KAHVE MOLASI
ISSN: 1303-8923
ABONE FORMU

ABONE OL
ABONELiKTEN AYRIL
HTML TEXT
 SON BASKI
 Ana Sayfa
 Arşivimiz
 Yazarlarımız
 Manilerimiz
 Forum Alanı
 İletişim Platformu
 Sohbet Odası
 E-Kart Servisi
 Sizden Yorumlar
 Medya
 İletişim
 Reklam
 Gizlilik İlkeleri
 Kim Bu Editör?
 SON BASKI
 PDF (~250-300KB)


Posta Kartı olarak yollamak için tıklayınız.
Lütfen bekleyin! Var gücümle ulaşmaya çalışıyorum...

Kahveci Soruyor?



Xasiork Dergi
ANLAMSIZ SAVAŞA HAYIR !
Adrese Teslim Günlük Sanal Gazete - Yıl: 1 Sayı: 214

 6 Mart 2003 - Korkunun ecele faydası olsaydı...


Merhabalar,

Korku dağları bekliyor. Hepimiz paranoyak olduk bilmemezlikten geliyoruz. Daha doğrusu alışmış kudurmuştan beterdir hesabı yapıp, yan gelip yatıyoruz. Hadi sadece yatmakla kalsak iyi de, bir de başkalarının paronoyasını "o benimdir o benim" diyerek sahipleniyor, sonra da tüm iletişim araçlarını seferber edip gerilim filmi çeviriyoruz. Ahh ah, vahh vah, bak şu hainin ettiğine nidalarıyla, kenarda köşede kalmış aklımızı da yerinden etmek için elimizden geleni ardımıza koymuyoruz dostlar. Haaa, nerden mi taktım bu paronoyaya? Şimdi sıra onda. Salı günü internette bir eposta dolaştı. Kiminiz okudunuz belki, kiminizde ilk defa duyuyorsunuz. Kimin tarafından da yolladığı çok önemli değil. Eposta CarrefourSA'da satılan ürünlerin üzerinde yeralan çeşitli dillerdeki açıklamalarda TR karşısında kürtçe kullanıldığından dem vuruluyordu. Alınan fotoğraf filminin resmi ve satış fişide eklenmiş halde, bu hayasızlık(!?) belgesi elden ele dolaşıyordu. İlk aldığımda hemen yazıya baktım, hiç te tanıdık gelmedi. Ancak düne kadar yazısı bile olmayan kürtçenin bu kadar kısa sürede prospektüslere geçebilecek kadar ilerlemesine de bir anlam veremedim. Aklıma ilk gelen de bir baskı hatası olabileceği oldu amma gelen epostadaki üslup okadar ikna ediciydi ki, yazanı Kürt Enstitüsü baş katibi sandım. O yüzden de bekleyip görelim politikasına başvurdum. Vee sonunda kokusu bugün çıktı. Söz konusu açıklama ürünlere geldikleri yerde hazırlanıp yapıştırılıyormuş. Ve tamamen bir baskı hatası ile TR nin karşına Çek'çe yazı yazılmış. haydi bakalım, şimdi güler misin ağlar mısın?

Bu alışverişi yapıp sonunda beyninde canlandırdığı senaryoyu net üzerinden bilumum gruplara yollayan arkadaşı, ondan alıp kendi dostlarına zart diye dağıtan arkadaşları şöyle bir düşünün. Günlerdir beyinleri Saddam, Bush, Kuzey Irak, tezkere diye diye buruşmuş iken, tak karşılarına böyle bir şey çıkıyor. Onlar da hiç başka şeye yormadan bunun bir kürt komplosu olduğunu düşünüp karalar bağlayıp durumdan analitik bir vazife çıkarıyorlar. Var mı yahu bundan öte paranoya? Ne hallere düştük farkında mısınız? Buluttan nem kapar olduk. Hükümetin geçici başı "Önlemler alınmıştır, kriz mriz yok." der, biz koşa koşa benzinciye gidip depoyu doldururuz, biliriz ki, alınan önlem bize Voyvoda kazığı olarak geri dönecektir. Aynı baş, nemaları hemencecik vereceğim diye seçim nutku atar, biz gider ondan bundan borç buluruz, biliriz ki, o nema çıkmaz ayın son perşembesine kalmıştır. Siirt'lilere, oy verin sınırı açıp ticareti canlandıracağız derler, halk kamyonları atacak yer arar, bilirler ki sınır bir daha açılması meçhul şekilde kapanacaktır. Yok yahu bunların hepsi hayal, ne gerek var böyle senaryolar üretmeye, hepsi paranoya. Bakın benim güzel memleketimin güzel insanları; Varsa bir korkunuz üzerine üzerine gidin, fobilerinizi hobileştirmenin yollarını arayın bulun. Korkunun ecele faydası var mı? Yok... Öyle de... böyle de... boyumuzun ölçüsünü alıyoruz.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur

 Misafir Kahveci : Hasan Yüksel


Irak'tan bildiriyorum 7

Merhabalar,

Son yazımda buraya gelen Canlı Kalkanlar'la ilgili görüşlerimi aktarmıştım. Sizin de takip ettiğiniz gibi gelenler yiyip, içip, Irak'ın önemli tesislerini gezdikten sonra "işimiz var, buralar çok tehlikeli" gibi son derece haklı nedenlerle geri dönmeye karar vermişler ve bazıları dönmüşler. Aferin onlara. Hiç bir şey yapmasalar bile tüm Dünya'ya bedava tarafından Irak'a nasıl gidilip gezilir, nasıl meşhur olunur dersi verdiler. Şaka bir yana, akıllarını başlarına toplayıp geri dönmelerine onlar adına sevindim ama yarattıkları imaj için ülkemiz adına üzüldüm.

Burada değişen bir şey yok, sadece ABD'nin savaş öncesi Irak'ın hava savunma ve askeri tesislerini çaktırmadan yok etme çabaları daha da arttı. Geçen gün Basra civarındaki bir askeri tesise benim sayabildiğim kadarıyla 30 civarında roket attılar. Roketlerin ve uçakların sesi hepimizi saat 02:30 civarında uyandırdı ve seslerin çokluğunu örünce ABD'nin savaşı başlattığını düşündük. Bir süre sonra sesler kesilince rahatladık, ertesi gün de vurulan yer, kaç roket atıldı gibi konular yine günlük muhabbetler arasındaki yerini aldı. Gördüğünüz gibi, her şey kanıksanıyor, ilk geldiğimizde Irak halkının bu kayıtsızlığına çok şaşrımıştık, şimdi onlar kadar olmasa bile biz de alıştık, aldığımız tek önlem çalıştığımız santralı gece yarısından önce terk etmek ve otelde yataklarımızı cam kenarından uzak tutmak.

TBMM'nin kendisinin de anlamadığı bir şekilde asker bulundurma tezkeresini red etmesi burada büyük sevinçle karşılandı, herkes sanki artık savaş tehlikesi bitmiş gibi seviniyor. Türk Milli takımı Dünya üçüncüsü olduğu zaman da buradaydım ve hemen herkes bizi tebrik etmişti, şimdi de aynı durum var, herkes elimi sıkıp "Türki zeğn (Türk iyi, güzel)" diye tebrik ediyor. TBMM'nin ABD'ye cevabı, yankıları ve ABD'nin tavrı ile ilgili olarak Cem'in yazdıkları olayı çok güzel özetlemiş, ekleyecek bir şey yok. ABD'nin geçmiş körfez savaşındaki tutumumuz nedeniyle pervasızca ve küstahca yaptığı baskılar geri tepti ve planları alt, üst oldu. Ağızlarda dolaşan B planı da bence hikaye, siz hiç "askerleri gemilere doldurur yola çıkarırız olmazsa bir yere indiririz" diye plan yapıldığını gördünüz mü?

Bu savaş Türkiye desteği olmadan olamaz, sebebi de kuzeydeki karışık ortam. Güney Irak'ta ABD açısından hiç bir sorun yok, neredeyse hiç engelle karşılaşmadan Bağdat'a kadar gidebilirler. Kuzey Irak ise hiç öyle değil, orada 2 milyon silahlı Kürt yaşıyor ve yıllardır Saddam tarafından ezildikleri için tek hedefleri Bağdat ve bağımsız bir devlet kurmak. İşin diğer bir tehlikeli tarafı neredeyse aşiret sayısı kadar devlet ortaya çıkabilir olması. ABD, Türkiye sınırından girip Türk askerinin desteğini alarak oralara hakim olmadığı sürece Irak'ta hiç bir operasyona girişemez. Eğer oradaki Kürtleri kontrol altına almadan Bağdat'ı bombalamaya başlar ve bombalama işi bitip kara harekatına girişirse Bağdat'ta bombalara rağmen kendinden önce oraya gelmiş, her yeri ele geçirmiş ve onlara "burası bizim, gidin buradan" diyen Kürt gruplarla karşılaşabilir. Bu sefer karşılarındaki düşman yılgın Irak ordusu değil, yılların hıncıyla ve devlet kurmak amacıyla savaşacak 2 milyon insan olacak. Biraz düşünürseniz bunun hiç uzak bir olasılık olmadığını görürsünüz.

