KAHVE MOLASI
ISSN: 1303-8923
ABONE FORMU

ABONE OL
ABONELiKTEN AYRIL
HTML TEXT
 SON BASKI
 Ana Sayfa
 Arşivimiz
 Yazarlarımız
 Manilerimiz
 Forum Alanı
 İletişim Platformu
 Sohbet Odası
 E-Kart Servisi
 Sizden Yorumlar
 Medya
 İletişim
 Reklam
 Gizlilik İlkeleri
 Kim Bu Editör?
 SON BASKI
 PDF (~250-300KB)


Posta Kartı olarak yollamak için tıklayınız.
Lütfen bekleyin! Var gücümle ulaşmaya çalışıyorum...

Kahveci Soruyor?



Xasiork Dergi
ANLAMSIZ SAVAŞA HAYIR !
Adrese Teslim Günlük Sanal Gazete - Yıl: 1 Sayı: 218

 12 Mart 2003 - Geleneksel Kahve Çekirdeği Festivali


Merhabalar,

Sonunda muradımıza erdik işte. Artık depdelikanlı bir başbakanımız, bir de ne yapacağını şaşırmış hükümetimiz oldu, hayırlı uğurlu olsun memleketimize. Yemin edip görevi aldıktan sonra ilk konuşmasında kendini ele verdi. 4 ay evvel özene bezene oluşturdukları, dediklerine göre herşeyiyle hazır, 58. sabık hükümetimizde revizyona gidilecekmiş. Beceremeyenleri ya da "Hayırcı"'ları alıp, yerlerine yeni beceremeyesicelerle "Evetçi"'leri yerleştirecek herhalde. Ben bu işi bilmiyorum demenin patagonyacası bu olsa gerek. Ama birşeye üzülüyorum biliyormusunuz, Gül'ün haline. Belki de aralarında o mevkiyi hakeden tek adam olarak iktidar olup muktedir olamayan Sayın Gül'e üzülüyorum. Allah düşmanımın siyasetçisini bu hale düşürmesin. Sen kalk başbakan ol, sonra attığın her adımda sıfatı meçhul birinden direktif al. Çok zor vallahi. Hepimizin işi zor ya neyse...

...........

Dün bazı okuryazarlarla şu bizim meşhur 1. Yıl kutlama törenlerinden konuştuk daha doğrusu yazıştık. Birkaç öneri var ama henüz kesin birşeye karar veremedik. Belki sizler yardımcı olursunuz bana. Bence önemli 2 sorunun cevabı belirleyecek aslında yapılacakları. Birincisi, böylesi bir kutlamaya gerek var mı? Benim için hava hoş, deliye hergün bayram zaten. Ama sizlerin katılımı olmazsa benim bayram Gül'ün başbakanlığından da garip olur değil mi? İkinci soru ise, eğer bir etkinlikte bulunulacaksa, bu işe kaç kahveci katılmak ister? Yaklaşık sayıyı bilmeden Geleneksel Kahve Çekirdeği Festivali'nin yerini ve zamanını tespit etmekte zor olur takdir edersiniz. Kendi kendime gelin güvey mi oluyorum yoksa bizim düğünün heveslisi çok mu, bunu anlayabilmek için şu bizim "Kahveci Soruyor" anketini kullanayım istiyorum. Sizden ricam, fikrinizi tek tıklamayla belirtmeniz. Haftasonuna kadar bakalım kaç tık olacak. İnternete direkt bağlantısı olmayanlar bir epostayla fikir beyan edebilirler. İlginiz için peşin peşin teşekkürler.

Epeydir sesi çıkmayan Sevgili Başak ortaya çıktı. Meğerse hayırlı bir iş için kaybolmuş. Kendisine ömür boyu mutluluklar diliyorum. Bize de başından geçen tatsız bir anısını hepimize ders olsun diye yollamış. Söz aldım, araştırmalarına kaldığı yerden devam edecek.

Birkaç gündür Siirt'ten epeyce bahsettik ya, Sevgili Berrin Cerrahoğlu da bizlere yakaladığı muhteşem anlardan birini yollamış. Siirt'li Çoban için çok teşekkürler.


Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur

 Delikanlı Yazar Kahveci : Hüsamettin Gezer


Temsili Milis Kuvvetleri

Merhaba kahveciler,

Temsili Milis Kuvvetleri ne demektir sanırım hepiniz bilirsiniz. Gerçi şimdi bu tür şaklabanlıklar azaldı ama eskiden her milli bayramda bu kuvvetler yine temsili düşmanları dayaktan geçirir ve memleketi kurtarırdı. Ben de vaktiyle bu kuvvetlerde görev almıştım, bugün size onu anlatayım.

