KAHVE MOLASI

ABONE FORMU

ABONE OL
ABONELiKTEN AYRIL
HTML TEXT
kmarsiv.com
Arşivimiz
Yazarlarımız


FORUM ALANI

Sohbet Odası
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri

Kim Bu Editor?
467254


Kahveci Soruyor?


Mynet Arkadaşım


HiÇBiRYERDE - IN NOWHERE LAND

 9 Ekim 2002 - Özür dileriz efendim!


Hoşbulduk kahveciler,

Bahçıvan olmayan yazar Ahmet Altan'a bir özür borçluyum galiba. Sevgili Fikret'in uyarısıyla bunu anlamış bulunuyorum. Dünkü Sabah gazetesinde yayınlanmış. Yazar Ahmet Altan, Almanya'da, benim savaş baltalarımı çıkarmama neden olan lafları aslında etmemiş. Hepsi işgüzar bir muhabirin asparagas haber sevdasından olmuş. O zaman, özür dilerim Ahmet Altan. Koskoca yılların gazetesi Milliyet, daha bir ay evvel yayın ilkelerini tam sayfa bağıran Milliyet, ilk sayfadan sekiz sütuna manşet haber yapınca, doğru sandık, ne bilelim. Anlaşılan gece vakti ellerine gelen bu haberi, haber atlatmak kaygısıyla, kimseye danışmadan başlık yapmışlar. Eee, bu kadar ademin bulunduğu bir koca gazetede, gelen haberi 2. ağızdan teyid etme gereği duyulmazken, gariban Kahve Molası Editörü napsın. Alamanyalı kahveci muhabiri de yok ki sorup öğrensin işin doğrusunu. Milliyet Almanya muhabirini işten atmış bu yüzden. Ben atsam atsam kendimi atarım, o zamanda alır molamı öyle giderim ki bu da olmaz tabi.

Benimkisi yargısız infaz değildi. Edilmiş olduğu rivayet edilen o türden lafları üstüne alınacak herkesin gösterebileceği bir tepkiydi. Hem biz şunun şurasında birkaçbin kişi aramızda dertleşiyoruz. Biz bizi anlar, affederiz. Ya koca Milliyet napacak? Ben Ahmet Altan'ın yerinde olsam, ilk sayfadan özür başlığı attırırdım onlara. Kahve Molası'ndan örnek alsınlar. Hem ilk sayfada özür diledik, hem de en kısa zamanda Ahmet Altan okumaya başlıyacağız. Sözümüz söz, sondan başlayıp geriye doğru gideceğiz.
......

Seçimlere kala kala 24 gün kaldı ama ben hala kimi iktidar eyleyeceğime karar veremedim iyi mi? İpin ucu bir kaçtımı bir daha toplamakta zor oluyor. Kimin ne dediğini bile izleyemez durumdayım. Bir tarafta anketlerin işaret ettikleri, diğer tarafta kimsenin kaale almadığı ama derinden derinden önünü açıp iktidara uzan-anlar. Arasıra kafamı iki elimle sıkıca bastırıp içindekileri dışarı çıkarmak için zorluyorum ama nafile, birkaç kepekten başka elime gelen birşey yok. Anlaşılan ben sandık başında sonradan pişman olacağım bir nane yiyeceğim, Allah sonumu hayretsin.

Geçenlerde bir hikaye okudum, size de anlatayım da dinleyin. Patagonya ve Japonya şirketleri birlikte aldıkları bir baraj ihalesi için çalışırlarken, aralarında ki bağı kuvvetlendirmek için, baraj gölünde kürek yarışı yapmaya karar verirler. Takımlar kurulur, hazırlıklar yapılır ve sonunda büyük gün gelir çatar. Yarış sonunda Japon takımı Patagonya takımına 1 km fark atarak birinci olur. Bu duruma çok içlenen Patagonyalı şirket yöneticileri, büyük fedakarlıklarla bir danışmanlık şirketi kiralar ve bu hezimetin nedenini bulmalarını isterler. Danışmanlık şirketi birkaç aylık yoğun çalışmanın ardından raporunu düzenler ve ilgililere sunar. Rapor şöyledir; "Japon takımında 8 kişi kürek çekip, bir kişi dümen tuttuğu halde Patagonya takımında 1 kişi kürek çekmekte, 8 kişi dümen tutmaktadır." Raporu inceleyen yöneticiler, bir dahaki yarış için hemen radikal önlemler alır ve takımı yeni yarışa hazırlamaya başlarlar. Radikal önlemler paketine göre, takıma dört dümen müdürü, üç dümen müdür yardımcısı, bir kürekçi, bir de kürekçiyi teşvikle görevli destek müdürü atanır. Yarış günü gelir. Yarış bittiğinde Japon takımı Patagonya takımına, bu sefer 2 km fark atmıştır. Son derece sinirlenen Patagonyalı şirket yöneticileri, kürekçiyi kovar, müdür ve müdür yardımcılarına sorunun çözümüne katkılarından dolayı birer maaş ikramiye verirler... Bu Patagonya'yı benim gözüm biryerlerden ısırıyor ama çıkaradım. Siz çıkardınız mı?

