KAHVE MOLASI
ISSN: 1303-8923
ABONE FORMU

ABONE OL
ABONELiKTEN AYRIL
HTML TEXT
 SON BASKI
 Ana Sayfa
 Arşivimiz
 Yazarlarımız
 Manilerimiz
 Forum Alanı
 İletişim Platformu
 Sohbet Odası
 E-Kart Servisi
 Sizden Yorumlar
 Medya
 İletişim
 Reklam
 Gizlilik İlkeleri
 Kim Bu Editör?
 SON BASKI
 PDF (~250-300KB)



ÜZGÜNÜM! KANADIM KIRILDI, BAŞARAMADIM...

Kahveci Soruyor?



Xasiork Dergi


ANLAMSIZ SAVAŞA HAYIR !
Adrese Teslim Günlük Sanal Gazete - Yıl: 1 Sayı: 238

 9 Nisan 2003 - Dün dündür, bugünde bugün!


Merhabalar,

Bir süre önce "Defol git be adam!" diye başlık atıp Saddam'ı Irak'ı terketmeye iknaya çalışmıştım. Sanırım Kahve Molası henüz oralara ulaşmıyor ki beni dinlemedi. Yaşıyorsa şu anda napıyor merak ediyorum. Masal kenti Bağdat'ın harabeye dönüşünü, halkım dediği insanların sefaletini görüyor mu acaba? Daha doğrusu bununla ilgileniyor mu? Saklandığı delikten ne kadarının farkında bilinmez ama bilinen bir gerçek var ki oda işin sonuna geldiği. Neyi bekliyor, ne umuyor, yada muzaffer olacağına gerçekten inanıyor mu? Hepsi birer muamma. Ey Saddam, bırak yiğitlik sende kalsın. Etme insanına bu kötülüğü. En mağrur halinle teslim ol, kahraman ol. Bitsin artık bu saçma sapan savaş.

50 yıl sonra tarihçiler bu savaşı yazarlarken bir "en"ler listesi hazırlayacaklardır mutlaka. En dengesiz, en medyatik, en canlı, en inatçı, en "kaza"lı, en çok gazetecinin öldüğü, en dangalak savaş olarak anacaklardır. Katar'daki karargahından seyrettiği televizyonlarda köprü üstündeki tanklarını görünce "Tez o kameralar vurula!" diye haykırıp ateş emrini veren General Franks'i sitayişle anacaklardır eminim. Brifingte "Lobiden ateş açılmış, bizimkilerde karşılık vermiş." diyen tuğgeneralin "Madem lobiden ateş açıldı, siz niye 15.katı vurdunuz?" sorusu karşında apışıp kalması, tek başına, asıl savaşın cinlerle salak yerine koyulanların arasında geçtiğini ortaya koymuyor mu? Cin onlar, salak bizler oluyoruz. Irak'lılar figüran, görev başında kimvurduya giden gazeteciler de niyazi. Yeter yahu yeter. Bu maskaralığa bir son verin artık.

