KAHVE MOLASI

ABONE FORMU

ABONE OL
ABONELiKTEN AYRIL
HTML TEXT
kmarsiv.com
Arşivimiz
Yazarlarımız

Manilerimiz

FORUM ALANI

İLETİŞİM PLATFORMU

Sohbet Odası
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri

Kim Bu Editor?


Kahveci Soruyor?


Mynet Arkadaşım


Handspring Treo Communicator
Adrese Teslim Günlük Sanal Gazete - Sayı: 169

 23 Aralık 2002 - Zor kararlar arifesi


Herkese iyi haftalar,

İçte ve dışta epeyce hareketli bir haftanın ardından gelen haftasonu nabız atışlarını normale döndürsede, bugünden itibaren tansiyonumuzun epeyce yükseleceği gün gibi aşikar. Tayyip Başkanın gardı düşükken yediği yumruk, onu epeyce sarsmış olmalı. Tam başbakanlık rüyalarına dalmışken, Çankaya'nın ters volesiyle kendine geldi. Ancak bunun onu yıldıracağını hiç sanmam. Yüzüp yüzüp tam kuyruğuna gelmişken, bu işi bırakması abesle iştigal olur zaten. Onun için vetolu Anayasa değişikliği tasarısının noktasına dokunulmadan geri yollanması söz konusu. Bu durum hem Çankaya hem de Tayyip Başkan için zor kararlar arifesi olacak. Çankaya, gelen tasarıyı tekrar geri yollayıp referanduma yol açsa, memleketin üzerine yıkacağı yük ve referandum sonucunun yol açacağı açmazlarla uğraşmak zorunda kalacak. Aynı durumun Tayyip Başkanı da uykusuz bırakacağını söylemek yanlış olmaz. Amma bu iş için nacizane görüşüm, Çankaya'nın vermek istediği mesajı verdiği ve konuyu uzatmak istemeyeceği yolunda. Bana kalırsa, geri gelen yasa imzadan çıkacak ve Sayın Cumhurbaşkanımız bugüne kadar ki sağduyulu politikasını sürdürmüş olacak. Artık ok yayadan çıktı ve bu adam başbakanlığı haketti. Öyle veya böyle sonunda bu işi başaracak, o nedenle gereksiz karın ağrıları yaşamaya da yaşatmaya da gerek yok diyorum ve geçiyorum bir diğer konuya.

Efendim farkında mısınız bilmem ama bir geri dönülmez yol da Irak savaşı gibi görünüyor. Savaş baltaları çoktan gömüldüğü yerden çıktı, sıra kabileleri iknaya ve toplamaya geldi. Maalesef baş kabile de memleketimiz, Türkiyemiz. Sanırım artık kaçacak deliğimiz de kalmadı. Bugün yarın, ABD'ye kabul mesajını yollayacağız. Yollayalım yollamasına da, gideceklerle geleceklerin terazisini de iyi ayarlayalım. Şimdiden yitirdiğimiz, başta turizm olmak üzere, pekçok cepheyi, açacağımız cephelerle telafi edebilecek konuma geldiğimizi sanmıyorum. Vatandaş olarak bunun telaşındayım haklı olarak. Kendimden sıyrılıp, Irak'a kadar uzandığımda ise bir başka manzara görüyorum. Savaşın katledeceği insanlar, anasını, babasını yitirecek çocuklar, yıkılan, dökülen şehirler. Ben Amerikan halkının yerinde olsam, savaşta en başta, kovboy bozuntusu Bush'u cepheye push ederim. Görsün bakalım herşey yerin yedi kat altındaki sığınaklardan göründüğü gibi mi? Ey Allahım, sen akıl dağıtırken, bu adamlar sığınaktamıydılar acep?

...........

Bugün aramıza yeni bir yazar katıldı. Sevgili Emin Arı'yı tanıdığınızı sanıyorum. Kendi sitesinde yayınladığı yazılarını, bundan böyle önce bizlerle paylaşacak. Kendisine hoşgeldin diyor ve sevgi ile kucaklıyoruz.