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur

 Kahvecinin Günlüğü


  • İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatroları
    İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatroları perdelerini açtı. Ucuz tarafından nitelikli oyunları izlemek için geç kalmayın.
    http://www.sanatlink.com/tiyatro/secmeler.asp


  • EKİM AYINDA BABYLON'DA AKBANK CAZ VE LATİN RÜZGARLARI
    Ekim ayında 12. Akbank Caz Festivali'nin seçkin konukları, elektronika ve latin cazının çarpıcı örnekleriyle kaliteli müzik ve dans severleri ağırlamayı bekliyor.
    http://www.gurmelink.com/haberler.asp?ID=230


  •  Has Kahveci : Tunca Tünay


    ÖZGÜN OLABİLMEK...

    Doyurucu yanıt bulamadığım sorulardan biri de yaşadığımız olaylara, değişen koşullarda verdiğimiz ya da aldığımız ayrı tepkilerdir. Bu konu kurcalar durur usumu ve dönüp dolaşıp aynı yere gelir düşüncelerim.

    "Yaşama bakış açımız sürekli değişmektedir."

    Davranışların, süreç içinde değişeceğini bilmek büyük kolaylıktır aslında. Bir başka deyişle, davranışlara verilen ya da alınan tepkileri yadırgamamak rahatlatıcıdır. Buna karşın değişimin her zaman gelişmeyi de yanında getirmediğini görmekse çelişkisidir yaşamın.

    Değişim, gelişimin varlığı için gereklidir. Gelişimse daha ileriye atılan bir adımdır. Değişen davranışlarımızın bizi geliştirebilmesi için öncelikle öz denetimimizi elimizde tutabilmemiz gerekir. Bunu yapabilmek, aklımıza estiği gibi davranmamızı engellemeyi öğretebilir bize. Günlük yoğun duygularımızın etkisiyle, anlık tepkiler vermenin doğal olduğunu düşünebiliriz. Oysa bu düşünce, kendimize ya da karşımızdakine tanıyacağımız basit bir rahatlama yöntemi olmaktan öteye gidemez. Başlarda, alsak da versek de yadsımadığımız değişken tepkiler, zaman içinde yaşamımızı zorlaştırır. Bence bu zorlamadan kurtulabilmek için, öncelikle değer yargılarımızı geliştirmeyi düşünmeliyiz.

    Yaşama bakışımızın ve tepkilerimizin düzeyini koruyabilmenin ön koşulu tutarlı olabilmektir. Tutarlı olmak, karşılaşacağımız davranışları onaylamak ya da onaylamamak bilincini verdiği için önem taşımaktadır yaşamımızda. Özgün değerleri korumak ve etkin kılabilmek, ilk bakışta kuralcılık gibi görünüyorsa da gerçekte gelişimi engelleyici bir unsur değildir. İnsanlara, yaşamımızı etkileme hakkını nereye değin verebileceğimizi bilmek, onlardan alabileceğimizin sınırlarını da çizmektedir. Sınırları onaylamak ve yadsıyacağımız yeri bilmek, kimliğimizi korumamıza yardımcı olacaktır. Ne acı ki değişen bunca kişisel ve toplumsal değer karmaşasında, var olan kişiliğimizi koruyabilmek bile başlı başına bir gelişim sayılıyor artık...