Gelelim bizimkilere. Bir gün önce kırdıkları "Milli Görüş" potundan sıyırabilmek için Nesrin Topkapı'yı gölgede bırakanlar, dün de pot üstüne pot kırmaya devam ettiler. Almanya ile imzalanacak anlaşmanın gerekçesinde PKK ile anılan Milli Görüş'ü listeden çıkaran sevgili ve sayın bakanlarımıza bir sormak lazım; "Altına imza attığınız metni okumadınız mı sayın beyler ve de bayanlar?" Biriniz bile okusa o metinde sizin açınızdan kabul görmesi imkansız bu potu farkederdiniz. Boş kağıda okumadan atılan imzalarla çıkan kararnamelerle ülke yönetimini ben sadece rahmetli Özal'a özgü sanırdım, yanılmışım. Özal hiç olmazsa nereye varmak istediğini biliyordu, bunlar o konuda da yaya kaldılar. Daha güven oylamasında verdikleri fire, Anayasa değişikliliğinde de tekrarlanınca bizim büyükler bir başka cinliğin peşine düştüler. Adı var kendi yok sayın muhalafetimizi iyice sindirmek için dolap çeviriyorlar. İç tüzük değişikliğiyle kanun oylamalarını madde madde değil, toptan oylayalım, bir kerede kabul edip adamlara konuşma fırsatı vermeyelim istiyorlar. Ha diyeceksiniz ki ne var bunda? Boşuna vakit kaybetmesinler kanunları hızla geçirsinler fena mı? Yok ama kazın ayağı öyle değil. Bu değişikliği bugün Meclise sunan milletvekilleri, 57. Hükümet'te Ecevit'in verdiği tıpatıp aynı teklif görüşülürken, bunun vatan hainliği, antidemokratik, sivil darbe olduğunu kürsüden bağırıyorlardı. Bağıran da aynı adam, bugün aynı yasayı Meclise sunan da. Hay Demirel sen çok yaşa emi. Bir kere çıkıp "Dün dündür, bugünde bugün!" dedin, yedi ceddimize yetecek malzemeyi elimize verdin. Başta büyüklerimiz olmak üzere her vesile ile evire çevire kullanıyoruz. Hafızalarımızı herdaim taze tutmadığımız sürece de bu zokayı daha çok yutacağımız anlaşılıyor.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur

 Cafe Azur : Suna Keleşoğlu


Yolculuklar

Merhaba,

Bir damlası yüzümde kalır ya gözyaşlarımın, o anı saklarım. El sallarken yüreğime hapsettiğim son gözyaşıdır o. Vedaların en sessizi... Cama yağan yağmura sığınırım o anlarda. Tıpkı gözyaşlarım gibi kayıp gider avucumun içinden. Bir otobüs camına gözyaşlarımla yazarım vedalarımı...

Yolculuklardan ve yollardan bavul dolusu sevgi sözcükleri ile dönerim. Ve tüm kış boyunca o sözcüklerle örülmüş kazaklardan giyerim, üşümeyeyim diye...Uzaklarda olmanın, ayrı düşmenin ilacı güneşe gülümsemekse ve bulutların peşinden selam göndermekse, yağmur yağdıkça özlemim tükenmez...

Baharın habercisi çilek kokusu ile dolu mutfağımda iki kavanoz çilek reçeline sığdırdım bahar düşlerimi. Mutfaktan bahçeye açılan kapıdan ne zaman baksam, elimde kokusu burnumdan düşlerime karışan bir fincan kahve eşliğinde, bir otobüs yolculuğuna çıkmış gözlerimi görürüm. Ardından bir trene binerim elimdeki mektuplarla ve uçak koltuğunda bulutlara karışırım. Ben yolculukların en çok hayalini severim. Yolculuk öncesi telaşlarım kavuşma sevincimi kucaklar, bavuluma deniz kabuklarını doldururum, kulağıma dayadıkça tanıdık sesleri hatırlatan.

Yeni çiçek açan ağaçların arasından akıp giden demiryoluna baktım. Rayları sökülmüş eski bir demiryolu... Evlerinin önünden tren geçen insanların ne çok hikayeleri vardır. Tren gürültüsü artık duyulmaz olduğunda vagonlardaki insan gölgelerinin sahneledikleri dünyavi tiyatro eserleri ile doldurulmuş karakaplı ciltli defterleri olmaya başlamıştır. Artık onlarda bir trenin peşinden çıkarlar yolculuğa.

Bizim evin önünden geçen tren yoluna baktığımda hep sonu belirsiz öyküler gelir aklıma.

Eski istasyonlarda, yıllarca bekleyen aşıkların umutsuz öykülerini anlatır öykücü...

Ve ben yola bakmayı bırakıp bahçedeki çimenlere yöneltim bakışlarımı. Orada karıncaların yol haritası filmi başlamıştı. Baharla beraber uyanan, doğaya haberciler gönderen onlarca karınca bahçenin bir köşesinden öbür köşesine kadar uzanan yorucu yolculuklarının başındadırlar. Kuşların tenezzül etmediği kepekli ekmek kırıntılarını büyük bir çaba ile yuvalarına taşımak için sıra sıra yola düşmüşlerdir. Ve birbiri ardına hiç sıra bozmadan ilerleyen karıncalara bakarken onların bu uzun yolculuklarının şarkısını söyler kuşlar.

