KAHVE MOLASI
ISSN: 1303-8923
ABONE FORMU

ABONE OL
ABONELiKTEN AYRIL
HTML TEXT
 SON BASKI
 Ana Sayfa
 Arşivimiz
 Yazarlarımız
 Manilerimiz
 Forum Alanı
 İletişim Platformu
 Sohbet Odası
 E-Kart Servisi
 Sizden Yorumlar
 Medya
 İletişim
 Reklam
 Gizlilik İlkeleri
 Kim Bu Editör?
 SON BASKI
 PDF (~250-300KB)


PDF Versiyonu

Kahveci Soruyor?

KAPI KOMŞULARIMIZ

Xasiork Dergi

Üç Nokta Anlam Platformu


Türk Eğitim Gönüllüleri Vakfı
Yazılan, Okunan, Kopyalanan, İletilen, Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete - Yıl: 2 Sayı: 255

 5 Mayıs 2003 - Fincanın İçindekiler

 Editör'den : Zeka, Vicdan satın alınamıyor!...


Mutlu haftalar hepimize,

Bingöl - Solhan / Yüzen AdaDoğu'ya has türlü doğa güzellikleriyle bezeli Bingöl'de, gene doğanın acımasız sarsılışlarının neden olduğu depremin ardından 4 gün geçti. Arama ve kurtarma çalışmaları sona erdi. Onlarca minik yürek sustu, milyonlarca yürek kan ağladı, ağlıyor. Üçbuçuk yıl önce Marmara'da yaşananlardan çıkarılan yada çıkarılamayan dersler de bir bir gün ışığına çıktı. Vicdansız tüccar müteahhitlerin devletin başına çöreklendiği, denetim mekanizmalarında en ufak bir değişiklik olmadığı en acı haliyle kendini gösterirken, arama ve kurtarma alanında fersah fersah yol aldığımız ve artık bu konuda bilirkişi mertebesine yükseldiğimizi de gördük. Ama bir kara tablo var ki, bunun üstesinden gelmenin yolunu tez elden bulamazsak işimiz çok zor olur.

2 geceyi çadırsız geçiren halkın isyanını bastırmak için, terör deneyimli özel timlerden medet uman yerel yöneticilerin günahından sözediyorum. Kızılay tarafından acil getirilen malzemenin dağıtımını dahi yapamayanların, halkın üzerine ateş açtırırken provakötörlerin ardına sığınması akıl alacak gibi değil. Devletin koruması altındaki bir binaya kurban verdikleri evlatlarının ardından gözyaşı döken insanlardan başka ne gibi bir tepki bekleniyordu ki? Valinin "Vardı da biz mi vermedik." gibi bildik beylik laflarla olayı açıklaması aczin ifadesi değilse nedir? Eğer devlet 2 günde oraya 12.000 aileyi barındıracak çadır yollayamıyorsa, devletin temsilcisinin kalkıp bu türde bir feveranda bulunması ne kadar hoş karşılanabilir acaba? Bu rakamlara inanmak istemiyorum. Zira bir projeksiyon yapıp olası İstanbul depreminde yaşanabilecekleri düşününce aklım hafsalam duruyor. 100 bin nüfuslu şehir merkezinde yaşananların 10 milyon nüfuslu İstanbul'daki izdüşümünü varın siz hesap edin. Daha doğrusu sakınola etmeyin. Etmeye kalktığınızda depresyon hallerine hazırlıklı olmalısınız. Sorun büyük, öyle şıp diye çözülebilecek gibi de değil. Herşey insanda başlayıp insanda bitiyor. Maalesef paranın satın alabilecekleri arasında insan zekası, vicdanı bulunmuyor.

..........

Sitemizde aylardır istenen bir eklentiyi sonunda gerçekleştirebildim. Artık yazılara direk yorumda bulunabilecek ve oy verebileceksiniz. Bu konuda yapmanız gereken sitedeki arşiv kopyasına ulaşıp, yazının altındaki linkleri kullanmak, hepsi bu kadar. Henüz çok taze olduğundan yorumlar da oylar da boş. Ancak zaman içinde dolacağına inanıyorum. Yazılarına tepki almayı bekleyen okuryazarlarımızı yalnız bırakmayalım olur mu? Bu arada aşağıda güzel bir yazısını okuyacağınız sevgili Seyfullah'a aramıza hoşgeldin demek istiyorum. Bir de hatırlatma yapmaktan kendimi alamayacağım.

