|
ISSN: 1303-8923
|
|
|
|
Yazılan, Okunan, Kopyalanan, İletilen, Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete - Yıl: 2 Sayı: 248 |
24 Nisan 2003 - Bayram Kutlamaları... |
Selam ve sevgiler,
"23 Nisan bütün yurtta, dış temsilciliklerimizde ve yavru vatan Kıbrıs'ta törenlerle kutlandı!... Denktaş Kıbrıs'ta bayramı öyle bir kutladı ki Anavatan ve yedi düvelin ağzı bir karış açık kaldı! Hiç beklenmedik anda aldığı son derece akıllı bir kararla kapıları açan Denktaş, hem Rum hükümetine hem de kendi muhalefetine bir gol attı pir attı. Denktaş 1, diğerleri 0."
Muzip bir Anadolu Ajansı muhabiri bu haberleri böyle verirdi herhalde ya da verdi de benim haberim yok. Daha düne kadar birbirinin kanına ekmek doğramak istediği rivayet edilen 2 halkın karşılıklı ziyaretleri göz yaşartacak cinstendi. "Kapıları açmaları birşeyi değiştirmez, bizim illegal bir devleti tanımak gibi bir niyetimiz yok. Halkımız gereken duyarlılığı gösterecektir." diye televizyonlara demeç veren Rum bakanla dalga geçer gibi Güney'den Kuzey'e akın eden Kıbrıs'lılar bir tarihi olaya yardım ve yataklık ettiklerinin farkındamıydılar acaba? Kaderin ve sorumsuz EOKA'cıların ayırdığı etle tırnak, gene bir EOKA'cı liderin şaşkın bakışları altında yeniden kucaklamaya başladı. Helal olsun sana Denktaş. Hem zamanlaması hem de planlaması ile dört dörtlük bir gol attın. Madem tepede anlaşamıyoruz bari insanlar kucaklaşsın demekten güzel ne ola ki. 29 yıl önce geride bırakılanlara çekilen hasret, duyulan özlem hepsinin gözlerinden okunuyordu. Bizimkiler türban kavgası verirken Kıbrıs'ta en anlamlı haliyle kutlanan 23 Nisan, anasına da yavrusuna da kutlu olsun.
Fakiri sevindirmek istiyorsan, önce eşeği kaybettir sonra buldur sevinsin garip derler ya, işte aynen o hesaba döndü bizim 23 resepsiyonu da. Meclis Başkanı Arınç'ın himayelerinde gerçekleşecek resepsiyona eşleriyle katılmaları için davet edilen erkanı umumiye, Arınç'ın türbanlı eşiyle aynı ortamı paylaşmamak için davete icabet etmeme eğilimine girince, Arınç sıkı bir manevrayla keskin bir U dönüş yaparak damsız resepsiyon formülünü kabul etmek zorunda kaldı. "'Devletin teamüllerine aykırı bir uygulama mümkün değildir." diye durumu izah etmeye çalışan Sayın Arınç'a biri çıkıp sordu mu acaba? "Sayın Arınç, davetiyeler basılırken aklınız çalışanlara dağıtılacak nemalara mı takılmıştı?"!!... Ya tutarsa diye göle maya çalmayı Nasreddin Hoca'ya bırakmalısınız artık değerli büyüklerim!.. Çocuklar büyüdü, masallara kanma devrini çoktan geçtiler sevgili abilerim, ablalarım... .........
Dün verdiğimiz zorunlu arada bile sizlerden merak dolu mesajlar almak çok güzel biliyor musunuz? Sağlığımız elverdiği, teknik zorunluluklar olmadığı sürece "Kahve Molası" yayınını sürdürecektir, siz hiç merak etmeyin olur mu?
