KAHVE MOLASI

ABONE FORMU

ABONE OL
ABONELiKTEN AYRIL
HTML TEXT
kmarsiv.com
Arşivimiz
Yazarlarımız

Manilerimiz

FORUM ALANI

İLETİŞİM PLATFORMU

Sohbet Odası
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri

Kim Bu Editor?
467254


Kahveci Soruyor?


Mynet Arkadaşım


Handspring Treo Communicator
Adrese Teslim Günlük Sanal Gazete - Sayı: 153

 25 Kasım 2002 - Ellerinizden Öperim


İyi haftalar,

Eli öpülesi, baş tacı edilesi insanlar... Öğretmenlerim... Dün sizin gününüzdü. Hafta sonuydu. En güzel gününüzü evlatlarınızdan uzakta geçirmek zorunda kaldınız. Hiç önemi yok, biz sizlerle, sizler bizimleydiniz. Anılarımı tazeledim. Hatırladıklarım, tahta sıralar, tebeşir kokusu, zil sesleri değildi, sizlerdiniz. Dört duvarın sizler olmadan ne anlamı olurdu acaba diye düşündüm. Sevinçlerimi, kızgınlıklarımı, dargınlıklarımı hatırladım, kah gülümsedim kah üzüldüm. Artık zor olsa da ellerinizi öpmek istedim. Her sabah ilk işi, evden getirdiği odunlarla sınıfın ortasındaki sobayı yakmak olan Kevser Öğretmenimi, beni kolej sınavlarına sokmak için ailemi seferber eden Meftune Öğretmenimi, bende emeği olan tüm öğretmenlerimi tek tek hatırlamaya çalıştım. Bana verdikleriniz, karşılığında sadece başarı beklediğiniz için sizlere teşekkür ediyorum. Öğretmenler gününüz kutlu olsun. Hepinizin ellerinden öperim.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur

Mehtap Akdeniz

 Ters Köşe : Mehtap Akdeniz


   On üzerinden;On bir

Sanırım pek çoğunuz hayatınızın en güzel yıllarını onlarla yaşadınız. En azından ben kendi adıma rahatlıkla şunu söyleyebilirim ki, hayatımın en güzel yıllarını ben onlarla yaşadım.

Ev değiştirip başka mahallenin okuluna yazılınca, beni sınıfa geri almak için muhtar'da kendi üstüne yazdıran ilkokul öğretmenim Rayegan hanım, bir sene içinde sekiz kez gittiğim disiplin kurulundan beni her seferinde kurtaran biyoloji öğretmenim Binnaz hanım, çarpım tablosunu asla (ve hala) ezberleyemediğim için bana sınavlarda 'yedi kere dokuz kaç hocam?' dediğimde kulağıma cevabı fısıldayan matematik öğretmenim Hüsnü bey, sözlüye kalkamasınlar diye sınıfın çalışkan kızlarının ayakkabılarını spor salonu damına atanın ben olduğumu bildiği halde beni ele vermeyen ingilizce öğretmenim Mine hanım, okulun demirlerinden atlayıp, saniyede köşeyi dönüp gözden kaybolunca beni keşfedip atletizim takımına alan beden öğretmenim Sabiha hanım. Ve daha niceleri.. Anlatacak o kadar çok şey var ki o günlere dair..Öpülecek o kadar çok mübarek el var ki bugünlerimin için.

Hiçbir zaman çalışkan bir öğrenci olamadım. Olmadım belki de. Hele lise yıllarımı tarih, tarih hatırlamam pek mümkün değil maalesef. Haylazlıktan fırlamalıktan ne kitap, ne defter, ne silgi elimi kolumu sallaya, sallaya arada bir okula uğrardım desem yalan olmaz. Eh sonuçlarına da katlandım elbet, 3 yıllık liseyi 5 senede bitirerek.

Okul hep bir sosyalleşme fırsatı oldu benim için. Hala da en önemli misyonun bu olduğuna inanırım. Kendini tanımak, farklıkları sezmek, araştırmak ve sosyalleşmek için fırsatların yaratıldığı yerler olmalı okullar. Gerçek eğitmenliğin de bu misyonu yaşatmak olduğunu düşünürüm. Öğrenim hayatım boyunca bana emeği geçen, bundan çok daha önemlisi bana olan inancını koruyan ve güvenen pek çok değerli öğretmenlerim oldu.

