|
|
|
Adrese Teslim Günlük Sanal Gazete - Yıl: 1 Sayı: 221 |
17 Mart 2003 - Ne olacaksa olsun mu? |
İyi haftalar,
Bir senaryoya göre dün gece başlaması beklenen şu savaş ben bu satırları yazarken henüz görünürde yoktu. Beklenti uzadıkça yazılan senryolarında ardı arkası kesilmiyor tabi. Beklemek umut ve umutsuzluğu beraberce sırtında taşıdığından olsa gerek, her kesimde, ne olacaksa olsun artık havası hakim olmaya başladı. Ne olacaksa olsun!.. Olsun mu gerçekten? Tabi bekara karı boşaması kolay. Dolaylı olarak etkilenen bizler ve diğerleri için, olması muhtemellerin biranevvel olup bitmesini, telaffuz etmekten çekinsek bile düşünmek doğanın gereği. Oysa tepesine düşecek bombaların kabusuyla aylardır rahat yüzü görmeyen, korunmak için kazdığı çukurdan başka güveneceği dalı olmayan garip Irak'lıya sormalı bu soruyu. Ne olacaksa olsun mu? Yanıtı tahmin etmek hiçte zor değil. "Olmasın, hiçbirşey olmasın, bir mucize olsun ve bu kabus bitsin." Aslında bugün Irak'la başlamak istemiyordum bu satırlara ama CNN muhabirinin sorduğu cevap veren Irak'lının sözü beni yazmaya zorladı. "Bu zulmü haketmek için ne yaptık biz?" diyordu yaşlı adam. CNN muhabiri de tekrarladı "Gerçekten bu insanların suçu ne?" Burada sözü edilen "biz" ve "insanlar"ın arasında Saddam'ın olmadığı aşikar. İtiraf etmeselerde, çektiklerinin tek sebebi olarak Saddam'ı gördükleri belli. Bıkkınlık, Bush'a ve Amerika'ya duydukları kinin bile önüne geçmek üzere. Bush'ta bu kırılma noktasını mı bekliyor dersiniz? Tatbikat yapan İngiliz askerlerine teslim olan Irak'lı askerler mi bu savaşın sonunu belirleyecek acaba? Sanırım fazla zaman kalmadı, ne olacaksa olacak yakında...
.........
Cumartesi gecesi üç buçuğa kadar Ceviz Kabuğu'nu seyrettim. Geçen haftaki teorik mucitlerin yerinde bu sefer elle tutulur ürünlerin yaratıcıları vardı programda. Kendi kısır olanaklarıyla havayla çalışan motor yapmayı başaran oto tamircisi, sürtünme katsayısını sıfıra yaklaştıran bilim adamı, kimyasal buluşlarını endüstride kullanılır hale getiren profesör, aslında güzel memleketimizin bir başka güzel yüzüydü. Bunların hepsi iyi hoştuda, aynı programda bir diğer hastalığımızında nüksettiğine şahit oldum. Profesörün liyakatını tartışan bir diğer bilim adamı, yapılanları bilimsel normlarda ifade etmediği için tukaka ilan edilenler. Yapılanlara şüpheyle ve önyargıyla yaklaşanlar, bardağın yarı dolu olduğunu görmemezlikten gelip, boş tarafıyla uğraşanlar, siyasi nedenlerle birbirini çekemediği anlaşılan öğretim üyeleri, tartışma programına bağlanıp, kendini sınıfta sanıp program yöneticisini azarlayan hocalar, hepsi oradaydı. Bilime, gelişmeye, üretmeye gereken önemi vermediğimizi söylerken, acaba önce insana değer vermek gerektiğini atlamıyor muyuz? Bilimde kıskançlığın, üreteni karalamak yerine sadece daha iyisini yaratmayı kırbaçlayan bir doğal duygu olabileceğini anladığımız gün, inanıyorum, benim güzel memleketimin insanları elindekiyle de olsa bir adım öne çıkmayı becereceklerdir. Becermişler de ayrıca...
Hepimize kaygıdan ve gürültüden uzak, neşeli, bol kazançlı ve sağlıklı bir hafta diliyorum.
Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle... Cem Özbatur
|
Cafe Azur : Suna Keleşoğlu |
Uykusuz Her gece
Merhaba,
Güneşi gördü ya ellerim, artık üşümez. Bugün gölgemin peşinden dolaştım yoruluncaya kadar. Denize unuttuğum şarkıların sözlerini sordum. Sabah yol kenarı kafelerinin birinde içilen bir sütlü kahve ve yanına katık ettiğim pain aux raisins (Üzümlü ekmek diye çevrilse de, milföy hamurundan yapılan, içinde üzümler olan ve fransızların olmazsa olmazlarından croissant (kruasan) ailesinden bir yiyecek) ve dilimde bir şarkı.
....
uykusuz her gece
bu soğuk kahvede
sabahlarım bazen günlerce
rüyalarıma gelme diye
uykusuz her gece
yorgun ölesiye
unutur muyum seni yorulsam her gece.
Issız bir kenar kasabasında yoldan geçen kamyonlara bakarken mırıldanıyorum. Benim ne işim var burada? Oysa denize ve şehre çok yakınım. Bir o kadar da uzak…
Arabanın teybinde çalarken tartışmıştık bu şarkı bir erkeğin mi, bir kadının mı ağzından söylense daha çok anlam kazanır diye…
Tuhaf, işte şimdi benim dilimde. Üstelik bir güneşli bahar sabahı. Yanında bir sütlü kahve ve ağzımda büyüyen lokmaları ile üzümlü ekmek.
Baharı böyle karşılamayacaktım oysa. Onun için topladığım tüm kokuları ve tüm parlak renkleri yanımda taşıyordum. Bahar kokmak ve baharı koklamak…
Karşıda yeşil çamların sis içindeki siluetleri. Ve ben yol kenarı kahvelerinden birinde oturmuş, geçen arabaları sayıyorum.
Hala kar var uzaktaki tepelerde, güneş öyle yakın ki…Tutsam bulutlara karışacak gibiyim. Kahvenin dumanı burnuma geliyor ve ben bahar kokuyorum. Sandıktan çıkan yazlıklar gibi tüm tozlardan arınıp içime bahar sabahlarının getirdiği ilk kokuları çekiyorum. Dilimde hala aynı şarkı. Oradaki tüm kelimelere inat,
Güzel güzel uyuyorum, en renkli rüyalarımda sonu mutlu biten aşklar var.
Tozu dumana katarak bir kamyon geçti, birazdan benim otobüsüm gelecek, durağa gitme vakti. Biten kahve fincanımı almaya gelen garson kıza gülümsüyorum.
Yüzümdeki tüm çizgilerde parlayan güneş…
Bugün yorgun değilim, Size iyi günler diyen bir baş selamı ile uzaklaşıyorum.
Duraktayım. Zamanı unutmamak adına saatime bakıyorum…
Unutur muyum seni?
Hiç unutmamak adına, gelen otobüse biniyorum…
Uzakta bir şehir silueti, ben bu ıssız kasabadan ayrılırken camdan gördüğüm.
Bir kamyon hızla yanımızdan geçiyor ve plakasında yazan iki harfi ben tamamlıyorum
IS-…TANBUL.
Masada üzümlü ekmek kırıntıları, etrafı kaplayan bahar havası ve yoldan geçen kamyonlar arasında bir şarkı ile hatırladıklarım…
Yine içimden şehri İstanbul geçti, özleme bir mektup daha yazdım. Şimdi postada…..
SunA.K.
skelesoglu@eudoramail.com
|
Delikanlı Yazar Kahveci : Hüsamettin Gezer |
Rejim işi en zor zenaat
Merhaba dostlar,
Nasılsınız? Sizi bilmem ama ben iyi değilim. Bir kaç hafta önce hanımın zoruyla rejime başladım bu yüzden açlıktan ölmek üzereyim. Yahu kardeşim bu ne eziyettir böyle, aç bilaç geziyorum, yine de doğru dürüst kilo veremedim. Hanıma sorarsan biraz daha sabretmem gerekiyormuş, "sabreden derviş muradına erermiş" deyip duruyor. Ben acımdan öldükten sonra bu lafı "sabreden derviş, sabrede sabrede gebermiş" diye değiştirecekler herhalde. Hanım zaten başımıza profesör Montinyak kesildi, elinde o herifin kitabı oradan okuyup, okuyup avuç içi kadar, yenmez, yutulmaz yemekler hazırlayıp bana yediriyor. Onlar için sofra kurmaya bile değmez ama ne yapalım şimdilik katlanıyoruz.