Ben, ilkokul sonrası talebelik hayatıma veda edip kahvede hayatın içinde yetişmeyi tercih ettim ama kızkardeşim sebat etti, sonuna kadar okudu, şimdi ailemizin gururu Dahiliye Mütehassısı bir Doçent doktor. Kız kardeşim lisede okurken tüm öğrencilerin sevdiği edebiyat hocası Nevin hanım vardı. Kadıncağız oturmuş kurtuluş savaşıyla ilgili kısa bir piyes yazmış. Piyesi yazmış, yazmasına ve öğrencilerine oynatmak için yanıp tutuşur ama hepsi kız öğrencilerle anca kadınlar hamamı piyesi oynanacağı için erkek oyuncu gerek. Hocanım da öğrencilerine "tanıdıklarınıza, abilerinize, kardeşlerinize söyleyin yetenekli olanlarla beraber bu piyesi Cumhuriyet bayramında oynayalım" demiş.

Haber kahvede bizi bulunca hepimiz ayaklandık, mesele aktörlük ruhu falan değil, bu fırsatla Kız Lisesinin içine girmek. Zaten hepimiz birilerini uzaktan kesiyoruz ama bir şey yapamıyoruz, aklımızca bu piyes işine bulaşınca istediğimiz kızla konuşma fırsatı doğacak. Hemen gönüllü yazıldık. Bir süre sonra da hocanım hepimizi okula çağırdı, biz de kalktık gittik, kadıncağızın odasına doluştuk. Bizi görünce Nevin hanıma bir haller oldu, bize hayretle bakıyor ama konuşamıyor. Neden sonra anlaşıldı ki, kadıncağız bizi görünce şaşkınlıktan dili tutulmuş. Nasıl tutulmasın, karşısında muhtelif boylarda, kızlara fiyaka olsun diye fularlı, mularlı acayip kıyafetler giymiş, at hırsızı sakallı, bir sürü it, kopuk. Nevin hanım kendine gelince bizi incelemeye aldı, artık yılların tecrübesiyle biraz daha adama benzerleri ayırdı, diğerlerini kibarca "öbür piyeste oynarsınız yavrum" diye kovaladı.

İçimizden ben dahil ayırdığı 10 kişiye "nedir bunlar böyle" bakışlarıyla baktı, sonra "ne yapalım" gibisinden başını sallayıp, bize piyesi anlattı. Hikaye malum hikaye, kurtuluş savaşında cepheye mermi taşıyan kadınlar, düşman askerleri, onları kovalayan Kuvayı Milliye kuvvetleri. Nevin hoca anlattıkça biz de heyecanlandık havaya girdik. Kurtuluş savaşını yaşayan kahramanların hayatını bizim gibi kahvede pinekleyenlerin anlatması olacak iş değil ama niyet ettik bir kere. Neyse, bizi aldı okulun bahçesine götürdü, oyundaki kızları çağırdı, şöyle bir prova yaptık, ertesi gün devam etmek üzere ayrıldık.

Hem kızlarla muhabbet kurmak, hem böyle ciddi bir işe bulaşmak bize iyi geldi, bir de hepimiz orta birden terk olduğumuz için tekrar okul havası alınca bir hoş olduk, havaya girdik. Mahalleye dönünce hemen çalışmaya başladık. Bizim işimiz çok basit, piyesin bir yerinde 5 dakika kadar kimimiz Türk, kimimiz düşman askeri kılığında çatışıyoruz ve tabi ki düşmanları yere serip sahneden çekiliyoruz. İş tam bize göre yani, bize dövüş var de yeter, nerede, nasıl olduğu önemli değil. Hocanım Ayı Selim başta olmak üzere en irileri düşman askeri olarak seçti ki Türk askerinin kendinden güçlü düşmanları nasıl yendiği daha iyi görülsün. Bana da herhalde kardeşim iyi öğencisi olduğu için torpil yapıp Türk askerlerinin komutanı rolünü verdi. Oyun gününe kadar biz hemen her gün çalıştık durduk, çalışmak deyince lisenin bahçesine gidiyoruz, yarısı kızlara fiyaka, yarısı ciddi aramızda itişip duruyoruz. Hocanım bize elbiseler giydirdi, son prova şahane geçti, kızlarla muhabbet de iyi, keyfimiz gıcır.

