KAHVE MOLASI
ISSN: 1303-8923
ABONE FORMU

ABONE OL
ABONELiKTEN AYRIL
HTML TEXT
 SON BASKI
 Ana Sayfa
 Arşivimiz
 Yazarlarımız
 Manilerimiz
 Forum Alanı
 İletişim Platformu
 Sohbet Odası
 E-Kart Servisi
 Sizden Yorumlar
 Medya
 İletişim
 Reklam
 Gizlilik İlkeleri
 Kim Bu Editör?
 SON BASKI
 PDF (~250-300KB)


Posta Kartı olarak yollamak için tıklayınız.
Lütfen bekleyin! Var gücümle ulaşmaya çalışıyorum...

Kahveci Soruyor?



Xasiork Dergi
ANLAMSIZ SAVAŞA HAYIR !
Adrese Teslim Günlük Sanal Gazete - Yıl: 1 Sayı: 217

 11 Mart 2003 - Herşey olacağına varıyor!


Merhabalar,

Dün Siirt seçimlerinden komedi diye sözetmiştim. Birkaç tane eleştiri epostası ile, Esrari'den kısa mesaj aldım. Konuyu bencileyin biraz daha açayım istiyorum. Alalım teksti elimize başlayalım okumaya. 3 Kasım'da seçim var ama delikanlı başkan yasaklı. Ne etmeli, nasıl etmeli de delikanlı başkanı başbakan eylemeli. Önce yasak kalkmalı. Kaldırırız paşam, Meclis benim değil mi? İstediğimi kaldırır, istediğimi indiririm. Sonra? Sonrası malum bir seçim icat etmeli. Kim bekler 4-5 yıl, kısa yoldan punduna getirmeli, delikanlıyı vekil etmeli. Aaa şu işe bakın, Siirt'in bir köyüne sandık kurulu gidememiş, tabi ki oyda kullanılamamış. Öyleyse seçim iptal edilmeli, tez yoldan yenilenmeli. Elde var bir taş ama dalda var 2 kuş. Atarım taşı, hem jetten kurtulur hem de başkanıma yer açarım. Sırada ne var? Seçmenin oyu. N'apmalı, bol keseden atmalı. 4 ay önce attık sesleri çıkmadı, şimdi dozu artırmalı oyları birer ikişer toplamalı. "Sevgili Siirt'liler, verin oyunuzu alın Fadıl'ınızı. ...cağız, ...ceğiz. Kırmayın eniştenizi, ürkütmeyin vakvakları." Sonuç haklı ve de planlı galibiyet. Kaptım 3 puanı, 3 vakte kadar da olurum başbakan, sonra gelsin tezkereler, gitsin askerler. Artık karada ölüm yok. 4 sene sonra Çankaya, bilahare olurum baba.

Sizi bilmem ama bana bunlar hep kurgulanmış, başı sonu belli kader senaryoları gibi geldi hep. O yüzden komedi dedim. Seyirciler, tiyatrodan mutlu ve kazanımlı ayrılırlarsa kutlu olsun hepimize. Benim korkum eski hamamda eski tasla yıkanıyor gibi yapıyor olmak. Aman boşverin gitsin, herşey olacağına varır nasılsa.

Bugün aramıza akademisyen bir yazar daha katıldı. Sevgili Ali Güven'e hoşgeldin diyor, güzel yazılarının devamını sizler ve özellikle kendim adına diliyorum. Zira böyle giderse yakında yarısı boş Kahve Molası alacaksınız ona göre. Tüm okuryazarlara sevgi(!?) ile duyurulur.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur

Ahmet Şeşen

 Enişte'den Erişte'ler : Ahmet Şeşen


   Yarış Erken Başlıyormuş

Yıllar önce oğlumun ilkokul sonrası Anadolu Liseleri ve Özel Okullar sınavları için dershane muhabbeti var idi, sanki dün gibi aklımda. Bayağı kavgamız olmuştu eşimle. İlkokul 4.sınıfta dershaneye gitmeye başlıyorlardı, henüz oyun çağında. Ben karşı çıkıyordum, eşim gitmeli diyordu, bense hayır oyun oynamalı, seneye gider, derken anlaştık, göndermedik, doya doya oynadı 4.sınıfta çocuğumuz. Sonra geliverdi haftasonu maratonları, sabah dershaneye götür, öğlen çıkışını bekle, çocuk acıkmış, derhal pek sevdiği fast-food ısmarlanacak, öğleden sonra stres atsın diye basketbol okuluna gidilecek, tüm Cumartesi ve Pazar günlerimiz robot halde velhasılı.

