|
|
|
Merhaba Kahveciler,
Efendim bizim kahveciler, "Forum" da birbirlerini ayartıp, İstanbul'u yeniden keşfetme gezilerine başladılar. Baş kaşif sevgili Betül, gezi anılarını öyle ballandıra ballandıra anlatmış ki, yeme de yanında yat. Laf da cuk oturdu, zira gezdiklerinden çok yediklerini anlatmışlar. Hadi bakalım hem İstanbul'u turlamaya devam edin hem de yurdun dört bir yanını keşfedip bize ballı börekli yazılar yollayın. Bu da "Kahve Molası"nın turizme bir hizmeti olarak baş köşede yerini alsın.
Başlıyor, başlıyorrrr... as sona. Evet kahveciler muhtemelen önümüzdeki hafta yeni bir yazı dizisine başlıyoruz. Bu öyle bildiğiniz dizilerden hiç değil, bir e-roman. Sait Haşmetoğlu tarafından kaleme alınan ve yazım çalışmaları halen devam eden "Milenyumun Mandalı" isimli e-roman, sanal Kahve Molası Yayınları'nın ilk ürünü olarak internette yerini alacak. Kahveleri hazır edin yakında başlıyorrrr...
Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle... Cem Özbatur
|
EKİM AYINDA BABYLON'DA AKBANK CAZ VE LATİN RÜZGARLARI
Ekim ayında 12. Akbank Caz Festivali'nin seçkin konukları, elektronika ve latin cazının çarpıcı örnekleriyle kaliteli müzik ve dans severleri ağırlamayı bekliyor.
http://www.gurmelink.com/haberler.asp?ID=230
HAFTANIN FİLMLERİ
AND NOW... LADIES AND GENTLEMEN / BİR ERKEK..BİR KADIN..VE..
Konu : Bir Erkek... Bir İngiliz gangster olan Valentin, muazzam bir yatla Fecamp'tan denize açılarak dünya turuna çıkar. Bazıları hayatını sonlandırmak için denize atlar; Valentin ise yeni bir hayata başlamak için denizi seçmiştir. Amacı izini kaybettirip geçmişini geride bırakmaktır. Kılık değiştirmekte usta olan ve biraz Arsen Lupin'i, biraz Fregoli'yi anımsatan tarzıyla Valentin, dünyanın en ünlü mücevher dükkanlarını soyarak bu alanda tarihe geçmiştir. Blöf ve mizahtan başka silahı olmayan Valentin, kendi kendine bir gün aldığı malları sahiplerine iade edeceğine dair söz vermiştir. Ve Bir Kadın... Bu arada eski bir caz şarkıcısı olan Jane, Fas'ta bir otelde yaşamı umursamayan kişilere usul usul kendi şarkılarını söylemeye çabalamaktadır. Yazgıları kesişmeye mahkum, yaşamı ellerinin arasından kayıp gitmiş olan bir kadın ve ölümle alay eden bir erkek... Her ikisinin de ortak saplantısı geçmişi unutmaktır. İnatçı polisler, gelip geçmiş sevgililer, yollarına çıkan kadınlar, erkekler... Aralarında dağlar ve denizler olan, aşka dair her şeyi unutmuş bir kadınla bir erkek arasında geçen olağanüstü bir aşk hikayesi...
Yönetmen: Claude Lelouch
Oyuncular: Jeremy Irons, Patricia Kaas, Thierry Lhermitte, Alessandra Martines, Jean-Marie Bigard
Resmi Web Sitesi: http://www.andnowladiesandgentlemen.com
|
|
|
ENOUGH / YETER
Konu : Hep rahat bir hayatı düşlemiş olan güzel garson Slim (Jennifer Lopez), bir gün Mitch (Bill Campbell) ile tanışır. Zengin bir adam olan Mitch, kusursuz bir koca gibi gözükmektedir. Fakat evlenmeleriyle birlikte kocasının sandığı gibi biri olmadığını farkeder. Sonunda 5 yaşındaki kızını da alarak kaçmaktan başka çaresi kalmaz. Fakat Mitch peşlerini bırakmayacaktır...
