KAHVE MOLASI

ABONE FORMU

ABONE OL
ABONELiKTEN AYRIL
HTML TEXT
kmarsiv.com
Arşivimiz
Yazarlarımız

Manilerimiz

FORUM ALANI

İLETİŞİM PLATFORMU

Sohbet Odası
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri

Kim Bu Editor?


Kahveci Soruyor?


Mynet Arkadaşım


Handspring Treo Communicator
Adrese Teslim Günlük Sanal Gazete - Sayı: 164

 16 Aralık 2002 - Avrupalı olmak!


Güzel bir hafta hepinize,

Oldukça hareketli, bol AB'li, Kıbrıs soslu, haddinden fazla umutlu, kimilerine göre başarı, kimilerine göre hüsran diye anılacak bir haftayı geride bıraktık. Hafta sonunu da milletçe yorumla geçirdik. Bu AB bizi almaya niyetli mi? Yoksa bunlar bizi gene oyalıyorlar mı? B planımız var mı? Kıbrıs'ta ne gibi tavizler vermeliyiz? Birbirinden değişik onlarca yorumu okudum gazetelerde tüm hafta sonu boyunca. Ancak hepsi dönüp dolaşıp bir noktada buluşuyorlardı. Acaba biz gerçekten hazırmıyız AB'ye katılmaya? Kopenhag kriterlerini yerine getirmek yeterli mi? Adamlar hele bir uygulayın da sizi değerlendirelim dediklerin de, bunu bir oyalama taktiği diye mi algılamalı, yoksa durup düşünüp, gerçekten uygulamanın da kriterlere uygun olması gerektiğini mi anlamalıyız? AB'ye girmekle, Avrupalı olmak arasındaki o çok kalın çizgiyi yok sayabilir miyiz acaba? Üst makamların kriterlere uygun kararlar alıp, bunları uygulamaya geçirmesinin de yeterli olmadığını, asıl değiştirmemiz gerekenin vücudumuzun üst kısmında duran kafalarımız olduğunu algılamamakta ısrar ettiğimiz sürece, daha çok 10 yıllar AB kapısında bekleyeceğimizi sezebiliyor muyuz yeterince?

Nacizane fikrim, alabileceğimizin en iyisini aldığımızdır. Önümüzde ki 2 yılı, Avrupalı olmakla geçirebilirsek, AB'ye girmeyi de hakederiz. Aksi takdirde bir 2 yıl, 5 yıl daha beynimizin kıvrımlarına hak, hukuk, adalet, özgürlük kavramlarını yerleştirmekle geçirmeye hazır olmalıyız. 2 yıl hiçte uzun bir süre değil. Helsinki'de üyelik başvurumuzun kabülünün ardından da 3 sene geçmedi mi? Ve biz o koca 3 senenin son 5-6 ayında ancak kanuni şartları yerine getirmedik mi? Son dakikaya bırakmadan, hemen bugünden 7'den 70'e herkesin Avrupa standardlarına ve düşünce yoğunluğuna ulaşmasını sağlamalıyız. Bu konuda herkesin yapabileceği birşeyler var. Hepimiz öncelikle kendimizden başlamalıyız. Hepimiz önce evimizin önünü süpürmeli sonra sokağımızın temizliğiyle ilgilenmeliyiz.

Geçen hafta Kopenhag'taki zirve sırasında, bir başka eylemi gözlemleyen sevgili dostum Tunç Soyer'in izlenimlerini ve kısa değerlendirmesini aşağıda bulacaksınız. Onun adını biryere not etmenizi öneririm. Zira, AB yolunda, ileride pekçok karşılaşacağınız bir isim olacağından eminim. Avrupalı olmak konusunu Kahve Molası'nda irdelemek istiyorum. Bu konuda bana yardımcı olursanız çok sevineceğim. Hepinize öncelikle sağlıklı bir hafta dilerim.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur

 Kıraathane Sahibinden


GoToMyPC

GoToMyPC, öncelikle bir ücretli internet servisi. Daha çok kurumsal kullanım için geliştirilmiş, ancak kişisel kullanım için de rahatça uygulanalabilecek bir sistem. Yaptığı işi kısaca özetlemek gerekirse; Ofis yada evinizdeki bilgisayarınıza, internet üzerinden bir tarayıcı yardımıyla şifreli olarak girip, aynen kendi bilgisayarınızda çalışıyormuş gibi tüm işinizi yapabildiğiniz bir servis. Anlaşılacağı üzere, ulaşmak istediğiniz bilgisayarın açık ve internete bağlı olması gerekiyor öncelikle. Evinizde kablonet veya ADSL hattınız yoksa bu sürekli açık bulundurma işi biraz imkansız gibi. Eğer bu türden bir bağlantınız var ise, sistemi kullanabilirsiniz. Ancak bu tür sürekli internete açık olan bilgisayarların dış saldırılardan korunması için de tüm önlemleri almak zorundasınız.

