KAHVE MOLASI

ABONE FORMU

ABONE OL
ABONELiKTEN AYRIL
HTML TEXT
kmarsiv.com
Arşivimiz
Yazarlarımız


FORUM ALANI

Sohbet Odası
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri

Kim Bu Editor?
467254


Kahveci Soruyor?


Mynet Arkadaşım


HiÇBiRYERDE - IN NOWHERE LAND

 4 Ekim 2002 - Haftanın Panoraması


Merhabalar,

Evvela midemdeki farenin son durumunu merak edip beni arayan, mesajla hatırımı soran tüm kahveci dostlarıma teşekkür ederim. Dünü biraz halsizce, yarım saatte bir düzenli çiğnenen rennie isimli mucize şekerle(!?) geçiştirdim. Şu sıralar minik fare hala dirense de hareket alanı daraldığından çıkacak delik aramakla meşgul. Yani sonu yakın, merak edilecek birşey yok. Siz bu satırları okurken ben onun ardından kabir duaları ediyor olurum, inşallah...

Efendim, madem gene geldik hafta sonuna, o zaman geçtiğimiz haftanın şöyle bir değerlendirmesini yapmakta yarar var sanıyorum. Haftaya değerli büyüğümüz Yazar Ahmet Altan'a giydirmekle başlamışız. Aynı yazıyı bugün yazsaydım öyle yazmadım herhalde, ama Pazar günü benim indimde daha da fazlasını hakketmişti gene ucuz kurtuldu. Aynı gün Meclis toplanıp tatil kararı alınca hepimiz derin bir ohh çektik. Medya da doğal olarak Yazarı bırakıp bizim kızanlara döndü. Baktım saygıdeğer medyamız üzerine gitmedi, siz de ilgilenmediniz, bende Salı gününü Çağlabademime yazdığım duygu yüklü satırlara ayırdım. Yazdığım o güzel şiire hiç tepki vermemenizi özellikle kınıyorum. Kalbimin derinliklerinden kopup gelen, ağlaya ağlaya klavyeye aldığım satırları kaale almamanızı esefle karşıladım. Bundan böyle günün anlam ve önemini belirten şiirlerime devam edeyim de görün siz.

Çarşamba ve Perşembeyi dayak yiyen ve yenilen çocuklara ayırınca, Amerika'dan ilginç bir tepki aldım. Sevgili Dilek, "Tüm dayak yiyenler sarışın, esmerlerin suyu mu çıktı?" diyor. Vallahi haklı ama benimkisi tamamen bir tesadüf, yoksa ben yere düşen sümüklü, esmer çocukları da yerden kaldırırım. Sarışınlara olan zaafım başka yerlerde kendini ayan beyan gösterir o başka, ama çocuklarda esmer, sarışın ayırımı kesinlikle yapmam, böyle biline lütfen.

Salı günü "Sizden Yorumlar" köşemizde ilginç bir eleştiri ve akabinde haklı tepkilere şahit olduk. Bu konuyu uzatmama yanlısıydım, ama bugün bir sevgili kahveci, okuduklarından rahatsız olduğunu, yazma konusunda ki arzusunun törpülendiğini söyleyince akan sular durdu tabi. Kişisel bir hesaplaşma nedeniyle yapılan saldırı nitelikli eleştirinin içimizden biri tarafından yapılmadığına inanmak istiyorum. Kahve Molasını denetleme ve sansürleme hakkım olmasına rağmen bugüne kadar bu hakkımı hiçbir nedenle kullanmamaya özen gösterdim. Şunu büyük bir mutlulukla söyleyebilirim ki, hiçbir denetime tabi olmayan interaktif köşelerde bugüne kadar en ufak bir kötü söz söylenmedi. Gelen yazıların hiçbirinde tek bir virgüle dahi dokunmama gerek kalmadı. Ben bundan artık birbirimizi tanıdığımız ve ortak paylarda uyuştuğumuz anlamını çıkarıyorum. Farklı yaş gruplarından, farklı kültürlerden, farklı eğitimden gelen kahvecilerin özgürce paylaşabildikleri bir ortam olduğu için de "Kahve Molası" ile gurur duyuyorum. Zaman zaman ortaya çıkabilecek olumsuz tabloların elbirliği ile üstesinden gelebileceğimizi özellikle vurgulamak istiyorum. Sakın ola duygu ve düşüncelerinizin törpülenmesine seyirci kalmayın. Hakkınızı arayın ve sahiplenin lütfen. Yola çıkış amacından, bir daha dönülmesi zor bir manevrayla çıkıldığı an, "Kahve Molası" da son molasını vermiş olacaktır. Ama bu hiçte kolay değil, 25 senelik şöförüm ve iyi araba kullanırım.