Rejimin ilk günü ben öğle yemeğinde dükkan civarında rejime uygun şeyler bulamadığım bahanesiyle ne bulduysam yedim. Akşam hanım kapıda önüme dikildi, sorar "bugün ne yedin" diye, "zıkkımın pekini yedim" desem biliyorum vazgeçmeyip soracak "yanına ne yedin" diye, iyisi mi doğruyu söyledim. Hemen kıyameti kopardı, bana "yarın bir sefertası al gel, yanına yemek vericem" dedi. Buyur burdan yak ya, koskoca dükkan sahibi Hüsam sefertasıyla işe gidecek, görenler de bilmez "adam pintilikten ne hallere düştü, evden yemek götürüyor" derler. Ben "memlekette sefertası bile bulunmaz artık" dediysem de dinletemedim, ertesi gün iş dönüşü tarifle zor bulduğum bir semt pazarından bir tane aldım, hakikaten hala satılıyormuş.
Ertesi gün hanım daha kahvaltıda başıma dikildi. Kahvaltı diye önüme aynen kitapta yazdığı gibi "kibrit kutusu kadar" bir peynir koydu ki, vallahi o kadar olur. Peynirin üzerinde bir tek "Malazlar, vasati 40 çöp" yazısı eksik. Ben normalde o peyniri kahvaltı öncesi hap diye yutarım ama şimdi durum değişik, ekmek niyetine de paketinde tuhaf laflar yazan kapkara bir ekmekten iki dilim koydu, buyur ye. Yalnız çay, kahve şekersiz olarak istediğim kadar içebilirmişim. Allah razı olsun, şekersiz çayı ben ne yapayım. Yine de önüme konanı yedim, midem dolsun diye de kırba gibi çay içtim, söylene söylene çıktım, sefertasını paltoyla gizleye gizleye işe gittim.
Biraz iş, güç, hay, huy derken açlığımı unuttum, saat on gibi programa göre bir elma yemem gerekiyordu, hapur, hupur 5 saniyede yedim, o da bitti, şimdi işin yoksa iki saat bekle. Ya sabır çekerek, belki karnım doyar diye sigara içerek ve bu arada "sigarayı içmek yerine yesem olur mu" diye düşünerek öğleye kadar bekledim. Bu rejimin bir kuralı da tam saatinde yemekmiş, saati sapıtırsan olmuyormuş, hay başlıycam rejimine de, kilosuna da. Saat tam onikide sefertasını kapıp başına oturdum. Sefertası kat, kat; ilkini açtım, içinde bir kaç kağıt peçete var, açlıktan o kadar sapıtmışım ki, bir an "ulan bunu mu yicem ben şimdi" diye düşündüm. Sonra alttakini açtım, küçük paket içinde tuz, karabiber falan çıktı, bir alttakini açtım, bir adet domates çıktı, ulan yemek nerede? Matruşka gibi, aç babam aç içinde bir bok yok. Nihayet son katta ben diyeyim 100 gram, siz deyin 80 gram bir parça tavuk eti çıktı, sefertasını doldurmamış bile. Sefertasının her tarafını didik, didik ettim, yok kardeşim malzeme bu kadar işte, ister ye, ister öl, ikisi de aynı. Çaresiz ufak lokmalarla, uzata uzata hepsini yedim, sinirle bir de cıgara yaktım, söylene söylene gazete falan bakıp açlığımı unutmaya çalıştım.
