|
ISSN: 1303-8923
|
|
|
|
Adrese Teslim Günlük Sanal Gazete - Sayı: 195 |
30 Ocak 2003 - Dinamik? Statik? |
Merhabalar,
Hani Pazartesi günkü yazımda kökü dışarda bir banka ile yaptığım güvenlik tartışmasını dile getirmiş, yazdığım mesaja cevap gelirse size ileteceğimi söylemiştim. Müjdeler olsun ki geldi o cevap. Efendim gene kibar bir hanımefendinin parmaklarından döküldüğü gün gibi aşikar bir mesaj aldım. Özetle, başvuruma neden olan görüşmenin karakutusu deşifre edilerek incelenmiş ve bana kural harici faullü bir uygulamada bulunulmadığına kanaat getirilmiş. Bir kere ben bana kuralları yanlış uyguladınız dememişdim ki, benim dediğim kuralların abukluğuydu. Ben onlara hırsıza anahtar teslim etmekle "aman siz yorulmayın adresi verin biz istediğiniz yere yığalım malları" demek arasındaki farkı sormuştum aslında. Gelen cevap kurallara uyulduğu, dolayısıyla telefona çıkan bayanın cezalandırılmasına gerek olmadığı yolundaydı. Bu son cümle benim hayal ürünüm ama kafamın bastığı kadarıyla, karakutu sadece cevap veren hanımların işlerini doğru yayıp yapmadıklarını kontrole yönelik. Kurallara uyduysa, sen ne dersen de, yürrü anca gidersin.
Gelelim kurallara. Bunlara da bir açıklık getirmişler sağolsunlar. Efendim, şifre almak için 3 dinamik, 2 statik, 8 hidrolik soruyu yanıtlamak, tüm hesabı bir başka yere benim adıma nakletmek içinse 2 dinamik 1 statik, 3 hidrolik soruya doğru cevap vermem gerekiyormuş. Ben 2 dinamikte kalınca şifre hakkımı kaybetmiş ama toptan götürme hakkımı korumuşum. Sinirlenmeyip devam etseymişim, gerekli tüm bankacılık işlemleri benim adıma şıp diye yapılıverilecekmiş. Peki bu kuralları bana önceden duyurmuşmuydunuz? Cevap, tıssssss. Hoş biryerlere yazsalardı da ben okusaydım, birşey değişecekmiydi? Pek tabiki hayır. Kökü dışarda banka yöneticileri sanırım beni ve tüm mudilerini mühendishane mezunu sanıyor. Tamam mühendisiz ama bu kadar da değil. Başıma gelmeseydi de bu 3 dinamik, 2 statik soru deyimini duysaydım bir yerde, 3 senede ancak geçtiğim dinamik dersi aklıma gelir, kaçacak delik arardım. Ama şimdi biliyorum. Eğer soru hareket halinde yöneltilmişse dinamik, oturarak sorulmuşsa statik. Eğer soru ile cevap arasında eriyen para miktarı sorulmuşsa dinamik, cebin boşluk hali statik. Ya da değişken hesap hareketleri dinamik, anamın kızlık soyadı statik. Yarın bir mail daha atıyorum onlara. Kuralları açık etme ve kalkındırma el kitabı önereceğim.
Neyse uzatmanın anlamı yok. Okunmayan kredi yada sigorta koşulları yüzünden neler kaybedilebileceğini iyi bildiğimden, kökü dışarıda banka ile barış yapmaya karar verdim. Yarın gidip bir ATM den ekstremi alacağım, sonra telefonu çevirip kibar bayanla tekrar konuşmayı deneyeceğim. Bu arada 3 dinamik, 2 statik, 8 hidrolik soruya birde 2 melankolik soru eklemedilerse sınıfı geçip şifremi alacağım. Ondan sonra beni tutabilene aşkolsun. Şifreli dinamik mudi olarak şişine şişine gezeceğim.
Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle... Cem Özbatur
|
Gezgin Kahveci : Cüneyt Göksu |
Bir Ada Hikayesi 1. Bölüm
Sıfır Noktası
Bıdıklar, 30 Ağustos tatilinden faydalanıp bir program yapmaya karar verirler. Hedef Bozcaada'dır. Bu tatilde bir çok ilki gerçekleştirmek istemektedirler. Bozcada daha önce görülmemiş bir yerdir onlar için; Şarapını, havasını, lokantalarını, Ayazma plajını merak etmektedirler. Araştırmalar yapılır ve çadır ile gitmeye karar verilir. Bay Bıdık tecrübelidir bu konuda ama Bayan Bıdık değildir fakat hiç önemi yoktur ve o da bu konuda çok heyecanlıdır. Planlar yapılır ve 29 Agustos aksamı Istanbul'dan yola çıkmak için rezervasyonlar tamamlanır.
İlk Temas
Saat 23:30..
Kadıköy Evlendirme'de Bıdıklar buluşur. (Buluşma yerine bakarmısınız ;-)
Onlar bir yandan hasret giderirken, meraklı gözler ile diğer tur şirketlerinin kocaman ve rahat gözüken otobüsleri arasında kendi otobüslerini ararlar. Bilirler aslında aradıklarının bir otobüs olmadığını ama umut dünyası işte!!!