Yönetmen: Michael Apted
Oyuncular: Jennifer Lopez, Bill Campbell, Tessa Allen, Juliette Lewis, Dan Futterman
Web Sitesi: http://www.sonypictures.com/movies/enough/
|
|
|
Enişte'den Erişte'ler : Ahmet Şeşen Elişi oldu Ev işi ( İlkokul Anıları - 3 ) |
|
Oleyyyy ! Okulumuzun inşaatı bitmişti ve fakat sıralarımız yok ! Öğretmenimiz çareyi :
" Herkes evinden bir sandalye getirecek ! " diyerek çözmüştü. İlginç olan konu ( aklıma yeni geliyor walla ! ) şu idi ki :
" İlk sene evlerde okurken bizim sıralarımız vardı ??? ". Neyse ! Politika yapmayalım, sonraki yıllarda, yani ilk gençliğe adım atarken neler çekmiştim neler bu kirpi saçlar yüzünden : Babamın da böyle imiş saçları ve zeytinyağı ile yıkarmış, sonra da tarayıp kadın çorabı geçirirmiş yatarken, bana da öğretecek idi elbette ! Hepsini deneyecek ama Cumartesi doğum günlerinde yakışıklı olabilmek için babamın briantin'lerine ( şimdiki jöle; o zamanlar briantin idi sevgili gençler ) sarılacaktım acilen...
O gün yanımda oturan Cemile hastalanmış ve okula gelmemişti, henüz 2-A sınıfı 10.gününde gibi. Öğretmenimizi Müdür Bey çağırdı, biraz sonra geldi, yanında garip sırt çantalı ve benden de süper kirpi saçlı bir oğlan çocuğu :
- Çocuklar ! Bu yeni arkadaşınız Ömer ! Kimin yanında boş sandalye var ?
Ömer, İngiltere'de doğmuş, hemen arkadaş olduk, ancak pek Türkçe konuşamıyor doğal olarak. Cemile birkaç gün sonra gelse de biz Ömer ile oturuyorduk artık, okula beraber gelip beraber dönüyoruz, evlerine bile gidebiliyorum. Bir sürü oyuncağı var, hele o matchbox arabaları yok mu ? Ertesi sene İngiltere'den bana bir 2 katlı otobüs bile armağan ettiğini ve nasıl sevindiğimi unutamam. Evimizden onun evine giderken, duvarların üstünde sürerdim o otobüsü, çocukluk yaşamımın tek matchbox'ı idi, acemilik var idi elbette, ne de olsa sadece telden araba kullanmış bir şöfördüm : Yıllar sonra Aliağa'da rastlamıştım matchbox arabaya, evliyim ama çocuk fikren bile namevcut iken daldım dükkandan içeri, hani şu Aşk Böceği woswos var ya, onun gibi bir tosbağa ama rengi kırmızı, derhal satın aldım, neme lazım çocuğum kız da olsa erkek de; hiç olmazsa matchbox arabasız kalmasın babası gibi :-)
Benim Sevgili Öğretmenim neler öğretmedi ki bizlere. Elişi diye bir dersimiz var idi, çorap yamamasını, düğme dikmesini hatta örgü örmesini bile öğretti inanın. Yamanacak çorap kalmayınca evde, annem eski çorapları keserdi, derste malzemesiz kalmamayım diye : Annemin işi var idi sanırım ve bana örgü öğretmek Gelincik Anneannem'e kalmıştı. Eee, haliyle kadıncağız da bana çileden ipi boynuma dolandırıp örmesini gösterebilmişti. Herkese annesi öğretmiş, neyse kapı çalındı, dersimiz Haraşo :-), gelen Müdür Bey :
- Affedersiniz Hocanım rahatsız etmek istemezdim ama Bakanlık'tan ..! Aaaa ! Ne dersi bu Hocam, Elişi mi ? Anaaaa ! Erkek çocuklar dikiş mi dikiyor, çorap mı yamıyor, ya şu kaşkol ören çocuk neden boynundan geçirmiş ipliği ? Pes walla Hocanım !.. Şrakkk !
" Müdür Bey hemen oracıkta düştü bayıldı,
haraşo modelini size de öğretelim deyince derhal ayıldı,
sanırım ilk Elişi dersinde artık o da var sayıldı,
haftaya nasıl pişirilir İmam Bayıldı ?
deyince yeniden evlenirim daha iyi dedi ve Elişi'den yok sayıldı,
yıl sonuna kalmadı nikahı kıyıldı,
epeyce eğlendiğimiz güzel bir yıldı,
Ömer gitgide Türkçe'den hem bezdi hem yıldı,
o sinirle ilkokul bitince Tarsus Amerikan Koleji'ne yazıldı.."