    Yaşamımızı, hak ettiğimiz ve onayladığımız davranışlarla sınırlamayı öğrenme bilincimizi sürekli açık tutmak zorundayız. Bir başka deyişle, özgün bir insan olabilmek adına, kimliğimize zorbalıkla eklenmek istenen, bireyci tüketimin yozlaşmış değerlerine ve duyarsızlığına, tutarlı tepkiler vererek yaşamayı becerebildiğimizde, bireyselliği de aşıp, özgün bir toplum olabiliriz yeniden.

    Bu yazı 30 Eylül 2002 tarihli Cumhuriyet Gazetesinde yayımlanmıştır.

    Tunca Tünay
    ttunay@superonline.com

    Ahmet Altan

     Marangoz, Bahçıvan ve de Kahveci : Ahmet Altan


       equilibrium ve homeostatis

    Misafir yazara cevap... Bir yazım üzerine, bir kısa mektup geldi Müge Ünal adlı okurumuzdan.. Ben de bir cevap yolladım kendisine.. İstedim ki, sizler de okuyun bu yazışmayı..

    Aşağıdaki ilk bölüm, bir insanın içinde bulunduğu andan, yaşamdan şikayeti, umutsuz ve karanlık bir güne isyanı, bir çığlık..

    Altında da benim acizane yorumum ve önerim...

    Sizde çığlık atmak istiyor musunuz?

    Öyle değil işte. İstiyor. İnsan herşeyi istiyor.
    Hem de ayni anda... Nedir bu herşey?
    Yaptığın işi, iyi yapmaya çalışacaksın.
    Kafa patlatacaksın.
    Uyduruk kaydırık olmamasına uğraşacaksın.
    Bu yeterince zor zaten.
    Sabah aksam işle yatıp kalkman gerekiyor. Ama işte an geliyor, o da insanı kesmiyor. İnsan, yatağına iş dışında, baska seyler de almak istiyor!
    Ee peki, (aşık oldun) aldın diyelim. Sanki bir ilişkiyi yürütmek kolay? O da inanılmaz emek istiyor.
    Diyelim ki, iyi gidiyor. Şükrediyorsun. Ama bu sefer ne oluyor? Iki kişilik bir dünyada Küçük Prens ve Küçük Prenses olarak yaşamaman gerekiyor.
    Sosyal hayatın da olacak.
    Oralara buralara gideceksin, dostlarınla, arkadaşlarınla vakit geçireceksin.
    Peki anladık, onu da yaptin. Ama kendini de beslemen gerekiyor.
    Ruhunu yani. Okunacak kitaplar, gezilecek sergiler, izlenecek filmler var.
    Ne yazik ki iş, ruhla da bitmiyor.
    Bütün bunları yaparken bakımlı ve güzel olmak icap ediyor.
    Ee 30 yaşından sonra da iyi durabilmek için epey bir çaba gerekiyor.
    Spor yapacaksın spor! Yine fedakarlık: Ya sabahin köründe kalkıp bir saat yürüyeceksin ya da iş çıkışında herkesi ekip yüzmeye gideceksin. Ay bitmiyor!

    · Paran olması gerekiyor,
    · sabrın olması gerekiyor,
    · vaktin olması gerekiyor,
    · berbere gitmen gerekiyor,
    · dip boya yaptırman gerekiyor,
    · manikür, pedikür,
    · sonra aileni ihmal etmemen gerekiyor,
    · varsa kedinle günde en az bir saat sarmaş dolaş olman gerekiyor, onun sağlığı,
    · senin sağlığın,
    · evin bakımı, onarımı,
    · arabanın durumu...
    Ee ne oluyor?
    Suçluluk ve vicdan azabı içinde kıvranıyorsun.
    Sürekli bir yerlere yetişmeye calışıyorsun.
    Beceremiyorsun. Hepsinin altından kalkmaya çalışınca da...
    Toptan çuvallıyorsun!
    Iyi bir iş mi çıkardın, patronun ''Bugün amma da çirkinsin!'' diyor. Güzel mi görünüyorsun, bu sefer işinde ''low profile'' oluyorsun.
    Evin güzel mi oldu, ha ha ha parasiz kalıyorsun.
    Tam kendini iyi hissediyorsun, bu sefer de şişmanlamaya başladığını farkediyorsun.
    Ben kaçmak istiyorum!
    Ben bu yazi üstüne çığlık atmak istiyorum.
    AAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAA...


    Ve cevap....

    Çığlık atmak.. isyan etmek...