GoToMyPC yi kullanmak için önce sisteme üye oluyor ve sunucu programı indirip, ulaşmayı tasarladığınız bilgisayara bir kereye mahsus olmak üzere yüklüyorsunuz. Bu bilgisayarı açık ve internete bağlı halde bırakıyorsunuz. Bundan sonra size verilen özel bir şifre yardımıyla, internete bağlanabileceğiniz herhangibiryerden bilgisayarınıza bağlanıyor ve aynı o bilgisayarda çalışıyormuş gibi işlerinizi görebiliyorsunuz. Aslında bu türde bir bir uzaktan kumanda sistemi istediğinizde kullanabileceğiniz pekçok program var. Örneğin, PCAnywhere, VNC,vb. Bu servisin özelliği ise, erişim için sadece bir tarayıcı program çalıştırabileceğiniz bir yere gitmenizin yeterli olması. Ev için kullanışlı olmasa da heran internete bağlı şirket bilgisayarlarına ulaşmak için kullanılabilir. Tabi bu iş için aylık 30 milyon lirayı gözden çıkarabilirseniz. Yıllık ve birden fazla bilgisayar için fiyatları daha da aşağı çekmek mümkün.
https://www.gotomypc.com/

 Günün Kahvecisi : Tunç Soyer


Kopenhag Dibi

12 - 13 Aralık'ta Kopenhag, Avrupa'lı hükümet ve devlet başkanlarını konuk ederken, aynı şehirde bir başka buluşma daha yaşanıyordu. 45 sivil toplum kuruluşu öncülüğünde, insanlar AB'ni tartışıyorlardı. Tek ortak paydaları AB'ne muhalif oluşlarıydı. Hatta, "Onlarınki Kopenhag Zirvesiyse, bizimki Kopenhag Dibi" diyecek kadar.

Çevrecilerden, kadın örgütlerine, komünistlerden, barış için yaşlılar inisiyatifine kadar, her renkten, çok geniş bir yelpaze içinde, ancak hepsi birbirinden çok farklı görüşler taşıyan ve birbirlerini büyük bir hoşgörü ve saygıyla dinleyen gruplardı bunlar. Konuklar, yalnız AB üyesi ya da aday ülkelerden değil, Hindistan'dan Swaziland'a kadar her yerden gelmişlerdi. Panellerde genellikle akademisyenler, eski-yeni politikacılar ve gazeteciler konuşmacıydı. Benim izleyemediğim bir panelde, Bolivya'lı özelleştirme karşıtı koalisyonun başındaki Oscar Olivera konuşmacılar arasındaymış.

Toplantı konuları, AB politika alternatifleri, demokrasi sorunu, Avrupa'nın geleceği, globalleşen dünyada kadınların sorunları, global adil ticaretin önemi, AB'nin ortak tarım politikası, yeni Avrupa Anayasası, genişleyen Avrupa'nın trafik politikası vb. idi. Yalnız, paneller değil, tiyatrolar, dans partileri, çocuklar için "oyuncağını kendin yap" çalışmaları, gibi birçok etkinliğinde yer aldığı bu buluşma, müthiş bir mitingle sona erdi.

Belki miting yerine, festival yürüyüşü demek gerekir. Gerçi polis, her zaman ve her yerdeki gibi "robocop" giysileri içinde, ellerinde cop ve kalkanlarıyla, bütün yolları, kaçılacak delikleri kapatmış, sınırı aşana haddini bildirmek üzere hazır ve nazırdı. Ama yürüyüşe katılanlar "get up stand up, stand up for your rights" şarkıları eşliğinde, genç yaşlı, kadın, erkek dans ederek yürüyor ,öfke ve nefret yerine , umut dolu, güler yüzlü sloganlarını haykırıyorlardı.Yürüyüşe katılmayanlar yol değiştirmek ya da evine kaçmak yerine, korteje yaklaşıyor kimi izliyor kimi alkışlayak katılıyordu.Hatta, türk -kürt karışık 20'li yaşlarda asık suratlı bir grup, "Türkçe" "Kahrolsun Amerika" diye bağırarak geçerken, anlamasalarda, kibarlıktan olsa gerek alkışlamayı sürdürenler oldu.