İki otobüs arasında sıkışmış gibi duran araç bulunur. Kimse gelmemiştir henüz. Güleç Amca karşılar onları, özenle çantalar yerleştirilir ve hemen Güleç Amca'nın arkasındaki koltuklara yerleşilir. Bay ve Bayan Bıdık hala hasret giderdiklerinden, pek çevre ile henüz alakalı değillerdir. Yavaş yavaş Kadıköy yolcuları tamamlanır, Bay Rehber son kontrolleri yaptıktan sonra araç yola çıkar.
Tabii henüz kimse kimseyi tanımadığından, araçta, Okula yeni başlanan zamanlardaki servis araçlarında olan sessiz ve soğuk hava vardır.
Çiçek kızlar arka köşede yerlerini almışlar, Cici kızlar'da hemen Bıdıkların arkasında kaynatmaya başlamışlardır bile. Sessiz 4'lü de kendi arasında fısıldaşmaktadır.
Meclisteki dağınık duran partiler gibi, herkes kendi havasındadır ama bir yandan da birbirlerini kesmektedirler. Bıdıklar, Çiçekler, Cici Kızlar ve Sessiz 4'lü'yü kaynaştıracak bir enerji lazımdır, bir girişim, bir soluk...
Bu düşünceler ile yola devam edilirken, Güleç Amca, Taksim'e AKM'nin önüne gelmiştir.
Aksiyon
Beklenen soluk, bir fırtına şeklinde eser birdenbire. Taksim'den yolculuğa katılacak olan Aksiyon Ailesi AKM'den araca binme teşebbüsünde bulunur. Ama o da ne, farkedilir ki Bay Aksiyon için araçta yer kalmamıştır.
Araçtaki serin hava gitmiş yerine, Aksiyon filmlerinde, 'Motor' diyen yönetmenin komutu sonrası başlayan hareketlilik gelmiştir.
Bay Aksiyon fırtına gibi eser, tehdit savurur, sitem de bulunur; ama ortada bir belediye otobüsünde yaşanan yer kavgası havası da yoktur hani. Ölçülü bir ajitasyon hüküm sürmektedir. Bay Rehber ikna etmeye, çözüm bulmaya çalışıyor fakat Aksiyon Adamı nuh'da demiyor, peygamber'de demiyordu. Demokrasi kuralları içinde hakkını aramaya çalışıyordu fakat zaman geçiyor, gecikilmeye başlanıyordu. Bu Kaos ortamı nereye gidiyordu? Tatile gidilecekmiydi? Aksiyon Adami, Bay Rehberi dövecekmiydi? Hırsını alamayıp bizi de dövermiydi ? Bu sorular kafaları meşgul ederken..................
Beklenen hareket Cici Kızlardan gelir. Kendi yerlerini Aksiyon ailesine terk edip, tekli koltuklara geçmeyi tercih ederler. Bay Rehber, bir tabure uzerinde gitmeyi kabul eder ve Aksiyon Adamı, ön koltuğa oturtulur, çift kat emniyet kemeri takılır, böylece hem kendisi hem de yolcular emniyet altına alınır.
Tekrar yola düşülür...
Molalar verilse de çok fazla gruplar arası konuşma yoktur; bu durum sanki fırtına öncesi sessizlik veya büyük bir kaynaşmanın habercisi gibidir Belki de bunların hiç birisi olmayacaktır bunlar sadece benim düşüncelerimdir.
Sabaha karşı Ada'ya geçilecek iskeleye varılır. Arac kuyrukta beklerken, herkes dört bir yana dağılmıştır. Çoğu bekleyen, iskele yanındaki kumsala serilmiş, karşıda ki Ada'yı seyrediyor ve biran önce oraya varma hayalleri kurmaktadır.
Bıdık'lar da bir güzel kumsala yayılıp, bıdı bıdı kaynatırlarken, çiçek kızlar, iki çay bahçesi arasında gidip gelmektedir.
Sonunda vapur çalışmaya başlar ve Adaya geçilir. En son 10 sene önce adaya gelen Bay Bıdık biraz hüzünlenir, çünkü, ortalıkta cipler, barlar... büyük şehirlere ait bir sürü şey vardır ve 10 sene önceki o küçük liman ve balıkçı köyü havası gitmiş, sanki Haydarpaşa Tren istasyonu havası gelmiştir.
Araç, Güleç Amca'nın usta manevraları ile hemen o karmaşadan kurtulur ve Habbele plajına varılır. Plajın, bekaretini bozan 'Mitos' Cafe'den başka tesis bulunmaması Bay Bıdık'ın ilk önce çok hoşuna gitmiştir, taa ki Cafe yöneticisi Bay MüşteriSavar ile tanışana kadar.
Bay Rehber'in eşliğinde neşe ile ve imece usülü çadır kuruluşuna başlanır. Bütün gruplar kendi çadırlarını kurarken, ufak paslaşmalar başlamıştır bile, fazlası ile sempatik merhabalar, gülümsemeler:
-Çekici uzatırmısın,
-Şurayı tutarmısınız,
-Fazla çivi var mı? Gibi replikler hava da kol gezer.
