KAHVE MOLASI
ISSN: 1303-8923
ABONE FORMU

ABONE OL
ABONELiKTEN AYRIL
HTML TEXT
 SON BASKI
 Ana Sayfa
 Arşivimiz
 Yazarlarımız
 Manilerimiz
 Forum Alanı
 İletişim Platformu
 Sohbet Odası
 E-Kart Servisi
 Sizden Yorumlar
 Medya
 İletişim
 Reklam
 Gizlilik İlkeleri
 Kim Bu Editör?
 SON BASKI
 PDF (~250-300KB)



ÜZGÜNÜM! KANADIM KIRILDI, BAŞARAMADIM...

Kahveci Soruyor?



Xasiork Dergi


ANLAMSIZ SAVAŞA HAYIR !
Adrese Teslim Günlük Sanal Gazete - Yıl: 1 Sayı: 240

 10 Nisan 2003 - Ev Alma Komşu Al!...


Merhabalar,

Şu insanoğlu garip mahluk gerçekten. Her ahvale uyum sağlamakta üstümüze yok. Başlamaya az kala 3 günde biter dediğimiz savaşın ilk haftasında yedi düvel biraraya gelip "Yok kardeşim kazın ayağı öyle değil, işte aslanlar gibi karşı koyuyorlar, bu savaş 6 aydan önce bitmez." demeye başladık. Üçüncü haftanın sonunda bitince de "Hayda amma çabuk bitti." serzenişinde bulunuyoruz. Haydi biz sıradan insanlar dört bir taraftan yiyip yuttuklarımızla lotoda 3 bile tutturamadık, peki bizleri yönetenler, işin uzmanları, ekran ekran dolaşıp sınırlı sorumlu savaş danışmanlığı yapan emekli omzu kalabalıklara ne demeli? Kimseden lotodan 6 tutturmasını beklemeye hakkımız yok ama hiç olmazsa 4'ü bulsalardı yahu. Memleketçe şu an içinde bulunduğumuz durumu izah etmeye, nedenlerini sıralamaya olanak var mı? Herkesin kendine göre bir nedeni var ama hiçbir neden ulusal kaygılarımızı ortadan kaldıracak çözümlere ışık tutmuyor. İşte dirayet, kararlılık, liderlik, sorumluluk bilinci burada gerekiyor. Şu anda kimsenin ne "2. tezkere geçseydi böyle olmazdı." demeye ne de "Haydi sıkıyorsa Kuzey Irak'a girin." diye dalga geçmeye hakkı var. Milli hezeyan ve heyecanla atılacak her adım burnumuzu o pis şeyin içine biraz daha sokmamıza neden olur.

Geçmişin muhasebesini yapınca, keşke şu an bulunduğumuz noktaya 6 ay önce verdiğimiz kesin, değişmez ve tartışılmaz bir karar alarak gelseydik demekten kendimi alamıyorum. Keşke 3 haftada yerle yeksan olan Irak korkusuna NATO'dan yardım istemeseydik, keşke ABD'yi 6 ay kapalı kapılar ardında oyalamayıp "Yok kardeşim, biz bu anlamsız savaşta yokuz." diyebilseydik. Keşke, şu an savaş nedeni saydığımız olayların bir bir gerçekleşmesi karşısında çaresiz kalacağımıza "Sınırlarıma sataşılmadıkça savaşmam." deyip o savaş nedenlerini silip atsaydık. Keşke "Al sana 1 milyar sadaka ama benden izin almadıkça burnunu oynatmayacaksın." diyenlere "Al o paranı başına çal, ben bana yeterim." diyebilseydik. Ya da, keşke 2.tezkereyi geçirip bugün Kerkük'te biz de olsaydık. Daha bir sürü keşke saymak mümkün. İşin acıklı yanı, tüm bu keşkeler aslında öngörüsüzlüğün, beceriksizliğin ve başarısızlığın envanteri.

