KAHVE MOLASI
ISSN: 1303-8923
ABONE FORMU

ABONE OL
ABONELiKTEN AYRIL
HTML TEXT
 SON BASKI
 Ana Sayfa
 Arşivimiz
 Yazarlarımız
 Manilerimiz
 Forum Alanı
 İletişim Platformu
 Sohbet Odası
 E-Kart Servisi
 Sizden Yorumlar
 Medya
 İletişim
 Reklam
 Gizlilik İlkeleri
 Kim Bu Editör?
 SON BASKI
 PDF (~250-300KB)


PDF Versiyonu

Kahveci Soruyor?

KAPI KOMŞULARIMIZ

Xasiork Dergi

Üç Nokta Anlam Platformu


Bilim ve Teknik Dergisi
Yazılan, Okunan, Kopyalanan, İletilen, Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete - Yıl: 2 Sayı: 261

 13 Mayıs 2003 - Fincanın İçindekiler

 Editör'den : Hoş gelişler ola Hocam!..


Merhabalar,

Haftasonunun en güzel haberlerinden biri de en nadide neşe kaynağımızın, yüce varlık, büyük insan, asil kadayıfçı, sanal temel üstadı, sabık başbakanımız, gözümüzün nuru Erbakan hocamızın 5 yıllık hasrete son verip siyaset arenasına geri dönüşü oldu. Milletvekili olup olmayacağı belli değilmiş, ne gam. O şimdi başkan. Hem de kapana açıla fermuara dönmüş bir hareketin sondan bir evvelki partisinin başında. Saadete ulaşmış her insan gibi mutlu, neşeli ve gururlu. Ah be hocam sen meclis dışında değil tam göbeğinde olmalıydın. Olmalıydın ki, senin yeni yetme, sonradan olma nankör evlatların başkan görmeliydi. 5 yılda dağarcığına ne gibi yeni tatlılar kattığını, adil düzenin iki boyuttan üç boyuta geçip geçmediğini, en son versace akımının ne olduğunu öğrenmelilerdi. Nasılsa komşuda pişer bize de düşerdi. Bizde o kıvrak zekandan feyz almanın dayanılmaz hafifliğini yaşayabilirdik. Meclis dışında medyatik olmak pek kolay değil ama eminim sen bir yolunu bulur bizleri o nev-i şahsına münhasır karizmandan mahrum etmezsin. Kongredeki pankarta bayıldım. "Hocam Döndü Ampül Söndü". Biz güldük ama birilerinin eteği tutuşmuşmudur acaba? Ben asıl Hoca'nın gelir gelmez siyaset literatürüne soktuğu "Gayri Milli Görüş" kavramının akibetini merak ediyorum. İstermisiniz birileri de çıkıp "Hayır en milli görüş bizim milli görüş. Yaşasın Öz Milli Görüş" deyiversin. Olur mu olur...
..........

Milli Eğitim Bakanlığının yeni icraatını duyunca güleyim mi ağlayayım mı şaşırdım. Okullarda Ermeni iddialarının asılsız olduğunu işleyecek kompozisyon yarışması yapılması için genelge yayınlamış. Genelgenin Ermeni okullarına da gönderilmesini mizah yazarları en iyi biçimde işleyeceklerdir mutlaka. Ama asıl irdelenmesi gereken birkaç ayrıntı var ki onlar önemli. Birincisi, kendini anlatmakta yetersiz kalan devlet belki bir çıkış yolu buluruz umuduyla çocuklara mı bel bağladı dersiniz? Bugün kompozisyon isteyen yarın savunma hakkını kullanmayı da onlardan isteyebilir. Düşünün, Amerikan Senatosunda "Çocuklar Duymasın"ının havuçu çıkmış Ermeni iddialarını yalanlıyor. Olmaz demeyin, olmaz olmaz... İkinci nokta ise, gencecik beyinlere bir Ermeni sorunu temasını yerleştirmeye hangi aklı evvelin karar vermiş olduğu. Bugüne kadar iddiaların asılsızlığını, görmemezlikten gelerek açıklarken, daha konudan bile bihaber minik beyinlere Ermeni arkadaşıyla kanlı bıçaklı olabilecekleri bir nifak sokmak ancak bir aklı evvelin beyninin kıvrımından çıkabilirdi, çıktıda... Yok kardeşim biz bu kafalarla bir arpa boyu bile yol alamayız. En iyi olasılıkla mehter marşıyla bir ileri iki geri sürünür dururuz.
..........