Bana "Yazı yazıyorum, size yollayabilir miyim?" diye mesaj yollamayın lütfen. Bu durumda Kahve Molası'nın kendini pek anlatamadığını anlıyor ve üzülüyorum. Oysa Kahve Molası zaten sizlerin yazılarıyla ayakta duruyor. Yollayabilirmiyim diye sormak yerine direk yazdıklarınızı yollamanız beni ve tüm kahvecileri mutlu edecektir. Evet belli bir takım kurallara uygunluk arıyorum ama bu kurallar sizin sandığınız gibi bir sansür niteliği taşımayıp, genellikle teknik konuları içeriyor. Örneğin; çok uzun olmaması, türkçe karakter kullanımına özen gösterilmesi, orijinal olması, gibi. Yazdıklarınızın kalıcı ve paylaşılır olmasını istiyorsanız doğru yerdesiniz. Yazın ve yollayın Kahve Molası'na...

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur

 Cafe Azur : Suna Keleşoğlu


Acılarla büyümek

Merhaba,

Şimdi baharda kırlarda uçurtmaları yarıştırma vaktiydi. Koşup terleme ikazlarına rağmen gülüp çocukça kahkahalar atabilme vakti. Oysa Mayıs, ilk gününde eteklerindeki ağlayan gelincikleri döktü üzerimize... Kanayan gözyaşlarımız, kanayan yaralarımız, kanayan acılarımız, kanayan yüreklerimiz...

Uzaklarda yaşadığım acılara bir yenisi daha eklendi. Tıpkı bir öncekiler gibi. Gecenin sessizliğini bozarak acı tohumları eken diğerleri gibi. Daha unutulmadan eski görüntüler bir yenisi daha ekleniyor...

Bir bahar da daha sevinçlerimiz yıkılıyor. Duvarlardaki çatlaklardan bizim gözyaşlarımız akıyor. Yıkılan tuğlalar, düşen kiremitler altında kaldıkça acımız artıyor.

O günden beri kendi kendime sorabilmeyi istediğim soruların listesi gittikçe uzuyor. Ya bana sorulacakların listesi? Uzaklarda bildiğiniz ama yanıtlayamadığınız soruların listesi hep uzar gider.

Yine boğazım düğümleniyor. Gittiğim yerlerde kafam biraz önüme eğik susuyorum. Elimdeki yerel gazetedeki fotoğrafı ve yazılanları görmüş olanların sorularından kaçmak istiyorum.

Çalınan tuğlaların, çalınan paraların, çalınan malzemelerin, çalınan hayallerin, çalınan umutların gözgöre göre ölen çocukları, geleceği olan çocukların annelerine nasıl anlatılır?

Mayısın ilk günü müge satar çocuklar burada. Bu beyaz narin bahar çiçeği sevgi ve iyi duygular taşır. Ben de her sene olduğu gibi kapımıza gelen çocuktan yanındaki kırmızı güle sarmalanmış bir müge satın aldım.

Bir çiçeğe su verirken, onun vazoda kırmızı güle sarılışını izlerken acılarımı unutabilir miyim?
Bir cansız çocuk bedenini daha görmeye dayanabilecek miyim?
Dün güneş uzaklaştı buralardan, bir günlüğüne bir kaç saatliğine bile olsa sokaklar yağmurla ıslandı.
Uzaklarda ölen, ölmek zorunda bırakılan çocukların yası yağdı sanki.
Ve benim gözyaşlarım o yağmura karışıp aktı. Şimdi yüreğimde büyük bir acı.
Dün kurs arkadaşlarıma veremediğim cevaplara akan gözyaşlarım. Hepsi benim adıma sevinmişlerdi, tanıdığım birilerinin canı yanmadı diye.

Oysa ancak gurbettekiler için, bizim gibi acı çeken ülkelerdeki insanların başına gelen felaketler bir yakını kaybetmekle eş acılar taşır. Acılarla büyür, yüreğimiz taşar.

İsyan edebilmeyi, bağırıp niçinlerimi sorumlulara sorabilmeyi ve bu cehalete bir son verebilmeyi ne çok isterdim. Artık kaderimize razı olmadan geleceğimizi, bizim değilse bile çocuklarımızın geleceğini kurtarmak için ne yapamamız lazım?

