|
ISSN: 1303-8923
|
|
|
|
Yazılan, Okunan, Kopyalanan, İletilen, Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete - Yıl: 2 Sayı: 276 |
4 Haziran 2003 - Fincanın İçindekiler |
|
Editör'den : Yatsakda mı saklasak? Yatmasakda mı? |
Merhabalar,
Farkındamısınız bilmem bu aralar sevgili yönetim kadromuzla ilgili veciz sözler etmeye ara verdim. Yok vallahi herhangibir çıkar söz konusu değil, yalnızca yaz geldi diye daha bir hoşgörülü oldum. Ne bir ihaleye karışmışlığım, ne kulağı çekilmişliğim, ne küfür yemişliğim, ne de özel görevle biryerlere gönderilmişliğim var. Söylenebileceklerin turşusunu kurup zamanı geldiğinde çıkartıp şapırtada şapırtada yeme eğilimdeyim. Heybeye atma, acıktıkça atıştırma dönemindeyim. Yakında heybe taşar, Cem coşar başlarım gene hatır sormaya. Birkaç haftadır iktidarı bırakıp muhalefetle ilgilenmeye başladım ama ele avuca gelir bir vukuat ya da icraata rastlamadım. Bitmesine 2 gün kala ek vergileri mahkemeye vermeleri dışında zevahiri kurtarmaya yönelik bir olaya karışmadıklarından onlara da bulaşmamaya karar verdim. Hiç icraat eylemeden puan kaybeden sayın muhalefetimizi Allah'a emanet ettim artık. Profesyonel oldukları muhalefeti bile beceremeyenlerle ne alakam olabilir ki? Allah şanslarını daim, koltuklarını sağlam eylesin, Amin!?..
Benim derdim bir kısım medyayla şimdilerde. Taktılar Yılmaz Erdoğan'a baş köşeleri dolduruyorlar. Köşe yazarları durumdan vazife çıkarıp adamı oraya buraya sokup çıkarıyorlar. Ne demiş Yılmaz Erdoğan? "Bakire bir kıza aşık olursam evlenirim." ya da ona benzer birşey. Haydi vurun abalıya. Memleketimin erkeklerinin %80'inin duygu ve düşüncelerine tercüman oldu diye alın çalın yerlere. Konu aslında 2 perdelik. Birinci perdede söylenen sözün yarattığı infial var. Erdoğan'ın bugüne kadar birlikte olduğu güzeller bir yandan, kadın gururunun ayaklar altına aldığını savunan kadın yazarlarımız bir yandan giydirdikçe giydiriyor. Medyanın konuya ilgisinin altında teklif edilen programın kabul görmemesi mi, yoksa rakip TV ile pek içli dışlı olması mı var onu bilemem. Bildiğim yaptıkları yapabileceklerinin delili olan ender yetişmiş bir sanat adamının laf arasında söylediği abuk bir cümlenin kurbanı olması.
Sanki söylenen lafı Uranüs Milletler Topluğundan gelmiş Yılmo Erdo söylüyor. Söyleyen Yılmaz Erdoğan. O ki Hakkari'de doğmuş Ankara'da yetişmiş, İstanbul'da tanınmış, birbirinden güzel esere imza atmış harbi bir delikanlı Türk sanatçısı. Genelevden kız çıkarmayı sevap sayan ama arkadaşıyla buluştu, namusuna helal gelmiştir diye aile meclisinde kızkardeşini öldürmeye zorlanan delikanlıların yetiştiği memleketin çocuğu o. Dünya küreselleşip yuvarlaklaşıyor diye biz erkekler de yılların değerlerini hiçe sayıp yuvarlaklaşacak değiliz ya. İlk olmanın gurur ve onurunu bağrında barındırmaktan hoşlanmayacak erkeğin alnını karışlarım ben. Haa zamanla dürtülerimizin yontulması ve talebi doyuracak arzın azalması nedeniyle bu isteklerimizi hasıraltı etmeyi öğrendik tabi. Amma bilinçaltımızın ağzı torba değil ki büzesin, sırası gelince çıkıveriyor işte napalım. Ya buluttan nem kapan hanımlarımıza ne demeli? Bakire olmayan namussuz mu yani? sorusunu ancak siz sorabilirsiniz vallahi, inanın bizim aklımızın ucundan bile geçmez bu. Bakire arayışının temelinde çoktan seçmeli sınavda ki cevap şıklarının zerafeti var aslında. Cevap tekte olsa diğerlerinin de kafa bulandırıcı bir hali vardır ya işte ondan. Seçimdeki kıstas, askerde onlarca elektronik mühendisinden masterını Amerika'da yapana televizyonu açma kapama görevi verilmesinde aranan kıstasla aynı. Elde seçenek çok olunca seçimi yapmak için ortaya atılan bir zarif cevap şıkkı. Hepsi o. Alınmaca yok.