Kulakları çınlasın Lise edebiyat öğretmenim Şadan hanım hayli otoriter mizaçlı, öğrencisiyle çok mesafeli bir kadındı. Bizlerle sizli bizli konuşur, en ufak bir şımarıklığa izin vermezdi. Hani derler ya mum gibi otururduk karşısında, tam öyle. Ben bile!!.. Güzel konuşma yarışmaları, kompozisyon yarışmaları, şiir okuma yarışmaları derecelerim sayesinde hiç çalışmadan sınıf geçecek kadar gözüne girmiştim onun.

Bir gün sınıfa çok sinirlenip 'Yarın sizleri sözlü yapacağım, bu iki şiiri ezberleyip geleceksiz. İkisini tam ezberleyen on, birini tam ezberleyen beş alır.' Dedi.. Tahtaya kalkmak 'bir' almak için yeterliydi. En azından 'bir' garanti diye düşünüp ödevi alıp geldik eve.

Orhan Gökyay'ın, 'Bu vatan toprağın kara bağrında, sıra dağlar gibi duranlarındır. Bir tarih boyunca onun uğrunda, kendini tarihe verenlerindir' dizelerinden hatırlayacağınız, 'Bu vatan kimin' şiiri ile Fuzuli'nin 'Meni candan usandırdı, cefadan yar usanmaz mı. Felekler yandı ahımdan, muradım şem'i yanmaz mı' diye başlayıp, 'Fuzuli rind-i şeydadır, hemişe halka rusvadur,sorun bu ne sevdadur, bu sevdadan usanmaz mı'.. dizeleriyle son bulan gazeli ezberlenecekti. Bir gece de olacak iş değil. Ayrıca kim uğraşacak şiirle gazelle. Saçlar sarılacak, radyoya istek şarkı yazılacak, 'Gece ve Müzik' dinlenilecek. Bir sürü işimiz gücümüz var.

Evde kasetçalar sonuna kadar açık, sokakta el radyosu kulağıma yapışık gezdiğimden kulaklarım değil müzik kulağı, sol anahtarı halini almıştı.

Bu arada dersi nasıl da kaynattım dikkatinizi çekerim. Dönelim yine ezber ödevine.
Bir yandan müzik açık, bir yandan elimde ezber otururken birden şahane bir formül buldum..Her iki eser için bildik iki ayrı ezgiyi mırıldanıp sözleri ezgilere uydurdum. Formül işe yaradı. Her iki şiiri de bir saatte içinde su gibi şakır oldum.

Ertesi gün okula geldiğimizde şiirleri tek ezberleyen bendim. Tek sorun vardı ezgisiz güfteyi söyleyemiyordum. Kim ezberledi dedi hoca, 'Ben'. Kalktım tahtaya başladım şarkılarımı söylemeye. Sevgili Şadan hanım beni dinlerken sınıfın tempo tutmasına izin vermediydi ama, sonradan kopan alkışa katılmadan edemedi. 'Kendinizden bir şey kattığınız her cevap ve size artı bir değer katar' demişti sınıfa notumu açıklarken. On üzerinden on bir aldım o gün ezberden.

Hepimize artı on bin değer katan bütün öğretmenleri saygıyla ve sevgiyle kucaklarım.

mehtap_akdeniz@yahoo.com

Ahmet Şeşen

 Enişte'den Erişte'ler : Ahmet Şeşen


   Öğretmen Olmak Zor

Öğretmenlik; en sevdiğim ve saydığım meslek dalıdır tartışmasız. Ve çok zordur kuşkusuz. Her gelen iktidar her ne hikmetse çok şey borçlu olduğu öğretmenini hiç mi hiç düşünmemiştir. Her geçen senenin sonunda yaşam kavgası öğretmenler için çekilmez bir hal almaktadır. Bir kuru gürültü, bir parmak bal çalmayla geçiştiriliverir 24 Kasım günleri. Geçim sıkıntısıyla pazarlarda limon, simit vb. satıcılık yapmaktadır elleri öpülesi öğretmenlerimiz. Öğretmenlik kelimesiyle özdeşleşmiştir idealizm. Şimdi sadece aileden varlıklı olan öğretmenler sürdürebilmektedir idealizmi. Karnın doyacak ki idealist olabilesin, öz çocuklarını nasıl geçindirebileceğini düşünmeyeceksin ki emanet çocuklarını eğitebilesin, sürülme korkusu yaşamayacaksın ki onurlu fidanlar yetiştirebilesin.. Zor iş !