Son olarak, Sevgili Tunca Tünay'ın bizlerden bir ricasını ön bilgi notu olarak sizlere iletmek istiyorum. Bu konudaki geniş yazıyı Pazartesi günü yayınlamaya çalışacağım. Şöyleki, 2 yaşında işitme engelli bir kardeşimiz, kapıcı babasının SSK'lı olması nedeniyle, gerekli olan bir işitme cihazını sigortadan almaya hak kazanıyor. Gelin görünki SSK bu konuda gerekli adımı atmazken, babaya da parayı bastırıp cihazı almasını öğütlüyor. Bu konuda bizlerin birşeyler yapabileceğini düşünüyorum. Ya SSK da tanıdıklarımızı araya sokup bu hakkın biranevvel kullanılmasını sağlarız ya da yaklaşık 1 milyar lira değerindeki bu aleti bir şekilde alıp bu kardeşimize hediye ederiz. Aletin biranevvel kullanılmaya başlanması, çocuğun konuşması açısından önemli. 1 milyar yüzünden bir miniği bu en doğal hakkından mahrum bırakmayacağımızı düşünüyorum. Bu konuda herhangibir düşüncesi olan varsa lütfen bana yazsın. Raporlar, hastahane kayıtları ve alınan karar tümüyle elimizde mevcut, bizim yapmamız gereken doğru adımı atıp öne çıkmak. Hadi kahveciler size güveniyorum.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur

 Kahvecinin Günlüğü


  • İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatroları
    İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatroları perdelerini açtı. Ucuz tarafından nitelikli oyunları izlemek için geç kalmayın.
    http://www.sanatlink.com/tiyatro/secmeler.asp


  • EKİM AYINDA BABYLON'DA AKBANK CAZ VE LATİN RÜZGARLARI
    Ekim ayında 12. Akbank Caz Festivali'nin seçkin konukları, elektronika ve latin cazının çarpıcı örnekleriyle kaliteli müzik ve dans severleri ağırlamayı bekliyor.
    http://www.gurmelink.com/haberler.asp?ID=230


  • HAFTANIN FİLMLERİ
  • MINORITY REPORT / AZINLIK RAPORU

    Konu : Bilimkurgu türünün ünlü yazarı Philip K. Dick''in bir kısa öyküsünden alınan ve yönetmen Steven Spielberg tarafından sinemaya uyarlanan film, 2054''te Washington DC''de geçiyor. Poliste yer alan Pre-Crime (Suç Öncesi) biriminde çalışan 3 tane insansı varlığın işlenecek bir cinayeti, cinayet işlenmeden ortalama 8 dakika önce algılayıp kırmızı alarmla polise bildirmesi son 6 yıldır herhangi bir cinayetin varlık göstermesine engel olmuştur. Dedektif John Anderton (Tom Cruise) de, psişik güçler kullanan bazı teknolojik aygıtlar sayesinde cinayetleri daha işlenmeden önce farkedip suçluları yakalayan bu özel bir polis biriminin başındadır. Bir gün herşey tersine döner. Alarm bu sefer dedektifi suçlu olarak göstermektedir. Avcı artık av olmuştur. Bu durumu ortadan kaldırmaya çalışan dedektif bir araştırma yapar ve ilginç sonuçlar elde eder. Ancak bir yandan da bu sistemde bir hatanın ortaya çıkarılmasıyla, sistemin ortadan kaldırılabilme ve huzurun yerini tekrar cinayetler alması ihtimali onu bir seçim yapmaya zorlamaktadır.

    Yönetmen: Steven Spielberg
    Oyuncular: Tom Cruise, Neal McDonough , Patrick Kilpatrick , Jessica Capshaw

    Resmi Web Sitesi: www.minorityreport.com




  • POSSESSION / TUTKU

    Konu : Her ikisi de romantizmden ve onun kaçınılmaz kötü etkileri ve perişanlığından uzak durmaya çalışan, ancak geçmişten gelen tabusal bir evlilik dışı aşk ilişkisinin gizini çözdüklerinde sıcak ve tutkulu bir romantizme kapılan çağdaş iki akademisyenin hikayesi. Herşeyi kitabına uygun şekilde yapan parlak bir İngiliz akademisyen olan Maud Bailey, Viktorya dönemi şairlerinden Christabel LaMotte’nin yaşamını ve yapıtlarını araştırmaktadır. Roland Michell (Aaron Eckhart) ise Londra’da büyük Randolph Henry Ash (Jeremy Northam) ile ilgili bir araştırma projesinde yer alan şanslı bir Amerikalı öğrencidir. Kraliçe Viktorya’nın saray şairi olan Ash, yapıtlarının 100. yılı kutlamaları nedeniyle açılan sergiye konu olan, karısına ithaf ettiği, yaşamının son dönemlerinde yazdığı, coşkulu şiirleriyle tanınmaktadır. Maud ve Roland, Ash’ten LaMotte’ye gönderildiği ortaya çıkan gizli aşk mektuplarını keşfettiklerinde, yüzyıl önce tutkulu çiftin romantik seyahatlerini andırırcasına, İngiltere’den Avrupa’ya uzanan ipuçlarını sürmeye başlarlar.