Oyun 29 Ekim günü lisenin bahçesinde oynanacak, okulun büyükçe olan bahçesine oturacak yerler hazırlandı, ses düzenleri kuruldu, tüm hazırlıklar tamamlandı, biz de sabahtan kalkıp gittik, okulun içinde sıramızı beklemeye başladık. Neyse, ağır adamlar, okul müdürü geldi, veliler öğrenciler yerleşti, konuşmalar falan bitti, piyes başladı. Esas oyuncu kızlar ve tanımadığımız bir iki erkek çocuk döktürüyor, alkış kıyamet, Nevin hanım, müdürün yanında elinde mikrofon ara sıra ya sahnelerin geçişlerini yapıyor, ya şiirler okuyor, keyfine diyecek yok. Nihayet Nevin hocanım "ve ülkeyi karabulutlar sardı, düşman askerleri her yeri işgal etti" anonsuyla bizim Ayı Selim ve diğerleri bahçeye daldılar. Aynen öğretildiği gibi, ortalığı göya yakıp yıkıyorlar, her önlerine çıkanı öldürüyorlar, kaba, kaba gülüyorlar falan, yakışıyor da heriflere. Sonra sıra bize geldi, Nevin hoca mikrofonda bağırıyor "Türk askerleri geliyor" diye. Ulan öyle bir havaya girdim ki, böyle tüylerim diken, diken oldu, hani bir düşman yakalasam vallahi parça, pinçik edicem. Biz bahçenin bir ucundan "Allah, Allah" diye koşmaya başladık, vardık düşmanların yanına, artık işin heyecanından mıdır, nedir, resmen tekme tokat giriştik. Düşman kılığındakiler bir an şaşırdı, sonra başladı onlar da ciddi, ciddi karşılık vermeye. Ulan nooluyor, provada böyle mi konuştuk demeye kalmadı resmen savaş çıktı. Biz bir türlü düşmanları yenemiyoruz, hele Ayı Selim beş kişiyle boğuşuyor ama Allah için iyi dövüşüyor çocuk, kimse yanına yaklaşamıyor.

Nevin hanım bir süre durumu farketmedi, mikrofonda "askerlerimiz düşmanları yeniyoooor" diye bağırıyor ama askerin durumu fecaat. Hepimizin üstü başı yırtıldı, kiminin burnu, kaşı falan kanıyor ama durmak yok, toparlanıp tekrar girişiyoruz, ben rolümü falan unuttum, gerçek komutan gibi bağırıyorum "hücum aslanlarım" diye. Nevin hoca neden sonra durumu farketti, şaşkın bakıyor, "askerlerimiz düşmanı yeniyor" dediği zaman düşmanların yere serilmesi gerekiyor ama bir türlü yere serilen yok. Sanki yanlış söylüyormuş da ondan yenilmiyorlarmış gibi arka arkaya "askerlerimiz düşmanı yeniyor" diye bağırıp duruyor. Neden sonra çıban başının Selim olduğunu anladı sesinin tüm gücüyle "yenilsene oğlum Seliiiim" diye bir bağırdı, Selim zınk diye durdu, eliyle bir selam çakıp "başüstüne hocam" dedi ve pat diye kendini yere attı, onu gören diğer düşmanlar da devrildi, biz bunları çeke, çeke sahneden kaçtık. Diğerlerine helal olsun ki, bunca arbededen sonra piyesi toparlayıp bitirdiler.

Biz okulun içine kaçtık, birbirimizi tımar ediyoruz, herkes "bok ettiniz lan oyunu" diye birbirine sövüyor. Sonra mesele anlaşıldı ki, kızlardan biri Selim'e "ne o sen hep dayak mı yiyorsun?" diye bir laf atmış, bu salak da hem bu dolduruşla hem bizim saldırmamız yüzünden kontrolunu kaybetmiş; suçlu, suçlu bakıyor. Oyun bitti, herkes gitti, diğer oyuncular ve Nevin hanım geldi. Biz süklüm, püklüm dikiliyoruz, hepimiz temiz bir fırçaya hazırız, hak ettiğimizi de biliyoruz. Yılların hocası Nevin hoca bize "biraz ateşlendiniz ama iyi oynadınız, aferin" dedi, kızların yanında tek kötü laf etmedi. Biz biraz mahcup da olsa "sağolun hocam" diye elini öptük, gerçekten savaştan çıkmış askerler gibi bir birimize tutunarak, cephe gerisine, yani kahveye doğru yola çıktık.

Kalın sağlıcakla dostlar.