Üç saatlik yürüyüş sonunda, şehrin en büyük meydanına gelindi. Büyük bir sahne kurulmuş, muazzam bir ses-ışık-efekt gösterisi eşliğinde, çalmaya başlayan müzik grupları, sanki yürüyüşe katılanları ödüllendiriyordu. Kazasız belasız, büyük bir coşku ve mutluluk sarhoşluğu içinde parti tamamlandı.

Gelelim derslere:
1 - Kopenhag, besbelli, batı uygarlığının, kökleri en güçlü temel direklerinden biri. Yaşam standartlarının yüksekliği ve kalitesi, hemen hissediliyor. Ama asıl kıskandıran, demokrasiyi yaşama biçimleri. 1993 yılında, AB Konsey Zirvesi, bu şehirde yapılmış, belirlenen kriterlerin, bundan sonra aday olacak tüm ülkelerde aranması kararlaştırılmıştı. Bu kriterlerden olan " Hukukun üstünlüğünü ve demokrasiyi güvence altına alacak kurumların varlığı" kriterinin, Kopenhag Kriteri olarak anılması hoş bir tesadüf. Çünkü bu, herşeyi anlamayı kolaylaştırıyor.

Merkezi Hükümet, tüm dünyanın izlediği ve Avrupa'nın en büyük genişlemesinin yaşandığı bir zirveye ev sahipliği yaparken, aynı anda, AB'ne esastan karşı, hatta bazılarının "kökü dışarıda"olan, "Birliği bölücü" örgütlerin buluşmasına izin veriyor, bununla kalmıyor, yerel yönetimler ve üniversite seferber ediliyor, toplantı salonları, teknik donanımları hazırlanıyor ve son gün, tüm şehri ayağa kaldıran bir miting yapılıyor. İşte bu Danimarka Hükümeti'nin yerine T.C. Hükümeti'ni koymak ne zaman mümkün olursa, o zaman bu kıskançlık biter. Türkiye "hakkettiği yere" oturur.

2.Ders - Eş zamanlı olması nedeniyle, panellerin hepsini izleyemedim. Ama izlediklerimin hepsi bilgi yüklü ve son derece doyurucuydu. Bazılarında eleştiri dozu sertleşti. Örneğin, AB'nin "Ortak Tarım Politikası" çerçevesinde, Brüksel'deki AB Komisyonu, hantallığı ve merkeziyetçiliği nedeniyle AB'nin yeni "Moskovası" olmakla suçlandı. Bir Macar katılımcı, AB'nin müktesebatını yerine getirerek, müzakere sürecini başlattıklarını, böylece, rekabet güçlerinin sürekliliğini kanıtlamış olduklarını anlattı. Ancak, " Şimdi Avusturya'lilar gelip, doğudaki en verimli topraklarımızı satın alıyorlar, nerde kaldı eşitlik" diyerek, AB'nin, parası ve gücü olanı kolladığını, bu nedenle umutsuz olduğunu anlattı ve gelecek kaygılarını birçoklarıyla paylaştı.

Hiç tereddütsüz, AB, Türkiye'nin önündeki en yakın ve en doğru çağdaşlaşma projesidir. Türkiye, yüzlerce yıldır sürdürdüğü, Avrupa'nın " ötekisi " olmaktan kurtulacak, bir süre sonra, o kimliği taşımaya başlayacaktır.- Gerçi böyle bir tarihi perspektiften bakınca 1-2 yıl değil 10'lu - 20'li yıllar bile uzun sayılmamalı.- Dileyelim ki, 2002 Kopenhag, Türkiye için son erteleme olmuş olsun.

Ancak, AB'nin yaşam standardımızı yükselteceği gerçeği dışında, hayatımızda neleri değiştireceğini, madencilikte, balıkçılıkta, eğitimde, en önemlisi tarımda ne gibi uyulması zorunlu kurallar getirdiğini, kaçımız biliyoruz. Bu çerçevede, üniversitelere, medyaya AB Genel Sekreterliği'ne büyük görevler düştüğünü düşünüyorum. Bu kurumlar, AB müktesebatını artık Türkiye'nin gündemine sokarak herkesin bilgilenmesini sağlamak zorundadır. Onlar değilse kim yapacak? Bugün değilse, ne zaman yapılacak? En azından, AB ile pazarlık masasına oturulduğunda, nelerin pazarlığının yapılması gerektiğini, bu pazarlıklar sonucunda nelerin kazanılıp, nelerin kaybedilebileceğini bilmek en doğal hakkımız değil mi?

Tunç Soyer

 Şiir Gibi Kahveci: Ayşegül Tuğlu


GERÇEK SEVGİ...