Posta kutularının doluluğu, nedendir bilinmez bazı posta sunucularının kapatılması gibi nedenlerle tatil günleri iade edilen gazetelerin sayısı artıyor, diğerleri de ürkütülen vakvaklara değmediği için bu tür bir zorunluluk doğuyor. Bir başka geri dönme nedeni de özellikle üniversite posta sunucularında kullanılan güvenlik duvarları. Buralarda bazen işin dozu öylesine artırılıyor ki, örneğin 3 gün arka arkaya aynı konulu mesaj yolladığınızda, 4. mesajı SPAM gerekçesi ile reddediyor. Öncelikle içinizi rahatlatmak için şunu söyleyeyim. "Kahve Molası" HTML versiyonu antivirüs programlarının yanlış algılamasına meydan vermemek için tüm "script" ve "Active-X" uygulanmalardan arındırılmış saf formattadır. Hiçbir kurabiye bırakmamakta ve gizli gözlem yapmamaktadır. Her ihtimale karşı bugünden itibaren bir de "Son Baskı Uyarı Mesajı" adı altında yeni text versiyonunu postalamaya başlıyorum. Gideceği adresler SPAM gerekçesi ile reddeden adreslerden oluşmaktadır. İçinde sadece site ana sayfamızda yeralan "Fincanın İçindekiler" bulunmaktadır. Dilerseniz bana mesaj yollayarak sadece yeni sayının yayınından haberdar olmak isteyebilirsiniz. Bu durumda siteye yönelerek sayıyı web üzerinden okumanız gerekecektir. Bu arada eğer türkçe problemini çözebilirsem "pdf" versiyonunu da yayınlamaya başlayacağım. Sırası gelmişken, "Acrobat 5.05" de türkçe karakter problemini çözmeme yardımcı olabilecek arkadaşlar varsa ve beni bilgilendirirlerse onlara müteşekkir kalırım.
Kahve Molası yazıları elden ele dolaşmaya başladı. Sizlerden ricam, beğenip email ile diğer dostlarınıza yolladığınız mesajlarda mutlaka yazar ismini kullanmanız ve eğer mümkünse "Kahve Molası"ndan alındığını belirtmeniz. Sizleri elden ele dolaşmaya aday 4 yeni yazı ve köşelerle başbaşa bırakmadan evvel bir hatırlatma yapmak istiyorum. 26 Nisan Cumartesi yapılacak yemekli Kahve Molası toplantısına katılmak için yarın akşama kadar vaktiniz var. Bu konudaki detayları panomuzda bulabilirsiniz. Sizleri orada görmekten mutluluk duyacağımızı bilmenizi istiyorum.
Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle... Cem Özbatur
|
Canım Kahvecim : Ece Özbatur |
Küçük ellerimle yazdım.
Biliyorum bu yazı biraz geç oldu, ama ben yine de özgür bir Türk çocuğu olarak düşüncelerimi özgürce söyleyebilirim. Ben size savaştan bahsedeceğim. Savaşı bu konuya çok uzak birinden, bir çocuktan okumak bazılarınızı sıkacak bazılarınızı da duygulandıracaktır.
Doğduğum yıl, binlerce insan ölmüştü haksız yere savaş yüzünden. Aradan oniki yıl geçti. Yine Savaş...
Gelişmeleri her akşam masal gibi izliyor ve bir daha hiç hatırlamıyorum. Gözleri henüz açılmamış bir kedi yavrusu gibi masum, yerimde durup bir annemin gözlerinden süzülen yaşlara bir de televizyona bakıyorum öylesine ikinci kez savaşa. Oyun gibi, flim gibi izliyorum... Saddam denen o adamın yüzünden ya da bana söylendiği kadarıyla petrol yüzünden yüzlerce insanın öldüğünü aklıma getirmek istemiyorum. Ta ki, ev mi desem, oda mı desem o küçücük yerden çıkan minik cansız bedenleri görene kadar. O an karar verdim dünyaya sesimi haykırmaya. Bıktım artık içten içe ağlamaktan. Kimse beni ağlarken görmesin diye odadan odaya koşmaktan. Evet ben ağlıyorum. Tıpkı bütün dünya gibi. Ve ben, biz gözümüzden akan yaşları silerken kıs kıs gülenlerin de olduğunu biliyorum... Biz insanları öldürmek istemiyoruzların birer kandırmaca olduğunu biliyorum. Hey Amerika sen önce bir dünyaya bak, biz insanlar senin akıllı bombalarından daha akıllıyız.
Duygularımı tam anlatamıyorum. Bunun nedeni daha önce hiç hissetmediğim duyguları bir arada hissediyor olmam. Kin, nefret, korku ve adını bilmediğim binlercesi. Daha önce hiç bilmediğim, öğrenmediğim duyguları anlatmak çok zor.
Bir araba giderken karşınıza bir kamyon çıksa kapıyı açıp arabanın içinden atlamak gibi bir şansınız vardır. Ama bu durumda yok... Kamyon o kadar hızlı ki kapıyı açsanız bile ölürsünüz. Oturup, kamyon çarpsa da hafif sıyrıklarla kazayı atlatmayı ya da sizi sıyırıp geçmesini beklemek zorundasınız. Ve tabiki sizi sıyırıp geçmesini istersiniz en çok. Ben de kamyonun bizi sıyırıp geçmesi için buradan bağırıyorum. Geç olsa da bunu umut ediyorum.