Dershane önünde veliler arası muhabbetler, kurulan hayaller filan derken sezon bitti ve sınavlara girildi. Benim düşüm ise; veli toplantısına gitmek ama sadece Müzik Öğretmeni'nden notlarını öğrenmek üzerine kurulu idi. O zamanlar hayalimiz Galatasaray Lisesi ve Candan Erçetin elbette ! Olmadı, sadece şansıma 2 kez yakın mesafeden canlı dinlemek oldu Candan'ı.. Anadolu Lisesi'nde hazırlık 1, hazırlık 2 derken orta 1, orta 2 ve orta 3.. Su gibi akıp geçti seneler ve bu sene oğlumuz Lise 1'de, daha 2.5 sene var yeni bir strese diye düşünürken, Lise 2'de dershaneye gitmesi gerekiyor ama biraz hafif tempoda bir şeyler olsun diye araştırmaya başladık ki : "Biz oğlunuzun beynini istiyoruz !" dediler. Yarış erken başlıyormuş...

Bu kez direnmedim, hem fikri sorulacak yaşı gelmiş bir oğlumuz var idi, zaten kendisi Lise 2'de dershaneye gitmek istiyorum demişti. Daha çok var hele Lise 1'i bitirsin diye düşünüyordum ki; kayıtlar Mart ayında yapılması gerekiyormuş, Ağustos'un 2.yarısı dershane başlıyormuş, tamam dedik mecburen, kayıt yaptırırız, ödeme planına baktık ki; paranın yarısını daha dershaneden adımını atana kadar tahsil ediyorlarmış ! Peşin abonelik, beynini istiyoruz ama parası peşin peşin.. Pes doğrusu ! Yarış erken başlıyormuş...

Bir haftasonu sabah, bir haftasonu öğleden sonra dersleri OLACAK, zaten 5 tam gün okula şimdi bir de haftasonları DOLACAK, zavallı gençlik daha şimdiden SOLACAK, dershane paraları velileri peşin peşin YOLACAK, kimi üniversite yollarını BULACAK, kimi hayata erkenden DALACAK, kimileri yaşamdan nasihat ALACAK, kimileri hem oynayıp hem ÇALACAK, bugün Siirt'de başlayan şenliklerden sonra bazı gençlerimiz ne yazık savaşa YAZILACAK, korkarım beyinlerine acı savaşın izleri KAZILACAK, kısaca 3-5 milyon dolar hatırına gitgide AZILACAK...

Yarış erken başlıyormuş...

Savaşlar, ölümler daha da erken,
Günler geldi bile bugün yarın derken,
Dershane parasını peşin peşin öderken,
Takıldı aklım erken başlayan yarışa,
Sizce hala umut var mı barışa ?

Barış yazılsaydı derse yay çıkar mıydı ok'tan ?
Seve seve, peşin peşin öderdik hesabı çoktan,
Kötü çıkaydı ya şu petrolün türevi olacak oktan,
Savaşlar çıkar mıydı böyle hiç yere yoktan ?
Kılavuzu Siirt olanın burnu kurtulur mu boktan ?