Şimdi ne olacak? Sanırım bunun cevabını Bush ve aklı evvel danışmanları dahi bilmiyor. Türkiye'deki iç politika cambazlıklarını, Erbakan hocamızın tekrar ortaya çıkmasını, önümüzdeki günlerde partiler arası transferleri gördükçe ABD'nin dudağı uçuklayacak. Havsalasının bile almayacağı gelişmeler karşısında ya gerçekten bir B planı hazırlayacak ya da başka yöntemlerle Saddam'ı devirmeyi deneyip savaştan vaz geçecek. Her durumda da Türkiye için kötü olacak, olur da TBMM izin verirse savaş yüzünden hayatımız zorlaşacak, vermez de ABD zor durumda kalırsa bunu unutmayacak ve hesabını soracak, tam iki ucu kirli değnek.

Gördüğünüz gibi, yıllardır sorun çıkaran Ortadoğu ününü lekelemedi, Dünya yine ne olacağını bilemiyor, ülkeler nasıl tavır alacağını bilemiyor. Bölgenin uzmanlarının bile kafalarını elleri arasına alıp "nooldu ya" veya "şimdi ne olabilir" diye düşündüklerine eminim ve sanırım Bush da artık düşünmeye başlamak zorunda kaldığı için epey bunalıyordur.

Bizler buradaki işlerimizi bir kaç güne kadar bitirip dönüyoruz, gerçi sayın elçimiz tabanları çoktan yağladı ve arkasından sınır kapıları kapandı ama bizim dönüşümüz için bir sorun yok. Muhtemelen Amman üzerinden veya Ruslar'la birlikte Moskova üzerinden döneceğiz. Sanırım sizlere bundan sonra bir yazı daha gönderebilirim ve umarım artık İstanbul'da görüşürüz.

Herkese sevgilerimle

Hasan YÜKSEL
hyuksel@isiko.com.tr

Osman Günay

 Marmaris'ten Lüferci Kahveci: Osman Günay


   Derbiye karşı tavuk kebabı

Merhabalar hepinize,

Son günler itiş-kakış, yağmur-kar-çamur, savaş, tezkere, zam, oylama, seçim, umutsuzluk dolu... Herkesin dilinde aklında tatsız, sevimsiz muhabbetler nedense.. Yaşamın değişmesinden mi, insanların aklını hoplatmasından mı, yoksa dünyanın yaşlanmasından mı bilemiyorum.. Orta yaş da olsak; bazen konuşurken ihtiyarlar konuşuyormuş gibi geliyor bana.. " Eskiden şöyleydi, böyleydi", "O zamanlar başkaydı" diye başlayan monologlar hep aynı biçimde şikayet ve nostaljik yakınmalarla besleniyor... Biraz kurtulur muyuz acaba "bad trip" ten, bu yaklaşımı "tii" ye alırsak??.. Kurban olarak haftasonundaki Galatasaray-Fener derbisini alalım isterseniz.. Geçen devredeki maçtan başlayalım; kavga döğüş, seyirciyi boşaltın, koltukları kırın ona buna küfür edin, altı gol yiyin, ne o "Derbi" !!! Hadi canım beni güldürmeyin... Bu devredeki maç için de sayın başkanlar, emniyet görevlileri, vali-mali toplantı yapın, maç seyredecek insanları kısıtlayın, futbol konuşulacak yerde sahada savaş hali konuşun, amma garip ülke !!.