Kafamı kaldırdığımda masanın üstündeki vazoda duran mügeyi görüyorum ve onu bana satan çocuğun yüzü geliyor aklıma. Sadece keyif için satış yapan bir çocuğun suratı, sokakta çatlamış elleri ile boya takımını sıkı sıkı tutan bir çocuğun yüzüne karışıyor. Ve ben yeni bir cansız bedenin acısını ve masum ölü çocuklarının analarının feryatlarını içime atıp sessizce ağlıyorum.

SunA.K.
Mougins 02.05.2003
skelesoglu@eudoramail.com

Yukarı

 Deniz Fenerinin Güncesi: Seyfullah Çalışkan


AKŞAMLAR ÇOCUKLARI BÜYÜTÜR

En güzel günlerim çocukluğumun tozlu sokak aralarında saklıdır. Bütün yoksul çocuklar gibi yaşadıklarımdan bin kat fazla özlem biriktirirdim. Pantolonlarım, gömleklerim, ayakkabılarım her gün biraz daha küçülürdü. Bahçedeki tahta kapının önüne geçip boyumu ölçerdim. Yazın başından beri iki parmak daha uzamış boyum. Yine de bütün ağaçlar, bütün duvarlar ve babam benden çok büyük. Çok ekmek yiyorum ama yine de büyüyemiyorum. Ah bir büyüsem, okulumu bitirsem, çalışmaya başlasam. O zaman köpeklerden korkmam. Çok güçlü olurum. Bünyamin Dayı'ların Karabaş'ın kafasının pekmezini akıtırım. Yanıma bile yaklaşamaz. Daha dün sabah bakkala giderken kovaladı beni. Alacağı olsun, defteri dürülecek nasılsa...

Büyüklerin çok parası olur. Benim de çok param olacak. O zaman canım istediği kadar gazoz içerim. Atladığım gibi Ramis'in Minibüsüne doğru Manisa'ya... Manisa bizim köye benzemez. Geçen yıl abimle Mesir'e gitmiştim. Her taraf sokak, her taraf ev, dükkan, araba dolu. Çocuklar hep kaybolurmuş. Abimin elini hiç bırakmadım. Canın köfte mi istedi? Yirmi tane lokanta yan yana. Kapılarına birer adam koymuşlar. Neredeyse yalvarıyorlar , gel bizde ye diye. Parkları var, salıncakları, kaydırakları var. Öyle çok sallandım ki midem bulandı. Ama bir daha nerede bulacağım. Yine de inmek istemedim. Sallandım, bulutlara gittim geldim, Abimin sabrı tükeninceye kadar."Yeter artık: Hadi gel de gidelim," deyinceye kadar.

Dere boyunda söğütler suya eğildiğinde, kavaklar göğü deldiğinde ben de büyüdüğümü anladım. Salıncaktan bulutlara uçtuğumdan beri kaç yıl geçti bilmiyorum. Kaç kez altın sarısına döndü üzümler? Kaç kez ova göz alabildiğince kar gibi pamuk açtı? Kaç pantolon eskittim, kaç çift kara lastik ? Kaç kez zeytinden düştüm? Hatırımda kalmadı. Saymayı unuttum belki de. Büyüdüğümü iki gün önce anladım. İlk kez konuşmaktan bu kadar çok korktum. İlk kez birinin yüzüne bakmaktan... Giysilerim fiyakalı olsun istedim. İlk kez bir sokak beni böyle yalvar yakar çağırıyordu. Gitmek istemediğim halde, ilk kez kendime söz geçiremiyorum. Şimdiye kadar umursamadığım yüzüme baktım aynada uzun uzun. Gözlerime, saçlarıma, ellerime baktım. Çok ama çok yakışıklı olmak istedim. Ve çok beğenilmek. İçimde hiç dinmeden deli bir yağmur yağıyor. Nedensiz yere ağlamak istiyorum. Çok sevdiğim karpuzun bile o eski tadı kalmadı. Geceler şimdi neden daha uzun? Anlayamıyorum. Ben büyünce zengin olacaktım. Canımın çektiği kadar gazoz içecektim. Oysa şimdi canım gazoz içmek istemiyor. Okulun biteceği de yok. Birini bitiriyorsun diğeri başlıyor. Boyumu ölçmeyi de bıraktım. Aksekili'nin bahçesindeki şeftaliler huzura kavuştu. Eskisi gibi duvarın üstünden koparıp koparıp gömleğimin içine doldurmuyorum. "Gel şeftali al" diyorlar. Şeftali yemek istemiyorum. Yağmurdan sonra sokakta biriken sularda gezmeyi de... Bana bu kasaba , evim ve sokaklar artık dar geliyor. Hiçbir şeyin eski tadı, neşesi, rengi yok artık.