İlkokul anılarımı anlatırken sevgili öğretmenine sonsuz teşekkürlerimi iletmiştim. Şimdi de Öğretmenler Günü sebebiyle, tüm öğretmenlerimin ellerinden öpüyorum bu vesileyle.. Kendi anılarım tükenince de oğlumun ilkokul anılarına sarkıntılık edeyim dedim bugün. Evet, bugün Öğretmenler Günü, günlerden Pazar, aylardan Kasım, sene 2002.. 1986 doğumlu oğlumu ilkokula yazdırmıştık, heyecanlıyız elbette, yeni bir fidan yetişecek, öğretmenimiz okulun saygın öğretmenlerinden. Memnunuz, hem oğlumuz seviyor öğretmenini hem de biz. Tek sorun okuldan sonra ne halt edeceğiz, öğlen bitiyor okul, ikimiz de çalışıyoruz, neyse, araştırdık Etüd Okulu bulduk öğleden sonrasına. Yine de bizden önce geliyor oğlan eve, şöföre tembih ettik, en son bizimkini bırak ama yine de tam olarak yakalayamıyoruz. Derken İlkokul-1 sübyanına anahtar vermeye başladık, o zamanlar cep telefonu filan yok, zavallım eve geliyor, derhal TV karşısına geçiyor, bol bol çizgi film, her çocuk gibi kaptırıyor kendini. Transformers diye birşeyler var, pek seviyor, birkaç oyuncağı da varmış bu çizgi filmin, biz de oyuncakları satın alırken öğreniyoruz. Arasıra eve yardıma annem geliyor, 1-2 gün rahat ediyoruz, öğretmen haber yollamış, velisiyle görüşmeliyim diye, annemden rica ettik, gitti kadın :

" Torununuz adını, soyadını değiştirmiş ! "
Yok canım, olur mu öyle şey !
" Sordum kendisine, annesi de izin vermiş, sizin haberiniz var mı ?
Bu aile biraz deli-bozuktur, bilmem ki hocam, ben söylerim kendilerine..
" Bu sınav kağıdı, verin annesine, babasına..! "

Optimus Prime.. Böyle yazmış sınav kağıdına. Gerçekten annesine de sormuş, kadın kimbilir ne işle meşgul idi, tamam filan demiş.. Öğretmen olmak ZOR, gel de bu ismi hayra YOR, allahtan koca sınıfta sadece bizimki böyle bir isim YAZIYOR, düşünemiyorum her birinin böyle isimler yazmasını. Donatello, Rafael, Leonardo, Michel Angelo, Usta Springer filan gibi Ninja Kaplumbağalar'ı yazsalardı her biri, görürdüm ben o öğretmenin halini..!

" Bugün sınavda 4 veya 5 aldım ! Öğretmenimi bilemem ama ben 5'i seçtim, sınav kağıdını yarın verecekmiş ! "
-- Ne diyo bu çocuk allasen ?
- Dur bakalım, yarın anlarız !

Ertesi günü heyecanla bekliyoruz.

" Heyooo ! Öğretmenim de 4 veya 5'ten 5'i seçmiş, baaaak kağıdıma ! "

Bakıyoruz, 4.5 yazmış yukarı, altına bir çizgi, onun da altına 5, altına bir çizgi daha ve de en alta yazıyla Beş..! Gel de anlat İlkokul-1 çocuğuna, dörtbuçuktan beş olduğunu..!

Nice 24 Kasım'lara sevgili öğretmenlerimiz, emeklerinizin en yüce değer sayılması temennisiyle..

asesen@turk.net

 Köpüklü Kahve : Müge Ünal


Öğretmenlerim

Herkes yazacak bugün birşeyler… Herkes anlatacak duygularını, anılarını, belki ben de yazacağım ve göndereceğim belki de herkesin yaptığı gibi ya da kendime saklayacağım duygularımı. Bahsetmeyeceğim hiçbirşeyden sadece izleyeceğim… Bugün öğretmenler günü imiş… Ya da daha sonra paylaşırsam bu yazdıklarımı sizlerle Öğretmenler Günü imiş günlerden bir gün… Saçma… Hep kızmışımdır özel günler ayrılmasına… Hep saçma gelmiştir bana… Unutun.. Vazgeçin bunlardan… Öğrenci iken de kızardım zaten. Ezberletirlerdi zorla şiirleri… Kızardım. Zoraki ezberlerdim. İş olsun ödev tamam olsun diye… Hiçbir zaman çıkıp okumadım, okuyamadım insanların önünde şiirlerimi de duygularımı da…