Dün ben kendi adımımla üç adımı geçmeyen bu yolculuğun peşine takıldım. Bahçe terasındaki karoların çizgilerinden ilerleyen çalışkan karıncalar....

Ve demiryolu yolcularını unutup, herhangi bir şehirlerarası otobüsündeki koltuğumdan hafifçe doğruldum. Hava kararmıştı. Hiç anlaşılmayan anonsların ardından, geceyi ısıtmak için bir bardak ince belli bardağa dokundu ellerim. Sonra yolcuların yorgun bakışlarında dolaştı gözlerim. Boğazımdan inen çayın ılıklaştırdığı vücudumun ürpertisi geçmişti. Herhangi bir mola istasyonunda aynı hizada oturan yolculardan biri olmanın peşinden kısık yanan yol lambalarına baktım. İki şehir arasında, bu yola sığan kaç öyküyü dinlemişti bu sokak lambaları. Artık o acayip anonsları duymuyorum...Karıncalar hala tek sıra ekmek kırıntılarını yuvalarına taşımaya çalışıyorlar.

Güneş yavaş yavaş çekiliyor bizim bahçeden. Mutfağa girip, bahçe kapısını kapatıyorum. Yeni yaptığım çilek reçelinin tencerede kalan kısmını parmağımla ağzıma götürüyorum... Artık iki kavanoz çilek reçelim oldu. Ve ben uzun süredir çıkamadığım otobüs yolculuğundan ve trenin camından el sallayan kendimden sıyrılıp, gözyaşlarımı kuruluyorum.

Çocukluğumdaki uzun yolculukların mola zamanlarında yanımıza aldığımız annemim kuru köfteleri ve babamın doğradığı salatalıkların kokusunu içime çekip, yol kenarındaki tahta masalarda yaz tatilinin hayali ile çayımı yudumluyorum...

Yine ağaçların arkasındaki tren yoluna kaydı gözlerim.

Ve şimdi de Haydarpaşa'dan trene binmeye hazırlanıyor ve arkasından el sallayacak kimsesi olmadan bir okul tatili dönüşünde tren düdüğünün sesini bekliyorum.

Yıllara hep veda kelimelerini ve ayrılıkları ekledikçe, yeni bir yolculuk için hep bavulumu hazır tutuyorum. Gün gelir yine bir otobüs camına yağmurla beraber karışan gözyaşlarımın peşinden elveda yazabilmek için sevdiklerime. Ve bir bavul dolusu sevgi kokusu ile dönebilmek için eve, mutfağımdaki çilek reçeli kokusuna karışan...

SunA.K.
Mougins-07.04.2003
skelesoglu@eudoramail.com

 Delikanlı Yazar Kahveci : Hüsamettin Gezer


Apartman sakinleri

Merhaba sevgili kahveciler,

Sakin ne demek, biliyor musunuz? Eminim biliyorsunuz; adı üstünde, sakin işte, yani maraza çıkarmayan, efendiden, sessiz insan demek. Nedense apartmanda bir arada yaşayan insanlara da "apartman sakini" derler. Sizinkileri bilmem ama bizim apartmanda yaşayanlara "apartman sakini" deniyorsa, suya düşen her canlıyı 5 dakikada kemiğine kadar yiyen piranha balıklarına "göl sakini", şu anda Irak'ta her gördüğü şeye ateş eden deyuslara da "çöl sakini" demek lazım.

Hepimizin malumu, apartmanlarda dert bitmez. Bu bitmeyen dertleri apartman sakinleri önce kendi aralarında sövüşerek veya dövüşerek halletmeye çalışırlar, sonra da apartman toplantılarına getirirler, sonunda sayelerinde apartman toplantıları da bizim meclisten beter hale gelir.