Bu duyguyu tatmayanınız yoktur heralde. Gerçek sevgiyi buldugunuzda o sizi asla bırakmaz. Gerçek olanı görmek gercek olanı yaşamak cok güzeldir. Ve sevgi için yapılmayacak şey kalmaz. Hayatın ne olumsuzlulugu olursa olsun, yaşamak istemediklerini dahi unutturur insana. Bazen aklın sınırlarını zorlar, bazen kural tanımaz...

Sevgi su gibidir. İhtiyaçtır. Düşünsenize susuzluktan neler oluyor. Sevgisiz insan kurak toprağa benzer. O koskoca çatlaklarından sızacak bir damla suya hasret kalır ya toprak, insan da bazen bir damla sevgiye hasret kalmaz mı?

Nedendir sizce? Nedendir yıllarca bekleyiş, nedendir mücedeleler, nedendir bir buse için can vermek. İnanın böyledir, vardır sevgi...

Sen başkasın, ben başkayım, sen ordasın, ben buradayım diye bir şey olmuyor.Yalnız yüreğinin sesine kulak veriyorsun. Bir şeyi istiyorsan gerçekten iste ,yürekten iste....Sevgi, aşk kuralsızdır. Ne giyindiğin kıyafeti, ne makamı, ne mesafeleri ne de başka bir şeyi dinler... Onun fermanı okunmaya başladımı her şey susar. Her şey çaresiz kalır... Sevgi söz konusu olduğunda göz hiç bir şeyi görmez. Hiç bir güç onu yıkamaz sanki...Çünkü; kendisi de güçlü bir varlık haline gelir. Sevginin gücü vardır artık onda.Ruhunun derinliklerinden gelen bu ezgi güçlenmeye başladıkça aşamayacağı engel yoktur .Çok ama çok seversin. O, senin güzelliğine sevgisiyle güzellik katar ,yalnızlığını unutturur. Sen ve o ikiniz. İki varlığın birlikte varolduğunu hissettirir sana.

Sevgiyi yakaladığınızda asla kaybetmemeye çalısın .Hele bu zamanda çıkarsız, gercek sevgiler bulmak zor olmaya başladı. Katıksız sevin. Kendiniz için sevin, yaşamı anlamlı kılmak için sevin. Sevin ki yağmurun, mevsimlerin manasını öğrenin; güneşin sıcaklığını hissedin. Göreceksiniz bu hayat yetmeyecek size. Sevgisiz olmayacak.

Unutmayın gerçek sevgiyi bir defa kaybederseniz, belki bir daha bulamazsınız... Sevgiyle kalın...

Ayşegül Tuğlu
aysegul_tuglu@mynet.com

 Delikanlı Yazar Kahveci : Hüsamettin Gezer


Allah veriyormuş !

Merhaba Kardeşler,

Geçenlerde, Selcan kardeşimin televizyonda gördüklerini anlattığı bir kaç yazısını okudum, pek güzel yazmış, eline, diline sağlık, sayesinde gözümüzden kaçan züppeliklerden haberdar olduk. Ben de ondan cesaret aldım, size epeyce önce televizyonda kanım beynime çıkarak izlediğim bir programı anlatacağım.

Kanal, kimsenin izlemediği TRT kanalı, ben de öyle bakınırken takıldım. Sunucu hanım elinde mikrofon köylük bir yerde oranın halkına sorular soruyor. Yavaş, yavaş anladım ki mevzu doğum kontrolu. Çekimin buralarda yapılmasının sebebi belli, ortalık çocuktan geçilmiyor, belli ki o kameraya sırıtarak bakan fırça bıyıklı heriflerin beli kuvvetli.

Sunucu her yakaladığı erkeğe aynı soruyu soruyor, "neden birden fazla hanımınız var, niye çok çocuk yapıyorsunuz?". Cevaplar hep aynı, "Allah veriyor, buralarda adet böyledir, büyüyüp bize bakacaklar, falan, filan". Ben çocuk olunca "Allah verdi", çocuk ölünce de "Allah aldı" lafına çok kızarım. Ulan deyus, haşa huzurdan Allah'ın işi yok senle "aldım, verdim" oynayacak. Sen uçkuruna sahip çıkama, olan çocuklara da tavuk kadar değer verip ilgilenme sonra da "Allah verdi, Allah aldı".

Bir tanesi de, nereden öğrendiyse, yılışarak "kaza kurşunu bacım" dedi. Bak, bak sen, herifçioğlununki sanki Osman Çavuş'un mitralyözü, dur, çüş dinlemiyor. Kaza kurşunuymuş, her işin adabı var oğlum, öyle pür silah, mermi namluda, emniyet açık gezersen kaza da olur her bişey de.

