|
|
|
Adrese Teslim Günlük Sanal Gazete - Yıl: 1 Sayı: 225 |
21 Mart 2003 - Yazık oluyor bize... |
Merhaba dostlar,
Dün "Yazıklar olsun bize" diye bitirmiştim. Kaldığım yerden "Yazık oluyor bize..." diye başlıyorum. Bütün gün televizyon açık çalıştım. Meclis'te tezkere oylaması olurken, Beyaz Saray'da adam kimseye ihtiyaçları olmadığını söylüyordu. Tezkere kabul edildiği haberini alınca, kendilerine destek olan 35 ülkenin arasında lütfen Türkiye'den sözetti. Kader mi şans mı bilemiyorum. Belki yüzyılın kaderini etkileyecek olayların yaşandığı şu günlerde, ne halt yediğinden bihaber bir yönetime mahkum olduğumuz için yazık oluyor bize. Ne yapmak, nereye varmak istediğini bilmez bir halde, kurumlarla dalga geçer gibi, oradan oraya sürüklenen bir hükümetimiz var sağolsunlar. Elindeki kartları sıraya dizebilmek bir yana, elinde bile tutamayan bir beceriksizlik sergiliyorlar ne yazık ki. 6 Şubat'ta adamlara "getir malzemeni yığ" izni, akabinde aşındırdığı kapılar ardında binbir söz verip, sonra adamları sap gibi ortada bırak, savaş başlayıp iş bittiğinde de "gel bari hava sahamı kullan" de. Bu ne beceriksiz bir politikadır anlaşılır gibi değil. Bizlerin saf, salak olma özgürlüğümüz var ama bu koca memleketi yönetenlerin böyle bir hakkı olamaz. Ya da saflık ettiğinde özür dileyip affedilmesini bekleyemez.
Taa en başında "Ben bu savaşta yokum ama dilersen hava sahamı kullanabilirsin." deseydi, belki bir iki tokat yer ama sapasağlam ayakta dururduk. Oysa şimdi gene aynı yerde olduğumuz halde, yalancı, dolandırıcı damgası ile, savaş sonrası ABD'nin bizden alacağı intikamın derecesini düşünmekle meşgulüz. Ben çocuklarımın gelecek endişesini yaşarken, başbakan yerel seçim için Çorum'a kaçıyor, bakanın biri hava sahamızı açtıkmı 6 milyar cepte diye yalan söyleyebiliyor. Tanımlayacak söz bulamıyorum. Görürsünüz bu hükümet birkaç gün içinde 4. tezkereyi tartışıp havadan sonra karayıda açma izni verecektir. Köşeye sıkışandan herşey beklenir.
Onurlu, gerçekçi ve kararlı bir politika ile ABD'nin yanında olarak yada olmayarak kazanması yada en azından kaybetmemesi muhtemel bir devlet yerine, 45 günde dansöz gibi kıvıran plansız ve öngörüsüz bir politika sergileyen devlet anlayışı yüzünden, bugün Kuzey Irak'ta ABD ile karşı karşıya gelme tehlikesi yaşıyoruz. Bunu ben anlayamıyorum, çocuklarıma hiç anlatamam. Yazık ediyorsunuz bizlere biliyor musunuz? Yazık oluyor bize yazık...
Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle... Cem Özbatur
|
Merhaba Sevgili Dostlar,
Savaş tedirginliği, soğuk hava dalgası filan derken, ben hala güzel bir baharın geleceği umudunu taşıyorum.
Bu Pazar(23.Mart.2003) geceyarısı, oscar ödülleri sahiplerini bulacak. Bu da nasıl hoş bir şanstır ki, aday filmlerin büyük bir çoğunluğu şu anda Türkiye'de gösterimde. Chicago'yu geçen haftalarda önermiştim, ama onun dışında The Hours(Saatler), Piyanist, New York Çeteleri şu anda gösterimdeler ve hepsini törenden önce görebilmenizi diliyorum. Bu arada benim favori filmimi sorarsanız, koşulsuz ve şartsız Piyanist olduğunu söylemeliyim. Çünkü Cannes'da altın Palmiye'yi aldıktan sonra Oscar'a aday olması pek sıklıkla rastlanır bir durum değildir. Sebebi ise Cannes sanat sinemasını, Oscar ise ana akımı(uluslararası terminolojide main stream, yani ticari hareketi güçlü film anlamına geliyor) temsil ediyor. Ancak Amerikan yapımı olmamasına ve İngiltere, Fransa, Almanya, Hollanda ortak yapımı olmasına ve Altın Palmiye'yi almasına karşın Piyanist en iyi film için Oscar'a aday gösteriliyor. Bunun sebebi de, bir film Amerikan yapımı olmasa bile Amerika'da gösterime girdiyse Oskar'a aday gösterilebiliyor. Cannes ve Oscar tarihi bir buluşma yaşıyor ki, bu çok hoş bir gelişme... Sinema konusunda güzel bir yaklaşım...
