|
ISSN: 1303-8923
|
|
|
|
Adrese Teslim Günlük Sanal Gazete - Sayı: 185 |
16 Ocak 2003 - Tekno mazeretim var |
Merhabalar,
Efendim bugün teknik bir nedenle molayı baskıya erken saatlerde vermek zorundayım. O yüzden sizlerle pek uzun kalamıyacağım. Ama aşağıda birbirinden güzel yazılar sizleri bekliyor. Alın elinize kahve fincanlarınızı, kurulun ekranın önüne teker teker okuyun. Canınız sıkıldığında da daha güzellerini sizler yazın oldu mu?
Bu Cumartesi akşamı okur-yazar çalgılı çengili Kahve Molası toplantısı tertiplendi. Pek dahlim olmasa da uzaktan yapılanları izliyorum. Sanırım bana sadece orada bulunmak düşecek. Toplantı herkese açık. Tek yapmanız gereken bizim Enişte'ye asesen@turk.net bir mail atıp geleceğinizi bildirmek. Hepsi bu.
Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle... Cem Özbatur
|
Şifacı Kahveci : Ayşe Nur Doksat |
SİZ NASIL YAPARSINIZ?
Öylesine oturmuş, "boş" ekrana bakıp, boş boş düşünüyorum. Tam da böyle değil aslında. Ekran boş değil. Ekran tıka basa dolu. Boş boş bakan benim. Her boşun en dolusuyla. Her dolunun en boşuyla.
Deyin ki, çekmecelerimi düzenliyorum. Çarşaflar bu çekmeceye, tek kişilik takımlar sağa, çift kişilikler sola... İç çamaşırları alt çekmeceye... Çoraplar en alttakine... Pamuklular öne, yünler arkaya, araya naylonlar... Hayallah! Ne yaparsan yap, ille de sentaks! Mecburuz galiba?
Her sevgili bir yabancı dil aslında...
Kanunlar yönetmelikler bu klasöre... Yazışmalar şu klasörün içindeki bu klasöre... Sunumlar belgelerime... Belgelerim bu sürücüye... Sürücü diske... Disk katı diske... Katı disk içime içime...
Dokümanlarım... Fotograflarım... Bavulum... Torun torbam... Yarattığım sınıflarım... Sınıflarımla yarattıklarım... Yaşamım...
Sentaks?
Boş boş bakıyorum ekrana, çekmecelere, klasörlere, gruplara, sınıflara yüklenmiş ve daha da yüklenmeye hâzır ve nâzır kafamın içini derleyip topluyorum. Hiç hissetmeden düşünüyorum. Bomboşla dopdolu ya da dopdoluyla bomboş ekrana baka baka düşünüyorum.
Her sevgili bir yabancı dil aslında...
Harika! Dinlenmek için minik bir yorulma faslı. Tersi de olabilir. Yorulmak için minik bir dinlenme faslı... Vice versa !
Çok uzattım. Kısa keseyim. Dinlenme/yorulma/derlenme/toplanma/aslında hop hop etme faslımda aklımdan geçenler:
Her sevgili bir yabancı dil aslında! Her sevgili bir yabancı dil öğrenmek...
Bir yabancı dilde "Merhaba" ya da "Nasılsınız?" ya da "İyiyim" demeyi ezberlediğimiz anda, o dili kavrayıvereceğimizi zannederiz, öyle olmuyor ama.
Ne zaman ki gerçek derdimizi anlatmaya ya da karşımızdakinin gerçek derdini anlamaya kalkışıyoruz, işte, o zaman başlıyor bir yabancı dilin felaketi.
Ya vaz geçiyoruz öğrenmekten ya da bölüne parçalana devam ediyoruz.
Her yabancı dil bir "parçalanmak"tır en nihayetinde!
"Kafasını gözünü yara yara" derler ya. Boşuna değilmiş demek ki.
Her insan bir diğerine "yabancı dil" belki de. "Sevgililik" ise ana dili Latince kökenli olup da, Çince ya da Türkçe'ye durmak gibi mesela.
İçimizdeki "serseri"...