Hüsamettin Gezer
husam@polygon.com.tr

 Araştıran Kahveci : Başak Postacı Çankayalı


Kedimiz hayatımızı kurtardı

Köpeklerin insanlara ne kadar sadık oldukları ve sahiplerini korumak için neler yaptıklarıyla ilgili yığınla hikaye anlatılır. Ama iş kedilerin bu konuda ne yaptıklarına gelince "kedi nankördür, takmaz böyle şeyleri" tarzı bir cevap ya da yorumla karşılaşmamız gayet yüksek ihtimaldir.

Hayatında sadece 1 yıldır kedi (kediler) olan biriyim. Ancak bu bir yıl içinde sevgili kedimiz Safran ve türdeşleriyle paylaştıklarımız, kediler için genelde söylenenlerin tam bir "şehir efsanesi" olduğuna inanmama yetti ve arttı bile...

Anlatacaklarım Kurban Bayram'ından hemen önce gerçekleşti. İnanmakta hala zorlanıyor, hatırladıkça sıkılıyorum. Ama sevgili kedimizin canımıza mal olacak bir tehlikeden bizi nasıl kurtardığı aklıma geldikçe duygulanıyorum, dahası bu iyiliğin karşılığını nasıl ödeyebileceğimizi de bilmiyorum.

Hatırlarsanız tam da o günlerde memleketimizin batısında deliler gibi lodos rüzgarları esmekteydi. Ankara'da oturuyoruz ama daha çok deniz kıyılarını etkilendiğini sandığımız bu rüzgardan biz de nasibimizi almaktayız. Televizyonlarda , gazetelerde sürekli duyuruyorlar "lodosun bacalarda ters akım yaptırarak sebep olduğu karbonmonoksit sızıntısına dikkat edin" diye. Sık sıkta bundan kaynaklanan acı kayıpları okuyoruz gazetelerden: uyuyup uyanamayanlar, uyanıkken bile ne olduğunu anlamadan yaşamlarını yitirenler... Okuduğuma göre o günlerde sadece Bursa'da 93 kişi bu yüzden zehirlenmiş.

Bayram'dan hemen önce, bir akşam dışarıdaki rüzgar adeta herşeyi yerinden sökmeye çalışırken ve biz evimizde ziyaretimize gelecek arkadaşımızla keyifli bir gece geçirmeye hazırlanırken, bir ara kombimizin söndüğünü ama bir güvenlik önlemi olan sensörünün devreye girerek doğalgazı kestiğini farkettik. Rüzgar nedeniyle bunun zaman zaman olabileceğini bildiğimiz için eşim yapmamız gereken işlemi yaptı ve kombimizi tekrar yaktık. Aradan bir 10 dakika geçmemiştiki kedimiz Safran'ın hayatımda ilk defa şahit olduğum derinlerden gelen acı acı ulumasını duyduk. Kediciğimiz huzurlu bir hayvandır, her durum karşısında nasıl davranacağını çok çok iyi biliriz. O yüzden bu hiç alışık olmadığımız ses bizi hemen alarma geçirdi ve Safran'ı aramaya başladık. Safran üst kata kaçmış ve trabzanlardan bize uluyordu, resmen bizi yukarı çağırıyordu. Onu bulduğumuzda gözlerinin kocaman açık olduğunu, huzursuzca aşağıya baktığını gördük. Önce karşı komşumuzun kedisi Pafi'nin zaman zaman yaptığı gibi, çatıdan bizim terasa gelip Safran'ı korkuttuğunu düşündüm (zira ancak bir rakip karşısında bu denli huzurlanır kedimiz:). Bir taraftan terasa göz atarken, "böyle bir havada Pafi'nin dışarıda ne işi olabilir" diye de düşünmedim değil! Terasta bir şey yoktu. O anda kendimde de bir gariplik hissetmeye başladım. Kalbim inanılmaz bir hızla atmaya başlamıştı, kulaklarımda sanki patlayacakmış hissi veren bir basınç ve aynı anda garip bir başağrısı hissettim. Çok kısa bir süre sonra eşim de aynı şeyleri hissetmeye başladı. Kendimi çok kötü hissediyordum ama bir taraftan da "Acaba Safran'ın nesi var, veterineri mi arasak?" diye söylenip duruyordum. İşte o anda takip ettiğim çok sevimli bir kedi sitesi olan "Kedigen"de kısa bir süre önce okuduğum bir haberi hatırladım: Televizyon dizilerinden tanıdığımız tiyatrocu bir genç ve ev arkadaşı kedileri sayesinde karbonmonoksit zehirlenmesinden kurtulmuşlardı. Bu konuda genelde evhamlı bir insan olduğum için, o anda beynimde şimşekler çaktı ve eşime (ve o sırada yeni gelmiş olan arkadaşımıza) "Zehirlendik!" dedim. Koşarak kombiyi kapattık, gazı kestik, her yeri açtık. Bir taraftan da belirtiler şiddetlenmeye başlamıştı: Yoğun, garip bir baş ağrısı, mide bulantısı, taşikardi. Bir süre sonra Safran ortaya çıktı, normale dönmüştü, o sayede en azından artık gazın tahliye olduğunu anladık ve kendimiz için yapmamız gerekenleri yapmaya başladık.

