KAHVE MOLASI
ISSN: 1303-8923
ABONE FORMU

ABONE OL
ABONELiKTEN AYRIL
HTML TEXT
kmarsiv.com
Arşivimiz
Yazarlarımız

Manilerimiz

FORUM ALANI

İLETİŞİM PLATFORMU

Sohbet Odası
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri

Kim Bu Editor?


Kahveci Soruyor?


Mynet Arkadaşım


Treo Communicator
Adrese Teslim Günlük Sanal Gazete - Sayı: 189

 22 Ocak 2003 - Kotayı doldurduk


Merhabalar,

Bugünkü sayımız postalama kapasitesini zorladığından bana kısa kesip sizleri aşağıdaki güzel yazılarla başbaşa bırakmak düşüyor. Anlıyacağınız kaytarmanın yolunu buldum. Hepinize mutlu bir gün dilerim.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur

Ahmet Altan

 Marangoz, Bahçıvan ve de Kahveci : Ahmet Altan


   İlle de Ege -2-

Nikos Kazancakis'in kitabından bir pasaj daha okuyalım ve gerisini ilgi duyanların kendilerinin okumasını tavsiye edelim.. Bu arada, size bir şey diyeyim mi, galiba Salah Birsel söylemişti bir yerlerde.. Eskiden sevse de sevmese de, bir kitaba başladı mı, onu bitirmeden yeni bir kitaba başlamazmış.. Ben de aynı bu şekilde yapardım.. İlle de okuyıcam.. Ne aptallık.... Salah Birsel de vaz geçmiş bu eziyetten.. Kitap okumak keyif işidir, eziyet değil.. Sevmedin mi bir kitabı.. hiç zorlalamalı insan.. Zaten sevdiğini bulunca, işi gücü bırakıyor nerdeyse..Koca koca ciltler devirdim, eziyet gibi.. Oysa şimdi, bir kitap, açmadı mı beni.. Cehennemin dibine.. Atıveriyorum kütüphanedeki 'okunmuşlar' rafına, çekiyorum bir yenisini 'bekleyenler' rafından.. hiç de vicdan azabı duymuyorum... Ama bazı kitaplar oluyor ki, hani esir ediyor insanı elinden bıraktırmıyor.. Zorba böyle geldi bana.. Geç kalmış olduğum için de üzüldüm.. Ben sevdim anlıyacağınız.. hem de çok...
Devam ediyoruz.. Kitaptan birlikte okuyacağımız ikinci ve son bölümümüz..