"BEN SANA SEN BANA" Yılbaşı Hediye Kampanyamız için bugün son resmi gün. Gayriresmi olarak 1-2 gün daha devam edebilir ama ben bir aksilik olmazsa, kuraları bu gece itibariyle çekip, ilgililere yollamaya başlıyacağım. Özellikle yazarlarımızın tam kadro kampanyaya katılmasını bekliyorum. Hatırlatmak adına da kısa açıklamayı tekrar ve son kez yayınlıyorum. Web sitemizin ana sayfasına girdiğinizde karşınıza bir form çıkacak. Bu formu doldurup yolladığınızda, sizin kampanyaya katılmak istediğinizi anlıyacak ve adınızı yazdığım küçük bir kağıdı, bilgisayarımın yanına koyduğum reçel kavanozunun içine atacağım. 23 Aralık Pazartesi akşamına kadar sürecek katılım sonunda kavanozu iyice karıştıracak, katılım sırasına göre herbirinize kavanozdan bir isim çekeceğim. Daha doğrusu ben değil, benim küçük aslan çekecek. Eşleşmeleri de sizlere email ile 24 Aralık günü bildireceğim. Sizler de aldığınız hediyeleri, size çıkan kahveciye konvansiyonel yolları kullanarak yollayacaksınız. Hepsi bu işte. Ayrıntılı bilgiye sitemizden herzaman ulaşabilirsiniz. Herhangibir nedenle internete çıkışı olmayıp sadece email kullananlar ( hediye@kmarsiv.com?Subject=BEN SANA SEN BANA&Body=Kampanyaya katılmak istiyorum ) linkine tıklayıp, adını, email adresini, cinsiyetini, yaşını, telefonunu ve teslimat adresini eksiksiz ve doğru yazarak kampanyaya kolayca katılabilirler.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur

 Gezgin Kahveci : Cüneyt Göksu


Gitarcı Amca

Eğitimden çıkmışım. IBM Eğitim Merkezi South Bank Londra.

Iyi geçen eğitimler, hele çok da istediğim bir konuda ise her zaman keyif verir. Işte öyle zamanlardan biriydi. Saat 17:30 falan, Temmuz, hava mis gibi. Nehrin kenarında koşanlar, coşanlar, sessiz sedasız kitabına dalanlar, her an nehre atlayacakmış gibi bakanlar her tip var.

Ama kafam nasıl zonkluyor, yorgunum, sert bir kahveye ihtiyacim var. Kendimi Soho'ya atmadan önce muhakkak Bit ve Byte'ların ablukasından kurtulmam lazım. Waterloo köprüsünün altında, nehrin hemen yanında çok güzel bir café vardı. Oturdum kahvemi ısmarladım (duble) ve çevreye bakınıyorum, yavaş yavaş da kafam yerine geliyor.

İşte tam o sırada onu gördüm, ağır ağır geliyor uzaktan, kilitlendim ona, artık ne yapsa gözüm üzerinde. Bir masal kahramanı edası ile, 'BraveHeart'taki Mel Gibson'un boyalı suratındaki o ifade gibi mağrur, ne yaptığını bilen, vakur…

Sanki o kalabalık hiç yokmuş gibi, sanki bomboş bir kumsalda, ıssız bir çölde yürüyormuşcasına kimseyi görmeden, kimseye bakmadan geliyor.
O, 50+ yaşlarında düzgün giyimli, kirli sakallı, sakalları gibi kirli elbiseleri içinde.
Ve Gitar…
Yaklaştı, yaklaştı, yaklaştı...
Tam masamın önünde durdu. Beni duydu mu ne!!
Yavaşça küçük iskemlesini yere koydu, Gitar kutusunu da nazikçe yanına. Gözüm gitara takılmıştı, el yapımı bir konser gitarıydı. Muhtemelen 1500 USD civarında bişeydi. Bu kadar kaliteli bir gitarı kullanması yaptığı işe duyduğu saygıyı gösteriyordu.
Café'dekileri kibarca selamladı ve başladı çalmaya.
Fernando Sor, Tarrega, Bach, Albeniz... Çalıyor da çalıyor. Gitarcı Amca, Klasik Gitar aleminde ne kadar baba parça varsa çalıyor.