Bu arada, İstanbul Film Festivali 12-27 Nisan'da gerçekleştirilecek. Gerçekten Festival, İstanbul'lulara bir şölen hazırlamış. Bu yılın en güzel filmlerini dünyanın her yerinden İstanbul'a getiriyor. Festivalde yaklaşık 150 film gösterilecek. Önceden rezervasyon yaparsanız her bakımdan çok avantajlı. Broşürler önümüzdeki hafta piyasaya çıkıyor. Bu konu ile ilgili önerilerimi önümüzdeki hafta sizlerle paylaşacağım.
Bu hafta size Ara Güler'in 'Ara Güler Klasikleri' isimli sergisini İstanbul Fotoğraf Merkezi'nde görmenizi öneriyorum.
İstanbul Fotoğraf Merkezi : 0 212 238 8371
25 Mart günü için iki farklı önerim olacak, birisi Engin Gürkey Vurmalı Çalgılar Topluluğu konseri, saat 19.00'da Borusan Kültür Merkezi'nde gerçekleşiyor.
Borusan Kültür Merkezi : 0212 292 0655
Diğeri ise... Ve Diğer Şeyler Topluluğu'nun 'Yıl 2084' adlı gösterisi yine 25 Mart akşamı Babylon'da.
Babylon : 0 212 292 7368
Bu haftaki kitap önerim, Yapı Kredi Yayınları'ndan çıkan 'Evliya Çelebi'nin İstanbul'u',
John Freely tarafından yazılmış olan kitap bence inanılmaz keyifle okunan İstanbul adına bir kaynak oluşturuyor. Yazar John Freely, 17 yaşındayken 2. Dünya Savaşı'nda Biremanya ve Çin'de komandoluk yapıyor ardından ABD'ye dönüp fizik doktorası yaıyor, daha sonra Robert Kolej Yüksekokuluna hoca olarak geliyor. Ardındanda konusu İstanbul ve Türkiye olan 30 tane kitap yazıyor. İstanbul'u çok seven Freely burada yaşadığı yıllar boyunca, Evliya Çelebi'nin anlattığı şehrin izini sürüyor. Bu kitapta bu takibin haritasını bulacaksınız. 1960'lı yıllardaki İstanbul'u anlattığı 'İstanbul Notları' isimli kitabındaki detayları, Evliya Çelebi'nin ünlü 'seyahatnamesi ile karşılaştırıyor. İnanılmaz güzel bir iz sürüyorsunuz İstanbul'da ve bu şehirde ne olursa olsun bazı özelliklerin hiçbirşekilde değişemeyeceğini farkediyorsunuz. Ayrıca, acıklı bir nostalji yerine, umut dolu heyecanınızı artıran ve bu şehri daha çok sevmenizi sağlayan bir zihniyet keyif veriyor.
Sevgiyle ve barışla dolu bir hafta diliyorum...
Zeynep Özbatur
|
Has Kahveci : Tunca Tünay |
Bu günden geri dönülemez!
Ölümün soğuk nefesini soluyan insanların neler yaşadığını kim bilebilir ki?
Bu günü yaşayacaklarını bile bile dün akşam çocuklarına yemek hazırlayan ana duygularını kime anlatabilir? Bir daha göremiyeceği bebeğini belki de son kez emzirdiğini düşünen ananın sütü, nasıl süt beyazı olur? Bebesini ölüme yollayan babanın yüreği taşa döner acıdan ama yine soluklanmayı nasıl sürdürür? Yavuklusunu bir gün görmese yüreği ufalan gencecik kızlar nasıl yollar sevdiğini ölümün kucağına? Sevdiğinin koynuna yatacağı gün ölümün koynuna itelenen delikanlının kanı nasıl deli deli akar? Çocuklarını, yıllarca yoklukla savaşarak yaşatmaya didinen ve tek umudu onların bebelerinin gülücüğünü görmek olan, dedelerin, ninelerin torunlarının ölümünden sonra yaşama korkusunu ondan başkası nasıl anlar? Anasının göğsünden başka bir sığınağı olmayan küçücük bebecikleri nerelere saklamalı ki?