benim ilkokulda yazıldığım :-) ise hepinizin bildiği gibi lepiska saçlı Canan. Eee ! Sevgili Öğretmenim bu konuyu da anlayacak ve beni ilkokul bitirme müsamerelerinde onun kavalyesi yapacak..:-))
asesen@turk.net
|
Kaşif Kahveci : Betül Ayhan |
İstanbul'un keşfi
İstanbul Keşfi projesinin ilk turu geçtiğimiz Cumartesi yapıldı malumunuz. Gezdiklerimizi ve gördüklerimizi anlatayımda tiryakilerde haberdar olsun dedim. Tabi gelmedikleri için pişman olsunlar düşünceside var işin içinde. Büyüklerimiz yiyip içtiğin senin olsun, gezip gördüklerini anlat der ama ben yiyip içtiklerimide anlatacağım, nede olsa can boğazdan gelir:)
İlk tur için planımız Üsküdar'da kahvaltı ardından Sultanahmet'ti. Cuma günü küçük bir plan değişikliği yapıp kahvaltı için Kadıköy'de karar kıldık. Hanımeli ev yemekleri var Kadıköy'de. İddia ederim ev yemekleri yemek için gidilebilecek en iyi yerdir Hanımeli. Beşiktaş iskelesinden karşıya geçip İş Bankasının yanından yukarı doğru yürüyün. Sağ tarafta bir cami göreceksiniz (adını hatırlamıyorum maalesef). Caminin karşısında Akbank var. Akbank'tan hemen önceki aradan sola dönün, iki yol çıkacak karşınıza. Sağdakine girip biraz ilerlediğinizde Hanımeli hemen solunuzda kalacak, yanında bir açık öğretim kursu var.
Yemek için benim önerim mercimek köfte, etli yaprak sarma, sigara böreği, kıymalı-kaşarlı karışık gözleme, mantı, tatlı olarakta elmalı pasta. Tabiki üstüne çay. İyi bir tiryaki olarak yemek üstüne kahve içmek gerek ama Türk Kahvesini biz pek tutmadık. 'Ay bunların hepsi nasıl yenir' diyenler için; mantı ve gözlemenin siparişini verdikten sonra mercimek köfte, yaprak sarma ve sigara böreğinden birer tane alıp diğerleri hazır olana kadar idare edebilirsiniz. Özellikle gözlemeye kavuşmanız biraz zaman alabilir çünkü hamuru siz sipariş verdikten sonra oracıkta açıyorlar. Hatta minyon mideli iseniz gözlemeyi iki kişi paylaşma şansınızda var. Tamam kabul ediyorum kahvaltı için biraz fazla, ama kahvaltıyı brunch ötesi yapıyosanız (örneğin 13:30 gibi) ve uzun bir gün sizi bekliyorsa hiç fena olmuyor. Kahvaltı için Esra Hanım'ın listesindeki Kaymakçı Pando'yu da önerebilirim size (bkz. Forum alanı) Ama ne yalan soyleyeyim bana biraz ağır geldi kahvaltıda kaymak ve manda sütü. Hanımeli'nin tek kötü yanı yemekten sonra uyku servisi yok. E o kadar yedikten sonra ister istemez rehavet çöküyor.
Süper kahvaltı üzerine kendimizi toplar toplamaz iskeleye doğru yola çıktık. Vapurla Eminönü, sonra tabanvayla Sultanahmet. Sakın Sultanahmet'e gitmek için taksiye falan binmeyin. Gülhane Parkı'nın yanındaki yoldan kendinizi yukarı tırmandırın. Sokaktaki evlerin bir çoğu otel oluvermiş. Sadece dışardan bakıp 'vay be! Ne evlerde yaşıyormuş insanlar' demekle yetinmek zorunda olsanızda, hayal gücünüz yardım edecektir size. Mesela o sokaktan faytonla geçen genç zabit, cumbadan zabitin geçişini seyreden yavuklusu canlanacaktir gözünüzde. Yada sokakta oynayan çocuklar, komşuya giden çarşaflı kadınlar vs vs vs... Burdan sonrası size kalıyor artık.
Sultanahmet Meydanı'na ulaştıktan sonra yapılacak en iyi şey biyerlere oturup sigara tüttürmek. Sigara kullanmayanlar şansına küssün.
Mini moladan sonra tekrar yollara düşüyoruz. İlk iş olarak tabiki Dikilitaş ziyaret edilecek. Dikilitaşın etrafında birkaç tur attıktan sonra sadece 3. yy dan bugune geldiğini öğrenip neden Türkçe bir tabela koymadıklarına dair mantıklı bir açıklama bulmaya çalışarak terkediyoruz Dikilitaşı. Şimdi en zor soru: Hangi yöne gideceğiz? O an için Nil Karaibrahimgil'den daha özgürüz. O kadar özgürüz ki özgürlük sarhoşluğundan ne tarafa gideceğimize bile karar veremiyoruz. İnsanın gitmek zorunda olduğu bir yön olmaması ne güzel bi şeymiş:)
Ya şundadır ya bunda, helvacının kı-zın-da yaparak bir sokağa daldık. Burdan sağa, ordan sola derken Yılmaz Bey'e ait Menekşe Ebru Evi'ni bulduk. Ya da o bizi buldu, bu tartışılır. Oraya nasıl gittiğimizi bilemediğim için yolu tarif edemeyeceğim. Yalnız, Küçükayasofya Mah. Camii Sokak No:12 Eminönü diyerekten açık adres verebilirim. Küçükayasofya Camii'ni biliyorsaniz, oraya çok yakın. Bilmiyorsanız da sora sora Bağdat bulunur:)
3 milyondan 300 milyona kadar ebrular bulabileceğiniz, ebru satın almasanızda göz bayramı yapabileceğiniz bir yer. Yılmaz Bey 1994 yılında ebru dersleri alarak kendi atölyesinde çalışmaya başlamış. 1999 yılında 10. Devlet Türk Süsleme Sanatları Ebru Yarışması'nda ödül almış. Şimdi hem ebru yapıyor, hemde dersler veriyor. Bir kaç dakika dersleri izleme, hatta ders alma şansınız da olabilir.