Büyümek istemiyorum. Gözlerinin içinde aklımı kaybetmeyi de. Saçımı elli defa ıslatıp ıslatıp taradım. İnadına kirpi dikeni gibi dimdik duruyorlar. Baksana... Ne kadar utansam da pantolonumun dizindeki yama sokaklara ben buradayım diye haykırmaya devam ediyor. Seni sevmek istemiyorum. Nasıl ittiysen, tut elimden kurtar beni. Çıkar beni bu sevdanın içinden. Yolumu kaybettim. Sevmek kim? Çocuk bakışlarım duruyor gözlerimde. Senin yüzünden sokaktaki oyunlara karışamaz oldum. Daha çok erken. Büyütme beni olur mu? Seninle konuşmak istiyorum. Ah bir gelsen... Akşama doğru Tahir'in bakkalına gel. İki sakız bahanen olsun. Söyleyeceklerimi aklıma yazdım. İğde ağacının altında seni bekleyeceğim. Bakkala gelemiyorsan, Horoz Mehmet'in evinin arkasına gel. Dere kenarına... İki kesik ıslık çalarım. Sakın unutma. İki ıslık, sen ve ben. Sazlar salınır rüzgarla akşama bakarak. Senin için çocukluğumu kurban ettim. Konuşmak için akşama doğru...

Kan ter içinde gelen sen miydin? Sözlerim mi eridi kar gibi? Pehlivan Dayı'nın bahçe duvarında iki kumru ötüyordu. Eğer ayaklarının izi olmasaydı bir rüya gördüm sanacaktım. Sen akşam oldun. Dereden kırmızılar aktı içime. Dere, akşam, kırmızı ve kumru hepsi sendin. Geldin... Elimde değildi büyüdüm. Zengin olamadım, büyük adam olamadım. Bütün düşlerimi attım. Yerine seni koydum. Soma Treni yolcularını döküyordu istasyona. Makasçı Niyazi Son düdüğünü çaldı. Sen gittin. Çocukluğum bakakaldı ardından ağlayarak...

Güller Beni Anlar.

Seyfullah

Yukarı

 Has Kahveci: Tunca Tünay


Ömer Kaptan’ın ağına takılanlar...

Şile’de en sevdiğim yerlerden birisidir balıkçı barınağındaki küçük kahve. Günün her saati oradadır balıkçılar. Bir yandan söyleşip bir yandan da elbirliğiyle ağlarını onarırlar. Arkadaştan öte, artık kardeş olmuşçasına yakın bağlarını gözlerinden anlarım. Bir köşede kahvemi içerken, ilgiyle gözler ve dinlerim onları. Çoğunun yaşamı denizin onlara armağan edeceği balıklara bağlıdır ve tekneleri gözbebekleridir sanki. İşini seven bir dikiş ustası özeniyle onardıkları ağları incitmek istemezcesine, o kocaman elleriyle öyle yavaşça tutarlar ki, onları okşadıklarını sanırım. Birbirlerine yarı sataşma, yarı kollama içeren sözcüklerle seslenirler çoğunluk. Konuşmaları genelde hep aynı konu üstüne gelir dönüp dolaşıp. Siyaset ve yaşam pahalılığı. Bazen kendimi onlara öylesine yakın bulurum ki, bir sözcüğün ucundan tutup , aralarına katılmak isterim ama özel yaşamlarına gireceğimden korkup, beni itelerler korkusu ağır basar, bir köşede sessizce oturmayı yeğlerim.

Ömer Kaptan’ın belli bir ağırlığı var diğerleri üstünde. O konuştuğunda sözünü kesmiyorlar ve pek sataşmıyorlar ona. 70 li yaşlarda, sağlam yapılı, karayağız bir balıkçı Ömer Kaptan. Yaşamdan hoşnut pırıltıların ardında, dokunsam akmaya hazır yaşlarını taşımaya alışmışçasına yorgun gözleri ara ara geçmişe dalıyor. Bir suskunluk geliyor üstüne. Buna alışkın diğer balıkçılar, onu kendisiyle başbaşa bırakıyorlar. O tüm duygularını elindeki yırtık ağa aktarırcasına eğiliyor önüne. Belli ki, acılarla sevinçlerin karıştığı tüm geçmişi elindeki ağın içinde o anda. Ömer Kaptan, bir yandan önündeki yırtık ağı onarırken, bir yandan geçmişinde dolanıyor uzun süre.