Çaresizliğin en beterini, yapabileceğin hiçbir şey olmadan , sevdiklerini sokacağın bir sığınağı bulamadan öylece beklemeyi yaşayandan daha iyi kim bilebilir ki?
Böylesi ölüm yaşamın bir yanı olamamalı... Adı “barış” olan bombaların gökyüzündeki ölüm dansını, gecenin bir yarısı yatağımızdan kalkıp bir televizyon filmi gibi izlediğimizi nasıl hiç yaşanmamış varsayacağız? Günlük yaşamımızı sürdürmenin suçluluk duygusunu usumuzdan silebileceğiz? Tüm olan biteni yalnızca seyretmekten duyduğumuz utancımızla nasıl başedeceğiz? Adı” barış” olup insanları ölümle barıştıranların, aç hayvanların gezindiği bir arenaya insanları salıverenler değin gözü dönmüşlüğünü torunlarımıza nasıl anlatacağız?
Hiç bir yolu yok! Bu günden geri dönülemez...
Tunca Tünay 20 Mart 2003
ttunay@superonline.com
|
Kahveci Köyün Kavalcısı : Feride Masal |
Bunalım Billur Ailesiyle
Meraba anne, meraba baba, hoşgeldiniz. İyiyim iyiyim. Biraz kilo bile aldım, farketmediniz mi? Bir arkadaşım her akşam bir kadeh kırmızı şarap iç dedi, kilo aldırırmış, sağlıklı bir yöntemmiş de. Bir kadeh dedim anne, bir şişe değil!
Tavuğu koydum, pişmek üzere. Piştikten sonra fırına da atalım mı, ne dersin anne? Üzerine biraz sulandırılmış salça sürülecek değil mi, bak ev kadını oldum artık. (Tanrım kendim arandım!) Ev kadınlarına koca gerekli olduğunu biliyorum anne! Ama ne yapayım sokağa çıkıp evlenecek adam arıyorum diye gezineyim mi? Anne senin buldukların olmaz, hiç tanımadığım biriyle, hele gelin adayı olduğumu bilen birisiyle nasıl yemeğe çıkarım? Ne konuşacağız? Evlilikten ne beklersin, ben her akşam terliklerimi önümde isterim, klasik Türk mutfağını severim, haftada bir iki gece rakımı içerim. Ben de sıcak suyu olan bir ev isterim, iki çocuktan fazlasını doğurmam, yıldönümlerini dışarda kutlamak, her yıl güneye tatile gitmek isterim. Maça mı? Tabi arada olabilir, ama eve maç arkadaşlarınla doluşamazsın... Bunlardan başka ne konuşulabilir ki? Havadan sudan konuşsak sahte olacak. İkimiz de birbirimizi inceliyor olacağız. Aynı evin içinde yaşadığımızı farzedip, bununla evlenilir mi diye kafamızda tartarken, ağzımızdan neler çıkacak bilemem artık! Utancı da cabası...
Tamam babacım başka konuya geçelim. Bu klasik konumuz kaçınılmazdı, biliyorsun. Sadece bugün çok erken girdik konuya. Sen nasılsın babacım. Emeklilikten sıkılmadın mı daha? Takım nasıl gidiyor, bu sene şampiyonluk var mı? Yok yok ben gelmem, yüzüncü yıl falan bilmem ben baba. Biliyorum yüzyıldabir ama ben sıkılırım. Giremem o kalabalığa. Annemi razı etmeye bak sen.
Cebi meşgul. Deminden beri meşgul, kiminle konuşuyor böyle uzun uzun?
Masa hazır, hadi buyrun. Babacım rakını soğuttum. Tamam su da soğuk, buz da var. Rakı dışarda mı durur!? Valla bilmiyordum. Annecim eline sağlık pilav harika olmuş. Bence siz de margarin kullanmayın artık. Yalnız pilav ve makarna da olsa bile çok zararlı. Ben pilavı ayçiçek yağıyla yapıyorum, yine de lezzetli oluyor. Tabi seninki gibi olamaz annecim.