"Deli" dili? Tüm anadillerin eli. Kim neyi bekler nerede ne asıl? Kim kimdir? Kim nedir? Ne kimdir? Kim neyin nesi, kimin fesidir? Ne kimin fesi, neyin nesidir?
Ekmek bir lazım gün almam bu...
Toparlayalım:
İnsanların birbirini anlayabilmesi için "ortak bir dil" gerek. Yetmez! "Ortak bir düş" gerek! Yetti mi sandınız? Yanıldınız o halde!
İnsanların birbirini anlayabilmesi için "ortak bir düşüş" de gerek.
Neymiş?
İnsanların birbirlerini anlayabilmesi için "ortak bir dil", "ortak bir düş", "ortak bir düşüş" gerek!*
Ben anlatamamaktan ziyade, anlayamamaktan korkarım. Dolayısıyla, anlatabilmekten ziyade anlayabilmeye saplanıp kalırım. İlle de kalacaksam?
Koskocaman bir yalan!
Doğrusu: Hep anladığımı varsayarak anlatmaya kalkışırım. Şöyle de denebilir: Hep anladığımı varsayarak susup kalırım. Her iki türlüsünde de saplanıp kalırım.
Hep tercüme yapıyorum anlayacağınız. Hep tercüme hep tercüme! Kendime tercüme, ona buna tercüme.
Tercümem mükemmel olacak bir gün, inanıyorum. Ne zaman ki, yaşamsal sıvım -deli düşüm/deli dilim- deli deli akabilecek içimde, o zaman mükemmel olacak tercümem.
En parçalanmamış halim, kıssadan hisse!
Adamı adam gibi adam eden, en hakikisiyle "kendinde" (üçüncü nötr şahıs).
Şifa: Kalın "öylemesine seviversek" ile...
Her sevgili bir yabancı dil...
Anlayabilmesiyle, anlatabilmesiyle...
How do you do?
Siz nasıl yaparsınız?
*Ferit Edgü, "Ders Notları"
ANur
|
SCHROEDINGER'in KEDİSİNİN KUMU . .
Arayış ve tatmin olamama . .
Bir insan her şey olabilir . . Çılgıncasına bilgiyle donanmış ve o bilgisini derinleştirmiş hatta akademik araştırmalar yapmış olabilir . .
Çok yetenekli de olabilir bir insan . . Dört tane enstrümanı yalnızca kulak formu ile çalabilir, dahası nota okumayı öğrenmesi çok kolay olacağı için dört tanesi de sadece bu sebeble çalmayı öğrenebilir.
Bir kaç dil konuşabilir. Bunları tesadüfen öğrenmiş olabileceği gibi insanüstü bir kişisel çaba ile de öğrenmiş olabilir.
Felsefe çalışmış olabilir . .
Kendini, etrafını ve hayatı anlamaya endekslenmiş arayışı onu Quantum ' u anlama başarısına ulaştırmış olabilir. Quantum mekaniklerini sosyolojiye, psikolojiye, medeniyetler tarihine, ilahiyata, mistisizme ve hatta yaşamın ta göbeğine taşıyabilmiş olabilir.
Quantum; ve Quantum Mekanikleri ? İlk etapta ne kadar uzak ne kadar yabancı geliyor değil mi . !
Ama değil ; Klasik fiziğin babası Newton fiziğinde atom ölçeğinde ki olgulara ' Nedensellik İlkeleri ' açıklama olmuş. Ama sonra, bu Nedensellik İlkelerinin hesaplanamaz olmaktan ötürü zorunlu çıkış yolu olduğuna karar verilmiş ve Quantum Mekaniklerinin yeni Matematiksel Fizik yöntemlerinden yararlanılmaya başlanarak, klasik fiziğin tanımlamakta zorlandığı ' çok küçük ölçekli ' atom davranışları hesaplanabilmeye başlanmış.
Örneğin, denklemlerin birinde şöyle bir hesaba denk geldim. Uzuun ama çok uzun bir denklemin zaman hesabı verilerinden biriydi ve şöyle başlıyordu . .