'Bir ay sonra Kuban'da Nusa'yı buldum.'
'Anlat! Anlat!'
'Başka zaman patron! Zavallıları birbirine karıştırmayalım... Sofinka'nın sağlığına!'
Şarabı bir yudumda indirdi, duvara dayandı.
'Peki'dedi, 'sana Nusa'dan da sözedeyim. Kafam bu akşam Rusya ile dolu. Mayna, yükü boşaltacağım.'
Bıyıklarını silip közü karıştırdı.
'Bu Nusa dediğimi, Kuban'ın bir köyünde tanıdım. Orada mevsim yazdı. Kavun karpuz dağ gibi yığılmıştı, eğilip bir tane alıyordum ve kimse 'Ne yapıyorsun orda be?' demiyordu. Karpuzu ortasından kesip suratımı içine gömüyordum... Kafkasya'da herşey boldu patron; herşey sergi, seç seç al! Hem yalnız karpuz, kavun değil, balıklar da, yağlar da, kadınlar da öyle! Geçerken bir karpuz görüp alıyorsun; bir kadın görüp alıyorsun. Burada, bu uyuz yerde olduğu gibi değil, hani birisi senin bir karpuz kabuğunu aldığını görse mahkemeye götürür, bir kadına dokunduğun zaman da, kardeşi seni kıyma yapmak için bıçağını fora eder. Yoksulluk, pintilik... senin, benim... Hay yok olasınız, uyuzlar! Rusya'ya gidin de soyluluk görün be!... Kuban'a uğradım, bir bostanda bir kadın gördüm, hoşuma gitti. Şunu bil ki patron, Slav kadını, şu sana aşkı dirhemle satan ve onu eksik sokmak ve terazide seni aldatmak için elinden geleni yapan, çok ince çıkarcı Rus kadınları gibi değildir; Slav kadını sana aşkı bol bol, ağır ağır tartıp öyle verir; uykuda da, aşta da, yemekte de. Hayvanlarla ve toprakla yakın akrabalığı vardır. Verir, bol bol verir. Şu perakendeci Rus kadınları gibi pintilik etmez. 'Adın ne?' diye sordum, bu kadınların yüzünden biraz Rusca öğrenmiştim. 'Nusa' dedi. 'Ya seninki?' 'Aleksi' dedim. 'Çok hoşuma gidiyorsun Nusa.' Satın almak istediğmiz vakit bir ata nasıl bakarsak, o da bana öyle bakıyordu. 'Sen de pek kofa benzemiyorsun' dedi. 'sağlam dişlerin, kocaman bıyıkların, geniş omuzların, güçlü kolların var. Hoşuma gidiyorsun.' Daha fazla konuşmadık, gereği de yoktu zaten. Çabucak anlaştık; aynı akşam iyi elbiselerimi giyip onun evine gidecektim. Nusa sordu 'kürkün'de var mı?' 'Var ama bu sıcakta...' Akşamüzeri damat gibi giyindim, kürkü koluma attım, gümüş kaplamalı bastonumu da alarak gittim. Büyük bir köy eviydi, avlular, inekler, avluda yanan ateşler, ateşlerin üzerinde kazanlar. 'Burada ne kaynatıyorsunuz?' diye sordum. 'Karpuz pekmezi.' dedi. 'Ya burada?' 'Kavun pekmezi.' Kendi kendime, 'Ne ülke be?' dedim.. 'Kavun ve karpuz pekmezi diyorlar. Adanmış topraklar burası olmalı. Hoşça kal yoksulluk! Yaşşa Zorba, iyi düştün buraya, bir tulum peyniri içine düşen sıçan gibi...' Merdivenleri çıktım. Gıcırdayan kocaman tahta merdivenlerdi bunlar. Merdivenin başında, bir çeşit yeşil şalvar ve kalın püsküllü kırmızı kuşaklar giymiş Nusa'nın anası ile babası duruyordu. Soylu insanlardı. Kollarını açtılar, şap şup kucaklaşmalar... Tükürüğe bulandım. Benimle hızlı konuşuyorlardı, zırnık anlamıyordum, ama ne zararı vardı? Yüzlerinden anlamaktaydım ki kötülüğümü istememekteydiler. İçeri girince ne göreyim? Üç direkli gemiler gibi yüklü masalar kurulmuş. Kadın erkek bütün akraba ayaktaydı.. Onların önünde Nusa duruyordu; boyanmış, süslenmiş, gemi pruvalarındaki kız heykelleri gibi, göğüsleri dik! Güzellik ve gençliğin görkemi içinde, pırıl pırıldı... Başında kırmızı bir mendil vardı. Kendi kendime 'Ulan allahtan korkmaz Zorba, ' dedim, 'senin bu et! Bu akşam bu vücuda mı sarılacaksın? Allah seni doğuran ananı da bağışlasın babanı da!' Kadın erkek, ziyafete yumulduk. Domuzlar gibi yiyor, mandalar gibi içiyorduk. Yanımda oturan ve yediği aşırı yemekten vücudundan buhar tüten, Nusa'nın babasına sordum: 'Ya papaz? Bizi kutsayacak olan papaz nerde?' O, yine salyalarını yüzüme sıçrata sıçrata karşılık verdi: 'Papaz yok, papaz yok. Din halkın afyonudur!' Bunu söyler söylemez dimdik ayağa kalktı, kırmızı kuşağını gevşetti, herkesi susturmak için elini uzattı. Ağzına kadar dolu bardağını elinde tutuyor, gözlerime gözlerime bakıyordu. Konuşmaya başladı, konuştu, konuştu, konuştu.. Benim için nutuk çekiyordu. Dediği neydi? Bir allah bilir, bir de kendi. Ayakta durmaktan bıktım, başım da dönmeye başlamıştı, yerime oturdum. Oturdum ve dizimi sağımda oturan Nusa'nın dizine yapıştırdım... İhtiyar konuşuyor, konuşuyordu. Terledi, susturmak için hepsi gelip ona sarıldılar. Sustu, Nusa bana: 'Haydi, sen de konuş!' dedi. Ben de kalktım, yarı Rusca, yarı Rumca bir nutuk çektim. Ne mi dedim? Biliyorsam Allah belamı versin! Yalnız sonunda sözü bir hırsız şarkısına getirdiğimi hatırlıyorum. Hiçbir neden yokken anırmaya başlamıştım:

Hırsızlar çıktı dağa,
At çalmaya
At bulamadılar
Nusa'yı çaldılar!

Senin anlıyacağın, duruma uymak için biraz da değiştiriyordum:

Ve gidiyorlar, gidiyorlar, gidiyor....
(Haydi anacığım, gidiyor..)
Ah Nusa'm
Ah Nusa'm