Herşeye rağmen umutsuz olmanın hiç gereği yok. Daha doğrusu artık umutsuzluk lüksümüz kalmadı. Artık bardağın dolu yarısıyla ilgilenmemiz gerek. Boş tarafına baktığımız zaman gördüğümüz yanlışlardan artık gına geldi. Buyrun işte dibimizdeki bir savaştan hiç yara almadan kurtulduk. Analarımız ağlamadı, çocuklarımız baba, karılarımız koca yolu gözlemedi. Kısa sürdüğü için hala turizmi kurtarma şansımız var. ABD'nin kimseye ihtiyacı olmadığını gördük, bundan böyle kendimizi bulunmaz hint kumaşı gibi hissetmeyeceğiz. Bölgede jandarmalık yapmamıza gerek kalmadı, birileri nöbeti devraldı. Ha birde, artık ABD'ye gitmek için yüzlerce dolar uçak parası biriktirmeye paydos, Habur'u geçtin mi Amerika'dasın. Stratejik ortaklık, stratejik komşuluğa dönüştü. Bundan iyisi Şam'da kayısı, yeme de yanında uyu. Önemli olan devlet büyüklerimizin bardağı tam dolu hale getirmek için hiç olmazsa bundan sonra yanlış yapmamaları. Yaparlar mı? Yapmazlar, yapmazlar... Yapmamalılar...
.........

Bilmem biliyormusunuz, Kahve Molası önümüzdeki hafta birinci yılını dolduruyor. Önümüzdeki haftayı sizlerle bir yılın muhasebesini yaparak değerlendirmeyi arzu ediyorum. Daha iyi, daha doyurucu olmak için gerekenleri yerinde ve zamanında yapmak istiyorum. Sizlerin dilek ve şikayetleri bu konuda bana yol gösterici olacaktır. Her konuda fikirlerinizi benimle paylaşmanızı rica ediyorum. Ayrıca hatırlatmakta yarar görüyorum. Yaşama dair her konuda yazılarınızı, hikayelerinizi, şiirlerinizi, denemelerinizi Kahve Molası'nda sevgili kahvecilerle paylaşabilir, ortak paydada buluşabilirsiniz. Haydi bakalım pamuk eller klavyeye...

Sevgili Eniştemiz, kendi kendine oynadığı bir kelime oyununu bundan böyle bizlerle oynamak istiyor. Bu konuda usta olduğu iddiasıyla hepimize hodrimeydan diyor. Oyunla ilgili detayları aşağıda bulabilirsiniz. Unutmayın bu oyunda amaç Enişte'yi altetmek. Başarılı olanlar "Haftanın Beceriklisi" ünvanını kazanacak ve Eniştemiz tarafından alkışlanmak suretiyle ödüllendirilecektir. Hepinize bol güneşli, bahar kokulu bir haftasonu diliyorum. Görüşmek üzere...

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur

 KAHVE KREMALARI


Sevgili Zeynep'in yazısı virütik bir olaya kurban gittiğinden, bu hafta kahvelerimiz kremasız kaldı. Önümüzdeki hafta kaldığımız yerden tüm hızımızla devam edeceğiz. Sakınola fırsat bilip tiyatroyu, sinemayı, sergiyi, kitabı unutmayın. Verdiğimiz rahatsızlık için özür dileriz.

 Delikanlı Yazar Kahveci : Hüsamettin Gezer


Kimdir Bunlar ?

Merhaba dostlar,

Gazete haberlerinde okursunuz, televizyonlarda duyarsınız sürekli "adının açıklanmasını istemeyen yetkililer" den veya "hükümete yakın güvenilir kaynaklar" dan alınan bilgilerden bahsederler. Kimdir kardeşim bunlar? Nerede yaşarlar, sağa, sola fis, kos bilgi vermek dışında ne iş yaparlar, nerede yetişirler, ne yer, ne içerler? Bunların okulu mu vardır, varsa da kapısında "Adının Açıklanmasını İstemeyen Yetkili Yetiştirme Yüksek Okulu" mu yazar? Dersleri nasıl bir şeydir? Bizim oğlanın okuduğu "Yüksek Matematiğe Giriş" dersi yerine bunlar "İspiyonculuğa Giriş" mi okurlar?

Bir de "şüpheli haraketleriyle dikkat çekenler" vardır. Esas bunlar ne menem birileridir, şüpheli hareket dediğin nedir, ne yaparlar yani bu adamlar, adam gibi yürümek yerine takla atarak gidince mi dikkat çekerler? Bu lafları ben bir türlü anlamam, anlayan varsa da beri gelsin.

