KAHVE MOLASI

ABONE FORMU

ABONE OL
ABONELiKTEN AYRIL
HTML TEXT
kmarsiv.com
Arşivimiz
Yazarlarımız

Manilerimiz

FORUM ALANI

İLETİŞİM PLATFORMU

Sohbet Odası
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri

Kim Bu Editor?
467254


Kahveci Soruyor?


Mynet Arkadaşım


Handspring Treo Communicator

 19 Kasım 2002 - Yürekleriniz acımasın, olur mu?


Merhabalar,

Dün dalmış çalışıyorum telefon çaldı. "Ece'nin karnı ağrıyor, önemli birşey olduğunu sanmıyorum ama isterseniz bir doktora gösterin." dedi derinden. Peki dedim, hemen kalkıp okula gittim. Yolda, 7-8 yıl önceki tatsız bir olayı hatırladım. Ece, 3-4 yaşlarında, anaokuluna gidiyor. Haliyle bizler de çalışıyoruz. Günlerden birgün, bir toplantıdan dönerken, cep telefonum çaldı. Telefonlar yeni palazlanmaya başlamış, araba kullanırken konuşmanın cezası henüz icat edilmemiş. Nişantaşı dolaylarında hem gidiyorum hem hanımla konuşuyorum. "Ece'nin okulda yüzü yanmış, ben Etfal'e gidiyorum, sen de hemen gel(!?)" "Nee, nasıl olmuş?" demeye bile fırsat bulamadan telefon kapandı. Nişantaşı Şişli arası 10 dakika. 10 dakika nasıl 10 saat olur? İnsanın aklına neler gelir? Ancak yaşayan bilir. Güzel kızımın yüzü yanmış, nasıl bir manzara ile karşılacağım? Ya çok kötüyse? Yok canım önemli değildir? diye diye yürek çarpıntısıyla Etfal'den içeri daldım. Kızımı önce uzaktan gördüm, sürdükleri ilaçtan pırıl pırıl parlayan yüzüyle gülümsüyordu. Ohhh be, birşey olmamış işte kızıma...

Yaklaşınca, kızarıkları farkettim. Ama olsun korktuğum gibi değildi ya. Sıra geldi sorguya. 3 yaşındaki çocuklara fizik öğretmeye kalkan bir öğretmenin işgüzarlığıymış. Hani şişenin içine pamuk yakıp atarsınız, ağzına da bir yumurta koyarsınız. Pamuk yanıp da, şişenin içinde hava kalmayınca yumurta şişenin içine düşer ya. İşte o deneyi yapmak istemiş öğretmen hanım. Ancak pamuğun üzerine döktüğü kolonyayı biraz fazla kaçırınca, parlayan pamuk ve alevler güzel kızımın yüzüne yapışmış. Allahtan hemen yandaki sürahiyi kafasından aşağı boca etmişler. Velhasılı kelam verilmiş sadakamız varmış. Biraz zahmetli, az acılı, bol pansumanlı geçen bir ayın sonunda hiçbir iz kalmadan olayı atlattık.

Nişantaşı Şişli arasında geçen 10 dakikayı sizlere anlatabilecek kadar yetenekli değilim. Ama hatırladıkça yüreğimin bir yeri acır hala. Dikkatli olun, üzerlerine titreyin, yürekleriniz acımasın, olur mu?

Belli bir yaştan sonra doğum günleri angaryaya dönüşüyor ama sevenlerin güzel dileklerini duydukça insan iyiki doğmuşum demekten de geri kalmıyor. Doğum günümde beni unutmayan tüm sevenlerime ve siz sevgili kahveci dostlarıma sonsuz teşekkürler. İyi ki varsınız.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur

 Köpüklü Kahve : Müge Ünal


Sabun köpüğü……..