    Yönetmen: Neil LaBute
    Oyuncular: Gwyneth Paltrow, Aaron Eckhart, Jeremy Northam, Jennifer Ehle, Lena Headey

    Web Sitesi: http://www.possession-movie.com
  • Mehtap Akdeniz

     Ters Köşe : Mehtap Akdeniz


       Biz ona kibarca 'KÖPÜK' deriz.

    Havlayan Kontes
    Sizden şeker olmasın bir psikolog arkadaşım vardır. Yıllar evvel ilk tanıştığımızda küçük ev dizisindeki fettan Neli Olison elektiriği verdiğinden pek bir düşmanca başlayan arkadaşlığımız ayrı şehirlerde sürmesine rağmen şu anda on beş senesini doldurdu. Şimdilerde ciddi bir öğretim üyesi falan da olsa, esasen muziplikte üstüne yoktur. Birbirimize yıllardır ismimizi söylemeye, söylemeye adlarımızı unutmuş bile olabiliriz.

    - Alüüü Şebek arkadaşımla mı görüşüyorum?
    - Ayy şebek arkadaşımmmmm.. ben seni çok özledim yaaa, sen onu unuttun.
    - Unutmuşum affet. Ben de seni çok özledim, asıl ben onu unuttum..

    Gibi gibi, deli saçması bizden başka kimsenin anlayamayacağı kendine özgü şebekçe dialog sürer gider aramızda. Ne zaman buralara gelse bende kalır ve evde tiyatroculara taş çıkaracak senaryolar kurar bizzat oynarız ailecek. Bir gelişinde çocuklar oyuncakçı promosyonundan çıkmış bir köpekle geldiler eve. 'Bu ne mutluluk heyooooo oyuncak köpek geldi', şeklinde derhal olayı sahiplendik. Zaten çocuklarla başa çıkmak için onlardan beter çocuk olmak gerektiğini çok önce fark ederek uygulamaya koymuştum. Nasılsa oynayacaksın anasını satayım bari zevk al diyerek yerlerde yuvarlanarak geçirdim son yıllarımı.

    Neyse gelelim bizim Köpeğe, hem köpeğin var hem de havlamıyor. İpinden çekince yerde yuvarlana yuvarlana yürüyen, köpek olmadığına bin şahit isteyen muhteşem bişi. Derhal ona gerçek köpek muamelesi yapmaya ve böylece çocukların köpek istemekle ne kadar hata ettiklerini onlara göstermeye yönelik senaryomuzu uygulamaya koyduk.

    - Ayyy ne şeker şey... Bunun adı ne?
    - Köpük...

    Hem görüntüsüne çok uyan hem de köpeğimsi manasına gelen ismi hemen kabul gördü. Bizim köpük tıpkı havlayan kontesler gibi muamele görmeye başladı. Çişi gelmiş olmasın??? Hadi sokağa çıkar. Mamasını yedir. Hadi banyoya. Gel köpük. Git köpük. Yat köpük, kap köpük. Köpüğü tarayın, kurdelesini bağlayın. Hatta işi iyice azıtıp ertesi gün Ak Merkez'de onunla dolaşmaya karar verdik. Kim ne diyebilirdi ki bize. Köpük ile geziyoruz, köpekle gezsek neyse. Ak Merkez'e alınmama durumu da söz konusu bile edilemez. Güvenlik kapısında içini dışını gösteren fırına bile atabilirdik onu. Çok darda kalırsak sosyal psikologlar olarak bahanemiz de hazır. Sosyal Psikoloji deneyi yapıyoruz.

    Hem 12-13 yaşlarımdayken diğer insanlar sakat insanlara nasıl davranıyor acaba? Nasıl bir gözle bakıyorlar diye meraka kapılıp, dedemin koltuk değnekleri ile sokaklarda gezen ben değil miydim?. Bendim. Eee. Hala benim.

    - Uçağa bile bineriz şebekçim, biz köpükle..
    - Gerçekten.. Ya köpük korkarsa?
    - Okşar okşar yatıştırırız, sonra da kuştüyü yastık gibi kabartır sırtımıza dayarız.
    - Ha yaşa! Sıkılırsak da arka koltuğa fırlatırız.

