KAHVE MOLASI

ABONE FORMU

ABONE OL
ABONELiKTEN AYRIL
HTML TEXT
kmarsiv.com
Arşivimiz
Yazarlarımız

Manilerimiz

FORUM ALANI

İLETİŞİM PLATFORMU

Sohbet Odası
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri

Kim Bu Editor?


Kahveci Soruyor?


Mynet Arkadaşım


Treo Communicator
Adrese Teslim Günlük Sanal Gazete - Sayı: 177

 6 Ocak 2003 - Olmalı mı? Olmamalı mı?


İyi haftalar hepinize,

Haftasonunu, pekçoğunuz gibi, gene tüm gazeteleri kıraat ederek geçirdim. AB'ydi, Irak'tı derken ikinci plana attığımız bir tanecik hükümetimize sıra gelmiş sonunda anlaşılan. Güvenilen dağlara yağan karlar mı, yoksa har vurulup harman savrulan kredi mi neden oldu bilinmez, birer ikişer kokular çıkmaya ve açık edilmeye başlandı. İhale yasası, böle böle denetlenemez hale getirilen yol ihaleleri derken, kokulara yenileri de eklenmeye devam ediyor. Özetle, okuduğu şiir yüzünden milletvekili olamayanın genel başkan, ettiği ipe sapa gelmez ama başlıbaşına suç teşkil edebilecek nitelikteki sözlerin sahibinin bakan olduğu sevgili iktidarımızın üzerinde gri bulutlar dolaşmaya başlamış. Umarım griler, karaya dönüşmeden kendilerine çeki düzen vermeyi başarırlar. En hassas sorunlarımızdan türbanın, kolayca üstesinden gelineceği söyleminin ne anlama geldiğini bir türlü anlayamamıştım. Madem bu kadar kolaydı da bunca yıl neden halledememişlerdi acaba. Neyse artık fazla kafa yormaya gerek kalmadı. YÖK yasasında yapılacak ufak bir değişiklikle, hükümet tarafından atanacak rektörler sayesinde, ihtiyaç duyulan izinler verilecek ve sorunun üstesinden kolayca gelinecekmiş. Özerk üniversitelerin bile yeterince özgür olmadıklarının tartışıldığı bir dönemde, yıllar öncesine geri dönüşün sinyallerinin verilmesi epeyce düşündürücü. Hele bu fikrin ılımlı ve genç bir bakanımız tarafından savunuluyor olması da ayrı bir tez konusu.

Yenilenecek Siirt seçimleri, hem iktidar hem de muhalefet için ilk önemli sınav olacağa benzer. Seçimlere sadece AKP ce CHP'nin katılabilecek olması, seçimin bayağı şenlikli olacağının habercisi. Tayyip Bey'i aday gösterip göstermeme konusundaki karasızlıkları had safhada. Çünkü işin ucunda aday olup seçilememekte var ve bu da hiçte öyle uzak bir ihtimal değil. Dün yaptıkları 6 saatlik toplantı da bile bir karar verememiş olmaları, bocalamalarının göstergesi olsa gerek. İşleri hiçte kolay değil, aday olsa bir türlü, olmasa bir türlü. Sonunda çizilebilecek karizmanın ne partiye, ne de hükümete, yol, su ve elektrik olarak geri dönmeyeceğinin farkındalar. Şimdi, Tayyip Bey, aday olmalı mı, olmamalı mı, işte bütün mesele bu!..

...........

Bugün bir yeni yazarımız, bir de yeni bölümüz var. Sevgili Aslı'nın fincanından taşırıp bizimle paylaşacağı daha çok şey olmalı. Hoşgeldin aramıza Sevgili Aslı Sarıoğlu. Yeni bölümümüz ise "Kahvenin Yanında". Sevgili Elif, yapmaktan, tattırmaktan ve yemekten zevk aldığı kek tariflerini bundan böyle haftada 3 gün bizlerle paylaşacak. Bu köşeyi açıp açmamakta bir an tereddüt ettim ne yalan söyliyeyim. Her yerde hanımlara kaptırdığımız iktidarımızı, "Kahve Molası'nda da kaybetmek vardı işin sonunda. Kek, pasta börek tarifi vererek, acaba light Kahve Molası olurmuyduk? Ama dedimya sadece bir an, sonra kendime gelip hemen köşeyi hazırlamaya koyuldum. Nedeni basit, bizim kalbimize giden yol midemizden geçmiyor mu? Geçiyor. O halde kahvenin yanında hanımların yaptığı kekleri yemenin zevkinden kimseyi mahrum bırakmaya hakkım olmadığını düşündüm. Haksız mıyım yani? Denediğinizde bizleri de unutmamanız dileğiyle, kolay gelsin, afiyet olsun.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur

 Delikanlı Yazar Kahveci : Hüsamettin Gezer


Çelik Bilek neyiniz olur?