Bizim sitede genel yönetimin yanında, site içindeki her binanın da ayrı bir yönetimi var. Vaktiyle kim akıl etmiş bilmem ama site site değil sanki Osmanlı İmparatorluğu. Her apartman kendi içinde bağımsız ama dış işlerinde Osmanlı'ya yani genel yönetime bağlı. Bizim oturduğumuz apartman da içişlerini kendi çözmek zorunda. Apartman yöneticiliği ise ateşten top. Yapsan olmaz, yapmasan bu sefer kendini bilmez birileri talip olur yapmaya çıkar, ortalık savaş alanına döner, o hiç olmaz. Ben de bir kaç sene apartman yöneticiliği, hatta bir seferinde site yöneticilği de yapmış, hücceten gitmeme az kala devredip kurtulmuştum.

Geçenlerde yine apartman toplantısı yaptık, hiç gitmeye niyetim yoktu ama hanım çok ısrar etti, mecburen gittim. Toplantılar artık senede bir yapıldığından, her toplantıda yeni yönetici seçilir, orada bulunanlardan biri zorla yönetici yapılır, o yüzden kimse gitmek istemez. Bu sefer de böyle oldu. Apartmandan bir komşunun evinde toplandık, evin hanımı sağolsun, börek, çörek, çay bir şeyler hazırlamış, herkese izzet ikramda kusur etmedi. Toplantının başında her şey güzeldi, sanki bizim hanımın günleri gibi börekler, çörekler yendi, havadan sudan konuşuldu, sonra önce pehlivanlar gibi biraz el, ense çekildikten sonra güreş başladı. Şikayet edilen şeylerin çoğu, sıradan, ipe sapa gelmez şeyler. Sanırım millet bir sene apartman toplantısı gelince neler, söyleyeceğini düşünüyor, sırası gelince de bir, birini şikayet etmeye başlıyor.

Bu seferki apartman toplantısı da böyle oldu, herkes sırayla, gürültüden, balkonda beslenen köpeklerden, evde ayağına nal çakılmış gibi gürültüyle koşan çocuklardan, sonuna kadar açılan televizyonların sesinden şikayet etti. Eskiden olsa bu kadar şikayet ve tartışmanın sonunda iş karakolda biterdi ama herkes yıllardır bu konuda kaşarlandığı için kavga etmeden, sadece bağrışarak dertlerini saydı döktü. Tabi ki kimsenin kimseyi dinlediği yok, herkesin niyeti birilerini iğneleyerek kendi derdini söylemek. Sonunda da fazla itiraz edemeyen birini yeni apartman yöneticisi olarak seçtik, rahat ettik.

Bunca şamata arasında sanırım hiç kimse tanımadığımız yaşlı bir teyzeye dikkat etmedi. Teyzemiz misafir olduğumuz komşunun yaşlı annesiymiş, memleketten kızını görmeye gelmiş, akşam eve komşular gelecek diye duyunca da kendince hazırlanıp bizleri beklemiş. Teyzecim her halde adam gibi birileri gelecek sandığı için eve gelip de bağrışan yaratıkları görünce çok şaşırdı. Uzun süre iki ateş arasında kalmış gibi şaşkın, şaşkın bize baktı, şamatamız bitip, yeni başkanı seçip sakinleşince de konuşmaya başladı. Sakin, sakin hepimizi yerin dibine geçiren bir konuşma yaptı. Eski komşuluklardan bahsetti, rahmetli beyinin nasıl bir gece hasta komşusunu kucağında hastaneye kadar taşıdığını anlattı. Evlerin kapılarının kilitli olmadığını, bütün çocukların her gün bir evde oynadıklarını, yemek yediklerini anlattı. Birbirlerine ziyaretlerini, ortaklaşa yapılan piknikleri, paylaşılan acıları ve mutlulukları anlattı. Sonunda da "biz, hepimiz o zamanlar zor geçinirdik ama yine de komşularımızla kavga etmezdik, sizin her şeyiniz var kavga etmeden duramıyorsunuz" diye bizi azarladı. Hepimiz içimizden bu azarlamanın muhatabının kendimiz olmadığını düşündük, zor duyulur seslerle "haklısın teyzecim" diye geveledik ve birer, birer sıvıştık.

Sizin de yakınlarda apartman toplantısı varsa ve tecrübeli "apartman sakini" gerekiyorsa bana bir haber edin, hemen temin ederim.