Muhabbet bu minval üzerine gidiyor, sunucu hanım adamları "hani bu yaptığınız doğru değil" dercesine sıkıştırmaya çalışıyor ama herifler oralı değil, pişkin, pişkin sırıtarak anlatıyorlar. Sonra, ekranda bir evin bahçesinde 40-50 kişilik bir grup göründü. Ben "kamerayı gören mahalleli toplanmış" diye düşünürken anladım ki, onların hepsi bir aile. Tabi, en ortada bol bıyıklı, bol kıllı, horoz kıllıklı bir adam, iki yanında da Ligorn cinsi dört kadın ve inanmayacaksınız ama tam 42 çocuk. Ulan bu ne? Benim hesabıma göre bu herifin donsuz geziyor olması lazım, kesin çekim yapılacak diye zorla bir pantolon giydirip çıkardılar kameranın karşısına. Bizim horoza soruyorlar "kaç çocuğun var?" diye, cevap geliyor "30-40 tane" diye, on aşşağı, on yukarı biliyor yani . Bir de sanki evdeki tavukların sayısını sormuşlar gibi, ilgisiz, ilgisiz cevap veriyor. Sunucu "adı ne bu çocukların, karıştırmıyor musun?" diye sordu. Seninki birden celallenip "yok karıştırmıyorum" dedi ve önündeki ilk çocuktan saymaya başladı, "bu Ayşe, bu Fatma" diye, üçüncü çocuğa baktı, baktı, sonra "senin adın ne çocuum?" diye sordu. Yani pes vallahi, adamın üstte yok, başta yok, ama belli ki alttakinin maşallahı var, dört kadın, 42 çocukla, "Allah verdi" diye yaşayıp gidiyor. Kesin, programdan sonra çekim için kaybettiği zamanları telafi etmiştir bu dürzü.

Programın sonlarına doğru, yaşı 16 bilemedin 17 tüysüz bir oğlan çıktı ekrana. Bunun da yanında iki karısı, kameraya baygın, baygın bakıyor. Demirbaş soruyu buna da sordular "niye çok karı?" diye, seninki baktı, baktı ve cevabı yapıştırdı, "canım istiyir". Helal sana koçum, işte cevap bu, oğlan aslanlar gibi, evelemeden, gevelemeden gerçek sebebi söyledi, "ağaların canı istiyir", var mı ötesi? Bunlar canlarının istediğini yapıyirler, bebeler de yanında geliyor, hem canım, Allah veriyor, onların bir kabahati yoktur.

Program bitti ama benim de kan beynime çıktı, yahu bu kadar cahil, bu kadar sorumsuz olunur mu? Biz iki çocuğa nasıl bakıcaz, adam gibi yetiştirebilicez mi diye arpacık kumrusu gibi düşünüyoruz, herifler ha babam, de babam mesaide. Bu çocuklar ne yer, ne içer, nerede okur, ne iş tutar aklının ucundan bile geçmiyor eşeklerin. İmkanım olsa, gidip o deyusların zürriyetini bağlamazsam şerefsizim, bu ne be ?

Siz söyleyin kardeşler ya, kızmakta haksız mıyım?

Hüsamettin Gezer
husam@polygon.com.tr

 Gencecik Kahveci : Sevil Yaman


YAŞA HAYATINI...

RUTİN HAYATLARIMIZ... HER ZAMAN YAŞAMAK ZORUNDA OLDUĞUMUZ YAŞAMA BİÇİMLERİMİZ ... YILLLLLLLLAAR BOYUNCA... İÇİMİZDE BİR DİNGİNLİK, BİR YORGUNLUK ÜSTÜMÜZDE. BU YORGUNLUK HAYATIN MI, YOKSA HAYATTAN MI?