Şimdi "eskiden" diye başlayayım da beni de dinozor sınıfına koyun.. " Eskiden" derbiler daha başka türlü olurdu, hep önemli, hep kıran kırana geçen maçlar olurdu tamam da; tezahüratlar biraz farklıydı gibi.. Çamurlu sahalar, futbolun ayrılmaz parçasıydı sanki.. Biraz "anfantin" olacak belki ama, bugün kime söylerseniz "Sarı-kırmızı, erik hırsızı", ya da "Fener-fener, üfleyince söner" diye; sizinle kafa yapılması neredeyse garantidir.. Yine de küfür vardı belki ama, böyle ana-avrat/din-kitap değil.. Rakip takımın başkanının anasına avradına koro halinde küfredilmesi, yandaşlarının istisna gözetilmeden cinsel tercihlerinin sapkın, annelerinin hayat kadını, şeref ve onurlarının sıfır altı olduğunu haykırılması neredeyse maça gitmenin ayrılmaz aksesuarı oluyor... Arada ender olarak yapılan ince esprilerin hakkını da yemeyelim (Beşiktaşlıların İspanyolca pankart olayı mesela)..

Kimse de bana "Maça gidenler sadece deşarj olmak için, karşısındaki takıma değil, kendi çelişkilerine küfrederek rahatlamak istiyor" geyiğini yapmasın.. Böyle küfür edebiyatıyla insan ne deşarj olur, ne de takımını motive eder... Esas mesele futbolu (ya da başka sporları) bu hale getiren anlayışın baskın hale gelmesindedir.. Adliye koridorunda, mahkeme salonunda paldır-küldür kavga eden, para üstü itişmesinde onu bunu bıçaklayan, mecliste yumruklaşan anlayış maçta ana-avrat küfür ediyorsa şaşırılmaz... Hatta tezkere konusunda anlaşamayan hükümet ve meclise bile şaşırmamak lazım.. Siyaseti de yönlendiren aynı anlayış değil mi ??? Savaştan ne umulur, sonuçlarına nasıl katlanılır, günümüzün sorunu değil.. Senelerdir, hatta on senelerdir üstüne gidilmemiş, devlet bu konuda tutarlı ve demokrat, yapıcı ve iyiniyetli politika geliştirmemişse sonuç bu olur.. Yumurta kapıya gelince yeni politika üretmek kimsenin becerebileceği bir iş değildir.. Böyle baştan savma üretilen stratejilerin sonucu da böyle olur kimse alınmasın..

Derbi merbi dedik nerelere geldik, ama futboldan başlamışken bir şey daha söylemeden geçemeyeceğim..Belki dikkat etmişsinizdir, dün akşam Galatasaray-Malatya maçında Berkant oyundan atıldıktan sonra, cimbomlu bir hanım taraftarın üzerine kamera "zoom" yapmışken, cimbomlu kızımızın atılan futbolcuya "eşşo...k" diye içten bir yaklaşımı vardı ki; pek beğendim, hislerime tercüman oldu, tebrik ederim...

Bu günlerin yazıları da pek tatsız oluyor.. Tatsızlık kaçınılmaz olunca da ben hemen damak tadına müracaat ederim.. Size geçen gün yaptığım bir uydurma yemeği tarif edeyim de ağzınızın tadı değişsin.. Bir bardak suya bir tavuksuyu tableti atın eritin, suyu bir tencereye koyup, biraz salça, sarımsak, azıcık kırmızı biber ve bir çimdik kimyonla tıkırdatın.. Bayat ekmekleri ufak parçalar halinde kesin, fırına sallayın, biraz kızarsınlar.. Tavuğun göğüs etinden küçük uzunca parçalar kesin,bir tavada birazcık sıvı yağla karabiber ekleyerek kavurun..Ateşin altını kapatırken de bolca kekik serpin.. Herşey tamam olunca, tabağınıza kıtır ekmekleri koyup, salçalı sosunuzdan emdirin, onun üzerine tavukları dizip üzerine tekrar salçanızdan ve yoğurt koyun.. En üzerini de kalan kırmızı sosunuzla ve naneyle süslerseniz "İskender kebap" kılıklı tavuklu kebabınız hazırdır.. İsteyen üzerine tereyağı da yakıp koyabilir ki; kebapçı düzeneği tam olsun... Ben yanına biraz da kırmızı şarap yudumladım, tavsiyeye şayan oluyor...

Hepinize ağız tadı yerinde ve keyifli günler dilerim..

Osman Günay
osmangunay@superonline.com

 Cafe Azur : Suna Keleşoğlu


Güneşi Selamlayan Mimozalar

Lavanta kokuları ile gelmiştim. Daha uçaktan iner inmez yüreğime düşen İstanbul özlemini mor çiçeklerinin kokusunda yüreğime gömmüştüm. Yazı karşılayan lavantalar tüm yol boyunca bana merhaba diyordu adeta.