Bugün 23 Nisan. Benim için anlamı çok ancak hiç bir önemi yok. Irak'ta korkan çocukları düşündükçe bu bayramı kutlamaktan utanıyorum. Ne balon, ne sakız, ne de süslü elbiselerin o çocuklar için hiç bir anlamının olmadığını biliyorum. Tek bir dileğim var; kendi sınırlarımı aşıp Irak'taki çocukları kucaklamak. Kurtarmak... Sarılmak...
23 Nisanı kutlamak için Türkiye'ye gelmekten korkan çocuklara ve ailelerine bir sözüm olacak.
'Türkiye'yi savaş sınırına yakın, sınırda askeri olan ülke diye tanıyan siz dünya çocukları gelseydiniz, sınırları savaşa yakın olan bir ülkeyi değil, sınırları savaşa uzak Türk insanını tanıyacaktınız'.
Bugün 23 Nisan ve ben bugün bütün çocuklara ve ruhu çocuk kalanlara sadece sımsıkı sarılmak istiyorum.
Ece Özbatur
Yukarı
|
|
Marmaris'ten Lüferci Kahveci: Osman Günay Öyle seviniyorum ki yaz geliyor diye.. |
|
Öyle seviniyorum ki yaz geliyor diye bilemezsiniz.. Bu kış yaz havalarını nasıl özledim anlatamam size.. Bu sefer içimde yaz gelince sorunlar bitecek, her yer güllük gülistanlık olacakmış gibi hoş bir his var, hayırlara vesiledir inşallah!!!
Biz iyi dilekleri sıralayıp duralım ama yine de etrafımız çevrilmiş, pek kaçacak yer de yok.. Kaçacak yer yok diyorum ya kulak asmayın siz yine de, yaz gelince ince giyineceğiz, güneş parıldayacak, yeşil erik ve şeftali çıkacak, denize gireceğiz, açık havada uyuyacağız ki bunlar pek yabana atılmaz..
Böyle durumlarda kaçacak yer arayanlara hemen "gırtlak işleri"nden bahis gereklidir.. Daha doğrusu bende böyle olur.. Konuşulan konu dertli, gamlı kasvetli ise hemen zamana mevsime uygun olan lezzetli bir gıdanın tarifi ya da hatırlatılmasına girişilir ki insanın aklı omuzlardan aşağıya, göbeğe doğru kaysın, oralarda takılsın.. Sonra da uydurduğumuz, ya da onu buna karıştırıp ortaya çıkardığımız güzel lezzeti sindire sindire, dil üzerinde kaydırıp, cumburlop diye köy sandığına yollayalım.. Siz bakmayın etrafta "Osman kıyak yemek yapar, şusu-busu pek meşhurdur" laflarının dolaştığına, tevatürdür hepsi.. Yemek yapmaya, yeni lezzet uydurmağa kalkmanın pek çok şartı vardır.. Evden çıkmaz, mutfak ve televizyon arasına sıkışmış, elde toz bezi dolaşan kadınlar gibi olmadığımız, yemek yapmazsak yavru kuşlar gibi ağzını açıp "yemeeekk" diye vızırdayan kimse olmadığı için tezgah başına geçmek zorunluluk değil keyiftir bizim için.. Ama dışarıda bile yesem ya gittiğim mekanı seçer, alışverişimi kendim yapar; onla bunu karıştırır, lezzet kovalarken de mutfak tezgahının üstünde iki kadeh parlatmayı ihmal etmem...