" Saniyenin milyonda dördü olan . . . . "
Orada durdum . . Ve iddiasız olarak okumaya devam ettim . . Zira iddialı olarak okumak , zaten zayıf olan özgüvenimi tamamen yok ederek alıp götürecekti . .
Tanrım ! Neydi ; bu benim kendimden çektiğim . . ?
Neyse ! Ne kadar uzak görünüyor değil mi günlük yaşamımıza ? İçinde boğulmamıza izin verdiğimiz kaygılarımızdan ne kadar farklı bir yaşama biçimi !
Okumaya devam etme konusunda ki ısrarım bir süre sonra meyvesini verdi ve kendimi, hep anlatmak isteyipte anlatamadığım şeyleri okurken ve bundan çok keyif almaya başlarken yakaladım.
Birden birşeyler kolaylaşmaya başladı.
Uluslararası Quantum Mekanikleri konulu seminer ve panellerde Nasreddin Hoca' dan örneklemeler yapıldığını öğrendiğimde, hem gururum okşandı hem de yıllarca peşinde koştuğumuz Aristo Mantığı birden değersizleşti gözümde ; ama hemen sonra, gerek vicdanımın elvermemesi, gerekse bu bilince ulaşılmasında ki payı sebebi ile Aristo' ya hakkını iade ettim.
Sonra sandığım tek gerçeğin ölüm değil de, ' zamansızlık ' olduğunu hissettim. O halde, bunca yaşadığımız neydi ; boşa mı geçirmiştik bir ömrü. O an fark ettim ki; hayır !, boşa yaşamamıştık. Budist yaşama biçiminin içinde vardı, Budha öğretilerinde mevcuttu, Yunus Emre ve Mevlana mesajlarında vardı; hatta Hayyam' ın şiirlerinde bile vardı.
Bütün gerçeklik 0 ile 1 arasındaydı ve sürekli değişkenlik sağlayan bir elektron hareketliliği vardı. Konuyu bilenlerin ' Fuzzy ' olarak adlandırdıkları Çok Değişkenli Mantık pek çok şeyi anlamayı kolaylaştırıyordu.
Aniden o eski Çin öyküsü aklıma geldi. Hani bir kelebek uyumakta olduğu dalda uyandığı zaman rüyasında kendini bir insan olarak gördüğünü hatırlamış. Sonra tekrar düşünmüş uyku mahmurluğu ile ; ve karar verememiş acaba o sanrısı mı rüyaydı , yoksa bir insan olarak şu anda uyumaktadır , ve şu anda kendini kelebek bilişi mi rüyadır . ? Hangisinin rüya hangisinin gerçek olduğunu bir türlü anlayamamış.
. . . "Fuzzy"nin kelime anlamı saçaklı, dağınık, müphem, puslu. Fuzzy'ciler,
Aristo'nun siyah beyaz mantığının karşısına Buda'nın hem siyah hem de beyaz
mantığını koyanlar. Ya doğru ya yanlış değil, hem doğru hem yanlış. Ya 0 ya 1 değil,
hem 0 hem de 1. Gerçek, uç noktaların arasında bir yerde.
Sahici dünya siyah-beyaz değil kırçıl. Sahici dünyanın mantığı da kırçıl.
"Güle güle Aristo! Hoşgeldin Buda! " .
. . Buda, Aristo'dan iki asır önce yaşadı. Düşünce sistemi çelişkiler üzerine kuruludur.
Güller hem kırmızıdır hem de değildir. Gökyüzü hem mavidir hem de değildir.
Hem-hem de tarzı düşünce biçimi Lao Tzu'dan, çağdaş Zen'e kadar Uzak Doğu
inanç sistemlerinin aslı, esası. "Fuzzy" mantığın aslı . . .
http://www.angelfire.com/journal2/hakankaya/fizik1.html
Değerli araştırmacı - yazar Alev Alatlı, Schroedinger' ın Kedisi 1/ Kabus ve 2/ Rüya isimli kitaplarında böylesi bir yolculuğa çıkarıyor bizleri. Schrodinger kim mi ?