    Köpük birkaç gün evde bir numaralı şahsiyet muamelesi gördü. Gerçek bir köpekle yapılması imkansız her şeyi köpükle yapabilmek mümkün oluyordu. Benim küçük yumurta canlı mı yoksa bu meret diye şüpheye düşünce onu salondan arka odaya aldık. Çocuk gerçek ile gerçek olmayan arasındaki farkı karıştırmasın dedi baş psikolog. Ben de o kadar psikoloji okudum bir işe yarasın bari diye kabul ettim.

    Köpük hala bizim evi beklemeye devam ediyor. Hala çok şeker. Şebek teyzesi 'Arada gelirken getir çok özledim' diyor, götürmek istiyorum fakat cesaret edemiyorum. Kaç sene oldu hala çişini söylemiyor. Ya yollara yaparsa.. Ya da tanışmak istediği teyzelerin ayaklarına.

    Bitti.

    mehtap_akdeniz@yahoo.com

    Nuray İnöntepe

     Kahvecistan Konsolosu : Nuray İnöntepe


       İsimle Başlayalım...

    "Allah Utandırmasın" diyerek başlayalım söze... Ve hep soru işareti olarak kalacağına, ismimizin sebeb-i hikmetine değinerek onun gölgesinden sıyrılalım hele...

    Efendim malum, rekabet dünyası aile içinde dahi kendi kurallarını ön plana çıkarıyor. Amcamın Ünal ve Vural adlı iki oğlunun ardından ben dünyaya gelince rahmetli babam, aynı kafiye düzeninden uzak kalmamak gayesiyle, benim adımın "Nural" olmasını istemiş. Kadere bakın ki Eskişehir Nüfus Müdürlüğünde beni nüfus kütüğüne kaydeden memurun ismimi yanlışlıkla "Nuray" olarak yazdığı aylar sonra anlaşılmış... Eh, o saatten sonra kim mahkemeye başvuracak da 8-10 aylık bebeğin adını değiştirmeye uğraşacak. "Zaten de havale geçirdi, bu çocuk çok yaşamaz" diyenlerin de tesiri ile bu mesele o şekliyle kapanmış. İşte benim "her türlü zorluğa göğüs gererek yılmadan zafere doğru ilerleme genlerim" o zamandan itibaren faaliyete geçmişler. Sadece kefeni yırtıp macera dolu bir çocukluk yaşamak üzere sokaklarda boy göstermekle kalmamış, isim özürlü olmanın duygusal ve ruhsal açıdan ezici yükünü de taşımayı başarmış; hatta bu özelliğimden yararlanmanın yollarını bulabilmişim.

    Ben ismimle ilgili aykırılığı farkettiğimde 4-5 yaşlarımdaydım. Arka cepte sapan, elde tahta kılıç, bacaklarımın arasında atım olan dal parçası, omuzlarımda gazete kağıdından pelerinim, bizim sokağın çocuklarıyla beraber arka sokakdakilere karşı kahramaca çarpışırken adımı soran silah arkadaşıma büyük bir gururla "Nuray" dedim. Çocuk bir anda oyunu bırakıp "Ha ha haa... Kızmısın lan sen?" deyince allak bullak olmuştum. Şaşkınlığımı gören diğer çocukların da hep bir ağızdan "Tabi oğlum, Nuray bir kız ismi" demeleri üzerine etraf kararmış, sesler kısılmıştı sanki... Ne kadar yıkılmış, ne kadar üzülmüştüm o gün. Sonraları yavaş yavaş alıştım, kız ismine sahip olmayı bir eziklik olarak hissetsem de bunun benim irademin ve kontrol alanımın dışında bir vaka olduğunu farkederek onunla ilgili sorumluluktan kendimi uzaklaştırmayı başardım. Eh, bu konuda çocuk milletinin acımasızlığı da en büyük yardımcım oldu diyebilirim. Beni utandırmak, aşağılamak, küçük düşürmek için neler yapmadılar neler.