Uzun lafın kısası, size bir iki tarif attırayım, hem yaz sofrası olsun, hem de ağzınız sulansın.. Benim uydurduğum, ya da bir yerde yedikten sonra dağarcığa kattığım gıdaların tarif etme gibi bir zorluğum var.. Ben daha çok yazdığım ve yediğimle ilgiliyim ya, size verdiklerim sadece imalatın nasıl yapılacağıdır.. Ondan üç bardak, bundan iki fiske, yok kulak memesi kıvamı, 193 derecede 42 dakika gibi ayrıntılarla ilgilenmem ben.. Lafı yine uzattık, size dün akşam bizim marinada "Çin Mahallesi" olarak adlandırılan pontondaki komşularımla kurulmuş masa muhtevasından bahsedeyim.. Giriş olarak genellikle kokpitte oturulup bir kadeh bir şey içilir bizde.. Benim favorim viskidir.. Koyu renkli skoç viskilere su damlatarak pek keyifle içerim..Yanına da "Antep" fıstığı ihmal edilmez tabiidir.. Ama bazen rakı da pek hoş olur, yanına da biraz ev yapımı kırma zeytin (limonlu-kekikli-kırmızı biberli), güzel bir teneke tulumu ki şimdi tam zamanıdır, ille de beyaz peynir derseniz Ezine mahreçli.. Ufak tüyo, beyaz peyniri masaya ıvır zıvır yanında getirdiyseniz üzerine biraz kimyon tohumu serpiştirin, pek güzel olur.. Toz kimyon gibi saldırgan olmayan çok sevdiğim bir baharattır, heryerde de bulunur... Dün akşam bir dostun Yunanistan dan getirdiği füme ringa da vardı.. Taze nane ve kırmızı soğanla karıştırıp keyifle lüplettik.. Buralarda pek bulunmuyor.. Yunan adalarının hemen tümünde fıçılara doldurup, bakkallarda satacaklar neredeyse. Fiyatı da makul oralarda, geçenlerde İstanbul da balık pazarında biryerlerde gördüklerim pırlanta kakmalı olmadıkları halde fiyat olarak aşağı kalmıyorlardı.. Bu tirsi azmanı tütsülenmiş balığı hazırlamak kolaydır.. Kafayı kesip atarsınız, içini temizlersiniz, derisini enseden tutup çekerseniz pek kolay soyulur.. İnce kılçıklardan arındırıp üzerine biraz has zeytinyağı koyarsanız tamamdır.. Sonra taze bir ufak dilim ekmek üzerine bir parça balık, iki damla limon, bir de taze nane yaprağı, insanın ağzı sulanır, yutası gelir, öyle de yaparsınız zaten !!!!!
Bir de sevgili bir arkadaşımızın yaptığı özel patlıcan mezesi ki; hem sağlıklı hem leziz.. Patlıcanları alacalı soyup tuzlu suda bekletin ki acı suyu çıksın.. Bir tencereye parmak gibi kesilmiş patlıcanlar, üzerine ince kıyılmış bol sarımsak, en üzerine güzel rendelenmiş bol domates koyun, karabiber kırmızı biber ilavesini yapın, birazcık şeker serpin, bir küçük çay bardağının 3 te 1 kadar sirke, gerisini de zeytinyağınla doldurup üzerine koyun, hafif ateşte pişirin hiç su koymadan... Soğukken üzerine maydanoz kıyıp rakının yanına lüpletirsiniz, pek güzel oluyor...
Ağzınızı sulandırmağa devam edeyim, buralarda pek meşhurdur, pek de lezzetli.. İstanbul da da bazen bulunur.. Mavi yengeç, hele Dalyan dan gelmişse pek lezzetlidir.. Dünyanın öbür ucunda bile yedim ama bizim memleketinkinin tadı hiç birinde yok emin olun.. Mavisini bulamazsanız, pavurya da olur, boyutlar değişik ama lezzetleri pek benzer.. Büyük bir tencereye su doldurun, ateşte iken biraz maydanoz kökü, iki tane defne yaprağı, bolca tuz koyun, kaynayınca yengeçleri funda edin.. Kaynayan suya atılan yengeçler dokuz-on dakikada olur, aynen "aldante" makarna hesabı!!! Çıkarıp süzersiniz, pense ya da kargaburunla kırıp kırıp (bizim teknelerde öyle rafine yengeç kırma aparatları yoktur, ama hem papağan pense, hem ayarlı pense, "ledırmen" vs gibi adam başı bir pense bulunur) tarifini vereceğim sosa batırır batırır lüpletirsiniz.. Dün akşam bu operasyon sürerken masada öyle sesler çıkıyordu ki, komşuların başka bir şey sanacaklarını ayrımsayıp sesimizi kestik, anlayın damak orgazmının derecesini... Sosun da tarifini vereyim, mayonez, pek azıcık ketçap, biraz limon suyu ve karabiberi iyice çırpın.. Üzerine biraz konyak ilavesiyle tekrar çırpın, isteyen tuz ilave edebilir, hatta bizim dostlardan biri sarımsak bile koyuyor bazen...