Merhaba kardeşler,

Benim yaşıtım olanlar hatırlar, bizim çocukluğumuzda genelde Teksas, Tommiks adıyla anılan ama türlü, türlü kahramanların olduğu çizgi romanlar vardı. Biz onlarla büyüdük desem yalan olmaz, hele ben okumayı onlar sayesinde öğrendim desem hiç yalan olmaz.

İlkokula giderken, okul sonrası mahalledeki çocuklarla bir duvarın dibinde toplanır, hepi topu 10-15 tane olan, okunmaktan pırtığı çıkmış kitapları değişe, değişe okurduk. Ben okuma, yazmayı geç öğrendiğim için önceleri resimlerine bakar, sonra diğerlerinin anlattıklarından yazılarda neler yazıyor diye sökmeye çalışırdım. Sonra baktım olmuyor bir gayret okumayı öğrendim, yazmayı ise daha sonra komşu kızına mektup yazmaya kalkınca öğrenecektim.

Biz en çok Tommiks'in ve Çelik Bilek'in maceralarını okurduk, Teks, Kinova, Zagor falan, filan başka kitaplar da vardı ama nedense elimize en çok bunlar geçerdi. Ben Çelik Bilek'e bayılırdım, bir kere delikanlı, babayiğit adamdı, vurdu mu oturturdu. Tommiks'i de severdim ama o bir karış oğlanın koca, koca adamları dövmesine pek inanamazdım, bir de Konyakçı ve Doktor'un sürekli içmesinden hoşlanmazdım. O zamanlar sülalede içip, içip rezalet çıkaran adam bol olduğu için nedense bu içki işini pek sevmezdim, çocukluk işte. Bu kitapları okuya, okuya onlar gibi olmaya özenirdik, aramızda "mmm, ala, şerirleri derdest ettiniz mi?" gibi tuhaf kelimeler olan bir dil kullanırdık. Kafamıza çuldan, çaputtan Çelik Bilek şapkaları yapar, akşama kadar mahallede "sen İngiliz'sin, ben asiyim" diye dövüşür dururduk.

Çelik Bilek'in bizim evde benden başka bir hayranı daha vardı ki, o da rahmetli babannemdi. Kadıncağız sürekli evde oturur, zor gören gözleriyle bir yandan oya yapar bir yandan da benim anlattığım Çelik Bilek hikayelerini dinlerdi. Ben ona sesli sesli okur, bazan da resimlerini gösterirdim, bayılırdı. Sonraları ben iyice zıvanadan çıkıp babannemi Çelik Bilek'in bizim uzaktan akrabamız olduğuna inandırdım. Zavallı kadıncağız Çelik Bilek'i bizim memleketi işgal etmeye gelen düşmanlarla savaşan pehlivan torunu birisi sanıyordu.

Zamanla benim ona okuduklarımla yetinmedi, okuma, yazma bilmediği için kitapların resimlerine bakmaya başladı. Çelik Bilek'in İngilizleri dövdüğü sahnelere keyifle bakar "ah, ah, ellerin dert görmesin yavrum, vur gahpelere" diye söylenirdi. Hani olurda 10-15 İngiliz Çelik Bilek'i bir köşede sıkıştırırsa o zaman ağlamaklı olur "uy, uy pek hırpaladılar çocuğu, elleri kırılasıca gavurlar" derdi. Öyle sürekli yarı çıplak gezdiğini görünce "üstte, başta yok oğlanın" diye ona hırka örmeye bile kalkıştıydı.

Babannem böyle, böyle çizgi roman işine fena kaptırdı, ara sıra bana babamdan gizli para verir yeni kitaplar aldırırdı, sedire karşılıklı oturur çizgi roman okurduk. Bir süre sonra babannem yalnız okumakla kalmadı, yorum yapmaya da başladı. Ona göre Çelik Bilek artık yorulmuştu, devlet yerine başka birini vazifelendirmeli, o da yaz, kış yarı çıplak gezmeyi bırakıp eli yüzü düzgün bir tazeyle evlenip çoluk, çocuğa karışmalıydı. Tommiks ise siddin senedir yüzbaşı olduğu için terfi vermezseniz istifa ederim demeli ve o ayyaş heriflerden de bir an önce kurtulmalıydı. Nereden eline geçtiyse okuduğu Tarkan'ı ise hiç beğenmedi, "ne o oğlanın hali öyle donla dolaşıyor, karı gibi uzun saçlı, her işi de köpeğine yaptırıyor" diye söylendi durdu.