İkinci perdede ise medyanın bir sanatçıyı düşürmeye çalıştığı durum var. CIA ajanlarına taş çıkartırcasına yapılan röportajlarda edilen bir lafı 3 gün manşet yapabilme yeteneğini gösterebilen medya ile, inanarak söylediği bir cümleyi gelen tepki üzerine değiştiren yani yan çizen, dolayısıyla ekmeklerine yağ süren Erdoğan çatışmada. Erdoğan'ın hafifletici nedenleri var ama medyanın hafiflemek için atabileceği bir gram safra bile yok. Yaptığı her işle ses getiren birinin medyada daha saygılı yer bulması gerektiğini düşünüyorum, haksız mıyım? Bu arada müstakbel eş adayları da hop oturup hop kalkıyorlar. Adamcağız evde kalacak birşey değil. Bu konuya dün Pakize Suda son noktayı koymuş aslında. Hayır ben öyle demedim diyen Erdoğan'ın ardından "Hayır kızlar napacaklarını şaşırdı, yatsınlar mı, yatmasınlar mı?" deyivermiş. Haydi bakalım siz cevap verin, Yatsakdamı saklasak? Yatmasakda mı saklasak?
........
Basın dünyası bir çalışkan neferini daha yitirdi. Gereksiz, zamansız, amansız, anlamsız bir kazayla aramızdan ayrılan Ercan Arıklı'ya rahmet, ailesine, sevenlerine ve tüm basın camiasına başsağlığı diliyorum.
Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle... Cem Özbatur
|
Delikanlı Yazar Kahveci : Hüsamettin Gezer |
Fala inanmayın ama falsız kalmayın
Merhaba dostlar,
Fala inanır mısınız? Gelecek cevapları hemen duyamıyacağıma göre en iyisi ben tahmin edeyim. Aranızda "inanmak ne kelime fala bakmadan adım atmam" diyenler de vardır, "pek inanmam" diyenler de ama eminim ki hayatında en az bir kere falına bakmamış veya baktırmamış olan yoktur.
Ben bu konuda orta halliyim, ev gezmelerinde karşıma iyi kahve falı baktığı rivayet edilen biri çıkarsa mutlaka baktırır, onu can kulağıyla dinler, anlattıklarına da aklımca bir şeyler yakıştırırım. Fala bakan "bir yerden para gelecek" deyince sevinir, aklımdan "bilmem kimin verdiği çeki tahsil edeceğiz, onu söylüyor" diye yakıştırmalar yapar, her hafta bir yerlerden mutlaka para geliyor olduğunu unutup sanki havadan gelmiş gibi sevinirim.
Kahve falı baktırmak dışında her gün gazetelerdeki fal köşelerini de okur, o üç satırlık fallardan anlamlar çıkarmaya çalışırım. Bu üç satır aynı burçtaki milyonlarca kişinin o günkü hayatını nasıl özetler hiç anlamam ama bakmadan edemem. Bazan günlük falımı sabahtan okurum, iyi bir şeyler varsa sevinirim, kötü bir şey varsa zaten ciddiye almam. Bazan işten güçten vakit bulamam, akşam üstü okurum, o zaman da gün içinde yaşadıklarıma yakıştırmaya çalışırım. Her şeyin boktan gittiği, hiç para alamadığımız gibi hesapsız harcamalar yaptığımız günlerin sonunda okuduğum falda "bugün işleriniz çok iyi, para gelecek" gibi yorumlar olursa da "hadi lan oradan, uydurmayın" diye küfrü bastığım çok olmuşur ama dediğim gibi okumadan edemem.
