KAHVE MOLASI
ISSN: 1303-8923
ABONE FORMU

ABONE OL
ABONELiKTEN AYRIL
HTML TEXT
 SON BASKI
 Ana Sayfa
 Arşivimiz
 Yazarlarımız
 Manilerimiz
 Forum Alanı
 İletişim Platformu
 Sohbet Odası
 E-Kart Servisi
 Sizden Yorumlar
 Medya
 İletişim
 Reklam
 Gizlilik İlkeleri
 Kim Bu Editör?
 SON BASKI
 PDF (~250-300KB)


PDF Versiyonu

Kahveci Soruyor?

KAPI KOMŞULARIMIZ

Xasiork Dergi

Üç Nokta Anlam Platformu


Yazılan, Okunan, Kopyalanan, İletilen, Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete - Yıl: 2 Sayı: 272

 29 Mayıs 2003 - Fincanın İçindekiler

 Editör'den : Şimdi reklamın tam sırası!..


Merhabalar,

Gevezelik etmeye konu ararken akşam sularında posta kutuma düşen bir epostayla titreyip kendime geldim. Şu işe başladığımdan beri türlü epostalar almış biri olarak bu cinsine ilk defa rastladığımı itiraf etmeliyim. Aceleyle yazıldığı her halinden belli olan bu epostayı sizlerle paylaşmak istedim. Hani olurya belki aynı düşüncelerde olanlarınız vardır, yapmaya çalıştığım şey için içinde şüphe taşıyanlar vardır dedim. Belki bu vesile ile "Kahve Molası"nın da reklamını yapmış olurum fena mı? Haydi gelin şu ilginç epostaya bir göz atalım.

"Ey kendini bisi sanan site yoneticisi (Sağolsun bana yönetici payesini vermiş) , aylardir firsta buldukca sitene girip napmaya calistigini anlamaya calisiyorum abane olmadigim icin webden okumaya calisiyorum.(Bu kadar çalışacağına birkaç yazı okusaydı belki adam olurdu) amator seviyesinin ustune cikamayan bu sitede ahkam kesme cesaretine hayranim.(ohh bir hayranım daha oldu, teşekkürler canım bende sana hayranım) abone rakamini abarttigina eminim ama o sayinin dortte biri bile sana nasil tahamul ediyor bilemiyorum.(bu abartma konusuna ayrıca değineceğim) bikactanesi disinda yazar diye sectiklerin muazzam dorusu.(Hoppss orda dur.Bana iliştiğin yetmedi mi? Kendimi savunmam ama tüm Kahve Molası yazarlarını Allah Allah nidalarıyla savunmaktan geri durmam bilesin.) hadi itiraf et bakali bu siteden ne kazanmayi umuyorsun. (İşte bir diğer yazı konusu. Ne kazanmayı umuyorum? Hımmm!) boyle devam et ummudugunu degil buldugunu yiyeceksin (Misafir olan sensin ben olsa olsa ektiğimi biçerim, ama sen ancak bulduğunu yersin arkadaşım.) "

Bu mesajı ciddiye alıp almama konusunda tereddüt geçirdim ama az sonra şaka da olsa böyle bir mesaj yazan densizin hakkından imansızca gelmek gerek dedim. Ona direkt cevap vermek yerine de sizlerin huzurunda hesaplaşmak istedim. Artık kusura bakmayın. Ayrıca bazılarınızın merak ettiği, gazetenin yayın merhalelerini de açıklamak farz oldu.