Biliyorsunuz Çarşamba günü Cannes Film Festivali başlıyor. Kahve Molası'da hiçbir fedakarlıktan kaçınmadı ve sizlere en son haberleri yerinden anında bildirmek için 3 gönüllü muhabirini görevlendirdi. Sevgili Suna ve eşi Murat bizlere yazı ve kendi çektikleri görüntülerle bilgi aktarırken, Sevgili Zeynep'te Perşembe günü festivali tam göbeğinden izlemek üzere Cannes'a gidiyor. Anlıyacağınız en ulusal medyadan pek farkımız kalmadı artık:-)) Suna'nın izlenimleri, Zeynep'in kremaları derken zevkli bir hafta geçireceğimiz anlaşılıyor. Tek eksiğimiz Cannes plajlarına konuşlanmış foto muhabirimiz. Bu sorunu seneye bizzat halletmek üzere hazırlıklara başladım bile, önemle duyurulur.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur

Mehtap Akdeniz

 Ters Köşe : Mehtap Akdeniz


   Binbir 'Yılın Annesi'nden biri.

Anne tarafım ile ilgili her türlü hikaye ya bir peri masalı ya da fıkra gibidir. Az sonra okuyacaklarınız size hayal ürünü ya da fıkra gibi gelebilir, ama iki gözüm önüme aksın ki hepsi gerçek...

Seksensekiz yaşını doldurmuş olan anneannem dünyanın en enterasan karizmasına sahip kadınlarından biridir... Hemen hemen hiç konuşmaz, hiç kavga etmez, hiç bağırıp çağırmaz, son derece sakin ve demokrattır. Kimsenin işine karışmadığı halde Havva Faralyalı dendiğinde etrafındaki herkes için dünya adeta durur. Otuz iki yaşında dört çocuğu ile dul kalmış, onca varlıktan sonra kendi deyimi ile 'bi başına' pek çok güçlüğe göğüs germiş, metanetli, sabırlı ve asil bir kadındır. Uzun yaşamanın sırrının doğayla uyumlu ve sürekli hareket halinde yaşamak olduğunu anadan görme olduğundan, yaşıtlarına göre son derece dinç ve hareketlidir...

Onaltı yaşımda ben babaannemi kaybettiğimde, anneannem de kendi anneannesini(!) henüz kaybetmişti. Tren yolunda raylarda yürürken düşüp ölmüştü anneannemin anneannesi. Elbette o tarihlerde henüz sağ olan anneannemin annesi ise, annesinin bu beklenmedik ani(!) ölümü karşısında hayli üzülmüş ve üzüntüden göz tansiyonu olmuştu. Sevgili anneannem annesi ile uğraşmaktan, anneannesinin yasını bile tutamamıştı... Büyük anneannemi götürdüğümüz doktor "teyzecim çok mu üzüldün son günlerde" dediğinde; "annemi kaybettim oğlum" demesi fıkralara taş çıkartacak bir hikaye olarak hala aile arasında anlatılır durur.

Anneannem annesini kaybedeli on sene kadar oluyor, çok sarsmıştı bu kayıp onu. Üzüntüden ufak bir tansiyon problemi musallat olmuş ve arada sırada baş dönmesi yapar olmuştu. Bir kaç sene önce duştan çıkıp tek ayağı üstünde çoraplarını giyerken ıslak zeminde kayıp düşmüş ve kalça kemiğini kırmıştı. Ailece çok korktuk tabiii. Zira büyük annenannemiz de sandalye tepesinde çamaşır asarken başı dönüp düşmüş ve kalça kemiğini kıırdığı için onu emboliden kaybetmiştik.