İşsizlikten mi, yoksa aslında dertlerin çokluğundan mı bilmiyorum, son günlerde böyle acayip şeylere kafam takılır oldu. Kafamın takıldığı şeyleri de benim akıl hocam Levent'e sormadan duramaz oldum. Zavallı çocuk işi başından aşkın bir de benimle uğraşıyor ama ne yapsın artık başa gelen çekilir. Nitekim, geçen gün kalktım gittim bunları sordum. Levent "abi alem adamsın ya, nerden aklına gelir bunlar" diye güldü ama biraz bir şeyler de anlattı.

Anladığım kadarıyla meğerse bizim etrafımızda da bunlardan varmış. Mesela ikide bir kapı aralığında Necla'ya "benden duymuş olma ama 10 numaradaki kız pek sağlam ayakkabı değilmiş" diyerek apartmanda tek başına yaşayan kızcağızı çekiştiren Hayrunisa karısı "adının açıklanmasını istemeyen yetkili" olabiliyormuş. Ben bizim Ayşe'ye "annen ne yapıyor kızım?" diye sorunca "muffakta yemek pişiyiyoy" diyen Ayşe "hükümete yakın kaynak" sayılıyormuş. Sürekli bir dalavere çeviriyor gibi gözleri fır dönen kapıcı Hıdır deyusu da "şüpheli haraketleriyle dikkat çeken şahıs" a bence en güzel örnek.

Levent bildiklerini anlattı, örnekleri ben buldum, Levent katıla, katıla güldü ama ben de mevzuyu kavramış oldum. Şimdi gazetelerde okuduklarıma bir mana verebiliyorum, ayrıca ben de böyle konuşmaya başladım. İkide bir zam, izin isteyenlere "hükümete yakın kaynak olarak" bizim sekreterin ağzından "şüpheli haraketlerinizle dikkat çekmeyin, bozuşurıuz" mesajı gönderiyorum. Böyle üstü kapalı, imalı konuşmak da fena değilmiş yahu, size de tavsiye ederim.

Bu arada adının açıklanmasını istemeyen güvenilir kaynaklardan aldığım bilgiye göre Necla akşama tas kebabı pişirecekmiş, haberi hükümete yakın kaynaklara doğrulatırsam yanına bir şişe rakı alacağım. Sizi de beklerim.

Kalın sağlıcakla dostlar.

Hüsamettin Gezer
husam@polygon.com.tr

 Cafe Azur : Suna Keleşoğlu


Yağmur

Merhaba,

Güneşi gören var mı? Oysa biz bahar rüzgarlarında, uçurtmalarımızı gökyüzünde dans ettirmeye söz vermemiş miydik? Renk renk gökkuşağına karışan kuyruklarında, her dansın bir ritmini beraber göğe taşıyan uçurtmalarımız...

Hiç uçurtması olmacak çocuklar yaratır savaşlar. Yüz çizgileri sadece ağlamaktan kırışmış yaşlılar olarak ölürler sonra. Onların ne uçurtmaları olur, ne de uçurtmalarıyla ilgili anılarını anlatacakları torunları...Yaşanmayan, yaşatılmayan çocukluklarıyla yüzlerindeki acı izleriyle giderler.

Baharı selamlayan çiçeklerin üzerlerine her sabah düşen çiğler de onların sessiz gözyaşlarıdır. Başlarına düşen, hayatlarını karartan bombalar kadar ses çıkartacak güçleri yoktur. Sadece ağlayabilirler ve kalbi olan, kalbinde sevgi olan ve barış diyen insanlar onların gözyaşlarını yağan yağmurlarda toplarlar.

Bugün yağmur yağıyor yine. Birazdan yollara düşeceğim. Sokaklara karışıp, başka insan yüzlerine değen acı ve sevinçleri toplayacağım. Biliyorum, her sabah o çiğlerden birinin önünde gözyaşı akıtmış bir yüze rastlarım yine sokaklarda.

Ve denizi göreceğim. Birikmiş tüm gözyaşlarını saklayan denizi. Ne çok acı çekiyordur şimdi. Tüm ölü çocukların denizi....

