|
ISSN: 1303-8923
|
|
|
|
Yazılan, Okunan, Kopyalanan, İletilen, Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete - Yıl: 2 Sayı: 260 |
12 Mayıs 2003 - Fincanın İçindekiler |
|
Editör'den : Zekiyiz vesselam... |
İyi haftalar hepimize,
Anneler gününe bayılıyorum. Heryer çiçek bahçesine döndü yine. Umarım hepiniz sevdiklerinizin hatırını sorma şansını iyi değerlendirmişsinizdir. Ben şanslılardanım, unuttuklarım varsa beni affetsinler, ilk fırsatta gönüllerini almaya söz veriyorum. Birgün yerine hergün Anneler Gününü hakkeden annelerimize ve müstakbel annelere tekrar kucak dolusu sevgiler.
Yaklaşık 1 saat kadar önce Kanal D'de ilginç bir yarışma izledim. Pekçoğunuz aslında yarışma denemeyecek bu ilginç deneyi izlemişsinizdir sanırım. IQ Zeka Maratonu isimli bu deneyin sonuçları hemen alındı ve Türk insanının ne denli zeki, çevik ve çalışkan olduğu bir kez daha kanıtlandı. Birçok konuda yaya kalabiliriz ama hızlı düşünme ve muhakeme konusundaki üstünlüğümüz aynıyla vaki oldu. Manipüle edilmemiş olduğu varsayımıyla sonuçlara bakıldığında yüzümüzde güller açtıracak kadar ilginç sonuçlar çıktı ortaya. Öncelikle sarışınların zeka seviyelerinin hiçte sanıldığı gibi olmadığı görüldü. Bunda sonradan olma sarışınların parmağının olduğunu sanıyorum. Bir diğer önemli sonuçta erkeklerin kadınlardan bir gömlek üstün IQ derecesine sahip olduğu. Şimdi bundan ne gibi bir fayda çıkarılmalı bilmiyorum ama kadınların bu yenilgiyi kolay kolay sineye çekeceklerini sanmakta saflık olur diyorum. Yalnız gözden kaçması için epeyce çaba sarfedilen bir uyarıyı gözönüne almayıp deneye cep telefonları ile katılanları hoş bir sürpriz bekliyor galiba. Yanlış hatırlamıyorsam 6 bölümden oluşan deneyin her bölümünün sonunda katılmak isteyenlerin cevapları mesajla yollaması istendi. Hızla akan yazıda söylenildiğine göre her bir mesaj 8 kontür değerinde olup anında tahsilat yapılıyordu. Gene söylendiğine göre 15 bin küsur kişi deneye katılmış ve altı çarpı sekizden kırksekiz kontürü IQ testi için harcamış. Durum böyle olunca deney başarıyla sonuçlanmış ve bir çırpıda
yaklaşık yediyüzyirmibin kontür karşılığı para servis sağlayıcının kasasına girivermiş. 48 kontür bir IQ testi için fazla olmasa gerek ancak bu deneyi düzenleyenlerin IQ seviyesinin ortalamanın çok üstünde olduğunun da açık bir delili. Daha nice IQ testlerine o halde ne diyeyim!... Ben mi? Ben katılmadım. Henüz IQ seviyemi ölçtürecek zeka seviyesine ve cesaretine sahip değilim, ne yalan söyliyeyim...
Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle... Cem Özbatur
|
Kahveci Ozan : Ozan Özkaracan |
Birazım.. Kıbrısım
İki adım ötemdeki bir yaşamın hikayesidir.. Yalın, gerçek, yaşanmış bir sınır ötesi takviminden dökülenlerdir...
Yıllar önceydi, çocuktum; boyum kadardı yüreğim, beynim, gözlerim, görebildiklerim, hissedebildiklerim.. Bildiklerim öğretilenler kadardı, gittiklerim gidebilmeme izin verildiği kadar.. Karanlık bir dağ yamacından izlediğim sarı ışıklı doğduğum toprak manzarasına bakarken, sadece tanımsız bir özlemdi gördüğüm, hissettiğim.. Hep düşman şiirlere konu edilmiş bir başka ülke toprağıydı sınırın öte yarısı.. Sınır kalkanımdı, korunmamdı.. Bir ada ülkesinin deniz ötesi umutlarıyla büyütülmüş, karşı kıyıları, kıyılara süzülen dağları emniyet bilmiş bir çocukluktu benimkisi...