Bu acı tecrübe hafızalarımızda henüz taze olduğundan, anneannem kalçasını kırdığında haliyle memleket çapında seferberlik ilan edildiydi... Neredeyse hayatında ilk kez doktora gitmeyi ölümle eş tutan anneannemi yaşatmak için İzmir'deki iki üniversite hastahanesinin doktorları birbirine girmişti. Refakatinde biri erkek biri dişi ikişer kişi kalan hasta olarak hastane tarihine geçmiş, yandaki yataklarda kimsesiz yatan yaşlı hastalara inat gibi ben bakıcam, ben bakıcam kavgaları aile arasında gerginliklere sebep olmuştu... Ziyaretci olarak hastahaneye hergün gelen doktor arkadaşlarım her türlü ameliyat sonrası bakım ve pansuman işlemlerini üstlenmiş, GATA bile devreye girmişti... Tedavisi sonrasında gazeteye tarafımdan verilen 'İlgi gösteren ve göstermeyen tüm doktorlara teşekkür' ilanı için Hürriyet Gazetesi 'İlanı bu metinle yayınlayacağınıza emin misiniz?' diye bana geri dönmüştü. Aynen yayınlansın dedim. "Sevgili anneannemizin ameliyatını başarıyla gerçekleştiren D.E.Ü. doktorlarının ne ismine ne de kendilerine tüm çabalarımıza rağmen ulaşmamız mümkün olamamıştır. Bayram tatili münasebetiyle tatilde olan D.E.Ü. doktorlarının yerine bakan, ve ameliyat sonrası bakımını D.E.Ü. Hastahanesi bünyesinde gerçekleştiren E.Ü. doktorlar ve hemşirelerine..." diye başlayıp hayli itibarlı beş doktorun ve bir hemşirenin isminin yer aldığı büyükçe ilan biraz acayip kaçmıştı gerçekten. Olsun, durum da acayipti zaten, ben sadece olanı biteni ilan ettim.

Geçen sene anneler gününden bir gün önce telefonum çaldı, arayan teyzemdi. Benden yardım istiyordu...

- Anneanneni Belediye ve halk yılın annesi seçmişler. Yarın televizyonlar, gazeteciler eve gelecekmiş. Anneannen ben konuşmam diye tutturdu ikna et ne olur.
- Ver bakalım bir deneyeyim...

Aile çevresinde hayli sözüm geçmesine rağmen, anneannemi ikna etmek pek kolay olmadı. Bir kere konuşur ve ona göre konu tamamen kapanırdı. Bundan sonra yapılan tüm dil dökmeler Havva'ya değil, havaya konuşmaktı... ''Benim ne analığımı görmüşler?''. diyor başka birşey demiyordu.

Fethiye'nin 'anası' ilan edilmek fikri anneanneme göre tuhaf bir şeydi... Anne olmak için doğum öncesi ve sonrasında yaptıklarını düşünüyor ve duruma itiraz ediyordu haliyle. Gerçekten de memlekette yılın annesi ilan edilmek hali, en saf haliyle düşünüldüğünde gerçekten absurd bir durumdu.

'İlan olmuşsun bir kere, bari tadını çıkar anneanne' dedik ve kadını zorla giyinip süslenip zorla oturttuyduk kameraların, patlayan flaşların önüne geçen sene. Önce itiraz ettiyse de sonradan pek hoşuna gittiydi...

Bu pazar yine anneler günüydü malum... Anneannemle telefonla konuşurken birden kapısı alacaklı gibi arka arkaya çalınmaya başladı...

- Anneanne kapın çalınıyor, git bak istersen sonra yine ararım seni...
- Kim gelecek, komşu Süheyla'dır... Ama o da böyle çalmaz ki kapıyı?. Neyse ben bir bakayım... dedi ve telefonu kapattı... Aradan bir saat geçti geçmedi telefonum çaldı... Teyzemdi arayan;
- Mehtap bil bakalım kapıya gelen kimmiş?
- Kim?
- İki araba dolusu polis...
- Hayırdır?
- Emniyet Amirliği anneanneni yılın annesi seçmiş...
- İnanmıyorum... Naaniii... Naaniii...
- Kapıda polis arabalarını, karşısında da sekiz tane polisi görünce şok oldu kadın, yattı kaldı... Adamcıklar çiçekler pastalar gelmişler, fotoğraflar çekip pasta kesip gittiler... Ama anneannen hala kendinde değil...