İkindi vakti, saat iki gibi bir elma daha yedim. Bu elma fena bir şey değilmiş yahu, eskiden hanım ne zaman bana elma ikram etse "boşver yahu, onda vitamin falan vardır, bana dokunur şimdi" diye dalga geçerdim, yavaş yavaş hoşuma gitmeye başladı. Akşam olunca kös, kös eve gittim, biliyorum ki yemekte yine tatsız, tuzsuz bir şeyler var. Karnımın açlığının verdiği sinirle daha kapıda hanıma çattım, "ne o öyle sefertasının her katına bir şey doldurmuşsun, en altta kuş kadar yemek" diye. Hanımdan da "ayol yiyeceğin azıcık bir yemek, kim dedi sana laz takası gibi beş katlı sefertası al diye, ben de herşeyi bölüştürdüm işte" diye cevabımı aldım. Doğru söze ne denir; biraz homurdandım, soyundum, dökündüm, oturdum ama sormaya korkuyorum "yemekte ne var" diye. Dayanamadım mutfağa gittim, baktım hanım köfte pişiriyor, sevinçle "ooo köfte mi var?" diye sordum, bana "hayır, bunlar çocukların, bizimki başka" dedi. Kimbilir ne boktan bir şey yiyeceğiz ki, ne olduğunu bile söyleyemiyor. Akşam yemekte çocuklar köfte, yanına patates, üstüne tatlı yedi, ben de askerden bu yana ilk defa karnabahar yedim, sonra bir karış surat oturdum, televizyon seyrettim.
O günden bu yana rejim aynen kabir azabı şeklinde sürüyor, yakında koşmaya da başlayacakmışız, hanım emir verdi kendime eşofman alıcam. Şöyle bol cepli bir şey alayım da ceplere yolda çaktırmadan yiyebileceğim bir şeyler tıkayım diyorum, yoksa bu gidişle ya rahmetli Hüsam olucam ya da bir gün dükkanda delirip öğle yemeği niyetine Geveze'yi pişirip yiyeceğim. Hayırlısı artık.
Kalın sağlıcakla dostlar.
Hüsamettin Gezer husam@polygon.com.tr
|
Aydınlı Turgut : Turgut Ankara |
Türkler uzay yolunda
-Bostancı oto sanayide Cemalettin usta ve çırakları Hakkı ile Cüneyt'in yaptıkları ilk Türk uzay aracı tornahaneden çıkarak gün ışığına ilk kez merhaba dedi.
-Cemalettin usta uzay aracına "Doğan xkz11" adını verdiğini yaptığı basın toplantısında açıkladı. Tüm yurtta izlenme rekorları kıran bu basın toplantısı çocuklar duymasını bile geride bırakarak yeni bir rekora imza attı.
-Tofaş gurubundan yapılan açıklamada Cemalettin ustanın üst düzey teknoloji ile ürettikleri araçlardan esinlendiğini aracın doğan xkz11 adının buradan geldiğini ifade ettiler.
-Cemalettin usta bu açıklamaya şiddetle karşı çıktı ve ben kimseden esinlenmedim arçeliğin robot adamını bile gözüm kapalı olarak yaparım bu andan itibarende aracın adını Kuşum Aydın olaraktan değiştirdim dedi.
-Aracın tanıtımı için yeni bir basın toplantısı düzenlendi. Basına yansıyan fotoğraflarda ve teknik bilgilerde aracın ön kısmının üç adet araba kaputundan kıvrılma olduğu, ön camının takla atmış bir BMW' den, yan aynalarının Şahin otomobillerinden alındığı, arka tarafının ise Magirus marka bir minibüsten olduğu anlaşıldı. Aracın ön tarafının havada ,arka tarafının ise yere daha yakın olduğu bunun nedeninin ise kalkışı kolaylaştırmak için olduğu belirtildi.
-Cemalettin usta araç uçuşa tam hazır olana kadar güvenliğini kendisinin sağlayacağını belirtti. Hatta bunun için iki adet Sivas kangal köpeği aldığını çıraklarının ise yirmi dört saat tornahade kalarak güvenliği tam olarak sağlayacağını ekledi.
-Bu gün gazetede çıkan bir habere göre mekiğin isminin Kuşum Aydın olmasına sinirlenen Fatih Ürek'inde bir başka usta ile anlaşarak Fatih Ürek isimli yeni bir mekik yaptıracağı belirtildi.
-İlk uçuşunu yakın zamanda yapması planlanan Kuşum Aydının ekibini seçmek için yapılan yarışmaya çok sayıda kişi katıldı. Bu kişiler içinde tanıdık simalarda vardı. Bunlarda birkaçı Süleyman Demirel, Bülent Ecevit, Erman Toroğlu-Şansal Büyüka ikilisi, Tansu Çiller ve Cem Yılmazdı.
Süleyman Demirel
-Ben senelerce bu memleketi başarı ile yürüttüm evelallah bu mekiğide uzaya götürüp getiririm dedi.