Doğduğum toprakları başkalarının hikayelerinde, başkalarının gerçekliğiyle tanımış bir kök yalnızlığı, ulaştığı gökyüzüne tutunamayan bir gövde ehemmiyetsizliğiydi çocukluğum.. Bir çizgi misali önümde duran geçmişime gidemeyişim, hatta gitmek istemeyişim kimin oyunuydu, ya da benim oyunlarda cezalı oluşum hangi kuralı çiğneyişimdendi, bilmiyordum, bilemezdim.. Dedim ya, çocuktum...
Bilmeden, bilmeme izin verilmeden büyütüldüm.. Yasak soruları güncemden uzak tuttuğum, bazı soru işaretlerine yasaklar listesinden dokunduğum bir çocukluktan bugüne, eksik bir erişkinlik senaryosu yazılmış bir gövdeyim.. Gövdemdeki boşlukları doldurmak adına çok şehire göç ettim, çok seyirden geçtim ama bilmedim, bilemezdim geçmişini arayan bir kayıbın hazinesinin yarınında değil dününde onu beklediğini.. Yollardan biriktirdiklerim çoğalttı hep beni, zenginleştirdi ama hiçbir zaman tamamlamadı, tamamlayamazdı.. Anladım, geçmişten hediye bir boşluğu bugünle, yarınla dolduramıyormuş insan...
Şimdi sınırın öte yanına geçebiliyorum, doğduğum topraklarda yürüyebiliyor, nefes alabiliyorum.. O zamanlardan bu zamana ne değişti..? Geçen onca zamana sakıncalı başlığını attıran sebepler neydi..? O sebepleri zaman mı iyileştirdi, yoksa zaman boşa mı geçirildi..? Sayısız soruyla, cevapsız bir ada genci hikayesiyim.. Çocuktum, büyüdüm, bilmiyordum, hala bilmiyorum.. Sanki toprağı uyutuyorlar ve ben üzerinde rüya görerek bana dayatılmış bir sürü gerçeği yaşam sayarak yaşıyorum.. Aynı gökyüzünü, aynı toprağı, aynı iklimi, aynı zaman dilimini paylaştığım başka ülke insanlarıyla çekingen selamlaşmalar, kaçamak bakışlarla çeyrek asırlık bir küskünlüğün utancını paylaşıyorum.. Ben ya da benim gibi büyütülenler mi utanması gerekenler, bilmiyorum, bilemem; dedim ya ben ancak izin verildiği kadarını bilebiliyorum...
Kıbrıs; binlerce yılın, onlarca medeniyetin yaşanmışlıkları koynunda işkence izi, mahkum toprağı Kıbrıs.. Herkese mavi boncuk dağıtan, göz süzen, cilveli, işveli toprak, Kıbrıs.. Kaç hayata mahpushane, kaç kimliğe sürgün Kıbrıs.. İnsanoğlunun toprağa, düşmanlığı, kini motif motif işlediği örtü, Kıbrıs.. Gidince gurbetim, yaşarken esaretim, Kıbrıs..
Doğduğum toprağa gidebilmeme, annemin, babamın çocukluğunun resmini çekebilmeme, tanımadığım dede mezarını ziyaret etmeme yıllar sonra izin veriliyor şimdi.. Gittim, gördüm, kokladım, ama hissedemedim.. Anladım, bilmemi istemediklerini özleyemezmişim.. Yıllarca hislerime kilit vurulmuş, yıllarca koparmışlar köklerimi toprağımın güney coğrafyasından, güneş doğudan doğmuş, batıdan süzülmüş, kuzey emniyetimmiş, güney coğrafyada bir yönden ibaretmiş, güney sürgünmüş.. Kaç zaman gerekecek barışmak için güneyle, güneyi gündelik yaşama indirgeyebilmeye bilemiyorum, tek bildiğim şimdi artık ne kuzeyli, ne de güneyliyim..
Fiziki engelleri kaldırdı büyük büyük adamlar, ama küçük adamın içindeki sınırların başıboşluğuna nasıl bir çözüm düşünüyorlar, merak ediyorum..!? Nereye kadar ülkemin toprağı..? Bölünmüş vatandaşlığımın sınırları nerde başlayıp, nerde bitmekte..? Doğduğum toprağı mı, yoksa büyüdüğüm öte yaka toprağını mı beşiğim bilmeli..? Daha nice sınırı belirsiz, cevabı ambargolu soru toprağı ülkem, Kıbrıs.. Sürgünüm, tutsaklığım, benim olan ama benim diyemediğim.. Senin, onun, ötekinin doyumsuz iştahına meze devşirme ülkem.. Kıbrıs; talihini paylaştığım, kaderini yazdığım, biraz benim ülkem..