asesen@turk.net

 Akademik Kahveci : Ali G. Güven


KARŞI CİNS

Kadınlar hakkında konuşuyoruz arkadaşımla. Onları idare etmek dünyanın en zor mesleği diyor.
Katılıyorum, başımla onaylayarak.
- Dertleri ne biliyor musun diyor.
- Ne?
- Onlar olmadan eğlenmeyeceksin.
- Nasıl yani? Kağıt oynadık sadece yahu.
- Anlamıyorsun.
- Neyi anlamalıyım?
- Bak üstad; bunlar var ya bunlar, sen, tek başınayken çalış, hasta ol, ıstırap çek, perişan ol zevk bile alırlar. Ama her nasıl olursa olsun, eve vardığında, sesinde eğlendiğine, neşeli olduğuna dair bir ton yakalarlarsa vay haline.
Sonra para anlamına gelecek şekilde iki parmağını birbirine sürtüyor.
O, ne ola diyorum?
Para dostum. Herşeyin ilacı. Ver parayı birşeyler alsın, hayatta "neredeydin?" sorusuyla karşılaşmazsın. O zaman durumu eşitlediklerine inanıyorlar. "Bana para veren gönlünce eğlenebilir."
Pes doğrusu, bu kadar basit olamaz diyorum.
Senin çocuğun yok, anlamazsın diyor. Haftanın yedi günü çalışıyor, arta kalan zamanlarda arkadaşlarımla bir arada olmak istiyorum (tabii zaman kalırsa).Lakin bu benim düşüncem. O zamanlarda da çocuklarla ilgilenmeliymişim. Oysa, gönüllü yapıyorum o işi. Ama dayatma olunca dayanamıyorum. ---Geçen akşam ne oldu biliyor musun?
-Ne oldu?
Bütün gece çalışıp gece 11 de eve gittim. Bir projeyi bitirmenin sevinci var içimde. O da ne? Kapıda Godzillo gibi bir karı.
"Neredeydin?"
Sesimden mutlu olduğumu anladı ya, hemen fesatlandı. Ama tersliğim üstümde. Barda kız arkadaşlarla takıldık dedim. Bundan sonra gelişen olayları tasvir etmeye yarayacak sıfat henüz vücut bulmuş değil. Sekiz kez beni boşayacağını, on kez sorumsuz biri olduğumu söyledi; tam ondört kez onu haketmediğimden, kendisinin çok daha iyilerine layık olduğundan dem vurdu. Çocukları bile paylaştırdı. Önce ikisini de almaya niyetliydi. Sonra kızı bana bırakmaya karar verdi. Bana göz kulak olacakmış.
-Ya dostum böyle.
-????...

ali.g.güven

 Cafe Azur : Suna Keleşoğlu


Cannes için yazılanlar;
"Palmiyelerin arasında, gölgenizle saklambaç oynamak ister misiniz?"


Yeşil kokulu dağlardan gelen rüzgarın esintisi boynuma değdikçe, akşamın kızıllığında gözlerimi eski bir öyküden ödünç alıyorum. Güneş hiç bir fotoğraf karesine giremeyecek kızıllığını denize bırakırken şimdi benim uydurduğum eski bir hikaye.

Küçük deniz fenerinin önünde, balıkçı sevgilisinin sandalının yolunu gözleyen bir kadının eteğindeki lavantalardan yayılan bir hikaye.

Arkasına Le Suquet tepesini almış, akşamın en yürek yakan saatinde sevdiğini bekliyor. Eteklerinde lavantalarla. Saçlarına acemice bir zeytin dalı tutuşturmuş aceleyle. Yanık yüzlü bir Akdeniz delikanlısı, köpüren dalgaların arasından çıkıp gelsin diye. Beyaza boyalı sandal önce güneşin kızıllığına dönüyor, sonra denizin mavisini alıyor kızın gözleri. Yanık yüzlü delikanlının elinde kocaman bir balık, sandalın ucundan el sallıyor kıza. Kız saçlarındaki zeytin dalını eline almış uzatıyor denize. Güneş kızıllığını, deniz maviliğini, rüzgar esintilerini yolluyor oğlanın parmaklarından kızın saçlarına.
Deniz fenerinin ışığı daha yanmamış.
Gözlerim kamaşıyor. Denize düşen güneşle beraber kendi hikayemden şehrin karanlığına karışıyorum. Arkamda deniz, uzaklarda Le Suquet tepesinden gelen aydınlık, şehrin ışıkları arasında palmiyelerin peşi sıra yürüyorum.

Milattan once 154 yılında bu tepede kurulduğu söylenen Cannes şehri, yüzyıllar boyunca küçük bir balıkçı şehri olarak bilinirken günümüzde sinemanın ve turizmin merkezi haline gelmiştir. Şehrin ilk kurulduğu yer olan tepeden, Le Suquet kulesinden baktığınızda görünen Lerin Adaları şehrin tarihinde büyük önem taşımaktadır. İlk başlarda Lero (Sainte Margueritte) ve Lerina (Saint-Honore) olarak bilinen bu iki küçük adadaki manastır, Batı dünyasındaki ilk manastırlardan biri olarak geçmektedir. Hatta "Demir Maskeli Adam" 1687'de buradaki hapishaneye getirilmiştir.