Sağlıcakla kalın dostlar.

Hüsamettin Gezer
husam@polygon.com.tr

Osman Günay

 Marmaris'ten Lüferci Kahveci: Osman Günay


   İktidar mı? Alın size iktidar!..

Nedir sizce Amerikan ve İngiliz ordularının Irak a saldırmasının nedeni ?? Ya da sevgilinizin sizi terk etmesinin?? Belki trafik canavarlığının nedeni de, entrikanın, "derin devlet" in, dolandırıcılığın, Süleyman Bey sendromunun, mafyanın, siyasi manevra ve üçkağıdın nedeni de aynıdır.. Belki öyle bir olgu ki bu hepinizde-hepimizde biraz var, hiç olmayanlara "Derviş" ya da "Aşmış bu abi yaa!!.." şeklinde yaklaşıyorlar. Bu duygusu baskın, abartılı olanlar da ya savaş, itiş-kakış arasında kayboluyor, ya da tarih sayfalarında kalıp rahmet ya da küfür dileniyorlar.. Sıkılmayın baklayı çıkaracağım ağzımdan, "iktidar" dan bahsediyorum size.. Hangi iktidar diye sormayasınız, bir de sohbeti fazla uzatmayalım diye de; çeşitlerini sayacağımıza iktidar hırsı denilen muzuratı kurcalayalım biraz, sonra bakarız gerisine...

İktidar deyince pek kapsamlı bir kelimeden bahsedeceğiz istemeden, zira lastik gibi çektikçe uzar bu tür sözcükler, kim nereden çekerse oraya gider ki bizim istediğimiz pek bu sayılmaz..İktidarı ele geçirmek değil, iktidar konusunda tutaraklı, takıntılı olanların nedenlerini anlamağa çalışmak, belki kendi içimizdeki bastırılmış bir iktidar duygusunu açığa çıkmadan örtüvermektir lafı dolaştırmamızın nedeni....

Yine de benim iktidar hırsı gibi bir duyguyu anlamama engel olan bir şeyler var.. İnsan neden ister, elde etmek için olmadık eziyet ve çabalara garkolur anlaşılmaz buluyorum... Çevreye bakınca da, tarihten üç beş sayfa çevirince de hep aynı şeyler önüme çıkıyor.. Benim için oldukça önemli konulardan biri olan deniz ve tekne meselesinde bile bu iktidar arzusu sorun yaratmağa yeltenebiliyor.. Örneksiz anlayamam ben, sizleri de bu sınıfa katılmağa çağırarak anlatayım meseleyi.. Teknede-denizde iktidarın "babaannesi" vardır.. Kaptan, tekne sahibinin hatta ülke başbakanın bile üzerinde bir hükmetme ve karar alma sorumluluğu yüklenmiştir ki; iktidar diye buna derim ben.. Bu kaptanın bir misyonu, bir amacı vardır, "İktidara geçeyim, onu bunu düteyim" şiarınla hareket eden yaratıklardaki dürtüyle ilgisi yoktur.. O sadece yolcularını sağsalim, teknesini sapasağlam limanına vardırmağa, denizde uyumla seyahat edip yolcuları mutlulandırarak pasarelladan kıyıya koyuvermeğe odaklıdır. Ama gelgelelim iktidar sahibi olmağa kilitlenmiş diğeri, kaptanın görevini yapmasına kendince müdahele ve baskıyla engel olup, kendi doğru ve isteklerini empoze etmek arzusundadır.. İşte o zaman iktidar hırsının "bir çuval incir" örneğinde olduğu gibi nasıl pis kokulu bir yığına dönüşebileceğini göreceksiniz.. Ne limana dönüş, ne de keyifle mavilerde süzülmek garantidir artık!!! Neyse allahtan benim teknemde böyle şeyler olmaz, hem kaptan hem armatör, hem demokrat hem de kralım ya ben ("Alemin kralı" değil, yanlış anlaşılmasın..), ne kendime laf söyletir, ne de başkalarına eziyet ederim kendimce.. İktidar hırsını horgörür, ona-buna hükmedip ele geçirmek dürtüsünü de zalimlik, buna esir olmayı da zavallılık sayarım...