Cici kızlar, kuruluşu bitirip, tenteyi bile tamamladıklarında, denize manzaralı çadırlarında keyif yapmaya başlamışlardır bile. Bazıları ilk defa çadırda kalacaklarından, içine girip girmemekte tereddüt ederler.
- Girin girin yemez sizi...
Hemen giyilen mayolar sonrası yorgun bedenler, buzzzz gibi Ege suyuna bırakılır.
İlk Kaynaşma
Akşam yemek vakti gelmiştir. Yavaş yavaş, Mitos Cafe'de akşam yemeği için insanlar toplanmaya başlar. Bayanlar, çadır hayatı da olsa, yine hafif makyajlarını yapmışlar güzel kokular saçarak masaya gelmektedir. İlk önce masaya Cici kizlar gelir ve hemen masanın baş tarafına karşılıklı olarak yerleşirler. Sonrasında Çiçekler, Bıdıklar ve diğer gruplar gelir. Maalesef Bay MüşteriSavar bütün grubu tek masada birleştirmeye üşendiği için ayrı oturtur. Olsun yine de elbet bu gruplar kaynaşacaktır, başka yolu yoktur.
Tam salatalar gelmişti ki, Kırmızı Çiçek, Bay Bıdık'a dönüp
- Sizin Salatanizda ne kadar az yesillik var demez mi?
Iste bu hareket Bay Bıdık'in beklediği sinyal oldu, arkasından yapılan sohbetlerle, salataya sıkılan limonları karşı tarafın gözüne isabet ettirmek için açı hesapları yaparak ortalık iyice ısındı.
Ana yemek olarak Tavuk Şinitzel göründüğünde suratlar hemen asıldı.
Hani biz Ada'ya gelmiştik, Raki-Balik nerede? Rum müziği eşliğinde tavuk mu yiyeceğiz hani?
Doymayanlar için hemen Şakşuka (Bir cins Patlıcan yemeği, bağımlılık yapar aman dikkat) sipariş edildi.
Bay Bıdık çok korkmuştu. Çünkü Bay Aksiyon Yemeğe gelmiş ve tavuktan dolayı Bay Rehber, Bay MusteriSavar ve diğer bütün Cafe'dekilere uygulamalı 'Müşteri Memnuniyeti' dersleri vermeye kalkmıştı. Ama yaşasındı. Bay Bıdık yanıldı ve Bay Aksiyon bir şişe Ada şarabı ısmarlayıp ailesi ile keyif yapmaya başladı.
Çiçekler, Rakı olsun da ne olsun der gibi, Tavuk-Rakı'ya geçtiler.
Bıdıklar'da Cici kızlar ile Ada şarabı tatmak için bir 70'lik Beyaz Şarabı paylaşmaya başladılar. Bay Bıdık, Kızların şarabı paylaşma konusundaki hassasiyetini görünce, herzaman yanında taşıdığı, '70'lik Şarabı 4 kadehe Optimum Paylaştırma' kitapçığını çıkardı ve büyük bir sorumluluk göstererek bu işi gerçekleştirdi.
Rakılar ve Şaraplardan sonra, yurdumun insanının genlerinde olan 'Şarkı Söyleme ve Söyletme' hücreleri harekete geçti. Söylenecek Şarkı, ağızda kalmayacağı için, Bay Rehber'imizin hazırladığı, Ateş-Şarap-Ay Işığı üçgenine geçmek üzere kumsala yönelindi.
Bay Bıdık bu arada yanında getirdiği 3 adet el feneri ile grubun aydınlanma ihtiyacına yardımcı oluyordu.
Yakılan ateşin çevresinde, 5 lt'lik 'Aile Boyu Ekonomik' şarap yudumlanırken, acaba kim bu şarkı olayına girecek diye herkes birbirine bakıyordu. Hafif fısıltı şeklinde bazı denemeler olsa da, herhalde şarap yeterli gelmemiş olsa gerek bir türlü o fısıltı yükselmiyordu.
Ta taaaaaammmmmmmmmm...
İşte Bay Aksiyon, kendinden bekleneni veya beklenmeyeni, yaptı, güzel bir Azeri Türküsü ile gecenin eksik kalan sessizliğni tamamlamaya başladı, Daha sonra Bayan ve Junior Aksiyon'da devreye girince, türkiyenin demokratik gelişimine paralel, her turlu, fraksiyon ve halk kitlesini temsil eden şarkı ve türkülere geçildi.
Atmosfer çok güzeldi, güzel sesler, güzel şarkılar ve güzel insanlar ile çok güzel bir gece yaşanıyordu.
Bir ara 'I turn to you' bile söylenmeye çalışıldı ise de, bu tip hiziplerin hemen kafaları ezildi. Bay Bıdık gecenin sonuna doğru Halay çekmeyi düşündüyse de bunu asla eyleme geçirmedi. Ambians'a uymazdı.
Önceki gecenin yorgunluğu ile yavaş yavaş çadırlara çekilmeye başlayan grup aslında bir sonraki gecenin randevusunu verir gibiydi.