Vay!..
Ve 'Vay!' diye böğürürken, yumulup Nusa'yı öptüm. Olan olmuştu. Bekledikleri işareti vermişim gibi (onlar da zaten bunu istiyordu) birkaç kızıl sakallı ızbandut, fırlayıp ışıkları söndürdü... Zavallı kadınlar, sözde korkmuş gibi çığlığı bastılar. Fakat çabucak 'hi, hi, hi!' ye çevirdiler, karanlıkta gıdıklama ve gülüşmeler başladı... Ne olup bittiğini bir Allah bilir patron! Ama, bana öyle geliyor ki, bunu o da bilmiyordu. Bilseydi, bizi yıldırımla yakardı. Kadın erkek, karmakarışık yere yuvarlandılar. Nusa'yı bulmaya çalışıyordum ama, nerde? Ben de başkasını bulup onunla bir haltlar yedim... Sabaha karşı, karımı alıp gitmek için kalktım. Daha karanlık olduğu için, doğru dürüst göremiyordum... Bir ayak yakalayıp çektim, Nusa'nın değildi; bir daha yakaladım, o da değil! Bir daha, bir daha yakaladım ve, Nusa'nın ayağını zar zor bulabildim; çekip zavallıyı pideye çevirmiş iki ızbanduttan kurtardım. Onu uyandırmıştım: 'Nusa,' dedim, 'gidiyoruz!' 'Kürkü unutma!' dedi, gittik.'
Zorba'nın sustuğunu görünce yeniden sordum:
'Sonra?'
Zorba, sinirli bir halde:
'Sonrasını ne yapacaksın yine?' dedi
Sonra içini çekerek konuşmasını sürdürdü:
'Onunla altı ay yaşadım. Ondan sonra da.. Vallahi ben hiçbir şeyden korkmam. Ama hiçbir şeyden! Korktuğum tek bir şey var: Allah veya şeytanın bu altı ayı kafamdan silmesi. Anladın mı? Anladım diyeceksin!..' Zorba gözlerini yumdu. Çok heyecanlanmışa benziyordu. Geçmiş bir olaya bu kadar tutulduğunu ilk kez görüyordum. Biraz sonra sordum:
'Yani, o kadını bu kadar çok mu sevdin?'
Zorba gözlerini açtı:
'Sen gençsin patron, gençsin... Ne anlarsın sen? Senin de saçın ağarınca, o zaman, bu sonu gelmez konuyu konuşmak üzere yanıma gel...'
'Hangi sonu gelmez konuyu?'
'Kadın. Sana kaç kez söyleyeceğim? Kadın sonu gelmez bir konudur. Şimdi sen, bir şimşek gibi tavuklara atlayan, sonra da boyunlarını şişirip gübreliklerine giden ve orada kabaran genç horozlar gibisin. Onlar aşkın nesini anlayabilirler? Elinin körünü!'
Tiksintiyle yere tükürdü; uzaklara baktı, bana bakmak istemiyordu.
Yine sordum:
'Peki Zorba, ya Nusa ne oldu?'
Zorba ileri, denize doğru karşılık verdi:
'Bir akşam eve dönünce onu bulamadım.Kaçmıştı, o günlerde köyden genç, güzel bir asker geçmişti, onunla kaçtı, gidiş o gidiş.. Kalbim bölündü, iki parça oldu. Fakat namussuz kalp, yine yapıştı. Bilmem gördün mü? Kırmızı, sarı, siyah yamalarla yamanmış, binlerce ekli ve yamaları kalın sicimle dikildiği için, en büyük fırtınalarda bile yırtılmayan bazı gemi yelkenleri vardır. Benim kalbim de öyle işte! Binlerce delikli, binlerce yamalı, ama korkusuz.'
'Peki Nusa'ya kızmadın mı Zorba?'
'Neden kızayım? Sen ne dersen de, kadın başka şeydir, patron, insan değil, başka bir şey. Neden kızayım? Kadın anlaşılmaz birşeydir ve gerek uygarlığın, gerekse dinin bütün yasaları yanılmaktadır kadın konusunda. Böyle davranıyorlar, patron! Eğer yasa koymak benim elimden gelseydi, erkek için başka, kadın için başka yasa koyardım. Erkek için on, yüz, bin yasa, ne de olsa erkektir, kaldırır. Ama kadına hiç! Çünkü, sana kaç kere söyleyeceğim, patron? Kadının şerefine! Allah biz erkeklere de akıl versin!'
İçti, elini kaldırdı, balta tutuyormuş gibi birden indirdi:
'Ya bize akıl versin, ' dedi, 'ya da ameliyat etsin bizi. Yoksa, sen beni dinle patron, halimiz haraptır!'

Benden bu kadar sevgili Mola'cılar.. Umarım sizler de sevmişsinizdir, bizim topraklarımız, değilse de denizlerimizden yetişmiş, bu rüzgarlarda saçları dağılmış olan Kazancakis, ve Zorba ve her birimizin, kendimize özgü insanını anlatan bu kitabı..

Zorba
Nikoz Kazancakis
Yunanca aslından çeviren: Ahmet Angın
Can Yayınları

aaltan@superonline.com

 Yazmacı


Fırtınalı, dalgalı denizleri de ben yaparım, süt liman enginleri de ; Ve kimse bilmez ama . . Limanları da ben doğururum . . .

Evet, ' hoştu ' diye geçirdi içinden başucunda ki sigara paketine uzanırken. Göz ucuyla baktı yanında silinen kadına. Bir kadın bedeni daha fethetmiş onunla da birlikte olmuştu. Üstelik bir çok erkek gibi bu yolda ne paralar ödemiş ne seks satın almış ne de onulmaz bir aşkın bir parçası olmak zorunda kalmıştı. Ama ; ama almıştı işte istediğini. .

Ne yapıyorum ? Kim bu adam yanımda ? İstediğim için mi yatağımda; yoksa izin verdiğim için mi ? Bu adam kim ? Kocam, sevgilim, bir süredir tanıdığım ve / veya tanımaya çalıştığım bir erkek ? Tek gecelik eğlencem ?
Hoşlandığım herhangi bir karşı cins ? Kim bu ?
Hangisi olursa olsun ; onu ele geçireceğim. Onun vazgeçilmezi olacağım . İşime yarayacak olsa da olmasa da buna çalışacağım; çünkü bir erkeği ele geçirmekle yaşayacağım ben. Beni var eden bir erkeği ele geçirmek . Onun vazgeçilmezi olmak...
Beni yaşatan beni var eden bana orgazmı sağlayan bu ! Yoksa çoğunun sandığı gibi klitoral bir haz değil. Ben bir erkeği baştan çıkardığım sürece varım. Benim peşimde koşan bir erkek yoksa ben bir hiçim. O erkeğin başka kadını olup olmaması beni ilgilendirmez ; beni var eden kadınlığımın başka bir kadına tercih edilmesidir. Beni bu yaşatır...