Bülent Ecevit
-Rahşana sordum izin verdi hatta oralarda terleyip üşümeyeyim diye sırtıma mendil bile çekti.
Erman Toroğlu-Şansal Büyüka
-Uğurcum oynatsın biz iki dakikada gideriz valla dediler.
Tansu Çiller
-Biz bu meike ile Amerika'ya bile gideriz gerekirse Yeniköy Bostancı sonrada patlamış mısır nekadar dedi. Ama tam olarak ne dediği pek anlaşılamadı hatta bir ara kalabalığı görünce sizi il yapayımı diye bağırdı ama kimseden ses çıkmadı.
Cem Yılmaz
-Kardeşim Türkiye ölmüş ikiyüzelli milyona bilet bile satamıyoruz. Belki uzayda satacak adam buluruz dedi.
-İlk elemeler tamamlandı seçilecek kişilere kozmotürk adı verilmesi kararlaştırıldı.
-Kozmotürk adı "Rusça'dan gelmektedir biz komunistmiyiz kardeşim hem zaten Amerika'ya ayıp oldu tezkerede geçmedi onlara bari bir kıyağımız olsun" denilerek astrotürke çevrildi.
-Kuşum Aydının motorları bu gün ilk kez çalıştırıldı. Ana makinenin yanyana yerleştirilmiş iki adet Ford Taunus motorundan yedek olarak tasarlanan iki makineninde Şahin motorundan olduğu ve bu makinelerin arkaya yerleştirilen LPG tankından beslendikleri öğrenildi.
-Flaş flaş flaş Kuşum Aydının bulunduğu torna atölyesinde bir patlama meydana geldi. İnceleme sürüyor.
-Patlamanın Cemalettin ustanın çırakları Hakkı ile Cüneyt'in gece kestane közlemek için mekiğin LPG tankındaki gazı kullanmak istedikleri için olduğu ama Allah'tan mekiğin herhangi bir problemi olmadığı sadece sol dikiz aynasının kırıldığı, fakat Cemalettin ustanın aynayı uhu ile yapıştırarak tamir ettiği öğrenildi.
-Cemalettin usta basına yaptığı yeni açıklamasında, meydana gelen kazadan ötürü çok üzüldüklerini bu nedenden dolayı aracın üzerine üç adet nazar boncuğu asıldığını, kabin bölümüne ise "Allahım sen koru", "Yasin süresi" ve "Karınca duası" asarak güvenlik seviyesini en üst düzeye çıkarıldığını belirtti.
-Kuşum Aydının beş kişiden oluşan mürettebatı belirlendi. Mürettebatın kaptanlığını Cemalletin ustanın üstleneceği, mürettebatta birde bayan astrotürk bulunacağı ve ilk uçuşun çok yakın zamanda olacağı açıklandı.
-Mürettebatın eğitimleri son hızla devam ediyor. Cemalettin ustanın liderliğinde yapılan eğitimlerde, günde on saat "Koş oradan onüç-ondört anahtarını getir." "Mekiğin camını üstüpü ile silin.", "Kırk saniyede motor yağı değişimi." gibi önemli eğitimler yer alıyor.
-Ekibin elemanlarından birisi hastalandı ve hemen uçuştan çıkartıldı onun yerine ülkemizde uzaya gitmiş tek insan olan Mustafa Topaloğlu alındı Mustafa Topaloğlu beni zaten uzaydan gelip alıyorlar size çok yararım olur, hem gitmişken halamlara uğrar mantıda yeriz dedi.
-Büyük gün geldi. Motorlar tam ateşleneceği sırada rampada buluna bir çocuk son anda fark edildi. Çocuk mendil veriyim mi ağabey derken aşağıya indirildi. Motorlar ateşlendi ama daha on saniye çalışmadan durdular.
-Cemalettin usta koşarak gidip kaputu açtı ve tamiratını yaptı. Hemen gelip yerine oturdu ve kuleye şu mesajı geçti.
-Yok bir şey platin meme yapmış zımparaladım düzeldi.
-Her şey yeniden başladı motorlar çalıştı ve mekik büyük bir gürültü ile yerinen oynayarak tahmini olarak iki metre civarında yükseldi ve düştü.