Bu kadar insan inandığına, bu işle uğraşan milyonlarca kişi olduğuna göre fal işine "uydurmadır" diye boş vermek herhalde yanlış olur; kendimden biliyorum, bu sanki bir ihtiyaç. Hepimizin en büyük kaygısı "gelecek kaygısı", gelecekte ne olacak, maddi, manevi daha mı iyi, daha mı kötü olacak hepimiz merak ediyoruz. Fallar da gelecekten haber verdiği için özellikle iyi şeyler duymak bizi mutlu ediyor, bir nevi terapi yani.
Burçlar deseniz başka bir konu, aklını burçlarla bozmuş olanını da gördüm, hangi burçtan olduğunu bilmeyenini de. Benim çevremde özellikle kadın kısmı bunlara takmış durumda. Necla ve arkadaşları bir araya geldi mi ev büyücü evine dönüyor, ellerinde kitaplar, dergiler, okuyup, üfleyip, her şeye burçlarla ilgili bir kulp takıyorlar. Benim asabiliğim de burcum yüzünden, Zafer'in tertipli bir çocuk olması da, her şey burçların marifeti yani. Hayrunisa hanımın fil gibi olmasında ve sürekli süslü, boyalı, o kapı senin bu kapı benim gezmesinde kendisinin hiç bir kabahati yok , burcu yüzünden böyle, ne yapsın kadıncağız. En çok da benim asabi olmamı burç yüzünden demiyorlar mı ona takmış durumdayım. Ulan yorgun argın eve geliyorum evde sanki cadılar toplantısı var, bizimkiler iyice uçmuşlar, "Merkür Ay'a girmiş, Satürn bilmem kime ney etmiş, o yüzden böyleymiş, yaaaaa" diye konuşup dururlar, bir ellerinde değnekleri eksik, şimdi gel de sinirlenme. Sonra da adımız asabi adama çıkıyor, Satürn'ün Plüton'a şeyettiği tarihte doğmuşum diye. Bu yıldız kısmı da bir türlü yerinde duramıyor, hepsi seferi anasını satayım, oradan oraya gezip duruyorlar, bu yüzden de bizim hayatlar allak, bullak.
Aslında bunlara inanıp tüm sorumluluğu burçlara, yıldızlara yüklemek en kolayı ama sonunda kabak onların değil bizim başımıza patladığı için malesef böyle yapamıyoruz. İnanmakla, inanmamak arası yuvarlanıp gidiyoruz işte. Bu konuda galiba en iyisi bir şarkıda dediği gibi fala inanmamak ama falsız da kalmamak. Bu arada Kahvemolası okurları arasında iyi kahve falı bakan var mıdır, bir gün ziyaretine gitsem veya en iyisi yazarlar, okurlar arasında bu işten anlayan birini bulup Mola'da bir fal köşesi açmak galiba. Ne dersin editör yeğenim? Bunu yapacak arkadaş "Hüsam abinin işleri bugün gıcır gidecek, Ali bey'den parasını alacak, Bossa'yı satıp, Çimsa alsa daha iyi olacak" gibi detaylı bilgiler de verirse çok memnun olurum.
Kalın sağlıcakla dostlarım.
Hüsamettin Gezer husam@polygon.com.tr
Yukarı
|
Şifacı Kahveci : Ayşe Nur Doksat |
ARZULAR FENA HALDE ŞELALE...
Üç nokta...
Manası bu defa: Fena halde asabiyim.
"Söylemedi" demeyin.
Mazeretim var yani. Asabiyim ben!