BAŞLAYAN BİR GÜNLE İRDELEMEYE ÇALIŞIN HAYATINIZI NE DERECE ELİNİZDE.SABAHA UYANDIĞINIZ SAAT AYNI, HEMEN HEMEN YEDİKLERİNİZ, ÇALIŞIYORSANIZ GİTTİĞİNİZ YOL, GÖRDÜĞÜNÜZ YÜZLER, İLK KURDUĞUNUZ KELİMELER, İLK YAPTIĞINIZ EYLEMLER, BÖYLE BAŞLAMIYOR MU GÜN SİZİN İÇİN. YAPTIĞINIZ İŞLER, GÜNLER ÖNCESİNİN, AYLAR ÖNCESİNİN HATTA ONCA YILLAR ÖNCESİNİN AYNISI BELKİ DE. SABAHIN YERİNİ AKŞAMLAR ALDIĞINDA YİNE GELDİĞİNİZ GİBİ KUZU KUZU DÖNÜYORSUNUZ UYUMAK ÜZERE YAŞAM BİÇİLMİŞ AİT OLDUĞUNUZ YERE. LÜKSÜNÜZDE VARDIR ELBET NE BİLEYİM BİR AKŞAM YEMEĞİ ÖRNEĞİN.BU ŞARTLARDA YAŞAYAN EN TORPİLLİNİZ BİLE, EN FAZLA AYIN BİR HAFTASINI GEÇİRİYORSUNUZDUR DIŞARIDA. NE KALIYOR GERİYE, AKŞAM Kİ EV; ÜZERİMİZDE UYKU KOSTÜMLERİ ELİMİZDE BİR ÇAY, YA DA ÇITLATMAK AMAÇLI ALINMIŞ ÇEKİRDEK ÇEREZ VE AKŞAMIN SAHNESİNİ ALAN GEREKLİ GEREKSİZ DİZİLER.VE SON OLARAK UYUDUĞUNUZ KOLTUK. EVET EN SON ORADA OTURMUŞTUNUZ. HEMEN HER GÜN HATIRLADIKLARIMIZ HEP BUNLAR. GÜNLERİN HER BİRİNİN TADI AYNI BU YÜZDEN ONLAR İÇİN FARKLI İSİMLER KULLANILMASININ BİLE GEREĞİ YOK SANIRIM. BÖYLE GEÇEN BEŞ-ALTI GÜN(BEN O ALTI GÜNÜ İÇEREN KESİMİN SESİYİM) BİRBİRİNİN NEREDEYSE AYNISI. HAFTANIN BİR İKİ GÜNÜ VAR YALNIZCA DİĞERLERİNDEN AZ DAHA FARKLI. NE BİLEYİM, BİRKAÇ SAAT DAHA FAZLA UYUYORSUN. ÖZELLİKLE KAPALI BİR MEKANDA ÇALIŞIYORSAN, GÜNEŞİ GÖRÜYORSUN DİĞER GÜNLERE İNAT, KAHVALTINI ŞÖYLE UZUNCA ZAMANLARA YAYARAK YAPIYORSUN.GAZETELERİNİ OKUYORSUN SALINA SALINA. EVİM EVİM GÜZEL EVİM DUYGUSUNA KAPILIYORSUN. GEZİYORSUN, TOZUYORSUN SONRA..SANA AİT GÜNLERE NE KADAR ERKEN KALKARSAN KALK, GÜN HEMEN SANKİ HIZLANDIRILMIŞÇASINA GEÇİYOR. BAŞLIYOR SENDROMLAR.İNSAN TATMİN OLMUYOR, HİÇ DİNLENEMEDİM DEMELER BAŞLIYOR,YETMİYOR Kİ KENDİNE AİT ZAMANLAR. FARKLI OLARAK BİR ŞEYLER YAPMALIYIZ BU YÜZDEN, NE YAPABİLİRİZ KENDİMİZ İÇİN; NE BİLEYİM SİZİ BİLMEM AMA BEN ELİMDEN GELDİĞİNCE BİR ŞEYLER OKUMAYA ÇALIŞIYORUM. DAHA GEÇ UYUYORUM KENDİMİ BİRAZ DAHA YAŞAMAK İÇİN. ARKADAŞLARIMLA EV TOPLANTILARI YAPIYORUZ. YETMİYOR, AMA YETİNMEYE ÇALIŞIYORUM.

ABARTMAK DEĞİL BU ASLINDA, DÜŞÜNCE HAKSIZLIĞI HİÇ DEĞİL, HEPİMİZ YA DA BİR ÇOĞUMUZ BUNA BENZER ŞEYLERİ HAYAT DÜZENİMİZ OLARAK YAŞAMAYA ALIŞMIŞIZ BİR KERE. VE KEŞKE BİR ŞEYLER KATABİLSEK YAŞAMA, KENDİMİZDEN VE KENDİMİZ İÇİN. ZAMAN, İMKAN OLSA.

İYİMSER OLMAK ZOR DEĞİL, AMA BİRAZ DA İYİ ŞEYLER YAŞAMAK LAZIM...HANİ BİRAZ OLSUN RUHUMUZU BESLESİN. HAYATIMIZI YAŞAYAMAZSAK, HAYATIN BUNCA YÜKÜNÜ TAŞIYAMACAĞIMIZA İNANIYORUM. BEN ALTMIŞLI YAŞLARIMI GÖRÜRSEM EĞER, İÇİM RAHAT OLSUN İSTİYORUM. NE DERSİNİZ OLMASI MÜMKÜN MÜ?