    İster tabii insan zaman zaman... Liste uzun.. Nedenler çok.. pek çok.. Ya da biz öyle sanıyoruz.. Sanıyoruz ki, güzel olmak gerek, sanıyoruz ki mutlu olmak için, çok para gerek, sanıyoruz ki, başarılı olmak gerek, sanıyoruz ki yeni kaleler fethetmek gerek.. sanıyoruz, sanıyoruz, sanıyoruz...

    İnsan ömrü üçe bölünmüş derler.. ilk 20 yıl.. öğrenmek, büyümek... İkinci yirmi, çalışmak, gelişmek, ve üçüncü yirmi..gerek kalmaması tüm bunlara, ve özgürleşmek..

    Herşey yerli yerinde, ve yaşlı yaşında güzel ve gerekli. Gün gelecek, bir gün gelecek.. anlıyacağız bu gerekli sandıklarımızın aslında pek o kadar da gerekli olmadığını.. Ve gün gelecek, anlıyacağız, tüm sistemlerin bir equilibrium'a, bir homeostatis'e aktığını... Gün gelecek göreceğiz, tüm ırmakların denizleri doldurduğunu ve anlıyacağız, dünyada dolacak bir göl kalmadığı gibi, yağmurların da akacak bir yerleri kalmadığını.. Belki o zaman sonu da görmüş olacağız.. Ama, eğer bazı şeyleri erken analayabilirsek.. o zaman teslim edeceğiz yaşamın anlamını.. Ve işte o zaman.. ne yaparsak yapalım.. sadece kendimiz için yapıyor olduğumuzu farkedeceğiz.. Güzel olmak mı istiyoruz? kendimiz için.. Dip boyası? kendimiz için.. Başarı? kendimiz için.. Kitaplar? Kendimiz için.. Filmler? Kendimiz için.. Ciğer? işte o, KEDİMİZ için!!!! Yani, zaman zaman, sadece sevdiklerimiz için birşey yapmanın tadı ayrıcalıklı olacak.. O da anlayana verilen, sunulan bir ayrıcalık sadece.. hepsi bu.. Tam kendini iyi hissedince, şişmanladığını görmek... ne gam? Belki gene kendin için dertse.. kabul.. değilse... salla gitsin...

    Kaçmak istemek... Nereye? Kendinden? Olmaz ki.... Kaçmamayı.. yüzleşmeyi deneyelim... Bir barış geliyor ki... sorma gitsin...

    Gerçekten kalıcı olan bir tek şey var, insan olmak ve sevgi... Ve gördüm ben.. zenginin yoksul, sağlıklının hasta olduğunu.. Çıkardım bir ders.. İyi ayna olmayı becer.. Hep gelip senin yansıttığını görmek isteyeceklerdir.. Ve asla yalnızlık yok o zaman..o korktuğumuz...

    Hadi, göm içine o çığlığı.. sıkmadan kendini.. rahat bırak.. Sadece sevmeyi, ve vermeyi düşün.. Alman da gerekmiyor... Tüm ırmaklar eşitliğe akıyor.. hiçbir şeyimiz eksik kalamaz...

    Sevgiyle

    aaltan@superonline.com

    Cumhur Aydın

     Ankara'dan : Cumhur Aydın


       Yedi ekimi sekiz ekime bağlayan gece

    Birkaç gece önce, yedi ekimi sekiz ekime bağlayan gece, yirmidört yıl önce, Ankara Bahçelievler 15. Sokak, 56/2 'deki bekar öğrenci evinin kapısı çalındı..

    Evde asıl oturanlar, yirmili yaşlarındaki üniversite öğrencileri Faruk Ersan ve Salih Güvenci idi.. Ancak, o gece üye olduklari partinin İl Temsilcileri Toplantısına katılmak üzere, Serdar Alten, Efraim Ezgin, Latif Can, Osman Nuri Uzunlar ve Hürcan Gürses isimli beş öğrenci genç daha Ankara'ya gelmişler ve evde konuk olarak bulunuyorlardı..

    Gençtiler, öğrenciydiler, eğer suçsa düşünceleri insanlığın sömürüden uzak yaşaması; özlemleri, bağımsız ve özgür bir ülkeye kavuşmak idi.. Yalnızca ve yalnızca Türkiye İşçi Partisi üyesiydiler..