Öncelikle Kahve Molası benzeri bir yayını yapabilmek için standart üstü bir alt yapıya ihtiyacınız var. Yani hosting aldığınız bir sunucuyla evden deruhte edilecek bir uğraş değil. Sunucuyla bizzat içli dışlı olmak zorundasınız. Bu konuda şanslıyım, çünkü zaten işim icabı bu altyapıya sahibim. Ondan sonra cesaret, sabır azim ve aslan yürekli yazarlar gerekli. İlk üçünü tavazu göstermeyerek kendi başıma hallettiğimi söyleyebilirim. Aslan yürekli yazarlarımızda birer ikişer aramıza katıldıkça Kahve Molası güçlenerek yoluna devam edebildi. Bir kere Kahve Molası site merkezli bir yayın değil bildiğiniz gibi. Hergün posta kutularınıza sizin arzunuza binaen düşen bir gazete yada dergi, ne derseniz deyin. Profesyonel uğraşlarımdan artırdığım tüm zamanımı alan manevi tatmini tarifsiz bir uğraş. Bu tatmini paraya pula vurmanın yolunu aramak gibi bir gayretim yok henüz. Tüm bunları göğsümü gere gere söyleyebiliyorum çünkü bu yayından maddi hiçbir kazanç elde etmiyorum ve mümkün olduğunca etmemeye gayret göstereceğim. Bugün 3.311'e ulaşan sevgili kahvecilerin sayısı gün gelir 10.000'ler seviyesine gelirse, o zaman öne çıkmak için attığımız bir adım yeterli gelmeyecek kimbilir. İşte o zaman takkeyi öne koyup atılacak adımlara destek arama söz konusu olabilir. Ama bu arayışların hiçbiri kahvecilerin okuma zevkini törpüleyecek konuma gelmeyecektir, buna söz verebilirim. Yazar dostlarımla biraraya geldiğimizde ürettiğimiz projelerin hepsi Kahve Molası okurlarını sıkmadan daha güzele ulaşmanın planları oluyor. Hiçbirinin parayla pulla ilişkisi yok. Hayalin ne derseniz, işte o büyük. Birgün Kahve Molası'nı elle tutulur, gözle görülür bir konuma getirmeyi, ekibini oluşturmuş çeşitli konularda ayrı ayrı e-gazeteler üreten, içinden kitapları binlerce satan yazarlar çıkmış bir Kahve Molası rüyası görüyorum. Neden olmasın? Buralara gelmek bile benim için hayaldi. Bugün okuduğunuz 272. Kahve Molası yetmiş küsur yazarın birer ellişer yazdığı 828 yazıyı bağrında taşıyor. Haftada bir güncellenen sitelerin yazı bulamadığı için kapandığı bir ortamda Kahve Molası'nı destekleyen bu gönül dostlarına aşağılamak kastıyla amatör demek densizliğin daniskası değil mi? Evet onlarda, bende, sitemizde amatör ve de profesyonel olmaya niyetimiz yok. Bu eposta beni biraz kızdırmış galiba. Baksanıza az söz söylemedim, bıraksanız daha çok konuşurum. Neyse.

Merak edenler için birazda yayın sürecinden söz edeyim isterseniz. Gün içinde sizlerden gelen mesajları okuyor, fırsat bulunca mutlaka cevaplıyor, yazıları ise hızlı bir okuma ile tasnifleyip bir kenara koyuyorum. Akşam 19:00 sularında eğer diğer işlerimde bir sarkma olmamışsa yeni sayının sabit bölümlerini hazırlıyorum. 1 saat kadar vakit ayırabilirsem ne mutlu bana. Zira bu bana fazladan bir saat uyku olarak geri dönüyor. İşten eve dönüş, yemek biraz göz dinlendirmesi derken saat 23:00 gibi alarm çalmaya başlıyor. Bilgisayarın başına geçip Kahve Molası'nı hazırlama süreci başlıyor. Tasniflenen yazılardan yayın için seçilenleri bu sefer doğru düzgün okuyup, gerekiyorsa bazı rötuşlar yapıyorum. Herşey hazır olduğunda dizayn süreci başlıyor. Tabi ki her seferinde yeniden yaratmıyorum. Allah Bill Gates'den razı olsun bize Copy-Paste gibi bir kolaylık vermiş. Ancak ne olursa olsun dizayn aşaması yaklaşık 3 saat sürüyor. Sıra benim yazıma gelince göz kapaklarımda ağırlaşmış oluyor haliyle. Ama o tarifsiz zevk varya, işte o adamı kendine getirmeye yetiyorda artıyor bile. O da bitince web versiyonu, text versiyonu, pdf versiyonu gibi artık otomatikleşmiş işlemler başlıyor. Herşey hazır olduğunda postalama programına kayıtları yapılarak sunucuya yükleniyor. Son hamle "Start" tuşuna basmak oluyor. En sevdiğim zaman bu. Bir günü daha başarıyla bitirmenin zevkiyle, dalmadan önce kafamda bir sonraki günün yazılarını, alabileceğim tepki ve yüreklendirici mesajları düşünerek mışıl mışıl bir uykuya yatıyorum. Nasıl? Kulağa hoş geliyor mu?