Teyzem telaş içinde bana olayı anlatırken ben gülmekten yerlere yatıyordum.. Geceye kadar aile içi bir telefon trafiği bitmek bilmedi... Anneannem ayıldı mı?... Tansiyonu düştü mü?... Yılın annesi sağ mı?... Bir yandan annem 'Biz anamızın kıymetini bilmiyoruz eller biliyor' diye ağlar, teyzem 'Bu sene habersiz geldiler, anneannen rezil gibi çıktı fotoğraflarda' diye hayıflanır... Tam bir komedi anlayacağınız...

Geceye doğru yaptığımız son konuşmada artık anneannem kendine gelmiş, her yıl olduğu gibi bu yıl da 'Yılın Annesi' seçilmenin tadını çıkarmaya, işin gırgırını yapmaya başlamıştı...

- Seneye önceden hazırlanalım anneannecim, sana kırmızı bir tuvalet diktirelim...
- Vallaha yapalım bir hazırlık kızım, sırada bir sürü kuruluş var...
- Naa..niiii...naa..niiii... Seneye itfaiye...
- Ana başıma gelene!!!...

mehtap_akdeniz@yahoo.com

Yukarı

Osman Günay

 Marmaris'ten Lüferci Kahveci: Osman Günay


   Ali Abi

Size bir hikaye anlatayım istiyorum.. Hikaye de hikaye olmalıdır hani; hem hoşluk olmalı, hem de anlamlı... Hem okuyanı biraz oradan-buraya götürsün, eski kokuları belki eski yüzleri, olayları hatırlatsın...

Böyle başlayınca yazıya herkes "Ee hadi anlat bakalım şu hikayeyi ne mene bir şeymiş anlayalım" diyecek, ben de hikaye hikaye gibi olsun diyerek kasıp kasıp, hem sizi hem kendimi sıkıntıya sokacağım.. Vazgeçtim "hikaye gibi hikaye" kısmından, size anlatayım Osmanca bu sabahı da anlaşalım..

Biz tekneciler denizle içten ilgileniriz, denizle ilgili herşeyle neredeyse.. Yelken, seyahat, boya-macun, marina, çekek yeri, kumanya, motor, falan gibi.. "Balık ve Olta" da bunlardan ikisidir..

Arada balığa çıkar, balığı tutup kuzinede özel pişirmeyi sever, doslarımıza ikram ve paylaşmayı da ihmal etmeyiz.. Bu sabah daha müezzin uyanmadan, ortalık karanlıkken balıkçı bir arkadaşımızın buralarda "piyade" diye adlandırılan, ama çoğumuzun "patpat" dediği cinsten teknesiyle yola çıktık.. Her zaman sabah sessizliğine pek yakıştığını düşündüğüm "pat-pat" larla uyuyan Marmaris ten uzaklaşmağa başladık.. Balıkçı kayığında balığa gitmenin pek özel bir yanı vardır, hem yelken yapıp, hem de balık tutmak gibi değil; bu tekneler ile denize çıktığınızda "racon" a dikkat gerekir.. Oltası-takım sandığı eksik, bıçağı malzemesi olmayan, terleyen üşüyen olmamalısınız, fazla ses, merak ve çene raconu bozar!! Eğer böyle davranırsanız hem avın havasını kaçırır, hem de "çelebi" yerine konursunuz ki; gençlikte balıkçı teknelerinde bile çalışmış olan Osman buna dayanamaz!!!

Balıkçı arkadaşımızın bildiği bir "mercan taşı" na funda demir yapıp, yarım balıkçı kamarasından yükselen demli çay kokusu, taze ekmek arası zeytinyağlı çökelek peyniri, taze soğan, kırma zeytin ve baldan müteşekkil sabah kahvaltısını yaptık, ve başladık avlanmaya.. Elde yeni donatılmış oltalar, ufaktan mercanlar, iri kupezler, karagözler tutuyor, arada iri bir balık tutunca çaktırmadan sağa-sola bakıp "Ooolum gördünüz mü, mala bak mala !!!" şeklinde devam ediyoruz..Güneş iyice yükselip sabah kahvesi de servis olunca muhabbet koyulaştı ister istemez.. Balıkçı teknelerinde iş sırasında pek muhabbet olmaz.. Ya ağ tamiri, olta yapımı, ya da yemek yerken konuşur balıkçılar, o da isterse !!! Ben de ruhumun"Çelebi" tarafının sözünü dinleyip, pek isteyip tanışamadığım, ama yakından takip ettiğim, öbür tarafa göçme haberini duyup pek üzüldüğüm, hatta kendi kendime "Bir balığa çıksak ta ruhunu şad etsek!" dediğim Ali Pasiner üstattan söz açtım balıkçı arkadaşlarıma.. Onlar tanımıyormuş, belki sizlerden de tanımayan vardır, tanıyanlar olduğu gibi... Hikayeleri deniz tadında, kitapları öğretici, balıkçı değilmiş gibi paylaşımcı, neredeyse tüm dünya denizlerinde balık tutmuş boğazlı bir ağabey işte.. Bu kısmı uzatmayacağım, merakınız varsa birazcık balık tutma ve yemeğe, deniz ve dostluğa, gülen gözleri ve yazılarından mahrum kalmayın derim ben...