Mutluydu . . Hergelece bir gülümseme yayıldı o anda yüzüne. O sırada banyoda olan kadını, biraz önce seviştiği kadını düşünmeye çalıştı. Beceremedi .
Şaşırdı birden. Yoksa sevişmemiş miydi ?? Hayır, hayır sevişmişti. Hatta o kadar emindi ki ya da emin olmaya öyle ihtiyaç duyuyordu ki sevişirken düşündüğü şeyleri hatırlamaya çalıştı. Şimdi şöyle yapmalıyım, şimdi bunu konuşmalıyım , şimdi şunun zamanı gibi şeyler . .Bu kadar doğal olması gereken bir şeyi , nasıl olup ta böylesine bir kontrol ile , adeta bir kira kontratı yazma kontrolü ile gerçekleştirdiğini düşündü güldü. Sonra o ahlaksız fısıldaşmalar geldi aklına. Utandı. Hep utanırdı zaten nasıl olup da sevişme sırasında bazen öyle konuşabildiğine, konuşturabildiğine . . Ama asıl utanması gerekenin konuştukları değil de adeta bir kira kontratı yapar gibi sevişmesi olduğunu ise düşünmek istemedi. .


Bir erkeğin sunacağı şeyler olmalı. . . Getirip paylaşacağı bir avı, bir evi, yuvası, ini belki birkaç kelimesi hatta belki kokusu teri . . .
Döşek mi ? Ona ihtiyaç yok . . Benden iyi döşek mi olur ? İstersem , ben ona granit kayayı tavşan tüyü hissettiririm . .
Yeter ki isteyeyim . .
Peki ; bu kadar güçlü iken bazen neden çatışıyorum onunla ? Neden bazen kişilik çatışmalarının bir tarafı oluyorum ? Yöneten ve karar veren bensem, neden bazen kendimi zayıf hissediyorum ? Bu kadar güçlü olduğum konusunda mı yanılıyorum yoksa? Yoksa onun yok saydığım gücü aslında önemli mi ?
Adil olayım... Onsuz yaşayabilir miyim ? Hem evet , hem hayır!
Her kralın tebaasına, her şeyhin müridine her tanrının kuluna ihtiyaç duyduğu kadar ihtiyaç duyarım ona . . Ne kral tebaasız kraldır, ne şeyh müridsiz şeyhdir ne de inananı olmayınca tanrı tanrıdır.
Evet evet ! Ona ihtiyaç duyduğum kesin . .

Böylece, seviştiğinden tam emin olmuştu ki gene bir şüphe dalgası yayıldı beyninin adresini bilmediği içerlerde bir yerine. Merak etmedi nereye kaybolduğuna düşüncenin. Belli ki merak etmek istememişti ; Çünkü alacağı, bulacağı cevap belli belirsiz bir ürkütmüştü onu. Gene de kurtaramadı kendini ne düşünceden ne cevaptan ; zora koşulacağını bile bile.
Yoksa o hayvansı, o şehvet dolu sevişme gerçekten de gerçek değil miydi ?
Hayır , bal gibi gerçekti , Gerçekti işte !
Hayır değildi ;
Gerçekti
Hayır !
" Vallahi gerçekti yaa " diye gülümserken adeta kendiyle eğlenmeye başlamıştı. Kolunu kaldırdı, koltuk altlarına yakın bir yer buldu, kokladı. Kadının teni gibi kokuyordu. Yetmedi, emin olmak için parmağının ucunu kokladı . . Evet evet, gerçekti . . Hayır , değildi . . Ya da bir şeyler " hayır, değildi " .Önce anlayamadı neyin " hayır, değildi ! " olduğunu . .
Sonra utanmayı denedi birkaç dakika önceki tutku dolu görünen ki gösterinin bir parçası olan sevişme dakikalarının içindeki davranışlarından. . Ve becerdi utanmayı . Ve utanmayı becermekten çok mutlu oldu.


Ben doğururum,ben ürerim ... Benim sevgim ürettiğime aittir. Ölene kadar da ürettiğime ait olacaktır. Üretene kadar , o bu aracılığını tamamlayana kadar her türlü yakınlığımı belki bilinçli belki bilinçsizce açar; ama bu yakınlığımın aslında bilinçli bir yalakalık olduğunu ürettikten sonra fark ederim. Her yeni üreyişte bu yalanı yeniden yaşar ve her üreyişten sonra bu yalakalığımı yeniden fark ederim. Benim sevgim ürettiğime aittir.
Kullandığım aracıya değildir. .
Bu adam kim ? Kocam, sevgilim, bir süredir tanıdığım ve / veya tanımaya çalıştığım bir erkek, tek gecelik eğlencem ? Hoşlandığım herhangi bir karşı cins, kim bu ?
Hiçbiri veya hepsi . . . O, benim aracım ...

Duştan dönüp yüzünde aptal bir gülümseme ile yanına uzanmış kadına baktı . . baktı . . ve yeni yıkanmış bir tenin tazelik kokan saflığı ile birleşen o aptal gülümsemeyi kıskandı.
" Peki "dedi kendi kendine , hep, hep böyle mi seviştim ben ? " . Cevaptan korkuyordu. İyi biliyordu ki cevap - Evet ! ise bu sevişmeler ve utanmalar böyle devam edecekti. Buna bir kılıf bulmalıydı. Sürekli kendiyle yüzleşmeler yoruyordu artık onu . .