Ben bu eşsiz konserin en şanslı dinleyicisi olarak en önde, gözlerim arpejler, prelüdler, 5 perdelik Bare'ler arasında gezirken, uzaktan çöpçünün geldiğini farkettim, elektrikli bir aletle ortalığı temizliyor. Yaklastı ve o inanılmaz hareketi yaptı. Adam aleti kapadı, yavaşça Gitarcı Amca'nın arkasında geçti gitti, ileride yeniden çalıştırdı ve işine devam etti.

Ne bu be!!. Dumur oldum. Bu ne ya.
Amca hala çaliyor, Asturias çalıyor. Sol eli, o kemik gibi eli, hiçbir notayı sektirmeden azimle, o bilek parçalayan bareleri basıyor.
Konser bitti alkış, para toplama falan.
Haaa şunu da söylemeden geçemicem, para toplamak için Amca bize gelmedi aslında hiç bişi yapmadı. İsteyen kalktı Gitar kutusuna attı o kadar.

Gittim Amca'ya dün kendim için aldığım Dadario Telleri verdim.
- Tellerini değiştir dedim daha güzel çıkar sesi.
Bana baktı çok şaşırmıştı.
Yahu konservatuarda okumuş, hala okuyan ve sadece kendi kapalı dünyalarında yaşayan kapalı topluluk. Çıkarın kafanızı biraz dışarı da, şu insanlara da çalın biraz.

Sokak çalgıcılarını izleyip de,
- Hmmm fena değil ama bare'yi düzgün basmamis, zayıf teknik ha ha ha.
Falan filan laga luga..
Ama Amca çalıyor işte, sende aynısını yapsana.

Bu ülke de bir zamanlar insanlar Kaptan Cousteau ile dünyayı dolaşıp, balinaların çiftleşmesini izlerdi. Siz de çalın ki insanlar dinlesin, hem de sokakta çalın öyle salonlarda falan değil. Bir başlayın, bizim çöpçülerimiz de sizi süpürmedikleri zaman herşey çok güzel olucak.

Hadi bakiyim....

Cüneyt Göksu
cuneytgoksu@usa.net

 Aklımda Gezintiler : Mehmet Emin Arı


Bisiklet Bilgeliği

Bir bisiklete şöyle iyice bir bakın. Ne görüyorsunuz? Sadece iki tekerlek ve metal parçalar mı? Hayır bence hata ediyorsunuz. Bisiklette gördüğünüzden çok ama çok daha fazlası vardır. Nasıl mı? O halde okumaya devam edin.

Denge Ustası Olarak Bisiklet
Bisikletin dengesi statik değil dinamiktir. Statik denge bir masanın dengesi gibidir. Durağan ve değişmezdir. Bisiklet ise dinamik bir dengeye sahiptir ve dengede kalabilmesi için sürekli olarak bir akış içinde olması gerekir yoksa dengesini sağlayamaz. Bisiklete binerken durursanız, bisikletten düşersiniz. Bisiklet ne kadar büyük bir akış içindeyse o kadar sağlam bir denge içindedir. Yani belli bir hızın üzerindeyseniz dengeyi bulmak daha kolaydır. Şimdi cüretkar bir şey yapacağım ve bisiklet dengesinden yani mekanik biliminden ruhbilime geçeceğim.