Saklı sığınaklarımıza sığınırız
ruh derinliklerimizde.
Bazen bir gözyaşını gizler,
kimi zaman bir kahkayla güler.
Kendi denizlerimizde yüzen
henüz tutulmamış gümüş rengi balıklar,
aynı renklerde düşler kurarlar.
İşte bizim sığınaklarımızda da,
Böylesi düşlerle yüzleşiriz.


Yağmur bazen bana hediyeler getirir. En çok hüznü taşır yüzüme. Yüzüme yağmur değdiren gülümseme hüzne en yakışandır. Böylesi dizeler karışır bazen rüyalarıma. Gündüz görülen ve üzerine yağmur yağan duyguların kelime oyunlarıdır. Ve paylaşılmak için vardırlar.

Gece ve gündüze karanlık taşıyan uçakların attığı bombalarının hedefi masum yüzlerin, ağlayan çocukların ve vatanları yerle bir edilen insanların gözyaşlarıdır aslında bu bahara yağan yağmurlar. Bizim iç seslerimiz onlar için üzülseler de, barış dileseler de savaşı isteyen büyüklerin dış sesleri dur demediği sürece yağan her yağmurda bir gözyaşı karışacak benim yüreğime…

Ve sığınıkları bile olmayan nice masum ölecek bugün bitmeden. Oysa ben birazdan otobüse binip, başka bir şehre gideceğim. Orada bir kafeye oturup, yağan yağmuru seyredeceğim ve bana eşlik eden diğer yüzlerle sessizce bakışacağız açık olan televizyondaki haberleri seyrettikçe. Bu yağmur daha nice acıyı taşıyacak ve ben elimde açılmamış şemsiyemle durakta öylece kalakalacağım. Belki otobüsü kaçıracağım ve ardından şaşkınca bakacağım. Ve bir yağmur damlası ıslak saçlarımın arasından yüzüme değecek. Ve dudaklarıma kadar inen bu yağmur damlasının tuzlu tadı ile ağlayacağım.
Bu yağmurlar yağdıkça bahar da barış kadar uzakta….

SunA.K.
Mougins 09.04.2003
skelesoglu@eudoramail.com

Ahmet Altan

 Marangoz, Bahçıvan ve de Kahveci : Ahmet Altan


   Dünya Tiyatrolar Günü!

Efendim, ben pek tiyatroya giden birisi değilim.. Başarısız insanların elinde, abartılı bir rol kesme ve gerçek dışılık, usta ellerde ise tadına doyulmayacak hoşlukta bir şey tiyatro.. Ama vakit ayırmıyorum pek.. Geçen akşam, nasıl olduysa olmuş, üç beş arkadaş gittik.. son zamanların ünlü bir oyununa.. İsmi bu aralar pek bir aşinamız... Malum, 'Vajina Monologları'

Editör bilir, ben iyiki tiyatro ya da film eleştirmeni olmamışım.. Neyse, konuyu baştan alalım da tadı çıksın!

Oyun, Profilo Alışveriş Merkezi sahnesinde.. Güzel bir salon. Vakit geldi ve girdik içeri.. Yer gösterici dedi ki 'Beyefendi, internet sistemi ile gişe bazen tutmuyor, sizin yeri değiştirmek zorunda kaldık, kusura bakmayın...' Hadi al bakalım şimdiii... Ama meğersem, böyle durumlarda daha kıyak bir yer veriyorlarmış, bizim yer beşinci sıradaydı, adam bize en ön sırada bir yer gösterdi. İnanın ilk defa başiıma geliyor.. hani yani İstanbul Valisi olsam, ya da başbakan, işte tam orası oturttuğu yer! En önün en ortası! Ben oyunculardan falan habersizim ama, nereden bilirim, az sonra oyuncu hanımlarla kucak kucağa izleyeceğimizi oyunu!