Biz de biraz kulaklarını çınlattık, hatta dönüşte bizim balıkçı Hüseyin, "Abi şu kitabı ver de ben de bir karıştırayım" dedi, tekneden "Balık ve Olta" yı aldı, tente altında heyecanla resimlere baktığını gördüm uzaktan...

Güle güle Ali Ağabey, diğer hayatında da "Rastgele"...

Osman Günay
osmangunay@superonline.com

Yukarı

 Cafe Azur : Suna Keleşoğlu


Bir şehrin festivale hazırlanması

Merhaba,

Cannes 2003 Film FestivaliGünlerden Cumartesi.
Baharı güneşle karşılayan Akdeniz kentine yağmurun küçük bir süprizi vardır. Mayısın ilk günlerinde rekor dereceye ulaşan sıcaklığa rağmen günün ilk saatlerinde yağmurla uyanan kent sakinleri kapalı alışveriş merkezlerinde günlük alışverişlerini yapmaktadırlar.

Yerel gazetelerin yazdığı haberlere göre 1949 yılından beri görülmeyen sıcakların bunalttığı halk, bir de hızla kalabalıklaşmaya başlayan şehirlerinin Murat Keleşoğlu tarafından çekilen Cannes görüntüleriyeni haline alışmaya çalışmaktadırlar. Havanın ısınmasıyla beraber turist akınına uğrayan Cannes, Mayıs ayının 14. günü büyük ve görkemli bir açılışla başlayacak 56. Film festivali için son makyajını yapmaktadır. Bir de şu yağmur olmasa...

Sabah serinliğine yağan yağmur diner dinmez, sokaklara dökülen insanların seslerine karışan hazırlık gürültüleri festivalin çoşkusunu da kente taşımıştır. Kötü giden hava koşulları nedeniyle istedikleri sezon açılışını bir türlü yakalayamamış kent esnafı festival turizminin yüzlerini güldüreceğinden emin kışlık giysilerinden sıyrılmıştır.

Bir şehrin uyanışıdır. Baharın ve sinemanın buluşması. On gün boyunca kendi sokaklarında yaşanacak sinema heyecanına ağır ağır giyinen şehrin her yerinde hummalı bir çalışma.

Mayısın ilk Çarşamba gününden itibaren gazete bayilerinde boy gösteren dergilerin Mayıs sayıları da festivale bürünmüşlerdir. Her yıl gelenek haline getirdikleri hediyelerle dergilerinin ambalajlarını zenginleştirmişlerdir. Festivalde yer alan film tanıtımları ile sayfalarını süsleyen dergilerin benim için bir başka önemi var bu sene. Geçen sene Zeki Demirkbuz'un filmleri ile festivalde sesini duyuran sinemamız, bu sefer yarışma bölümünde Nuri Bilge Ceylan'ın "Uzak" filmi ile gündeme gelecek. Premiere dergisi Matrix Reloaded'ın karakterleriyle süsledikleri dört ayrı kapaklı Mayıs sayısının 132. sayfasında Ceylan ve filmine yer vermiştir.

Dergilerin festival yarışı çoktan başlamıştı, henüz festivalciler akın etmeden diğer sinema dergilerinden de edinmek lazım. Zira bu yıl 56. sı yapılacak Film Festivalinde Cannes, sinemanın kalbinin attığı yerde yer almak isteyecek onbinlerce konuğu ağırlayacak.