Şehrin azizlerin ve balıkçıların sessizliğinden sıyrılıp bugünkü popülerliğine kavuşması ise İngilizler sayesinde olmuştur. Soğuk ve yağışlı iklimden sıkılan aristokratların Akdeniz kıyılarında sıcak heyecanlar aramasıyla başlayan maceraları sırasında, 1834 yılında Lord Brougham'ın yolu bu zamanının küçük balıkçı şehrine düşer. Esterel dağlarından gelen esintilere ve denizin maviliğine gönlünü öyle bir kaptırır ki, burada bir villa yaptırır. Yeşillikler arasında bu sıcak Akdeniz kentinde konuklarını ağırlarken, başka yabancılarında bu bakir toprakları keşfetmesini sağlar. Böylece kuzeyin soğuğundan kaçanlar bu balık, şarap ve güzellikler şehrine akın etmeye başlar. Zamanının parfüm merkezlerinden olan Grasse ve Nice kadar tanınmasa da yavaş yavaş popülerlik kazanan bu küçük şehrin kıyılarına ve tepelerinde birer birer villalar inşa edilir.Ve son olarak 1853'de tren yolunun şehre ulaşmasıyla zengin sınıfın tercih ettiği bir tatil merkezi haline gelir.

1834 yılında nüfusu 4000 civarı olan Cannes, 1896 yılında 20 000 kişiyi ağırlar olmuştur. Buradaki güzelliklerin fark edilmesiyle beraber 1873-1897 yılları boyunca deniz kıyısına yayılan lüks oteller inşa edilmeye başlar. Daha 20.yüzyıl başlamadan gözde bir yazlık mekan haline gelmiştir. Şehrin bu vazgeçilmez çekiciliğinin farkına varan yetkililer 1930'lardan itibaren yaz harici diğer aylarda da şehri canlı tutmak için çözümler aramaya başlamışlardır. Arama çalışmaları karşılıksız kalmamış ve 1939 yılında Cannes'da Venedik Film Festivali'ne rakip olacak bir festival yapılmasına karar verilmiştir. Ne var ki iki gün sonra patlak veren 2. Dünya Savaşı bu hayalin yedi yıl sonraya atılmasına neden olmuştur. Bu yıl 55.si düzenlenen bu festival sayesinde Cannes uluslararası bir özellik taşımaktadır. Bunun dışında kış aylarına denk düşen günlerde birbiri ardına düzenlenen festival ve kongreler sayesinde de şehrin hareketliliği hiç kaybolmamaktadır.

Cannes, küçük bir tepeciğe inşa edilen bir balıkçı köyünden, lüks arabalar ve yatların uğrak yeri bir zenginler şehrine dönüşürken yeşil dokusunu biraz kaybetse de, geceleyin denize düşen silueti ile hep göz kamaştırmaktadır.

Şehri eski ve yeni kısım diye ikiye ayırmak tam anlamıyla mümkün olmasa da, eski limanın ve kalenin bulunduğu kesim ve modern binaların sıralandığı büyük caddeler yumuşak bir geçişle kendiliğinden ayrılırlar.

Deniz kenarına inşa edilen görkemli festival binasının çevresinde yıldızların el izlerine kayar gözleriniz. Sevdiğiniz sinemacıları bulup onların ellerine değdirdiğinizde avuç içlerinizi kırmızı halılarla kaplı merdivenlerde yürürsünüz en narin adımlarınızla. Her yıl mayıs ayına denk gelen festival zamanını saymazsak, diğer zamanlarda ne kadar çok turist olursa olsun fazla kalabalık gelmez şehir gözünüze.