Geçmişte yeterince kaldığını düşünüp, ona; ”Çayını tazeleyeyim mi Ömer Kaptan? ” diyen kahvecinin sesiyle öylesine irkiliyor ki, bu güne zorla döndüğünü anlıyor tüm balıkçılar. “ Hoş gelmişsin Ömer Kaptan” dediklerinde, o, boş bulunuyor ve gülümseyerek; ” Hoş bulduk, ağalar” diyor.. O an, geçmişteki acılarıyla uzlaşmanın ve onları yadsımadan yaşamayı bilmenin dinginliğini görüyorum gözlerinde. Ben de rahatlıyorum.

Bir süre oturduktan sonra, denizin yanındaki kahve bir balıkçı teknesi gibi suyun yüzünde sallanmaya başlıyor sanki. Bir yandan da balıkçıların sesleri bu sallantıya eklendiğinde bir ağırlık basıyor üstüme. Başımı masaya koyuyorum ve....

Kahvecinin “ Abla taze çay ister misin?” sorusunu, “ hoş bulduk” diye yanıtlarken ona gülümsüyorum...

Tunca Tünay 3 Mayıs 2003
ttunay@superonline.com

Yukarı

 Milenyumun Mandalı : Sait Haşmetoğlu


Milenyumun Mandalı

Editör'den Önemli Not: Sevgili Sait Haşmetoğlu'nun e-romanı görsel öğelerle süslendiğinden, devamını ve önceki sayılarını aşağıdaki adresten tek tıklamayla okuyabilirsiniz. Üşenmeyin... Tıklayın...
http://www.kmarsiv.com/xfiles/mandal_98.asp

Devamı var

Yukarı

 Dost Meclisi


YAZDIM İŞTE

Bencil olmayı planlıyorum 3 Mayıs için.Planım tamamen düşsel. Heyecanlıyım, heyecanlanıyorum, dolayısıyla gerginceyim…

Yine “bu son” diyerek kendime, başlayacağım 3 Mayıs’a…

4 Mayıs’ta ne hissedeceğimi, neler düşüneceğimi kestiremiyorum. Oysa iki-üç yıl önceki “bu son”ların ertesinde neler yaşayacağımı hep on ikiden vururdum. 3 Mayıs akşamı ve 4 Mayıs günü sürpriz dolu şimdi.Belirsizliklere olan takıntımdan sürprizlerden çok hoşlanmam…

Zaman ilerledikçe ivme kazanan heyecan adlı duygu, beynimi,bedenimi, kalbimi etkisine almaya devam ediyor. İşte bundan hoşlandım… (Heyecanın bu cinsinin tadını unuttuğum sırada olmasından daha da çok hoşlandım.)

Tam iki yıl oldu seni görmeyeli. 28 Nisan’da Kadıköy Rexx sinemasının önünde buluşmaya karar verdik. Hangi yönden geleceğini bilmiyordum. Tahminimde yanılmadım….

Heyecanlandığımda tuvalete gitmem gerekir yıllardır. 5 dakika bekledim seni, gecikebileceğimi söylemiştim sana, erken gelmişliğimin rahatlığıyla, Kadıköy Halk Eğitim Merkezi’nin yolun iki kat altındaki doğal kokulu ama temiz görünümlü tuvaletine doğru gidiyordum ki karşılaştık aynı çizgi üstünde.Aynı gülümseme ve eminim aynı heyecanla (ki kalbim en yüksek ritmine erişti kısa bir süreliğine). O an’ı o kadar hızlı yaşamışım ki, sadece el mi sıkıştık, öpüştük mü, hem el sıkışıp hem öpüştük mü, merhaba mı dedik hiçbir şey demedik mi, ne yaptık hatırlamıyorum…

Özlemişim seni, o an anladım.Her şeye rağmen özlemişim...