Bizim bu çizgi roman hikayemiz babannem rahmetli oluncaya kadar sürdü. Evdekiler de bu merakımızı öğrenmişti, babannem ara sıra babama bile sorardı "oğlum Bilek kurtulmuş mu hapisten, pek merak ediyorum oğlanı" diye. Babam ya sabır çeken gözlerle bana bakar "kurtulmuş anne, yokmuş bişeyi" diye cevap verirdi. Kimse ona gerçeği anlatmaya uğraşmadı, ölümüne kadar benim anlattıklarıma inandı durdu.

Rahmetli tonton babannem benim, o zamanları hatırlıyorum da resmen gözlerim yaşarıyor. Onunla karşılıklı oturup çizgi roman okumayı öyle özledimki. Bu romanların yeni baskıları şimdi de var, zaten onlardan birini gördüm de bunları yazmak aklıma geldi. Yeni baskılar gıcır, gıcır kapaklı, içindeki resimler daha bir temiz ama ne bileyim elime bir Çelik Bilek kitabı almışım gibi gelmedi, o heyecanı duymadım, sadece babannemi bir kez daha hatırladım, gülümsedim, gözüm yaşardı o kadar.

Kalın sağlıcakla dostlar.

Hüsamettin Gezer
husam@polygon.com.tr

 Kaşif Kahveci : Betül Ayhan


Şehir Hikayeleri

Elinize bir kalem, birde coğrafya atlası alıp, gelişi güzel oraya buraya noktalar koyun. Ama atlasınız Türkiye bölümünde olsun, aksi halde anlatacak bişey kalmaz bana. Koyduğunuz her noktanın ayrı bir hikayesi vardır. Kuzeyde bir şehrin hikayesini anlatacağım ben size. Mutlaka gidilip görülmesi gereken yerler arasında adı sık sık geçen bir şehri.

Hayatımıza zaman zaman asla unutamayacağımız şeyler girer. Kimi kısacık kalıp çıkıverir, kimi bir süre yaşar bizimle. Birlikte geçirdiğimiz zaman dilimleri önemli olmaksızın derin izler çizer hayatımızda. Bu kimi zaman bir insandır, kimi zaman bir aşk, kimi zamanda bir şehir. Bir şehre aşık oldunuz mu hiç? İstanbul'da yaşayanların çoğu için cevap evet olacaktır. Nedendir bilmem, tüm İstanbul'lu şairler aşık bu şehre. Belkide ben bir türlü aşık olamadığım için inanılmaz geliyor. Mecnun'un gözüyle göremiyorum belkide Leyla'yı. Benim şehrim yolu düşmeyenlerin pek bilmediği, coğrafya atlasının bir köşesine sıkışıp kalmış bir kent. Arada bir gezelim, görelim, eğlenelim, öğrenelim içerikli programlarda adı geçer. Ana haber bültenlerinde esamesi pek anılmayan denize nazır bir şehir. Hani "sadece gitmek zorunda kalanların bildiği bir yol üstü lokantası gibi" değil ama nerdeyse ona yakın.

Biz 5 sene birlikte yaşadık. Bir sürü evim oldu bu kentte. Bir sürü derken abartmıyorum, 3 yılda 6 evde yaşadım. Üstelik son bir yılı aynı evde geçirerek ortalamayı düşürmek adına ciddi yol katettim. Diğer 2 yılı da zor hayat koşullarıyla baş etmede ciddi bir okul olan öğrenci yurdunda geçirdim. Evlerimin en güzeli en sonuncusuydu. Denizle aramızda bir koşuluk yol var. Bazı akşamlar Karadeniz gözünü karartıp serenatlar yapardı penceremin önünde. Orhan Veli'nin haftalarca dinmeyen motor sesi benim ninnilerim oldu çoğunlukla. Şimdi yazarken düşünüyorum da belkide şehri bu kadar çok sevmemin nedeni bu serenatlardı.

Oldukça kullanışlı bir şehir Trabzon. Hem şehir hayatından kopmayıp hem de tarım, hayvancılık gibi aktivitelerle hayatınızı zenginleştirerek çiftlikte yaşıyomuş gibi yapabilirsiniz kendi kendinize. Ağaç dallarından sarkan kabaklar benim için enteresan şeyler değil artık. Balkonda, meyve kasası içinde maydonozlar, saksılarda domatesler mi dersiniz, yoksa pencere önlerinde atom biberler mi istersiniz? Mesela biz evde mantar yetiştiriyorduk. Daha doğrusu mantar evimde kendi kendine yetişiyordu. Öğrenci evlerimden ilki, hemde klasik bir öğrenci evi. Giriş katta, balkonsuz falan. 3 odamızdan biri boştu, en köşede ve en rutubetli olanı. Hatta rutubetli yeterince net bir tanım olmadığından biz ona sulak oda diyorduk. Küçük mantarcık nerden geldi, nasıl buldu yerini de kafasını çıkarıverdi iki döşeme tahtasının arsından onu bilemiyoruz. Aslında pekte ilgilenmemiştik o zamanlar bununla. Okulda anlatıp makara yapacak bişeyler çıkmış olması bizim için yeterli. Zamanla gelen misafirler bizden önce mantarcık'ın hatırını sormaya başladılar.