-Kazadan sonra yapılan açıklamada Cemalettin usta; "Bu uçuş Türk uzay araştırmalarında önemli bir adımdır. İkinci denemede en az on metre yükseleceğim." dedi.
-Devlet Kuşum Aydına yıllık taşıt vergisini ödemediği için el koydu.
Turgut Ankara turgutankara@postaci.com
|
Milenyumun Mandalı : Sait Haşmetoğlu |
Kalıpların Bizleri Götüreceği Yer
.........
Editör'den Önemli Not: Sevgili Sait Haşmetoğlu'nun e-romanı görsel öğelerle süslendiğinden, devamını ve önceki sayılarını aşağıdaki adresten tek tıklamayla okuyabilirsiniz. Üşenmeyin... Tıklayın...
http://www.kmarsiv.com/xfiles/mandal_75.asp
Devamı var
|
Sevgili Editörüm;
Son zamanlardaki yazılarınızdan, olup bitenlerle ilgili haklı
kızgınlığınızı takip ediyorum...Buna, tüm Kahve Molası okurlarınında
yürekten katıldığına inanıyorum. Aynı şekilde benim de uzun zamandır
sinirlendiğim,kabullenemediğim, zarar gören herkesin belkide
uzun zamandır ilgilendiği bir konu var... Yargı sistemimiz... Çok uzun bir
süredir gündemde olan,hemen hergün yeni ve gittikçe sertleşen
örnekleriyle kapkaç ve hırsızlık olayları şuan eski önemini kaybetmiş
gözüküyor.(En azından medyada yer bulmuyor eskisi kadar)
Belkide,herşeyi kanıksadığımız gibi bunu da kanıksamış,kabullenmişizdir...
Ama başka şansımız var mı? Bizi yönetmeleri için yetkimizi devrettiğimiz
değerli vekillerimiz,herşeyi kenara itip, Erdoğan'ın Başbakan
olabilmesi ile uğraşıp, yeni kadrolaşmayı hallederken(bir önceki Bakanlar
akrabalarını yerleştirdiler,şimdi sıra yenilerde... Bu işi en iyi cemaat
partileri gerçekleştiriyorlar, halk için olmasada kendileri için geleceğe en
iyi şekilde yatırım yapıyorlar!), tüm ekonomimizin kilitlendiği
tezkere,Kıbrıs sorunu sümen altında bekliyor. AB'ye uyum,eski popülatiresini
kaybettiğinden bununla ilgili beklentimizde olamaz, fakat gasp ile ilgili
yeni kanunları safça bekliyordum açıkçası.Öyle ya, ''Devlet önce halkının can
ve malını korumakla görevlidir,, diye düşünüyordum. Geçen bir akrabamın
evinde meydana gelen hırsızlıkla ilgili ve iyi yönde büyük değişim içinde
gördüğüm polis
memurları ile yaptığım sohbette; gerçekten ellerinin kollarının bağlı
olduğunu,yakaladıkları ve onlarca sabıka kaydı bulunan suçluların
bile birkaç aydan fazla içerde tutulamadığını, kanunlarımızın tamamıyla
suçlunun lehine çalışıp, onların haklarını,zarar görenden daha
fazla savunduğunu, polisin tutuklama sırasında direnen hırsıza zor kullanması
durumunda bile bizim vergilerimizle tutulan avukatın
hırsıza kötü davranıldığı savıyla polis memurları hakkında soruşturma
açılmasına sebep olduğunu öğrendim.İnanamıyorum... İçler acısı
bir durumdayız,insan hakları falan hikaye! İnsan Hakları nın işledidiği
kişilere bakar mısınız? Abdullah Öcalan ve hırsızı uğursuzu, iti
kopuğu... Halkın sesini yükseltmesi,tepkisini dile getirmesi de işe yaramıyor
ülkemizde.
Artık gerçekten umudum kalmadı, vatanseverliğin enayilik olduğu bir ülkede
yaşıyor,devlete karşı gelenin,dolandıranın omuzlar üstünde; ''Bu vatan
seninle gurur duyuyor,, diyerek karşılıyoruz. Ülkemizi dışarıda en iyi temsil
eden!Jet Fadıl ve Uzan Ailesi en iyi çıkış
yolunu siyasete dahil olmak olarak görüyor, biri meclise adım atmaya muvaffak
oluyor diğeri kıl payı kaçırıyor...