Bazen eğlenirim... Üremeyeceğimi bile bile eğlenirim... Ee , o da benim keyfim . .
Hep doğum sancısı çekecek değilim ya !
Demezler mi hep ; çoğunlukla feodal ortamların ebe eşlikli doğum anlarında , anne adayı avaz avaz çığırırken :
" - Yaparken keyfin yerindeydi , çek bakalım şimdi ! " diye . .
Aslında haklı olabilirler...
Ama olsun ; aslında bunu söyleyenler de kadınlardır ve bilirler bunun sadece laf olsun diye söylendiğini . . Biz hem keyfini yaşarız bir erkeğin hem de doğurmanın acısına direniriz. Tekrar tekrar direnir tekrar tekrar doğurur tekrar tekrar keyif yaparız.

Tam o sırada telefonu çaldı Gizlemeye çalıştığı bir panikle kalktı. Karısı arıyor sanmıştı. Gerçi arasa da sorun olmayacaktı. Her şeyi önceden hazırlardı o. Ne evli olduğunu gizlemiş ne de kötü bir evliliğin talihsiz kurbanlarından biri olduğu mesajını vermişti . Dolayısı ile bu kadın da hazırlanmış, gerekli donanıma sahip kılınmıştı. Bunu hatırladı, rahatladı . . Ekrana baktı, daha bir rahatladı. Yenile yazıldığı ve - çalışmalarını - bir süredir üzerinde sürdürdüğü artık istediği havaya soktuğu biriydi. . Gururu okşandı ya da ona öyle geldi. Eliyle ve yüzündeki usta işi bir kas hareketi ile bana biraz izin anlamına gelen bir işaretle yatakta hala yatmakta olan kadının onayını aldıktan sonra yatak odasından çıkıp salona doğru yürüdü bir yandan arayanına cevap verirken.
Nasıl olsa, kadın, arayanın karısı olduğunu düşünüp onu anlamaya çalışacak hatta karısı ile yanında.fütursuzca konuşuyor olmamasından ötürü küçük de olsa bir mutluluk payı çıkaracak ve durumu kendince tolere edecekti.
Adam bunu sağlamış olmaktan ötürü içinden kendi kendini tebrik ederken, dışından da ertesi akşamki yeni bir yalan sevişmenin ön hazırlığını yapıyordu telefonda. . Yeni alçalmalara yelken açıyordu.


Doğurmaktır beni hem vazgeçilmez hem de vazgeçemez yapan . . Doğamdadır bu bağlayıcılık... Doğurduğum benden vazgeçmeye çalışsa da başaramaz.
Bense ondan zaten vazgeçmem . O " ben " imdir. Ben de " O" nun . Genleri bileşik de olsa kendini kimin doğurduğunu yadsıyamaz.
O, dışlasa ben izin vermem ; her an hissettiririm kim olduğumu , kendisinin var oluş nedenini . .

Açtı deniz haritasını, yapacağı seyrin ayrıntılarını buldu. Zaman, rüzgar ve akıntıyı hesaba kattı. Yaklaşık 24 saat sonra varacağı , ' hayır, değildi ' adındaki koyda ya da limanda demirlemeyi seyir planı olarak kayda geçti. Haritayı katlayarak odaya dönerken yüzünde kendinden nefret eden bir gülümseme vardı. Kadın yüzüne baktı ve samimiyetle Hep gül lütfen ; sana çok yakışıyor dedi . .
Gene utandı . .


O da gider bir " ben " arar ve bulduğu " ben " de kendine geçici bir yaşam hatta yaşamlar yaratır. O, eğer bir erkek ise olamayacak yaşamının devamıdır bu . Elde ettiği her kadında yenilendiğini düşünürken aslında kullanıldığını bilmeyecek bir erkek. Bilmesin de zaten ! Onu bir tek ben üzebilirim, bir tek ben incitebilirim.
Aslında yaşayacak ve yaşarken onun da yaşamasını sağlayacak olan bulduğu yeni kadındır.

Bunu hep yapıyordu . . Neden, rahatsızlığın farkında olmasına rağmen kendisini durdurmuyordu. Sormak istedi kendine , işine gelmedi ; vazgeçti . .
Nasıl olsa utanmayı biliyordu . .

Bu sebebledir ki istediğim sürece her erkeği taşıyabilme yeteneğim ve istesem bile hiçbir kadına tahammül edemeyişim.

- yazmacı -
naica@analiz.net

 Köpüklü Kahve : Müge Ünal


Var mısınız yalnızlığa...

Bugün bir arkadaşım aradı. Uzun zamandır görüşmüyorduk, görüşemiyorduk. İş güç derken zaman su gibi akıp gidiyor. Bir bakıyorsunuz günler, haftalar geçmiş… Bahanesi de çok insanın, bulmak istedikten sonra bir bahane şu ya da bu ne fark eder ki. Öyle ya da böyle görüşemiyorsunuz ama zaman akıp gidiyor işte.

Kararlaştırdık, kahve içip sohbet edeceğiz. Zamanımı ayarlayıp gidiyorum ya çok mutluyum. Heyecan içindeyim. Kim bilir neler anlatacak bana. Ben de ona.. Giderken kafamda kuruyorum en son nerde, ne konuşmuştuk diye. Bir sürü söyleyecek laf var anlatacak da konu. Hangisini anlatmalı nereden başlamalı. Yok, görüşmenin arasını bu kadar da uzun tutmamalı. Anlatacak çok konu birikiyor sonra… Neden başlamalı, nereden başlamalı. Aman canım önemi yok… Buluşayım kelimeler gelir ardı sıra…

Kahveye gittim oturdum. İnsanlarda işlerinden çıkıp geliyorlar yavaş yavaş. Hoş bir hareket var. İş gününün yorgunluğu yüzlerinden belli insanların. Kimi henüz çıkmış gibi çatışmadan, kimi çoktan kaybetmiş savaşı. Bir diğeri planlıyor yarını belli, diğeri kazanmış komutan edası ile keyifli. Ama sonuçta herkes yorgun. Gün bitmiş ama çalışanlar için şimdi başlıyor aslında zaman.