Masanız tamamdır, göbek fazla hoplamasın diye biraz ince tuttuk ama herkesin karnı pek güzel doydu.. Göbek şişkinliği oluşturan mide doygunluğu yerine ruhu doyurmak esastır.. Özene bezene uydurduğunuz, "onu buna katayım,yiyeni hoplatayım" düsturuyla sunduğunuz yemekler, sofralar ruh doygunluğu için pek gereklidir.. Doygunluğun finali de güzel bir kahve ile yanında bir parça çikolatadır, ufak bir kadeh Malt da verirseniz hayır demem emin olun...
Keyifler, ve ruh doygunlukları dilerim hepinize....
Osman Günay
osmangunay@superonline.com
Yukarı
|
Akademik Kahveci : Ali G. Güven |
KORKAK HAYATLAR
Korkak yaşıyoruz hayatlarımızı.
Sanki kaybedecek o kadar çok şeyimiz varmış da...
Bu dünya için, ölünce herşey bitmiyor mu? O zaman bu mahdut ömrümüzü neden karabasanlar içinde geçiriyoruz?
Bunun mantıklı bir izah tarzı olabilir mi?
Sanmıyorum.
Öyle bir yaşam savaşına girmişiz ki, bizi rahatlatacak hamleyi yapmakta başarısız oluyoruz. Hatta hamleyi yapmamak için bahane bulmak adına, hamlenin sonuçlarını tahmin etmeye çalışıyor, ya anlamsız neticelere varıyor ya da yine kararsızlık içinde kıvranıp, karamsarlığa kapılıyoruz.
"Öyle yapsam ne olacak ki?" en güzel kaçış sorumuz değil mi?
"Öyle yapsam ne olacak?"
"Öyle yapsam ne değişecek?"
Allahtan bütün dünya böyle düşünmüyor. Aksi halde halen ağaç kavuklarında yaşıyor olacaktık.
Bir de ben bir soru sorayım?
"Yapmazsanız ne değişecek?"
İlerleme cesurların sayesinde oluyor. Bizler ise onların yaptıklarıyla avunuyor, gururlanıyoruz; bunu hiç düşündünüz mü?
Kendi hayatlarımızda gram değişiklik yapmıyor ama başkalarının bizim adımıza birşeyler yapmasını bekliyoruz hep. Bir yerlerde birşeyler değişecek ve hayatlarımız yoluna girecek, öyle mi?
...
Beklediniz, beklediniz gelmedi değil mi? O tılsım,o ilham perisi,o belirsiz yardım...
Bir zamanlar bir marka sloganı vardı:
"Just do it". Yani "sadece yap".
Yap, farkındaysanız etken bir fiil, iş etkenlerde zaten, edilgenlerle bir yere varılmıyor.
Yap,et,konuş,koş; bunlarda hayat var.
Yapıldı,edildi,demiş,bitirmiş; biz değiliz.
Ne varsa kendinde var insanın. Kader, kısmet, şans hayatımızın dikkate alınmayacak kadar az bir kısmını kapsıyor.
Hayattan kaçarsan o üstüne geliyor, sen üstüne gidersen onu tuşa getirebiliyorsun ancak.
Bir de etken fiilleri deneyin derim ben.
Yaptım, ettim deyin.
Gerisi gelecektir...
ali.g.güven
Yukarı
|
Çat Orada Çat Burada : Hasan Yüksel |
Kurabiye Kalıpları
Sanırım 9-10 yaşlarındaydım, annem "bir manimiz yoksa bize geleceklerini" bildiren komşular için mutfakta kurabiye yapıyordu. O güne kadar annem kurabiyelere bir su bardağı kullanarak şekil verirdi, hamuru parmak kalınlığında açar, su bardağını bastırarak daire şeklinde bir kurabiye keser, tam kesilmemiş kısımlarını eliyle düzeltirdi, bu yüzden kurabiyelerin hiçbiri diğerine benzemezdi, aralarında şekil farkları hep olurdu. Ben o bardakla kesilmiş, elle düzeltilmiş kurabiyeleri çok severdim, hepsinin aynı hamurdan olduğunu bilmeme rağmen her kurabiyenin tadının farklı olduğunu düşünürdüm.