Tabaklar mı evet yeni. Biliyorum anne, bana verdiğin takım dolapta. Bunları böyle çiçekli çiçekli görünce günlük kullanmak için aldım. Seramik evet. Tabi giriyor bulaşık makinesine. Evet ağır, çok yer tutuyor ama seviyorum bu tabakları işte.
Aşkım. Yemekteyiz, mutfağa kaçtım seni aramak için. Nasılsın? Şimdilik iyi gidiyor, annem her zamanki gibi sıkıştırıyor. Seni özledim. Kapatıyorum. Gece konuşuruz. Geldim anne, pul biber arıyordum. Ne için mi? Pilava çok yakışıyor, sen de denesene...
Bu mu? Ugo Farrel diye bir adamın cd'si. Yok canım kadın değil. Peki başka bir cd koyayım. İstediğiniz bir şey var mı?
Geçen hafta bir iş görüşmesi yaptım, daha cevap vermediler. Niye ayıp olsun Hasan'a anne? O sizin arkadaşınızın oğlu diye ömür boyu o şirkette kalmak zorunda mıyım? O bana arkadaşımızın kızı diye zam yaptırıyor mu? Hayır efendim! Gıkımı çıkarmadan akşama kadar çalışıyorum. Benim gibisini zor bulurlar. Yani bu paraya. Bizim kızı başka yerden çağırmışlar dersin Hasan'ın annesine. Parası da iyiymiş dersin. Kendi odası olacakmış dersin.
Aysel de iyi sayılır. Kayınvalidesiyle arası açık, çocuğa Aysel'in annesi bakıyor. Kayınvalidesi de ilk torunum diye her gün geliyormuş. Kız kocası, annesi ve kayınvalidesinin arasında kaldı valla. Anne bana niye anlatıyorsun şimdi bunları. Ben evlendim de kayınvalideme nasıl davranacağım mı eksik kaldı? Tamam hele bir evleneyim, o zaman bana taktik verirsin. Şimdi anlatsan da ben unuturum nasıl olsa.
Yan komşu o baba. Her gece böyle televizyonun sesini açıyor. Yok tanımıyorum. Yeni taşındı. Gençten biri. Bilmiyorum evli mi bekar mı anne, daha yeni taşındı. Bir kere gördüm zaten. Niye gideyim kapısına baba, saat onikiden sonra gürültüsü yok ki. Olsa bile kapıcıya söylerim.
Yok anne sıkılmadım, korkmuyorum. Biliyorum Aysel ve Meltem'in yanına diye gelmiştim. Ama ne yapayım, Meltem Amerika'ya gitti. Aysel de evlendi. Bulursam kafama göre birini, alırım ev arkadaşı olarak. Yoksa keyfim yerinde. Baba siz karşıdasınız, oralardan işe gelemem, hele buraya alıştıktan sonra!
İyi geceler.. Arayın beni eve varınca. Anne Hasan'ın annesine bir şey söyleme. Hayır kulağına bir şey de kaçırma. Zaten zam zamanı geçti artık. Yok baba kesin cevabım bu; gelemem yüzüncü yıl kutlamasına. Tamam ararım, güle güle...
Aman tanrım, olaysız geçti!
Feride Masal
|
|
Enişte'den Erişte'ler : Ahmet Şeşen Hüsniye ile Hüsnü Kurgusu |
|
" Selammmmmmm, ben geldim... "
- Hoşgeldinnnnnn !
" Huhuuuuuu ! Evde misin muhterem zevcem ? "
- Değilim... Ama sen yine de ben evdeymişim gibi konuş !
" Buraya gelesin diye öööle söyledim ! Bak sana ne aldım ? İçine ettin yani ! Ne olurdu vıdı vıdı etmeden gelmiş olsaydın ? "
- Tamam tamam, hanimiş bakiiim ne almış bana evlilik yıldönümü hediyesi ? Hööng ! Bu ne be ? Mavi renkli bir cibinlik ! Bu ne demek Hüsnü ?
" Arif olmasan da anla işte ! Bu cibinliği 9 ay bir kenarda bekletsek diyorum Hüsniye, eskimez nasılsa, hady gel elimizi çabuk tutalım ! "
- Hüsnüüüüü ! Bak bugün Evlilik Yıldönümü'müz ! Romantizm diye birşey vardır.