Küçük Ayasofya Camii'nin yanında Kesikbaş Ahmet Efendi Türbesi var (türbenin ismini yanlış hatırlıyor olabilirim, dogrusunu bilen varsa düzeltsin lütfen). Ahmet Efendi zamanın büyük insanlarından. Türbesini ölmeden önce kendisi yaptırmış. Rivayete göre Ahmet Efendi hakkında vergi kaçakçılığı yaptığına dair dedikodular çıkarılmış. Şikayetleri haklı bulan padişah kafasının kesilmesini emretmiş. Cellatlar haberi sarayın raylara bakan kapısında haber vermişler. Ahmet Efendi suçsuz olduğunu söylesede cellatları ikna edememis, oracıkta kesmişler kafasını. Ahmet Efendi kesik başını alıp türbenin olduğu yere gelmiş ve ruhunu orada teslim etmiş. 'Sarayın raylara bakan kapısı' tam olarak nerdedir bilemediğim için ne kadar yürüdüğü konusunda yorum yapamıyorum.
Küçük Ayasofya Camii'nin hemen karşısında hatlar, ebrular, incik-boncuk satan minik dükkanlar var. Her ne kadar test etmemis olsakta etraftaki insanlardan gördüğüm kadarıyla çay ve nargile alternatifleri olduğunu söyleyebilirim.
Küçük Ayasofya Mahallesi'nden yine ara sokaklari izleyerek tekrar meydana çıktık. 2. mini moladan sonra 'şimdi nere gidcez' diye düşünürken Türk ve İslam Eserleri Müzesi'ni bulduk. Kesinlikle gidilmesi gereken yerlerden. Tam bilet 3 milyon, öğrenci ücretsiz. İbrik ve leğen takımları, yazı takımları, el yazması Kur'an-ı Kerim'ler... Aman Allah'ım, ben bunları neden daha önce görmedim. Özellikle çıkıştan bir önceki salonda ahşap pencere kapağı vardı ki iğne oyası gibi. 14. yy dan kalma, ama hala banamısın dememis yılların kaçıp gitmesine. Birde Sesil'in databank dediği pusula, kıblegah ve zamanının hesap makinası karışımı kıblennüma (adı böyleydi sanırım) vardı. Şamdan ve mum hastalığım olduğundan özellikle dikkatimi çeken şamdanlar ve kandilleride atlayamayacağım. Eski anılar gibi eski eşyalarda insanı alıp götürüyor...
Müze sonrası bir ATM bulup zengin olduktan sonra kendimizi Meşhur Sultanahmet Köftecisi'ne yemeğe götürdük. Sakın ola denemeyin. Elastiki köfteler yemeye calisip boş yere yüklü hesap ödeme olasılığınız çok yüksek. Yemek yemeden önce daha mutluyduk desem yeterince açık olur sanırım.
Günü Taksim'de bitirdik. Aman sakın yapmayınlara bir ek; sakın Mado'da waffle yemeyin. İlla taksim'de waffle yemeniz gerekirse The Marmara otelinin biraz ilerisinde küçük bir büfe var, işin kötüsü onun adınıda hatırlamıyorum. Oteli merkez nokta olarak alırsak Çin Lokantasının simetriği oluyor hemen hemen. Bu küçük büfe Mado'dan kat kat iyi waffle yapıyor.
Günün son kahvesi için Taksim Meydanı'ndan İstiklal'e girin. Mcdonalds'ı gectikten hemen sonra sağda Mis Sokak'a girin. No:6'da Birkahve'de içebilirsiniz kahvenizi. Gidipte sıradan, sade bir kahve isterseniz ilgi görme olasılığınız çok düşük. Birkahve'nin sahibi bey sanatsal kahveleri daha çok seviyor. Böyle köpüklü, aromalı, soslu falan olanları yani. Keşke Türk Kahvesi isteseymişim... Birde istediğiniz boyutta bardakla su içme şansınız var. Biz 3 parmak ve 1,5 karış olmak üzere 2 bardak denedik.