Cüneyt Göksu cuneytgoksu@usa.net
|
|
Enişte'den Erişte'ler : Ahmet Şeşen Rakamların Dili Olsa |
|
Böyle derler ya bazen, filancanın dili olsa da konuşsa... Benim de aklıma rakamlar geldi nedense, dillendirivereyim dedim rakamları acaba ne menem bişey olacak ?
0 - Sıfır : Lütfen bana fikrimi sormayın, zaten anlatsam bile kimse kaale almıyor beni, etkisiz elemansın sen diyorlar toplama'ya veya çıkarma'ya kalktıklarında, ben de çarpar iken mahvediyorum, hele bana böler'lerken sonsuzluğa doğru gönderiyorum onları... Aslında abuk ve de sabuk davranıyorlar bana özellikle diğer rakamların yanına dizdiklerinde. Sol tarafa koyduklarında hiçbir değer vermezlerken, sağ tarafa koyunca da on kat büyütüyorlar gözlerinde nedense...
1 - Bir : Beni çok önemsiyorlar, her işe başlarken benimle başlıyorlar madde biiir diye, benimle başlıyorlar saymaya, yanlışlık yaptıklarında da beni devreye alıyorlar olmadı bir daha diye.. ! Bazen küçümsenen demeçler de veriyorlar anayasayı bir kere delmekle bir şey olmaz diyerek mesela. Çoğu yerde kullandılar beni; birdirbir diye oyun ismi mi yapmadılar, bir baba hindi hey allah diye tezahürat mı yapmadılar, bir bir biri biri lerine diye şarkı mı yazmadılar. Hatırlayamadıkları veya kesin karar veremediklere yerlere de beni monte ettiler, bir bahar akşamı rastladım size örneğin veya bir gece ansızın gelebilirim gibi...
2 - İki : Beni biraz tehdit unsuru yaparlar bir dediğimi iki ettirme gibi. Bazen de doğru karar vermeyi desteklemek için beni kullanırlar iki kere iki dört eder gibi başka hesap bilmezler nedense. Argoya bile beni almışlardır hadeee 2'le bakiiim derler. En bunaltıcı konularda da bana düşerler yani ikileme.. Bensiz aşk düşünülemez ki ölümdür yaşanan tek başına aşk 2 kişiliktir derler mesela. Bireysellikten ancak sayemde kurtulurlar ama ağır hakaretlerini de beni kullanarak yaparlar ikiyüzlü gibi. Milenyuma benimle girdiler tam 999 sene benimle olacaklar ve en eğleneceğim gün de 22.2.2222 tarihinde olacak...
3 - Üç : Beni allahın hakkı yapmıştır bu insanlar, onun gerçek hakkının kaç olduğunu sanki bilirlermiş gibi. Ama çekirge için tam bir kaos'umdur, eğer iki kere zıpladıysan çekirge kardeş, yusuf yusuf atmaya başlayacaktır yüreğin... Bazen bir koyarlarsa üç alacaklarını zannedenlerde olmuştur. Erkekler bana düşkün olurlar üçgen vücutlu olacağız muhabbetiyle body yapar dururlar.
4 - Dört : Benimle mükemmelliğe doğru yola çıkarlar ve beni örnek verirler dört dörtlük olmuş diyerek ya da dört başı mağmur diyerek beğenilerini söylerler, ya da zevkten dörtköşe oldum diye kendilerini beğenirler. Benimle kurulur oyun masaları ve çoğu iskambil oyunları. Cikletlere yazılmıştır çoğu 4'lükler, bizim kahve molasına da 4'lük yazılır mani'ler..
5 - Beş : Beni el ve ayaklara uygun görmüş allah, beşer beşer konuşlandırmış. Çoğu maçlardan önce taraftarlar nedense beni gösterirler birbirlerine 5 atacağız felan diye moral verirler. Anadolu'da hala efsaneyimdir, beşibiryerde takarlar bildiğiniz gibi, pek kıymetliyimdir.
6 - Altı : Beni nedense karıştırırlar, alt üst ederler alt bölümünde, rakam gibi söylerler ı takısıyla. Kadayıfın altı kızardı derler, altı forma üstü forma / altı kaval üstü şişhane derler ki kastedilen ben miyim bir türlü anlamamışımdır. Ama bana olan saygılarından ve vazgeçemeyişlerinden ters çevirip bir rakam daha yaratmışlardır kimsede örneği olmayacak biçimde. Zaten benim yanıma tersimi koyunca da ne hınzırlıklar düşünmüşlerdir... Yanıma 2'yi alınca kolayca tavşan bile yapabilmişlerdir..
7 - Yedi : Beni de birçok yerde örnek alırlar, verirler, örneğin yediden yetmişyediye diyerek tüm bir toplumu bile ifade etmeye kalkarlar. Altı gibi beni de bazen karıştırırlar, papaz pilavı yedi derler, zokayı yedi derler, kedi eti 7 diye bilmece bile yaparlar.