İlişkilerinizde de aynı sorun yok mu sizin ?? İktidar hırsı canınızı sıkmıyor mu bazen ?? Onu giyme bunu giy, ona bakma-kör ol, ben böyle istiyorum, aranmam lazım, sevilmem lazım, pohpohlanıp, yüceltilmem lazım şeklinde erkekçe ve kadınca istek ve baskıların nedeni ilişkinizdeki iktidar arzusu değil mi ?? İktidarı ele geçirmeye yeltenenlerin bir de ayrı bir sorunu var.. Savaşı açmış, bombayı çakmış, tüm siperleri ele geçirmişsin.. Ne olacak sonra, boyun eğip istediğini veren eski düşman değil ki !!! Süklüm püklüm, ne istersen veren, koyun gibi tebaanın iktidarını ne yapayım ben!! Tabii artık bunlardan sözedince "Politik İktidar" dan da bahsetmek lazım, ne demişler "Kambersiz düğün olmaz!!", öyle değil mi ?? Aslında pek fazla söyleyecek bir şey kalmadı, kaptan örneğindeki erekleri politikacılar da edinse sorun kalmayacak.. Onlar da, sağda- solda, komşuda, denizaşırı ülkede iktidarın, gücün kuvvetin, silahın zorbalığın peşinde olmazlarsa herşey güllük gülistanlık bana göre... Savaşmadan, baskı ve teröre başvurmadan anlaşabilmek, mutluluk refah ve eğitim sunmak, açlığa, sefalete, kötülüğe karşı durmak için iktidar olmak isteyenleri bekliyor tüm dünya...

Onu-bunu dütmek, avanta lavanta götürmek, hortum-hileli iflas, halife-başbuğ, diktatör-cunta, vesaire gibi gizli emeller uğruna iktidar olmaya yeltenenler konusunda da içimize su serpen bir durum var ki, söyleyelim de rahatlayın.. Bu türler tarihte hep kötü renkli, pis kokulu sayfalara kazınmış, sadece "fan" ları tarafından anılır ve anlamağa çalışılır olmuşlardır.. Yoksa ne yaptıkları yanlarına kalmış, ne de mezarlarına içten bir demet çiçek götürülmüştür... Kendi içlerindeki cehennemi öte tarafa götürmüş, zebanilerle "lambada" yapmaktadırlar şimdi....

İktidar hakkında daha fazla birşey yumurtlamıyorum.. Evde, teknede, mecliste, dünyada-uzayda-okulda, işte-güçte iktidar gücünün peşinde değil, mutluluk ve demokratlığın peşinde olun, iyilik ve dürüstlük tüm savaşları bitirebilecek, açları doyuracak, mutsuzluğu mutluluğa çevirecek güce sahiptir, emin olun, gerisine kafayı takmayın......

Osman Günay
osmangunay@superonline.com

 Milenyumun Mandalı : Sait Haşmetoğlu


Milenyumun Mandalı

Editör'den Önemli Not: Sevgili Sait Haşmetoğlu'nun e-romanı görsel öğelerle süslendiğinden, devamını ve önceki sayılarını aşağıdaki adresten tek tıklamayla okuyabilirsiniz. Üşenmeyin... Tıklayın...
http://www.kmarsiv.com/xfiles/mandal_88.asp

Devamı var

 Dost Meclisi


Kahve Molası'nın sürekli ve sabit(!?) bir yazar kadrosu yoktur. Gazetemiz, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır. Bu bölüm sizlerden gelecek minik denemelere ayrılmıştır. Yolladığınız her özgün yazı değerlendirilecektir. Siz sevgili kahvecilere önemle duyurulur.
Kahve Molası bugün 3.186 kahveciye doğru yola çıkmıştır.

 Tadımlık Şiirler


YARINA KAÇ VAR?