Sulak ya hani oda, acik suyunu çekebilsin diye evdeyken pencereyi açık bırakıyoruz. Bu vesile ile birde kedimiz oldu. Davetsizce eve girip, mutfağı bulup, dolaba koymayı unuttuğumuz yiyecekleri aşırarak bize ders veren bir yaratık. Kedilerle aram iyi olsa gel sende bizimle kal diyeceğiz. Kedinin de bizimle yaşamak pek umrunda değil, geliyor, karnını doyuruyor ve gidiyor. Gerisiyle de ilgilenmiyor. Ben, ev arkadaşım, mantar ve kedi bi zaman beraber yaşadık. Sonra, günlerden bir gün mantarla kedi eşzamanlı olarak kayboldu ortalardan. Kedi ve mantarın arasındaki ilişki ile ilgili efsaneler aldı başını yürüdü sonra.

Kedi giriş kattaki bir ev için normal görülerek kayıtlara geçilmedi ama mantarcık tarihin tozlu sayfalarındaki yerini aldı. E bundan fazlası da olamazdı herhalde. Yani normal bir insan beyni (eğer normalsem) öyle düşünüyor.

Derken, günlerden birgün, başka bir ev arkadaşı ile başka bir evde yaşarken, hani şu denize nazır, süper manzaralı olanda, bir gün ev arkadaşımın sesiyle kendimi odamdan dışarı attım. Öyle bir panik ortamı varki, sanırsınız yangın çıkmış. "Koş koş çabuk gel" dedi kendi odasına girerken. Tamam dedim ya örümcek yada kalorifer böceği mevzu bu. Odaya girer girmez pencerenin önüne sürüklendim. "Bak bak" dedi pencereyi göstererek. Cama yapışıp dışarı baktım ama ne gelen var ne giden. Hani sadece ses olsa panikleyeceğim ama suratında anlam veremediğim enteresan bir gülümseme var.
-Gördün mü?"
-Yok görmedim bişiy?!!
-Ya baksana şurda işte.
Israrla sokağa bakıyorum ama bişey göremiyorum. İnle cin futbol maçı yapıyor, onlarıda ben seçemiyorum, serde miyopluk var. Sonunda dayanamayıp yamacıma geldi ve pencere pervazına dayadı işaret parmağını. Amanin o da ne!!! Pervazla camın arasında acik bir boşluk, onun ortasında da bir yonca:)) Yahu senin ne işin var orda:S Garibim boynunu bükmüş duruyo oracıkta sessiz sessiz. Dört yapraklı olsa paraya kıyıp piyango bileti alalım dicem ama kerata 3 yapraklı.

Biliyorum, tarih sadece ilkleri yazar ama ben yinede yoncayı da tozlu sayfalar arasında yer bulup ekledim. Yonca ve mantardan sonra banyodaki ot süpürgenin tomurcuklanıp çiçeğe durması çok şaşırtıcı olmadığı için o, sayfalar arasında yer bulamadı.

Uzun zamandır size Trabzon'u anlatmak istiyordum ama nerden başlayıp nasıl anlatayım bir türlü kestiremediğimden bekledim bu güne kadar. Sonra kendi kendime 'dur' dedim ben biyerden başlayayım, devamı gelir nasılsa. Devamı gelecek:))

BeT
bet_ayh@mynet.com

 Fincandan Taşanlar : Aslı Sarıoğlu


ZEYTİN ve DENİZ

Gözleri zeytindi. Baktıkça gülümserdi kadın, gözlerine. Sonra, bütün günahları işlemiş gibi utanır, saklardı gözlerini.

Gözleri denizdi kadının, her tutunmak istediğinde adam, bir avuç kum kalırdı ellerinde, deniz kayıp giderdi.

Gün ışığı kadar yakın, geceler kadar uzaklardı birbirlerine.

Sözleri, gün gelir yağmur olur, gün gelir geçim sıkıntısı. Ama mutlaka bir yürek sıkıntısı taşırdı içinde.