İlk günün raporu böyle. Bir sonraki randevu 2 Kasım'da. Şimdilik planda yalnızca Beyoğlu'nun ara sokakları var. Ama iyi bir kahvaltıyla başlanacak, bütün gün gezilecek, akşam waffle yenecek, kahve ile gün tamamlanacak. Mekan önerilerinizi hala bekliyoruz.
Sevgiyle...
Betül Ayhan
|
|
Marangoz, Bahçıvan ve de Kahveci : Ahmet Altan Haklısın halkım.. |
|
Sevgili halkım.. Son günlerde gazetelerden duyduğuma göre, Genç Parti'ye barajı aşırtmışsın..
Haklısındır halkım... Sen bilirsin en iyisini..
Kusura bakma ama, seni kandırmak da kolay be halkım.. Ama sen bana da bakma.. Ben, kendini entelektüel sınıfına koyan, koca, okumuş cahil.. Ben ne istediğimi biliyor muyum ki,neyin doğru neyin yanlış olduğunu görüyor muyum ki, sana akıl vereyim..
Bana da 'o kötüdür, sahtekardır, ya da dolandırıcıdır..' gibi laflar ediyorlar.. Ben de inanıyorum, saf saf.. Sanki söyleyen nasıl acaba, bilirmişim gibi.. Gerçi Halkım, inan bana, söylediklerine bakıyorum, senin sarışın yakışıklının.. Valla olmaz bunlar.. safsata inan.. Ama sen de haklısın belki.. Hani 'daha öncekiler ne verdiler k..', diyorsun.. Doğru ya.. Ne verdiler ki.. Ben hangi akla uyup onlara, eskilere asılmayı planlıyorum hala.. inan bunu da bilmiyorum..
Korkuyorum, sen tekrar hayal kırıklığına uğrayacaksın diye.. Ama, 'aman sakın haaa...' da diyemiyorum vallahi..(İçten içe, kendime tabii ki diyorum..) Ama, sana akıl veremiyorum işte...
Bize hep 'aman, oylar bölünmesin..' masalı anlatıldı halkım... Her seferinde de yuttuk bunu... Ama artık, bir iki yıldır.. ben bundan sıkıldım.. bıktım.. Artık dedim kendi kendime, 'bana ne? Bölünürse bölünsün..' Kafamın dikine giderim arkadaş.. Nasılsa, benim istediğim gibi bir sistem olamayacak, anladım.. Benim de senin gibi ümitlerrim tükendi. Ve artık, karar verdim tamamen, benim oy ziyan olsun diye..
Çok sıkılıyorsun değil mi halkım? Çok perişansın.. Aslında ufak uyanıklıkları, hatta üçkağıtları da seviyorsun değil mi.. Mesela kaçak elektrik kullanmak, Su sayacına paralel hat çekmek, çatı katını tam kata ibla etmek vs.. Sana kızıyorum.. ama kızamıyorum da.. Öylesine muhtaç ve çaresiz kaldın ki.. Bazen anlayabiliyorum da seni, hak vermesem de..
Ne diyorsun halkım? Senin birinci partinin engellenmiş başkanı banka sahtekarları ile görüşmüş? İnancın sarsıldı mı? Yoksa hala yılmaz bir israrla devam mı edeceksin onun peşinden gitmeye.. 'Diğerleri ne yaptılar ki..' diyorsun değil mi.. Haklısın, ne diyeyim...
Geçenlerde televizyonda rastladım sana.. Manken tayfasından kalan aralıkta bir yerde.. Cebinde altıyüzbin liran olduğunu söylüyordun.. Hatta yüzbini (metal para) elindeydi, evirip çeviriyordun.. servetinin altıda birini.. Aç olduğunu söylüyordun.. yalınlıkla.. Bulamıyorsun değil mi çıkışı.. Vallahi benim de kafam karıştı be halkım.. Sana nasıl yol göstereyim.. Bizimki sadece bir hayaldi zaten.. Gençlik yıllarından kalma, acemi bir hayal.. Dünyanın güzel ve yaşanılası olmasını düşleyen bir hayal..
İnancımı yitiriyorum halkım.. Sistemlere, erdemlere, insanlara, adalete.. Sen de mi? O nedenle mi gidiyorsun bu yollara? Çıkış olur mu sence bunlar ?..
Nasıl da yüreğini okşuyor değil mi lafları, hepsinin..