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur

 Misafir Kahveci : Işık Etkin


Müzik

Gün boyu ofiste odamda, yolda arabamda, evde her odada müzik duymalıyım. Bu eskiden böyle değildi. Eskiden de dinlerdim ama bu kadar takıntı halinde değildi. Şimdilerde hep bir ses olsun istiyorum kulağımda. Kimbilir belki de sessizlik yanlızlığı çağrıştırdığı için…

Dinliyorum dinliyorum da nedense öğrenemiyorum bir türlü… çalan kimdir, parçanın adı nedir, ne zamandan beri bizi mutlu etmektedir? Hiç öğrenemedim ve galiba hiç öğrenemiyeceğim (Sezen Aksu istisna).

Geçenlerde bir arkadaşdan mail geldi. Nardis diye bir caz kulüpte eskiler çalacak, kaçırmayın dedi. Son zamanlarda benim küçük hanım (kızım, 12) saksafon çalmaya merak salalıberi caz dinler oldum ama cehaletim burda da pek farklı bir boyut kazanmıyor.
Durul Gence çalacakmış diyince birden tanıdık geldi isim. Kardeşime bahsettim…aa oda kim ben neden bilmiyorum demez mi? Halbuki o herşeyi bilir.
Bu demek ki bu gece kaçırılmamalı. Kardeşimin yaş grubu (10 yaş küçük benden) bu ismi bilmiyorsa demek ki bu özel gece tam bana göre !

Takıldım birkaç arkadaşın peşine ve gittik Nardis'e.
Allahım son zamanlarda verdiğim en iyi karar.
Çok hoş küçük bir mekan, iki katlı. Yer ayırtmakta geçiktiğimiz için biz üst kattayız.
Sahneyi görmek için ayakta durmak gerekiyor. Olsun. Yinede çok güzel.(yada ben gezmeyi unuttuğumdan ne olsa güzel geliyor bana).
Kalabalık ama ilginç ki yaş grubu 40 ve üstü (Tabii ki ortalamayı ben biraz düşürüyorum :)

Orkestra yerini aldı. Şef Erkan Gürsal, Kamil Özler, Ergun Eremkar ve de davulda Durul Gence. Bir kaç parçadan sonra ..süpriz! 3 kişilik bir vokal grubu. Ersin Yüce, Güngör Yücel ve de Erkut Taçkın - Somer Soyata Vokal Band. (Sanmayın ki bu isimler dağarcığımdan. Tabii ki bu isimleri sonradan okuduğum Radikal Gazetesi köşe yazarı Nur Çintay'dan çaldım. Bütün gece arkasında ayakta dikilip durduğum hoş bayan meğer oymuş) . Çalan ve söyleyenlerin yaş ortalaması 60'larda ama, gece yarısına kadar şaşırtıcı bir performans ve inanılmaz keyifli şarkılar. Tam bir nostalji şöleni. Hepsi öylesine genç, öylesine dinamik ve mutluydular ki, kıskanmamak elde değil. Yüzlerine bakınca kendilerini gençlik yıllarından farklı hissetmedikleri hemen görülüyor. Hele genç saksafoncu ile yaptıkları yarış ve bu yarışın verdiği enerji.Belkide gecenin en ilham verici anıydı.

Müzik bittiğinde gece yarısını geçiyordu..

Ne zaman böyle güzel bir şey yakalasam bitince üzülürüm. Keşke bitmeseydi, daha sabaha çok vardı. Hala söylenecek şarkılar kaldı.

Eve geldiğimde mucizevi bir şekilde tazelenmiş ve yenilenmiş hissettim kendimi (tüm şarkıların nostaljisine rağmen). Ve kendimi bu grubu yeniden nasıl bulur da dinlerim hayallerine teslim ettim.Bu kez müzik sadece zihnimdeydi.

Nerde ne zaman duyarsanız ki Somer Soyata Vokal Band çalıyor önce kendinize sonra da bana yer ayırtmayı unutmayın.