Kolay değildi kadın için sevdayı sevdayı düşünmek, üç çocuğuyla. Hatta aklına bile getirmezdi. Yüreği hatırlar, kıpırdanırdı kimi zaman, utanırdı. Umut etmeyi on sekizli yaşlarında, çeyiziyle evine sermiş ve gelinliğiyle kaldırmıştı sandığa. Saate bakardı, akıp giderdi zaman, işi, aşı ve çocuklarıyla. Hiç düşünmemişti, bu saat durmaz mı, aksamaz mı, değişmez mi diye.

Kolay değildi adam için sevdayı düşünmek. Bekardı, anasıyla "nohut oda, bakla sofa" bir evde yaşardı. Evin ekmeği, mercimeği ve fasulyesi eksik olmazdı. Bir, et girmezdi ya, bütün sorun da buradaydı.

Gözleri zeytindi adamın, baktıkça gülümser, utanırdı kadın. Gözleri denizdi kadının, adam her tutunmak istediğinde bir avuç kum kalırdı ellerinde.

Aslı Sarıoğlu

 Milenyumun Mandalı : Sait Haşmetoğlu


Milenyumun Mandalı

Gelecek Satarak Para Kazanmak Projesi

Her banka gibi, biz para satarak para kazanan bir kuruluştuk ve birilerinin karşılamaya parasal güç yettiremediği bazı gereksinimlerini karşılamak için bize başvurarak kredi talep etmelerini bekliyorduk. Bunlar bireyler olabileceği gibi ticaret ve sanayi kuruluşları, belediyeler, çiftçiler ya da öğrenciler olabilirdi.

Benim planım, Enerji Ajansından alınan bilgiler çerçevesinde yeni enerji teknolojilerini tanıtmak ve böylelikle ev ve işyerlerine henüz farkında olmadıkları gereksinimlerini karşılamak için kredi olanağı pazarlamaktı. Bir benzetme ile ifade etmek gerekirse karasabanla toprak süren köylülere önce traktörü tanıtmak, sonra da onu edinmeleri için kendilerine kredi olanağı sunmaktı.

Örneğin ajans belgelerinde tanıtlan "Enerji Sözleşmesi" Türkiye koşullarına uyarlanarak yepyeni bir bankacılık faaliyeti olarak bize hem prestij, hem ilave iş kapasitesi, hem de yeni müşteriler kazandırabilirdi. Tamir atölyeleri, küçük imalathaneler, fabrikalar ya da sanayi kuruluşlarının yıllık aydınlatma ve ısıtma giderlerinde iyileştirmeler yapacak yatırımlar için bu kuruluşlara kredi verilmesi, ancak kredini ilave mali yük yaratılmadan geri ödenmesi fikrine dayanan bu sistem şöyle işliyordu: firmanın enerji altyapısı inceleniyor ve yıllık ortalama enerji sarfiyatı belirleniyordu. Söz gelimi yılda 4 milyon kw saat elekrik enerjisi tüketen bir kuruluş, mevcut tüketim yapısını değiştirecek ilave makine-ekipman kullanmamak koşuluyla, yapılacak yatırım miktarına göre değişen bir süre için, örneğin 5 yıl için, yılda 4 milyon kw saatlik elektrik enerjisi tüketiyor gibi ödeme yapmayı taahhüt edecekti. Banka ise kuruluşun enerji altyapısını yenileyerek yıllık enerji tüketimini yılda 2.5 ila 3 milyon kw saat gibi, daha düşük bir düzeye çekecek ve yatırım bedelini, sağlanan enerji tasarrufu sayesinde 5 yıl içinde, kar payıyla birlikte geri alacaktı.

Bu yöntem, banka için olduğu kadar, o sözleşmeye imza atan firma için de cazipti. Zira önündeki 8-10 yıllık dönemde enerji alt yapısını yenilemek için bütçe ayırma imkanı olmayan bir firma, normal koşullar altında zaten ödemeye devam edeceği yıllık 4 milyon kw saatlik elektrik faturasını 5 yıl süreyle ödemeyi taahhüt ederek enerji alt yapısını yenileme olanağına sahip oluyordu. Üstelik kredi geri ödenip banka aradan çıktığında (yıllık enerji tüketimi 4 milyondan iki buçuk-üç milyon kw saate düşmüş olduğundan) enerjiye ödenecek fatura da o oranda azalmış olacaktı. Bu sadece o firma için değil, ulusal enerji harcamaları açısından da büyük bir kazanç demekti. Zira ithal enerji kaynaklarına dayanan enerji tüketimimizin azaltılması, enerjiye harcanan paranın da azalması anlamına gelecek ve dış ticaret dengesinde olumlu yönde değişiklik meydana getirecekti.