    Bunların en ağırı, bir anlamda mezuniyet sınavı oldu benim için. Sevgili Editörümüzün geçenlerde değindiği Erotik Türk Filmleri furyasının en fırtınalı dönemiydi. Tüm şehrin "Beş Atış Yimbeş", "Kartal Pendik, Gittik Geldik" gibi film afişleriyle donatıldığı o günlerde mahalle delikanlılarından biri bana "Parçala Behçet" lakabını verir de tüm mahalleli bana böyle hitap etmeye başlamaz mı? Malum, filmlerin baş roldeki kadın oyuncusu Nur Ay! Aman Allahım, insan içine çıkamıyorum. O afişlerin asılı olduğu yerlerden kafamı önüme eğip koşarak geçiyorum. Yürümeyi bıraktım, her yere bisikletle gider oldum, sırf gerektiğinde pedallara asılıp mahalledeki çocukların sözlü tacizlerden paçayı kurtarabilmek için. Sonunda psikolojik savaş sona erdi, benim oralı olmadığımı görünce sinirleri benim kadar dayanıklı olmayan başka birilerini bulup benimle uğraşmayı bıraktılar. Dediğim gibi, bu benim için son sınav oldu. Her türlü zorluğa ve eziyete katlanarak özel harekat timi üyeliğine hak kazanan güçlü insanlar gibi, ben de sokağın dayanıklılık testinden geçerek hayata atılmış ve kalıpların dışındaki koşullarda da yaşamayı öğrenmiştim.

    Sonraları ismimin aykırılığından yararlanmanın, hatta bununla eğlenmenin mümkün olduğunu keşfettim. Okulda, askerde, iş yerlerinde, sosyal etkinliklerde insanlar çoğunlukla ilk benim adımı öğreniyordu. Daha sıkça başıma gelen şey ise insanların adımı duyup bir bayanla karşılaşmaya kendilerini koşullandırmışken beni gördüklerinde geçici bir şok yaşamalarıydı. Bu bana yeni arkadaşlıklar kurmak ve yeni insanlarla tanışmakta ciddi bir avantaj sağladı.

    Hele 80'li yıllarda bir toplantıya katılmak üzere 3-4 günlük bir görevle gittiğim bir Avrupa Başkentinde beni genç bir bayan diplomat olarak hayal edip havaalanına içten duygular (!) ve çiçeklerle gelen meslekdaşımla ne kadar iyi anlaştık, sözünü ettiğim o 3-4 gün ne kadar eğlendik anlatamam.

    Uzun sözün kısası, kendimizi iyi ve mutlu hissetmek için kendi kendimize önkoşullar yaratıp o koşulları gerçekleştirmeye çalışmak yerine, değiştiremeyeceğimiz aykırılıkları dert etmeden huzur ve tebessümle ayakta durup hayattan zevk almanın yollarını aramak da bir seçenek olarak görülebilir! Kim bilir, belki de bu kişisel tatmine giden daha kestirme ve daha az yıpratıcı bir yol olacaktır. Miskinleşelim, daha iyisini elde etmek için uğraşmayalım demiyorum; fakat belirli koşullarda mutlu olmayı değil, her koşulda mutlu olmayı bir paradigma olarak benimseyebilmeyi öneriyorum sizlere. Ne dersiniz?

    Cumhur Aydın

     Ankara'dan : Cumhur Aydın


       En güzel mevsimdir Sonbahar, Ankara'da

    Bir Pazar günü, ama Sonbahar'da, sokaklara atarsanız kendinizi Ankara'da, iyi bir şey yapmış olursunuz.. Fazla kalın giyinmeyin ancak yağmurluğunuzu da unutmayın. Sevgilinizin elinden tutabilirsiniz.. Çocuğunuzu kandırabilirsiniz... Ya da yalnız.. Farketmez diyemem ama siz sokağa çıkında..

    Çoğunluk bir tatlı esintidir eşlik eden, sararan yapraklar eşliğinde.. Güneş kah gösterir yüzünü, kah bulutlar arasına gizlenir.. Hadi benim elimden tutun da dolaşalım.. Atakule'nin hayhula yüksekliği korkutmasın, onun altındaki terasta, müthiş, belki de en güzel Ankara manzarası vardır, Botanik Parkının üzerinden.

    Botanik'i turlamadan buradan uzaklaşmak olmaz.. Ya Cinnah kapısından uzun eşek oynayan çocuklar heykelinin yanından ya da Köşkün caprazından girelim, farketmez.. Sarının, kırmızının, yeşilin onlarca tonuna en güzel merhaba, parkımın patikalarından verilir.. En fazla yaprak savruluşu, çocuk parkının hemen altındaki seyirli banklardan gözlenir.. Boynunu eğer gibi yana yatmış çınarın yanından yürüyeceğiz.. Azcık hışırtı dinlemeliyiz.. Şanslıysak biraz ilerdeki havuz doludur, daha da şanslıysak akordiyoncu oradadır.. Sonbahar yapraklarını anlatan şarkıyı çalmasını dilemeyin, inadına bu parçaya başlar da bitirmez bu deli oğlan...

    Yürüyüşe devam.. Çevre Sokak'tan, Seymenler Parkı'na doğru yollanalım.. Pembe Kösk'un kenarından, İnönü heykeline göz kırpalım, karşıya geçelim..Burada köpeklere dikkat, "Birşey yapmaz" derler ama bazı azgınları soluğunuzu keser. Su akışını da izleyebiliriz, en fazla yapraklı köşede çimenlerde de yürüyebiliriz..