Birazım ben.. Kıbrıslıyım...
Ozan Özkaracan
Yukarı
|
Misafir Kahveci : Şükran Şaştım |
YALNIZ DİALOG
- Hemen mi?
- Evet, hemen.
- Biraz zaman verseydin, bak sevdiklerimden ayrılıyorum.
- Alışmadın mı daha, ömrünce sayısız defa sevdiklerinden ayrılmadın mı?
- Ayrıldım ama, buna alışılır mı? Hüzünlenmenin, özlemlerin alışkanlığı olur mu?Bırak biraz onlarla yaşadıklarım içimde demlensin. Neden bu kadar bunaltıyorsun beni? Herkesten ve herşeyden çok seninle beraber değil miyim? Neden bu kadar doyumsuzsun?
- Doyumsuz muyum? Sen neden ikiyüzlülük yapıyorsun? 'Seni seviyorum' diyen sen değil misin? 'Yaşamı, insanları benimle anladığını, düşünce gücünü benimle kazandığını,' söyleyen sen değil misin? İstediğinde yanında olacağım, istemediğinde olmayacağım, bu nasıl olacak, söyler misin? Kocaman kadın oldun artık, benimle yaşamaya alış!
- Alışamam! Benimle birlikte doğman benim seçimim değildi. Seni isteyip istemediğim bana soruldu mu? Birlikte kundaklanmışız, birlikte büyütülmüşüz senin kim olduğunu anlayıncaya kadar iş işten geçmişti. Çok yoruldum. Bu kadar yıl seninle yaşamak kolay değil. Hele o ilk yıllarda hiç iyi davranmadın bana, unuttum mu sanıyorsun? Ergenliğimi arkadaşlarımla taşkınlıklarla yaşamak varken, sen beni her fırsatta odaya kapatırdın, üstüme abanırdın, sahip olurdun bana. Bedenimi, ruhumu sana teslim etmemi isterdin benden. Hoyratça davranırdın. Her yerim sızlardı, sürünürdüm günlerce. Kimseye de anlatamazdım bunu. Nasıl anlatılır ki bu, kim anlar?
- Ağlama! Lütfen ağlama! Biliyorum, o yıllar güzel değildi, benim için de değildi. Ben sanki çok mu hoşnuttum öyle davranmaktan. Çok direndin bana. Evet senin seçimin değildi benimle yaşamak ama ben vardım, şimdi de varım. Sen de bunu anla! Ağlama artık, lütfen ağlama! Buğulu gözlerin çok derin, acına dokunulabiliyorum sanki. Ama mutlu olduğunda da çok güzel bakıyorsun, yüzün de güzelleşiyor. Hatırlıyor musun, benimle barıştığın günleri? O günler çok güzeldi. İlk o zaman söylemiştin, beni sevdiğini. Birlikte sinemaya giderdik, yürüyüşlere çıkardık, birlikte kitap okurduk. Arkadaşlarını bile paylaşırdın benimle, hiç rahatsız olmazdın benden.
- Evet, o günler güzeldi.
- Şimdi de güzel.
- Evet güzel ama zamanımın çoğunu seninle geçiriyorum, bu normal mi sence? 'Bana alış,' diyorsun. Tamam alışayım, alıştım diyelim...alışkanlıklarda duygu var mıdır? Kalır mı? Sanırım ben seni tükettim. Seninle çok şey yaşadık, defalarca aynı şeyleri. Aşındı artık bu ilişki. Baksana, şimdi bile tartışıyoruz. Artık tartışmak istemiyorum. Tamam, gitmeyeceksin, beni bırakmayacaksın...zaten o kadar çoksunuz ki, sen bıraksan başkası gelir. Senden birşey rica edeceğim, ne olur beni kırma. Seninle arkadaş kalalım. Tartışmalar, kavgalar, hüzünler olmasın. İyi şeyler yaşamayacaksak, kötü şeyler de yaşamayalım. Birlikte uyuyacak, birlikte uyanacağız. Hep birlikte olacağız. Fakat artık birbirimizden birşey beklemeyelim.