Sevil Yaman

 Milenyumun Mandalı : Sait Haşmetoğlu


Milenyumun Mandalı

Editör'den Önemli Not: Sevgili Sait Haşmetoğlu'nun e-romanı görsel öğelerle süslendiğinden, devamını ve önceki sayılarını aşağıdaki adresten tek tıklamayla okuyabilirsiniz. Üşenmeyin... Tıklayın...
http://www.kmarsiv.com/xfiles/mandal_38.asp

Devamı var

 Dost Meclisi


Kahve Molası'nın sürekli ve sabit(!?) bir yazar kadrosu yoktur. Gazetemiz, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır. Bu bölüm sizlerden gelecek minik denemelere ayrılmıştır. Yolladığınız her özgün yazı değerlendirilecektir. Siz sevgili kahvecilere önemle duyurulur.
Kahve Molası bugün 2.886 kahveciye doğru yola çıkmıştır.

 Tadımlık Şiirler


FAHRİYE ABLA

Hava keskin bir kömür kokusuyla dolar
Kapanırdı daha gün batmadan kapılar
Bu, afyon ruhu gibi baygın mahalleden
Hayalimde tek çizgi bir sen kalmışsın, sen!
Hülyasındaki geniş aydınlığa gülen
Gözlerin, dişlerin ve ak pak gerdanınla
Ne güzel komşumuzdun sen Fahriye Abla!

Eviniz kutu gibi bir küçücük evdi
Sarmaşıklarla balkonu örtük bir evdi
Güneşin batmasına yakın saatlerde
Yıkanırdı gölgesi kuytu bir derede
Yaz, kış yeşil bir saksı ıtır pencerede
Bahçende akasyalar açardı baharla
Ne şirin komşumuzdun sen Fahriye Abla!

Önce upuzun, sonra kesik saçın vardı
Tenin buğdaysı, boyun bir başak kadardı
İçini gıcıklardı bütün erkeklerin
Altın bileziklerle dolu bileklerin
Açılırdı rüzgarda kısa eteklerin
Açık saçık şarkılar söylerdin en fazla
Ne çapkın komşumuzdun sen Fahriye Abla!

Gönül verdin derlerdi o delikanlıya
En sonunda varmışsın bir Erzincanlıya
Bilmem şimdi hâlâ bu ilk kocanda mısın
Hâlâ dağları karlı Erzincan'da mısın
Bırak, geçmiş günleri gönlüm hatırlasın
Hâtırada kalan şey değişmez zamanla
Ne vefalı komşumdun sen, Fahriye Abla!

Ahmet Muhip DIRANAS

<#><#><#><#><#><#><#>

OLVİDO

Hoyrattır bu akşamüstüler daima
Gün saltanatıyla gitti mi bir defa
Yalnızlığımızla doldurup her yeri
Bir renk çığlığı içinde bahçemizden
Bir el çıkarmaya başlar bohçamızdan
Lavanta çiçeği kokan kederleri
Hoyrattır bu akşamüstüler daima.

Dalga dalga hücum edip pişmanlıklar
Unutuşun o tunç kapısını zorlar
Ve ruh, atılan oklarla delik deşik
İşte, doğduğun eski evdesin birden
Yolunu gözlüyor lamba ve merdiven
Susmuş ninnilerle gıcırdıyor beşik
Ve cümle yitikler, mağluplar, mahzunlar...

Söylenmemiş aşkın güzelliğiyledir
Kağıtlarda yarım bırakılmış şiir
İnsan, yağmur kokan bir sabaha karşı
Hatırlar bir gün bir camı açtığını
Duran bir bulutu, bir kuş uçtuğunu
Çöküp peynir ekmek yediği bir taşı
Bütün bunlar aşkın güzelliğiyledir.

Aşklar uçup gitmiş olmalı bir yazla
Halay çeken kızlar misali kolkola
Ya sizler! ey geçmiş zaman etekleri
İhtiyaç ağaçlı, kuytu bahçelerden
Ayışığı gibi sürüklenip giden
Geceye bırakıp yorgun erkekleri
Salınan etekler fısıltıyla, nazla.

Ebedi âşığın dönüşünü bekler
Yalan yeminlerin tanığı çiçekler
Artık olmayacak baharlar içinde
Ey, ömrün en güzel türküsü aldanış
Aldan, geçmiş olsa bile ümitsiz kış
Her garipsi ayak izi kar içinde
Dönmeyen âşığın serptiği çiçekler.

Ya sen! ey sen! Esen dallar arasından
Bir parıltı gibi görünüp kaybolan
Ne istersin benden akşam saatinde
Bir gülüşü olsun görülmemiş kadın
Nasıl ölümsüzsün aynasında aşkın
Hatıraların bu uyanma vaktinde
Sensin hep, sen, esen dallar arasından.