Şehri gezmeye Le Suquet diye isimlendirilen tepeden başlamanızı tavsiye ederim. Buradaki gotik tarzda inşa edilmiş Notre-Dame d'Esperance kilisesi, Hollandalı Baron Lycklama'nın özel kolleksiyonunun parçalarının sergilendiği, arkeolojik ve etnoğrafik bir geziye çıkabileceğiniz La Caster Müzesi, yaklaşık 22 m yükseklikteki eski şatonun deniz ve dağ manzarasına hakim kulesi görülmeye değer. Eski sokaklardan geçerek çıkacağınız bu tepede ağaçların gölgesinde, akşama doğru güneşin denizle buluşmasını seyretmenin keyfinden bahsetmeden geçemem. Tüm Cannes kıyılarını, uçsuz bucaksız denizi, adaları ve esterel sırtlarını buradan görmeniz mümkün. Bu manzarayı gördükten sonra, deniz fenerinin yanında eşlerini bekleyen kadınların ya da denizdeki sandallarda ellerinde balıklarla ayakta duran balıkçıların yanında bulursunuz kendinizi.

Bu muhteşem manzaradan ayrılıp eski limanın olduğu kısma geldiğinizde, yan yana dizili yatları ve sandalları görürsünüz. Zengin misafirleri ağırlayan bu uzak diyar yolcuları ile denize açılır gözleriniz. Kıyı boyunca dizili lokantalarda, birbirinden değişik lezzetleri deneyebilirsiniz. 1876 yılında inşa edilen vilayet binasının güzelliğine bakmaya doyamazsınız. La Liberte yolu boyunca çınarların eteğinde şehre karışırsınız. Karşıdan görünen saat kulesinin saati öğleden sonraya denk gelmişse, yaşlı petanque oyuncuları arasından geçer, sokak satıcılarının tezgahlarına takılırsınız. Özellikle güney bölgelerde oynanan petanque oyunu buraya gelen turistlerin ilk dikatini çeken şeylerdendir.

Çocukluğumda mahalle aralarında oynadığımız top oyunları vardı. Bir de bir tenekeyi ortaya diker, elimizdeki taşlarla ona hedef alırdık. Adını hatırlamadığım bu tür hedefe vurma oyununu zaman zaman üstüste dizdiğimiz kiremitleri topa vurmak suretiyle oynardık. Bir de misketlerimizle toprak üzerinde yuvarlanır dururduk. 18. yüzyıla hatta daha da öncesine dayanan bu oyunların temeli bizim çocukluğumuzdaki gibi hedefe vurma ve diger topları hedeften uzaklaştımaya dayanan oyunlarla atılmış. Artık buradaki provençal diye adlandırılan yörenin olmazsa olmaz bir oyunu olarak biliniyor. 1910'lara dayanan petanque oyunu ise geçmisteki top oyunlarının kendine özgü kurallarla oynananı. Top dediğime bakmayın, bir avuca sığacak büyüklükte demir bilyeler diyebiliriz. İki oyuncu ya da iki takımla oynanan bu oyunda her oyuncuya ait 3 top (boule) var. Ve oyuncular cochonnet denilen küçük hedef topuna en yakın yere ellerindeki topları fırlatmaya calışıyorlar. 13 puan üzerinden oynanan oyunda yakın topa vurmaya calışırken rakibin topunu uzaklastırmak ve hedefe en yakın duruma geçme şansınız var. Zaten hedefe yaklaşamayan oyuncuların ilk düşüncesi de bu olup, hedefe en yakın rakiplerini devre dışı bırakmaya calışıyorlar. İnce hesaplarla, hatta cetvellerle ölçülen hedefe yakınlık tartışmaları büyük kavgalara bile dönüşebilir. Ne de olsa Akdeniz kanı taşıyorlar. Iyi bir petanque oyuncusu olmanız için pastis içmeyi de bilmeniz gerekir. Bu bir kural değil. Sadece benim görüşüm. Pastis bizim rakıya ve Yunanların uzosuna benzer, içeriği anason olan bir aperatif içkisi. Bu içki tıpkı rakı gibi su katılarak içiliyor. Petanque oynayanları seyrederken ağaçların gölgesindeki banklarda dinlenebilirsiniz.

Sabahları erken kalkarsanız, Forville'deki kapalı pazar alanını mutlaka gezmenizi öneririm. Balıkçıları, çiçekçileri, şarküteri ürünleri satıcıları ve taze meyve sebze pazarcıları ile cıvıl cıvıl bir yer. Pazartesileri hariç, sabahın erken saatlerinden öğlene kadar süren bu pazar sizi şehrin bambaşka bir yüzüyle tanıştıracaktır.