" Tamam muhterem... Ben de o dediğin şey için oğlumuza bir şeyler alayım dedim ! "
- Yaaaa ortada fol yok yumurta yok sen kendi kendine... Allaaam ya ne duygusuz adamsın yaaa ! Böylesi bir günde aldığı hediyeye bak !
" Ne varmış hedayemde ! Üstelik çok manidar ! Büyüdüğünde ona hangi gün olduğunu anlattığımızda kimbilir nasıl bahtiyar olur Veli ! Al sana şahikalarda hissiyatizm ! Neydi o izm'li şey, ondan işte ! "
- Bak Hüsnü ! Daha önce de söyledim onun adı Veli olmayacak...
" Ne var yaaa Veli'de, dedemin adı da Veli... "
- Katiyen Veli olmaz... Okula gidecek, soracaklar : Nerde bu Veli'nin velisi ? diye.. Herkes bize bakacak sonra, gülerler felan istemem...
" Haydaaaa ! Düşündüğün şeye bak ! Dedemin adı da Veli ! "
- İyi de deden ilkokuldan terk ! Hiç böyle bir durum olmamış ! İstemem Hüsnü !
" Tamam, bunu sonra istişare edelim, hady gel 280 günden çalmayalım.. "
- Yemezler Hüsnü ! Önce bi kağıt imzala, adı Veli olmayacak diye ..!
" Yaa ! Bela mısın sen Hüsniye ! Öyle bir evrak-ı metruke YAZMAM.. "
- Kusura bakma o zaman bende AZMAM..
" Hüsniyeeee ! Delirtme beni ! "
- Bak gördün mü ? Diyelim sana Deli Hüsnü dediler, komik bi durum yok, ya bizim oğlana deseler Deli Veli ? Hoşuna gider mi ?
" Hakketen idrak edemedim ben bunu yaaaa ! Bana demişlerdi sahi çocukken ! "
- Sonraaaa, bi şarkı vardı, onu değiştirseler : Deli Veli kulakları küpeli... Yolladılar onu Avrupa'ya.... Avrupa Avrupa... Walla biz de yollamak zorunda kalırız sonra mazallah !
" Kimse hatırlamaz be o şarkıyı... Ooooo kim öle kim kala ! "
- Geçen sefer uygun günümüzde Fatma'yı istememiştin ama !
" İstemem ! Fatma, rakıya su katma, göbek atma .... Bi sürü ıvır kıvır istemem... "
- Ne var ? Benim annemin adı da Fatma, kimse ona dememiş öööle şeyler !
" Olmaz Hüsniye ! Ben dedirtmem kimseye, katil mi edecen sonra beni ? Babasız büyüyecek kızım sonra ! Bak gene mevzuyu kıza getirdin diii mi ? Hem bi dakka ben hesaplamıştım erkek oluyordu bugün olursa ! "
- Hüsnüüü ! Yine mi o hesap ?
" Elbette muhterem, erkeklerin 4, hanımların 3 yılda bir kanı tadilat görüyormuş hesabı.. Kaç kişiye sorduk, biliyorsun.. Bugün ERKEK zamanı.. Bugün Veli günü.. "
- Hüsnü, çıkmayanlar da var o hesapta biliyorsun, her zaman doğru değil o formül.. Hem bugün benim canım kız istiyor.. Evlilik yıldönümünün romantizmi... Yani, kısaca bugün Fatma günü...
" Delirttin yine beni Hüsniye ! "
- Sen de beni Hüsnü !
" Zaten 18 sene geçti, bi karar veremedik evladımıza, her seferinde bir bahane.. "
- Tek suçlu ben miyim yani ? Aman ne şahane... Sahi 14 sene oldu mu Hüsnü ?
" Oldu walla ! "
- İyi olmuş ama ya şimdi askere gitseydi, bak savaş kapıda...
" Haklısın Hüsniye.. "
- Hady gel, şimdi bu hedayeyi verelim Kimsesizler Yurdu'na... Biliyorsun neler vermedik sayende, aldığın abuk sabuk hediyelerle...
" Fena mı oldu, hiç olmazsa birileri sevindi.. "
- Hüsnüüü ! Yarın da, Sevgililer Günü desem sana, bir hediye alır mıydın bana ?