Tam adı Erwin Schroedinger. Avusturyalı bilim adami.
Quantum Mekaniklerinde oldukça önemli bilinen Dalga Mekaniği Denklemine ( bkz : Schroedinger Denklemi ) ismini veren fizikçi. Schroedinger' in bir de kedisi var. Bir sanal deneye tabii tuttuğu - kısaca radyoaktif bir madde ile birlikte kedinin bir kutuya yerleştirildiği ve süreç sonucunda kedinin hem ölü hem canlı olduğu bulgusuna ulaşılan bir deney - bu kedi muhtemelen Shcroedinger' in karısına aitti ve aynı evde yaşıyorlardı. Artık yaşlılıktan neredeyse katarakt olmuş bu kedilerini böylesi bir deneyde kullanmakta bir sakınca görmemişti herhalde Schroedinger. Ama eminim ki bunu karısına söylemeye cesaret edememişti.
Bir düşünün Schroedinger gizli gizli kediyi kapmış içeride ki odada deneyi gerçekleştirirken, mutfakta herşeyden habersiz bulaşık yıkamakta olan karısı sesleniyor:
" - Erwiiiiiiin ! Kedinin kumunu değiştirir misin canııım . "
İşin şakası bir yana; hayat gerçekten böyle midir acaba ?
. . . Einstein doğadaki bu belirgin rastlantısallıktan dolayı çok mutsuzdu.
Görüşleri o ünlü cümlesinde toplanabilir: "Tanrı zar atmaz". Belirsizliğin
sadece tahmin edilebileceği şeklinde hissettiğini zannediyordu; fakat altta yatan
bir gerçek vardı: LaPlace'ın vizyonundaki deterministik yasalar gereği
partiküllerin iyi belirlenmiş pozisyonları ve hızları olmalıydı ! Bu gerçek Allah
tarafından biliniyor olmalı fakat ışığın kuantum doğası karanlık bir cam aracılığı
dışında bunu bize göstermiyordu. . .
http://www.geocities.com/drhalukmergen/ZAR.htm
Ya ! Quantum böyle bir derya işte. İşin daha güzel yanı ise, hayat boyu birbiri ile bağdaştırılmamış müsbet bilimler ( matematik, fen bilimleri, vs. ) ve sosyal bilimler ( psikoloji, tarih, edebiyat , felsefe, vs. ) kavramlarının aslında birbirine hiç de uzak olmayan , hatta tek bir bütün olduğu bilincine ulaştırması. !
Quantum' dan hareketle gelişmiş " Bilim Felsefesi " çalışmaları ise, Antropoloji' ye de ışık tutuyor bir toplumun sosyal analizine de, rasathane bilimselliğine de Mesnevi' nin labirentlerine de , Matematik çözümlemelere de dini ve / veya nazizim gibi politik dogmatizme de . .
. . . Beş duyu ile algılanan bütün uyarı ve impulslar, elektrik akımı ve elektriksel
dalgalar olarak beyne gelirler. Beş duyu organlarımızca dışarıdan alınan bilgiler,
bizim var zannettiğimiz alemleri oluşturmaktadır. Gözün retinasına düşen frekanslar
enerjilerine göre çeşitli renkler, şekiller, aydınlık ve karanlık algılarını beynimizde
oluşturur. Yine bir frekans analizörü gibi çalışan deri dışarıdan aldığı frekansı,
frekansın sahip olduğu enerjiye göre beyinde sert yada yumuşak diye imgeleştirmektedir.
Keza aynı şekilde çalışan kulak ve burun almış olduğu frekansı, frekansın mevcut
enerjisine göre algıladığımız kokulara ve seslere çevirmektedir.
Asıl şaşılacak olay ise, sonsuz frekanslardan oluşan bir yapı olmasına rağmen
beynin dışarıda bulunan bu frekansları beş duyuya dayalı olarak madde alemini nasıl
oluşturduğudur. . .
http://www.angelfire.com/journal2/hakankaya/teori1.html
Sonuç Olarak ;
Arayış ve tatmin olamama . .