    Bu kadar park yeter.. Kuğulu daha sonra.. Kuleli Sokaktan yukarı doğru kıvrılmalı.. Gizli cennet Papazın Bağı'nı görmeden olmaz.. Kavaklıdere adı boşuna verilmemiş.. Dereyi görmedim ama üzüm bağları ortasındaki şarap fabrikasını anımsarım ben yirmi yıl öncesinden.. Sana da anlatırım bakarsın buradan Ayrancı'ya yürüyüşlerimi. Şimdi yerlerinde yeller esiyor, oteller ve Karum izin verdiğince.. Gaziosmanpaşa'nın kaybolup giden bahçeli konaklarının, nasılsa geride kalmış birkaçına dışardan bakacağız elbet.. Bir yaşlı kadın bu beton furyasına direnip, çölde bir vaha bırakmış koca semtin ortasında. Papazın Bağı dedikleri yer burası.. Hangi köşede istersen, dileğin tahta sandalyede otururuz.. Rüzgar çıkar belki, korkma azcık yağmur atıştırır geçer, hem sorarız belki rüzgara "esip geçmek" ne demek diye?" Bu durak büyük soluklanma, semaverde çayda olur ıspanaklı gözleme eşliğinde, soğuk birada ısmarlanabilir patates eşliğinde.. Keyfimiz bilir..

    Buradan Esat'a inelim, Pazar yerinin yanından karsşıya Bardacık Sokağa geçelim. Bu sokak adları ömürdur ömür.. Bütün b'liler şimdi çevremizde.. Başak, Bağlayan.. Geciktiysek, eski Ankara evlerinden kömür kokusu sinmeye başlamıştır havaya.. Çocuklar, kış öncesi son saklanbaçları oynuyorlar, kıyıda köşede.. Semt yufkacıları, su tamircileri ve çiftlik dondurması satan küçük bakkallar bu sokaklardadır işte..

    Büklümden, Günizden geçip, babaya görünmeden, Kuğulu Parkta yeni bir mola verelim.. Güvercinlere yem, kuğulara ekmek.. Soluklandıysak, Tunalıyı yürüyelim yukarı doğru. Saatine bakıp durma, daha zamanımız var biliyorum.. Yol kenarı satıcılarına göz gezdirmenin tam zamanı, fazla takılmayacağız söz..

    Kızılırmak sokağa doğru adımlarımız.. Bu yaprakları çöpçülerin süpürdüğne bakma yetişemezler.. En fazla ağac, en fazla yaprak, en güzel sarı Ankaradadır unutma..Şu köşedeki portakal suyu satan adam bana gençliğimden yadigardır.. Sağda solda birçok şey değismiştir, o direnmiştir tost ve portakal suyu satmaya.. Tunalıdan pastaneden acıbadem kurabiyeleri çıkarabiliriz, darılmaz..

    Kızılırmak sinamasında "Kuşlar, Kanatlı Uygarlık" filmini izlemenin sırası şimdi.. Dışardaki savaş tamtamlarına, tüm çirkinliklere, çalımlara inat iki saatlik te olsa doğaya dönüş ıskalanır mı? Fabrikaları, avcıların zulumlerini boş geç, kuşların göçlerini, geriye dönüş sözlerini nasıl tuttuklarını izleyelim yeter. Sözlerini tutmayanlara inat..

    Okullar açılmış.. Eylülde gelecekler gelmiş.. Başımıza konfeti gibi yapraklar düşüyor.. Azcık soğuk, biraz güneş filmin ertesi..

    Dememişmiydim sana.. En güzel mevsimdir Sonbahar, Ankara'da..

    Cumhur
    cumhura@atilim.edu.tr

     Dost Meclisi


    BİTKİLER HANGİ HASTALIKLARA ÇARE

    SARI KANTARON Herba Hyperici
    Dahilen antispazmotik, kabız, yatıştırıcı, haricen ise antiseptik ve yara iyileştiricidir.

    SERVİ KOZALAĞI Cupressi
    Çocukların gece işemelerinde, haricen basura ve kokulu ayak terlemelerine karşı kullanılır.

    SİNAMEKİ Folium Sennae
    Kalın barsak üzerinde etkili olan, kuvvetli bir müshildir.

    ŞAHTERE Herbe Fumariae
    İdrar artırıcı, yatıştırıcı, zayıflatıcı ve tansiyon düşürücüdür.

    ŞEYTAN TERSİ Gummi Asa foetida
    Sinir sistemi yatıştırıcısı, hazmı kolaylaştırıcı ve gaz söktürücüdür.