Burada her mevsimde bir başka kokuya bir başka çiçeğe sevdalanacağımı tahmin etmeden tüm mektuplarımı lavanta kokularında yollamıştım...

Diğer renklere boyamadan hayallerimi mor yazlar eklemiştim anılarıma...
Ellerinde sarı mimozalar ile bana gülümseyen yaşlı ama yorulmamış yüzlerde yoktu daha. İlk sonbahar hüznü getirdi, ilk kış kar göremedim diye içimdeki çocuğu küstürdüm. Ta ki güneşi selamlayan mimozaları taşıyıncaya kadar bahar, gökkuşağındaki tüm renkleri gri görür olmuştum.

Buraya gelmeden önce en son mimoza ağacını nerede görmüştüm? Hatırlayamıyorum. Belleğimi zorladım, en son "Geçmiş Bahar Mimozaları" isimli bir dizideydi bu bahar kokusu. Şimdi her bahar geldiğinde adeta kışın bitişini kutlayan mimoza festivalleri ile beraber etrafımda.

Tarihin yazdığına göre ilk Joséphine sayesinde tanışmış yaşadığım bölgeler mimoza ile. Provence bahçeleri bu güzel kokuya büründükten sonra baharlar biraz daha şenlenmiş. Bana göre bu civarın en güzel mimoza agaçları Mandelieu tepelerinde sarı gerdanlıklar gibi dizilidir. Şubat ayından itibaren güneşe kavuşmanın heyecanı ile kokularını savurur civar köylere. Küçük köylerde büyük festivaller yapılır. Mimozalar yerel kostümlü kadınların eteklerinden savrulur...Genci yaşlısı herkes mimoza toplamak için tırmanır dağlara tepelere...
Güneş gibi parlar mimozalar yol kenarlarında.
Artık bu kokudur güneşe ulaştıran rehber...
Baharın habercisi, sarı düşlerin beklenen çiçeğidir benim kalbimde.
Ben de bu kokunun peşinden tepelerde güneşi selamlarım. O zaman gükyüzüne daha yakınımdır. Daha özgür. Kardanadam yapmayı unutan küstürdüğüm çocuğun gözleri parlar. Elime değdikçe yumuşacık çiçekleri mimozaların, kartanelerinin yoksunluğunu çabuk unuturum. Ben bana özlemimi unutturan çiçekleri açarım. Ve yeni gelen her mevsimde çiçek yaprakları arasına saklarım gözyaşlarımı...

Ve her bahar sonrası bir dal mimozayı kurutup saklarım. Gelecek bahara taşıdığım umutlarımla...Sarısı kurudukça koyulaşan çiçeğin kokusu yitinceye kadar evde bahar kokularını saklarım.Yitik baharların simgesi olurlar.

Yitik bahar mimozaları ...Kayboldukça hatırlanan tüm güzellikler gibi...Bir gün buradan gidersem bu yitik mimozaların hatıraları hep benimle gelecek...Tüm özlemlerim gibi onları da saklayacağım... Çevrenize bir bakın. En son ne zaman bir mimoza çiçeği kokusunu çektiniz içinize, doya doya...İşte sizin baharınız oradadır...

Tıpkı şarkılardaki gibi her bahar aşık olan kalplere mimoza rengini de sığdırın. O kokusuyla baharı çağıracaktır, rengini aldığı güneşi selamlayarak...

Yazıyı okurken burnunuza gelen kokuları hep saklayın onlar "Bahar Mimoza"larıdır.

SunA.K.
skelesoglu@eudoramail.com

 Milenyumun Mandalı : Sait Haşmetoğlu


Milenyumun Mandalı

Oysa şimdi, ormandaki en azılı kurtların ve tilkilerin sofralarını süslemesi için kendisine kurulan tüm tuzaklardan şans eseri kurtlumayı başarmış deneyimli bir kuzu olarak, benden sonrakileri uyarma ve daha az risklibir yolculuğun ipuçlarını verme şansına sahip bulunuyorum.
.........

Editör'den Önemli Not: Sevgili Sait Haşmetoğlu'nun e-romanı görsel öğelerle süslendiğinden, devamını ve önceki sayılarını aşağıdaki adresten tek tıklamayla okuyabilirsiniz. Üşenmeyin... Tıklayın...
http://www.kmarsiv.com/xfiles/mandal_70.asp

Devamı var

 Dost Meclisi


Farklı pencereden de bakmalı!