Bir insan her şey olabilir . . Çılgıncasına bilgiyle donanmış ve o bilgisini derinleştirmiş hatta akademik araştırmalar yapmış olabilir . .
Ama gerçek tatmini hayatını, varoluşu çözme çabalarını ile süslemediği sürece bulamayacaktır. Ve hayal etmediği sürece . . .
Yukarıda italikle belirtilmiş alıntıların altında ki linklere ulaşanlar göreceklerdir. Bir tanesinin yazı başlığı ne biliyor musunuz ? " ALEMLERİN ASLI HAYALDİR "
Keyifli bir yolculuk . Herkese tavsiye ederim . . .
- yazmacı - naica@analiz.net January 2003
G i r n e
|
Fincandan Taşanlar : Aslı Sarıoğlu |
PAZIL
Siyah saçlarını ilmek ilmek ördü. Bir tutam aldı eline saçından, ve diğerinde yaşamından boncuklar... Her ilmeğe bir zaman ve renk verdi. Maviyi kullandı, önce kadın olduğu için. Görebildiğimizce sonsuz, gökyüzü ve denizler gibi. Mavi yıldızları koparıp, heyecanlarına ve yalnızlıklarına bastırdı bir bir. Kadın aklı maviydi, bunu bildi.
Sonra bir tutam daha aldı eline ona yeşili ekledi. En sevdiği, koyu ağaç yeşili. Yeşile evini koydu, ailesini ve onlarla birlikte "tek ve hür olmayı". Susmayı ve susamayı koydu yalnız başına. Güçtü, güçlüydü.
Sonra eğlencenin rengini giydi üstüne. Saçına kavuniçi tokasını iliştirip, kahkahalarını güneşin rengine ilikledi.
Şimdi durmalı ve siyahı anlatmalıyım hemen. Çünkü o da bu rengin saçına dokunuşu için çok bile bekledi. Önce sabah güneşinde saçlarını taradı, sonra nemli saçlarında güneşi araladı. Siyahı, güneşin içinden kullandı ve zaten hiç matem tutmadı. Matem, durmaktı. Matem, kabul etmekti kaybı. Matem, henüz bir yol bulamamaktı. Oysa, hemen yeni bir yol aranmalıydı. Hemen bir çözüm bulunmalıydı. Bir sürü ihtimalin içerisinden biri, herhangi bir renk... bu nedenle siyahtı o en çok. Siyah, bütün renkleri almış ve kendini yaratmıştı.
Sonra, bütün mevsimlerin rengi olduğunu düşündü sarı tokasının. Başak tarlalarını gördü ufukta ve her mevsim yarının olduğunu düşündü. Bir yarın vardı ve bu yarının en az yarısını kendisi oluştururdu. Umudun içerisine bolca koyu sarı attı. Bütün yaşamına buladı sarıyı. Bütün yaşamı, başak tarlası.
Kastanyetimiz, şalımız bütün fırlamalığımız, eğer bir meyve isek çekirdeği, eğer kediysek tırnakları kırmızı. Kırmızıda biraz da kendimi katmak ve biz demek istedim. Çünkü biz demek de çok hoş ve beni güçlü kılıyor.
Bir varmış bir yokmuş diye biter masallar. Yüzyılların içerisinde bir yerlerde, yaşsızdırlar. Ve hep üç elma düşer en sonunda. Elma düşmedi benim masalımda gökten. Sadece, siyah saçlı bir kadın gülümsedi. Siyah saçlı bir kadın, masal boyunca saçlarına rengarenk tokaları ekledi.
Saçları rengarenk, siyahtı. Saçları upuzun, siyahtı.
Aslı Sarıoğlu
|
Misafir Kahveci : Altan Kolatar |
3 YIL ÖNCE AMERİKA
Amerikaya gidenleriniz olmuştur, ya da merak edenleriniz. Ben 3 yıl önce
bulundum oralarda. İzlenimlerimi de paylaşmak istedim sizlerle.