Kitap okurmusunuz sorusuna hemen hemen herkes evet okurum der. Bir allahın kulu da çıkıp yok kardeşim okumam, sevmem ben demez. Demek ister belki ama demez işte.. Ben de ödünç kitap okumam / okuyamam diyorum. Bir kitabı hiçbir zaman ödünç alarak okumadım. Hani değişirsiniz ya ! yada arkadaşınız okuduğu kitabı çok beğeni ile anlatır dayanamaz istersiniz. Bir okuyup vereceğim diye. I-ıh ben yapamam. Aynı kitabı her okuduğumda farklı ruh durumlarıma göre farklı tatlar alırım ben. Bu yüzden kitap benim olmalı. Evet bencillik ise bencillik. Kitap benciliyim. Ve kitap paylaşma özürlü. Paylaşmam yapamam ki… Benim olmalı. Kitaplarımı da istememeli kimse. Onunla benim aramda mistik bir bağ vardır. Aldığımda o kitabı mutlaka onunla aramda bir bağ olmuştur da almışımdır. Kitapçıya gider yavaş yavaş dolaşırım kitap koridorlarını.. Birden dururum bir yerde. Çeviririm kafamı bulur gözlerim benim kitabımı.. Bakmayın… Bilmem çoğu yazarın adını sanını özelliğini. Yoktur ki benim için de bir önemi. Bilirim çünkü yazan onu benim için yazmıştır. Mutlaka o dönemdeki sıkıntıma, mutluluğuma, aşkıma, hırsıma yada içimde beni dürtüp duran şeytana işaret ediyordur kitabım. Hiçbir yazarın adını tutamam aklımda… Ne hayat öykülerini bilirim ne de sanatlarındaki gizemi.. Diyorum ya deminden beri bana onlar bana yazıyorlar diye…

Çocukken bana alınan bir hediyeyi ya da benim için özel bir şeyi kimsenin yanında açmayı, incelemeyi sevmezdim. Koşar giderdim masanın altına. (Odama diyeceğimi sandınız değil mi… I-ıh o kocaman yemek masanın altı benim krallığımdı…) Her neyse girer masanın altına bakardım bana özel olana… Şimdi de aynı şeyi yaparım… Kitabımı alıp gelirim eve.. Girerim bu kez odama.. Otururum yatağıma … Uzun uzun incelerim kitabın kapağını. Bilirim ki bütün hikaye aslında orada işte. Görmesini bilmek gerekir. Sonra kitabımla yalnız kalmak için beklerim geceyi…

Kitabım konuşur benimle ben de onunla. Kızarım bazen küfredip atarım kenara. Küser diye kapatır koyarım baş ucuma.. Bilirim affeder beni.

Siz de öylemisiniz bilmiyorum. Her kitaptan sonra bir süre ara veriyorum. İyice tadını çıkarıyorum. Kahvenin, şarabın ya da neyi severseniz onun damağınızda bıraktığı tadı bozmamak için başka bir şey tadmazsınız ya öyle işte… İşte yine farklı bir ruh halimde iken kitabımda da yeni bitmişti. Ve dolayısı ile ara verdiğim zamanlarda biri idi. Ruhumu dinleyip karar vermem gerekiyor ne okuyacağıma ve ne yapacağıma… Dedim ya törensel bir havada seçeceğim bana yazılan kitabı. Girdim kitapçıya dolaşıyorum yine aralarda, gözlerim de öylesine raflar da…. Birden karşıma çıktı. Paulo Coelho'nun "Simyacı" kitabını buldu gözlerim. Okunuz mu bilmem… Ben okudum. Tavsiye de etmiyorum. Niye mi? Öyle işte… Yok yanılmayın beğenmediğimden değil… Benim bir zamanıma gelip beğendiğim bir kitabı asla tavsiye etmem kimseye.. Zaten tavsiye edilen kitapları da okumayın bence…

Kitabı elime aldım. Kapağın üzerinde ki resime baktım. Kitap bana ben kitaba… Öylece kaldık. Birden kitap dile geldi… Delirdi bu kız demeyin. Geldi işte… Konuştu benimle usulca.. Tamam dedim anladım. Aldım mesajı hadi gidiyoruz… Kitapçıdan çıktığımda arkadaşıma kavuşmuş gibiydim artık.