Tamam mı?
Aman, çocuklar duymasın!
Heyhat! Çocuklar duymasın ne kelime! Duydu da bitti bile! Üzerinden sular seller gelip geçti bile.
Tamam o zaman. Gelelim konuya.
Çocuklar duymasın istiyorum, çünkü çocukların yaşları müsait değil henüz. Yaşları müsait olmadığı gibi, müstakil değiller. Yaşlarında başlarında olağan denetimler. Anlarsınız işte.
Hoş, erişkinlerin de yaşlarının başlarının müsait ve müstakil olmasından sorgu sual olunur ya, onu şimdilik bir kalem geçip, içimizdekini ifrazat halinde dışlamaya niyetlendik (Şifa niyetine, birinci tekil şahıs kullanıyorum burada. Bunu da anlarsınız işte).
27 Mayıs 2003 tarihli Salı akşamı, ATV ekranlarında yayınlanan "Çocuklar Duymasın" adlı diziyi izlediniz mi? Dizinizi dizlediniz mi? İzinizi izlediniz mi? Siz sizi sizlediniz mi, yoksa siz bizi bizlediniz mi? Bilemiyorum yani.
Neyse, herhangi bir önyargı oturtmadan kafalarınıza, bencileyin ana hatlayayım diziyi.
Dizide, aman çocuklar duymasın dene dene, baş anne ile baş baba bir kez daha (dizginlerinden) boşanmaya karar veriyorlar. Bu defa, olmadık gönüllü kararlı gibiler. Kör gözümüz parmağınıza zaten, olacak iş değil! Apayrı dünyaların insanları! Apayrı dünyaların apayrı romansları. Elma diyorsun çıkmıyor, armut diyorsun girmiyor... Portakal diyorsun, orada kalıyor... Havuç, her sorunlu alanda rendeden çıkmaca avuç avuç... Lahanadan çıt yok. Domates, biber, patlıcan... Vee, sahnede süper babaanneyi beklerken(e)...
O da ne? Süper dede? Ne ararsan onda. Kendinde süpermarket adeta. Realite süperin de ötesinde hiper! Dede hip hop ere ere, baş anne ile baş babaya, pek yakında öleceğini muştuluyor! Hem de kanserden! Olacak iş değil! Şans, talih, kader, kısmet... Ne ede?
Ben bu hayatımda böylesine bir muşta görmedim desem, ne yalan söyleyeyim, yalan olmaz.
Altı yıldır boşanık bir anne ile boşanık bir babanın oğlu olan OĞLUMUZ, bu muştayı suratının ortasına yediğinde, boşanık anne ile babasının boşandıktan sonra olma ortak dizlerinin terkisinde, yukarıda tarihli o salı sallanır akşamının "Aman çocuklar duymasın" yasaklı saatlerinde, şu sözleri kaçırdı ağzından:
"Ohhah, bu kadar da olmaz ki! Olsa da donuma da konmaz ki!"
Aman deyin iki gözüm, çocuklar duymasın!
Laf yine aramızda, arzular şelale...
Deli etme beni Lan Jale...
Sakin olmak lazım...
Zira, arzular fena halde şelale.
ANur
Yukarı
|
Görmüş Geçirmiş Kahveci : Kemal Duykan |
TİP'in Doğuşu ve Batışı - Son Bölüm:
Sansür
Bir önceki bölümde anlattığım röportaj nedeniyle parti genel merkezinden çok sert bir yazı geldi... Güner Samlı’nın TOPLUM gazetesi partinin il merkezinden seçilecek üç uygun kişi tarafından denetlenecekti. Yani toplumsal hastalığımız “sansür” bu defa da sosyalistler tarafından konuyordu.... Aksi halde Güner’in gazetesine partililer tarafından hiçbir yardımda bulunulmayacak ve kamuoyuna bir açıklama yapılarak TOPLUM’un TİP’le hiçbir ilgisi olmadığı net bir biçimde duyurulacaktı... Evet; densiz bir lise öğrencisinin kendini göstermek için yaptığı saçmalık, olayı bu boyutlara kadar taşımıştı...