8 - Sekiz : Aslında bendeniz sıfırdan türemişimdir pek kimseler bilmez, sıfıra bir de kemer takalım bakalım demişler aaa bi de ne görsünler ben olmuşum... En sexy sayılardan biriyimdir söyleniş olarak. Hatta bu sexy'likten midir neden bilinmez ama birine kızdığınızda sekiz kere söyledim ama yapmadın gibi sitem ederler.
9 - Dokuz : Benim ismim adeta merak konusu olmuştur dokuz doğurdum walla meraktan derler. Ben de bu yazıyı yazarken doğurmadım değil hani ..!
asesen@turk.net
|
Kaşif Kahveci : Betül Ayhan |
YİNE YENİ YENİDEN BAŞLAMAK
"Film diye seyrettiğimiz, 1-2 dakika sonra unuttuğumuz herşey başımıza gelebilir" demişti hayat hakkında ahkam kestiğimiz günlerden birinde kuzenim. "Biz senaryo, kurgu diyoruz ama aslında hiçbiri olmayacak şeyler değil. Zaten asla olmayacak şeyleri literatür 'bilim kurgu' diye adlandırıyor."
Mesela refah içinde, hatta lüks bir hayat yaşarken birden kocanız kayıplara karışabilir. Bir gecede yaşadığınız herşeyin aslında simülasyon olduğunu, sahip olduğunuzu sandığınız hiçbirşeyin aslında size ait olmadığını öğrenebilirsiniz. Ertesi gün daha önce yakınından bile geçmediğiniz, insanların kendi yağları ile kavrulduğu, kapılarını kilitlemeye bile gerek duymadıkları bir mahallede yaşamaya başlarsınız kızınızla birlikte. 20-25 yıldır hiç çalışmadan refah içinde sürdürülen hayattan kocaman bir hiçliğin içine düşersiniz. Düştüğünüz yükseklik o kadar ilgisini çeker ki insanların hala yukarda olanlar biraz korku, biraz şaşkınlık, biraz acıma, biraz da kendilerinden bile sakladıkları bir hayranlıkla bakarlar size. Aşağıdakiler ise yukarıdakilere göre inanılmaz bir dinginlikle karşılar gelişinizi. Yeni bir insan girmiştir yalnızca hayatlarına. Yeni bir hayat, yeni bir hikaye. Çünkü onların maneviyatlarından başka kaybedecek birşeyleri yoktur. Umutları, hayalleri ve sevinçlerinden başka...
Siz yeni hayatınıza alışmaya çalışırken hiç kolay olmayacaktır yürümek. Havuz problemlerinden hemen sonra gelen, bir direğe tırmanırken 2 adım ileri gidip sonra 3 adım geri kayan salyangoz gibi aynı yollardan defalarca geçmek zorunda kalırsınız.
Dışarda hayat size aldırmaksızın devam etmektedir. Yukardakilerin sizi unutmaları kolay ve çabuk olur. Onların kendilerine yeni maceralar yaratmak için hem fırsatları hem de zamanları vardır çünkü. Başkalarının sevinçleri sizin hüzünleriniz olmaya başlar. Aslında her zaman birilerinin sevinçleri bir diğerinin hüznü olmuştur. Siz bunu yeni farkedersiniz. İnsanlar hızla yanınızdan geçip uzaklaşmaya başladığında, sizde yanından hızla geçip uzaklaştıklarınızı düşünmeye başlarsınız. Acaba hangi sevinçlerim birer çizgi oldu insanların yüreğinde, ya da hangi hüzünlerimin bakiyesi alacak olarak yansıdı başkalarının sevinç tablosuna diye sorarsınız kendi kendinize sık sık.
Ne kitabın, ne de yazarının adını hatırlamıyorum, çok eskiden okuduğum bir kitaptan aklımda kalmış, toplama kamplarındaki anılarını anlatmaya başalamadan önce " insan herşeye alışır diyorlar, evet alışır ama nasıl alışır bir tek kendi bilir " diyordu yazar. Siz de yeni hayatınıza alışmaya başlarsınız, nasıl alıştığınızı yalnızca kendiniz bilerek. İlk şok atlatılıp alışmaya başladıktan sonra korktuğunuz kadar ya da sandığınız kadar kötü durumda olmadığınızı farkedersiniz. Kendinize acımaktan vazgeçtikçe yeni hayatın güzellikleri birer birer dikkatinizi çekmeye başlar. Herşey yavaş yavaş şekillenmektedir artık. Yeni bir hayat kurmaya başladıkça, kendinizin içinden çıkıp yeni bir 'ben' yaratmaya çalıştıkça, "işte elimdeki materyal bu, işle onu ey hayat!" dedikçe daha çok sevmeye başlarsınız yeni dünyanızı. Ve yeniden barışırsınız kendinizle.