Şimdi, bilenler bilecektir, bu oyun basında epey malzeme oldu, hatta bir ilimizde valilik emri ile yasaklandı falan.. Bu nedenle ilgi hayli fazla, ve salon dolu. Ben de konu ne acaba diyerekten bekleşiyorum.. Az sonra oyun başladı....
In-ın-ın-ııııııııınnnnnnnnn.....
Mevzu şu; memleketler memleketi, dünyanın kültür beşiği Broadway'imizde (kültür beşiği derken, yanlış anlaşılmasın, kültür uyusun diye, orada sallanıyor..) birisi oturmuş bi fikir geliştirmiş, sokakta çevirdiği bazı kadınlara 'vajinanız ne diyor?' 'Vajinanız bugün nasıllar?' ya da 'Vajinanız nasıl kokuyor?' gibi, son derece edebiii, felsefiii ve anlamlı sorular sormuş, ve bu sorulara aldığı cevapları derleyip, sahnede yer alan dört kadın oyuncu ve bir de danscı ekleyerek sahnelemiş!

Allah sizi inandırsın, eşekten düşmüşe döndüm! Biri bırakıyor lafı, bir diğeri alıyor.. Efendim vajinası şarkı söylemek istiyormuş, yok vajinası ıslak ve karanlıkmış! Yok vajinası okyanus gibi kokarmış! Oymuş buymuş.. Allahım, kafayı yiyicem! Benim surat oldu bir Çarşamba pazarı! Yanımdakiler bakıp bakıp 'Yahu yapma, bakma şöyle, biz en önde tam da kadınların karşısında oturuyoruz! Ayıp oluyor!' diyor. Haksız da değiller, ama tutamıyorum kendimi.. Bu derin! Anlamlı oyun ve monologları karşısında oyunculara kusmuğa bakar gibi bakıyorum! Yok, mümkünü yok değiştiremiyorum ifademi. Ara oluyor, zavallı insanlar alkışlasınlar mı alkışlamasınlar mı şaşırmış durumdalar. Alkışlasalar teşvik etmiş gibi olacaklar, alkışlamasalar, e o da olmayacak.. Hele ben.. en öndeyim! Hayatta bu kadar sessiz ve ağır hareket ederek alkışlarmış gibi yaptığımı hiç hatırlamıyorum.. Bence dünya tiyatrolar gününe oyuncu olarak girmiş oldum! Alkışlarmış gibi yapan izleyici taklidi rolü!
Ahh dedim şimdi şu salonda yanımda bizim ters köşe olacaktı.. Kesin bi hergelelik düşünürdük! Ya da mesela bizim Hüsam!
Şeytan diyor, kalk ayağa, 'Yeter be yeteeerrr!!! Başlarım şimdi sizin vajina monoloğunuzdan da diyaloğunuzdan da! Allahın cezaları sizi! Nedir be bu çektiğimiz! Parayla rezil olmak!
Ama nerdeee...

aaltan@superonline.com

 Milenyumun Mandalı : Sait Haşmetoğlu


Milenyumun Mandalı

Editör'den Önemli Not: Sevgili Sait Haşmetoğlu'nun e-romanı görsel öğelerle süslendiğinden, devamını ve önceki sayılarını aşağıdaki adresten tek tıklamayla okuyabilirsiniz. Üşenmeyin... Tıklayın...
http://www.kmarsiv.com/xfiles/mandal_90.asp

Devamı var

 Dost Meclisi


Hikaye..

Sessizce mırıldanarak yüreğinin götürdüğü yere git dedim.
Haklıydı o, herkes yüreğinin götürdügü yere gitmeliydi.
Bazen yanılabilirdi insan acı duyardı, ama isterse duyduğu acıdanda bir mutluluk payı çıkarmak elindeydi. O ufacık mutluluk payını bir umman haline dönüştürebilirdi..