İyi de faturayı kim ödeyecekti? Sormaya gerek var mı ki, çoğu zaman olduğu gibi hiçbir günahı olmayanlar... Her hata,ya da suç ,işleyenin bedelini de kendisinin ödediği günler de gelir mi dersiniz?...
Parti yönetimi denetimleri yapmak için üç kişi seçti: Birisi, bir yazımda da kendisinden söz ettiğim değme avukatlara taş çıkartacak kadar hukuk bilgisinin yanında bilinçli bir sosyalist olan arzuhalci Baki bey,diğeri dünya tatlısı doktorumuz ve gazetecilikten anladığı varsayılan ben... Oynatmaz mısınız? Sansürün her türlüsünden nefret eden ben, sansürcü başı olacağım... ”Hayır” diyemezsiniz; derseniz bu tutumunuz partiye ve sosyalist ideolojiye ve dahi halka ihanet sayılır... Neden particilikten hoşlanmadığımı şimdi anladınız mı?
Kimse yanlış anlamasın;"particilik yapılmasın" falan dediğim yok. Benim bu işlere yatkın bir adam olmadığımı anlatmak istiyorum. Yoksa parti olmadan hiçbir yere varamazsınız! Bazı yaptıkları şeyler aptalca da olsa... Ancak şunu söyleyebilirim: Bir kişi ya gazetecilik yapmalı,ya da partili olmalı;bu işlerin birlikte uzun zaman sürdürülmesi olanaksız. Bunu deneyerek yaşayarak gördük...
Durum parti yöneticisi arkadaşlar tarafından Güner Samlı Dostuma da bildirilmiş, o da herhalde çaresizlikten kabul etmiş... Birlikte ne güzel günlerimiz olan sevgili Güner’in gazetesine gitmekten bile utanç duyuyorum. Ve ne yapacağımı bilemiyorum, mesaj ondan geldi:
“Ortağım gel,hiç üzülme,eskiden ne yapıyorsak yine aynı şeyleri yapacağız, denetim için senin seçilmene çok sevindim, artık daha fazla birlikte olacağız, ben bundan memnunum, sen de ol, bekliyorum!”
Bu mesajı alınca gözlerimin yaşardığını hatırlıyorum...
Diğer iki arkadaşım da bu sansür utancını bir türlü hazmedemedikleri için, ”siz zaten arkadaşsınız, her gün görüşüyorsunuz, aklınızdan ne geçerse öyle yapın, bize onaylamaktan başka bir şey bırakmayın”,deyip bir çeşit kaytarınca, işler eskisinden farklı olmadan sürdürüldü, ama ben bunu hiçbir zaman unutamadım. Bugün bile hatırladıkça utanıyorum...
Parti olarak on beş milletvekili çıkarmıştık ama çok da yara almıştık. Seçilen millet vekillerimizden birisi de bizimle milletvekilliği pazarlığını yapan kişiydi. Yatırımını bir başka ilimize yapmış,adam olamamıştı ama, milletvekili olmuştu...
Bu arada parti içi muhalefet yoğunlaşıyordu. Parti genel başkanı sık sık TİP’in dış politikasının tam bağımsızlık olduğunu vurguluyor,Sovyetler Birliğini, peyklerindeki sisteme başkaldırmaları bastıran kanlı eylemlerinden ötürü ,açıkça kınıyordu...
1960 Anayasasının içinde kalarak demokratik sistemin kurallarına uyarak iktidara gelindiğinde;dış ticaret,bankacılık,sigortacılık ve büyük sanayi kuruluşlarının devletleştirileceğini,küçük kuruluşlara dokunulmayacağını altını çizerek belirtiyor ve seçimi kaybettiklerinde de halkın kararına saygı duyularak muhalefet görevini yürütüleceğini kamuoyuna açıklıyordu M.Ali Bey.