Ruhunuzun da bisiklete benzer bir dinamik dengesi vardır. Sürekli akış içinde olan bir ruhun değişen halleri bisikletin dengesi gibi ruhun dengesini bozamaz. Duran ve bir noktaya saplanan ruh, bisiklet gibi dengesini yitirir ve düşer. Düşmüş bir ruhu nasıl anlarsınız? Bir balık gibi bakıyorsa eğer düşmüştür o ruh. Hırsla bir şeyin peşinde gidiyorsa denge kaybolmuştur vs... Bu ruh kötü kokar. Hem de ne kötü bir koku. Sürekli akış ise becerilmesi zor bir şeydir. Belki bu yüzden otuz yaşını geçmiş çoğu kadın ve erkekte o balık bakışları görüyoruz.

Sonuç: Mevlana'nın dediği gibi "bulaşmadan bozulmadan akmak ne güzel". Evet. Yaşamın temel sırrı akmaktır.

Öğretmen Olarak Bisiklet
Bisiklete binmeyi öğrenmenin en zor yanı dengeyi sağlamayı öğrenmektir. Bisiklete binmeyi öğrenirken başlangıçta bunu bir türlü beceremezsiniz çünkü bisikletin dengesi bir tarafa doğru bozulduğu zaman bisiklet binmeyi öğrenen kişi "sağduyulu" bir şekilde davranarak gidonu (ellerinizle tuttuğunuz yer) bisikleti düştüğü yerin tersi yöne doğru yönlendirir ve bir güzel düşer. Halbuki yapması gereken gidonu hafifçe bisikletin eğildiği tarafa daha doğrusu meyil ettiği (meyyalem) yöne doğru hafifçe eğmektir. Bu sağduyulu bir davranış değildir. Kabul ediyorum ama bisiklete binmeyi istiyorsanız bu şekilde sağduyuya ters şekilde davranmanız gerekir. Aynı şekilde ruhunuzun dengesini korumak için bazen sağduyuya ters davranmanız gerekir. Diyelim ki ruhunuz depresyona yada kötülüğe meylediyor. Yapmanız gereken biraz daha depresif davranmak veya ruhunuzu kötülüğe serbest bırakmaktır. Sağduyulu davranıp depresyondan kaçmak işe yarayabilir mi? Böyle yaparsanız korkarım daha da fazla depresyona batarsınız. O halde ne yapmak gerekli? Ben psikiyatr değilim, psikolog hiç değilim. Ben bir mühendisim, insan ruhu üzerine fikir söylemem belki abes kaçabilir ama doğa düzgün çalıştığına inandığı bir sistemi yada fikri bir başka yerde de kullanma eğilimindedir ( Kahvenize süt ekleyip karıştırın; bir galaksiyi oluşturan sarmalın aynısı kısa bir süreliğine karşınıza çıkacaktır, ikisi de aynıdır sadece biri çok ama çok büyüktür). O halde bisiklette işe yarayan bir düşünce yada sistem neden bir başka yerde kullanılmasın.

Sonuç: Dengenin yolu sürekli dengesizlikten geçer.

Yaşamın İçinde Olan Bisiklet
Bisiklete binmek keyiflidir ve zevklidir ama asla konforlu değildir. Paranıza kıyıp amortisör taktırabilirsiniz ama bunlar bile sizi yolun engellerinden ve çukurlardan pek korumaz. Bir araba konforunu asla bisiklette bulamazsınız. Yolu her daim hissedersiniz. Klimalı bir bisiklet bulma ihtimaliniz neredeyse sıfırdır. Sıcak yada soğuk her zaman için bir sorundur. Bisiklete binmek için uygun zamanlar yani hafif serin bir hava her zaman bulunmaz. Yağmur yağdığında çamurluğunuz yoksa saçınızın diplerine kadar çamura bulanırsınız (aslında bu hoşuma gidiyor, sanırım önceki yaşamımda bir kurbağaydım, suyu ve çamuru pek seviyorum). Arabalar sorundur, ezilme tehlikesi her zaman vardır. Göbekli adamlar ve selülitli hanımlar sizi görünce spor yapamadıklarını hatırlarlar ve negatif duygularla arabayı sanki siz yokmuşsunuz gibi üstünüze sürerler. Tabii birde köpekler var. Nedense köpekler yayalara ve arabalara durduk yerde pek saldırmaz ama bir bisikletli görünce hemen havlarlar ve saldırırlar. Bu durumu açıklayan ve benim bulabildiğim tek teori şu; her köpeğin küçük yaşlarda bisikletle ilgili hoş olmayan bir anısı olmuştur. Siyahlar giyinmiş bir bisikletli çılgın kahkahalar atarak yavru köpeklerin kuyruğunu bisikletiyle eziyor. Allah'tan kedilerde bu tür bir davranış şekli yok. Tabi düşme tehlikesi her zaman vardır. Bindiğim yarış bisikletinin tekeri oldukça ince (başparmağınız kadar falan), böyle olunca da yollardaki ızgaralarda tehlike oluşturuyor çünkü teker bunlardan birinin içine girince şu şekle bürünüyorsunuz (ön / arka) ön teker altta arka teker yukarda. Hele bir de ayaklarınızı tutan kayışlarda olunca siz de ters yönde şaha kalkıyorsunuz. Başıma geldiği için biliyorum. Gülmeyin lütfen, hiç de komik değil.