Işık Etkin
ietkin@compucom.com.tr

Yukarı

 Çat Orada Çat Burada : Hasan Yüksel


Kireçburnu'ndaki sevgili

Ben İstanbul'a 1978 yılında üniversitede okumak için geldim. Dört yıl boyunca Boğaziçi Üniversitesi'nin muhteşem manzaralı, sınıfları, yatakhaneleri, kantinlerinde bulunmak beni Boğaz'a aşık etti. Mezun olduktan sonra da mümkün olduğunca Boğaz civarında bir yerlerde oturmaya çalıştım, şimdi de İstinye'de oturuyorum. Balkona çıkıp en köşeye yerleşerek de olsa İstinye koyunu görebilyorum, bu da bana yetiyor.

Boğaz kıyılarında oturduğum sürelerde sevgili Osman Günay'ın bir yazısında çok güzel anlattığı tekne pat-patlarıyla uyandığım çok oldu. Her uyanışımda da onların içinde olmak istedim. Hani çok istersen olur derler ya, öyle oldu. Bizim için çalışan ustalarımızdan birisinin bir teknesi olduğunu bir hafta sonu beni balık tutmaya davet edince öğrendim, davete hevesle ve sevinçle icabet ettim. Benim şansıma o gün çok güzel balık tuttuk, ondan sonra da deyim yerindeyse onlara abone oldum. Yaklaşık bir sene bu şekilde balık tuttuktan sonra ustamızla bir anlaşmaya vardık. O eski teknesini satacak, ben yeni bir tekne yaptıracağım, onun eski teknesinin yerine bağlayacağız, ustamız da tekneye bakacak. Tekne sahipleri bilir, en önemli şey bağlama yeri ve bakacak birisidir, bu anlaşmayla işin en önemli kısmını hallettikten sonra sıra geldi tekneyi yaptırmaya.

Yine ustamızın önerisiyle Rumeli Feneri'ne gittik ve bu işi yapan laz ustaları bulduk. Ustalarımız laz olmanın bütün gereklerini yerine getirerek bizim tarif ettiğimiz şekilde değil kendi istedikleri şekilde bir tekne yaptılar ama imalat boyunca neşelerinden, ince zekalarından çok etkilendim, şiveli muhabettlerinden çok keyif aldım. İmalat sürerken de adını bile daha önce duymadığım malzemeler almak için daha önce bilmediğim bir dünyayla tanıştım. Onlar sayesinde aynı boyda iki tekneden birini diğerinin on katı fiyata bile mal etmenin mümkün olduğunu öğrendim.

Sonunda makul ölçüler içinde kalarak herşeyini tamam ettik ve teknemizi suya indirdik. Makinayı takan ustanın herşeyi ters yapmış olması, bu sebeple ileri yerine geri, sağa yerine sola gidiyor olmasının dışında bir sorun çıkmadı. Onu da deniz ortasında biraz uğraşarak hallettik ve teknemizi getirip Kireçburnu'ndaki balıkçı barınağına bağladık. O gün bu gün İstanbul'da olduğum her hafta sonu kah gezmek için kah balık tutmak için tekneyle çıkıyorum. Dostlarım, arkadaşlarım da çoğu zaman bana eşlik ediyorlar, hele ilk defa gelene "miço" ikinci kez gelene "kaptan" ünvanı verdiğimi duyunca ilgilerini eksik etmiyorlar.

Bu seferlerimizde kimi zaman iki istavrit için saatlerce dolaştık, kimi zaman livarla birlikte kovaları da çinakopla doldurduk ama hep çok keyif aldık. Geçen sene ustamızla birlikte Basra'da olduğumuz için bakımını yapamadık, balığa da pek çıkamadık. Döner dönmez bir heves balığa çıkma denemeleri yaptık ama çalışmamakta direnen makine, boyaları dökülmüş, hatta çatlamış ahşap kısımlar hevesimizi kursağımızda bıraktı. Biz de yılardır cefamızı çeken teknemizi hemen kızağa çektik, eski boyalarını temizledik, zımparaladık, çatlaklarını onardık, tekrar boyadık, makinayı ve diğer aksamı da gözden geçirdik, yani yine kız gibi oldu. Tekrar denize attık, şimdi ilk seferi için bizi bekliyor.