Yağmurlu bir gündü. Otobüs durağına sığındığım o gün tanıdım onu.
Başında kasketi ile çelimsiz ve bakımsız görünüyordu.
O
-Selam dedi.
Ben
-Merhaba.
-Yağmur aniden bastırınca buraya sığınmak zorunda kaldım diye ilave etti.
-Evet bende öyle diye yanıt verdim.
Yüzündeki su damlaları asağı süzülüyordu. Çantamda her zaman yedek bir mendil bulunurdu. Çıkarıp uzattım ona.
-Alın sizde kalsın dedim.
Yüzüme baktı mendili aldı kısık bir sesle mahçup,
-Teşekkür ederim dedi ve devam etti.
-Havanın bu kadar çabuk değişeceğini tahmin etmemiştim. Biliyormusunuz? insanlarda havalar gibi ne zaman esip ne zaman yağacağı hic belli olmuyor. Ama biliyorum ki sebepsiz bir yaprak bile düşmez vardır bir hikmeti dedi ve sustu.
Yabancı kendisi gibi gizemli konuşuyordu.
-Haklısınız dedim.
Bu aradada kendimce onun hakkında fikir yürütüyordum. Hali vakti yok galiba diye düşündüm, kıyafetine bakarak. Yardıma muhtaç olduğu kanaatini uyandırmıştı bende. Yağmur da dinecek gibi değildi şiddeti artıyordu.
-Ben gelen otobüse bineceğim, yağmurun dineceği yok. İsterseniz sizde gelin cok ıslandık, bu gidişle hasta olacağız dedim.
Sıkılgan, mahçup bir tavırla bana baktı yabancı.
Bilet almaya parasıda yok galiba diye düşündüm.
-Üzülmeyin bende fazladan bir bilet daha var. İsterseniz size verebilirim dedim.
Dudaklarından yayılan gülümseme yüzünü aydınlattı. Yüzüme sıcacık baktı.
-Çok yüce bir yüreğin var küçüğüm, dilerim hep yüreğinin götürdüğü yere gidersin. Şu kısacık zaman dilimi içinde senden çok şey öğrendim. Çok sağol. dedi. Hayretle yüzüne baktım.
-Küçüğüm? ben mi? yapmayın Allah aşkına üç aşağı beş yukarı aynı yaşlardayız dedim ve gülümsedim.
-Ama dedi, ama yüreğin işte o bir çocuğunki kadar saf ve temiz.
O anda lüks bir araba durdu önümüzde. Şöför indi arka kapıyı açarak,
-Buyrun beyefendi dedi.
Yabancı binmeden önce son kez bana baktı. Şimdide ben gülümseyerek bakıyordum. Ona
-Güle güle yabancı sende yüreğinin götürdüğü yere gitmeyi unutma olurmu? diye seslendim.
Ve şimdi onunda yüreğinin götürdüğü yere gittiğinden eminim.....

BESTE

Kahve Molası'nın sürekli ve sabit(!?) bir yazar kadrosu yoktur. Gazetemiz, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır. Bu bölüm sizlerden gelecek minik denemelere ayrılmıştır. Yolladığınız her özgün yazı değerlendirilecektir. Siz sevgili kahvecilere önemle duyurulur.
Kahve Molası bugün 3.186 kahveciye doğru yola çıkmıştır.

 Tadımlık Şiirler


sustum artık

karşılıksız sorular sormayı
matematikten pekiyi almayı size bırakıyorum
yırttım bütün haritalarımı
paslı bir pusulayım şimdi
bütün yönleri yanlış gösteriyorum

şakaklarımda mermi delikleri
bileklerimde jilet kesikleriyle doğmuşum doğmuşsam
sırtımın orta yerinde iskorpit yaraları
ve çingene şarkılarıyla büyüdü sakalım
siyanürlerle buharladım dilimin iki yanını

ben sözcük sözcük dölledim cümlelerini küfürlerimin
kaç kadının tuz rengi kızlığında bozdum erkekliğimi
kaç aynanın sırrını eskittiyse suretim yeter
işte mıhladım bütün lehçelerimi ağzıma
sildim martılığın kaderini alnımdan
dudaklarıma tuzlu şarkılar kuşanıyorum
hangi kıyıya vurursam oraya gömün beni
ben deniz olmaya gidiyorum

Uğur ÖZAKINCI

<#><#><#><#><#><#><#>

DALGACI MAHMUT

İşim gücüm budur benim,
Gökyüzünü boyarım her sabah,
Hepiniz uykudayken.
Uyanır bakarsınız ki mavi.

Deniz yırtılır kimi zaman,
Bilmezsiniz kim diker;
Ben dikerim.