Ey unutuş! kapat artık pencereni
Çoktan derinliğine çekmiş deniz beni
Çıkmaz artık sular altından o dünya
Bir duman yükselir gibidir kederden
Macerası çoktan bitmiş o şeylerden
Amansız gecenle yayıl dört yanıma
Ey unutuş! kurtar bu gamlardan beni.

Ahmet Muhip DIRANAS

 Sağlıklı Yaşamın Püf Noktaları


YÜRÜYÜŞ

Günde bir müddet yürüyüş yapmak, insan vücudu için çok faydalıdır. Yürümek hazmı kolaylaştırır, iştahı arttırır, sinirleri dinlendirir. Bunun için her yaştaki insan yürümekten sayısız faydalar sağlar. En sıhhatli ve dinç ihtiyarlar, fazla yürüyen insanlar arasında olur. Bedenin ve adalenin kuvvetini de arttırdığı için, hamile kadınlar için de çok faydalıdır. Yürüyüş yaparken, ayakkabı altlarının düz ve geniş olmasına, giyeceklerin de hafif olmasına dikkat etmelidir.

ZAYIFLAMAK İÇİN

Günde en fazla üç öğün ve azar azar yiyin!
Yavaş yavaş ve iyi çiğneyerek yutun!
Yemekten beş dakika önce bir bardak ılık su için!
Tuzu azaltın!
Yemek tabağı küçük olsun!
Bol salata ve sebze yiyin!
Yağlardan uzak durun!
Az ekmek yemeye çalışın!
Tatlıyı ve eti azaltın!
Kızartmaları azaltın!
Öğün haricinde birşeyler atıştırmayın!
Hareket ve yürüyüş yapmaya çalışın!

 Biraz Gülümseyin


Kravat

Turistin biri Cezayir'de çölde susuz bir şekilde sürünüyomuş.Birden dükkan gibi bi yer görmüş ve oraya giderek:
-Su...lütfen bir yudum su
Adam:
-Beyeefendi maalesef suyumuz yok ama isterseniz kravat verebiliriz
Turist:
Ben napıyim karavatı susuzluktan geberiyorum der. Adamda ona 2km. güneyde bi yer olduğunu,oraya gitmesini söyler. Turist güç bela oraya varır ve:
-Su... birazcık suuu
Adam:
-Maalesef beyefendi buraya kravatsız giremezsiniz!!

 İşe Yarar Kısayollar - Şef garson: Akın Ceylan


http://kisrael.com/features/gb.html
Oyun oynamak için sınırları zorlayanlara yeni bir kaynak. ...once you click with the mouse to start the game, the spacebar is much more reliable than the mouse for registering button hits... Talimatları takip ederseniz çok hoş oyunlarla eğlenebilirsiniz.

http://www.motorsporlari.net/formula1/f1bilgi.asp
Formula1 yarış meraklıları için kaynak bir site. Buradaki bilgiler formula1 sohbetlerinde kendinizi bilgili olarak göstermenizi sağlıyacaktır. Örn. Yarışlarda hangi bayrak, Yarışın veya antreman turlarının bittiğini gösterir ve Yalnızca start-finiş düzlüğünde kullanılır. Pilotlar bu bayrağı gördüklerinde her an duracakmış gibi dikkatli ve yavaş bir şekilde pit'e dönerler?

http://www.muesing-hv.de/rr/fahrschule/
Trafik kurallarına gerçekten uyduğunuzda başınıza neler gelebileceğini merak ediyormusunuz. Ben merak ettim ve gördüm. Buyrun sizde görün...

http://www.conceptart.org/artist/jason-manley/
Fantastik resim sanatı konusunda isim yapmış bir sanatçı, Jason Manley. Buradaki galeride çalışmalarına rastladım ve sizinle paylaşmak istiyorum. Meraklılarına duyurulur.

 Damak tadınıza uygun kahveler


Pawbrowse v1.0 [1.2M] W9x/2k/XP FREE
http://www.mywebattack.com/gnomeapp.php?id=105610
Oldukça kullanışlı bir resim düzenleme programı daha. XP de bulunan thumbnail görüntü ve izleme özelliğini sizteminize ekliyebiliyorsunuz. Resimlerin boyut, ve ismleri değiştirebiliyor, editör bir programa çıkış alabiliyorsunuz. Masaüstünüzden ve bir pencereden görüntü yakalayabiliyorsunuz. Aslında tüm özelliklerini görebilmeniz için yükleyip denemenizi öneririm.
http://kmarsiv.com/sayilar/20021216.asp 16 Aralık 2002 - ©2002-kmarsiv.com
istanbullife.com