O gün, annemin elinde yeni alınmış, tenekeden yapılmış kurabiye kalıpları gördüm. Ay, yıldız, çiçek şeklinde kalıplardı bunlar, bir tarafları keskin olduğu için hamura bastırınca kolayca kesen, elle düzeltmeye gerek olmayan, birbirinin tıpa tıp aynısı kurabiyeler yapılabilen kalıplardı onlar. Yeni şeylere karşı hep bir merakım olmasına rağmen ben o gün o kalıpları hiç sevmedim, hele birbirinin tıpa tıp aynısı kurabiyeleri görünce artık eskisi kadar lezzetli olmadıklarını, olamayacaklarını bile düşündüm ve hep o su bardağıyla kesilmiş kurabiyeleri özledim. Daha sonra annem hep o kalıpları ve benzerlerini kullandı, sanırım komşularına karşı düzgün şekilli kurabiyeler yapıyor olmak onun için önemli oldu; benim misafirlere su bardağıyla kesilmiş kurabiye yapması taleplerimi de "olmaz oğlum, elalem ne der" diye geri çevirdi.
Elalem ne der? Yaşamım boyunca bu soruyu hem çevremdekilerden çok duydum hem de yıllarca kendime sordum. Bu soruyu kendime sorduğum veya bana sorulduğu zamanlarda da aklıma hep o kurabiye kalıpları geldi. Annemde ve diğer komşularda olan, birbirinin aynısı kurabiye kalıpları. Sanki yalnız düzgün şekilli kurabiye yapmak için değil, aynı zamanda başkalarının yaptığı kurabiyelerin de düzgünlüğünü kontrol etmeye yarayan kurabiye kalıpları ve yalnız kurabiyeleri değil yaptığımız her şeyi ellerindeki kalıplarla ölçen komşularımız, tanıdıklarımız, yani elalem. Kimin yaptığı belli olmayan kalıpları kullanan, onların dışına çıkılmasını hoş karşılamayan ve bunu belli eden elalem. Bence kendisine bir zarar verilmediği sürece kimsenin yaşamına karışmaya hakkı olmayan elalem.
Yaşım ilerledikçe elalemin etkisini daha fazla hissetmeye başladım. Belki kendi yaşamlarının tek düzeliğini bozmak isteyen komşular, beni uyarmak istediğini söylerken kıskançlığını belli eden sözde dostlar hep beyinlerindeki kalıplara uymam için beni zorladılar. Yalnız yaşadığım için eve gelen her kız arkadaşımı "nişanlınız mı?" sorularıyla inceleyen, ara sıra beni toptan ziyaret eden çok eski dostlarım olan kız arkadaşlarımı hayretle süzen ama bir türlü "hareminiz mi?" diye soramayan komşularım şu anda benim için en yakınımda bulunan elalem. Artık iyi komşu olmak uğruna mı, başka bir sebeple mi bilmiyorum, hala "size ne yahu" diye cevap veremedim.
Emnim benim gibi herkesin yaşamı da az veya çok elalemin kontrolu altındadır. Ne yapacağımızı, nasıl yapacağımızı onlar bizden iyi bilirler. Arkadaşlarımız veya komşularımız oldukları için hayatlarımız hakkında öneride ve eleştiride bulunma hakkını kendilerinde görürler ama nedense bu konuda hiç bir sorumluluk almazlar, sadece konuşurlar. Konuşurlarken de öylesine kendinden emin konuşurlar ki, televizyonlardaki deprem hocaları ve paşalar solda sıfır kalır. Karısıyla her gün bağıra, çağıra kavga eden ama beni gördükçe "Hasan bey kardeşim artık evlenmen lazım" diyen komşuya inanasınız gelir. Başkalarına akıl vermek dünyanın en kolay ve belki de en zevkli işi olduğu için kimse akıl vermekten, eleştirmekten vazgeçmez.
Ben artık kendi adıma elalemin varlığını ve baskıcı etkisini umursamamaya başladım. Onlar bana ellerindeki tenekeden düzgün kurabiye kalıplarını gösterdikçe ben de onlara kendi su bardağımı gösteriyorum. Sanırım onların kızgınlığı su bardağıyla yapılan kurabiyelerin daha lezzetli olabileceğini düşünmekten veya çocukluklarındaki uçarılıklarını hala hatırlıyor olmaktan kaynaklanıyor.