Sevmedim özel günleri… Tek günleri… Ama ben çok sevdim öğretmenlerimi… En zorlusunu en sıfırcısını en sevilmeyenini sevdim ben… İzlerdim ders anlatışlarını… Yorgun ama umut dolu gözlerini… Bizim zamanımızda beyaz tebeşirle yazılırdı tahtalara… Bembeyaz olurdu elleri… Kıyafetleri… Beyaz umuttur benim için... Öğretmenlerim aklıma geldiğinde hemen beyaz tebeşir tozları gelir aklıma… Yaramazdım, haylazdım ama inanın çalışkandım. Yok öyle bildiğiniz çalışkanlardan değil… Sevmezdim ödevleri… Ezberlemeyi… Ben onların bana verdiğini, sorguladıklarında doğru şekilde onlara geri vermeyi severdim. En sevdiğim öğretmenlerimin ders anlatışlarını izlemekti. En sevdiklerim bana ne olduğunu, nasıl olduğunu ve neden olduğunu anlatanlardı. En sevdiklerim emeklerine, işlerine ruhlarını koyanlardı… Bunların hepsi en kıt notlusu olurdu. Hepsi hakkını verirlerdi derslerin, hakkını da isterlerdi… En kıt notluları defter kitap açık sınav yaparlardı. Vermişlerdi ip uçlarını ve onları kullanma sanatını… Kaptı iseniz sırrını kolaydı. Ezberledi iseniz yanmıştınız… Yazmazdı ki hiçbiri kitaplarda… Onların kelimelerinde gizli idi şifreler… Ben adam olmayı onlardan öğrendim. Dürüst olmayı… Sözünün arkasında durmayı… Emek harcanmadan kazanılmayacağını… Hepsini sevdim hem de çok sevdim…

Kızıyorum onları anmak için tek bir güne anlam yüklemeye.. Kızıyorum onları hatırlamayı tek bir günde… Emeklerine sadece tek bir gün için saygı duymaya… Kızıyorum sadece tek bir gün için onlara şiir okumaya methiyeler yazmaya…

Geleceğinizi emanet ediyorsunuz beyler… Hayatınızı emanet ediyorsunuz ellerine… Umutlarınızı bırakıyorsunuz onlara… Kime verirsiniz hayatınızı… Kime verirsiniz umudunuzu… Kime verirsiniz geleceğinizi… Hadi bırakın eti sizin kemiği bizim diye… Hadi bırakın umarsızca… Yok böyle şey… Yok… Kıt kanaat geçindirmeyeceksiniz… Boynu bükük bırakmayacaksınız… Zorlamayacaksınız yaşamlarını… Kolaylaştıracaksınız… Emek harcıyacaksınız…. Düşünmeyecekler eve ekmek götürmeyi. Ek gelir sağlamayı… Yorulmayacaklar yaşamın zorluklarında… Yanlız bırakmayacaksınız onları… Hedefleri umutlarımız olmalı aysonunu getirmek değil. Amaçları eğitim olmalı, ek gelir kaynağı değil… Önce onlar saygı duyacaklar kendilerine… Sonra hepimiz… Hem de saygı ile eğileceğiz önlerinde… Evet hepiniz eğileceksiniz…. Yoksa eğilirsiniz başka birinin önünde günü gelince…

Anmayın istemiyorum tek bir günde… İstemiyorum methiye… İstemiyorum şiirde… Anı da hikaye de…

Hatırlamayın arada bir…. Hatırlamak unutulanı anımsamaktır… Sevgi tek bir güne sığdırılabilir mi?

İstemiyorum… Şiir okumakta… Konuşma duymakta… Övgü sözleri duymakta…

Sadece bir gün ….
İstemiyorum…

mugeunal@turk.net

 Milenyumun Mandalı : Sait Haşmetoğlu


Milenyumun Mandalı

Daha da önemlisi, gücün ve büyüklüğün yeryüzündeki en büyük temsilcileri olan dinozorların değişen koşullara uyum yeteneğine sahip olmadıkları için yok olduklarını görerek, devleti güçlü ve büyük tutmanın yegane yolunun onu değişen koşullara uyum sağlayacak şekilde yenileyip geliştirmek olduğunu görmüş bulunuyoruz.