Dalga geçerim kimi zaman da,
O da benim vazifem;
Bir baş düşünürüm başımda,
Bir mide düşünürüm midemde,
Bir ayak düşünürüm ayağımda,
Ne halt edeceğimi bilemem

Orhan Veli
Kahvenin Yanında

 Kahvenin Yanında: Elif Şeref Artun


 MOONLIGHT COOKIE

3 elma
½ su bardağı yulaf ezmesi (kahvaltı için kullanılanlardan olur)
1 limonun suyu
1/3 su bardağı un
1 çay kaşığı kabartma tozu
1 çay kaşığı tarçın
½ çay kaşığı tuz
3 buçuk yemek kaşığı sıvı yağ
3 buçuk yemek kaşığı toz şeker
½ su bardağı toz fındık

Elmaları küp şeklinde doğrayın. Üzerine kaynar su döküp bir kenarda bekletin.
Ayrı bir kapta yulaf ezmesini ve limon suyunu karıştırın.
Bir başka kapta yağ, şeker ve yumurtaları iyice çırpın. İçine un, kabartma tozu, tarçın ve tuzu ilave edin. İyice karıştırdıktan sonra yulaf ezmesi ve fındıkları karıştırın. Elmaları süzüp ezin, hamura karıştırın. Hamurdan çorba kaşığı ile aldığınız parçaları yağlanmış fırın tepsisine dizin. 160 derece fırında yaklaşık 10 dakika üzerleri hafif kızarana kadar pişirin.
Fırına sürmeden önce üzerlerine hafifçe toz şeker serpebilirsiniz.
Afiyet şeker olsun...

   Tarifi yazdırmak için tıklayın

 Biraz Gülümseyin


ERKEKLER İÇİN PÜF NOKTALARI

- Yemekleri daima tencerenin içinden yiyin. Böylelikle tabak kirletmemiş olursunuz.

- Asla sade pilav yapmayın. Domatesli pilav yaptığınızda altını tuttursanız bile renginden anlaşılmaz.

- Mutlaka soğanlı bir yemek yapacaksanız asla soğana dokunmayın. Özellikle rendelediğinizde elleriniz çok kötü kokuyor. Bunun yerine soğana ekmek tahtasıyla beş altı kez vurmayı deneyin, aynı işi görür.

- Patates kızartacaksanız soyduğunuz patatesleri asla yıkamayın. Kızgın yağa attığınızda çok kötü patlıyorlar.

- Yemekler asla kendi başlarına hareket etmezler. Şayet geçen ay yaptığınız tavuk kendi kendine kımıldamaya başladıysa kurtlanmış demektir. Sakın yemeyin.

- Sebzeleri pişirdikçe vitamin değerleri düşer. Mümkün olduğunca çiğ tüketin.

- Karpuz tabağa koyulmaması gereken bir meyvedir. İkiye ayırıp ortasından kaşıkla yiyebilirsiniz.

- Tencere kapağı en mükemmel tabaktır.

- Buzdolabının sebzelik olarak adlandırılan kısmı yemeyi düşünmediğiniz şeylerin saklanması için idealdir. Bu bölüme konan şeyler nasıl olsa bir süre sonra unutulur.

- Sebzeliğin kapağını sıkı kapatırsanız çürüyen şeylerin kokusu dolaba daha az yayılır.

- Spagetti paketini açmak için paketi ortasından sıkıca kavrayın ve altını tüm gücünüzle fayansa vurun. Paketin üst tarafı yırtılacaktır. Belki bu işlem sırasında makarna unufak olabilir ama risk almaya değer. Özellikle misafirlerin yanında yaparsanız daha iyi olur. Bu size çok maço bir hava verir.

- Sağda solda kulağıma çalınıyordu. Mutfak robotu denen bişey varmış. Birden içimi bir heyecan kapladı. Ulan madem bu işin robotu var ben niye koşturuyorum yıllardır diye sinirlendim. Hemen gidip aldım bi tane. Eve gelip kutusundan çıkardığımda itiraf etmeliyim ki hayal kırıklığına uğradım biraz. Ben açıkçası ufo gibi bişey bekliyordum, bu bildiğimiz tencerenin plastiği. İçindede vantilatör gibi bişey var. Bununla birlikte bi ton plastik zımbırtı daha çıktı içinden ama bi işe yarayacaklarını sanmıyorum. Neyse fişini taktım, denemek için bi tane soğan attım içine. Bakalım ne yapacak diye bekledim. Kabuklarını bile soyamadı eşşoğlusu. Paramparça etti bıraktı. Sinirlendim attım bi kenara yazdan beri duruyor orda. Bir ara yıkayıp o vantilatör gibi olan şeyi bilgisayarıma takmayı düşünüyorum. Belki fan olarak iş görür. Onun dışında tamamen para tuzağı. ilerde çıkarsa mutfak androidi almayı düşünüyorum.


