşürücü, adet getirici etkileri vardır.

    REZENE Foeniculi
    Midevi, gaz söktürücü ve süt artırıcıdır.

    SAFRAN Crocus Stigmata
    Uyarıcı, iştah açıcı, adet söktürücü, koku ve renk vericidir. Değerli bir baharattır.

    SALEP Tuber Salep
    Afrodizyak, kuvvet verici, çocuk ishallerini kesicidir.

    SANDALOS Sandaraca
    Haricen ve dahilen romatizma ağrılarını dindirici olarak etkilidir.

    SARI SABIR Aloe
    Kalın barsağa etkili bir müshildir.

    Devamı var. Sevgili Osman Günay'a teşekkürler.

     Tadımlık Şiirler


    SANMA Kİ YOKSUN

    Sana sevdalar biriktirdim avuçlarımda,
    Avuçlarında yüreğim.
    Gittiğin güne değil,
    Hep geleceğin güne biriktirdim gözyaşlarımı.
    Savurmadım yüreğimi olmazlara,
    Bağlamadım ümidimi fincanlara, fallara, uçan kuşun kanadına.
    Hep sen vardın, hep olacaksın.
    Sanma ki yoksun!
    Gözümü yumduğumda karşımda,
    Doğmamış günde, ağarmamış sabahlardasın.
    Dinlediğim her nağmede senin adın.
    Baktığım her resimde senin yüzün.
    Sanma ki yoksun!
    Uzattığımda ellerimi tutan,
    Üşüdüğünde yüreğimi ısıtansın.
    Sana şiirler biriktirdim hiç yazılmamış.
    Sana sözler biriktirdim hiç söylenmemiş.
    Avuçlarını aç..!!!
    Kendimi, kendimi biriktirdim.
    Avuçlarında yüreğim.

    Birgül Aydın

    ..........<>..........

    BİZİM SANDIKLARIMIZ

    Yer hep senin olsun
    Gök te benim.
    Gönlüne sığan bütün hayalleri koy sepetine
    Bir gün hepsi senin olsun
    Çok şey değişmeyecek onlara sahip olduğun anda
    Yine sepetine koyacağın bir çok hayalin olacak
    İsteklerin bir anda tüm şatavatıyle sunulacak belki eline
    Belki de hiç beklemediğin bir anda alınacak başkası konularak yerine
    İstememenin en büyük isteğin olduğunu hissettiğin anlar olacak.
    Ve anlayacaksın ki
    Bizim değil bizim sandıklarımız...

    Filiz Kaya

     Biraz Gülümseyin


    Reklamcı

    Brooklyn köprüsünde, bir bahar günü , kör bir adam dilencilik yapıyormuş. Dizlerinin dibine bir tabela koymuş. Üzerinde "DOĞUŞTAN KÖR" yazılıymış.

    Herkes dilencinin önünden geçip gidiyormuş. Bir REKLAMCI bunu görmüş. Tabelayı almış arkasına bir şeyler yazmış, olduğu yere tekrar bırakmış.

    Ne olduysa olmuş..... Gelip geçen ve bu tabeladaki yeni yazıyı okuyan herkes, başlamış dilencinin önündeki şapkaya, habire para atmaya....

    Bir cümle yetmiş onca kişiyi etkilemeye ve dilencinin şapkasının kısa sürede ağzına kadar parayla dolup taşmasına...

    GÜZEL BİR BAHAR GÜNÜ... AMA BEN BAHARI GÖRMÜYORUM...

     İşe Yarar Kısayollar - Şef garson: Akın Ceylan


    http://rumeliturk.tripod.com/kultur/tulum.htm
    Tulum üflemeli bir Türk Halk çalgısıdır. Deri kısmı, Nav ve Ağızlık olmak üzere üç kısımdan oluşmaktadır. Deri kısmına hava depolanır ve koltuk altından bastırılarak Nav kısmına hava gitmesi sağlanır... Biraz ses biraz nefes...

    http://www.geocities.com/demetden/indexrize.htm
    Bir zamanlar her köyden bir haber gelir idi. Bugünde şu köyden bir kız çektiler. Evet bazı yerlerde kız kaçırma bazı yerlerde kız çekme derlerdi. Öyle pat diye kız kaçırmak olmazdı... Rizeli olmak kolay değil

    http://www.folklorkurumu.org
    Bir toplumun kültürüne ait gerek maddi, gerek manevi kültürlerini araştırıp usulüne göre saptayan ve bunlarla ilgili olarak genel konu ve kaidelere varmak isteyen bir bilimdir.( Masallar , efsaneler , türküler , maniler , destanlar , ağıtlar , deyimler...)

    http://www.queendom.com/
    Genellikle hafta sonları okuduğumuz magazin içerikli gazetelerde rastlarız testlere: Acaba eşim beni aldatıyormu, cool'muyum yoksa uyuz'un teki mi gibi sorulara cevaplar ararız. Konuyu sanal ortama taşıyan bu test web sayfasını tavsiye ediyorum.

     Damak tadınıza uygun kahveler


    Quartz Studio Free v3.70 [1.63MB] Windows (All) FREE
    http://www.gnomedownloads.com/Music/AudioComposers/
    Oldukça yetenekli bir mixer konsolu. DJ olmak içinizde bir uhteyse bu programı mutlaka deneyin. Pekçok işi bir arada yapabildiğiniz, mükemmele yakın sonuçlar elde edebileceğiniz bir müzik programı.

    FTP Password Recovery v1.0 [9k] Windows (All) FREE
    http://www.mywebattack.com/gnomeapp.php?id=105329
    Kullandığınız FTP programlarında zaman zaman şifrelerini unutuyorsanız, bunları bulup çıkarmanıza yardımcı olacak bir program. Yalnız dikkatini çekerim, sadece bilgisayarınızda kayıtlı FTP şifrelerini buluyor.
    http://kmarsiv.com/sayilar/20021003.asp 2 Ekim 2002 - ©2002-kmarsiv.com
    istanbullife.com