Forum alanında da konuşulmuştu, alışmak sevmekmidir diye. Sözü edilen başka tür bir alışkanlık, başka tür bir sevgiydi belki. Biraz daha genele yayınca sıralamada öncelik belirler cevabı. Eğer sevgi önce geliyorsa alışkanlık belirleyici değildir bence. Ama seveceğiniz (ya da sevmeyeceğiniz) şey hayatınıza aniden girmişse sevebilmek için önce alışmanız gerekir. Ancak alıştıktan sonra sevmediklerinize arkanızı dönmek, değiştiremediklerinize gözlerinizi kapatmak, sevebileceklerinizi geceyle gündüzün koşuşturmalı git-gelleri arasından ayıklamak cesaretini gösterebilirsiniz. Sonrasında ise... Galiba sonrasına pekte müdahale etme şansımız olamıyor. Biz elimizdeki materyali ortaya koyduktan sonra bunu işlemek hayata kalıyor.
Hepimizin başucu kitapları vardır hani. Defalarca okumuş olmamıza rağmen bazı geceler uyumadan önce elimize alıp tüm satırlarını neredeyse ezbere bildiğimiz sayfalar arasında şöyle bir dolaşırız. Kuzenimin söylediklerinden sonra benim başucu filmlerim de oldu. 'Hayatım' bunlardan biri. Kanser olduğunu öğrenen bir adamın son günlerini anlatıyor. Sonra 'Yedi' var. 'Dövüş Kulübü' de sıralamada ilk üçte. Birde başucu dizisi var. TRT izleyicileri hatırlayacaktır 'Yedi Tepe İstanbul' Bu kadar yüksekten düşen bir kadını, beraberinde yeni hayatındaki insanları anlatıyor. Sorular sorarak izlediğim, zaman zaman içinde kaybolduğum bir hikayeydi. Hemen her bölümünde o insanlarla birlikte en azından 3-5 karede oynadım kendi içimde. Kendi düşüşlerimi anımsayıp kıyasladım kimi zaman.
Hangimiz düşmedik ki dizlerimizin üstüne. Hatta kimi zaman kafa üstü çakıldık değil mi? Rakım çokta önemli değil, her düşüşte ne çok yara aldık, ne çok yandı canımız. Bu noktada rakım da izafi bir kavram oluveriyor zaten. Bana göre bir Ağrı sana göre Kazdağları olabiliyor. Bir başkası içinse ise Everest mesela. Her seferinde insanoğluna özgü bir direnme gücüyle yeniden ayağa kalktık. Alıştık, kendimizle barıştık ve yeniden başladık yaşamaya. Belkide hayatın bize aldırmaksızın devinimine inat. Gerçekten hiçbir yara sonsuza dek kalmıyor, kabuk bağlıyor mutlaka. Yine de kendi yükseklerinde dolaşırken biraz daha dikkatli olmalı insan.
BeT bet_ayh@mynet.com
|
Milenyumun Mandalı : Sait Haşmetoğlu |
Ancak benim tepemi attıran, sabrımı taşırıp beni isyan ettiren şey olumlu bir şeyler yapma gayretimin görülmemekte ısrar edilmesi değil, olumsuz bir şeylere engel olma sorumluluğuma sahip çıktığım için banka yönetimi tarafından fiilen cezalandırılmam oldu...
.....
Editör'den Önemli Not: Sevgili Sait Haşmetoğlu'nun e-romanı görsel öğelerle süslendiğinden, devamını ve önceki sayılarını aşağıdaki adresten tek tıklamayla okuyabilirsiniz. Üşenmeyin... Tıklayın...
http://www.kmarsiv.com/xfiles/mandal_58.asp
Devamı var
|
"Noctiluca Milliaris" nam-ı diğer YAKAMOZ
Belki hayatınızda ilk kez bir YAKAMOZ resmi görüyor olabilirsiniz. Nedense herkes yanlış bilir, Yakamoz ay ışığının suya, denize vuran şavkı değildir. Onun adı ayın şavkıdır. Aksine mehtaplı gecelerde yakamoz olmaz.. Yakamoz bir canlıdır, latince ismi "Noctiluca Milliaris" olan bu canlı aynı bir ateş böceğinin denizde yaşayan versiyonudur bir yerde.
Limunisans maddesini vücudunda barındıran bu canlıya dokunulduğunda ışık saçar. Bu canlı bir planktondur, yani milimetrik boyutlarda bir canlıdır. Geceleri bunlardan milyonlarcası bir arada iken bir tekne veya bir balık sürüsü bu canlılara çarpınca ışık çıkarmaları sağlanır. O yüzden birçok balıkçı teknesinin yüksek bir yerinde oturulacak yer vardır. Balıkçılardan biri buraya oturarak mehtap olmayan gecelerde balıkların yakamoz yaparak geçtikleri yolları görüp dümenciyi yönlendirirler. O yüzden Lüfer avlarken Lüx ışığı kullanılır. Işık, balık gelsin diye değil, misinanın değdiği yakamozların çıkardığı ışıktan Lüfer korkmasın diye bu ışığı perdelemek için kullanılır.