Zengin ve ünlü markaların yer aldığı mağazaları keşfetmek için ya La Croisette'de ya da Rue D'Antibes'te gezinmeniz gerekecektir. Birbirinden ünlü mağazaları ağırlayan bu caddelerde her keseye uygun alışveriş imkanı mevcuttur. Ama buralara ait hediyelik bir şeyler ararsanız ara sokaklarda dolaşmanız iyi olacaktır. Trafiğe kapalı alanda yer alan eski sokaklarda kalabalığa karışıp keyfinizce dolaşabilirsiniz.

Cannes'dan bahsederken La Croisette'e bir iki satır değinmek yeterli olmaz sanırım. Film Festivali boyunca ünlü konukların arabalarını ağırlayan bu büyük bulvarı süsleyen palmiyeler buranın simgesi olmuş durumda. Bulvarın bir tarafında deniz ve plajlar, diğer tarafında da en ünlü otellerin sıralanması turistler için görsel bir şölen oluşturmaktadır. 1911 yılında inşa edilmiş Carlton Oteli benim burada görmekten zevk aldığım en favori binalar arasında. Yine bulvar boyunca Majestik, Grand Hotel, Miramar, Martinez ve Noga Hilton aklıma gelen diğer oteller. Birinci katı Cannes'daki kültür aktivitelerinin yönetim merkezi olan La Malmaison ve bahçesi özellikle gece ışıklandırması ile büyüleyici bir güzellik sunuyor. Yorulmazsanız sahil kenarında yer alan en popüler binalardan olan Palm Beach'e kadar bile yürüyebilirsiniz.

Her otelin deniz kıyısında yer alan plajlarının yanısıra plaj lokantaları da sahil boyunca şehrin içinden denize girebilme imkanı sunuyor. Bunun dışında Festival binasının yanındaki halk plajından ya da yeni limanın yakınındaki halk plajlarından da denize girme imkanı var. Eklenen yeni binası ile kapasitesi arttırılan Festival ve Kongre binası yıl boyunca Film festivali dışında MIDEM ve MIP TV gibi müzik ve televizyon sektöründeki önemli etkinliklere de ev sahipliği yapmaktadır. Hemen hemen her ay başka bir etkinlik ve bu etkinliği takip eden profesyoneller sayesinde Cannes esnafının yüzü hep gülmektedir. Zira yazın turist akını olup, kışın işlerin durduğu şehirlerden değildir Cannes. Yeni liman ve eski liman arasındaki sahil turunuzu hiç bitirmek istemeyeceksiniz. Yaz boyunca sabahın ilk ışıklarından gecenin karanlığına kadar her daim hareketli olan bu yol boyunca karşınıza çıkacak sürprizlere hazır olmalısınız. Öğleden sonra ve akşama doğru artan sokak satıcıları, büfeleri, dondurmacıları, sokak ressamları ve çeşitli animasyonlar sergileyen sokak göstericileri ile hep canlıdır.

Şehrin çeşitli köşelerine yayılmış diğer güzel villaları da görerek Cannes hakkında daha çok fikir sahibi olabilirsiniz. Lüks yapıları ve güzel manzaraları ile tanınan California Bölgesi 19. yüzyılın sonlarından beri zengin kesimin gözdesi olmuştur. Çoğu İngilizler tarafından inşa edilen ve hala eski cazibelerini koruyan bu villalar yapıldıkları dönemlerin en belirgin özelliklerini taşımaktadırlar. Gotikten, neoklasiğe kadar farklı mimari özellikleri bir arada bu kadar cazibeli kılan ise, masmavi denizin ve yeşilliğin içiçe geçmiş uyumu olsa gerek.

Denizin, güneşin cömert davrandığı şehirlerdendir Cannes. Gece ayrı, gündüz ayrı bir yüzünü gösterir size. Ara sokaklarında hayallerinizin peşine düşmezsiniz belki ama birbirinden göz alıcı vitrinleri ile hep sizi çeker. Palmiyelerin süslediği, deniz sesinin kulaklarınızdan hiç gitmediği büyük caddelerinde, tarih kokulu eski sokaklarında dolaşırken zenginliğin ve bir parça yoksulluğun bir arada gözünüzün önünden akıp gitmesini seyredersiniz. En lüks arabaların motor seslerine karışan eski motosikletlerle, kocaman yatların arasında dimdik duran küçük sandallarıyla, şık mağazaların yanına dizilmiş ucuz mağazaları ile her bütçeden turisti ağırlamaya hazırdır.