    Kapıdan içeri giren gözü dönmüş grup, dönemin Ülkü Ocakları Genel Baskan Yardımcısı Abdullah Çatlı'nin ölüm planını uygulamaya koydular.. Eterle bayıltıp, telle boğdukları gençlerin bir kısmını evde, bir kısmını Eskişehir Yolu üzerinde başlarına kurşun sıkarak öldürdüler..

    İki gün sonra, Ankara'dan yedi cenaze kalktı.. Onbinlerin omuzlarında.. Türkiye'nin yedi ayrı köşesine gönderildi.. Yedi baba evinin tam ortasına onulmaz bir acı, evlat acısı düştü.. Yirmidört yıldır da küllenmedi.. Türkiye'nin siyasi tarihine, "Bahçelievler Katliamı" olarak geçen bu vahşeti bizler de unutmadık..

    Şimdi gelin, Erbil Tusalp'ın kitabından * da yararlanarak bu geceden sonra katliama katılanların birkaçının öyküsünü özetleyelim..

    Abdullah Çatlı: Cinayet kararını veren "Büyük Reis" lakaplı Abdullah Çatlı, katliama bizzat nezaret etti. Ancak yargıç karşısına çıkarılamadı. Adı sayısız başka cinayetle birlikte anıldı. Gazeteci Abdi İpekçi'nin katili ve Papa suikastı sanığı Mehmet Ali Ağca'nin hapishaneden kaçırılmasını örgütledigi savlandı. Daha sonraları, değisik kaynaklarda sahte kimlik ve devlet tarafindan hazırlanan pasaportlarla ASALA ve PKK eylemlerine karşı, yurt içi ve dışında kullanıldığı tartışıldı. Bunu izleyen yakın dönemde adı bu kez de başta kumarhaneciler kralı Ömer Lütfü Topal cinayeti olmak üzere, kumar ve uyusturucu trafiğini yönlendiren çete ile birlikte lider olarak anıldı. 3 Kasım 1996'da Susurluk ilcesi yakınlarında meydana gelen trafik kazasında İstanbul İl Emniyet Müdür Yardımcısı Hüseyin Kocadağ'la birlikte öldü. Bu kazada aynı otomobilde bulunan DYP Şanlıurfa milletvekili ve yeni dönemde de milletvekili adayı, aşiret reisi Sedat Bucak ağır yaralandı. Bucak Çatlı'yla bağını "Keşke ben ölseydim, onun icin onlarca kez yaşamımı feda etmeye hazırdım" sözleriyle tanımladı. Dokunulmazlığı nedeniyle yargılanamadı. Bu grupla kendisinin ve eşinin sıkı ilişkilerini hiç bir zaman yadsımayan Tansu Çiller kazadan sonra meclis icindeki kürsüden "Vatan için kurşun yiyen de kurşun atan da değerlidir" dedi. Değisik dönemlerde Turkiye Cumhuriyetinin İçişleri ve Adalet Bakanlığı koltuklarinda oturan Mehmet Ağar ise "Onlar Şerefli Türk Evlatlarıdır" tanımlamalarında bulundu. Kamuoyuna "Susurluk Kazası ya da Skandalı" olarak geçen olaydan sonra açılan dava(lar) sürecinde, en son Yargıtay Ceza Kurulu'nun onamasıyla aralarında eski MITçi Korkut Eken, kaçakçı Ali Fevzi Bir ve Özel Harekat Birimi Yöneticisi Şahin'inde bulunduğu 14 kişi çete kurarak adam öldürmek, soygun yapmak gibi suçlardan hüküm giydi. Bu ekipten yeni trafik kazaları sonucu hafıza kaybı, sağlık sorunları gibi nedenlerle sartlı tahliyeler yaşandı. En son, değisik komutan ve siyasilerin "Verilen emirleri uygulamıştır" dedikleri Eken'in eksik soruşturma nedeniyle yeniden yargılanmasına karar verildi. Emekli komutanların beyanları "fikir açıklama" ile sınırlı bulunduğundan haklarında soruşturma açılmasına gerek görülmedi.