Paradoksal ama bütün bunlar bisikleti cazip kılar çünkü bütün bu zorluklar bisikleti yaşamın içine çeker. Bisiklet yaşamın içindedir. Zen ve Motosiklet Bakım Sanatı adlı kitabında Robert Pirsig'in dediği gibi bir araba içinde aslında bir kafes, bir korunak içinde hareket edersiniz ama bisiklette öyle değildir. Üstünüzde gökyüzü ve altınızda toprak vardır. Bir pencere önü çiçeği değilsinizdir, yaşamın tam içindesinizdir. Konfor yoktur ama bisikletin üstünde susuz kalıp (sürekli ağızdan nefes alıp verdiğiniz için) içilen suyun yada meşrubatın tadı hiç bir yerde yoktur. Lafı uzatmayacağım, bisiklet yaşamın içindedir.

Sonuç: Yaşam sokaktadır.

Alçakgönüllü Bisiklet
Ne kadar kendini beğenmiş yada narsist olursanız olun bisiklet size haddinizi bildirecektir. Bir yarış bisikletinin patlak tekerleğini değiştirmeye kalktığınızda yaşadığınız çaresizlik sizin o meşhur egonuzu iki dakikada söndürecektir. Benim egom birinci dakikada iflas etti.

Sonuç: Alçakgönüllü Olun

Hata Affetmeyen Bisiklet
Bisikletle olan engin deneyimlerine dayanarak şunu diyebilirim ki siz, siz olun yokuş aşağı hızlı bir şekilde giderken asla ön frene basmayın.

Sonuç: "Hemşire hanım, sizden rica etsem şu disketin içindeki bisiklet.doc yazısının çıktısını alabilir misiniz? Teşekkür ederim.

Mehmet Emin Arı
http://www.eminari.com

Mehtap Akdeniz

 Ters Köşe : Mehtap Akdeniz


   Yılbaşı Piyangosu

Editörümüzün yılbaşı için piyango düzenlediğini duyunca ne yalan söyliyeyim bir anda kararsız kaldım. Katılsam mı acaba diye. Her nedense yılbaşı piyangolarında bana ne çıkarsa çıksın hayatımdan çıkmak bilmiyor. En son on sene önce şirkette yapılan piyangodan çıkan kareli battaniye bile hala koltuğun üstünde duruyor. Neymiş televizyon seyrederken sarınmak iyi oluyormuş. Genellikle yılbaşı piyangolarından çıkan şeyler maddi değeri olan alınıp satılan, vitrinde duran şeylerdir bilirsiniz ama bana bundan yirmi beş sene önce öyle bir şey çıktı ki sormayın. Biryetmişsekiz boyunda, yetmiş iki kilo ağırlığında, ela gözlü, yağız ve genç bir adam. Evet yanlış duymadınız, etiyle kemiğiyle insan çıktı.