Bir de M:Ali Aybar'ın
“güler yüzlü sosyalizm”den söz etmesi,sanırım bardağı taşıran son damla olmuştu...Sopasız sosyalizmin olamayacağını savunanlar, sonunda M.Ali Aybar ve arkadaşlarını parti iktidarından indirerek yerlerine Behice Boran ve ekibini getirdiler...
Daha sonraları Behice hanımın ne denli Sovyetler Birliği bağımlısı biri olduğu ortaya çıkacaktı...
TİP. Yönetimi Behice Boran ekibinin eline geçtikten bir süre sonra doğu illerimizden birinde konuşma yapan Başkan hanımın,Kürt Srunu ile ilgili yaptığı bir konuşma nedeniyle Anayasa mahkemesinde partiyi kapatma davası açıldı.
Biz;partideki özellikle genç arkadaşlar, Behice Boran’ın biraz da komplo kokar biçimde M.Aybar ve arkadaşlarını saf dışı edişini onaylamadığımız için partiden ayrılmayı düşünüyorduk, ama partiye kapatma davası açılınca bunu onurlu bir davranış olarak görmediğimizden dava sonuncunu beklemeye karar vermiştik.
Sonunda TİP pek çok insanın sandığının aksine komünizm propagandası yapmaktan değil,Kürtçülük yapmaktan kapatıldı. Her ne kadar TİP’i Anayasa Mahkemesinin kapattığı doğru ise de, kapatılmasaydı da zaten bitirilmişti; hem de kendini sosyalist sayanlar tarafından...
TİP. kurulduktan kısa bir süre sonra girdiği genel seçimde yüzde üç oy alarak on beş millet vekili çıkarmış Türkiye’nin tek sosyalist partisi olarak siyasi tarihimize geçmiştir...
Gördüğünüz gibi ben TİP’in tarihçesini değil, kendi anılarımdan bir kaçını yazdım. Tarih yazmak başkalarının işi...
Şimdi kaç tane sosyalist partimiz var bilmiyorum. Kurulmuş ve kurulma aşamasına gelmişlerin sayısı bir düzineyi buluyorsa hiç şaşmam... Bölünüp parçalanmak solcularımızın değişmez kaderidir...
SON
Kemal Duykan
Yukarı
|
Milenyumun Mandalı : Sait Haşmetoğlu |
Editör'den Önemli Not: Sevgili Sait Haşmetoğlu'nun e-romanı görsel öğelerle süslendiğinden, devamını ve önceki sayılarını aşağıdaki adresten tek tıklamayla okuyabilirsiniz. Üşenmeyin... Tıklayın...
http://www.kmarsiv.com/xfiles/mandal_116.asp
Devamı var
Yukarı
|
Fotoğraf: Şeref Bilgi
<#><#><#><#><#><#><#>
Kahve Molası'nın sürekli ve sabit(!?) bir yazar kadrosu yoktur. Gazetemiz, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır. Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır. Bu bölüm sizlerden gelecek minik denemelere ayrılmıştır. Yolladığınız her özgün yazı değerlendirilecektir. Siz sevgili kahvecilere önemle duyurulur. Kahve Molası bugün 3.311 kahveciye doğru yola çıkmıştır. |
Yukarı
|
VARDİYA
- Serçeler birikti saçakta
Kapıda ölümler, sevdalar...
Nerde sevincin gül yüzü
Gülizar.
Ne örs kaldı, ne çekiç
Dövmekten umudun demirini
Sevincin gül yüzü Gülizar
- Ne Çokuz Gülizar
Ne az biliniriz...
- Senden esen
Salkım söğüt.
Al başını git masaldan
Kırık bacaklı vale.
Otobüste vale, tezgahta vale
Perşembe vale... Hep kamusal
Vale
- Nerdesin Gülizar...
- Aynaya bak, askerden yeni döndü yüzüm
Saksıda şaşkınlık çiçekleri
Dolapta hazır duruyor
Yaşlılık.