    Haluk Kırcı: 1985 yılında Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı, 1 numaralı sıkıyönetim mahkemesi katliama katılan sanıklardan Haluk Kırcı'yi ölüm, Ahmet Ercüment Gedikli'yi ise muebbet hapse mahkum etti. Diğer sanıklar Duran Demirkan, Ömer Özcan ise 12'şer yıl ağır hapis cezasına çarptırıldılar.. Kırcı, 1991 yılında yanlış infaz hesaplaması sonucu tahliye oldu.. Çatlı'nın baş tetikçisi ünvanıyla anıldı, her türlü çete, mafya adımlarında onun yanı başında yer aldı. Kırcı'nın daha sonra nikah tanıklığını dönemin Erzurum Valisi Mehmet Ağar yaptı. Kırcı arandığı dönemde, rastlantı sonucu 25 Ocak 1996'da İstanbul'da yakalandı. Ancak, savlara göre Ağar-Eken organizasyonu ile Gayrettepe'deki Emniyet Müdürlüğü nezaretinden kaçırıldı. 10 Ocak 1999'da yeniden yakalandı. Değisik çete davalarından yargılandı, hüküm giydi. Bu ara Yargıtayca bozulan Bahçelievler Davasında yeniden yargılandı. Yerel mahkemenin hakkında verdiği yedi kez ölüm kararı, Haziran 2001'de Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nda onandı. Cezasının indirilmesi, af görüşmeleri sırasında değişik MHP milletvekilleri tarafindan gizli-saklı pazarlık konusu yapıldı.

    İbrahim Ciftçi: Katliamda kullanılan eteri getirdiği belirlenen Bahçelievler davasının sanıklarından İbrahim Ciftçi, diğer sanıklar Ömer Yavuz Hacıömeroğlu, Abidin Şahiner, Mehmet Kundakçı ve Kadir Temir'le birlikte beraat etti. İbrahim Çiftçi daha sonra Ankara Cumhuriyet Bassavcısı Doğan Öz'ün katili olarak yakalandı.. Yıllar süren davalar sonucu yerel mahkemece birçok kez ölüm cezasına carptırıldı. Hüküm her seferinde bozuldu. Çiftci'yi Savci Öz'e ateş ederken cok yakından gören iki taniktan biri olan zamanın ODTÜ Bilgisayar Bölümü öğretim üyelerinden (Sonraları DSP milletvekili olarak meclise girdi ve Enerji Bakanlığı yaptı) Prof. Ziya Aktaş bir türlü onu teşhis edemedi ve dava sonrası ABD'ye uçtu. Buna karşılık, yeni yargılamalarda ilk mahkeme kararında direndi. Çiftçi nihayet, Askeri Yargitay' Daireler Kurulu'nda sekize karşı yedi oyla aklandi! MHP kongresinde Genel Baskan Adayı oldu, milletvekilliği adaylığına soyundu.

    Listeyi uzatmak olası.. Yeniden 1970'lerin sonuna dönelim.. Aralarında Prof.Dr. Bedri Karafakioglu, Prof.Dr. Ümit Doğanay', DISK Başkanı Kemal Türkler'in de bulunduğu yüzlerce aydın, sendikacı, öğrenci, insan öldürüldü.. Çıkarılan kaos ortamının sonucunda, 12 Eylül darbesi geldi. Türk siyaseti, ekonomisi ve yaşam değerleri bir daha toparlanamayacak ölçüde bozulmasına neden olacak gelişmeler bundan sonra yaşandı, yaşanıyor..

    Bizler, yaklaşan seçimlerde "Türk Milletinin Onlarla Gurur Duyduğu" vatan evlatlarından, onların destekçilerinden, yapılanlara sessiz kalanlardan, yeni çıkar ilişkileriyle trilyonlar hortumlayanlardan seçim yapmaya çalışırken, anımsadığım biri Bursa Yenisehir'de yedi aile, yaşasalardı bugün 45'li yaşlarında olacak filiz gibi delikanlı, yürekli, vatansever oğullarının ardından göz yaşı dökmeyi sürdürüyorlar..

    Cumhur
    cumhura@atilim.edu.tr

    Meraklısına:
    * Susurluk konusunda hala kitapçılarda bulunan onlarca yayına bakılabilir. Bu yazıda, bunların en yenisi ve kapsamlısı, Erbil Tuşalp'in "Vatan Millet Sakarya: Çete Parti Mafya" adlı (Günizi Yayıncılık, 2002) kitabından yararlanıldı.