Hasan YÜKSEL
hyuksel@isiko.com.tr
Yukarı
|
Milenyumun Mandalı : Sait Haşmetoğlu |
Editör'den Önemli Not: Sevgili Sait Haşmetoğlu'nun e-romanı görsel öğelerle süslendiğinden, devamını ve önceki sayılarını aşağıdaki adresten tek tıklamayla okuyabilirsiniz. Üşenmeyin... Tıklayın...
http://www.kmarsiv.com/xfiles/mandal_94.asp
Devamı var
Yukarı
|
Kahve Molası'nın sürekli ve sabit(!?) bir yazar kadrosu yoktur. Gazetemiz, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır. Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır. Bu bölüm sizlerden gelecek minik denemelere ayrılmıştır. Yolladığınız her özgün yazı değerlendirilecektir. Siz sevgili kahvecilere önemle duyurulur. Kahve Molası bugün 3.217 kahveciye doğru yola çıkmıştır. |
Yukarı
|
KENDİME
Uyuma beni
Uzay kimsenin değil
Dur
Işımamda kalayım
Uçma beni
Gözleri küçücük serçelerden dışarı
Dur
Ağaçlarla kalayım
Kapama beni
Taş yapılarına düşüncelerine
Dur
Sevgi kalayım
Gezdirme beni
Yazı denen şu eğri büğrü çizgilerde
Dur
Yazılmamış kalayım
Fazıl Hüsnü Dağlarca
<#><#><#><#><#><#><#>
BİTMEYEN SESSİZLİK
Ben sizin kardeşinizim ha peki söyleyebilirsiniz
Nasıl evlendiğinizi
Nasıl sevmediğinizi bir gece
Peki söyleyebilirsiniz
Sonra daha eskiden o resmin günlerinde
Anneniz henüz çıldırmamıştı
Saçlarınız altın gibiydi ak omuzlarınıza değerken
Peki söyleyebilirsiniz
Ağaçlara
Gülerdiniz çok
Ve bir masal kızlığı uyutmazdı sizi orman yeşerince
Peki söyleyebilirsiniz
Sonra kaçmıştınız evinizden
Düşünceye yalnızlığa uykuya ölüme
Bir yangın yıkıntısında çırılçıplak
Peki söyleyebilirsiniz
Bir kız bir oğlan duvarlarda taş gölgeler bir kız bir oğlan
Yatmıştınız üçyüz genç bir dağ sığınağında siz
Dışarda karın kurtlar soğuğu içinizde taş çağınca bir donukluk
Peki söyleyebilirsiniz
Ben yarın gidiyorum ha bir başka karanlığa
Ben gömütlüklerle sessizim yaşlıyım sağırım
Artık sevgiye inanmıyorsunuz artık hiç kimseyi sevmeyeceksiniz peki
Peki söyleyebilirsiniz
Fazıl Hüsnü Dağlarca
Yukarı
|
Gereksiz Bilgiler : Derleyicibaşısı Bahçıgöz |
Yengeçler..
Bilinen kabukluların en büyük örnekleri yengeçler ailesinden çıkar. Japonya çevresinde yaşayan dev yengeç ve Tasmanya yengeci en iri iki türdür. Dev yengecin iki yana açılmış olan bacakları arasındaki açıklık 4 metreyi geçebilir..Tasmanya yengecinin ağırlığı ise 10 kilograma yakındır.
aaltan@superonline.com
Yukarı
|
2 Kahkaha = 1 Pirzola ( Şarkılardan TEST ola ! )
1. Yanıyor mu yeşil köşkün lambası ?
a. Yanıyor, ben de yanıyorum, Kahve Molası'ndaki GIZA ! - Marmaris'den Osman
b. Yanmıyor, bekliyoruz, sıra köşke geldi, vücut dilimi de hiç anlamıyor zaten - RTE
c. Yanan Lamba değil köşkün ta kendisi, hatta koca ülke yanıyor be ! - Vatandaş
d. Netekim, bu köşklerden 3-5 tanesini daha yakacan - Another Marmaris'li
e. Yandığını söylüyorsunuz ama bakalım doğuştan da mı yanıyordu ? - Atina'dan Reha
2. Madem küstün dargındın, neden geldin ağladın ?
a. Mehmet Emin ARI, teflon tavasında yemek yapacakmış bana doğrattı soğanları !
b. Ağlamayan çocuğa meme vermesler diye ! İyi olmadı mı ? Bak, Vergi Barış'ına !
c. Çok yufka yürekliyim ya, acaba dedim hazır bu yürekle Selcan bir börek yapar mı ?
d. Ben, "Ağlar gezerim sahili" ndeki adamım, yanlışlıkla buralara kadar gelmişim, tüh !
e. Şansal'cığım, ağlayacan 2 kere, 4-4-2 felan takmayacan - Erman Kabızımoğlu
<#><#><#><#><#><#><#>
Keyif denilen böyle birşey olsa gerek!?..