Ben bekliyorum dostumu. Zaman geçmek bilmiyor. Özlediğimi anlıyorum. Durmadan bir saatime bakıyor bir yandan da yorgun savaşcıları izliyorum. Hadi gel artık. Sohbete zaman kalsın.

Bir zaman sonra göründü. O da ne? Omuzları çökmüş. Yorgun bitkin yaklaşıyor. Gözlerinin ışığı gitmiş. Sisle beraber geliyor. Hep capcanlı giyinir. Bu kez farklı siyahlar içinde. Aman dedim bir şey var? İyi ama telefonda bahsetmedi ki?

Yaklaştı sıkı sıkı sarıldık birbirimize. Oturdu. Söyledik kahvelerimizi. Suskun. Ben aldım sazı elime. Hazırlıklıyım ya… Başladım döktürmeye… Fırsatı yok ki zavallıcığın… Sussam dökecek belki içini. Farkettim sustum. Ses yok. Tek bir kelime… Huzursuzlandım. Yerimde şöyle bir kıpırdandım. Etrafıma göz gezdirdim. Ses yok. Suskunluk uzun bir sohbet aslında. Dayanamadım. Konuşmak için ne kadar istersin dedim. Gülümsedi. Zordur bilirsiniz söze başlamak, hele de konuşacak çok şey varsa.

Başladı anlatmaya… Evlilik… Bilirsiniz… Bilmesenizde çok bahsediliyor kendisinden. Evlenen bir pişman evlenmeyen de. Sıkılıyormuş artık. Dayanamıyormuş. Yokmuş günlerin birbirinden farkı. Zaman kalmıyormuş kendine. Çocuklar bir yandan sorumluluklar diğer yandan. Sevgi kapıdan çıkmış, saygı bacadan. Aşk desen buhar olup uçmuş. Siyahlar giyiyormuş artık. Sebep ise basit. Olmak istediği kadının yasını tutuyormuş. Eşi çok uzun zamandır yokmuş yaşamında… Var ama yok. Orada ama değil… Konuşuyor ama suskun. Akşam yemeklerinde kızlarıda konuşmasa boğulacaklarmış sessizlikte. Bir çare bulmalı imiş bir çare. Hani çok sevmişti. Hani ölene kadar sevecekti. Aşık olduğu adam bu muymuş. Sevdiği, uğruna geceler boyu uykusuz kaldığı. Bırakıp gidecekmiş herşeyi… Kızları bile engelleyemezmiş. Yeni bir aşk yeni bir sevda.. İhtiyacı vamış bunlara. Kısacık hayatta neden bu kadar bedel. Ödemiş kendine düşen payı. Ödesin zamanı gelince borçlular diğer payı. Zaten tüm kabahat bu evlilikte imiş. Evlenmemeliymiş aslında… Özgür olmak anlamlı olan…

Dinledim… Sessizce ve çaresizce… Ne demek istediğini ben anladım ama bilmiyorum anlatabildim mi ona kendimi.

Bilirmisin dedim; yıkılmış hayatların yanlızlığını… Bedel ödeyenlerin çaresizliğini… Hele ki gerçek bedeli ödeyen senden ve ondan vazgeçemiyorsa… Aranızda kalmış ve çaresiz ise… Bilirmisin kalabalıklar içinde yanlızlığı… Bilirmisin hem anne hem baba olmanın ağırlığını… Kolay iş değil bu… Kolay değil bırakıp gitmek. Sonrası zor. Sonrası ağır. Bedel ödemeye hazırmısın… Bedel bu, ağır, ağdalı, kasvetli… Her zaman güçlü olmaya, dayanmaya, direnmeye hazırmısın… Varlıkta ve yoklukta, hastalıkta ve sağlıkta hazırmısın…

Kolay bırakıp gitmek, kolay değil gittiğin yerde kalmak, direnmek…

Var mısınız yanlızlığa…

Dinledi, sustu ve gitti…

Müge Ünal
mugeunal@turk.net

 Milenyumun Mandalı : Sait Haşmetoğlu


Milenyumun Mandalı

Falımızda Libya çıktı!

Irak ve Suudi Arabistan'daki Türk firmalarının aksine, toparlanıp dönmenin değil oralara yerleşip yeni işler almanın hazırlığı içinde bulunan müteahhitlik firmaları bulmak için bir ay kadar sonra bizi bu kez Libya'ya gönderdiler. Zira Eylül ayında Albay Kaddafi'nin gerçekleştirdiği devrimin 20.yıldönümü her zamankinden daha büyük törenlerle kutlanacak ve Türkiye'den bir Bakanın başkanlığında kalabalık bir heyet Libya'ya gidecekti. Bize düşen görev ise, Yönetim Kuruluna sunulacak ve prensip onayı alınması halinde, bu ziyaret esnasındaki toplantılar ve resmi görüşmelerde nihai şekli verilebilecek bir kaç proje önerisi hazırlamaktı. Ne de olsa Irak ve Suudi Arabistan raporlarımız bizim bu işi bildiğimizi göstermişti.