Son zamanlarda amerikanın Irak hareketinin nedeni üstüne petrol harici senaryo üretmek moda oldu. Üniversite profesörlerimizden sıradan halka kadar herkesin cebinde birkaç senaryo var (ki bu nedenlerin çoğu da bana paranoyak geliyor). Bu prof. ve köşe yazarlarımız film senaryosu yazma işine girseler bayağı başarılı olacaklar. Artık herkesin cebinde okadar çok senaryo varki yukarıdaki rakamlarla birisine savaşın gerçek nedeninin petrol olmama olasılığının olduğunu anlatmaya çalıştığımda en azından 4/5 tane daha yedek nedenlerinin olduğunu görüyorum.

Bu arada beklenen şu meşhur tezkerede oylandı ve meclisimiz tarafından kabul edilmedi. Bu kararın , solcularla dincilerin fikirbirliği içinde olduğu iddiamı yakın bir destekleyici özelliği var, zira AKP den tezkereye hayır oyu veren lerin şeriatçı diyede nitelendirebileceğimiz aşırı dinci kanattan olduğunu herkes biliyordur herhalde. Dolayısıyla solcu muhalefet partimiz AKP deki aşırı dinci kesimle müthiş bir fikirbirliği içinde olduğunu bir kere daha ispatlamış oldu ve sayın Deniz Baykal'ın müslüman kardeşlerimize karşı savaş kararı almamızın yanlış olacağı tavsiyesi üzerine meclisimizdeki bütün solcularla şeriatçı dincilerimiz hayır oyu kullandılar. Y. Nuri Öztürk seçim gezilerinde devamlı Baykal'ın yanındaydı, bir yanında Kemal Derviş bir yanında Y.Nuri Öztürk vardı. Ben şahsen Derviş i Baykal'ın sağ kolu olarak görüyordum fakat yanılmışım. Meğerse sağ kolu Y.Nuri Öztürk imiş. Ben şahsen Amerikadan ithal ettiğimiz (amerikanın tavsiyesi ile) Derviş in kendi isteğiyle ve mecbur kalmaksızın Amerikaya karşı oy kullanmış olabileceğine inanamıyorum. Bu kararda lehimize olarak gördüğüm tek özellikte batı dünyasına karşı Türkiye'de demokrasi olduğunu gösteren nitelikler taşıması(bunun belkide bir kereye mahsus geçici ve istisnai bir şey olduğunu ve hayır oyu verenlerin demokrasi veya parti başkanına karşı gelmek için değilde sadece dinsel/inançsal kişilikleri müslüman Saddama savaş a evet demelerinin mümkün olmadığndan kaynaklandığını düşünsemde), zira Türkiyede uzun zamandır ilk kez 100 e yakın parti üyesi genel başkanlarının isteğine karşı oy kullandı (ne kadar aşırı dindar kişiliklerinden kaynaklansada). Kendisinin Türkiyenin en çağdaş/demokratik/uygar partisi olduğunu iddia eden partimizde hiç fire vermeden tamamen genel başkanlarının isteği doğrultusunda oy verdi. Acaba CHP de bu tezkereye evet oyu verilmesi gerektiğini düşünen bir kişi dahi mi yoktu?. Böyle birşey mümkünmü?? Bazı enteller bu kararla batıda/dünyada Türkiye'nin barışsever bir imaj yakalayacağını düşunebilir ama bence batı dünyası o kadar aptal değil ve bu kararın sadece sol müslüman kesimin dünya görüşü ve Amerika düşmanlığı kaynaklı bir karar olduğunu kolaylıkla anlayacaklardır. Zira batılılar çok iyi biliyorki bazı afrika ülkelerinde kan gölü götürürken bu ülkede kimsenin kılı kıpırdamadı ve bu ülkelerdeki vahşetler TIMES gibi dergiler ve Avrupa gazetelerinde devamlı kapak yazısı oluştururken bu ülkenin gazetelerinde birkaç satır bile yer bulamadı ve miloseviç e karşı BM harekatı yapıldığı zaman sokaklarımızda gösteri yapan savaşa hayır diyen hiçbir barışsever gözükmedi (zaten şu ana kadar da sokaklarımızda pek bir Saddam'a hayır gösterisi olmadı) müslüman insanlara karşı hiristiyanlar katliam yaparken savaş caiz oluyorda , miloseviçten en azından yüzlerce kat fazla insanın ölmesine neden olan Saddam'a karşı yapılan harekat neden caiz olmuyor??. Kosova halkı kurtarılırken yüzde 95 imiz evet diyorduk (oradaki Amerikan operasyonunda da binlerce asker ve sivil öldü) fakat başka bir katilin yokedilmesi konusunda yüzde 80 civarımız hayır diyor. Bizdeki çifte standart Alman ve Fransızlarda da var galiba zira o zamanlar miloseviçe karşı harekat için BM ye ikna ve baskı turları düzenleme konusunda en sıkı çalişmayı yürüten alman ve fransızlar (zira avrupada parçalanmamış ve güçlü olabilme ihtimali olan bir Yugoslavya olmasını istemiyorlardı) şu an Saddam'a dokunulmaması gerektiğini savunuyorlar.(Türkiye'nin parçalanması içinde bir zamanlar pkk ya destek veriyordu bu ülkeler)