Karbonmonoksit çok sinsi, ağır biz gaz. Kokusu yok, dolayısıyla bir insanın bu kokuyu alması mümkün değil. Ancak konu hakkında "biliçli" olmanız gerekiyor belirtilerden bir sonuca varmak için. Bu gaz, siz daha ne olduğunu anlayamadan, hücrelerinize oksiyen taşınmasına engelleyerek, yaşamsal fonksiyonlarınızı bloke ediyor, kendinizden geçmenize sebep oluyormuş. Yani eğer hareket halinde değilseniz, bizim yaşadığımız fiziksel belirtileri dahi hissedemiyor, kendinizi yorgunluktan kaynaklandığını tahmin edeceğiniz tatlı (!) bir uykunun kollarına bırakıyormuşsunuz.

Bu arada sıksık karıştıranlara seslenmek istiyorum: Bu bir "doğal gaz zehirlenmesi" değil. Gerçi doğalgaz da kokusuz ama evlerde tüketilen doğalgaza, kaçağı anlayabilmak için, koku maddesi ilave ediliyormuş, dolayısıyla doğalgaz sızıntısını farketmemiz kolay. Doğalgaz yanınca oluşan zehirli gaz karbonmonoksit bacadan çıkıp gidiyor normalde. Oysa lodos rüzgarı bacalarda ters akıma sebep olarak, bu konuda tertibatı olmayan bacaları gafil avlıyor ve bacanın çekemediği zehirli gazı içeri basıyor.

Ertesi gün eşim de ben de işe gidemedik, zira o gerçekten "garip" başağrısı tüm gece ve tüm gün devam etti. Gün boyunca gelen çeşitli ekiplerin (bacacı, kombici, belediyenin doğal gaz sorumluları) ise teknik konularda kendi aralarında anlaşamamalarına rağmen hem fikir oldukları bir tek şey vardı:
Kedimizin bizi mutlak bir ölümden kurtardığı.

Sağol Safrancım, iyiki varsın, sen bizim herşeyimizsin:-))

Başak Postacı Çankayalı

Osman Günay

 Marmaris'ten Lüferci Kahveci: Osman Günay


   "SİNİRLİ SORUMLU KOOPERATİF CONİYE KARŞI"

Dün akşam TV seyrediyorum, haberler de haber değil ama, neyse bakıyoruz aval aval... N'oolmuş diye değil, "olmuş olayları nasıl yorumluyor memleketim medyası" şeklinde "ajans" a takılıyoruz... Haberin birinde durakladım, komik mi değil mi, ne anlamak lazım, kim-nasıl-neden derken bendenizde pek sık olduğu gibi, "ipin ucunu kaçırdım"!!.. Siz de belki rastlamışsınızdır, haber şu; İskenderun mu Mersin mi hangisi hatırlamıyorum, limana gelen gemiler Amerikan malzemelerini indiriyor.. Malzemeler dediğim savaş malzemeleri, konteynırlar, iş makineleri , GMC askeri araçlar vs... TIR lar da sıra sıra yükleyip devam ediyorlar.. 30-35 tırlık kocaman bir konvoy, sadece kamyonlar servet eder...Yola devam ediyorlar, ediyorlar ama aslan medyanın canavar bir abla olan muhabiri konvoyu yolda mola vermiş, kaptan şöförleri çay içerken yakalıyor; ve heyecanlı, maç spikeri çabukluğuyla, bacak bacak üstüne atmış çayları höpürdeten memleketim şöförlerinle röportaja başlıyor.. Hatırladığım en önemli sorular şunlar;
- TIR lar yolun karşısında, siz burda çay içiyosunuz, kamyonlara bi şey olmaz mı ?? El-cevap: Olmaz, biz burdayız!!!
- Başınızda eskort-meskort, koruma falan yok nereye gidiyorsunuz?? El cevap: Bilmiyoz, biz avansları alamadığımız için durduk bekliyoz, avans gelince devam edicez!!
- Nereye gidiyorsunuz, istikamet nedir, USA görevlileri nerede olduğunuzu biliyor mu?? El cevap:
Hayır !!!!