Bunun ötesinde, 90 günlük petrol stoku bulundurmak yönündeki ulusal sorumluluğumuzu yerine getirecek kamu kuruluşlarına kredi sağlanması gibi daha büyük işlere de girilebilirdi. Hatta böyle bir stok bulundurma yükümlülüğünün banka tarafından üstlenilmesi cihetine gidilerek 120-150 günlük gereksinime tekabül eden daha büyük bir stokun yönetilmesinde söz sahibi olunması, bu sayede uluslararası petrol piyasalarını izlenerek petrol alım-satımı yoluyla etkin bir stok yönetimi gerçekleştirilerek ilave karlar sağlanması dahi mümkün olabilirdi.

Ancak kredi kullanımının o denli kolay olmadığı, günümüzün tüketici kredileri ve kredi kartları gibi uygulamalarının henüz ufukta dahi gözükmediği, nispeten içine kapalı bir bankacılık anlayışının hakim olduğu o yıllarda bu fikirler kelimenin tam anlamıyla birer "devrim" olarak algılanmaktaydı.

Doğal olarak bu fikirlerimi açtığım arkadaşlarım ve yakın mesaide bulunduğum amirlerim "Git işine kardeşim, başka derdin yok mu senin? Enerji Bakanlığı ne güne duruyor?" gibisinden cesaret verici (!) sözlerle karşıladılar beni...

İlk Girişimler

Ancak yarış atı olmaya azmetmiş birisini ne yıldırabilir ki? Düşünce ve tasarılarım aynı hızla devam etti. Önce IEA belgelerinin önemli gördüklerimi kolumun altına alıp Genel Müdür Yardımcısına bilgi sunmakla başlayan diyalog, uluslararası petrol piyasalarındaki gelişmeleri haftalık raporlar halinde, bankamızın bir bilgi hizmeti olarak, enerji alanında faaliyet gösteren tüm resmi kuruluşlara gönderilmeye başlanmasıyla işlevsel bir boyut kazandı.

Siyah beyaz fotokopiyle çoğaltılan fiyat grafiklerinin tek tek renkli kalemlerle boyanıp anlaşılır hale getirildiği bu raporlarda Brent tipi ham petrolün fiyatının 4 haftadır düşmekte olduğu, Ekim ayında yapılacak OPEC toplantısından üretimi düşürme kararı çıkabileceği gibi önemli tahlil ve yorumlara da yer verildiğinden banka yöneticilerine olumlu tepkiler gelmeye başlaması uzun sürmedi. Sonunda bana "Bu konuda başka ne yapılabilir?" sorusuna kapsamlı, tatmin edici, belgelere dayanan bir cevap bulmak görevi verildi.

İlk işim, Enerji Bakanlığı, Devlet Planlama Teşkilatı ve Devlet İstatistik Enstitüsü başta olmak üzere, enerji alanında faaliyet gösteren tüm kamu kuruluşlarına birer yazı gönderilerek Türkiye'nin enerji alt yapısı, son 20 yıla ait yıllık üretim ve tüketim rakamları ile enerji arz-talep dengesinin gelecekteki seyrine ilişkin projeksiyonlar gibi konularda bilgi istenmesini sağlamak oldu.

Günlük işlerimin arasında bu konuyu özel bir ilgi ile izliyor, gelecek cevapları merakla bekliyordum. Ancak sonuç tam bir hayal kırıklığı oldu. Bilgi istediğimiz kuruluşlardan neredeyse sadece üçte biri yazımıza yanıt vermişti. Gelen yanıtlarda ise istenen türde istatistiki bilgiler yer alıyordu, ne de geleceğe dönük tahminler. İşe yarar bir kaç münferit rapordan ise genel bir sonuç çıkartmam imkansızdı.

Mülkiyeliler Birliği lokalinde sınıf arkadaşlarımla dertleşirken bu konuyu açtığımda Dışişlerinde görevli arkadaşım Erdoğan "Hiç uğraşma kardeşim" dedi, "devlet işi böyle yürür. 40 kere yazarsın, yine de cevap alamazsın! Git kütüphaneden falan araştır bence..."

Bir tecrübeyi yansıtan bu sözler beni farklı bir iletişim yöntemi bulma arayışına sevketti.

Editör'den Önemli Not: Sevgili Sait Haşmetoğlu'nun e-romanı görsel öğelerle süslendiğinden, devamını ve önceki sayılarını aşağıdaki adresten tek tıklamayla okuyabilirsiniz. Üşenmeyin... Tıklayın...
http://www.kmarsiv.com/xfiles/mandal_45.asp

Devamı var

 Dost Meclisi


Kahve Molası'nın sürekli ve sabit(!?) bir yazar kadrosu yoktur. Gazetemiz, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır. Bu bölüm sizlerden gelecek minik denemelere ayrılmıştır. Yolladığınız her özgün yazı değerlendirilecektir. Siz sevgili kahvecilere önemle duyurulur.
Kahve Molası bugün 2.990 kahveciye doğru yola çıkmıştır.