Eve geldim sizlere daha önce anlattığım sıralamadan geçti kitabım. Ve başucumda geceyi bekledi. Gece yalnız kaldığımda biliyordum çok şey vardı anlatacağı. Ruhumu anlamıştı o da anlatacaktı bana kendini… İlk yirmi yirmi beş sayfadan sonra yoruldu. Fısıldadı yine bana… Tamam dedi anlattıklarımı bir hazmet önce sonra yine devam edeceğim. Tamam dedim sende dinlen bu arada…

Okudukça daha doğrusu onu dinledikçe boz-yap'ın parçalarını buluyordum. Dağınık düzensiz sırasız… Ama parçalar bir bir geliyordu elime… Her parça resmi tamamlıyordu. Ne diyordu kitap anlıyordum yavaş yavaş… Her zaman aynı şeyi yapıyordu ama. Duracağı zamanı kendi belirliyor dur artık bu kadar yeter şimdi bunları değerlendir diyordu. Bazen bana kızıyor baştan baştan anlatıyordu.Dönüp okuyordum aynı satırları o da baştan anlatıyordu sırları… Biliyordu anlamadığımı yada boz-yap'ın bazı parçalarını yanlış yerlere taktığımı… Bazen de ara veriyor şimdi düşün diyordu. Düşün toparla… Doğru parça doğru yerde olmalı !

Hızla geçip gidiyordu. Biliyordum parçalar tamamlanıyordu. Zamanını tamamlıyor köşesine gitmek için sabırsızlaşıyordu.

Ve sonunda o gün geldi. İşte tamam… Tüm parçalar tamam… Sıra bende… Artık kitabım sırrını verdi. Ben de vereceğim kararımı…. Tekrar bakmak istedim bazı sayfalara.. Rica ettim tekrar anlatmasını izin vermedi. Olmaz dedi… Aynı tad olmaz. Sen sende kalanla, anladığınla yetin.. Zamanı gelince alacaksın eline beni… Anlatacağım aynı satırlarla ve aynı kelimelerle başka sırlar ancak bu kez hepsi yeni… Ne mi oldu… Çok zor bir karar alındı onun yardımı ile.. Hayatımı tamamen değiştirdi. Tekrar konuşamadık bir daha.. Ama o köşesinde bekliyor beni.. Biliyorum zamanı gelince konuşacak benimle.. Ya o ya da başka biri…

 Delikanlı Yazar Kahveci : Hüsamettin Gezer


Hıyarşi icabı

Merhaba dostlar,

Ben bu dükkandakilerden bıktım, usandım, size dert yanıp biraz ferahlayayım istedim. Hele bir dinleyin, siz karar verin ben saçları dökmeyeyim de ne edeyim.

Bizim sanayi sitesi yeni bir site, her yeri pırıl, pırıl. Burası AB'ye girmek için örnek mi seçilmiş ne, ihtimamın bini bir para, her hafta bakanlar, müsteşarlar gelip gider, bir faaliyet sormayın. Yine bu işlerden olmak üzere site yönetimi bizde çalışan ustabaşlarını eğitmek üzere bir kurs tertip etmiş, bize de "ustalarınızı gönderin" diye yazı gönderdiler. Eh okumuş adam başka olur, sağolsunlar bizi de düşünmüşler deyip bizim en kıdemli iki ustayı yazdırdık. Bizim hergeleler bunlarla bi güzel dalga geçtiler, gidip boyunlarına taksınlar diye yuvarlak silgi almışlar, yok efendim beyaz yaka, siyah önlük yaptırmışlar, daha bir sürü soytarılık. Neyse sonunda biz bunları kursa gönderdik, kurs dediğin de üç günlük bişey.

Onlar kursu bitirip gelmeden bir gün önce, üzerinize afiyet üşütüp yattım. Hoş evde öyle manda gibi yatıp hanıma nazlanmak hoşuma gitmedi değil ama hastalık işte, sonunda sıkıldım. Bir kaç gün sonra kendimi iyi hissedip kalktım dükkana gittim. Dükkandan içeri bir girdim ki, o ne, bizim bütün adamlar rengarenk tulumlar, iş elbiseleri giymişler, öyle dolaşıyorlar. Ortalık sirke dönmüş, aynı renkte bir adam daha yok. İlk yakaladığım adamı çevirip "ne ulan bu haliniz, soytarı gibi, hepiniz başka renk" dedim. Bizimki kekeleyerek "valla Necmi ve Kemal usta giydirdi bizi böyle" dedi. Bir hışım odaya çıktım ki, en güzeli bizim sekreter, kızcağıza bok sarısı mı desem, daha başka bişey mi bilmem bir acayip renkte bir önlük giydirmişler, masasında belediye temizlik işçisi gibi oturuyor. Ulan burada bişeyler dönüyor ama ne. Hemen çağırdım bizim ustaları, kesin kursta bişeyler öğrendi bunlar.