Hakikaten düzenli ve temiz memleket şu Amerika. Bir de genel bir huzurluluk
var. Tabii bunlar ilk izlenimler, sonradan farklı şeyler çıkabilir. Bu
Amerikalılar koşmayı çok seviyor. Run Forest Run! Yol boyu koşan onca insan
görüyorsunuz. Adamların normalde hiçbir telaşı yok, acele edecek bir
durumları yok. Onlar da bu durumdan geri kalmamak icin koşmayı tercih
etmişler. Biryere yetişecek gibi değil ama koşuyorlar işte. Run Forest
Run...:)
Taksicileri bizimkiler gibi değil pek. Adresi alıyor ve doğruca hedefe
yöneliyor. Sohbet muhabbet pek yok gibi. Ancak yağmurlu havada durdurduğum
taksiciye Arlington'a gideceğimi söylediğimde, "Abi, Arlington felakettir bu
yağmurda, girersem çıkamam, ama istersen Court House'dan dolaşabiliriz."
şeklinde aldığım cevap şaşırtmadı değil.
Burada zencileri de kayda almak lazım tabii. Örneğin bana verilen bir çorap
siparişi için girdiğim dükkandaki zenci tezgahtar kızdan ten rengi çorap
istedim. Haliyle siyah renkli çorap getirdi. O andan itibaren "bundan degil,
bizim ten renginden" diyemezsiniz tabii. Siyah renkli bayan çorabı isteyen
varsa haberim olsun...:)
Bir de burada herkesin hak hukuku had safhada. Birine yönelik bilinçli veya
bilinçsiz bir hatanızın kayda değer bir tazminat ödemenizi sağlayabildiği
söyleniyor. Örneğin kahve dükkanından aldığınız kahvenin üzerinde İngilizce
olarak "içmek üzere olduğunuz kahve oldukça sıcaktır" uyarısı var. Meğerse
bu uyarı, bununla ilgili olarak açılmış / açılma olasılığı olan davalara
karşı konulmuş. Bu durumda biz Türkler için tam bir tazminat cenneti burası.
Yani hemen herşeyden tazminat alabilecek birşeyler düşünebiliriz.
Yaratıcıyızdır ne de olsa. Hatta iyi bir avukatla geçinme şeklimiz bu bile
olabilir...:) Ben başladım bile. Geçen gün arabasının yan penceresinden
dışarıya sarkmış bir korniş veya benzeri ile geçen bir araba gördüm son
anda. Eğer biraz daha erken görsem kafamı kornişe denk getirip sağlam bir
tazminat kopartabilmenin ilk adımını atabilecektim. Tabii bu tehlikeli
olanlardan. İlerde cok paranız olduğunda bu işi de geliştirip dublör falan
tutabilirsiniz...
Burada okulların tabelalarında üniversite bile olsalar sadece okul oldukları
yazıyor. Geçen gün bir arkadaşımla benim için master bilgisi bakmaya bir
okula gittik. Okul kapısında bekleyen çocukların 15 yaşlarında olduğunu
görünce durumu anladık. Bunlar benim müstakbel master sınıfı arkadaşlarım
olamazlardı. Yine de özenmedim değil. Acaba başlamışken en baştan mı
başlasam diye. Yani Amerika'da ilkokul okumak nasıl olurdu acaba?
İnşallah zamanla daha iyi anlayacağım şu Amerikalılar'ın İngilizcelerini.
Gerçek Amerikalılar ağızda yuvarlarken, göçmen Amerikalılar kelimeyi
ağızlarından çıkartmadan konuşuyorlar. Türkiye'de de gösterilen Amerikan
kısa komedi dizilerinden burada envai çeşit var tabii. Evinde konuk olduğum
arkadaşım da bunlardan "Seinfeld" adlısını hergün izliyor sektirmeden. Hani
şu espri yapıldığında fonda gülme efekti olan dizilerden. Arkadaşım oldukça
beğeniyor bu diziyi ve hemen hemen her efektle beraber o da gülüyor. Bense
tüm dizi boyunca onun güldüğünün yarısı kadar falan gülebiliyorum. Her
seferinde de soramıyorum tabi "ne dedi, ne dedi?" diye. Neyse zamanla
anlayacağız herhalde. En azından onlar şimdilik beni anlıyorlar...