Hala anlamadın mı halkım, bunun bir meslek olduğunu? Senin fabrika işçiliğin, banka memurluğun gibi, aylık ya da tüm bir yaşamlık rızkı çıkartmak için yapılan, profesyonel bir meslek olduğunu? Ve şimdi gelip senin elini, yanaklarını öpen, senin için timsah göz yaşları dökenlerin, duyarlıy-mış gibi yapanların, aslında sadece ve sadece şu an için kapında el pençe olduklarını.. Ve yarın, hemen yarın, yine yalnızca kendisi için var olacağını.. anlamadın mı?
Bak halkım.. Dedim ya sana, ben de karışığım diye.. Ne olur, hafızanı yokla... İmkansızı isteme.. Bunlar Amerikan söylemleri.. -İmkansızı istemek- Olmaz, heveslenme boşa.. Şimdi atanlar, yarın tutamaz, tutamayacak, tutmayacak... Zaten meraklı da değil..
Sarışın güzel kadını dinliyorsun değil mi? Nasıl da anamız, bacımız... Hayranım ben ona.. Milas'taki babasından kalmış azıcık parayı, tasarruflu davranıp, yıllarca, sabırla bankada tasarruf edip, sonunda güç bela sahip olduğu yalısının bahçesinde, sanırım ki, yıllardır çay, fındık, tütün yetiştiriciliği yapmakta... Yoksa halkım, mümkünü yok, anlayamazdı senin çektiklerini.. Oysa, nasıl da anlıyor, biliyor ve çözüm kendisinde...Böyle düşünüyorum.. Ne kadar içten, ne kadar duygulu, ne kadar anaç.... Tam sana göre be halkım.. (Yalı dedik de, aklıma gelmişken, kaçak elektrik işlerini kurcalayacaklarmış, aman dikkatli ol, saatteki mandalı gündüz işe giderken, uygun konuma getir.. )
Sana, hepsini tek tek anlatamayacağım halkım.. Sen bilirsin işini... Bana sorarsan eğer, biz ödemeyi peşin isteyelim.. Zarf içinde versinler bizim okul taksitlerini, ya da ne bileyim, bir aylık mutfak masrafını.. Götürüp ona atalım.. Gerçi sonra misliyle alırlar ihtimal.. Ama bir ayın beyliği, beyliktir be halkım.. Öyle demez misin sen?
aaltan@superonline.com
|
Karl Marx'da olsa her baba kızı icin kaygılanır:)
Karl Marx'ın Paul Lafargue'a Mektubu / Karl Marx
Azizim Lafargue,
Aşağıdaki gözlemleri yapmama izin vereceğinizi umuyorum:
1. Eger kızımla olan ilişkilerinizi sürdürmek istiyorsanız, "kur yapma"
yönteminizi yeniden gözden geçirmeniz gerekir. Gayet iyi biliyorsunuz
ki, henüz verilmiş bir söz yoktur ve hiçbir şey de kesinleşmemiştir.
Hatta Laura, sizin usulüne uygun sekilde nişanlınız olmuş olsaydı, yine
de söz konusu işin uzun vadeli olduğunu unutmamanız gerekirdi. Çok
fazla bir samimiyetin alışkanlıkları iki sevgilinin çetin tecrübeler ve
ıstırap anlarıyla dolu olarak geçirecekleri ve zorunlu olarak da uzun
bir süre aynı yerde oturacakları oranda yön değiştireceklerdir.
Yalnızca bir haftanın jeolojik devresi içinde, bir günden diğerine
değişen davranış değişikliklerinizi dehşetle izledim. Fikrimce, gerçek
aşk, ihtiyat, tevazu ve hatta aşığın putuna karşı olan çekingenliginde
ortaya çıkar; fakat asla ihtiras içinde kendini kapıp koyvermeyle ve
vaktinden önce gelişen bu samimiyetin gösterileriyle değil...
Eğer melez mizacınızı müdafa edecekseniz, kızımla davranışlarınız
arasına aklımı koymak da benim görevimdir.Eger onun yanındayken, Londra
meridyeniyle uyan bir şekilde sevmeyi bilmiyorsanız, onu uzaktan
sevmeye rıza göstermek zorunda kalacaksınız.
2. Laura'yla olan ilişkilerinizi kesin olarak düzenlemeden önce,
ekonomik durumunuz üzerine ciddi açıklamalara ihtiyacım var. Kızım
işleriniz hakkında bilgi sahibi olduğumu zannediyor. Halbuki
yanilmakta. Bu sorunu şimdiye kadar ortaya atmadım çünkü kanımca bu
girişimin sizden gelmesi gerekirdi. Biliyorsunuz ki, elimde avucumda ne
varsa hepsini ihtilalci savaşta tükettim. Buna pişman değilim. Tersine,
eğer yeniden hayata başlama durumunda olsaydım, yine aynı şekilde
hareket ederdim. Yalnız, evlenmezdim. Gücüm yettiğince, anasına hayatı
zehir eden zorluklardan kızımı kurtarmak istiyorum. Bu iş benim doğrudan
müdahalem olmaksızın (bu benim açımdan bir zayıflıktır) ve size olan
dostluğumun kızımın hareketlerini etkilemeksizin hiçbir zaman bugünkü
haline gelemeyeceğine göre, üzerimde ağır bir şahsi sorumluluk
taşımaktayım.