Ben insanların sahip oldukları eşyalarla da ilişkilerinin olduğuna inanırım. Çok sevdiğiniz veya az sevdiğiniz elbiseleriniz vardır, çok sevdiğiniz bir şeyinizi yıllarca atamazsınız veya sevdiğiniz bir eşyayı kırıldıkça yamar, yapıştırır kullanmaya devam edersiniz. Ben de farklı değilim, kullandığım arabanın bile ismi vardır, hatta yolda araba sollarkan bile "hadi oğlum sallanma" diye onunla konuştuğum bile olmuştur, uzun yolculuklarda sesli, sesli söylenmelerime hep şahitlik etmiştir. O demir yığınına ben başka bir gözle bakarım, sanki bir canlıymış gibi bakımını aksatmam, satmak zorunda kalınca da çok üzülür, sonra da yeni arabama bir isim bulup onunla konuşmaya başlarım.

Teknemle ilişkim de böyle, kızakta zımpara yaparken de "ne olmuş kızım senin uskuruna böyle" diye konuşarak, okşayarak, çatlaklar oluşmuş kısımlarını üzüntüyle seyrederek, ona yeni, pırıl pırıl aksesuarlar takarak gönlünü aldık. Şimdi ilk günkü gibi olmasa da yine güzel, alımlı. Bu hafta sonu bizi en güzel balığın olduğu yerlere götüreceğine söz verdi, ben de ona Kahvemolası'ndaki dostlarıma hikayesini anlatacağıma ve onları davet edeceğime söz verdim. Ben sözümü tuttum, davete icabet etmek ise dostlara kalmış.

Hasan YÜKSEL
hyuksel@isiko.com.tr

Yukarı

 Gönülden Kahveci : Aylin Çukur


ZAVALLI ÇOCUK

Şimdi bir gece varken,yalnızlığımın gölgesiyle, kalbim deli gibi atıp sanki milyonlarca kuş dışarı çıkmak istercesine göğüs kafesimi parçalarken ve kısılmış olan sesim giderek daha da boğulurken ben bu geceyi yavaş yavaş terkederim..

Ne uzak ne yakın,ne soğuk ne sıcak... Daha yakına bile el sürememişken, sıcağı hissedememişken, uzakla soğuk ilişkisi bana en sıcak geleni bu duygu karmaşasında!

Umutsuzluk kaplıyor içimi ama bir çocuk sürekli o karalığı ak yapıyor elinde koca bir fırçayla dimağımı rengarenk boyamaya çalışıyor... Çocuk işte bu umutsuzluğun son bulduğu o noktayı bilmiyor çünkü asla son bulmayacak...

Zaman geçip giderken ve ben aynı şehirdeyken benden uzakta olup bitenleri hep merak etmişimdir. Bazen düşünürüm acaba ben onlara kıyasla zamanın gerisinde mi kaldım?! Aynı devirde ilerliyorsak peki ben niye yalnızım?!

Özlem yiyip bitirirken içimi, duygu ve mantık deli gibi kavga ediyorsa ve ben bu üçgenin ortasındaysam "ne olur yardım edin bana!" diye bağıramıyorsam, boğulmuş sesimi nasıl diriltebilirim?! İnce yaşam çizgisinde mutluluk için bana ne gerekli?! Kesin bir çözüm yok biliyorum, tıpkı mevsimler ya da yaz yağmuru gibi olur zaten bununda çözümü; gelir ve geçer... Ama biliyorum ki o içimdeki çocuk asla pes etmez devam eder benim ruhuma renk katmaya...

İçimizdeki çocuğu sahiplenmek dileğiyle...

AYLİN ÇUKUR

Yukarı

 Görmüş Geçirmiş Kahveci : Kemal Duykan


TİP'in Doğuşu ve Batışı - Birinci Bölüm:

Önce bu yazının başlığını “Sopasız sol olur mu?” koyacaktım ama bir eski sosyalist partimizden söz edeceğimize göre, onun adını koymayı yeğledim...
Türkiye de sopasız solun ilk denemesini gerçekleştiren M.Ali Aybar ve arkadaşlarının kurduğu TİP(Türkiye İşçi Partisi)dir...Bu partinin kuruluş amaçlarında : bağımsız, sosyalist, demokrat ve 1960 anayasasına bağlı kalarak seçimle gelip seçimle gitmeyi topluma taahhüt etmiş ve her türlü tepeden inmeciliğe karşı çıkmıştır...İşte dört bölümden oluşan bu yazı dizisi bu partinin yaşamından birkaç küçük kesintiyi anlatmak amacı ile yazılmıştır...