Bizimkiler en koyusundan mavi birer önlükle geldiler, bir de göğüslerine etiket iliştirmişler, üzerinde isimleri yazıyor. Sanki biz bunadık da adamların isimlerini bunlara bakıp öyle hatırlayacağız, heriflerin bir sırmalı apoletleri eksik. Bir de havaları değişmiş adamların, böyle tepeden, tepeden bakıyorlar. "Oturun, nedir bu soytarılık, bi anlatın bakalım" dedim. Göğsünde "Kemal Sevdik" yazanı fiyakayla "hıyarşi icabı Hüsam abi" dedi. "Ulan" dedim "benle öyle hıyar, mıyar diye konuşup tepemi attırma" Adı "Necmi Yaman" olan mavi önlüklü zat-ı muhterem "öyle değil Hüsam abi, kursta gördük her dükkanda bir hıyarşi olması lazım, ona göre renkte de elbise giymek lazım, burda yazıyo bak" diye cebinden bir kitap çıkarıp gösterdi. Aldım baktım "KOBİ'lerde Yönetim Şekilleri" falan, filan bir sürü kocaman laf. Bizimkiler biraz afalladığımı görünce iyice azıttılar, "şöyle yapmak lazım, Hüsam abi, burda yazıyor bak, böyle yapmak lazım Hüsam abi, kitapta yazıyor bak" diye kitabın orasını, burasını açıp gösteriyorlar. Ulan kitap, kitap değil sümme haşa Kuran-ı Kerim, ne varsa yazıyor.

Acık sakinleşip "gösterin bakayım bu renkli elbise işi nerde yazıyor" dedim, açıp gösterdiler. Bir sürü pabuç gibi lafın arasından anladığım kadarıyla bu adamların dediği doğru. Dükkandaki herkesin yaptığı işe ve tecrübesine göre o hıyarşi dedikleri şey içinde bir yeri varmış ve ona göre bir renkte elbise giymesi gerekiyormuş. Kitaba göre bizim kapıda yatan sokak itinin ve bürodaki muhabbet kuşunun bile renkli bir forması olması lazım.

Bunlar da kitabı okuyup, üfleyip dükkanda aynı renkte iki adam daha olmadığına karar verip herkesi böyle giydirmişler. Benim anlamadığım o kadar ayrı renkte tulumu nerden buldu bu hergeleler. Neyse "gidin şimdi, ben bir düşüneyim" dedim, adamları savdım. Düşüncem de, ne düşüncem, elbiseleri çıkarttırsam olmaz, şimdi "bizim patron amma geri kafalı adam" derler, çıkarttırmasam, manzara dayanılır gibi değil, maskara olcaz elaleme, ne bok yiyeceğimi bilemedim.

Akşam düşüne, düşüne eve gittim, yemekte bizim karıya da anlattım "dükkan sirke döndü" diye. Baktı, baktı "kim ne renk giymiş ki" diye sordu, "yahu hanım, aynı renkte iki adam yok, herkes ayrı renk, ben nerden bileyim ne renk giymişler" diye bağırdım. Seninki "ayol kir, pas içinde çalışan adamın açık renk formayla ne işi var, giydir aşağıda çalışanlara koyu mavi forma hem kir tutmaz , büroda olanlara da açık mavi, temiz temiz, olsun bitsin, o kitabı yazanlar mı yıkıyomuş formaları" deyiverdi. Allah, allah bu karının ara sıra böyle zamanı olur, öyle aklı başında konuşur ki al götür Bush'a danışman yap. Bir an "muhabbet kuşunu naapcaz peki" diye sorayım dedim ama valla ne yalan söyleyeyim ona da bir cevap bulur diye sustum.