Vaktiniz kalırsa kendinizi Lerin adalarına kalkan motorlardan birine atıp denizin ortasından şehre bir bakın derim. Ayrıca denize girmek için şehrin plajları yerine adaları tavsiye ederim.

Geceleyin şehrin ışıklarından gözünüzü alabilirseniz göğün karasında kendi yıldızınız arayın. O size kendi öykünüzü uyduracaktır. Bakarsınız eteklerinde lavantalarla balıkçı sevgilisini bekleyen kadının gölgesi sizin öykülerinizde de denize el sallar.

Gözlerimi kapattığımda, dolaştığım sokaklarının kaç adım olduğunu hatırladığım şehirlerden Cannes'ı turist gözüyle bu kadar canlandırabiliyorum kafamda. Yarın sabah Forville pazarına uğrayıp taze sebze ve meyveleri dolduracağım sepetime. Belki ismi şiir olan kafede çikolatalı krepimi yiyip, sütlü kahvemi yudumlarken şehrin bende bıraktıklarını düşüneceğim. Kalabalığa isyan edip, sıcaktan dert yanacağım duraktaki yaşlı bayana. Ve turistlerin daha az olacağı kış günlerini beklemeye koyulacağım.

Gözlerimin değdiği ama hala kalbimdeki adını koyamadığım şehirlerden Cannes.
Belki büyülü ve ulaşılmaz. Belki çok sıradan ve çok doğal.
Sizin ne bulacağınız ise sizde gizli. Ben bende kalanları paylaştım sadece.

SunA.K.
skelesoglu@eudoramail.com

 Milenyumun Mandalı : Sait Haşmetoğlu


Milenyumun Mandalı

Kalıpların Dayanılmaz Ağırlığı


.........

Editör'den Önemli Not: Sevgili Sait Haşmetoğlu'nun e-romanı görsel öğelerle süslendiğinden, devamını ve önceki sayılarını aşağıdaki adresten tek tıklamayla okuyabilirsiniz. Üşenmeyin... Tıklayın...
http://www.kmarsiv.com/xfiles/mandal_72.asp

Devamı var

 Dost Meclisi


Kahve Molası'nın sürekli ve sabit(!?) bir yazar kadrosu yoktur. Gazetemiz, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır. Bu bölüm sizlerden gelecek minik denemelere ayrılmıştır. Yolladığınız her özgün yazı değerlendirilecektir. Siz sevgili kahvecilere önemle duyurulur.
Kahve Molası bugün 3.165 kahveciye doğru yola çıkmıştır.

 Tadımlık Şiirler


BULUTLAR ADAM ÖLDÜRMESİN

Analardır adam eden adamı
aydınlıklardır önümüzde gider.
Sizi de bir ana doğurmadı mı?
Analara kıymayın efendiler.
     Bulutlar adam öldürmesin.

Koşuyor altı yaşında bir oğlan
uçurtması geçiyor ağaçlardan.
siz de böyle koşmuştunuz bir zaman.
Çocuklara kıymayın efendiler.
     Bulutlar adam öldürmesin.

Gelinler aynada saçını tarar
aynanın içinde birini arar.
Elbet böyle sizi de aradılar.
Gelinlere kıymayın efendiler.
     Bulutlar adam öldürmesin.

İhtiyarlıkta aklına insanın
tatlı anıları gelmeli yalnız.
Yazıktır, ihtiyarlara kıymayın
efendiler, siz de ihtiyarsınız.
     Bulutlar adam öldürmesin.

Nazım HİKMET

<#><#><#><#><#><#><#>

MAVİ GÖZLÜ DEV MİNNACIK KADIN VE HANIMELLERİ

O mavi gözlü bir devdi
Minnacık bir kadın sevdi.
Kadının hayali minnacık bir evdi
   bahçesinde ebruliii
     hanımeli
       açan bir ev.