Şu anki durumunuza gelince, aramadığım, fakat buna rağmen elime geçen
bilgiler pek tatmin edici değil. Fakat bunu bir kenara bırakıyorum.
Genel durumunuza gelince, henüz öğrenci olduğunuzu, Fransa'daki
kariyerinizin Liege olayı nedeniyle yarı yarıya kırılmış bulunduğunu,
Ingiltere'ye alışmanız için en gerekli araç olan dilin sizde çok eksik
bir unsur olduğunu ve en iyi halde bile başarı ihtimallerinizin (?) ne
kadar şüpheli olduğunu biliyorum.
Gözlemlerimden çıkardığım sonuca göre, ateşli faaliyet
baslangıçlarınıza ve iyi niyetinize rağmen, tabiat olarak çalışkan
değilsiniz. Bu şartlar dahilinde, kızımla birlikte hayat gemisine
binebilmeniz için size dışarıdan destek gerekecek.
Ailenize gelince, hiçbir şey bilmiyorum. Bir miktar zenginliğe sahip
olduklarını farzetsek bile, bu onların sizin için fedakarlığa
katlanmaya pek hevesli olduklarını kanıtlamaz. Hatta onların sizin bu
evlilik projenizi nasıl karışladıklarını bile bilmiyorum.
Tekrar ediyorum, bütün bu noktalar hakkında bana olumlu açıklamalar
gerekiyor. Zaten hayata gerçekçi sekilde bakan siz de, kızımın
geleceğine idealist bir görüş açısından bakmamı beklemezsiniz. Şiiri
ortadan kaldırmayı düsünecek derecede müsbet bir kişi olan sizin,
kızımın zararına olacak şekilde şairane davranışlarda bulunmamanız
gerekir.
3. Bu mektuptan doğabilecek bütün yanlış anlamaları önlemek için, size
Şunu bildiririm ki, hemen şimdi evliligi akdetme iktidarına sahip
olsaydınız bile, bu yine olmazdı. Kızım redderdi. Ben de bizzat bu işe
itiraz ederdim. Evlenmeyi düşünmeden önce olgun bir adam olmanız ve hem
sizin hem de kızım için uzun bir tecrübe devresi gerekiyor.
4. Bu mektubun sırrı ikimizin arasında kalırsa çok memnun olurum.
Cevabınızı bekliyorum. En iyi dileklerimle,
Karl Marx.
|
GİT
Git iş işten geçmeden, çok geç olmadan vakit,
Günahıma girmeden, katilim olmadan git!
Git de şen şakrak geçen günlerime gün ekle,
Beni kahkahaların sustuğu yerde bekle.
Git ki siyah gözlerin arkada kalmasınlar,
Git ki gamlı yüzümün hüznüyle dolmasınlar
Madem ki benli hayat sana kafes kadar dar,
Uzaklaş ellerimden uçabildiğin kadar.
Hadi git, benden sana dilediğince izin,
Öyle bir uzaklaş ki karda kalmasın izin.
Kahrımın nedenini söylesem irkilirler;
Çünkü herkes beni Kays, seni Leyla bilirler.
Sanırlar ki sen beni biricik yar saymıştın;
Oysa ki hep yedekte, hep elde var saymıştın.
Hadi git, ne bir adres, ne bir hatıra bırak,
Zannetme ki pişmanlık, mutluluk kadar ırak!
Sanma ki fasl-ı bahar geldiği gibi gitmez,
Sanma ki hüsranını görmeye ömrün yetmez.
Her darbene tehammül edecektir bedenim,
Gururum mani olur perişanıma benim.
Yari Ferhat olanın ellerle ülfeti ne?
Şirin ol katlanayım dağ gibi külfetine.
Henüz layık değilken tomurcuk kadar aşka,
Sana gül bahçesini kim açar benden başka!
Hercai arılara meyhanedir çiçekler,
Kim bilir şerefinden kaç kadeh içecekler!
Madem aşk tablosunun takdirinden acizsin,
Git de çağdaş ressamlar modern resimler çizsin.
Ne vedaya gerek var, ne de mektuba hacet,
Git de Allah aşkına bir selama muhtaç et!
Güllere de aşk olsun gene sen kokacaksan!