Lise ikiye gidiyordum sanırım, bindokuzyüzyetmişyediden, yetmişsekize girdiğimiz yıldı. O yıllarda kızların gece evden çıkması pek kolay olmazdı malum, ama yılbaşı diye aileler daha toleranslı olurdu. Biz sık sık hafta sonları ev partileri düzenler, aileden ipleri gevşek üç beş kız olarak, partileri ballandıra ballandıra okulda gelir anlatırdık. Kızlar o yılbaşı için yalvar yakar oldular neredeyse, biz de gelelim diye. Erkek arkadaşlara durumu iletince tabi onlar da pek hoşlandılar durumdan ve bol katılımlı gece için hazırlıklara başladık. Erkek ve kız nüfusunu dengede tutmaya çalışarak bir liste hazırlandı önce. Erkeklerin de çoğu aynı okuldan idi. Okulun da bir yıllığı var malum. Kaptım yıllığı okula, kızlara götürdüm. Bakın kızlar bu yavrular geliyor diye. Tek tek oğlanlara bakıp kapışmaya başladılar. Ana! benim göz koyduğum da gidiyor elden. Hemen bir piyango düzenledim oracıkta. 'Kızım o gece aynı çocuklara yığılıp, gereksiz maraza çıkarmayın, çekiliş yapacağız, kim kime çıkarsa'. Çekiliş sonuçlarından herkes memnun kalmadıysa da ben pek memnun kaldım doğrusu. En yakışıklısı ve de ehliyetlisi bana çıktı. Valla (pek) hile yapmadım, şans işte!!

Gece için hepimiz özel giysiler diktirdik, ben kırmızı beyaz giymiştim, omuzlar ardına kadar açık tabiiii!. Gece boyunca kızlar çalıştılar, deli-kanlılar durumdan habersiz zırvaladılar, falan filan derken hoş bir geceydi doğrusu... Eğer bizim fırlama oğlanlar Melek teyzenin beyaz çarşaflarına sarınıp, gecenin bir yarısı sezar ve brütus rondu yapmasalardı daha çok çift çıkardı geceden, sadece üç kalıcı çift çıktı. Her neyse bana vuran bay piyango cesaret edip de bana çıkma teklif edemeyince (ki elimden geleni yapmıştım), 'hadi gel kılıç çekelim, yarın teleferikte yemek yemecesine' dedi. Ne mana?... (Bu arada İzmir'de teleferik denen yer, şimdinin İstanbul'unun Polenezköy'üne eşdeğer bir yer. )

Kılıçlar çekildi, ertesi gün teleferiğe gidildi. (o günü ayrı bir yazı olarak yazmam lazım, böyle bir komedi ve fiyasko az bulunur çünkü, bir satır yazmadan geçemiyeceğim... Bana çıkma teklifi yapma cesaretini nihayet bulup lafa başlarken heyecandan ne dedi biliyor musunuz? 'Mehtap, senin yanında zaman geçmek bilmiyor'... 'Hadi yaaaa.. sıkıldıysan kalkalım' diyivermişim. Yerinden kalkamadı tabiiii... Üstelik tam yirmibir sene.)

İşte benim yılbaşı piyangolarımdan çıkanlar böyle iz bırakan şeyler oluyor, yine de kayıt oldum çekilişe, bakarsınız bu sefer piyangodan kokulu silgi çıkar... Yaptığım ve de kesinlikle yapacağım tüm yanlışları hemen sileyim diye...

mehtap_akdeniz@yahoo.com

 Milenyumun Mandalı : Sait Haşmetoğlu


Milenyumun Mandalı

Editör'den Önemli Not: Sevgili Sait Haşmetoğlu'nun e-romanı görsel öğelerle süslendiğinden, devamını ve önceki sayılarını aşağıdaki adresten tek tıklamayla okuyabilirsiniz. Üşenmeyin... Tıklayın...
http://www.kmarsiv.com/xfiles/mandal_38.asp

Devamı var

 Dost Meclisi


Kahve Molası'nın sürekli ve sabit(!?) bir yazar kadrosu yoktur. Gazetemiz, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır. Bu bölüm sizlerden gelecek minik denemelere ayrılmıştır. Yolladığınız her özgün yazı değerlendirilecektir. Siz sevgili kahvecilere önemle duyurulur.
Kahve Molası bugün 2.908 kahveciye doğru yola çıkmıştır.