Esasında Yakamoz ( görenler iyi bilir ) olağanüstü bir şeydir. Yakamoz olduğunda denizde uzun floresan lambalar yanıyormuş gibi olur. Ama bunun için başka bir ışığın olmaması gerekir. Ay ışığında ( daha baskın olduğu için ) yakamoz ışığını göremezsiniz. O kadar muhteşemdir ki, anda tüm romantizm biter sanki dünya dışı varlıklar gelmiş gibi olur. Birde Yakamozlu ve mehtapsiz gecelerde denize girince pırıl pırıl uzaylı gibi olursunuz. Üstte, yakamoz adlı canlının bir resmini bulacaksınız, ama hiç bir zaman bu kadar yakından çıplak gözle göremeyeceksiniz :))
Enişteniz
Kahve Molası'nın sürekli ve sabit(!?) bir yazar kadrosu yoktur. Gazetemiz, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır. Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır. Bu bölüm sizlerden gelecek minik denemelere ayrılmıştır. Yolladığınız her özgün yazı değerlendirilecektir. Siz sevgili kahvecilere önemle duyurulur. Kahve Molası bugün 3.061 kahveciye doğru yola çıkmıştır. |
|
UNUTAMADIĞIM
Açardın
Yalnızlığımda
Mavi ve yeşil
Açardın.
Tavşan kanı, kınalı berrak.
Yenerdim acıları, kahpelikleri...
Gitmek
Gözlerinde gitmek sürgüne.
Yatmak
Gözlerinde yatmak zindanı
Gözlerin hani?
"To be or not to be" değil.
"Cogito ergo sum" hiç değil...
Asıl iş, anlamak kaçınılmaz'ı
Durdurulmaz çığı
Sonsuz akımı.
İçmek
Gözlerinde içmek ayışığını.
Varmak
Gözlerinde varmak can tılsımına.
Gözlerin hani?
Canımın gizlisinde bir can idin ki
Kan değil sevdamız akardı geceye
Sıktıkça cellat
Kemendi...
Duymak
Gözlerinde duymak üç-ağaçları
Susmak
Gözlerinde susmak
Ustura gibi...
Gözlerin hani?
Ahmet ARİF
<#><#><#><#><#><#><#>
SUSKUN
Sus, kimseler duymasın.
Duymasın ölürüm ha.
Aydım yarı gecede
Yeşil bir yağmur sonra...
Yağıyor yeşil.
En uzak, o adsız ve kimselersiz
O yitik yıldızda duyuyor musun?
Bir stradivarius inler kendi kendine
Yayı, reçinesi, köprüsü yeşil.
Önce bendim diyor ve sonra benim...
Ölümsüz, güzel ve çetin.
Ezgisidir dolaşan bütün evreni
Bilinen, bilinmeyen ıssızlıkları.
Canımı, tüylerimi sarmada şimdi
Kendi rüzgarıyla vurgun...
Sarıyor yeşil.
Rüya, bütün çektiğimiz.
Rüya kahrım, rüya zindan.
Nasıl da yılları buldu
Bir mısra boyu maceram...
Bilmezler nasıl aradık birbirimizi
Bilmezler nasıl sevdik
İki yitik hasret
İki parça can.
Çatladı yüreği çakmaktaşının
Ağıyor gökkuşaklarının serinliğinde
Çağlardır boğulmuş bir su...
Ağıyor yeşil.
Yivlerinde yeşil güller fışkırmış
Susmuş bütün namlular...
Susmuş dağ
Susmuş deniz.
Dünya mışıl-mışıl
Uykular derin
Yılan su getirir yavru serçeye
Kısır kadın, maviş bir kız doğurmuş
Memeleri bereketli ve serin...
Sağıyor yeşil.
Aydım yarı gecede
Neron, çocuk kitaplarında çirkin bir surat
Ve Sezarsa, bir ad, yıkıntılarda.
Ama hançer taşı sanki
Koca Kartaca!
Hani, kibrit suyu vermişlerdi üstüne
Bak nasıl alıyor, yiğit
Binlerce yıl da sonra
Alıyor yeşil.
Vurur dağın doruğundan
Atmacamın çalkara
Yalın gölgesi.
Kuş vurmaz, tavşan almaz
Ama aç, azgın
Köpek balıklarıydı parçaladığı
Bak, Tiber saygılı, suskun.
Bak nilüfer dizisi zinciri.
Bunlar bukağısı, kolbağlarıdır
Cihanın ilk umudu, ilk sevgilisi
Ve ilk gerillası Spartakus'un.
Susuyor yeşil.
Sus, kimseler duymasın,
Duymasın, ölürüm ha.
Aymışam yarı gece
Seni bulmuşam sonra.
Seni, kaburgamın altın parçası.
Seni, dişlerinde elma kokusu.
Bir daha hangi ana doğurur bizi?
Ruhum...
Mısra çekiyorum, haberin olsun.
Çarşıların en küçük meyhanesi bu
Saçları yüzümde kardeş, çocuksu.
Derimizin altında o olüm namussuzu...
Ve Ahmedin işi ilk rastgidiyor.
İlktir dost elinin hançersizliği...
Ağlıyor yeşil.
Ahmet ARİF
|
|
SOSYAL ADALET
Bundan yaklaşık bir on yıl önce genç bir Türk işadamı Güney Afrika’da iş gezisinde. Her şey umduğundan daha başarılı ve çabuk gelişmiş. Sözleşme bile imzalanmış. Dönüşüne tam bir gün var. Büyük sinemalardan birinin önünden geçerken dikkatini “Ghandi” filmi çekiyor. Hani şu bol Oscar’lı uzun film. Hemen taksiden iniyor ve doğru gişenin önündeki kuyruğa. İnsanlar tuhaf tuhaf, bakıyorlar genç işadamına:
- Beyfendi, siz yabancısınız galiba ?