Bu ülkenin düzeleceğine dair umudu olan varsa beri gelsin.
Bu Kahve Molası için yazdığım dördüncü yazı ve şimdi farkediyorum, çok
istediğim halde eğlenceli birşeyler yazamamışım....
Sağlıcakla kalın...
Engin ESEN
enginesen74@hotmail.com
Kahve Molası'nın sürekli ve sabit(!?) bir yazar kadrosu yoktur. Gazetemiz, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır. Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır. Bu bölüm sizlerden gelecek minik denemelere ayrılmıştır. Yolladığınız her özgün yazı değerlendirilecektir. Siz sevgili kahvecilere önemle duyurulur. Kahve Molası bugün 3.189 kahveciye doğru yola çıkmıştır. |
|
SARI SABIR
Görür görmez bilmiştim, şiir olacaktınız.
Nasıl inceden sarı nasıl öyle göl
Saydam desem değil ama apaçık
Sevmelere susuz gönüller gibi
Soğumuş eller gibi ısıtılmaya
Kırık bükülüşüyle ışık selinin
Saçları bir avuç yakamoz olan
Tam da uçacakken kanatları toz
O kızın gözlerinde yağmurlar serin
Yakışmıştınız kucağına nasıl
Almıştı rengini yapraklarınız
O ıslak iplik yeşili gözlerinin
Aldanışın kaçınılmaz utancı
Aşılınca ciğerlere işleyen çatlak
Ar damarı alnımızın öğüt pınarı
Annemizden armağan o yosunlu su
Tutunmadan yürümenin utkusu
Saklı sevinciyle öç almaların
Acıyı ve anıları süzdüren
Onarıcı inceliği ak tülbentlerin
Köklerinizin sızladığı topraklar derin
Yakışmıştınız diline nasıl
Tırnakları dişleriyle kesili ellerinin
Ama yara ama iz ille de sessiz
Birlikte bir demettiniz ki sarı
Rengiydi eski dilde gizlerin
Ak boyunlu kuğularla geçtiniz
Yıllar boyu yıllar gibi gecelerimden
Mum gibi eriyip hiç sezdirmeden
Nasıl sabırlı kibir nasıl öyle göl...
Seval Esaslı
<#><#><#><#><#><#><#>
ÇİÇEKLER DİYOR Kİ: AÇIZ
Şairler çocuk ölüyor
Çocuklar yağmur ölüyor
Yağmurlar çekip gidiyor
Kimse aldırmıyor buna
Aşklar kavgadan ölmüyor
Şiir kavgadan ölmüyor
Kimse kavgadan ölmüyor
Çiçekler diyor ki: Açız
Bir kadın soluk alıyor
Issız, ışıksız, şarkısız
Duvarda eski resimler
Geçmiş yılları ölüyor
Donakalmış an ölüyor
Dantel yumağı ölüyor
Aynalarda cam yeşili
Ceviz çerçeve ölüyor
Ölüm güneşte ölüyor
Güneş içimde pusuda
Ben ne zaman çok ağlasam
Toprak saksılarda yosun
Yaza boza gidiyorum
Sevip bütün çocukları
Bulutları üze üze
Dizleri nasıl kanıyor
Seval Esaslı
|
|
|
Kahvenin Yanında: Elif Şeref Artun ACİL DURUM KEKİ |
|
Pazartesi sendromu mu yaşıyorsunuz? Canınız tatlı bir şeyler istiyor ama yapmaya mı üşeniyorsunuz? İşte aniden bastıran misafirler ya da gece yarısı tutan tatlı krizleri için bir çözüm daha... Mikrodalganız var; 1 bardak un, bir kabartma tozu, 1/3 bardak toz şeker, 2 yumurta ve 125 g margarininiz de tamam... Eh, biraz da bal ya da o çok sevdiğiniz reçelinizden var... Daha ne bekliyorsunuz?..
Cam ya da porselen kalıbınızı hafifçe yağlayın. Sonra hani şu baldan ya da reçelden yaklaşık 4 yemek kaşığı kadarını kalıbın içine güzelce sürün.
Un, kabartma tozu, şeker, yumurta ve margarini mikser ile yaklaşık 3-4 dakika çırpın ki malzeme iyice özleşsin ve sünger gibi olsun.