Ertesi gün gittim dükkana, herkesi topladım "arkadaşlar, hiyarşi tabi iyi bişey, her dükkana lazım ama bizim dükkanda bazı şeyleri biraz değişik yapmamız icab eder" diye ağızlarından girdim, burunlarından çıktım. Ne bizim ustaları küçük düşürdüm, ne de kendimi, şimdi herkes bizim hanımın dediği gibi koyu veya açık mavi elbise giyiyor. Bizim ustalar da kendi deyimleriyle "hıyarşinin iyi bir yerinde" oldukları için göğüslerindeki isimlerine dokunmadım, hala cakayla dolaşıyorlar.

Yani, siz ,siz olun öyle her kursa, mektebe falan balıklama atlamayın.

Dostlara selam olsun.

Hüsamettin Gezer

 Şair Kahveci : Filiz Kaya


YERKÜRENİN DİLİNDEN

Yerküre her zamanki işlevlerini sürdürmekteyken ansızın yeni bir karar aldı. Farklı bir şey yapabilmeyi uzun süredir istiyordu. Ne yapabilirdi ki farkedilebilecek kadar farklı olan..? Hımmm... Türü henüz doğada bulunmayan bir ağaç çıkarabilirdi belki toprağın yüzüne, ya da bir çiçek, bir böcek. Ama yine olmayacaktı gönlüne göre... Bu yeni tür herkes tarafından dikkat çekmeyecekti kesinlikle. İşin uzmanları ancak tespit edebilirlerdi ama ne zaman? O anda bir şeyler yapmalı ve o anda herkes bunu farketmeliydi. Zamana zaman biçmek, bu isteği daha fazla ertelemek niyeti hiç yoktu. Acaba iç katmanlarının şeklini değiştirip, bazı yerleri kırıp döküp, çığlıklarını bu boşluklardan dışarı mı çıkarmalıydı? Bu da cazip gelmedi yerküreye... İnsanlar deprem adını vermişlerdi bu eyleme ve artık alışmışlardı. Zaten neye alışmıyorlardı ki?

Doğada olup biten hiç bir şey bu akıllı, düşünebilen ve hissedebilen yaratıklara pek anlam ifade etmiyordu. Küçük bir azınlık bunun dışında tutulabilirdi belki. Oysa toprağın en alt katmanlarından başlayarak üst yüzeye ulaşan, mucize sayılabilecek bir çok oluşum vardı. Büyük bir emek, büyük bir özveri, çok itinalı bir çalışma vardı elimizin altında hazır bulduklarımızda. Her an hareket halindeydi. Her gün elinde avucunda ne varsa sunuyordu hizmetimize. İnsanlar öylesine alışkınlardıki bu duruma aslında çok özel olan ve bir çok kademeden geçerek kendilerine verilen onca şeyin farkında değillerdi. Sanki varlıklarını bu olayların dışına taşımışlardı. Tıpkı birbirleriyle ilişkilerinde olduğu gibi. Her sabah kendilerine kahvaltı hazırlayan bir annenin, her gün kahvaltı hazırladığını yaşları kemale eren çocukları ve eşi düşünmüyorlardı. Bu alışmak ta değildi. Nasıl olsa hergün yapıyor, bu günde yapacak diye düşünmüyorlardı çünkü. Bunun adı olsa olsa farketmeyecek kadar unutmak olabilirdi. Ta ki o anne bir gün kahvaltı hazırlamayana dek sürecekti uyku hali. Evet, evet..!!!

İşte... Kendi de bunu yapmalıydı. Ne olursa olsun tüm çalışmalarını bir hafta durdurmaya karar verdi. Bu olay en başta insanları olmak üzere tüm dünyanın yapısını olumsuz etkileyecek, dengeyi bozacaktı. Kendisi için ise rahatlama, dinlenme, isteğine bir anlamda kavuşma ve farklılık anlamı taşıyacaktı.

Hayata geçirdi fikrini. Şimdi isteseler de, istemeseler de farkedeceklerdi kendisini. Hiç bir bitki büyümeyecek, hiçbir ağaç oksijen dönüşümünü gerçekleştiremeyecek, sular kaynamayacak süzülmeyecek... Bildiğimiz ama yapılmayacak bir çok şey.... Eeee... Bunu yerküreye tüm cömertliğine rağmen, umarsız ve kötü bir davranırken düşünmeliydiler. Hayat durmaya başlıyordu. Her şey kuruyor, sular çekiliyor, hayvanlar ölüyor, oksijen azalıyordu. İnsanlar büyük bir korku ve şaşkınlık içindeydiler. Ne olduğunu anlayamıyorlardı.