Şimdi "Kardişim" nedir bu??? N'ooldu, savaş hazırlığı, tezkere mezkere, oydu buydu derken ipin ucu iyice kaçmış yaw!!! Ben de kendi kendime senaryolar yazdım, durdum..
Şimdi bakın siz senaryoya..

Amerikan sorumlusu "Coni John" gemilerden önce Türkiye ye gelir, limanları, limanda boşaltma yükleme işlerini yapacak ekipleri-makineleri ayarlar, tır meselesinde biraz çapanoğlu çıkmıştır, zira Türkiye deki TIR ların büyük bölümü iş üzerinde, tek şöför günde 24 saat sınıra Amerikan malzemesi çekmektedir.. Ama coninin hemen tanışıp yakınlık kurduğu memleketim insanı için çözülmeyecek "ayarlanmayacak" durum yoktur, coniye yol göstermek vatan borcu ve misafirperverlik gereğidir..Araya girecek "işbitirci abi" ler, naylon ya da paravan "sinirsiz sorumlu" taşımacılık kooperatifleri, dandik taşımacılık ve kargo şirketleri ile amerikalılar tanıştırılacak, avanta-lavanta işleri konuşulacak hatta belki beraber pavyona saza caza gidilecek, rakı içilecek ve işler "bağlanacaktır".. Belki de coni CİA dan istihbarat alıp "Kardeşim, Türk bazı taşımacılara iş konusunda güvenmeyin, "taşıycaz" derler, sonra kamyonlara yüklediniz mi malzemeyi, kamyonlar üç günlük yolu bir ayda gider, arada malzemenin yarısını da "Aaa, brandanın altından çalmışlar" "Abi çok kötü koktu, yolun kenarına atıverdim" bahaneleriyle kaybedersiniz.." sözleriyle karşılaşmıştır.. Benim başımdan geçti, malı yüklediğimiz kamyon (savaş malzemesi değil, yanlış anlaşılmasın!!) bir hafta geç kaldıktan sonra ajanlar gibi araştırıldı, meğer yolda evi aklına gelmiş, 400 km fazladan yol yapıp eve "çocukları özlemiş te sevmeğe uğramış" şöför abi, kamyon evin kapısının önünde, herif yatakta ve cevap "abi, biz de insanız, ölmedi ya bekleyenler açlıktan, alt tarafı konfeksiyon değil mi taşıdığımız??".. Eee doğru söze ne denir!!!!

Neyse biz conilere dönelim, böyle bir rezalet olur mu, siz askeri malzemeyi avans alamamış ve bu yüzden işi durduracak kamyonlara yükletin, sonra da sınırda bekleyin "Nerde yahu bu malzemeler!!" diye.. Siz bu kafayla daha çok malzeme kaybeder, Vietnam dan ve diğer savaştığınız ülkelerden döndüğünüz gibi Irak tan da "dötünüze" baka baka dönersiniz!!! Geride bıraktıklarınız da üç beş soysuz zenginleşmiş işbirlikçiyle, bir sürü ölüm, acı, ve TV kanallarına yanlı belgesel malzemesidir.. Bu konuyu kapatıyorum, doldurmaya başladım kendi kendimi, sonra duramam....

Bir de başka bir mesele var, yazayım mı, yazmayayım mı, editör ne der, alınan olur mu, bilmeden haksızlık eder miyim diye düşündüm, yazmağa karar verdim.. Alınan varsa şimdiden özür amaç kulübünüze hakaret değil, önemli bir olayı tartışmak!!! Ama bu konuyu konuşmak, insan tavrımızı ortaya koymak gereklidir, bıktım bu memlekette anlayışıma bile sığmayan şeylerin olup ta normal karşılanmasından!!! Mesele GS-FB maçı... Daha doğrusu maç değil de, "Şeref Tribünü" nde olanlar... Anlayamadığım şeyler var, onları boşverin ama, Aziz Yıldırım efendi neden şeref tribününe beş tane korumasıyla gelir anlayan var mı??? Polis ne yapar, maçtaki 5000 polisin görevleri nelerdir?? Hangi stad yöneticisi insan kıyafetinde olan, ama kıyafetten başka insanlık bulaşmamış o korumaları şeref tribününe alır ?? Ben onu bunu bilmem, ben tuttuğum takımı efendi gibi yöneten yönetici isterim.. Öyle holigan besleyen, orda burda ihale alıp veren, korumasıyla şeref tribününü "dağıtan", "vukuat yapan" başkan istemem.. Aynen iş takibi yapan, komisyon komisyon dolaşan, ticaretle uğraşan milletvekili istemediğim gibi... Fenerliler alınmasın, onlar hemen savunmaya geçer "Sizinkiler de öyle değil mi??" sorusuyla söylediklerimizi çöpe atarlar ama olsun, ben renk ayrımı, insan ayrımı, takım ayrımı yapmadan söylüyorum; ve tekrarlıyorum ben klübümün başına bir "Onursal Başkan", yönetime de profesyonel bir genel müdür ve bu işe ruhunu vermiş, ve maaş almayan bir yönetim kurulu isterim o kadar!!!. Aynen memleketin başına istediğim, onursal devlet başkanı, profesyonel başbakan, ve maaşı makul, işi-yazıhanesi mecliste olan milletvekilleri istediğim gibi.. Futbol ve devlet yönetiminden kirli işlerinizi, alçak elemanlarınızı, kötü emellerinizi çekin fena yaparım!!!!