" Alırdım... Neeee ? Şaşırdım mı yine günleri ? "
- Sadece günleri şaşırsan iyi, ayın kaçı, aylardan hangisi, hatta hangi yıldayız ? Burası kimin evi ? Ben kimim ?
" Hüsniye'sin... "
- Tamam da hangi Hüsniye ? Sevgili zevcen mi yoksa torunun mu dede'ciğim ?
" ................ "
- Anneanneeeee, gel dedem geldi, yok yok gelmeee, ben ibriği koyarım sobaya, sen perdeleri ört kıssss ! Babaaaaa ! Dedem sana cibinlik almış bu arada haberin olsun ..! Dede be, keşke at alsaydın babama, ismine uygun Veli Efendi Hipodromu'na dönerdi evimiz ! Pardon baba'cığım, lütfen haplarını da ortada bırakma, dedem karıştırıyor, leblebi sanıp atıştırıyor...
asesen@turk.net
|
Milenyumun Mandalı : Sait Haşmetoğlu |
Editör'den Önemli Not: Sevgili Sait Haşmetoğlu'nun e-romanı görsel öğelerle süslendiğinden, devamını ve önceki sayılarını aşağıdaki adresten tek tıklamayla okuyabilirsiniz. Üşenmeyin... Tıklayın...
http://www.kmarsiv.com/xfiles/mandal_77.asp
Devamı var
|
Kalem mi keskin, kılıç mı ?
Bugün hatırladım okul yıllarında bize söylenen sözleri. Öğretmenim sıklıkla sorardı "kalem mi keskin kılıç mı ?" O zaman sınıfça hep bir ağızdan bağırır, kılıç derdik. Öğretmenimiz düzeltir, kalem keskindir derdi. Çünkü sözcükler her şeyin üstesinden gelir. Halkın sesi bir oldukça hiçbir şey etkilemez toplumu. Ama 19 Mart 2003 saat 04:33 düşüncelerimizi tamamen değiştirdi. Acaba biz mi yeterince yazmadık yada sesimiz çıktığınca haykırmadık. Bence elimizden geldiğince savaşı durdurmaya çalıştık. Diğer ülkelerde öyle yaptı. Ama artık kılıç kalemden daha keskin. Eğer halen kalemin kılıçtan keskin olduğunu yazan makaleler ve ders kitapları varsa bundan sonra ya bu sözcükler çıkartılacak yada değiştirilecektir. Biz artık çocuk değiliz kimse bizi kandıramaz.
Saygılarımla,
Engin Sınmaz
engin@sinmaz.net
Kahve Molası'nın sürekli ve sabit(!?) bir yazar kadrosu yoktur. Gazetemiz, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır. Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır. Bu bölüm sizlerden gelecek minik denemelere ayrılmıştır. Yolladığınız her özgün yazı değerlendirilecektir. Siz sevgili kahvecilere önemle duyurulur. Kahve Molası bugün 3.189 kahveciye doğru yola çıkmıştır. |
|
HESAP BİLDİRİM CETVELİ
sıraya girdiler bir bir birbir sıraya
kim mahsun değil kim büküyor boynunu
hangi kasaba sulamış kendi ikindisini
kim hangi resmi boyamamış ve dahi
ben tam size göreyim unutun beni
sıraya girdiler bir bir birbir sıraya
'bu resim bu kadar ama'
'bu şiire on yıl sonra bak bir de'
ben sedef kakma bir geçmişten gelmiyorum ki ama
sıraya girdiler şarkıya durdular bir de
bana mezarlarımı gösteriyorlar bir de
bir kadastro inceliğindeler bükülüyorlar
kitaplarımı ölçüyorlar toz alıyorlar
'gelecek bol geliyor bana' diyor içlerinden biri
ben tam size göreyim
Adnan AZAR
<#><#><#><#><#><#><#>
PAPATYA UZAKLIKLARI
I
Kapasam gözlerimi gözlerini görüyorum
ve ağışını bir bulutun yüreğinden yüreğime.
ve yüreğime gömüyorum yassı dağları
toprak damları
Samsat'ı, deli Fırat'ı
yüreğime gömüyorum.
II
Şaşırarak bakıyorum diriliğine
karşı penceredeki saksı çiçeklerinin
ve camın buğusuna bir gül çiziyorum
yıllardır özenle büyüttüğüm bir gül.