.....

Editör'den Önemli Not: Sevgili Sait Haşmetoğlu'nun e-romanı görsel öğelerle süslendiğinden, devamını ve önceki sayılarını aşağıdaki adresten tek tıklamayla okuyabilirsiniz. Üşenmeyin... Tıklayın...
http://www.kmarsiv.com/xfiles/mandal_54.asp

Devamı var

 Dost Meclisi


Kahve Molası'nın sürekli ve sabit(!?) bir yazar kadrosu yoktur. Gazetemiz, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır. Bu bölüm sizlerden gelecek minik denemelere ayrılmıştır. Yolladığınız her özgün yazı değerlendirilecektir. Siz sevgili kahvecilere önemle duyurulur.
Kahve Molası bugün 3.033 kahveciye doğru yola çıkmıştır.

 Tadımlık Şiirler


Ahmet GÜNTAN RÜYA

Çok basit bir şey arıyor: senin beni aramanı,
itirazım yok, sürdürecek bana itirazını,
senin aradığın gibi aramıyorum, ben, seni,
aradığım, beni, istediğim şekilde arıyor.

Çok basit, ben, bunu bana, sen göstereceksin,
aradığın gibi aradıkça bekleyeceğim, seni,
gelen neyse, götürüp göster, beni,
aradığım yerde, beni, bulup döneceğim.

Çok basit, aradığım saf, sende yok, değilsin bende,
sen gel, bul beni, uykudayım ben, sende,
uykumda uyutuyordun, beni, benden,
gel benim uykumda uyu, sen, beni arıyorsun.

Çok basit, senin uykunu, uyutacak, bana,
kime olduğunu bilmeden aşık oluyorum sana,
aradığını anlamadı, biri, beni,
uyut onu, gösterme, tekrar herkese.

Tekrar başa dönmek istiyorum,
yat, unutmak istiyorsan, yat, öyleyse, unut,
yanında, bilen, bilebilen var mı senin,
uyuyorsun sen, beni, artık unut.

Tekrar, tekrar, tekrar,
baştan başlamak istiyorum.

Tekrar, tekrar, tekrar,
dursun, durmayan.

Tekrar, tekrar, tekrar,
kaçıp, kovalayan

Ahmet GÜNTAN

<#><#><#><#><#><#><#>

MEKTUP

Gelip bana aşklardan söz ediyorlar
Aşkların seçilen hatıralarından
Mektup beklemenin uzayından bakıyorlar
Kıskanmanın klasik huzurundan

Bir isim bulamadım sana
Sanatkar bir yaz daha geçti sevgilim
Sıcaklar teorimin baş oyuncuları
Besbelli inanıyorsun bir şeyler kaldığına
Perdeyi daha kapatamadık sevgilim
Bitmemiş biyografilerin tüccar akşamına

Yazlar bitecek bana aşklardan bahsedecekler
Her şey bitmiş gibi bir kışa başlayacaklar
Bizse görmedik birbirimizi daha

Sürece inanarak sevgilim
Gelecek yaza da beraberiz
Tarihte adını arayarak bir bünyenin
Biten bir yazın teorisiyle sevgilim
"Gözlerinden amansız bir hasretle öperim"

Ahmet GÜNTAN
Kahvenin Yanında

 Kahvenin Yanında: Elif Şeref Artun


 BAVARUA (Bavarois rubanné) (Fransa)

ÖNCE HARCI HAZIRLAMAK GEREK...
500 ml (2,5 su bardağı) süt
5 yumurta sarısı
150 gr (1,5 çay bardağı) toz şeker
Yarım çay kaşığı toz vanilya
1,5 tatlı kaşığı toz jelatin (ya da 6-7 yaprak jelatin)

Bir kapta sütü ısıtın. Kaynamasın.
Başka bir kapta yumurta sarılarını, şekeri ve vanilyayı karıştırarak beyazlaşana dek mikserle çırpın. Sıcak sütün yarısını bu karışıma dökün ve iyice çırpın. Bu karışımı tencerede kalan sütün içine dökün ve tahta bir kaşıkla karıştırarak muhallebi kıvamına gelene dek kısık ateşte pişirin. Jelatini tarifine göre eriterek karışıma ekleyin. Ocaktan alın ve tencereyi içi buzlu su dolu bir kaba oturtarak soğutun. Soğuturken karıştırmaya devam edin. Bu işlem çok önemli. Çabuk soğutulmayan harç pişmeye devam eder ve kesilir.

EKLEMELER VAR...
2 poşet krem şanti (2x75 gr)
200 ml (1 su bardağı) soğuk süt

Krem şantiyi hazırlayın. Soğumuş ama henüz donmamış olan harcın içine ekleyerek malzemeyi pörsütmeden telle elde karıştırın.

BİRAZDAN BİTECEK...
1 tatlı kaşığı kahve aroması (ya da 2-3 çay kaşığı Türk kahvesi)
Yarım çay kaşığı toz vanilya
1,5 yemek kaşığı toz kakao

Elde ettiğiniz bavarua harcını üç eşit parçaya bölün. Birine kahve aromasını koyarak karıştırın. Bunu, dikdörtgen bir kalıba (sakın kalıbı yağlamayın) düzgünce dökün ve jelatinin donması için buzdolabında 10-15 dk bekletin.