 Tadımlık Şiirler


GİT ARTIK

Serbestsin artık, bir kuş gibi kanatlanıp uçabilirsin...
Bilmediğim bir oyun hazırlayıp beni şaşırtabilirsin.
İster dünyayı dolaş!
İstersen sadece pencereni aç.
Sana kalmış...
Ama git artık,
Düşlediğin sözcükleri ara!
Bir okyanusun yüzünde yazılıdır belki!
Belki de bir mavinin, siyahın ya da yeşilin içinde gizlidir?
Kimbilir?
Onu bulduğunda geri dön!!!
Ve yüreğimin ta içine yerleştir.

Senem Bostancı

<#><#><#><#><#><#><#>

ANSIZIN

Güneş vurmuş gözlerine
Tenin bir bahar esintisi
Vurdukça yüzüme bakışın
Daha çok seviyorum seni
Yokken sen!
Hayalini çiziyor düşüncem
Geceden çalmış sessizliği
Sarhoş eden dizeler
Düşündükçe seni
Sen geliyorsun düşüncemden, yola çıkıp...
Ansızın, apar topar!

Senem Bostancı

<#><#><#><#><#><#><#>

ÖZLE BENİ

Yoksa gözlerinde ışığın dokunuşu,
Bilemezsin dokunmayı usulca yüreğime.
Kalmamışsa aşka dair içine sakladığın gülüş.
Bulamazsın yolunu! Gözlerindeki koyu karanlıkta
Sararsa ruhunu koca gövdesiyle yalnızlık!
Aldatmasın seni dolu sandığın ömür gemisi
Denizler boyu özle beni!
Özlemin içindeyim sevgilim!
En güzel renk içinde sana bakıyorum.
Koyu karanlığa inat...

Senem Bostancı

 Sağlıklı Yaşamın Püf Noktaları


POLEN HÂRİKA BİR İLÂÇTIR

Polen; arıların, çiçeklerin ortasında bulunan tozlarını, larvaları ve ana arıyı beslemek için arka ayaklarına özel bir salgı ile toplayarak, kovanın önünde bulunan polen tuzağı denilen kutulara bıraktıkları maddedir. Bu tozlar kurutularak hazır hâle getirilir.

Polen hârika besinlerin en üstünüdür. Bütün vitaminler, yağ, protein, şeker, mineral, doğal hormon gibi maddeler bulunur. Ayrıca 27 çeşit madensel tuz, 22 çeşit amino asidi yanında; A, B, B1, B2, B3, B5, B6, B7, B8, B9, B10 vitaminleri de ihtiva eder.

Başta kanser olmak üzere, kalp-damar ve karaciğer, romatizma, sedef, ekzama, sivilce, saç dökülmesi, cilt lekeleri, prostat, göz, astım, bronşit, ülser, bâsur, felç, kansızlık, beyin, ruh ve sinir hastalıklarında; çocuk gelişiminde; beyin ve vücut yorgunluklarında kullanıldığı gibi; zayıflık-şişmanlık, kabızlık-ishal gibi birbirine zıt olan hastalıklarda da kullanılır. Kandaki alyuvar sayısını %25 ve hemoglobini %15 oranında arttırır.Günde bir çay kaşığı, süt, çay, kahve ile birlikte, yahut çiğneyerek doğrudan doğruya alınabilir.

 Biraz Gülümseyin


Mahkeme Tutanakları

Soru: Üç çocuğunuz var değilmi ?
Cevap: Evet
Soru: Kaçı erkek
Cevap: Erkek yok
Soru: Hiç kızınız varmı ?