Yukarı
|
Birlikte Oynayalım : Presented by Enishte |
Bu kez daha rahat anlaşabildik 2.oyunumuzda, öncelikle tüm katılımcılara teşekkürler.. Yanıtım :
ŞARAP - HARAP - HARAM - HAREM - BAREM - BADEM - KADEM - KADEH
şeklinde olup benzer çözümü sunan Dilek A.BİSHKU, Deniz Şevki KAYABAY, Mustafa UYAL, Selcan LAFÇI, Sevin A. ve Elvan GÖÇMEN'e teşekkürler.. Ancak; Enişte'ye NANİK olarak :
ŞARAP - HARAP - HARAR - KARAR - KADAR - KADER - KADEH
çözümü ile ( HARAR : Kıldan dokunmuş büyük çuval ) 1 hamle daha kısaltan sırasıyla Şemsi YILDIRIM'a ALTIN, Sema'ya GÜMÜŞ ve Berrin CERRAHOĞLU'na BRONZ madalyalarını sunuyorum.. Alkışlarımla.. Bu arada oyunumuzu 2 hamle daha uzatarak çözen Serpil YILDIZ'a ve müthiş çabaları için Hakan CELAYİR'e de teşekkürler...
Yeni Soru : 3 - Bir KALIP alıp SABUN yapabilir miyiz ? Bahar geldi, yıkanırız, aklanıp paklanırız :-) Pazar akşamına kadar vaktiniz var.
KALIP - ..1.. - ..2.. - ..3.. - ..4.. - ..5.. - ..6.. - SABUN
asesen@turk.net
Yukarı
|
İşe Yarar Kısayollar - Şef garson: Akın Ceylan |
http://www.newgrounds.com/show_flash.php?file=/samurai/samurai.swf
Adres biraz uzun farkındayım... Bu adreste klavye kullanarak oynıyabileceğiniz, küçük bir samurai oyunu mevcut. Ayrıca oyunun sonunda küçük bir felsefi ders verilmeye çalışılmış. Tek dezavantaj ingilizce olması...
http://www.paradokslar.com/tanim/tanim.htm
Paradokslar..? ...-'Bütün giritliler yalancıdır!' diyerek bizi çelişkiye götürür. Şöyle ki: Eğer gerçekten giritliler yalancı ise kendisi de giritli olduğuna göre o da yalancıdır. Yani söyledikleri yalandır(mesela yukarıdaki cümlesi). Bu cümle yalan olduğuna göre doğrusu şu olmalı: -'Bütün giritliler doğrucudur, doğru söyler.' O halde söylediği doğrudur. Yani 'bütün giritliler yalancıdır...
http://www.iktibas.net/konu.php?konu=_ent
...-1964`de Pepsi`nin reklam ajansının ``Canlanın, siz Pepsi kuşağındansınız`` sloganı, tercümanların beceriksizliği yüzünden Almanca`ya, ``Mezarınızdan diri olarak çıkın``a, Çince`ye ise ``Pepsi atalarınızı mezarlarından çıkarır`` olarak çevrilmişti... Metinler konusunda en geniş arşive sahip olduğunu söyleyen web sitesi.
http://www.aciksite.com/default.aspx?catId=5
...Bugün tek bir süper gücün bulunması ve bu güç odağının kısa ve orta vadede değişmesi olasılığının yoka yakın olması, bu süper güce adeta tapınmanın gerekçesi olamaz. Unutmayın bu süper güce sizden başka tapınanlar da çıkabilir. Ve eğer daha fazla tapınırlarsa elde edecekleri olanaklar ile sizin üstünüze kurşun sıkarlarken sakın ola ki onlara kızmayın... Haberin devamını okumak için üye olmanız gerekiyor.
Yukarı
|
Damak tadınıza uygun kahveler |
SwapMouseButtons v2.1 [353k] W9x/2k/XP FREE
http://members.jcom.home.ne.jp/mtpsoft/
Solak ve sağlakların aynı mouse'u kullandıklarında yaşayacakları sorunu tek tuşla halleden bir program. Bilgisayarınızın F12 tuşuyla sol ve sağ tuşların yerini şıp diye değiştirebiliyorsunuz. Windowsda bu işi halletmek mümkün ama birkaç hareket yapmanız gerekiyor. İlginç bir program. Belki ihtiyacı olan vardır.
Yukarı
|
|
|