Bu sırada elinizde kalan iki parça harcın birine vanilyayı koyun ve karıştırın. Buzdolabından çıkardığınız kalıptaki kahveli harcın üzerine dökün. Düzgün olmasına dikkat edin. Yine 10-15 dk buzdolabında bekletin. Son parça harca da kakaoyu ekleyerek karıştırın. Kalıbı buzdolabından yine çıkarın ve kahveli harcı üzerine düzgünce yayın. Bu kadar. Ama tabii ki önce buzdolabında 2-3 saat kadar dinlendirmek ve jelatinin iyice donarak şekil almasını beklemek gerek.

2-3 saat geçti mi?.. Biliyorum, sabırsızlanıyorsunuz. Ve aynı zamanda bavarua’nızı kalıptan düzgünce nasıl çıkaracağınızı düşünüyorsunuz. Kolay... Kalıbı sıcak su dolu bir kabın içinde birkaç saniye bekletin. Ters çevirerek servis tabağına alın.

İnce dilimler halinde kestikten sonra yanında hazır karamel ya da çikolata sos ile servis yapabilirsiniz.

Çok uğraştınız, ama değecek...

Afiyet olsun...

   Tarifi yazdırmak için tıklayın

 Biraz Gülümseyin



Aslında plakayı düzeltmeye çalışmış galiba:-))


Taksi Şöförü

Bir gün taksiye binen bir müşteri şöföre bir sey sormak için hafifçe omuzuna dokunur. Şöför bir çığlık atıp,direksiyonun kontrolunu kaybeder, bir otobüse çarpmak üzere iken direksiyonu kırar, kaldırıma çıkıp,bir vitrinin önünde arabayı güç bela durdurur. Arkaya dönüp müşteriye:
"Hayatta bir daha bunu yapmayın!" diye bağırır.
Müşteri ise sakince bir ufacık dokunmanın onu bu kadar korkutup sıçratacağını düşünemediğini söyler. Bu arada kendini toparlamış olan şöför, müşteriye dönüp:
"Haklısınız, aslında sizin kabahatiniz yok" der.
"Bugün benim taksi şöförlüğünde ilk günüm, 25 senedir cenaze arabası şöförüydüm"...

 Kıraathane Panosu



Selamlar,

Sizi tekrar rahatsız ediyorum kusura bakmayın. Bu hafta tuzla barınağından soğuktan donmak üzere olan bir terrier aldım, orada kalması imkansızdı..... 1 yaşlarında, dişi, beyaz son derece iyi huylu,uysal akıllı bal gibi bir kız. Barınaktan doğruca kuaföre gittik, yıkandı traş oldu, meğer çok çok güzelmiş.... Sonra veterinerde parazit ve diğer aşı bakımları yapıldı, şimdi misler gibi yeni sahibini bekliyor.

Evden atıldığı belli kanepede yatmaya ve arabayla gezmeye bayılıyor, tuvalet eğitimi var, günde 3 kere dışarı çıkarınca tuvaletini yapıyor. Çok mahzun bakışlı, insanın içini acıtan bir bakışı var, minicik pıt pıt bir sey....

Eğer hala bir köpek almak istiyorsanız yada almayı düşünen tanıdıklarınız varsa lütfen benimle irtibata geçin , bu miniciğin hayatını kurtaralım...
Tesekkürlerimle,
Ayşe Doğancı
0 555 339 92 92
0 216 310 56 99


 İşe Yarar Kısayollar - Şef garson: Akın Ceylan


http://www.birzamanlar.net/
...Bir zamanlar popüler olmuş eski şarkıların şimdi başkalari tarafından yeniden söylenmesine "cover" deniyor biliyorsunuz. "Cover"ın kabaca tanimlanmasi bu. Iyi bir şarki her zaman yeniden söylenmek istenir. Hollywood'un "dahi çocuk"larından Steven Spielberg, "Çocukken seyretmek istediğim filmleri çekiyorum," der...

http://www.rehber.gen.tr/
e-ticaret yoluyla bir şeyler satın almayı düşünüyorsanız, tüm e-ticaret sayfalarının kıyaslamalı olarak şartlarının listelendiği bu kaynağı kullanabilirsiniz. Örneğin ben oyuncak ve hobi seçeneğini tıkladığımda karşıma 13 farklı alışveriş sitesinin adresi ve detay bilgileri geldi.

http://www.stupid.com/Merchant2/merchant.mv?Screen=PROD&Store_Code=store&Product_Code=EGSP
Siz yumurtanın sarısıyla beyazını nasıl ayıranlardansınız. Eğer ayıramıyanlardan iseniz işte size kolaylık. Biraz rahatsız edici bir görüntüsü olsa bile gerçekten işe yarar bir seperator.

http://www.hugemagazine.com/html/dream.html
Buyrun bakalım sizlere rüyalarınızı yorumlatabileceğiniz bir site. İngilizce olmasından başka hiç kusuru yokmuş gibi görünüyor. Deneyin bakalım belki hoşunuza gidebilir.

 Damak tadınıza uygun kahveler


KartingRace v1.02 [7.2M] Win9x/2k/XP FREE
http://steinware.dk/downloads.php?title=KartingRace
Kartingden hoşlanıyorsanız, buyrun size bir tane karting yarışı oyunu. 7 MB bir oyun için fazla olmasa gerek. Hoşça vakit geçirmek isteyenler için.
http://kmarsiv.com/sayilar/20030122.asp
ISSN: 1303-8923
22 Ocak 2003 - ©2002/03-kmarsiv.com
istanbullife.com