Şehrin yağmur bulutları ile bir dargın bir barışık kucaklaşmasına denk gelen öğleden sonra saatlerinde herşeye rağmen biz de kendimizi sokaklara attık. Büyük otellerin duvarları sinema afişleri ile süslenmiş, plajlarda yapılacak koktelyler ve yemekler için özel çadırlar inşaa edilmeye başlanmıştı. Fellini anısına VIVA IL CINEMA ile afişlerde boy gösteren bu senenin sloganı kentin büyük panolarında sinemaseverleri bekliyordu. Deniz kıyısında, Croissette bulvarında kamyonlar, taşıma arabaları, arı gibi koşturan çalışanlar ve bu hummalı çalışmalar arasında günün keyfini çıkarmaya çalışan insanların kalabalığı ile yaşayan bir şehirde, dört gün sonra tüm kalpler ortak olup sinema için atacaktı.

14 Mayıs'ta Gérard Krawczyk'nin "Fanfan La Tulipe" filmi ile açılış yapacak olan festivalin getirecekleri için ben de şimdiden heyecanlanmaya başlıyorum.

Kırmızı halıyı henüz sermediler ama şimdiden herkes orada parlayacak yıldızların heyecanı içinde. Ve bir şehir sinema için hazırlanıyor.

Benim dilediğim ise 17 Mayıs günü saat 16.00'da gösterimi yapılacak "Uzak" filminin başarılı olması. Sıcakların, kalabalığın ve teknolojik imkanların elverdiği ölçüde bu festivali sizlerle paylaşmaya çalışacağım.

Şimdi gece yarısı. Şehir çoktan uykuya daldı ve yarın sabah yine aynı telaşa bürünecek. Beyazperdedeki öyküleri seven konukları için denizini, güneşini, mağazalarını ve sokaklarını paylaşmak için son makyajını yapmaya başlayacak.

Şimdi uyumalı ve Çarşambadan itibaren on güne sinemalı hayaller sığdırmalı...

Plaja kurulan dev perdede geceleri oynayacak siyah-beyaz fimlerde sinemanın geçmişini ve gündüzleri ise salonlarda geleceğini arama vakti. Şimdisi ise şimdi kendi düş sinemamda rüyalarımda gösterilecek.

Ve perde kapanır, yeni bir yazıda buluşuncaya kadar...

SunA.K.
Mougins-10.05.2003
skelesoglu@eudoramail.com

Yukarı

 Milenyumun Mandalı : Sait Haşmetoğlu


Milenyumun Mandalı

Editör'den Önemli Not: Sevgili Sait Haşmetoğlu'nun e-romanı görsel öğelerle süslendiğinden, devamını ve önceki sayılarını aşağıdaki adresten tek tıklamayla okuyabilirsiniz. Üşenmeyin... Tıklayın...
http://www.kmarsiv.com/xfiles/mandal_103.asp

Devamı var

Yukarı

 Dost Meclisi


Anneler Günü

Fırtına öncesi sessizlik ;
Annelere sevgilerin yoğun yaşanacağı özel bir gün yarın..
Anneleri varolanlara ve yaşayanlara..Düşündüm ki;
Annelerini yitiren çocuklar ne yapacak yarın?..neler duyumsuyor onlar bugün?.. Bir de hiç anne olamamış kadınlarımız var.. Belki de anneliği yaşamış,çocuğu yaşamamış o kadar çok sevdiklerimiz var ki !

Bu anneler gününde annelerimizle coşkularımızı buluşturalım,sevelim..
Lütfen,abartmadan,aşırıya kaçmadan,çevremize dikkat ederek..
Anneleri olmayanları incitmeden.. anne olamayanları.. çocuğunun annesini özleyen babaları düşünerek ve annesine aşık olan,eldeki fotoğraflarda anne sevgisini yaşayan çocuklarımızı bağrımıza basarak.. Sakin olalım...
Coşkumuz kahvenin köpüğünü taşırmasın..

Hayrettin Ersan

Kahve Molası'nın sürekli ve sabit(!?) bir yazar kadrosu yoktur. Gazetemiz, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır. Bu bölüm sizlerden gelecek minik denemelere ayrılmıştır. Yolladığınız her özgün yazı değerlendirilecektir. Siz sevgili kahvecilere önemle duyurulur.
Kahve Molası bugün 3.264 kahveciye doğru yola çıkmıştır.