Bir dev gibi seviyordu dev
Ve elleri öyle büyük işler için
   hazırlanmıştı ki devin
yapamazdı yapısını
   çalamazdı kapısını
bahçesinde ebruliiii
   hanımeli
     açan evin.

O mavi gözlü bir devdi
Minnacık bir kadın sevdi.
Mini minnacıktı kadın.
Rahata acıktı kadın
     yoruldu devin büyük yolunda.
Ve elveda! deyip mavi gözlü deve
girdi zengin bir cücenin kolunda
   bahçesinde ebruliiii
     hanımeli
       açan eve.

Şimdi anlıyor ki mavi gözlü dev
Dev gibi sevgilere mezar bile olamaz:
   bahçesinde ebruliii
     hanımeli
       açan ev...

Nazım HİKMET

 Biraz Gülümseyin


Kayınvalide

Adamın birinin evinde yangın çıkmış. Komşuları yardıma koşmayıp olayı seyretmeye baılayınca iş başa düşmüş.. İlk önce oğlunu yangının içerisinden çıkarıp dışarda beklemesini söylemiş. Dalmış tekrar duman ve ateşin içerisine, kızını çıkartmış dışarıya. Sonra karısını, sonra köpeği ve kedisini. Daha sonra dışarı hiçbir şey getirmeden 3 kere daha içeri girmiş çıkmış. Onu seyreden komşularından biri sormuş:
- Niçin yanan eve girip çıkıyorsun dışarı hiçbir şey getirmiyorsun?" diye.
- "Kayinvalidem içeride!" demiş adam; "arada bir girip çeviriyorum!".

 İşe Yarar Kısayollar - Şef garson: Akın Ceylan


http://aceylan.8m.com/satranc.swf
Satranç konusunda kendinize güvenenlerdenmisiniz? Biraz olsun satranç biliyorsanız giriş seviyesinden başlıyarak oynayabileceğiniz bir sayfa öneriyorum. Sayfayı hazırlayan kişiyi hiç sormayın, benim için çok kıymetli biridir. :)))

http://www.istanbul.com.tr/istanbul_map.asp?PN=314
İstanbul haritası ile ilgili bu güne kadar web üzerinde rastladığım en kapsamlı kaynaklardan birisi. Cadde, mahalle veya sokak ismi gibi belirgin bir ismi girip arattırabiliyorsunuz. Okul yada belirgin bir devlet dairesi ismi vermeniz de mümkün... İstanbul gezginlerine duyurulur.

http://www.foulds2000.freeserve.co.uk/economists.htm
Ekonomi dengelerinin tamamen parmaklarınızın ucunda olduğunu düşünün... Ne kadar ağır bir yük bile olsa eğlenceli tarafından bakmayı bilmek gerek. Tüm ekonomistlerin ve istatistikçilerin el pençe divan önünüzde durduğu ve tek hareketinizle ortalığı karıştırabildiğiniz bir çalışma örneği, buyrun efendim.

http://www.rufruf.com/pictures.php?B=AF
Dört ayaklı yaratıklardan bence en sevimlisi, yani köpekler ve türleri hakkında daha fazla bilgi edinmek için verdiğim kısayolu kullanabilirsiniz. Hatta evinizde beslediğiniz sevimli dostunuzu bu sayfalardan diğer köpekseverlerle paylaşmanız da mümkün.

 Damak tadınıza uygun kahveler


InsideCAT Freeware Edition v1.0 [1.4M] W9x/2k/XP FREE
http://www.mywebattack.com/gnomeapp.php?id=105999
İstediğiniz herşeyi katalog haline getirip kolayca arama yapabileceğiniz bir program. CD'lerinizi, disketlerinizi, Zip disklerinizi bir kere tanıtmanız yeterli. İndeksleme işlemi bittikten sonra, içindeki herşeye hızla ulaşma olanağınız var. Sıkıştırılmış dosyaların içindekileri bile indeksleyebiliyorsunuz. Bol dosyayla uğraşanlar için kullanışlı bir yardımcı program.
http://kmarsiv.com/sayilar/20030311.asp
ISSN: 1303-8923
11 Mart 2003 - ©2002/03-kmarsiv.com
istanbullife.com