- Çok yorgunsun, görüyorum. Bu halinle çok üstüne gitmek istemiyorum ama ilişkimizi yönlendirecek olan sensin. Her şey sana bağlı. Hep bir arayış içindesin, birşeyi yakalamaya çalışıyorsun yıllardır. Ne olduğunu bildiğine bile emin değilim. Aradığını bulduğunu görürsem sana yaklaşmayacağım. Söz veriyorum!
Şükran Şaştım 28.04.2003 / Ankara
Yukarı
|
Gönülden Kahveci : Aylin Çukur |
BİR KUTU DOLUSU SEVGİ
Tam anlamıyla ne zaman duyduğumu hatırlamıyorum ama arkadaşlar arasında oturup konuşurken bir arkadaşım beni derinlemesine etkileyen,hatta akşam eve gittiğimde anneme anlattığımda duygulanmasına,gözlerinin dolmasına sebep olan bu öyküyü kahve molasının okuyucularıyla paylaşmak istedim.
Finansal durumu çok iyi olmayan,babalarını kaybetmiş ve bir anne bir de çocuktan oluşan bir aile hayatın engin dalgalarının arasında su üstünde kalmaya çabalıyorlar. Bir gün anne bakıyor ki olcak gibi değil çocuğu karşısına alıp;''yavrum durumumuz iyi değil,harcamalarımızda daha dikkatli olmalıyız'' diyor. Çocukta haliyle ses çıkarmıyor ve birbirlerine destek olmaya çalışarak ayakta kalmak için, kimseye muhtaç olmamak için çok dikkatli harcama yapıyorlar. Bu böyle devam ederken çocuk yıl içindeki harçlıklarını biriktirip 'anneler günü' gelip çattığında annesine heyecanla çok güzel bir paket içinde, annesinin almak isteyipte alamadığı kazağı hediye ediyor ve hediyeyi verirken ''iyi ki varsın!'' diyor. Ancak anne parlıyor ve ''sen durumumuzu bilmiyor musun?! Nasıl hediye alırsın?! Sorumsuzsun'' diyerek çocuğu azarlıyor ve çocuk odasına gidip ağlıyor; ''böyle olmamalıydı,özür dilerim anneciğim'' diyerek haykırıyor!
Bu ailenin ekonomik durumu böyle devam ediyor; ne bir düzelme oluyor ne de birilerine muhtaç oluyorlar fakat sürekli yediklerinden içtiklerinden kesiyorlar, giyim ve sosyal hayatları ise babaları öldükten sonra tamamiyle yok oluyor .
Yine uzun ve zor bir yılın ardından o kutsal varlılara adanmış olan ''anneler günü''geliyor.Sabah annesini öperek uyandırıyor ve özenle yapılmış hediye paketini uzatıyor ve ''seni seviyorum'' diyor.Annesi paketi açıyor,bakıyor ki kutunun içi bomboş!Başlıyor, "sen benimle dalga mı geçiyorsun? Bu boş paket ne anlama geliyor?" diye azarlıyor ve çocuğa bir tokat atıyor! Çocuk en sonunda hıçkıra hıçkıra ağlama sesleri içinde ''anneciğim o kutu göründüğü gibi boş değil! Ben o kutuya tüm sevgimi koyup, sana sundum'' diyor!
Bilmiyorum siz ne hissettiniz?!Maksadım burda anneyi karalamak değil sadece şunu belirtmek istedim;anneler gününde öyle özel bir kutlama,büyüleyici hediyelere gerek olmadığı,en güzel hediyenin ''SENİ SEVİYORUM ve İYİ Kİ VARSIN!!!'' demek olacağının altını çizmek istedim böyle bir öyküyle ucundan yakalamaya çalışarak...
Bütün annelerin anneler günü kutlu olsun!!! Onlar bizim hayatta ne olursa olsun hakkını ödeyemeyeceğimiz yegane varlıklar...