     Dost Meclisi


    BİTKİLER HANGİ HASTALIKLARA ÇARE

    MERSİN YAĞI Oleum Myrti
    Dahilen bronşit, verem ve belsoğukluğu gibi hastalıkların tedavisinde ve şeker hastalığına karşı kullanılmaktadır.

    NANE YAĞI Menthae Piperitae
    Hafif antiseptik, ferahlatıcı, koku verici ve mide bulantılarını giderici olarak kullanılır.

    OKALİPTÜS YAĞI Oleum Eucalypti
    Antiseptik olarak haricen kullanılır.

    SIĞLA YAĞI Styrax Liquidus
    Haricen antiseptik, yara iyi edici ve anti paraziter olarak kullanılır.

    SUSAM YAĞI Oleum Sesami
    Dahilen müshil olarak etkilidir. Şeker hastalığına karşı da kullanılır.

    TARÇIN YAĞI Oleum Cinnamomi
    İştah açıcı ve midevi olarak dahilen kullanılır.

    Bitti... Sevgili Osman Günay'a teşekkürler.

     Tadımlık Şiirler


    SU

    Firuze rengi suların önünde diz çökmüş
    bir okçu, elinde altın yayıyla.
    Karalarla kaplanlarla oynuyordu,
    kemanıyla oynadığı gibi.
    Firuze rengi sularda yüzen
    sarı güller...lerin yansıttığı
    yanılsamalar...içindeyim...
    O uzun siyah eldivenimle
    yürüyorum sularda.
    sularla evlilik akuatik yeşillerle
    gri gözlerle bir anima-kadın
    soluk alıp verişi
    karanlık yaprakların ardında
    Bir yıldız gümüş notalar fısıldıyor
    onun da kulağına... dolendo...
    Seslerin ve notaların gümüş
    ağırlığıyla dalıyor sulara, dalıyoruz.
    bir denizaltı konuşması gibi
    artık kimsenin dinlemediği iki insan arasında
    boğulmamak için denizin dibinde konuşmaya çalışan
    İki insan gibi neredeyse
    dolendo
    O uzun beyaz eldivenimle
    tekrar çıktığımda sulara Miras'ım,
    alnıma saplanacak altın bir ok olabilir.
    Erden kızların önünde eğilmiş
    oturuyor olabilirim alnımda altın bir okla.
    Aramızda belirli uzaklıklarla eğilmiş
    şarkı söylüyor olabiliriz gri sulara.
    Aramızda kristal uzaklıklarla
    göğe çekilmiş olabiliriz, ağlayan ünikornlar gibi.
    Orion çekimi belki de yalnızca...

    Lale Müldür

    ..........<>..........

    YOSUN TUTAN YÜREK

    yeşil / siyah seviyorum çok tropik
    bir daha gülümsediğini görmeyeceğim
    kedi gözleri mağaralarda
    yüzlerimiz en eski topoğrafya

    başsız bir leopar ... sürünür geçer yanımdan ...
    dokunuşların ... " hüzünlü tropik " bakışların ...
    sürünür geçer yanımdan ...

    kanıyorum diyorum sana kızıl / kara
    çiziklerim ... yarıklarım ... yaralarım ölümcül tropik ...
    adam-atacağından bir adam tepetaklak yukarı çıkıyor
    antik bir intiharın silüeti

    yüreğimi yaprakların arasına gömdüm diyorum
    yeşil / kara kanıyorum çok tropik

    neyin yaşı diyorum bu gidip gelen
    her sabah gözlerimin çevresine usanmadan çizdiğim

    ölü balıklar su yüzüne doğru ... dev menekşeler ...
    elim kara ... demir parmaklıklar ...
    beni asla içine alamayacak Saragossa sessizlik
    çocukluğum

    birşey yürü üstüme ... elinde bıçak ...
    sürekli bir imge ... tüm bir yaşam ...
    üzerime gelen herşeye kilitlenirim ...

    kilitlenirim mor / yeşillere... turkuaz / karalara ...
    seviyorum diyorum kızıl / kara
    suda fırtına kopmak üzeredir

    yaşıyorum diyorum niçin inanmıyorsun
    çiziklerim ... yarıklarım ... yaralarım kızıl/kara

    yıkıntılarda
    bir gölge
    bir yara
    yosun tutan yürek

    Pars zambağı yalnız ince kumda büyür ...
    bir kadının kalbi büyür ... tropikal bir hastalıktan ...
    ve gölge geçer yıkıntılardan ...

    kedi gözleri ... korku ... dolanır yanımsıra
    bütün gün yağmur yağar barakalara

    bana yabancı bana zararlı
    ürkerek sevdiğim bunca şey arasında
    eğer birgün ölürsem diyorum

    eğer birgün ölürsem ... yıldırım çarparak olsun ...
    tıpkı yaşamım gibi ... noa noa ...