Sen nerden böyle, deftere
Silgiye bakan çocuk
Ne çok kasım, aralık
- Alsana, alsana...
- Aç kapıyı pencereyi acı sinmesin
- Sefertasında eziklik, yorgunluk öğleye
Çatal, kaşık hepsi tamam
- Doku, doku Gülizar
Bilirsin -
Hüzünsüz, yağmursuz, ölümsüz
Olamam...
- Benim günüm size, işte kelepçelerim -
Bir yanda
Yıllardan bir yastık
Bir yanda
Umut resimleri
Ah Gülizar
Benim günüm ona buna
İzzet Göldeli
<#><#><#><#><#><#><#>
SİS ÇANI
- Kalkmaz bu sis, susmaz bu sancı
Sonsuz aramızda -
Çan döküyor herkes
Kendi çanını
Sonra - çanlardan
Yeni bir çan
Çaldıkça büyüyen
Çaldıkça kendini döken bir sis çanı
Umar mı umarsızlık mı çaldığı
Yine bir bir sis çanı
- Siz de çan çalın
Yaşamaklara
Ölmeklere
Gözlerinizde
Gözlerinizin derin sarnıçlarında
İzzet Göldeli
Yukarı
|
|
Kahvenin Yanında: Elif Şeref Artun ÇİKOLATALI LİKÖRLÜ SUFLE (GELİŞME) |
|
Sufle sadece çikolatalı olmaz tabii ki. Değişik malzemelerle çok değişik ve leziz sufleler yapabilirsiniz. Sade, peynirli, portakallı, meyveli sufle bunlardan sadece birkaçı… Önemli olan suflenin ruhunu yakalamaktır :) Ruhu da olur muymuş, demeyin. Aynı malzemeyi kullanarak aynı tarifi yapan iki kişinin aynı sonuca ulaşamayabileceğini unutmayın. Yaptıkları yemekler, kekler, pastalarla insanlara parmaklarını yalatanların bazı “meslek sırları” ve sizlerden sakladıkları “püf noktaları” var elbette. Ustaların affına sığınarak sufle sırlarını ifşa ediyorum.
İYİ SUFLE YAPMANIN PÜF NOKTALARI
- Malzemelerin ölçüsüne dikkat edin. Fazla ya da eksik olmasın.
- Zamandan çalmayın. Sufle bunun acısını çok kötü çıkarır sizden. Çırpılacak malzemeleri iyice çırpın.
- Çırptığınız yumurta beyazlarının kar gibi olmasına özen gösterin ve sufle harcı ile azar azar karıştırın. Bu aşamada iki malzemeyi karıştırırken kesinlikle ama kesinlikle mikser kullanmayın. Tahta kaşıkla yavaşça karıştırın. Köpüğü pörsütmeyin.
- Sufle kalıbını çok iyi yağlayıp şekerleyin. Aksi halde olacakları deneyerek görmek istemiyorsunuzdur eminim. Ne mi olur? O kadar uğraştığınız sufleniz düzgün kabarmaz ve taşarak fırına dökülür.
- Dilediğiniz büyüklükte sufle kabı kullanabilirsiniz. Ama unutmayın ki küçük kapla büyük kap arasında pişme süresi bakımından fark olacaktır.
- Sufle kesinlikle sıcak yenen bir tatlıdır. Fırından çıkar çıkmaz servis yapmak gerekir. Bu nedenle konuklara ikram edilecek sufleyi onlar gelmeden yapıp sonra çekirdek çitlemek mümkün değildir. Ya onların geliş saati ayarlanır ve ona göre işlem başlatılır, ya konuklarla birlikte mutfağa geçilir ya da sufle ikramı unutulur. Başka bir şey ikram edilir.
- Fırından çıktıktan hemen sonra yenmeyen, bekleyen sufle pörsür. Soğuduktan sonra mikrodalgada ısıtmak falan da çözüm değildir.
- Üzerine pudra şekeri serpilmemiş çikolatalı sufleye sufle denmez. Bu bir kenara not edilir.