Bu günlük bu kadar olsun size hem conili hem de futbollu yazı yazmış oldum, yemek tarifi de başka bahara...
Selam-sevgi..

Osman Günay
osmangunay@superonline.com

 Milenyumun Mandalı : Sait Haşmetoğlu


Milenyumun Mandalı

Kalıpların Dayanılmaz Ağırlığı

.........

Editör'den Önemli Not: Sevgili Sait Haşmetoğlu'nun e-romanı görsel öğelerle süslendiğinden, devamını ve önceki sayılarını aşağıdaki adresten tek tıklamayla okuyabilirsiniz. Üşenmeyin... Tıklayın...
http://www.kmarsiv.com/xfiles/mandal_73.asp

Devamı var

 Dost Meclisi


Kahve Molası'nın sürekli ve sabit(!?) bir yazar kadrosu yoktur. Gazetemiz, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır. Bu bölüm sizlerden gelecek minik denemelere ayrılmıştır. Yolladığınız her özgün yazı değerlendirilecektir. Siz sevgili kahvecilere önemle duyurulur.
Kahve Molası bugün 3.165 kahveciye doğru yola çıkmıştır.

 Tadımlık Şiirler


DOĞDUM BAĞLANDIM SANA

Bütün düşlerde olduğu gibi
anamın yaslı çehresinde olduğu gibi
içimde bir şeyler birikiyor

Savaşarak pişirilen toprağı
kıvır kıvır işleyen güneş
yitip gitti sanılan
bir sesi iletiyor

(...eriklere, ardıçlara, dallarını
yosunların bürüdüğü selvilere,
koruda kaybolan tavşanla, kaynağa
biriken pervanelere,
uçsuz bucaksız maviliğine denizlerin,
bulutu evcilleşmeyen dağların görkemine,
serin çığ taneleriyle ağırlaşan hasat rüzgarına,
yaylaların büyüsü keskin ayaza...)

Nihat BEHRAM

<#><#><#><#><#><#><#>

ŞİMDİ BİZ SEVİŞİYORSAK

Şimdi biz seviyorsak
yakarışlarla sarsılıyordur dünya
ateş ve yutkunuşu
yığarak kalbin billuruna

Şimdi biz seviyorsak
oynaşır buzağılar çayırlarda
elleri terli doğar çocuklar analarından
altında bir dağ gibi durulur gökyüzünün
anlam bulur çılgınlıklar ve ağlayışlar

Şimdi biz seviyorsak
– ki gönlümüzde cömert bir başdönmesi gezinir –
fısıldaşır camlardaki buğu
aşkın gülümseyişi başkalaşır
bulup çıkarır koynundan
yaradılışın kalkanını

İşte dal gibi endamı sevgimizin
gırtlağımızda huysuzlanan acımtırak titreyiş
işte gövdemizi fırlatarak girdiğimiz kavga
adımlarımızdan boşalan korda sarsılan toprak

Şimdi biz seviyorsak
– ki grevlerden
dövüşerek kuşatılan halktan öğrendik bunu –
ayrılığın olduğu kadar kavuşmanın
güvenin ve
verimli gürültünün yazlarını taşırız dünyaya