    Lale Müldür

     Biraz Gülümseyin


    Kilolar...

    Sinema oyuncusu ve yazar Peter Ustinov, Londra'da bir okulun önünde ileri geri gidip gelerek bir arkadaşını bekliyordu. Bayan öğretmen yanına yaklaştı :

    - Bir çocuk mu bekliyorsunuz?

    Ustinov, göbeğini sıvazladıktan sonra :

    - Hayır, dedi. Ben hep böyle kiloluydum!..

     İşe Yarar Kısayollar - Şef garson: Akın Ceylan


    http://www.turkleronline.com
    “Oğuz Boylarının 9.yy.daki defin törenleri hakkında İbn-I Fadlan şu bilgileri vermektedir. Ölen kişi için büyükçe bir çukur hazırlanır. Ölüye ceket giydirilip kuşak kuşandırıldıktan sonra yayı yanına konur. Eline nebiz dolu bir tahta kap konur...

    http://www.aciksite.com/incs/yazilar.asp?Id=1847
    "Gözlerini kısıp notaların arasına hayali bir porte çizmeye çalışıyor. Bir çizse, bir çizebilse, hangi nota öpücük, hangisi naz, hangisi cilve, hangisi hayal kırıklığı, hangisi öfke... Hangisi ne? Bir porte çizse, ah çizse..." Bir öykü...

    http://www.medyumca.com/Fallar/Kahve%20Fali/nasil_bakilir.htm
    Her şeyden önce, fincanda görülebilecek şekillerin nasıl yorumlanması gerektiği ne değineceğiz, daha sonra beraberce bir deneme olarak fincan falına bakacağız... Fincan falına nasıl bakılır?

    http://www.tikabasa.com/kokupb.asp
    Balık kokusunu tabaklardan, çatallardan, bıçaklardan çıkarmak hiç kolay olmaz.Balık kokusunu çıkarmak için yıkama suyunun içine bolca kahve telvesi atın. Telve balık kokusunu emecektir... Mutfakta biri var.

     Damak tadınıza uygun kahveler


    ClipLinkViewer v020916 [691k] W9x/2k/XP FREE
    http://www.shopperturnpike.com/usefulsoftware/
    Bazı büyük video dosyalarını parçalar halinde yükledikten sonra tek tek izlemeye çalıştığınız olmuştur. Her seferinde yeni dosyayı seçip çalarak kesintili bir şekilde izleyebilmişsinizdir. Bu program bir klasörde bulunan tüm video dosyalarını arkaya arkaya dilerseniz loop ederek çalıyor. Aynen Winamp'la yaptığınız playlist örneğinde olduğu gibi. Tek dezavantajı mutlaka bilgisayarınızda QuickTime 5 veya sonrasına ihtiyaç duyması.

    Postcast Server v2.2.0 [11.6M] W9x/2k/XP FREE
    http://www.postcastserver.com/
    Kahve Molası yayına başladığından beri pek çok bu işin teknik olarak nasıl yapılacağına dair soru aldım. Hepsine cevap veremeye çalıştım ama bugün de size her eve lazım bir programdan söz edeceğim. Bilgisayarınızda yada networkünüzde kendi SMTP sunucunuzu kullanmak isterseniz, işte size mükemmel bir bedava program. Postalama listelerini kullanarak email gönderim işini kendi başına halleden bir program. Kullanmak için biraz konudan anlıyor olmanız gerekse de birkaç denemede işinizi halledebileceğinizi söyleyebilirim. Kahve Molası'nın ilk birkaç sayısını bununla göndermiştim. Daha sonra başka programlar kullanmaya başladım. Ama ilk deneme için tek geçerim. Bedava olması da cabası.
    http://kmarsiv.com/sayilar/20021009.asp 9 Ekim 2002 - ©2002-kmarsiv.com
    istanbullife.com