Yapmamız gereken tek şey, komplekslerden ve korkulardan arınmış bir açık kalplilik ve ufku açıklıkla mevcut sistemi tepeden tırnağa inceleyip onu geçmişin yanlışlarından arındırmak ve ona yeni araç ve yöntemler, yeni yetenek ve beceriler kazandırmaktır. Bunun için farklı bir bakış açısıyla ve olumlu gözlerle çevreye bakmak bile yeterli bir başlangıç noktası oluşturabilir.





Editör'den Önemli Not: Sevgili Sait Haşmetoğlu'nun e-romanı görsel öğelerle süslendiğinden, devamını ve önceki sayılarını aşağıdaki adresten tek tıklamayla okuyabilirsiniz. Üşenmeyin... Tıklayın...
http://www.kmarsiv.com/xfiles/mandal_28.asp

Devamı var

 Dost Meclisi


Albrecht Durer

Albrecht Durer 1471-1528 yılları arasında yaşamış bir ressam. 18 çocuklu bir ailenin resimle ilgilenen 2 erkek çocuğundan biri. İki kardeşin de resme karşı olağanüstü bir ilgileri ve yetenekleri var. Her ikisi de sanat okuluna gidip büyük bir ressam olma hayali kuruyorlar. Aile ise bu durum karşısında çaresiz. Madencilik yaparak geçinmeye çalışıyorlar ve karınlarını zor doyurabilmekteler. Bu durum karşısında iki kardeş kendi aralarında kura çekmeye ve kazananın sanat okuluna gitmesine, geride kalanın daha çok çalışıp diğer kardeşi okutması yönünde bir karar alıyorlar. Albert ve Albrecht arasındaki bu kurada okula giden dönüşte diğer kardeşi okuması için okula gönderecek ve kendisi de madende çalışacaktır. Kurayı kazanan Albrecht okula gider ve bütün öğretim görevlilerini kendine hayran bırakarak çok büyük başarılar elde eder.

Okulu birincilikle bitirdiğinde yöredeki bütün okullarda ismi bilinmektedir. Eve büyük bir gururla döner. Ailesi Albrecht onuruna güzel bir yemek verir. Kendisini öven konuşmalardan sonra Albrecht söz alır ve kendisine bu başarıları yaşatan kardeşine teşekkür eder. Şimdi sıranın kardeşinde olduğunu ve okumaya göndereceği kardeşi için madende çalışmaktan büyük gurur duyacağını söyler. Kardeşinin yanıtı ise;
"İmkansız sevgili kardeşim" şeklindedir. "Seni okulda okutabilmek için çalıştığım senelerde bütün parmaklarım madende defalarca kırıldı ve değil kalem tutmak, senin şerefine şu şarap kadehini bile zor tutuyorum".

Kardeşinin durumuna hakikaten üzülen Albrecht ise kendisini dünyanın en ünlü ressamları arasına sokan o ellerin, kardeşinin ellerinin resimini çizer. Yanda gördüğünüz bütün dünyanın 'Praying Hands' (Dua eden eller) olarak bildiği esas ismi 'Hands' (Eller) olan resim Albrecht Durer'in kardeşininin elleridir.

Kahve Molası'nın sürekli ve sabit(!?) bir yazar kadrosu yoktur. Gazetemiz, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır. Bu bölüm sizlerden gelecek minik denemelere ayrılmıştır. Yolladığınız her özgün yazı değerlendirilecektir. Siz sevgili kahvecilere önemle duyurulur.
Kahve Molası bugün 2.804 kahveciye doğru yola çıkmıştır.