<#><#><#><#><#><#><#>


İşte yurdumun erkeği be!?..

 Birlikte Oynayalım : Presented by Enishte


Sevgili Kahve Molası Dostları ile KELİME türetmece üzerine " Birlikte Oynayalım " köşesi oluşturmak istedim. Amaç; verilen kelimeler arasında bir köprü oluşturmak, bu köprüyü sadece birer HARF değiştirerek gerçekleştirmek. Bulunacak kelimeler anlamlı olmalı. Her hafta yeni bir soru ve bir önceki haftanın cevabı. Yardımcı olursanız ayrıca sevinirim. Benim bulduğumdan daha kısa hamleler bulabilirsiniz elbette, hediye beklemeyin ama sizi alkışlamaya hazırım...

Editörün Notu: Kural; her hamlede bir harf değiştirerek anlamlı kelime türetmek. Amaç; Enişte'nin çözdüğünden daha az hamlede çözüp ona "NANİK" yapmak.

1. Hafta / Soru : 7 hamlede SAVAŞ'dan BARIŞ'a ulaşabilir misiniz ?

SAVAŞ - ..1.. - ..2.. - ..3.. - ..4.. - ..5.. - ..6.. - BARIŞ

asesen@turk.net

 İşe Yarar Kısayollar - Şef garson: Akın Ceylan


http://www.punypappacer.com/index.html
Soğuk esprilerin karikatür versiyonlarını görmek isterseniz işte sizlere uygun bir sayfa... Şimdi ben karikatür dediğim için aklınıza herhangibir mizah dergisi gelmesin sakın. Bu çalışmalar üzerinde ciddi anlamda vakit ve emek harcanmış resim çalışmaları.

http://www.wwwcomcom.com/gallery/paintings/4.jpg
Siz hiç "mona lisa" tablosunun bu versiyonunu gördünüzmü? Ben ilk defa görüyorum. Ana sayfaya bakarsanız eğer bu ve benzeri onlarca resmin bulunduğu bir galeri ile karşılaşacaksınız. Ben sevdim umarım sizlerde beğenirsiniz.

http://www.divxtr.org/index.php
DivX bilindiği üzere DivX Networks'e ait lisanslı bir sıkıştırma formatıdır. DivX Formatındaki kopyaların yasal durumu Kaset, VCD veya kaçak DVD den bir farkı bulunmamaktadır. Bu nedenle oldukça yaygın ancak bir o kadar da hatalı olan "DivX bilinmeyen bir formattır bilenlerde bize ulaşamaz" mantığından bir an önce kurtulmanız şiddetle tavsiye edilir! Diye anlatıyor site sahipleri divx uygulamalarını.

http://www.nationlocation.com/cityJumper.htm
İlk bakıldığında biraz garip olmasına rağmen biraz oynayınca ilginizi çekebilecek ve hatta hoşunuza bile gidebilecek çöp adam oyunlarından bir tanesi daha. Sadece yön tuşlarını kullanarak çöp adamı yerinden zıplatıp binaların tepelerinden aşmasına yardımcı oluyorsunuz. iyi eğlenceler.

 Damak tadınıza uygun kahveler


Adios Pop-Ups v1.3.4b [2.0M] W9x/2k/XP FREE
http://www.mywebattack.com/gnomeapp.php?id=106163
Pop-up lardan kurataran bir program daha. Bu ayrıca geçmşi silmek, cookie'leri yoketmek gibi özelliklerlede donanmış. Bir kara liste oluşturup, tüm olası pop-uplardan sakınmanızda mümkün oluyor.
http://kmarsiv.com/sayilar/20030411.asp
ISSN: 1303-8923
11 Nisan 2003 - ©2002/03-kmarsiv.com
istanbullife.com