 Tadımlık Şiirler


BİR KENTE DOĞRU

Bir kente gideceğiz, sevgilim
Ellerin ellerimde sımsıcak.
Bir kente gideceğiz, sevgilim
Tüm terazilerin ağırlık kefesinde
Yalnızca sevgi olacak.
Sevgiyle tartacak fırıncılar ekmeği,
Gözlerinin içindeki ışıltıyla ödeyeceksin
Çok sevdiğin fuşya rengi kazağı.

Tertemiz aşk mektupları yazılacak
Hamur kazanlarına doldurulmuş
Kirli kağıtlardan.
Bir kente gideceğiz, Sevgilim
Pasaport, sınır, vize, oturma izni
Dahası kendine yasak olmaz
Gönüllerden gönüllere bir yol uzanır,
Herkes birbirine aşina
Elem herkese yabancı.
Bir suçlu gibi taşımaz
Kimse sevgiyi,
Alınmaz ve satılmaz
Sunulur
İçer kana kana susayan
Kimse hesap vermez; olmaz çünkü soran.

Bir kente gideceğiz Sevgilim
Gül bahçeleri, ıssız koru, sessiz orman
Ve tüm çimenler, oğul otları ve de kudret kökleri
Derin bir huşu içinde selamlar
Tüm sevişenleri.
Yorgun düştüğünde
Yumuşak bulutlar sarar çıplak bedenimizi
Utançsız...
Sokuluruz birbirimize.
Birbirine karışır soluklarımız.
Uyanır, erken sabahın diriliğinde
Yıldızlarla yıkanır ellerimiz, yüzümüz.

Bir kente gideceğiz Sevgilim
Gün erken başlayacak
Yaprakların üzerindeki
Çiğ damlalarında tarayacak
Burada hiç sevmediğin saçların, ipeksi
Sınırsız ve çıkarsız sevme yarışmaları açılacak
Birincilerin başında defne yapraklarından bir taç
Nedimeler, kumrular olacak.
Olmaz deme, Sevgilim
Senin de böyle hayallerin olacak
İtiraf etmediğin,
Biliyorsun en birincilik hep sende kalacak

Bülent KUMRAL

<#><#><#><#><#><#><#>

ÇINAR

Bir ihtiyar çınar olsam
köklerim yüzmetrelere uzansa
dallarım salkım saçak göklere
yerimden kalkmadan seyretseydim
Dünyayı en tepeden

aşklarım su olsaydı
ulaşsaydı en diptekilere
aşklarım hava olsaydı
hissetseydim her rüzgarla hücremde

Tarihin tanığı olsaydım
Aşıklara kucak açıp koca gövdemde
çocuklara salıncak kursaydım
sarmaşık iplerimle

Sen bir mantar olsan
gözümün önümde, her yağmurdan sonra
sarsaydın bedenimi bedeninle
Her bahar buluşsaydık
hep aynı yerde
flimlerdeki gibi bizim yerimizde.

Serkan YILDIZ
Kahvenin Yanında

 Kahvenin Yanında: Elif Şeref Artun


   ÇİKOLATALI TERRINE (İsveç)

MALZEME
4 yumurta (sarısı ve beyazı ayrılmış)
4 yumurta sarısı (ayrıca)
250 gr. toz şeker
90 gr. toz kakao
90 gr. margarin
65 gr. bitter çikolata
250 ml. sıvı krema
25 gr. pudra şekeri
toz kakao (süslemek için)

KEK İÇİN...
4 yumurta sarısını 25 gr. toz şeker ve 25 gr kakao ile çırpın.
Başka bir kapta 4 yumurta beyazını köpürene kadar çırpın. 75 gr. toz şekeri yavaş yavaş ekleyerek çırpmaya devam edin.
Yumurta akı ve şeker karışımını yavaş yavaş diğer karışıma ekleyerek çırpmaya devam edin.
Karışımı dikdörtgen bir kek kalıbına boşaltın. Önceden 150 dereceye ısıtılmış fırında 45-50 dk pişirin. Kek piştikten sonra soğumaya bırakın.

SOS İÇİN...
Kalan kakaoyu, margarini ve bitter çikolatayı bir kaba koyarak benmari usulü eritin. (Bir tencerede kaynayan suyun üzerine yerleştireceğiniz başka bir kapta eritin. Malzemeler direkt ocak ısısına maruz kalmayacak ve böylece yanmayacaktır.) Malzemeler erirken karıştırmayı ihmal etmeyin. Eriyen karışımı bir kenara koyup soğumaya bırakın.
Başka brir kapta kremayı ve pudra şekerini karıştırın. Dört yumurta sarısını ve kalan 150 gr toz şekeri ekleyerek çırpmaya devam edin. Bu karışımı soğuttuğunuz kakao, margarin ve çikolata karışımına ekleyeyin ve yavaş yavaş karıştırın.