Bendeniz bu partimizin Anayasa Mahkemesi tarafından Kürtçülük yapmak suçundan kapatılmadan önceki son dört-beş yıl üyeliğini, bir yıl da Gaziantep Merkez İlçe Gençlik kolu Başkanlığını yaptım. M.Ali Aybar, yaşadığı dönemin hem ünlü hem de (bana göre)en akıllı sosyalisti idi . Bugün de hala daha akıllı bir sosyalist liderin olabileceğini sanmıyorum...

Bizim ülkemizde neredeyse sosyalist sayısı kadar sosyalist yorumcu vardır. bari ben de bu köşede düşüncelerimi yazayım dedim.

TİP. 1960 Anayasasının tanıdığı oldukça liberal sayılan metnine dayanılarak kurulmuş ve o anayasayı en fazla savunan Sosyalist demokrat bir parti olarak siyaset tarihimize geçmiştir.

Partinin kurucuları arasında Behice Boran gibi dönemin sosyalist aydınları ve bazı işçi sendikalarının yöneticileri bulunuyordu. Eski yada hükümlü solcuların partiye alınmaması ve partinin demokrat kimliği bazılarını deli etmeye yetmişti.TİP kurulduğunda çok hızlı bir gelişim gösterdiğinden CHP'nin o zamanki liderleri tarafından ortaya atılan “Ortanın solu” sloganıyla önü kesilmeye çalışılmış ama başarılı olunamamış, girdiği ilk genel seçimde on beş milletvekili çıkarmayı başarmıştı.

Benim sosyalist kültürden gelen bilgi birikimim TİP’e katılmamdan çok öncelerine ve çok sonralarına dayanır. Ama partiden de hiç yararlanmadığım söylenemez...
Şimdi size bu geçmişte kalan bu partimizin solcular tarafından nasıl çökertildiğini anlatacağım... Bu konuda bilgisi olanlar varsa onların da katkılarını beklerim...

Her ne kadar TİP. Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılmışsa da,kapatılmadan önce de paramparça edilip,aktif durumdan edilgen duruma getirilmişti... Buna kurulu düzenin de katkıları olmadığını söyleyemem ya,esas partiyi yıkanlar kendini Marksist sanan bazı salaklardı...Bunların sayısı hiç eksilmez, ve benim tarafımdan da geçmişte gazete ve dergilerde yazdığım yazılarımda “düzenin işbirlikçileri”diye tanımlanırlardı. Bunu bilinçli yaptıklarını söyleyemem;ancak siyasi hırsları akıllarından daima bir karış yukarıda olduğundan, bölücülükten vazgeçemezler. Sözü edilen “bölücülük”parti içindeki parçalanmayı,partiyi dıştan yıkmak için harcanan çabaları anlatmak için söylenmiştir. Yoksa TİP. M.Ali Aybar'ın Parti başkanlığı süresince hiçbir bölücülük hareketine uzaktan yakından bulaşmamıştır...

TİP’in içten yıkılması için emek çekenler bu başarıya ancak partinin on beş milletvekili çıkardığı genel seçimden sonra ulaşmaya başlamışlardır... Tabii ki yeterli başarıya ulaşmak için de epey beklemek zorunda kalmışlardır.

Belki benim solcularımıza sempati ile bakmamın bu dört-beş yıllık parti üyeliğimden kaynaklanabileceğini düşünenler olabilir. Hemen hemen hiç ilgisi yoktur....Eğer sosyalizmin ne olduğunu yada olmadığını biraz anlayabilirseniz ne sosyalizmden ne de gerçek sosyalistlerden korkmanıza gerek kalmaz. O aklı başında sosyalistlerin hiç kimseye zararı olmaz. Onların kendi inançlarına göre insanlığa hizmet etmekten başka hiçbir dertleri de yoktur. Buna karşın hapishanelerde sürünmek, kör kurşuna gitmek, işkence görmek kendi ve ailelerinin yaşamlarını katlanılamaz hale getirmek hep onlara layık görülmüştür; dünyanın tüm nimetleri ise karşı tarafa...