- Her bir şey tamam olunca sufle yapımına geçilir. Ortaya çıkan sanat ürününe önce şöyle bir bakılır. Sonra kokusu derin derin içe çekilir. En sonunda da afiyetle ve büyük bir zevkle yenir.
Cumaya şu sufleyi yapalım artık...
Yukarı
|
Baba ve Torunu
Yaşlı İtalyan Mafya Babası ölüm döşeğinde torununu yanına çağırır:
- Bak oğul, beni dikkatle dinle. Beni daima hatırlaman için sana benim krom kaplı 38'lik revolverimi bırakıyorum.
- Ama büyükbaba ben silahlardan pek hoşlanmam sen onun yerine bana bileğindeki Rolex saatini bıraksan.
- Bak oğul, iyi dinle beni. Birgün iyi bir işin olacak. Güzel bir kadınla evleneceksin. Çok paran, kocaman bir evin bir sürü çocukların olacak. Bir gün eve geldiğinde, bir bakacaksın karın bir başkasıyla yatakta. O zaman saatini gösterip "SÜRE DOLDU!" mu diyeceksin! Haa!...
<#><#><#><#><#><#><#>
Matrix Modası!...
Yukarı
|
Birlikte Oynayalım : Presented by Enishte |
Yeni Soru : 10 - Özel imalat olarak; KATIR'dan SUCUK yaptım, ama işin içine biraz BALIK, biraz da MALAK karıştırdım ve öncesinde de biraz SALAM yaptım :-) Her kelimeyi sadece 1 kez kullandım, iyi haftalar...
KATIR - ..(2).. - BALIK - ..(2).. - MALAK - ..(5).. - SALAM - ..(3).. - SUCUK
asesen@tnn.net
Yukarı
|
İşe Yarar Kısayollar - Şef garson: Akın Ceylan |
http://www.mistikanadolu.com
Buram buram Anadolu kokan, aydan aya yenilen çok güzel bir kültür sitesi. Editörlüğünü Sanem Şehribanoğlu'nun yaptığı bu güzel siteyi görmenizi tavsiye ederim.
http://kedimveben.com/
Tam kediseverlere göre bir site. Oldukça profesyonel bir çalışmanın ürünü olan bu sitede şimdilerde "1. Susam Kedi Öyküleri Yarışması" düzenleniyor. Bir uğrayın, sizin Sarman'ı ilgilendiren pekçok şey bulacağınızdan eminim.
http://www.yugop.com/ver3/stuff/03/fla.html Dünyanın en ucuz dijital saati. Adam biraz yorulsa da değiyor vallahi.
http://www.citycreator.com/
Sim city isimli oyunu meraklıları bilir. Kendinize ait bir yerleşim merkezi kurar ve organizasyonu istediğiniz gibi düzenlersiniz. Bu oyuna benzer bir çalışmayı daha sizlere sunuyorum. Çalışma şekli biraz farklı bile olsa diğer örneklere çok benziyor. Deneme yanılma metoduyla ilginç yapılandırmalar gerçekleştirebilirsiniz. İyi eğlenceler.
Yukarı
|
Damak tadınıza uygun kahveler |
VJPEG v1.0.0.1 [139k] W9x/2k/XP FREE
http://www.stereopsis.com/vjpeg/
İşte size küçük ama gerçekten muhteşem bir resim görüntüleyicisi. Tek işlevi resmi olduğu gibi göstermek. İçinde olan harika bir sampler nedeniyle resimlerinize zoomlama yapmanın zevkini tadıyorsunuz. Fare yardımı yada kısayollar kullanarak resimi görüntülemek mümkün. Mutlaka deneyin çok seveceksiniz. Çalıştırdığınızda şaşırmayın çünkü hiçirşey yapmıyor gibi görünüyor ama resmin üzerine gelip sağ tıkladığınızda "Open with" "Birlikte Aç" komutuna kendini VJPEG olarak konumlandırıyor. Oradan rahatlıkla kullanabiliyorsunuz.
Yukarı
|
|
|