Barlar hariç kapalı her yerde uyarı yazmaksızın sigara yasağı var. Bazı
barlarda da üst kat-alt kat şeklinde ayırmışlar. Aferin Amerikalılar'a.
Bence bunu iyi düşünmüşler. İngiltere'deki kadar çok içilmiyor zaten. Eh,
benim de bırakma zamanlamam harika olmuş demek ki. Buraya gelmeyi
düşünürseniz siz de bırakmadan gelmeyin. Hatta gümrükte ahiret soruları
soran memurlar, sigara içiyorum diyenlere günde kaç tane içtiğine kadar
soruyor; belli bir miktarı aştığını belirtenlere gideceği eyaletteki hastane
adres ve telefonlarını veriyorlar...:)
Etrafta tek bir sokak kedisi veya köpeğini görmedim geldim geleli. Bu
durumda çöplerden kedi çıkması gibi bir risk de yok. Rahatca
boşaltabilirsiniz evinizin çöpünü. Yalnız burada da bir park içinde
dolaşırken kafanıza sincap düşme olasılığı var. Ben şimdilik sadece böyle
bir olasılık olduğunu biliyorum. Ağaçlara tırmananlarını gördüm, umarım
düşenlerini tecrübe etmem...:)
Buradan ankesörlü telefonla konuşmak da beceri işi. AT&T' nin veya herhangi
başka bir firmanın 'pre-paid' kartını alıyorsunuz (bizdeki hazır kart gibi).
Ancak önce bu şirketin servis numarasını çeviriyorsunuz. Sonra ulaşmak
istediğiniz telefon numarasını, kartın üzerindeki şifre ve bilimum
kodları... Arada yanlış bir tuşa basarsanız operatör beliriyor telefonun
öbür ucunda. Gereksiz diyaloglarla işlem bayağı uzayabiliyor. E-mail yine de
en iyisi.
Bu arada ben Washington'a geliyorum sanmıştım ama şu anda kaldığım bölge
Virginia eyaletinin Arlington kenti. Gerçi Potomac nehrinin hemen öbür
tarafı Washington DC. Beyaz Saray, meclis, anıtlar hep o tarafta...
Altan Kolatar
|
Milenyumun Mandalı : Sait Haşmetoğlu |
Pekiyi de Bu kavşak Nasıl Çalışacak?
İlk aşamada kavşağın 4 yönündeki yaya kaldırımları ortak bir yer altı geçidi ile birbirine bağlanır. Bu sayede yayalar 40 basamak tırmanarak işe başlamanın iticiliğine kıyasla daha kolay ve cazip gözükecek 15-20 basamak iniverip karşıya ulaşmak imkanına kavuşurlar.
Yer üstünden tüm yaya geçişleri iptal edildiğinden bu önlem sayesinde araçların sağa dönüşleri tamamen serbest hale gelir. Artık bu kavşakta araçlar sağa dönüş için yayalara yeşil yanan ışığın sönmesini beklemekten ilelebet kurtulmuşlardır.
İkinci aşamada kavşağın sağ ve sol yanlarına birer "U Dönüş Tüneli" açılır. Böylelikle araçlar bir yöne doğru giderlerken yeraltından karşı şeride geçip aksi yönde gitmeye başlama olanağına kavuşurlar. (Resimde mavi ok yeraltına girişi, yeşil ok ise yeryüzüne çıkışı göstermektedir.)
Son aşamada ise yer yüzünde kavşak soldan sağa doğru ikiye bölünerek yukarı ve aşağı yönlerden gelen araçlara sağa mecburi yön verilir. Döndükten sonra düz devam edecek araçlar sol şeride geçerler. Başka bir yöne gidecek olan araçlar ise sağ şeritte kalıp yer altı U dönüş Tüneline girerler. Yer yüzüne çıkıldığında yine sağa dönmek-U Dönüş tüneline girmek ve düz devam etmek seçeneklerinden birisi seçilerek yola devam edilir.