Çünkü biz sevişiyorsak
çırılçıplak işçileri var demektir sevginin

Nihat BEHRAM

 Biraz Gülümseyin


O cevap versin

Vantrolok eline geçirdiği kukla ile konuşuyor ve aptal sarışın fıkraları anlatıyormuş. Gösterisi biraz ilerledikten sonra birden orta sıralardan sarışın bir kadın ayağa kalkmış ve yükses sesle:
- "Afedersiniz!" Bu çıkış üzerine vantrolok ve kalabalık durmuşlar ve sarışına bakmaya başlamışlar...
Sarışın:
- "Görüyorum ki sarışınların ne kadar aptal olduğuna dair şakalar yapmaktasınız. Peki söyler misiniz, bu kanıya nereden vardınız? Tek suçumuz saçımızın rengi mi yani? Sizin bu yaptığınız ırkçılık olmuyor mu? Kadınların bir çoğunun sarışın olduğu ülkelerdeki kadınlara hakaret etmiş olmuyor musunuz? Tanımadığınız bu kadar kadına ettiğiniz hakaretler sizi rahatsız etmiyor mu? Söyler misiniz?"
Bunun üzerine vantrolok çok mahçup ve üzgün bir yüz ifadesi ile:
- "Şey... Ben özür dilerim... Sadece şaka yapıyordum. Eğer sizi..."
Sarışın Vantrolok'un sözünü keser ve:
- "Ben sizle konuşmuyorum bayım. O elinizdeki küçük terbiyesiz adamla konuşuyorum! Siz onu savunmayın, bırakın o cevap versin!"


Yorumsuz...

 Kıraathane Panosu



Gençlik Üniversite Konvansiyonu

2420.Bölge Rotary ve Rotaract kulüpleri Türkiyede ki lise öğrencilerine yönelik olarak gençlik üniversite konvansiyonu düzenliyor. 28-29-30 Mart 2003 tarihlerinde yapılacak olan etkinliğe katılım ücretsiz. Amaç üniversite sınavına girecek gençlerin meslek seçimlerinde yardımcı olmak ve seçmeyi düşündükleri meslek hakkında bilgi edinmelerini sağlamak. Beylikdüzü Tüyap Kongre merkezinde Saat :10:00 - 20:00 arası hizmet verecek programda ayrıca fuar ve bir çok etkinlik yer alıyor. Elinizden geldiğince lise öğrencilerine bu bilgiyi ulaştırın. Unutmayın gençlerimiz bizim geleceğimizdir. Onların geleceklerinde sizin de katkınız olsun.

Saygılarımla,
Engin Sınmaz
engin@sinmaz.net

 İşe Yarar Kısayollar - Şef garson: Akın Ceylan


http://10003.kontent.de/volare.swf
Gipsy Kings, Volare isimli parçanın mükemmel zamanlamalı karaoke / flash versiyonu. Bakalım eşlik edebilecekmisiniz. Bilgisayarınıza indirip dostlarınızla paylaşabilmeniz için .swf uzantılı kısayolunu veriyorum. İyi eğlenceler...

http://www.yedikulehayvanbarinagi.com/hami.html
Barınağımızda Dalmaçyalı, Doberman, Rotweiller, Kurt, Kangal, Kaniş, Terrier, Fino gibi sevgi verilip sonra evinden atılmış cins köpeklere veya yavru, hasta sokak köpeklerine tekrar hakettikleri ilgiyi geri verebilirsiniz. Yedikule hayvan barınağı ilgi bekliyor. Sahiplenilmeyi bekleyen köpekleri evlerinize götürüp bakabilir veya evlat edinip hamileri olabilirsiniz.

http://kids.discovery.com/snacknsmack/frame.html
Discovery Channel resmi web sitesi. Çocuklara yönelik olarak hazırlanmış olan eğlencelik ve bilgi verme amaçlı görsel uygulamalardan birisi... Köpek balığını çevre kirlenmesinin etkilerine karşı korumaya çalışıyorsunuz.

http://www.bgst.org/tr/program.php
...Tiyatro Boğaziçi, Mart ayı başında üç oyunuyla çıktığı İzmir turnesinden sonra, Mart ayının geri kalanında Pilavdan Dönenin Kasığı Kırılsın ve Berber Hikayeleri oyunlarını sergilemeye devam edecek... Kendinize görsel bir ziyafet çekmek için güzel bir seçenek.

 Damak tadınıza uygun kahveler


Pop-up Manager 1.0.1.4 [190KB] W9x/2k/XP FREE
http://www.endpopups.com/PopupManager.exe
Pop-Up'lardan sıkılanlar için çok yeni bir program. Ayar yapmanıza gerek yok, sadece kurmanız yeterli. Her popup'ı geriye saklayıp, siz istemezsiniz açmıyor. Tarayıcının sol alt köşesindeki yeşil çizgi kırmızıya dönüştüğünde bir popup olduğunu anlıyor, dilerseniz tek tıklamayla açıyorsunuz. Küçük ama çok kullanışlı, tavsiye ederim.
http://kmarsiv.com/sayilar/20030312.asp
ISSN: 1303-8923
12 Mart 2003 - ©2002/03-kmarsiv.com
istanbullife.com