BİTİYOR...
Soğumuş olan keki kalıptan çıkararak 3 eşit kat olarak kesin. Kalıbın içini yağlı kağıtla güzelce kaplayın. Sosun 1/3'lük kısmını kalıbın dibine yayın. Üzerine kekin bir katını koyun. Kalan sosun yarısını kekin üzerine koyarak bir kat kek daha koyun. Son sosu da ekleyerek kekin son parçasıyla kapatın.
Üzerini folyoyla kapatarak bir gece buzdolabında bekletin.

Buzdolabından çıkarınca ters çevirerek servis tabağına alın. İnce dilimler halinde kesin, servis yaparken toz kakao ile süslemeyi ve süslerken hayal gücünüzü eklemeyi unutmayın.

Afiyet olsun.
   Tarifi yazdırmak için tıklayın

 Biraz Gülümseyin


Al Bundy Felsefesinin Ana Hatları

1. Bir erkek bütün hayatı boyunca seksidir ama bir kadın "karın" olana kadar seksidir.
2. Bir ülkeyi mahveden şeyler, bilgisayarlar ve kadınlardır.
3. Evlilik sigorta poliçesi gibidir. Sürekli bir şeyler ödersin ama geri hiçbir şey alamazsın.
4. Kimse bir ayakkabı satıcısının cazibesine dayanamaz.
5. Eğer seks istiyorsan çocukların evden gitmeli, eğer iyi seks istiyorsan karın evden gitmeli.
6. Tanrı, kadınlardan spor yapmasını istemez, öyle olsaydı onları erkek olarak yaratırdı.
7. Noeller pişmanlıklar için değildir. Pişmanlıklar için evlilik yıldönümleri vardır!!!

 İşe Yarar Kısayollar - Şef garson: Akın Ceylan


http://www.orisinal.ws/games/bauns.htm
İşte sizlere yeni bir oyun daha... Çek, sündür, patlat... Şaka bir yana çabucak konsantre olup vaktin ne kadar hızlı geçtiğini farkettirmeyen bir oyun. İyi eğlenceler diliyorum.

http://www.turk.ch/siir/anlamli_sozler.htm
..."Aslanlar kendi tarihlerini yazmadıkları sürece, avcı hikayelerine inanmak zorundayız"... "Hükümdar haksız olarak bir köylüden yumurta alırsa, adamları köylünün büyün tavuklarını alır. Sadi"... "İçteki kiri su değil, ancak gözyaşı temizler....Mevlana"... gibi bir çok anlamlı sözlerin toplu listesi.

http://vega.bilten.metu.edu.tr/
Tübitak tarafından hazırlanan sitede düzenli olarak uydulardan alınan görüntüler bizlerle paylaşılmış. ...Arşivlenen bu görüntüler yine gerçek zamanlı olarak Internet ortamına aktarılmaktadır. Yan tarafta bulunan linkler yardımıyla güncel METEOSAT ve NOAA uydu görüntülerine ulaşabilirsiniz... Meraklılarına duyurulur.

http://tckimlik.nvi.gov.tr/pls/kimlik/kimlik
http://tckimlik.nvi.gov.tr/pls/kimlik/kimlik TC kimlik numaranızı halen bilmiyorsanız, bir an önce öğrenin. Ekteki link yardımıyla önce nüfusa bağlı olduğunuz il ve daha sonra ilçeyi seçiyorsunuz. İsim, soyad, vs. bilgilerden sonra kimlik numaranıza ulaşıyorsunuz. Bazı yerlerde sorulmaya başlanan bu bilgiyi nüfus dairelerinden alabilmek için ayrıca ücret ödemeniz gerekiyor...

 Damak tadınıza uygun kahveler


AdKiller Daemon v1.0.15r2 [54k] W9x/2k/XP FREE
http://www.mywebattack.com/gnomeapp.php?id=105749
İnternette turlarken karşınıza çıkan reklam pencerelerinden usandıysanız, bu minicik programı kullanmanızı tavsiye ederim. Program, pencere başlıklarına ve pencere boyutlarına göre ayırım yaparak pencereleri kapatıyor. Önceden tanımlı 400 kadar başlıkla gelen yazılıma sizde başlık ekleyebiliyor yada başka seçenekler tanımlayabiliyorsunuz. Örneğin, şu boyutlardan ufak her pencereyi kapat diyebiliyorsunuz.
http://kmarsiv.com/sayilar/20030106.asp 6 Ocak 2003 - ©2002/03-kmarsiv.com
istanbullife.com