Adnan AZAR
|
|
|
Kahvenin Yanında: Elif Şeref Artun DONDURMALI BROWNIE |
|
Hafta sonu geldi. Kendine bir güzellik yapmak isteyenler için lezzetli bir brownie tarifimiz var.
4 yumurta
2 su bardağı toz şeker
1 su bardağı süt
250 g margarin
4 yemek kaşığı toz kakao
1 paket vanilya
(Bu da benden size bir güzellik olsun: Bütün malzemeleri mikser ile iyice karıştırın. Bu karışımdan 1 su bardağı ayırın. Bunu sos olarak kullanabilirsiniz.)
Kalan karışıma 1 paket kabartma tozu, 2 buçuk su bardağı un ve yarım su bardağı dövülmüş ceviz içi ilave edin. İyice karıştırdıktan sonra yağladığınız kalıba dökün. 180 derece fırında yaklaşık 30 dakika pişirin. Çıkarınca dilimleyin. Sosunuzu ister bu aşamada kekinizin üzerine dökün, isterseniz servis yaparken dondurmanın yanında şöyle bir gezdirin.
Afiyet olsun...
|
Tarifi yazdırmak için tıklayın
KURBAĞA
Adamın biri bir gün yolda giderken bir kurbağa görür ve
kurbağa dile gelir :
-"Ben aslında bir insanım, eğer beni bir kere öpersen
çok güzel bir prenses haline gelirim".
Adam kurbağayı eline alır ve cebine koyar. Kurbağa
tekrar dile gelir :
- "Eğer beni öpersen çok güzel bir prenses olacağım,
ve seninle 1 hafta kalmaya razıyım".
Adam kurbağayı cebinden çıkarır, şöyle bir bakar ve
gülümseyerek yeniden cebine kor. Kurbağa yalvarmaya
başlar :
-"Eğer beni öper ve güzel bir prenses haline çevirirsen
seninle bir hafta kalırım ve istediğin her şeyi yaparım".
Adam tekrar kurbağayı çıkarır, şöyle bir bakar ve
gülümseyerek cebine kor. Sonunda kurbağa dayanamaz :
- "Senin neyin var ? Sana çok güzel bir prenses olduğumu ve beni öpersen 1
hafta seninle kalıp istediğin her şeyi
yapacağımı söyledim. Neden beni öpmüyorsun ?"
Sonunda adam konuşur :
"Bak, ben bir mühendisim. Kızlarla uğraşacak vaktim yok, fakat konuşan bir
kurbağa çok ilginç geliyor. "
|
İşe Yarar Kısayollar - Şef garson: Akın Ceylan |
http://cagle.slate.msn.com/news/Memecan/main.asp
Salih Memecan'ın bizleri tiye alan karikatürlere verdiği tepkileri yansıttığı, bir örneğini yukarıda görebileceğiniz, karikatürlerini izlemek için mutlaka ziyaret edin.
http://www.esinuzer.com
Astroloji ve bioenerji uzmanı Esin Uzer'in oldukça kapsamlı ve güzel sitesi. Astrolojiye ilgi duyanların mutlaka ziyaret etmeleri gereken bir site.
http://www.medyapirasa.com/giris.htm
İlginç haber ve yazıların toplandığı hoş bir site. Güncelliği dikkat çekici. Gezilmesi gereken sitelerden.
http://www.thehumorsource.com/
Komedi sitelerine devam ediyoruz. İlginç fotoğraf ve filmlerden oluşan bir arşivi var. Bir ara mutlaka ziyaret edin. |
Damak tadınıza uygun kahveler |
iOpus Secure Email Attachments v1.0 [547k] W9x/2k/XP FREE
http://www.mywebattack.com/gnomeapp.php?id=106060
Epostalarına güvenli ekler eklemenizi sağlayan bir program. Ekleyeceğiniz dosyaları seçip programa tanımlıyorsunuz. O da bunları sıkıştırıp bir exe (kendiliğinden açılan) dosya haline getiriyor. Alıcı tek yapması gereken şifreyi yazıp dosyayı açmak. Program aynı zamanda dosyaları şifrelerken, sıkıştırma işlemi de uyguladığından sadece güvenli ekler değil ayrıca küçük ekler de yaratabiliyorsunuz.
|
|
|