Bütün camların kırıldığı yerden geliyorum
Geçtiğim yollarda bıraktım gövdemi
Damarlarımı sardım, koca bir yumak oldu
Hemen yeni bir beden örmeliyim kendime
Anlatamıyorum derdimi, yeni kipler bulmalıyım
Tırnaklarımla kazımalıyım bu nükleer göğü
Hem silah hem barış düşü satıyorlar, ağlamamalıyım
Ağlamamalıyım kiralık umutlara, gezgin anlamlara, başıbulanık
Derdimi, diyorum; olmuyor
       -yeni diller bulmalıyım
Çağım çoğul ölümler çağı
       -tekil ne kaldı?-
Çağım beyaz bayraklı diller çağı
       -ozan mezarı-
Bir şiire bir ömür yetmiyor ve ozana şiir
       - ne zaman yetmişti ki?-
Bulunmamış sözcükler gömülü her dakikasında
       -yarına kaç var?-
Çağım yedi başlı ırmaklarıyla kan çağlayanı
       -yarına kaç deniz?-

Seval ESASLI

<#><#><#><#><#><#><#>

BU DAĞ BİTTİ

Bu dağ bitti bebeğim
Yavaş yavaş topla şarkını
Nereye gitsen
Uzak düştüğün bir deniz var
Ayak izin balık pulu, gözlerin
Balıksırtı meneviş
Dünyaya her dokunuşun
Su serinliği
Sana gore değil dağlar
Üstelik kumsallar şimdi daha çok özlüyor seni

Tırnakları sökülmüş bir gençlik
Yazılıyor duvarlara
Ateşten yaratılmış gölgeler dövüşüyor
Etle kemik uğruna
Kırıp kırıp dalları
Uçurumlardan atıyor bir el
İstiridyeler inci sakınıp ayışığından
Derine, daha daha derine kaçıyor

Kimse kimseyi dinlemiyor
Herkes çok özlemiş kendi sesini
Öyle çok öyle çok yazılmışlar ki
Sabahlara dek konuşuyorlar
İsa musa çöl muhammed meryem
Sen tanrıyı istiyorsun ya
Onlara dua etmek yetiyor

Yırtıyorsun sayfaları, aklını salıyorsun
Derin sulara
Hep sormak istiyorsun ama
Öğrenmek istemiyorsun
Kimse kimseyi dinlemiyor nasılsa
Aynı güneş de değil bu
Ergimiş maden tonunda
Hiçbir işçi yüz dökmemiş doğumunda
İşçi niye bir şey henüz yokmuş ki

Küçücük öyküleri birbirine ekliyor zaman
Sonradan önümüze seriyor onları
Ömrünüzün üvey sokakları
O zaman geçit veriyor
Çıkıp gidiyoruz
Sen ardına bak, şarkını topla dağını öp
Kumsallar çok özledi sesini

Seval ESASLI
Kahvenin Yanında

 Kahvenin Yanında: Elif Şeref Artun


 CHICO LA PASTA

150 g margarin
½ su bardağı dövülmüş badem
5 yumurta
2 yemek kaşığı toz şeker
2 yemek kaşığı un
75 g bitter çikolata

Çikolatayı ve margarini küçük bir tencereye alın, kısık ateşte eritin. İçine bademleri ilave edin. Başka bir kapta yumurtaları ve şekeri mikser ile iyice çırpın, içine unu ilave edin, çırpmaya devam edin.

Çikolatalı ve yumurtalı karışımları birbiriyle karıştırın. Hazırladığınız hamuru hafifçe yağladığınız kalıba dökün. 180 derece fırında yaklaşık 25 dakika pişirin. Fırından çıkardığınız kekin iyice soğumasını beklemenizde yarar var.

Şimdi üzerini süslemenin zamanıdır... Bunun için;
1 su bardağı sıvı krema
75 g bitter çikolata (biliyoruz, kekin hamuru için de kullandık. Bu üzeri için)

Krema ve çikolatayı bir tencerede kısık ateşin üzerine alın, Çikolata eriyene kadar karıştırın. Eriyince kekin üzerine sürün. Donması için bir süre buzdolabında bekletin. Çıkardıktan sonra üzerini rendelenmiş çikolata ile süsleyebilirsiniz... Süsleme işi size kalmış...

Afiyet olsun...

   Tarifi yazdırmak için tıklayın

 Biraz Gülümseyin


Sözümüz meclisten dışarı!