AYLİN ÇUKUR
Yukarı
|
Görmüş Geçirmiş Kahveci : Kemal Duykan |
Eleştiri Üzerine Denemeler - Bölüm 2
Eleştirinin “e”sine bile katlanamayanlar şuna benzer ifadelerin arkasına sığınmakta ustadırlar:
-“Efendim aslında ben eleştiriye kaştı değilim.Hatta eleştirinin yarlarına inanan bir insan olarak diyorum ki;eleştiri olmalı amma yapıcı olmalı yıkıcı değil.Eleştiri; yazdıkları nedeniyle eleştirilen kişiye bir şeyler öğretmeli,ona katkıda bulunmalı,onun yazı dünyasını güçlendirip geliştirmeli,eksiklerini tamamlamasına yardımcı olmalı.Hem eleştiri yapılacaksa, bunu uzmanlar yapmalı,öyle her eline kalemi alan eleştirmenliğe soyunmamalı vs.. vs…
Yani bunun öztürkçesi “ben her türlü eleştiriye de,eleştirmenlere de karşıyım arkadaş” demektir.
Hani “bozuk saatler de günde iki kere doğruyu gösterir” derler ya,işte yukarıdaki iddialar da öyle.Yani içlerinde az buçuk gerçek payı var.Var da, o tür iddialarda bulunanların kafalarından geçenler yazdıklarıyla uyumlu değildir.Asıl söylemek istediklerinin tercümesini yukarıda yazdım.
Eleştiri konusunda eli kalem tutan herkesin, önce kendisine saygısı olmalı,sonra da kendisine saygısının bir gereği olarak, eleştiri konusunda içinden geçenleri evirmeden çevirmeden dosdoğru yazmalı.Daha da açıkçası:
-“Ben eleştiriye karşıyım arkadaş!”demek,kesinlikle ayıp değildir.Bir bakış açısıdır.Kişi bunu söyleyecekse,adam gibi söylemeli;öyle güzel cümlelerin arkasına sığınarak eleştiriye karşı değilmiş gibi görünme numaralarından uzak durmalıdır.
Benim gözümde; açıkça eleştiriye karşı olduklarını söyleyenler de, tam tersini savunanlar da, saygın insanlardır.İki yüzlülük ise hiçbir işte geçer akçe olmadığı gibi, eleştiri konusunda da değildir.
Bir de şunun altını çizmek lazım:Eleştiriye karşı olsun olmasın yazdıklarını kamuya açık alanlarda sergileyen herkes, gelecek eleştirilere hazırlıklı olmalıdır.”Ben kendim için yazıyorum” iddialarının herkese açık net ortamlarına hiçbir kıymet-i harbiyesi olamaz!
Not: Eleştiri üzerine çeşitli net ortamlarında yapılan tartışmalardan esinlenerek yazılmış olan bu dizi,bireysel anlamda hiç kimseyi hedef almadığı gibi, hiç bir site yöneticisini yada site ahalisini de özel olarak hedef almaz.Lütfen hiç kimse bu dizide yazılanları üzerine alınmasın.Çünkü yazanın kesinlikle böyle bir amacı yok.
Hitler’in kendisi Avusturyalı olmasına rağmen,neden Almaya’ da siyasi lider konumuna geldiğini sorduğum bir Alman dostum şöyle yanıt vermişti:
-“Avusturya’nın demografik yapısı Hitler mantığını taşıyamazdı.Oysaki her Alman aydınının düşünce bazında Hitler’den birkaç damla vardır.Hitler düşmanı kesilen Alman aydınları dahi yönetici konumuna geldiklerinde,Hitler’i anımsatan davranışlar sergilemekten geri durmazlar.Çünkü Alman kültüründe kendini üstün görme kompleksi vardır ve Hitler bu kompleksi kamçılayarak yoğunlaştırmıştır.
Benim gözlemlerime göre Alman arkadaşımın sözlerindeki gerçek payı yadsınır gibi değil.
Bizim aydınlarımızda da ülkemizi kırk yıl yönetmiş olan Çoban sülü’nün önemli etkileri,kalıntıları var.
Çoban Sülü’nü siyaset yazan gazeteciler iyi tanırlar.İster çok satan gazeteler de yazın, ister yerel basında, Demirel’in canını yakacak kadar çimdiklediniz mi, soluğu mahkemede alırdınız.
Süleyman Bey’in Türkiye’nin her tarafına yayılmış gazeteci kılıklı ispiyoncuları,jurnalcileri vardı.Herhangi bir gazetede Süleyman bey çimdiklenmişse anında duyururlardı kendisine.O da Adalet Bakanı aracılığıyla hemen basın savcılarını harekete geçirirdi.