Tamam mı?.. Şimdi kekinizi kalıba dökebilirsiniz. Mikrodalganın HIGH konumunda sadece 4 dakika sonra kekiniz hazır.
Yemeden önce soğuması için 5 dakika kadar bekleyin artık...
Önce göz zevki diyenler de güzel bir vanilyalı dondurma ya da muhallebi eşliğinde sunabilirler.
Afiyet olsun...
|
Tarifi yazdırmak için tıklayın
Temel ve Maymun
Nasa uzay üssünde yeni bir deneme yapılıyormuş. Gönüllü başvuranlar arasından Temel, astronot adayı olarak seçilmiş. Ön elemede oldukça sıkı testleri geçen Temel; 3 aylik ikinci bir eğitim ile iyi bir astronot olabilmiş.
Beklenen an gelmiş ve Temel bir maymunla birlikte uzay mekiğine binerek havalanmış. Atmosfer aşıldıktan sonra Temel'in ilk işi; kendisine sıkı sıkıya söylenildiği gibi zarfları açıp maymunun ve kendisinin görev kartlarını okumak olmuş.
Maymunun görevleri: "Yerküre ile bağlantıyı sürekli kontrol altında tutmak; her 2 saatte bir yörüngedeki sapmaları ayarlamak; füze içindeki hava basıncı, ısı, iletkenlik değerlerini aşağıya bildirmek; yakıt harcamasını ve motorların sırasını belirlemek..." diye devam ederken; okumaktan sıkılan Temel, kendi görev kartını açmış : "Maymunu iyi besle!"
|
İşe Yarar Kısayollar - Şef garson: Akın Ceylan |
http://www.inch.com/~dogs/index.htm
Amerikadaki köpek eğitmenlerinin sanal ortamda buluştuğu bir web sayfası. Eğitiminden sağlığına, beslenmesinden oyunlarına kadar köpeklerle ilgili tüm detaylı bilgilere ulaşabileceğiniz ortak bir çalışma. Türk eğitmenlerin böyle bir sayfasına rastlıyamadığım için ve örnek olması amacıyla bu kısayolu veriyorum.
http://www.fx33.com/pg_film_commodore.html
Bilgisayarınızdaki sanatçı ruhunu yeniden aktif duruma getirebilirsiniz. Bunun için yapmanız gereken sadece "randomize" tuşuna basmak... Ekranda oluşan görüntüler bakalım size tanıdık gelecekmi..? Tanıdık gelmediyse yapabileceğim hiç birşey yok :))
http://www.dag.org.tr
Dağcılıkla uğraşanların mutlaka en az bir kez uğramaları gereken bir web sayfası. Örneğin kıyafet seçimiyle ilgili nelere dikkat etmeniz gerektiğini biliyormusunuz. Gruba üye olanların faaliyet raporlarını okuyarak yaşanmış maceralardan örnekler de bulabileceğiniz ortak bir platform.
http://www.leman.com.tr/dergiler/lemanyakss/yerlibelgs.htm
...Bugüne kadar yapılan arkeolojik kazılarda bulunan mumyalar hep kral, kraliçe veya genel kurmay başkanı gibi önemli kişilere aitti. Geçen sene Mısır'da yapılan bir kazıda bulunan bu mumyanın da önce mühim birisine ait olduğu zannedildi, ancak arka cebinden adisyon çıkınca bir garson olduğu anlaşıldı... Lemanyak okuru olup Kemal Kemal Ergen ismini duymayan yoktur sanırım. |
Damak tadınıza uygun kahveler |
IE Restrictions v1.0 [478k] W9x/2k/XP FREE
http://www.mywebattack.com/gnomeapp.php?id=105964
Kimi zaman internette dolaşırken bir siteye girersiniz, daha sonra her tarayıcıyı açtığınızda o siteyle karşılaşırsınız. Bunun nedeni sizin bilinçli izniniz olmadan tarayıcınızın ayarlarını değiştirilmesindendir. Bu küçük program birçok ayarı kilitmenizi sağlıyor ve istemediğiniz sürece üzerinde bir değişiklik yapılmasına izin vermiyor. Oldukça kullanışlı bir yardımcı program.
|
|
|