Soru: Merdivenler alt bodruma iniyor dediniz doğrumu ?
Cevap: Evet
Peki: Bu merdivenler yukarı çıkıyormuydu ?

Soru: İlk evliliğiniz niçin sona ermişti ?
Cevap: Ölüm nedeniyle.
Soru: Kim ölmüştü?

Soru: Şüpheliyi tarif edebilirmisiniz?
Cevap: Orta boylu sakallıydı
Soru: Erkekmiydi yoksa kadınmıydı?

Soru: Bu güne kadar kaç ölü üzerinde otopsi yaptınız doktor ?
Cevap: Bu güne kadar ki bütün otopsileri ölüler üzerinde yaptım.
Soru: Otopsiye başladığınız zamanı hatırlıyormusunuz?
Cevap: Akşam 8.30 civarlarında başladık.
Soru: Bay ......., O esnada ölümüydü?
Cevap: Hayır , sandalyeye oturmuş neden otopsi yaptığımı merak ediyordu.
Soru: İdrar örneği verme imkanınız var mı?
Cevap: Kendimi bildim bileli yapabilirim.
Soru: Otopsiye başlamadan önce Bay ....... nın nabzına baktınız mı Doktor?
Cevap: Hayır.
Soru: Kalbini dinledinizmi?
Cevap: Hayır
Soru: o halde siz otopsiye başlarken Bay ....... hala yaşıyor olabilir mi?
Cevap: Hayır
Soru: Nasıl bu kadar emin olabiliyorsunuz ?
Cevap: Çünkü adamın beyni masanın üstünde bir kavanozun içindeydi
Soru: Yinede hasta yaşıyor olabilirmi?
Cevap: Evet , hatta şuan da bir mahkeme salonun da avukatlık yapıyor olabilir.

 İşe Yarar Kısayollar - Şef garson: Akın Ceylan


http://www.freeenglish.com/english/index.asp
İngilizce oyunlar yardımıyla yabancı dilinizi geliştirmek isterseniz, tam size göre bir site. Dil öğretimi için özel olarak hazırlanmış pekçok konu var.

http://www.kuraldisi.com/
Aykırı konulardan hoşlananlara göre kitaplar yayımlayan bir yayınevi. Değişik konular ilginiz çekiyorsa, bir uğramanızda yarar olabilir.

http://www.kirsehirnet.com/tsozleri.htm
Türkülerden hoşlanıpta Neşet Ertaş'ı tanımayanınız yoktur. ...Çırpınıp da şanovaya çıkınca, Eğlen şanovada kal acem kızı, Uğrun uğrun kaş altından bakarken, Can telef ediyor gül acem kızı, Seni saran oğlan neylesin malı, Yumdukça gözünden döker mercanı, Burnu fındık ağzı kahve fincanı, Şeker mi şerbet mi bal acem kızı...

http://www.kampanyaturk.gen.tr/
Oldukça ilginç bir site. Türkiye hakkındaki haber ve olaylar için protesto kampanyaları düzenleyen ve bunları düzenli takip edip sonuçlandırmaya çalışan bir iste. Kampanyalara katılmasanız bile, Türkiye hakkında yazılan ve çizilenleri görmek adına bile gezmeye değer.

 Damak tadınıza uygun kahveler


Back4Win v1.0 [1.5M] W9x/2k/XP FREE
http://www.mywebattack.com/gnomeapp.php?id=105678
Sıkıştırarak backup almanıza yarayan güzel bir program. Seçtiğiniz dosyaları, klasörleri, sıkıştırma derecesini belirleyerek yedekleyebiliyor. Yedek içirisindeki dosyaları değiştirebiliyor veya silebiliyorsunuz. Ayrıca kendiliğinden açılabilen exe dosyaları haline getirip saklamanız da mümkün oluyor.
http://kmarsiv.com/sayilar/20021223.asp 23 Aralık 2002 - ©2002-kmarsiv.com
istanbullife.com