Süleyman Bey ve onun Adalet Bakanlarına göre Süleyman beyi köşe yazılarıyla çimdiklemek “Devletin Manevi Şahsına Hakaret” sayılıyordu.Çünkü Başbakanı eleştirmek suç oluşturmuyordu ama“Devletin Manevi Şahsına Hakaret” suç sayılıyordu.
İşte Süleyman Beyin bu huyu neredeyse tüme yakın yöneticilerimize sirayet etmiştir.En fazla da Süleyman Beye antipatisi olan yönetici kadrolarımıza.
İşte bunu anlamanın yolu:Çevrenizdeki konumu yönetici olan insanları şöyle bir canlarını yakacak biçimde eleştirin de görün nelerle suçlandığınızı.Siz onu eleştirmemişsinizdir,onun yönettiği kuruma hakaret etmiş,o kurumun dibine dinamit koymuşsunuzdur.
Siz istediğiniz kadar “yahu ben yönetici Ahmet efendiyi eleştirdim, onun yönettiği kurumun dibine dinamit falan koymadım” deyin nafile!Artık siz Ahmet beyin yönetimindeki kurumu yıkmak üzere şartlanmış yeminli bir suikastçısınız ve damgayı yemişsinizdir.
İster bir devlet kuruluşunda çalışın, ister özel sektörde, Süleyman Demirel’in kalıntısıyla yoğunlaşan bu hastalık türü hemen göze çarpar.
Süleyman Bey aslında kültürümüzde var olan bu hastalığımızı kamçılamış ve git-gel’lerle kırık yıl süren iktidarı sayesinde olayları çarpıtarak kendine çıkar sağlama diye tanımlanabilecek bu kültürümüzü yoğunlaştırmıştır.Tıpkı Hitler’in Alman kültüründeki yadsınamaz katkısında görüldüğü gibi.
Kemal Duykan
Bölüm 1
Yukarı
|
Milenyumun Mandalı : Sait Haşmetoğlu |
Editör'den Önemli Not: Sevgili Sait Haşmetoğlu'nun e-romanı görsel öğelerle süslendiğinden, devamını ve önceki sayılarını aşağıdaki adresten tek tıklamayla okuyabilirsiniz. Üşenmeyin... Tıklayın...
http://www.kmarsiv.com/xfiles/mandal_102.asp
Devamı var
Yukarı
|
Kim o?
Yalnızlığı seçmesem de o gelir beni bulur bazan..iyi yönden bakarsanız
üretken olursunuz,sevdiklerinizle beraber yapamadıklarınız için bulunmaz
bir olanak olur..sessizlik,suskunluk,özgürlük eşlik eder size,yalnızlığınıza..
kendinizle konuşur arkadaş olursunuz,hoşunuza bile gidebilir yalnızlık çok
uzun olmamak koşuluyla,yine de çok kere oyunun kurallarını da yalnızlık
koyar anlar bitmek bilmez..ve,olumsuz yaklaşırsanız hüzünlenir,arabesk takılırsınız..anlar kaçar birden,yaşamı ıskalarsınız..
Sevdikleriyle buluşmayı seven,aşık olan,sevgi yürekli bir sevgiliyseniz
yalnızlığı yaşayamaz,düşlerde kavuşursunuz her an,sevdiğiniz içinizde,
gözleri sizin gözleriniz olur..
kapım çalıyor.. tak tak.. kim o ?
Kim o,deme boşuna...
Benim,ben.
Öyle bir ben ki gelen kapına;
Baştan-başa sen. Özdemir Asaf
*
Sevmek güzel..sevilerek yaşamak da içinde yalnızlıklar olsa da..
iki kişilik yalnızlıklara dikkat !..
Görüntüde beraber ama içlerinde yalnızlara da..
*
Hayrettin ERSAN
Kahve Molası'nın sürekli ve sabit(!?) bir yazar kadrosu yoktur. Gazetemiz, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır. Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır. Bu bölüm sizlerden gelecek minik denemelere ayrılmıştır. Yolladığınız her özgün yazı değerlendirilecektir. Siz sevgili kahvecilere önemle duyurulur. Kahve Molası bugün 3.264 kahveciye doğru yola çıkmıştır. |
Yukarı
|
ÇOCUKSUZ ANA
İnciye kesmiş gözyaşlarındır
Tomur tomur bebe diye
Düşünde topladığın
Sen çocuksuz ana
Bağrında boy boy güneşler doğan
Sarışını en büyük kızın
Sen anası
Kestaneden, çiçekten, yapma bebekten çocukların
Düş boyu sabahlara dek
Anda bir yeniden doğmakta doğa
Çöz de düğümü düşlerinden
Salıver rüzgara tel tel
Ağlamalar boşuna
Meryem'dendir Mesih
Biliyorsun, salt anadan değil
Nuran HARİRİ
<#><#><#><#><#><#><#>
BİLDİRİ
Güz yapraklarında duruyordu yaşam
Öldüğümüz yerden başladık
Sulardan yıldızlardan
İnce uzun yollardan
Yağmurlardan yamaçlardan
Aşktan başladık.