Bilim adamları bu duruma açıklık getirmek için hızla göreve atılmış ve atanmışlardı. İnsanlık dehşetle bir cevap bekliyor; her şeyin eski haline, normale dönmesi için yalvarıyorlardı. Hayat kaynakları yok olmuştu.

!!! Arkadaşlar, yukarıdaki yazıyı tam bu noktada kesmek istedim. Biliyorum içiniz karardı. Olumlu olmak, güzel bir sonla bağlamak isterdim ve hep böyle yapardım. Ancak bu kez içimden gelmedi. Çünkü kaldığım bu nokta çok önemli. Daha da önemsenerek düşünülmeli. Empati yaparken hep başka bir insanın yerine koyduk kendimizi. Farklı bir tercih yaparak bir yazılık zaman diliminde de olsa yerkürenin, toprağın yerinde olmak istedim. Ve yazmaya devam ederken bir çok yer geldi aklıma olunacak... Bir çok yer ve bir çok şey..

Hayatımızda bizlere her gün sunulan ve yaşamamızı sağlayan, güzelleştiren, kolaylaştıran anlamlı kılan bir çok öğe var. Her gün güneşin doğacağını, her akşam ay ve yıldızların çıkacağını, ömrümüz oldukça nefes alacağımız bir havanın varlığını öylesine kabullenmişiz ki unutacak kadar. Hangimiz bir gün aksi olacağını düşünerek minnettar kalıyoruz? Kim bu sunumların ne kadar özel, kıymet bilinmeye layık olduğunun farkında? Bir de bunları düşünürsek her gün, işimiz iş mi diyeceksiniz? Her gün değil, ara sıra düşünün. Düşünmek arasıra, kıymet bilmekse sıkça mümkün olabilse.

Belki böylece hayatınızda, toprak gibi, güneş gibi, hava gibi, su gibi sunumlarda bulunan insanların farkına varırsınız... Unutacak kadar alışmış olduğunuz o insanların...

Belki biraz ilgi gösterir, bir şekilde teşekkür eder, değerli olduklarını hissettirirsiniz. Kendi iç dünyalarında unutulmuşluğu tadanlar, bir gün toprak gibi tüm eylemlerini durdurmadan önce bunu başarırsınız umarım. Farkedin onları... Onlar farkedilecek kadar farklı şeyler yaptığında dehşet ve şaşkınlık içinde, her şeyin eskisi gibi olması için parçalanma günü gelmeden. Hayat kaynaklarınızı kendi ellerinizle küstürmeden... Anımsanmanın mutluluğunu sunun her şeye. Bir kaç saatinizi ayırın bu işe... Yöntem sizin elinizde... Farkındalığın verdiği mutluluğu yüzünüzde pembe tebessümler olarak hissedeceksiniz. Benim kötü bir yerde yarım bıraktığım hikayeyi, kendiniz mutlu sonla tamamlayabilirsiniz.

Gökten herkes kadar elma düştü... Biri benim, diğerleri herkesin. Sevgiyle farkedin ve farkedilin... Sevgilerimle...

Filiz Kaya
fkaya@linkbilgisayar.com.tr

 Milenyumun Mandalı : Sait Haşmetoğlu


Milenyumun Mandalı

Çünkü o bakkal dükkanı dev bir süpermarketler zincirine kıyasla ne denli düşük bir işletme sermayesiyle, ne denli basit bir işletme teknolojisiyle ve ne denli eski bir iş anlayışı ile işletilmekteyse, kamu yönetimimiz de en az o ölçüde ucuz bir üretim teknolojisiyle ve demode olmuş bir iş anlayışıyla iş görülmektedir.