Ötekilerin de olmaz merak etmeyin,sadece kendilerine zarar verirler ve daha çok da genç fidanları yetişmeden devletin korumacılarına kırdırırlar o kadar... Bu dizi yazının kimsenin ilgisini çekeceğini pek sanmam ama;anlatayım da içimde kalmasın diyorum. Ha, "bunların arasında ellerine silah verilen, adam öldüren hiç mi yoktur ?"derseniz,elbette var... Onların çoğu ağabeyleri sayılan ve” ihtilal de gerdek gecesi de kansız olmaz” diyenlerle diğer provokatörlerdir. Sağcı denilen gençlerin de başına gelenlerin diğerlerinden farkı yoktur, bilesiniz... Türkiye’nin öyle bir coğrafyası var ki, karıştırmak için parmak atmayan ülke yok gibidir;çanak tutanlarımız da hiç eksilmez....

Birinci bölümün sonu

Kemal Duykan

Yukarı

 Milenyumun Mandalı : Sait Haşmetoğlu


Milenyumun Mandalı

Editör'den Önemli Not: Sevgili Sait Haşmetoğlu'nun e-romanı görsel öğelerle süslendiğinden, devamını ve önceki sayılarını aşağıdaki adresten tek tıklamayla okuyabilirsiniz. Üşenmeyin... Tıklayın...
http://www.kmarsiv.com/xfiles/mandal_112.asp

Devamı var

Yukarı

 Dost Meclisi


Tahinli Börek

Bugün size bir değişiklik yapıp Tahinli Börek tarifi vereceğim. Kahveleriniz yanında ya da yazıları okurken atıştırabilirsiniz. Yapımı kolay, bizzat tarafımdan denenmiştir. Immmh ımmmh ımh ımh ımh diyerek yenmiştir. Kalorisi yüksektir. Yedikten sonra yürüyüşe çıkılmalıdır. Tavsiye ederim.....

Malzemeler:
3 adet yufka,
1 su bardağı tahin,
1/2 su bardağı sıvı yağ,
ceviz içi ya da fındık içi,
pudra şekeri.
Toz şeker.

Yapılışı: Tahin ile yağı karıştırın. Yufkayı bütün olarak yayın, karışımı dökün, üzerine fındık ya da ceviz içi, onun da üzerine toz şeker serpin. Ucundan kıvırarak tüm yufkayı rulo yapın. 5 cm. aralıklarla yan yan kesin. Fırında pişirin. Sıcakken pudra şekerine bulayın. Soğuyunca yeyin.

Tahin ya da yağ miktarını ağız tadınıza göre ayarlayabilirsiniz.. Afiyet olsun. Immmh ımmmh ımh ımh ımh.

Canan Şenol

<#><#><#><#><#><#><#>

Kahve Molası'nın sürekli ve sabit(!?) bir yazar kadrosu yoktur. Gazetemiz, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır. Bu bölüm sizlerden gelecek minik denemelere ayrılmıştır. Yolladığınız her özgün yazı değerlendirilecektir. Siz sevgili kahvecilere önemle duyurulur.
Kahve Molası bugün 3.311 kahveciye doğru yola çıkmıştır.

Yukarı

 Tadımlık Şiirler


YAZA SIZILA

Cebelleşiyoruz kendimizle sağır bir uykuda elini kestirmiş
bir yankesici pusuda duruyor, çağır insan mıdır
hepsi bunların, kayboluyorlar rüzgarda
suyun ürpermesinden ürküp. Ürkeğiz. Suyu boğ!
dur
-uyoruz ölüyor
ipince uzatıyoruz yere kendimizle cebelleştiğimiz bir uykuda
sağırlığımız. Bir yankesicinin anası gelip yıkıyor
ölüyü bir tabuta koyuyoruz deliklerden sızıyor gün
ülkelerine bir yolculuk yapmalıyız diyoruz şimdi
hemen tabutumuzu alıp yola koyulmalıyız.
Yolda haramîler kesiyor önümüzü. Ölüyü ver!
diren
-iyoruz kırk satır kırk katıra cebelleşiyoruz
kendimizle. Bir uykuda. Sağır bir uykuda. Rüzgara
ellerimizi uzatmış gidiyoruz suda ağır ağır.

İnsan mıydık, unuttum.

Seyhan Erözçelik

<#><#><#><#><#><#><#>

DÜŞTANBUL

Siz kainatın etrafınızda dönmesini istiyorsunuz. Düşün-
müyorsunuz ki hayat sizi mahrekinin dışına atmış. Hayat
kimsenin etrafında dönmez, herkesle beraber yürür.


I.

     Serin kuşu sabahın, acılı ve tekdüze
     açılan sessiz bir yaprak gibi, gündüze.