Çok havalı ve zengin bir avukat, yeni aldığı lüks spor arabasını ofisinin önüne park eder. Ofisteki arkadaşlarına nasıl gösteriş yapacağını düşünerek arabasından inerken, yoldan hızla geçen bir kamyon sürücü tarafındaki kapıyı koparır atar.

Avukat derhal cep telefonunu kapar ve polisi arar. Bir dakika içinde polis olay yerine gelir fakat daha tek bir soru sormasına fırsat bırakmadan avukat isterik bir sekilde haykırmaya başlar.. Daha geçen gün aldığı arabası mahvolmuştur ve kaportacı ne kadar ince iş görse gene de eskisi gibi olmayacaktır. O kamyonun sürücüsü derhal bulunmalı ve yaptığı hasar ona mutlaka ödettirilmelidir. Avukat kızgın ve öfkeli şikayetini nihayet bitirdiğinde; Polis bıkkın ve inanamaz bir şekilde başını sallar:
"Siz avukatların bu kadar materyalist olmalarını bir türlü anlayamıyorum.." der "..sahip olduğunuz şeylere öyle bağlanıyorsunuz ki, başka birşeyi gözünüz görmüyor..."

"Nasıl söylersin böyle bir şeyi?" diye hayretle sorar avukat.

Polis adama acıyarak ve küçümseyerek bakar "Sol kolun dirseğinin altından kopmuş görmüyor musun? Kamyon sana çarptığı sırada olmuş olmalı ve sen bana kaportacıdan bahsediyorsun...."

"Aman Tanrım!" diye bağırır avukat. "Rolex'im de gitmiş"

<#><#><#><#><#><#><#>

 İşe Yarar Kısayollar - Şef garson: Akın Ceylan


http://www.matazone.co.uk/arm_wrestling_freud.html
Fonda gergin bir ortam müziği eşliğinde Freud ile bilek güreşi ne kadar ilginizi çeker? Belki bir anda çocukluğunuzla ilgili anılarınızın canlandığını hissedersiniz. Ya da Oidipus komleksinizi yeniden farkedersiniz.

http://www.r2droidfactory.com/
R2-D2 ne demektir hatırlıyormusunuz. Hani star wars diye bir film serisi vardır ve iyi adamların yanında dolaşan yerden bitme cüce kılıklı ama aynı zamanda da şirinlik muskası bir robot vardır. "artu-ditu" diye okunuşu vardır seyredenler bilir. Bu sevimli yaratığın bir oyuncağını yapmış birileri ve pazarlama için böyle hoş bir web sayfası tasarlamışlar.

http://toolbox.advisa.fr/formulaires/www.brasserie-kronenbourg.ch/micro_akro.htm
İşte sizlere şirin bir oyun daha. Bir barda tezgah üstünde mikro ebatlarda bir barmen'e yön tuşlarını kullanarak yardımcı oluyorsunuz. Tezgah üstünde kültablası ve benzeri kirli şeylere dokunmadan gezinerek 50 sn. içerisinde en yüksek puanı toplamaya çalışacaksınız. İyi eğlenceler.

http://www.wowwee.com/biobugs/biointerface.html#
Bionik böceklerle ilgili farklı bir deneme sayfası, ...B.I.O-Bugs are Bio-mechanical Integrated Organisms, a new breed of artificial intelligence! Take command of the B.I.O-Bugs using the hand controller or just leave them to roam independently and discover their new environment!..

 Damak tadınıza uygun kahveler


Awasu v1.0.2b [3.3M] Windows FREE
http://www.awasu.com/
Mükemmel bir "Newsreader". News servisi veren siteleri tarayarak sizin isteklerinize en uygun olanları önünüze getiriyor. sadece News grupları değil, değişen database'leri, web sitelerini de takip edip değişiklikleri size haber verebiliyor. Teknik detaylara girmek pek kolay değil, o nedenle ilgi duyanların yükleyip denemelerinde yarar var.
http://kmarsiv.com/sayilar/20030409.asp
ISSN: 1303-8923
9 Nisan 2003 - ©2002/03-kmarsiv.com
istanbullife.com