Bazı tür üretim yöntemleri nasıl zamanla demode olup yerlerini yenilerine bırakmışlarsa…










Nasıl ki eski SSCB'de 100 yıla yakın bir süre milyonlarca insana aynı yöntemle hizmet veren sosyalist pazarlama sistemi çöküp yerini "sağlık denetimli üretim, hijyenik satış ortamı, kaliteli ürün" gibi kavramların ön planda olduğu yeni işletmecilik ve pazarlamacılık biçimlerine terk ettiyse…












Editör'den Önemli Not: Sevgili Sait Haşmetoğlu'nun e-romanı görsel öğelerle süslendiğinden, devamını aşağıdaki adresten tek tıklamayla okuyabilirsiniz. Üşenmeyin... Tıklayın...
http://www.kmarsiv.com/xfiles/mandal_24.asp

Devamı var

 Dost Meclisi


Kahve Molası'nın sürekli ve sabit(!?) bir yazar kadrosu yoktur. Gazetemiz, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır. Bu bölüm sizlerden gelecek minik denemelere ayrılmıştır. Yolladığınız her özgün yazı değerlendirilecektir. Siz sevgili kahvecilere önemle duyurulur.
Kahve Molası bugün 2.879 kahveciye doğru yola çıkmıştır.

 Tadımlık Şiirler


ORTA İKİDEN AYRILAN
ÇOCUKLAR İÇİN ŞİİRLER


Sivil ölümden konuşuyoruz dağılan neftilikler
arkadaşlar Makedonyalı kalın usta marangozlar
Kapaklanır bir adam daha kaçıncı, aktığımızı görünce
ters çevrilmiş kente karşı işte onun denizlerine
delikanlı kostaklarımızı çıkarmış ve ırmaktır

Erkek ölümden konuşuyoruz yeni ormanlardan
dahi "dikeni seven gülüne katlanır bir kadın"dan
Haramiler ki kırkın üstünde artık sayıları
bir küçük tabut tabakada gezdirirler ölüleri fakfon
burunları çekmek üzre, ince çağrışımlıdır

Ey orta ikiden ölerek ayrılan çocuklar! aslında başlayan
askerler tabiatta hâlâ tramvaydan Sirkeci'de mi inerler
süsüne kaçılmamış bir cenaze törenine gitmek için

Ece AYHAN

..........<>..........

KİTABE-İ SENGİ MEZAR I

Hiçbir şeyden çekmedi dünyada
Nasırdan çektiği kadar;
Hatta çirkin yaratıldığından bile
o kadar müteessir değildi;
Kundurası vurmadığı zamanlarda
Anmazdı ama Allahın adını,
Günahkar da sayılmazdı.
Yazık oldu Süleyman Efendi'ye

KİTABE-İ SENGİ MEZAR II

Mesele falan değildi öyle,
To be or not to be kendisi için;
Bir akşam uyudu;
Uyanmayıverdi.
Aldılar, götürdüler.
Yıkandı, namazı kılındı, gömüldü.
Duyarlarsa öldüğünü alacaklılar
Haklarını helal ederler elbet.
Alacağına gelince...
Alacağı yoktu zaten rahmetlinin.

KİTABE-İ SENGİ MEZAR III

Tüfeğini depoya koydular,
Esvabını başkasına verdiler.
Artık ne torbasında ekmek kırıntısı,
Ne matrasında dudaklarının izi;
Öyle bir rüzgar ki,
Kendi gitti,
İsmi bile kalmadı yadigar.
Yalnız şu beyit kaldı,
Kahve ocağında, el yazısıyla:
"Ölüm Allah'ın emri,
"Ayrılık olmasaydı."

Orhan Veli KANIK

 Biraz Gülümseyin


YENİ ATM UYGULAMASI / ÇOK BİLİMSEL

Önümüzdeki yıldan itibaren tüm bankalar arabaya servis bankacılığına hız vereceklerinden, yani müşterilerin araba ile yanaşıp para çekebilecekleri bankamatikler yaygınlaşacağından bu yeni uygulamaya uyum sağlanabilmesi için kişisel tüm gayretimi gösteriyor ve Kanada'dan gelen ATM Kullanma Klavuzu mailini sizler için dilimize çeviriyorum. Durumunuza uygun (Kadın - Erkek) olan klavuzu lütfen dikkatle okuyun, bu ATM'leri (şuna Türkçe bir karşılık bulamıyorum ya.... ATM ha?!?(Automatic Teller Machine)

...ilk kullanımınızda işinize yarayacaktır.