Fallara da aşk olsun gene sen çıkacaksan!
Kopsun nerden inceyse artık bu bağ, bu düğüm,
Her gece daha berbat, daha vahim gördüğüm.
Korkulu düşlerimi yorumdan kaçıyorum;
Sırf sana üzülüyor, sırf sana acıyorum.
Git iş işten geçmeden, çok geç olmadan vakit,
Günahıma girmeden, katilim olmadan git!
Cemal Süreya
..........<>..........
ÖLDÜRECEĞİM
Öldüreceğim bu kurşuni akşamları,
Gözlerin kadar kuytular diye.
Sen, düşlerine beyaz gülüşler giydiredur,
Bense, ölümüne hazırlıyorum duygularımı.
Yaklaşma gayretinde bir çift ayak.
Tozlanmış bir köşede kalp ağrıları...
Sesler var yakınlarda,
Sözler var kör tuzak.
Öldüreceğim anıları,
Gömüldüğün yer uzak mı uzak.
En deli cesaretle savuracağım beni.
Olduğum yerden, olacağım yerlere.
Korkmayacak günüm, sürgünlerimden.
Öldüreceğim zindanımdaki seni.
Özgün olacak her şey geçmişten.
Buraya kadar bu aşk..
Al kendini hadi bekleme,
Benden sana bu son hediyen .
Filiz Kaya
|
|
İmam yellenirse
Bir köyün imamı öğle namazını köylüye kıldırıyor tam secdeye giderken aksilik bu ya yelleniyor..
Tabii bunu bütün köylü duyuyor. İmam bu olayı kendine yediremiyor, köyden ayrılma kararı alıyor. Aradan 15 sene geçiyor, köyünü özlüyor ve geri dönüyor.
Köyün girişinde 18 yaşlarında bir çocukla karşılaşıyor :
-"Sen kimlerdensin?", diyor, çocuk cevap veriyor.
İmam :
-"Peki sen kaç yaşındasın?" diye soruyor.
Genç çocuk :
-"Valla pak emin değilim ama imam yellendiğinde 3 yaşındaymışım"
|
İşe Yarar Kısayollar - Şef garson: Akın Ceylan |
http://members.fortunecity.de/bitmeyenturku/index.htm
Prometheus, Yunan Mitolojisi’nde tanrilara baskaldirmanin simgesi olan bir kahramandir. Denilebilir ki Yunan Mitolijisi’ndeki en ilginc kisilik Prometheus’dur. Öyküde Prometheus... Bitmeyen bir türküdür yaşamak.
http://www.dosgamesarchive.com/download/list.php
Dos base oyunları severler için hoş bir kaynak. Prince of persia ve duke dunem tarzı oyunlardan hoşlananlara ve sağlam bir arşiv arayanlara duyurulur.
http://www.maxionline.net/vergitakvimi.htm
Vadelerinde ödenmeyen bütün vergiler gecikme zammına tabidir. Gecikme zammı 8.3. 1994 tarihinden itibaren her ay %12 olmak üzere, yıllık toplam %144 te kabül etmektedir... Vergi takvimi
http://www.mailgazete.com/bilgibank/bilgibank4.html
"insan Hakları Evrensel Beyannamesi, Birleşmiş Milletler Genel Kurulunca 50 yıl önce 10 Aralık 1948 günü kabul edilmiştir. Geçen yıl 75.yılını kutladığımız Türkiye Cumuriyeti'nin Anayasa'da belirtilen niteliklerinden biri de "insan haklarına saygılı" olmaktır.
|
Damak tadınıza uygun kahveler |
Mail This Page! v1.0 [318k] W9x/2k/XP FREE
http://www.mywebattack.com/gnomeapp.php?id=105396
Adı üstünde bir tarayıcı plug-in'i. Internet Explorer'ın üxtüne bir buton olarak yerleşiyoe ve gezinti yaptığınız sayfayı bir arkadaşına yollamak istediğinizde tıklıyor ve yolluyorsunuz. Yollamak için herzaman kullandığınız email programından yararlanıyor.
Pngcrush v1.5.10 [158k] W9x/2k/XP FREE
http://pmt.sourceforge.net/pngcrush/
Artık yoğun olarak kullanmaya başladığımız PNG uzantılı resim dosyalarını mümkün olduğunca sıkıştırarak küçülten programlarda geliştirilmeye başlandı. İşte bu program da PNG uzantılı dosyaları değişik algoritmalar kullanarak sıkıştıran ve küçülten bir program. JPG uzantılı dosyaları sıkıştırdığınızda meydana gelen renk yayılmalarına bu dosyalarda pek rastlamıyorsunuz. Güzel bir alternatif olarak kullanılabilinir.
|
|
|