 Tadımlık Şiirler


BEN ÖĞRETMEN OLMAK İSTİYORUM

Ben öğretmen olmak istiyorum.
Ben şâirimin mısralarında dil,
Genç kızımın gergefinde nakış nakış gül.
Âşığımın sazında tel
Öpülesi bir el olmak istiyorum:
Ben öğretmen olmak istiyorum...
Ben çaresizliğin filizlendiği yerde ümit,
Korkunun mayalandığı yerde yürek olmak istiyorum
Ben öğretmen olmak istiyorum...
Ben öğretmen olmasam diyorum!
O zaman şu körpe fidan
Nasıl öğrenecek, çiçek açıp meyve vermeyi?
Şu gelinlik kızım,
Şu bıyıkları yeni terleyen delikanlım
Kimden öğrenecek insan gibi sevilmeyi, sevmeyi;
Vatan için, millet için, bayrak için
Göz kırpmadan ölmeyi?
Sen öğretmen olmalısın kardeşim;
Sen namussun, vicdansın, adaletsin...
Sen müsbet ilimsin kardeşim
Sen irfansın, inançsın geleceğimi aydınlatan...
Sen buram buram tüten vatan-sevgisi
Sen burcu burcu kokan Türklük duygususun
Biz öğretmen olmalıyız kardeşim:
Biz görmeyenlere göz,
Duymayanlara kulak,
Yürüyemeyenlere ayak atmalıyız...
Biz şairlerimizin mısralarında dil.
Genç kızlarımızın gergeflerinde nakış nakış gül.
Âşıklarımızın sazlarında tel.
Öpülesi bir el olmalıyız.
BİZ ÖĞRETMEN OLMALIYIZ. .

Mustafa Nejat SEFERCİOĞLU

..........<>..........

BİR ARZUM

Mor bir yağmurdu tenime düşen
Buzlarımı eriten bir kardelen çiçeği
Hani diyorum...
Gözlerinin girdabında zavallı bir sandal olsamda...
boğulsam...!
İlk müdahaleyi sen yapsan ....!

Gökhan AKGÜL

 Biraz Gülümseyin


Dursun öğretmen olmuş!

Temel Dursun'a üniversite çağındaki kızını matematik dersi çalıştırması için emanet eder. Aradan 9 ay geçer. Kızı karnı burnunda eve döner.
Temel sinirle Dursun'un evine gider. Ve Dursun'a bağırır:
"Ne yaptun ula kizuma ?"
Dursun cevap verir:
"Ne yapayum daa ? Ders çalışmaydı. Koskoca kız, dövsen dövülmez !"

 İşe Yarar Kısayollar - Şef garson: Akın Ceylan


http://kerim.kemence.free.fr/siir/hikmet.htm
Seviyorum seni, ekmegi tuza batirip yer gibi, Geceleyin atesler icinde uyanarak, agzimi dayayip musluga su icer gibi, Agir posta paketini, neyin nesi belirsiz, telasli, sevincli, kuskulu acar gibi, Seviyorum seni, denizi ilk defa ucakla gecer gibi, Istanbul'da yumusacik kararirken ortalik, icimde kimildayan birseyler gibi, Seviyorum seni, Yasiyoruz cok sukur der gibi.

http://users.pandora.be/gad/re/turks.html
Önceki yaşamınızda kimdiniz? Nerede başarısız oldunuz ve bu yaşama tekrar niye gönderildiniz? Sadece doğum tarihinizi girerek konu hakkındaki tahminleri öğrenmek istermisiniz.

http://www.reikiturkey.org/tr01.htm
...yüce kaynaktan gelen canlandırıcı, şifa verici bir enerjidir. Sözcük anlamı, Japonca'da, "Evrensel Yaşam Gücü Enerjisi" anlamına gelir. Reiki en temel şekliyle, bu enerjiye açılmış (inisiye edilmiş) bir kişi tarafından, ellerini bedenin üstüne koyarak kendine ya da başkalarına aktarılması ile kullanılır... Reiki adı verilen konu hakkında daha ayrıntılı bilgi edinmek için.

http://search.nascimpact.com/labo/laby.php
Aynı noktadan ikinci kez geçmeden ve kaleminizi hiç kaldırmadan kapalı bir zarf çizebilirmisiniz? Peki kısayolunu verdiğim oyundaki gösterilen alanda, bilyanızı sadece klavyenizin yön tuşlarını kullanarak ve aynı noktadan ikinci kez geçmeden tüm alanı dolduracak şekilde dolaşabilirmisiniz?

 Damak tadınıza uygun kahveler


Antechinus Quick FTP v1.0 [438k] W9x/2k/XP FREE
http://www.mywebattack.com/gnomeapp.php?id=105462
Küçük ama işlevsel bir FTP programına ihtiyacınız varsa, buyrun size bir tane. Bir FTP programında olması gereken tüm özelliklere sahip, hızlı bir yardımcı. Denemenizde yarar var.
http://kmarsiv.com/sayilar/20021125.asp 25 Kasım 2002 - ©2002-kmarsiv.com
istanbullife.com