Düştü yüreğe yalazı anıların
Esti o bildik rüzgar
Yıldızları oyuna çektiğimiz denizden.
Ay ışığı içirip erik çiçeklerine
Esrittiğimiz günlerden esti.
Biliriz bildiririz ki şairiz biz
Bulutların ötesinde duruyordu yaşam
Öldüğümüz yerden başladık.
Nuran HARİRİ
Yukarı
|
Gereksiz Bilgiler : Derleyicibaşısı Bahçıgöz |
Erkek bebeklerin giysileri neden mavidir?
Yüzyıllarca önce insanlarda şeytani güçlerin bebeklerin vücutlarına girmek için fırsat kolladıklarına ilişkin bir ortak inanç vardı. Ayrıca bu şeytani güçlerin, mavi renk tarafından kovulduğuna da inanılıyordu. Bu yüzden şeytan korkar diye erkek bebeklerin giysilerinin mavi olması adet haline geldi.
Bozuk paraların kenarı niçin tırtıklıdır?
Kağıt paradan önce kullanılan paralar altın ve gümüş içeriyordu. Düzenbazlar bu paraları kenarından kazıyarak çok az miktarda da olsa, biriktiyor, parayı da tekrar kullanabiliyorlardı. Bu sorunu çözmek için bozuk paraların kenarları tırtıklı yapılmaya başlandı. Bu tırtıklar sayesinde paranın kazınmış olduğu hemen belli oluyordu.
Yukarı
|
2 Kahkaha = 1 Pirzola ( Şarkılardan TEST Ola ! ) – 03
Oynatmaya az kaldı, Dr.’um nerde ?
a. Çoktan oynattık be ! Az kaldı diyorsun bir de - Vatandaş
b. Kesin yeni gelen sarışın hemşirenin peşine düşmüştür, çok zampara bu Dr.
c. Uğur’cuğum başa alıp bir daha oynatalım, Dr.u geç, bence penaltı, hakem.. – Erman
d. Yine VETO ettiğimi değiştirmeden getirdiler, oynatmayacağım inadına ! - Köşk
e. Konumuz küçük-büyük meselesi değil, lütfen Dr. lafı geçince şu DÜMEN suyunu bırakın artık Haydar Bey
Nasıl geçti habersiz o güzelim yıllarım ?
a. Doğru walla ! Sanırım ben uzaya gitmişim, hatırlamıyorum – Zuzaylı Mustafa
b. Şaklabanlık yaparak ihi ihi ihi ! Biraz da enfeksiyon ayağına hastahane yatarak – Mehmet Ali
c. Aa bee atasın üj-bej kuruş, bakayim falina, süleeeyeyim er bi şeycikleri, yılları,vs...vs..
d. Biz asla atlamamışızdır haberleri, kesin yazmışızdır kimin donu vs.. vs.. – Boyalı Basın
e. Hepinizin haberi oldu aslında, gözünüzün önünde yaptık, aleni ! – Emekli Siyasiler
<#><#><#><#><#><#><#>
Adam olacak köpek yatışından bellidir!..
Yukarı
|
Birlikte Oynayalım : Presented by Enishte |
DOĞRU patlaması yaşadık, pek kolay geldi anlaşılan :-) Yanıt :
KAŞIK - KATIK - ÇATIK - ÇATAK - ÇATAL
Doğru yanıtı ilk gönderenlerden; Mehmet Emin ARI'ya ALTIN, Deniz Şevki KAYABAY'a GÜMÜŞ ve Mustafa AYRANCI'ya BRONZ madalyalarını takdim ediyorum. Erdoğan GÜLBOY, Engin ESEN, Hidayet ÜLKER, Selcan LAFÇI, Bilge DEMİRBOĞAN, Merve ŞAHİN, Hakan CELAYİR, Elvan GÖÇMEN, Gülay GÖNEN, Kemal ÖZBATUR, Ali KUYUCU, PS, Işık ETKİN, Şükran AKÇADENGİ, Canan KURALAY, Sema, Sevin AYDINLIOĞLU, Burhan ARBUŞ, Bülent KUMRAL ve Ayşe Nur Gedik AZRAK'a da alkışlarımı iletiyorum.