- Evet, nereden anladınız?
- Burada beyazlar kuyruğa girmezler, onlar doğrudan gişeye gider
biletlerini oradan alırlar.
Adam biraz mahçup, tüm kuyruğu geçip gidiyor gişeye. Evet... beyazlar için ayrı bir pencere:
- İyi günler efendim, bir koltuk rica ediyorum, arkadan ve ortadan lütfen.
Gişedeki kız şaşkın:
- Beyfendi, siz yabancısınız galiba ?
- Evet, nereden anladınız?
- Burada beyazlar, koltukta değil, balkonda otururlar.
- Peki bir balkon lütfen.
Adamcağız, balkonda filmi seyretmeye devam eder etmesine de, Güney Afrika’da bizim sinemalar gibi “Frigo buz, Frigo buz” uzun uzun aralar yok ki; sıkışır. Etraf karanlık, herkes filmi izliyor, dayanamaz ve ayağa kalkmaya karar verir. Tam kalkacak, yandaki sorar:
- Nereye beyfendi?
- Hiiç... Tuvalete..
- Beyfendi, siz yabancısınız galiba ?
- Evet, ama nereden anladınız?
- Burada beyazlar, tuvalete gitmez ki, balkondan aşağı işeyiverirler.
Adam iyiden iyiye şaşkın, tek güvendiği etraftaki karanlık. Balkonun korkuluklarına dayanır ve tam çişini ederken, aşağıdan bir zenci seslenir:
- Heeey yabancııı...!!!
Adam iyiden iyiye şaşkın, karanlıkta ve sadece çişinden tanındığı için ürkmüş... aşağıdaki devam eder:
- İnsan sadece birinin kafasına etmez ki, şöyle bir serpiştirir.
Bu memlekette sosyal adalet var, sosyal adalet!...
|
Selamlar,
Ben ve kızım ev arıyoruz.
İlla ki birlikte olması şart değil.
Biliyorsunuz ki biz kısırlaştırılıyoruz,
yani ebediyen doğurmayacağım, bu son doğumum, bu resimde gördüğünüz de bu hayattaki son bebeğim.
İstesem ben de çok temizim,
sadece bu ara biraz bakımsızım.
Biraz hayal gücü lütfen.
Beni şööle bi güzel yıkanmış, tüylerim fırçalanmış, misler gibi hayal edin,
yanınızda pufuduk bir dost olarak... :)
Kulağa nasıl geliyor?
Hadi sevgiler...
düşünürseniz ataşehir revir 19'dayız, yalnız biraz acele edin, diğer bebeklerim öldüler, bu da ölmesin
kontakt: ozgun@weblebi.com
|
|
İşe Yarar Kısayollar - Şef garson: Akın Ceylan |
http://www.teknoturk.org/docking/yazilar/tt000111-yazi.htm
...Türkiye AB'ye girmek için uğraşa dursun, kültür ve sanatımızla Anadolu, AB'ye çoktan girdi bile. Hem de hiç yalvarıp yakarmadan! Avrupa ile Türkiye arasında bu bağlamda sessiz sedasız bazı iletişim ve ilişkiler gelişiyor... Avrupa ne kelime? Dünya ile iletişim artıyor!..
http://www.denizce.com/4.asp
Denizcilik ...teknenin içini yerleştirmeye. Bir yarim saat sonra bir su şıkırtısı far kettim. Sancak tarafta yatak tahtalarını kaldırıp altlarına bir baktım ki, bindirme olan kaplama tahtalarının her biri üzerinden bir parmak kalınlığında küçük ırmakçıklar çağlamakta... anılar ve diğer detaylar.
http://www.origami.as/gallery.php
Origami genellikle halk arasında kağıttan uçak yapmak veya biraz daha iyi biliyorsanız kuş ya da tuzluk yapma seviyesine kadar gider. Ama bu işi daha profesyonelce yapan kişiler gemi, kuş seviyelerini çoktan aşıp, geyik, ejderha ve hatta gergedan seviyelerine kadar ulaşmışlardır.
http://mohsye.com/enter.htm
Hem web sayfası dizaynı olarak hem de sundukları çalışmalar ile gerçekten mükemmel bir web sayfası örneği. Özellikle oyunlar'a bir göz atmanızı tavsiye ediyorum.
|
Damak tadınıza uygun kahveler |
SlimBrowser v3.43 [687k] W9x/2k/XP FREE
http://www.shorthandtyping.com/sbrowser/sbrowser.exe
Internet Explorer tabanlı bir yardımcı tarayıcı. Aynı anda birden çok sayfayı açmak için dizayn edilmiş. Kullanımı basit, arama motorlarıyla entegrasyonu iyi olarak dizayn edilmiş. Bol gezenler için tavsiye edilir. Hele bazı sabit adreslere sık sık uğruyorsanız sizin için ideal.
|
|
|