4 Mayıs'ın heyacanı bastı yine üstüme bütün ağırlığıyla, gecenin de tam ortasına gelmişim. Uyumak zorundayım...

RUMUZ GONCAGÜLEN

Kahve Molası'nın sürekli ve sabit(!?) bir yazar kadrosu yoktur. Gazetemiz, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır. Bu bölüm sizlerden gelecek minik denemelere ayrılmıştır. Yolladığınız her özgün yazı değerlendirilecektir. Siz sevgili kahvecilere önemle duyurulur.
Kahve Molası bugün 3.230 kahveciye doğru yola çıkmıştır.

Yukarı

 Tadımlık Şiirler


BURSA'DA AKŞAM

Bu gün de sonbahardan süzülüp doğdu akşam
Dağların yere indi koyu serin gölgesi.
Uludağ etekleri al ipekten bu akşam
Düştü yeşil ovaya kubbelerin gölgesi.

Ufuklarda bu akşam ne sis var, ne bulut var
Selvilerin içinde bir alev Emir Sultan.
İçten dualar gibi geçiyor sanki rüzgar
Bir ilahi adaya benzeyen Yıldırım'dan.

Orada ince yollar gölgeleniyor işte
Karşıdan renk içinde solgun ay görünüyor.
Güneşin son nurundan bir damlacık içmiş de
Şu karşıki kulübe bir saray görünüyor.

Gözlerine vurunca kubbelerin gölgesi
Öz cenneti gönlümle seyr ettim ben bu akşam.
Göklerde ne bir nefes, ne de bir kanat sesi
Uludağ etekleri al ipekten bu akşam...

Ömer Bedrettin UŞAKLI

<#><#><#><#><#><#><#>

DENİZ HASRETİ

Gözümde bir damla su deniz olup taşıyor
Çöllere kalmış gibi yanıyor, yanıyorum.
Bütün gemicilerin ruhu bende yaşıyor
Başımdaki gökleri bir deniz sanıyorum.

Nasıl yaşacağım ey deniz senden uzak?
Yanıp sönüyor gibi gözlerimde fenerin.
Uyuyor mu limanda her gece sallanarak
Altından çivilerle çakılmış gemilerin?

Sevmiyorum suyunda yıkanmamış rüzgarı
Dalgaların gözümde tütüyor mavi, yeşil.
İçimi güldürmüyor sensiz ay ışıkları
Ufkunda yükselmeyen güneşler güneş değil.

Bir gün nehirler gibi çağlayarak derinden
Dağlardan, ormanlardan sana akacak mıyım?
Ey deniz, söyle bir gün sana bakacak mıyım
Elma bahçelerinden, fındık bahçelerinden?

Ömer Bedrettin UŞAKLI

Yukarı

 Gereksiz Bilgiler : Derleyicibaşısı Bahçıgöz


ATEŞ BÖCEĞİ NASIL IŞIK SAÇIYOR

Yaz gecelerinin karanlığında, otların arasında veya havada uçarken parıldayan, yanıp sönerek sarı-yeşil bir ışık veren bir böceği görmüşsünüzdür. Yanına yaklaşıldığında ışığını söndüren, gece karanlığında izini kaybettiren bu böcek, ateş böceğidir.

Aslında bu böceğin verdiği ışığın, ateşle de sıcaklıkla da ilgisi yoktur. Bunun bilimsel adı, 'soğuk ışık' tır ki günümüzde bu ışık henüz yapay olarak üretilememiştir. Bilim insanları, dünyada milyonlarca yıldır mevcut olan bu tabiat teknolojisinin çalışma mekanizmasını çözmek ve insanlık hizmetine sunabilmek için calışmalarına hız vermiştir.

Ateş böceğinin karın bölgesindeki ışık organında bulunan guddelerden , ışık elde etmede rol alan iki ana kimyasal madde üretilmektedir. Bu iki kimyasalın, ışık vermeye tam olarak yetmediği, böceğin, ışık bölgesine yakın solunum organının, ışık verme anında burayı oksijenle beslemesi gerektiği tespit edilmiştir. Bilinmeyen bir ayrıntı ise, bu ışığı hangi şalterin açıp kapadığıdır..