Yeni Soru : 7 - Şu GELİN'e kısa yoldan bir GÜVEY bulmalıyız.. :-)
GELİN - ..1.. - ..2.. - ..3.. - GÜVEY
asesen@turk.net
Yukarı
|
|
Kahvenin Yanında: Elif Şeref Artun TAHİNLi KURABİYE |
|
1 su bardağı tahin
1 su bardağı sıvı yağ
1 su bardağı pudra şekeri
1 paket vanilya
1 paket kabartma tozu
1 su bardağı iri çekilmiş ceviz
4,5 su bardağı un
Yapımı çok kolay. Bildiğiniz kurabiye işte… Bütün malzemeyi karıştırıp hamur yapın. Cevizden az büyük parçalar koparıp şekil verin ya da kurabiye kalıbı kullanın. Hafif yağlanmış fırın tepsisine dizin. Üzerine yumurta sarısı sürerek toz şeker serpebilirsiniz. 180 derece fırında 25-30 dakika pişirin. İster sıcak, ister soğuk… Servis size kalmış…
Afiyet olsun.
|
Yukarı
İşe Yarar Kısayollar - Şef garson: Akın Ceylan |
http://www.casus.org/html/modules.php?name=News&file=article&sid=18
...İnternetten sürekli elektronik posta kutunuza yağan tehdit ya da küfür dolu e - postalardan (e-mail) bıktıysanız, size bu postaları gönderen 'sanal suçlu'yu avlamanın yolu var. ...uzmanlarına göre 'sanal suçluyu' bulmanın ilk adımı da, gelen e - postaların 'internet protokol numarasını (IP nosu)' belirlemek...
http://www.language-learning.net/cgi-bin/search_a.pl?langdir=TR
Bildiğiniz ana dilinizden başka bir dili öğrenmenin en geçerli yolu yerinde öğrenmektir. Hangi dil olursa olsun yerinde eğitim veren dil okullarını, lisans seviyelerini, barınma imkanlarını ve hatta çalışma olanaklarını tarıyabileceğiniz bir kaynak sunuyorum sizlere...
http://members.lycos.nl/nurican/Masal.htm
...Bir varmış bir yokmuş, adı sanı bilinen zamanın birinde, dağlardan kopup gelen çağlayanların arasında şirin mi şirin küçük bir köy varmış. Her bahar geldiğinde bir başka güzel olurmuş buralar. Doğaya binbir canlılık gelir, bir başka güzel akarmış dereler. Arılar, kadife kanatlı kelebekler çiçek çiçek gezer...
http://www.abuzerakbiyik.com/206cocuk/20600coc.htm
Şanlı Urfa'ya ait geleneksel ve yöresel bilgi kaynağı. ...İnne minne kirazı oyunu: Bu bir oyundan çok diğer oyunların ebesini seçmek için başvurulan bir tekerlemedir. Çocuklar yan yana dizilir, içlerinden biri elini ağzına götürerek “Oooo...oooooo” der ve daha sonra eline tek tek oyunculara vurarak aşağıdaki tekerlemeyi söyler. Son kelimeyi söylerken elini kime vurmuşsa o kişi ebe olur. Tekerleme şöyledir...
Yukarı
|
Damak tadınıza uygun kahveler |
Hekko Virtual CD v1.02 [1.2M] W2k/XP FREE
http://www.mywebattack.com/gnomeapp.php?id=106239
Biliyorsunuz bazı oyun programları illaki CD'nin CD Rom'da takılı olmasını istiyor. Bu durum çoğu zaman bazı güçlüklere yol açıyor. İşte bu programla bilgisayarınızda sanal bir CD ROM yaratıp kullandığınız CD'nin "image" ini alıp sanki CD kullanıyormuş gibi kullanıyorsunuz. Bu size ayrıca oyununuzu daha hızlı oynama olanağı da sağlıyor. Bilenler bilir diyerek öneriyorum.
Yukarı
|
|
|