Yukarı

 Tadımlık Şiirler


Abartılar

Abarttığımı düşüneceksin gene sen diyorsun göl bu bense okyanus
Senle ben aynı şarkıyı dinleyip aynı yerde ağlıyoruz
Kim diyebilir ki kömür kara sana
Bir papatya gibi duruyorken kömürün yanında
Oluyorken ah incelik, ah kibarlık, sen bize neler ettin
Aşkımızı verdin kalabalıklara
Onu bir konuya indirdin
Öğüde çevirdin hayata dair
Kağıda geçirip susuz bıraktın serçeyi
Sana bakıyoruz ey çiçek sen bir garip gelensin
Büyüksün, içimizdekinden daha büyüksün
Annen desem değil, babannen de değil
Ülkemiz kalmış prensesler gibi her saniye ağır gelensin

Var mı yokluğun adı, ben onu hiç görmedim
O şarkıyı da görmedim, yok biliyordum seni görene kadar
Zaten acıya kandım aldanıp yaşamak diye
Sefil oldum, eksik kaldım, üzüldüm
Boyuna uzanacak kadar büyümedim
Bununla geldim işte nasıl yorsam
Da tutsam bacaklarından aşkın eteğine saklansam
Herkes o yeri kalbinde arıyor oysa değil
Orası sürgün yeri
Kalbimiz kabalığa taşkın, dahası yanık süt gibi
Unuttuğumuz herşey dibini tutmuş ya da tuz buz
Elbet küseceğimiz gün de gelir
Unutkanlıktan ağlayamaz oluruz
Herkes unuttuğu yerden başlar kendine
Yeni bir sözcük olur belki bir nota
Her düğme düştüğü yerde bulunur
Her buluşma bir ayaklanmadır ezelden beri
Öfke ne güzel yakışır bakışlarına Mahmut Temizyürek

Mahmut TEMİZYÜREK

<#><#><#><#><#><#><#>

Aşk Utandırmasın

Ey kente tutsaklığımı duyuran bahar
soluğumu kırağıya düşerken saf
bakışımı tahliyeci kızların yüzü gibi tuhaf yakaladın
bana aşkın yeşil yaylasını da söyle

Aşk! ayırmak kalabalıktan kalbini
Serseri kalbim savuracak beni çarptıkça
uygar beynimi yora zora
Bağrı yumuşak kayaların rahminde uyuyup
yeraltı sularının yolunda yürüyecek
geride kalacak sennehri, bennehri ve siznehri

Güvenilir arkadaş. İyi kılavuz
dipsiz göz nehrinin yatağı
Nem ve gövdenin
ten ve dalganın ve harlayan hayatın cebri
silip atacak üzerimden dünyanın kuburunu
bana geçmişten ne kibir ne rant
korkunç hayret vadisinde
yitik vadide

Aşk utandırmasın kimseyi
Dün çok yakın / Yarın
Uzakbıraksakın'dan sonraysa
ya HazırolMamak ya TekmilDiyar'ın
bakır kazanlarına konmaksa
varmak değil, aslolan varolmaksa
Aşk utandırmasın kimseyi.

Mahmut Temizyürek

Yukarı

 Gereksiz Bilgiler : Derleyicibaşısı Bahçıgöz


Tuhaf Gerçekler!..

* Suudi Arabistan'da bir kadın kocasına kahve yapmazsa bu boşanma nedenidir.

* Bir fare bir deveye oranla daha uzun süre susuzluğa dayanabilir.

* Bir köpekbalığı 100 milyon damla deniz suyu içindeki bir damla kanı hissedebilir.

* İnsan midesi 2 haftada bir iç zarını yenilemek zorundadır; aksi halde kendi kendini sindirir.

* Zürafa kulağını 53 santim uzunluğundaki dili ile temizler.

* Bir bardak taze şampanyanın içine bir kuru üzüm atarsanız, üzüm asansör gibi bardağın altından üstüne, üstünden altına sürekli dolaşır.

* Her insanın dilinin izi de parmak izi gibi farklıdır.

* Çikolatanın köpekleri öldürdüğü doğrudur. Onların kalbine ve sinir sistemine zarar verir. Yarım kilo kadar çikolata küçük bir köpeği öldürebilir.