Eğer birisi ülkemize gelebilecek zararlardan endişe ettiği için savaşa hayır diyorsa veya savaşa evet veya hayır deme kararının bizim milli menfaatlerimiz doğrultusunda verilmesi gerektiğini savunuyorsa fikirlerine tabiiki saygı duyarım (çünkü bu şekilde düşününce değişik savaşlarda değişik kararlar çıkar ortaya ve bu doğal dır). Benim eleştirdiğim sadece ideoloji leri ve Amerikaya olan antipatileri nedeniyle savaşa karşı oldukları halde barışseverlik ve humanizm görüntüsu çizerek savaş karşıtlığı yapanlar.

Ben eğer ikinci bir kararla önümüzdeki günlerde bu tezkere kabul edilecekse, ilk aşamada verilen hayır kararının Amerikadan ilave menfaatler veya tavizler veya paralar kopartmak açısından faydalı olacağını fakat geri dönüşü olmayan bir karar ise Türkiye'ye büyük zararlar vereceğine inanıyorum. Zaten bu karara masanın üstüne çıkıp göbek atacak kadar sevinenler Saddam ve talabani+barzani ve en fazla üzülenlerde ıraktaki Türkmenler oldu. Bende Irak a Türk askeri gönderilmesi konusunda çekimserim ama Saddam'ın yok edilmesi operasyonunda Amerikaya istenen desteğin verilmesi taraftarıyım. Benzer şekilde Ecevit'te 80 öncesi Amerikan üslerini kapatıp haşhaş ekilmesini serbest bıraktı ama sonuç memlekette plastik poşet yapacak kadar bile plastik ve kahve bile ithal edecek döviz kalmadı ve Ecevit dahiyane bir fikirle 2 senede bir kereden fazla yurt dışına çıkamama kanunu çıkartıp doviz rezervlerimizi arttırmaya çalıştı. Umarım 2nci bir ekonomik krizle karşı karşıya kalmayız.

Fikret Cantaş
cantasf@ttnet.net.tr

Kahve Molası'nın sürekli ve sabit(!?) bir yazar kadrosu yoktur. Gazetemiz, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır. Bu bölüm sizlerden gelecek minik denemelere ayrılmıştır. Yolladığınız her özgün yazı değerlendirilecektir. Siz sevgili kahvecilere önemle duyurulur.
Kahve Molası bugün 3.144 kahveciye doğru yola çıkmıştır.

 Tadımlık Şiirler


LÜTFEN CEVAP VERİNİZ

Bir an dünyayı uyanır
gibi ayağa kalkmıştı

uzakta birkaç dolunay
vuruyormuş güya pencere

camlarına. Bütün beliyle
bir fıskiye sanki avluda

eğilmişti kurak bir yağmur
mevsimi geçiren yaşamına

bir esinti bile eklemişti
vurgun yemiş hayatımıza.

O gençlikten bu yana
görür görmez tanırım

o ince belli baharı.
Dünyanın bütün bademleri

çiçek açmıştır o gülün
gülüşünü emmiş ağzında.

Gergefini dağıttı bu genç
bedenin bir tufeyli ölüm

ama burnumdadır hâlâ kokusu
yaşlanırken o eski bademlerin.