    ÜZERLİK TOHUMU Semen Pegani
    Kurt düşürücü, adet söktürücü, uyuşturucu, terletici ve yatıştırıcıdır.

    ZAHTER Saturejae hortensis
    Şeker hastalığına karşı kullanılır.

    ZENCEFİL Rhizoma Zingiberis
    Yatıştırıcı ve gaz söktürücüdür.

    ZERDEÇAL Curcuma longae
    Midevi, gaz söktürücü ve safra artırıcıdır.

    ZULUMBA Rhizoma Zedoariae
    İştah açıcı, uyarıcı, idrar artırıcı, balgam ve gaz söktürücüdür.

    Devamı var. Sevgili Osman Günay'a teşekkürler.

     Tadımlık Şiirler


    SEVGİ NEDİR

    Sevgi nedir
    Diye sordum yüreğime
    Kaybetmekten korktuğun dedi.
    Aklımdan geçirmek dahi istemedim hiç kaybetmeyi
    Deli olurdum ,aklım dururdu,
    Sevgi emekti gram gram yogrulmuş
    Avuc acuç saklanmıştı.
    Sevgi nedir diye sordum yüreğime
    Can dedi, aşk dedi.
    Sevgi neydi?
    Seviyormuyduk doyasıya ,yaşıyormuyduk
    Paylaşıyormuyduk.
    Paylaşmaya değer olanı bulabildik mi
    Paylaşılmaya değermiydik
    Sevginin kıymetini bilenmiydik
    Koruyabildik mi onu saklayabildik mi
    Büyüdükçe büyütebildik mi
    canın gibi sevebildik mi birini
    Canım diyebildik mi
    Sevgiyle kalın....

    Ayşegül Tuğlu

    ..........<>..........

    KELİMELER

    Sahte sözler istemiyorum dillerinizden,
    Gönlünüzden geleni dökün açığa.
    Bir çare bulmalıyız çok gecikmeden,
    Anlamını sunalım artık onlara.

    Canım derken öylesine söylemeyelim
    Candan sevilirse "canım" revadır.
    Hoş görünmek adına katletmeyelim,
    Hakkı verilmeyen söz ziyandadır.

    Kavramların dolacağı bir kabı varsa,
    Kendi dengi neyse neyse ona koyalım.
    Hala bekliyorlar doldurulmaya
    Beyaz kabı siyahla karartmayalım.

    Hesap soracaklar bir gün bizlere,
    Sözleri yine sözlerle aldatmayalım.
    Yarınlar bizden eser gelecek nesle,
    Zaman azalıyor geç kalmayalım.

    Filiz Kaya

     Biraz Gülümseyin


    Aldatma

    Uluslararası ölçekte bir kadın araştırması yapan sosyolog, dünyanın çeşitli ülkelerinde kadınlara bir soru sormuş.

    Kocanızı başka bir kadınla yakalarsanız ne yaparsınız???

    Soruya ülkelere göre verilen yanıtlar ise şöyle olmuş:

    İsveçli : Neyimi beğenmedigini sorarım.
    Rus : Evi terk ederim.
    Fransız : Sesimi çıkarmam, sevgilime gider beni teselli etmesini isterim.
    İtalyan : Kadını vururum.
    İspanyol: Kocamı vururum.
    Yunanlı : Her ikisini de vururum.

    Türk : Benim kocam yapmaz!

     Kıraathane Panosu



    DEPREM BÖLGESİNDEKİ İLKOKULLARA YÖNELİK KIRTASİYE KAMPANYASINA KATILMAK İSTEMEZ MİSİNİZ?

    Arkadaşlar;

    İzmir'den gönüllü yardım çalışmaları sürdüren bir arkadaşımız Hale Tenli çok anlamlı bir kampanya başlatmış ve bizim de bu oluşuma destek vermemizi bekliyor. Hale, Aktif Dağıtım ile konuştu ve şöyle bir konuda sponsorluk ayarladı: Deprem bölgesine gönderilmek üzere aşağıda anlatılan şekilde kırtasiye malzemelerini zarflar halinde hazırlarsak Aktif Dağıtım da bunları ücretsiz olarak ihtiyacı olan belirlenen depremzede okullara ulaştıracak.

    Biz Ag-17 Eğitim Ekibi olarak da bu çalışmaya destek veriyoruz. Sizin de yardımlarınızı bekliyoruz...

    Sevgiler,
    Murat H. Polat
    Ag-17 Yardım Gönüllüleri Derneği
    İletişim Birimi
    www.ag-17.org

    Kampanya için kurallarımız çok basit. Şu dört işlemi yapmanız gerekiyor;

    1- Yardımınızı bir öğrenciye gidecek şekilde zarflayın. (Tercihen sarı renkli, sağlam, kolay yırtılmayan, büyük (A5) zarf kullanın. İstediğiniz kadar zarf yapabilirsiniz.