Bu gizemli boceklerin 2000 çeşidi olup, erkekleri uçabilirken, dişileri kanatsızdır. Erkekler, dişileri aramak için geceleri uçarlar ve ışıklarını, birbirleriyle iletişim kurmak için kullanırlar. En iyi ışık verimini gelişmiş dişiler verir. Ateş böcekleri geceleri 3 saat süreyle ışık verebilirler.

aaltan@superonline.com

Yukarı

Kahvenin Yanında

 Kahvenin Yanında: Elif Şeref Artun


 ÇİKOLATA ve PORTAKALLI MİNİ TARTLAR

Bu malzemeyle 6 adet minik tart elde etmeniz kuvvetle muhtemel.

¾ su bardağı un
¼ su bardağı pirinç unu
¼ çay kaşığı tuz
½ su bardağı dövülmüş badem
1 yemek kaşığı toz şeker
125 g margarin (oda sıcaklığında, küp şeklinde doğranmış)
1 yumurta sarısı
1-2 yemek kaşığı soğuk su

Un, pirinç unu, tuz, şeker, badem ve margarini ufalanmış ekmek kırıntısı halini alana kadar parmak uçlarınızla karıştırın. Yumurta sarısını ve suyu ekleyerek hamur haline getirin. 6 parçaya bölün ve her birini merdane ile açarak yağladığınız minik tart kalıplarınıza yayın. 180 derece fırında 15-20 dakika kızaran dek pişirin.

İçine...
100 g bitter çikolata (rendelenecek)
100 g sütlü çikolata (rendelenecek)
1 tatlı kaşığı portakal kabuğu rendesi
2 yemek kaşığı portakal suyu
125 ml krema
3 yumurta (çırpılmış)

Portakal suyunu, kabuk rendesini, yumurtaları ve kremayı karıştırarak iyice çırpın.
Çikolataları benmari usulü eritin ve kremalı karışıma ekleyin. Elde ettiğiniz kremayı tart kalıplarınıza eşit olarak dökün. 180 derecede 20-25 dakika pişirin.
Üzerini krem şanti ve portakal kabuğu ile süsleyebilirsiniz.
Afiyet olsun...

   Tarifi yazdırmak için tıklayın

Yukarı  

 Biraz Gülümseyin


2 Kahkaha = 1 Pirzola ( Şarkılardan TEST Ola ! ) – 02

Çatılmış kaşlarınla, kime düşman gibisin ?
a. Hemen hemen Atatürk’ün kurduğu her şeye – Atatürk Düşmanları
b. Başladık, sırayla gidiyoruz işte, Afgan, Irak, Suriye, kısaca tüm Dünya – Texas’lı
c. Düşman vaaa dı da biz yok mu dedik ? Düşmanı GAP’tırmam – Emekli Isparta’lı
d. Çatarım lan tabi kaşımı, size ne ? Beni bilen bilir ! – Fatih Adamı BeTeredERİM
e. Ne zaman adam oluruz ? : Sadece FB düşmanı olarak elbette ! – Another Fatih

O ağacın altını, şimdi anıyor musun ?
a. Heç u-nu-ğtuuu-rg muygu-uuum gardaşım ? Hatta bubamgiller - LafolaberigeleSA
b. Anıyoruz tabi ! Hatta her yıl düzenli tören yapıyoruz, şu abi bilir - LafCEMbazı
c. Elbette kihiii kihiiii ! O ağacın altına bikaç yavru kih kih ! – Herkesten Hınç Alan Adam
d. A1-A2-A3... Passaparola... A1-A2-A3... Nasıl da bilemediniz, ASIRLIK Çınar olacaktı..
e. Nerden aklıma geldiyse, sallandırırdık o ağaçlarda 3-5 tanesini NETEKİM – Marmaris’li

<#><#><#><#><#><#><#>


Kaçmasanaaa... Daha göremedimmm...

Yukarı

 Birlikte Oynayalım : Presented by Enishte


Bu soru biraz uğraştırdı anlaşılan :-) Ya da zamanınız yoktu. Yanıtım :

ÇELİK - ÇELİM - SELİM - SELAM - SALAM - SALAK - SOLAK - ÇOLAK - ÇOMAK

biçiminde idi. Ancak; çözümü 1 hamle daha öne getirip :

ÇELİK - MELİK - MALİK - MALAK - SALAK ( YALAK ) - SOLAK ( YOLAK ) - ÇOLAK - ÇOMAK

şeklinde Enişte'ye NANİK yapanlar sırasıyla; Merve ŞAHİN ve Berrin CERRAHOĞLU'na BRONZ madalyalarını sunuyorum.. Alkışlarım aynı zamanda çözümü 1 hamle daha öne getirip :

ÇELİK - MELİK - MALİK - MALAK - ÇALAK - ÇOLAK - ÇOMAK

şeklinde çözüm sunan; Hakan CELAYİR'e GÜMÜŞ ve Sinem GÖĞDÜN'e ALTIN madalyalarını sunuyorum...