Özdemir İNCE

<#><#><#><#><#><#><#>

ŞUBAT AYINDA ANKARA'DA YAZILAN BİR ŞİİR

Bu yıl erken bastırdı kış
Yağmur yağıyor, yağmur yağdıkça seviyorum seni
kar yağıyor, kar yağdıkça seviyorum seni
karaya vurdukça, sular dondukça
uşüdükçe, birşeyler yitirdikçe, umudum kırıldıkça
çıkmaza girdikçe yaşam, yüreğim sıkıştıkça
sen değiştikçe daha çok seviyorum seni

Donmuş suda çelik tadı var
ağzımda eski tütün ve buruk çay tadı
her sabah yaya geçiyorum bütün Ankara'yı
kömür ve kükürt kokuları arasında
her akşam yaya geçiyorum bütün Ankara'yı
okuyarak bildirilerini direnen öğrencilerin
bakarak yırtık afişlere, sarkıcı resimlerine
nereye gitsem içimde bir geç kalmışlık duygusu
bu yüzden bir saat erken gidiyorum gideceğim yere
ne zaman, nerede ve nasıl bilmiyorum, ama birden
yaşamın korkunç bir hızla değiştiğini düşünüyorum
ve ikimizin aynı kişiler olmayacağımızı yarın

Bu yıl erken bastıran kışı yaşıyoruz
Sanki ölümlü kahramanlarıyız kötü bir romanın
yeni bir dilin sözdizimine çalışıyoruz
gökyüzünü verip yüzünü alıyorum
görüntünü verip acıları siliyorum
yüzünü koyuyorum umutsuzluğun yerine

Usumda sesinin ve gövdenin
usumda sesinin ve gövdenin görkemli atlası

Özdemir İNCE

 Biraz Gülümseyin


Coğrafya

Bölük komutanı << Ali okulu >> nu denetliyordu. Hasan'a sordu:
- Oğlum, dünya kaç parçadır?
- Beş parçadır komutanım.
- Say bakalım.
- Avrupa, Asya, Amasya, Tosya, Okyanusya.
- Sen nerelisin?
- Kayseriliyim, komutanım.
- Şu haritada Kayseri'yi göster bakalım.
Hasan Kastamonu'yu işaret edince:
- Oğlum, orası Kastamonu.
- Kayseri'nin bir mahallesi sayılır, komutanım.

 İşe Yarar Kısayollar - Şef garson: Akın Ceylan


http://www.mahmure.com/ne_pisirsem.asp
Acaba bu gün ne pişirsem dediğiniz mutlaka olmuştur. ...Siz, elinizdeki malzemeleri seçiyorsunuz, ardından “Ne Pişirsem?”e basıyorsunuz. Elinizde olan malzemelere göre karşınıza tarifler çıkıyor. Siz de tarife göre yemeğinizi pişiriyor, ziyafet sofranızı hazırlıyorsunuz. İşte bu kadar kolay!.. Sadece bir ürün işaretleyin, daha fazla işaretleyince çalışmıyor.

http://b3ta.com/singing-kitten/
Kediseverler için şirin bir animasyon. Aşkı için şarkı söyleyen ve hatta ağlayan bir kedi görmemiş olanlar için iyi bir fırsat olabilir. Bu mavi gözlü şirin yaratığı sakın kaçırmayın.

http://www.homokaasu.org/gasgames/game.gas?g=1
Game game game... İşte sizlere yeni bir oyun sayfası daha. Daha doğrusu oyunlar sayfası. Abone olduğunuz takdirde aldığınız puanlar kayıtlara geçebiliyor, aksi halde sadece kendinizi denemiş oluyorsunuz. İyi eğlenceler.

http://cropcircleconnector.com/2002/july2002a.html
Dünya üzerinde ne olduğu henüz anlaşılmamış bazı garip izleri ve özellikle dairesel izleri inceleyen bir çalışma. ...The formation consists of a large circle approx 150 feet across, made up of 19 circles of varying size. These circles exhibit many different characteristics...

 Damak tadınıza uygun kahveler


Photo Conference v1.0.1 [2.4M] W9x/2k/XP FREE
http://www.mywebattack.com/gnomeapp.php?id=105995
PC den PC ye ( IP to IP) foto konferans yapmanızı sağlayan bir program. İster bilgisayarınızdaki resşimleri, isterseniz web cam den yakaladıklarınzı çetleşirken birbirinize yollayabiliyorsunuz. Denemedim ama ilginç olsa gerek.
http://kmarsiv.com/sayilar/20030306.asp
ISSN: 1303-8923
6 Mart 2003 - ©2002/03-kmarsiv.com
istanbullife.com