Burada tek bekleme zorunluluğu tünel giriş ve çıkışlarında yandan o şeride katılacak araçların bir fermuarın dişleri gibi diğer şeritteki araçların aralarına girmeleri esnasında olacaktır ki bu da kibar ve birbirine saygılı sürücüler sayesinde kolayca halledilecektir. Bunun için "bir sizden bir bizden diyerek kaynaşma şeridi" adını verebileceğimiz, fermuar şeklinde yeni bir trafik işareti de geliştirilebilir.
Resimde yukarıdan kavşağa giren bir aracın 5 yön seçeneği görülmektedir.
....
Editör'den Önemli Not: Sevgili Sait Haşmetoğlu'nun e-romanı görsel öğelerle süslendiğinden, devamını ve önceki sayılarını aşağıdaki adresten tek tıklamayla okuyabilirsiniz. Üşenmeyin... Tıklayın...
http://www.kmarsiv.com/xfiles/mandal_51.asp
Devamı var
|
Kahve Molası'nın sürekli ve sabit(!?) bir yazar kadrosu yoktur. Gazetemiz, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır. Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır. Bu bölüm sizlerden gelecek minik denemelere ayrılmıştır. Yolladığınız her özgün yazı değerlendirilecektir. Siz sevgili kahvecilere önemle duyurulur. Kahve Molası bugün 3.033 kahveciye doğru yola çıkmıştır. |
|
GÜLÜŞÜN EKLENİR KİMLİĞİME
Gün biter gülüşün kalır bende
anılar gibi sürüklenir bulutlar
Ömrümüz ayrılıklar toplamıdır
yarım kalan bir şiir belki de
Aykırı anlamlar arayıp durma
güz biter sular köpürür de
kapanmaz gülüşünün açtığı yara
uçurum olur cellat olur her gece
Her gece yeniden bir talan başlar
acı ses olur, ses deli bir yağmur
eski bir eylüle gireriz böylece
Sığındığım her yer adınla anılır
ben girerim, sokağı devriyeler basar
bir de gülüşün eklenir kimliğime
Ahmet TELLİ
<#><#><#><#><#><#><#>
GÜN KARARMASIN GELDİĞİNDE
Güz yakmadan gülün pembesini
avuçlarımda ol, sokul yanıma
gülüşünle ısınsın bedenim
ve dudaklarımda acılaşan ıslık
adınla çiçeklensin
Serçeler göçe dayanmaz bilirsin
ne özleyen bir bakış kalır
ne de sımsıcaklığın
sular donar yürek üşür
sende kalır seni yakan
Uçurumlar açılır yollarında
buharlaşır çiy damlaları
Terli bir kısrak gibi gel kapıma
savrulsun saçların
yastığım kekik koksun
Uzağı yakın et
pembeleşsin çarşafın
ölüm kapımın tokmağında
ayrılığı iyi bilirim
ferhat olmıyayım dağlarda
Ey gülün pembesiyle
bir gülümseyişi paylaşan
kar yağıyor yatağıma
avuçlarım kutuplara döndü
gün kararmasın geldiğinde
Ahmet TELLİ
|
|
Temel'in "T" si
Fadime fena halde kızgın Temel’e sesleniyor:
- Emeeel, Emeeel..!!!
Etrafındakiler hayretle :
- La, Fadime bu ne piçim iştir. Senin kocana hiç mi saygın yoktir ?
Fadime hem mağrur hem de küskün:
- La, kırkyıllık gül kipi karisinun üzerine gül koklayan Temel’in “T” si mi kalirmuş?
denizce.com
|
Damak tadınıza uygun kahveler |
Sigblaster v1.06 [1.1M] W9x/2k/XP FREE
http://www.vega-tek.com/sigblaster/
Emaillerinize veya katıldığınız forumlara imza dosyaları hazırlayıp yapıştıran bir program. Birden çok hazırladığınız imzalardan istediğinizi istediğiniz yerde kullanabiliyorsunuz. Outlook, Netscape ve bazı diğer programlarla senkronize çalışabiliyor. Epostalarınızı imzasız bırakmayın.
|
|
|