Erkekler için adım adım klavuz:
1- Aracınızla Bankamatiğe yanaşın.
2- Sol ön camı açın.
3- Kartınızı yuvaya sokup şifrenizi girin.
4- Çekmek istediğiniz tutarı girin.
5- Kartınızı, paranızı ve fişinizi alın.
6- Camı kapatın.
7- Yolunuza devam edin.

Kadınlar için adım adım klavuz:
1- Aracınızla bankamatiğe yanaşın.
2- Geri vitese takıp camla makine aynı hizaya gelmesi için gereken miktarda geri gelin.
3- El frenini çekin, camı açın.
4- Çantanızı bulun, kartınızı bulmak için ön koltuğa boca edin.
5- Radyonuzu kapatın.
6- Kartı makineye takmaya çalışın.
7- Arabadan bariz miktarda uzak kalan makineye daha rahat ulaşabilmek için arabanın kapısını açın.
8- Kartı yerleştirin.
9- Doğru tarafından tekrar yerleştirin.
10- İç kapağında şifrenizin yazılı olduğu telefon defterinizi bulmak için çantanızı kurcalayın.
11- Şifrenizi girin.
12- İPTAL tuşuna basın ve doğru şifrenizi girin.
13- Çekmek istediğiniz tutarı girin
14- Yan aynadan makyajinizi kontrol edin.
15- Paranızı ve fişinizi alın.
16- Çantanızı tekrar koltuğa boşaltarak cüzdanınızı bulun ve paranızı içine koyun.
17- Fişinizi fermuarlı bölüme yerleştirin.
18- Makyajınızı tekrar kontrol edin.
19- 1 metre ilerleyin.
20- Bankamatiğe dogru geri geri gelin.
21- Kartınızı alın.
22- Çantanızı tekrar döküp kredi kartlığınızı bulun ve kartınızı uygun yere yerleştirin.
23- Arkanızda söylenmekte olan erkek sürücüleri kızdırmak için uygun el hareketini yapın.
24- Motoru tekrar çalıştırın ve yola devam edin.
25- 5-6 kilometre ilerleyin.
26- El frenini indirin.

 İşe Yarar Kısayollar - Şef garson: Akın Ceylan


http://tomandphil.myby.co.uk/drawing/
Mini bir drawing table. Hoş tarafı o an yaptığınız çizimleri kendi isminizi vererek saklayabilmeniz. Ben de bir resim çizerek akin_ceylan ismiyle sakladım, view gallery kısmında görebilirsiniz. Kendi resminizi çizmek için, get started kısmını tıklamanız gerekiyor. Biraz yavaş çalışıyor, sabırlı olmanız gerekiyor.

http://www.b4ta.com/plumpbump/#
Bir bayan ile karşılaştığınızda onun hamile olduğunu anlayabilirmisiniz? Peki bu hanım biraz kiloluysa, ya da oldukça kiloluysa nasıl ayırdedersiniz? Denemek isterseniz verdiğim link'i tıklayın.

http://doody36.home.attbi.com/liberty.htm
Amerikadaki özgürlük heykelinin semalarında havai fişek patlatma eğlencesi. Sadece mouse'unuzu fişek patlatacağınız noktaya patlatmanız yeterli. Front page meraklılarına not: bu sayfa edit kabul ediyor...

http://www.studioronin.com/catalogue2/catalogue2.htm
Christopher Shy ismini duymadıysanız işte size bir fırsat. Sanatçının eserlerini görmek ve hatta özel basım kartpostallarını satın alabileceğiniz bir site; studio ronin!

http://www.miniclip.com
Onlarca bedava flash formatlı oyun bu linkte. İster sayfadan oynayın ister bilgisayarınıza indirin her ikisi de mümkün. Fun stuff kısmındaki sheep game özellikle tavsiye olunur.

 Damak tadınıza uygun kahveler


Nausicaa v2.1 [708k] W9x/2k/XP FREE
http://www.mywebattack.com/gnomeapp.php?id=105553
Internet Explorer üzerine hoş bir araç eklentisi. Pop-up'lardan kurtulma, arama motorlarına hızlı ulaşım, sık kullanılanları düzenleme gibi pekçok işlevi biraraya getiren ve kullanım kolaylığı sağlayan minik bir program.
http://kmarsiv.com/sayilar/20021119.asp 19 Kasım 2002 - ©2002-kmarsiv.com
istanbullife.com