* Donald Duck çizgi filmleri Finlandiya'da yasaklanmıştır. Nedeni kahramanların iç çamaşırı giymemesidir.

Yukarı

 Biraz Gülümseyin


Patlak frenler

Taksinin yokuşta frenleri patlamış, müthiş bir hızla aşağıya doğru iniyor. Kayserili müşteri bağırıyor:
"Durdursana kardeşim şu arabayı!" Şoför panik içinde:
"Durduramıyorum! Frenler patladı!" Kayserili:
"Bari taksimetreyi kapat!"

<#><#><#><#><#><#><#>


Fetişist bir yaratıcının elinden çıkmış!..

Yukarı

 Birlikte Oynayalım : Presented by Enishte


DOĞRU patlaması yaşadık, pek kolay geldi anlaşılan :-) Yanıt :

KAŞIK - KATIK - ÇATIK - ÇATAK - ÇATAL

Doğru yanıtı ilk gönderenlerden; Mehmet Emin ARI'ya ALTIN, Deniz Şevki KAYABAY'a GÜMÜŞ ve Mustafa AYRANCI'ya BRONZ madalyalarını takdim ediyorum. Erdoğan GÜLBOY, Engin ESEN, Hidayet ÜLKER, Selcan LAFÇI, Bilge DEMİRBOĞAN, Merve ŞAHİN, Hakan CELAYİR, Elvan GÖÇMEN, Gülay GÖNEN, Kemal ÖZBATUR, Ali KUYUCU, PS, Işık ETKİN, Şükran AKÇADENGİ, Canan KURALAY, Sema, Sevin AYDINLIOĞLU, Burhan ARBUŞ, Bülent KUMRAL ve Ayşe Nur Gedik AZRAK'a da alkışlarımı iletiyorum.

Yeni Soru : 7 - Şu GELİN'e kısa yoldan bir GÜVEY bulmalıyız.. :-)

GELİN - ..1.. - ..2.. - ..3.. - GÜVEY

asesen@turk.net

Yukarı

 Kıraathane Panosu




EV ARIYORUM!..

Tamam çok güzel sayılmam, ama cok akıllıyım..
Ben küçükken annem ölmüş , onun icin zor büyüdüm , süt emmedim , ancak bu kadar olduk işte... ismim NİKO , 4,5 aylığım ve erkeğim, çok neşeliyim, tüylerim şahane, büyüyünce acaip bekçi olucam..
Beni sahiplenmek isterseniz,

doganci@superonline.com


Yukarı

 İşe Yarar Kısayollar - Şef garson: Akın Ceylan


http://www.bisikletdunyasi.com
Bu siteyi Sevgili Hayrettin Ersan'dan öğrendim. Bisiklet tutkunları da bir dernek altında toplanmışlar. Çeşitli etkinliklerden haberdar olmak için ziyaret etmeyi unutmamanız yeterli. İyi pedallar...

http://www.yesilbisiklet.com
Madem bisikletle yola çıktık, bol bol aksesuar ve bisiklet çeşidi bulabileceğiniz güzel bir site daha. Tam bisiklet tutkunlarına göre.

http://www.martiuk.org/
Bahar geldi uçurtmalar fora. Uçurtma yapımı ve şenlikler hakkında bilgi alabileceğiniz bir kaynak site daha. Klübe ücretsiz üye olabiliyorsunuz.

http://www.biltek.tubitak.gov.tr/
Bilim ve Teknik dergisinin resmi sitesi. Fazla lafa gerek yok sanırım.

Yukarı

 Damak tadınıza uygun kahveler


StripFile v1.01 [861k] W98/2k/XP FREE
http://www.mywebattack.com/gnomeapp.php?id=106200

Resim dosyalarının ve diğer pekçok kullanılan dosyanın içinde gereksiz yer kaplayan genellikle boşluklardan oluşan pislikler vardır. Bu program bu tür fazlalıkları hızla silip dosya boyutunda esaslı bir indirime neden olabiliyor. Resim dosyasında kullandığınızda resmin niteliğini değiştirmiyor sadece gereksiz datayı temizliyor. Denemekte yarar olan bir elaltı programı.

Yukarı

http://kmarsiv.com/sayilar/20030513.asp
ISSN: 1303-8923
13 Mayıs 2003 - ©2002/03-kmarsiv.com
istanbullife.com