    Her zarfın içine;
    1 adet 100 yaprak çizgili defter
    2 adet kurşun kalem
    1 adet silgi
    1 adet kalemtraş
    1 paket etiket (8 ya da 10’lu)

    Lütfen zarfın içine eksik ya da fazla bir şey koymayın

    2- Her zarfın içine ayrıca bir mektup yazıp koyun. Bu mektubun 7-15 yaş arasında olan bir öğrenciye yazıldığını unutmayın. Mektuba, "adını bilmediğim küçük arkadaşım" diye başlayabilirsiniz. İstediğiniz uzunlukta yazabilirsiniz. Önemli olan; onlara yalnız olmadıklarını anlatmak ve yaşama sevinci vererek, onların geleceğe umutla bakmalarını sağlamak. MEKTUPSUZ ZARF İSTEMİYORUZ!!! Çünkü, sizin manevi desteğiniz herşeyden daha önemli...
    Ad. ve adresinizi yazarsanız belki cevap bile alabilirsiniz.

    3- Zarfın üzerini de boş bırakmak yerine, "Okula başlayan küçük arkadaşım" yazıp, çeşitli resimler yapıp, boyayabilirsiniz. Zarfın ağzını sıkıca kapatın.

    4- Yakın çevrenizdekilerden toplayacağınız zarfları 22 Ekim Pazar 17:00’ya kadar bir yerde toplayabilir ve daha sonra benimle kontakt kurabilirsiniz.
    Herkese iyi çalışmalar...

    Hale TENLİ
    Cep: 0532 678 50 43 - Ev: (0232) 339 20 40



    RADYO DOKUZ EYLÜL 107.9 (İzmir)

    Sevgili arkadaşım Prof.Dr. Halit Pınar, Her Cuma 23:00-24:00, Pazar 19:00-20:00 de Radyo Dokuz Eylül'de Rockoskopi'yi hazırlıyor ve sunuyor. İzmir dışındakiler için tek dinleme alternatifi internet, üzgünüm.

    http://www.radyodokuzeylul.com



    DOĞUM GÜNÜN KUTLU OLSUN EGE

    EGE İYİKİ DOĞMUŞSUN EGİŞKO

    SENİ ÇOK SEVİYORUM

    BABACIN

     İşe Yarar Kısayollar - Şef garson: Akın Ceylan


    http://www.paperfolding.com/
    Çocukluğumda babam öğretmişti kağıttan kayık yapmayı. Suyun üstünde süzülerek yüzdüğünü görünce ne kadar mutlu olmuştum. Sonradan öğrendimki kağıt katlamak bir sanatmış ve origami diyorlarmış bu sanata. Meraklısı için origami.

    http://promos.mcafee.com/speedometer/test_0150.asp
    İnternet bağlantı hızınızın ne kadar olduğunu görsel olarak size bildiren bir site. Her an teste hazır.

    http://bert.cs.pitt.edu/~tawfig/convert/
    Miladi ve hicri takvim ayrımını hepimiz biliriz. Ama çevrim yaparken genellikle zorlanırız. Buyrun size çevrim için bir sayfa...

    http://www.dentrium.com/
    Çocuklarda koruyucu diş hekimliği, hamilelikte diş bakımı, protez, gömülü diş, ağız kanserleri, dişeti hastalıkları, diş çürükleri ve röntgeni, Çapraşık dişlerin düzeltilmesi... Dişiniz sizin için ne kadar önemli?

     Damak tadınıza uygun kahveler


    Swiff Player v1.0 [583k] W9x/2k/XP FREE
    http://www.globfx.com/products/swfplayer/
    Oldukça yetenekli bir "Flash Player". Play, pause, stop kontrollerinin yanında, hızını, resolasyonunu ayarlayabiliyorsunuz. Tam ekran görüntüyü rahatlıkla izleyebiliyorsunuz. Flash la hazırlanan filmlere bir güzellik katmak için denemelisiniz.

    Pictures Toolbar v0.9.01 [319k] Windows (All) FREE
    http://www.mywebattack.com/gnomeapp.php?id=105320
    İnternette dolaşırken, bolca resimli sitelerden izlediğiniz resimleri, dilediğiniz bir klasöre kopylayıp daha sonra tarayıcınızda slideshow olarak önünüze getirebilen bir program. Hangi uzantılı resimleri alması gerektiğini, maksimum boyutu ve link derinliğini ayarlanız mümkün.
    http://kmarsiv.com/sayilar/20021004.asp 4 Ekim 2002 - ©2002-kmarsiv.com
    istanbullife.com