Yeni Soru : 6 - Sofraların vazgeçilmez ikilisi :-)

KAŞIK - ..1.. - ..2.. - ..3.. - ÇATAL

asesen@turk.net

Yukarı

 Kıraathane Panosu


NEZİH DANYAL KARİKATÜR VAKFI



9.ULUSLARARASI ANKARA KARİKATÜR FESTİVALİ
2/6 MAYIS TARİHLERİNDE YAPILIYOR





Nezih Danyal5 Mayıs / Pazartesi

18:00 Karikatür Sergisi / Kokteyl
İNSAN HAKLARI / Turhan Selçuk
UĞUR MUMCU VAKFI / paris caddesi no:14
TEL: 0312-417 7720

6 Mayıs / Salı
18:00 Karikatür Sergisi / Kokteyl
7-17 ULUSLARARASI KARİKATÜR YARIŞMASI SERGİSİ HÜSEYİN ÇAKMAK 20.SANAT YILI SERGİSi KÜLTÜR BAKANLIĞI GÜZEL SANATLAR G.M. SERGİ SALONU
necatibey caddesi no:55
TEL: 0312-229 3037

NEZİH DANYAL KARİKATÜR VAKFI
PK: 364 YENİŞEHİR / ANKARA
TEL&FAX: 0312- 436 1516
nezih@danyal.com
http://nd-karikaturvakfi.org.tr/

Yukarı

 İşe Yarar Kısayollar - Şef garson: Akın Ceylan


http://dortduvar.kolayweb.com/109847932141.html
...Canım İstanbul, Ruhumu eritip de kalipta dondurmuslar; Onu Istanbul diye topraga kondurmuslar. Icimde tuten birsey; hava, renk, eda, iklim; O benim, zaman, mekan asip gecmis sevgilim. Çicegi altin yaldiz, suyu telli pulludur; Ay ve gunes ezelden iki Istanbulludur. Denizle toprak, yalniz onda ermis visale, Ve kavusmus ruyalar, onda, onda misale...

http://www.bebek.com/isimbank/
Bebeğinize isim vermeden önce bu sayfalara göz atmanızda fayda var. İster kız olsun ister erkek, onlarca ismin bulunduğu bu arşiv size yardımcı olacaktır. Mesela: Akın, güçlüklerden yılmayan anlamına geliyormuş. Yani; isimlerin anlamlarını da bu sayfalardan bulabilirsiniz. Diğer detayları incelemenizi de tavsiye ediyorum.

http://home.attbi.com/~bernhard36/honda-ad.html
Aslında bu bir reklam sayfası. Ama zekice düzenlenmiş bir reklam olduğu için sizlerle paylaşmak istiyorum. Bilgisayarınızda flash 6.0 yüklü değilse biraz sabırlı olmanız gerekiyor. Ama merak etmeyin gerçekten beklediğinize değecek kadar güzel bir çalışma...

http://www.smiliegames.com/soccerpong/index.php3
Futbol tenisi de diyebileceğimiz bir oyun. Tamamen mouse kontrol oynanıyor. Topu kaybetmeden ve sürekli sektirerek ortadaki sayısal hedeflerden puan topluyorsunuz. Online bir oyun olduğu için isminiz listeye dahil edilebiliyor.

Yukarı

 Damak tadınıza uygun kahveler


EditURLs v1.07 [433k] W9x/2k/XP FREE
http://www.aandrc.com/editurls/
Internet Explorer'ın kendiliğinden URL tamamlama özelliğini Registry ile oynamadan halletme olanağı sağlıyor. Öncelikle Yazılan URL'leri temizleyebiliyor, mutlaka tamamlamasını istediğiniz URL'leri ekliyorsunuz. Oldukça büyük kolaylık olan bu özelliği güvenli ve istediğiniz gibi kullanmak için birebir.

Yukarı

http://kmarsiv.com/sayilar/20030505.asp
ISSN: 1303-8923
5 Mayıs 2003 - ©2002/03-kmarsiv.com
istanbullife.com