Her kentten içeri, sarı gündüzler
çıldırtıyor insanları. Bir gece
gelir her gündüzle, bitimsiz düşler:
bir kentten içeriye hep girince.
O yaralı ece, çıldırmış gündüz
İstanbullu o orospu; kirpiğin
her kapanması o, ıslanmış bir düş -
acısıdır haça gerilmiş kentin.

Soluksuz bir gecededir arası
yağmurla düşün; ağacaktır o da
ağmışsa dünyaya ruhu arınmış
İ(n)sa(n); çarmıhlı kentimin acısı
düşümde gördüm, sarı bir gündüzde
bitmiş.
     Uyandım, baktım, güneş doğmuş.

Seyhan Erözçelik

Yukarı

 Biraz Gülümseyin


At

Birinci sınıf öğrencisi, akşam okuldan döner ve annesine o gün okulda yaptıklarından bahseder:
-"Bugün öğretmen bize atlardan söz etti. Ama ben atın ne olduğunu hala anlayamadım."
-"Neden?" diye sorar anne.
-"Öğretmen, atın yavrusuna tay, dişisine kısrak, erkeğine aygır derler, dedi".
-"Peki bunda anlaşılmayacak ne var oğlum?"
-"İyi de anne, ata ne zaman at diyorlar?"

<#><#><#><#><#><#><#>


- Pekte şirinmiş hasbam. Randevu versem mi?

Yukarı

 Birlikte Oynayalım : Presented by Enishte


Yeni Soru : 9 - Şu HAMAM'a bir NATIR bulmamız gerekiyor.. :-)

HAMAM - ..1.. - ..2.. - ..3.. - ..4.. - ..5.. - NATIR

asesen@turk.net

Yukarı

 Kıraathane Panosu


Yukarı

 İşe Yarar Kısayollar - Şef garson: Akın Ceylan


http://www.bigglook.com/biggcinema/filmafis.asp
Film afişleri konusunda sağlam bir kaynak daha... Arşiv içinde hemen hemen her filmin afiş'ini bulabilirsiniz. Ayrıca afişlerden istediğinizi e-kart olarak gönderebilmeniz de mümkün. Ayrıca diğer sayfalarda yeni sezon filmleri takip edebilir, sinema salonları ve seansları hakkında bilgi alabilir ve isterseniz seçtiğiniz filmle ilgili kamera arkası incelemeleri de takip edebilirsiniz.

http://www.e3tam.com/destek/sozluk.htm
zellikle teknolojiyi yakından takip etmek isteyenlerin bu adresi bilmelerinde fayda var. Örneğin: ...Visual Basic Custom Control(VBX) : Visual basic kullanarak yazılan uygulamalara entegre edilen ve farklı firmalar tarafından yaratılan özel bir binary paket objesi...

http://www.belgenet.com/deprem/depremt.html
Deprem gerçeğine dikkatinizi çekmek için bu sayfayı tavsiye ediyorum. 1902 yılından günümüze yer, sarsıntı şiddeti, ölü ve yaralı sayısı gibi bilgileri bulabilirsiniz. Kayıtlı deprem bilgilerinin en küçüğü 5 şiddetinde seçilmiş.

http://www.2000.com.tr/evcil_hayvanlar/
Evcil hayvanlar hakkında pek çok bilgiyi bulabileceğiniz ve hatta dahil olabileceğiniz sayfalar. ...Türkiyemizin önemli illerinden biri olan SİVAS diyince akla gelen ilk şey ünlü KANGAL köpekleri olur...Bir insan kadar zeki ve asil olan kangal köpekleri ülkemiz sınırları dışında da epey rağbet görmektedir...

Yukarı

 Damak tadınıza uygun kahveler


iEdit v1.0 [440k] W9x/2k/XP FREE
http://www.silvernetwork.net/~quiksw/othersoftware/iedit.html
IEdit Networkte veya internette arkadaşlarınızla çetleşip aynı zamanda ortak bir dosya üzerinde çalışabildiğiniz bir program. Kuruluşu ve kullanımı kolay olan bu programın bir yardım menüsü yok. Yani tek başınasınız ona göre!

Yukarı

http://kmarsiv.com/sayilar/20030529.asp
ISSN: 1303-8923
29 Mayıs 2003 - ©2002/03-kmarsiv.com
istanbullife.com