KAHVE MOLASI
ISSN: 1303-8923
ABONE FORMU

ABONE OL
ABONELiKTEN AYRIL
HTML TEXT
 SON BASKI
 Ana Sayfa
 Arşivimiz
 Yazarlarımız
 Manilerimiz
 Forum Alanı
 İletişim Platformu
 Sohbet Odası
 E-Kart Servisi
 Sizden Yorumlar
 Medya
 İletişim
 Reklam
 Gizlilik İlkeleri
 Kim Bu Editör?
 SON BASKI
 PDF (~250-300KB)


PDF Versiyonu

Kahveci Soruyor?

KAPI KOMŞULARIMIZ

Xasiork Dergi

Üç Nokta Anlam Platformu


Yazılan, Okunan, Kopyalanan, İletilen, Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete - Yıl: 2 Sayı: 279

 9 Haziran 2003 - Fincanın İçindekiler

 Editör'den : Kahveciyiz Biz?!..


İyi haftalar,

Aslında zamanında oturdum makinanın başına. Ama şeytan mı dürttü yoksa sıkıldım mı bilmiyorum, bizim gazetenin mizanpajıyla biraz oynıyayım dedim. Sen misin diyen, onu aldım sağa, bunu aldım sola, kıçını baş, başını kıç yaptım tam 2 saat boyunca. Sonunda yaptığımı beğenmeyip attım çöp kutusuna. Döndüm gene eski usule. Dönerken çerçeveyi kaldırıp tam ekran yaptım gazeteyi. Sanki böyle daha kolay okunur gibi geldi bana. Bilmem belki yanılıyorumdur, kararı sizler vereceksiniz. Ama kurt girdi bir kere içime. Şimdi ben ilk fırsatta oynarım bunun yerleşimiyle. Yerleştire yerleştire bulurum size beğendirecek bir doğru yol nasılsa.

Bugün aslında sizlere "Özelleştirme Sevdalıları"ndan söz edecektim. Ama dedikya değişiklik yapalım derken zamanıda yedik. O yüzden bu konuyu yarına bırakalım da yabana gitmesin. Bu öyle 2 satırla kurda kuşa yem yapılacak bir konu değil. Usulünce yapmayacaksak hiç ellemeyelim daha iyi!..

Bu arada size bir haberim var.Epeydir yapmak istediğim ama ertelediğim birşey yaptım haftasonunda. "kahveciyiz.biz" ve "kahveciyiz.com" alan adlarını alıp Kahve Molası sandığına attım. Eee bize ne demeyin sakın, aslında tam size, sizin için. Kendini kahveci hisseden herkese verebileceğim bir eposta adresi yaratmak istedim. İster herzaman kullandığınız bir adrese yönlendirin, isterseniz ayrı bir POP3 hesabı kullanın, dileyen herkese bu adresten vermek niyetimdeyim. Maalesef şimdilik manuel bir uygulama olarak çalışacak ama yeni uygulama için gerekli kaynak tedarikini hallettiğim anda "Hotmail"vari bir eposta sunucumuz olacak. Şimdiden bu hesaptan isteyen kahvecilerin bana eposta yolu ile başvurmaları halinde kendilerine yardımcı olunacaktır, sevgi ile duyurulur. Anlayacağınız atın nalını bulduk iş atı almaya kaldı, onu da hallederiz evelallah...

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur

 Cafe Azur : Suna Keleşoğlu


Sanki, Belki, Yoksa

Merhaba,

Zamanla hesabı olanlardanım. Bazen geçmişin tozlu sayfalarını açmaya, bazen de gelecekle ilgili hayaller kurmaya başlarım şimdiyi unutarak. Kendimi yeniden keşfedebilmenin keyfini sürerim. Bazen acır yüreğim ama eski defterleri karıştırmak güzeldir. Eski mektuplar, eski defterler, eski dostlar, eski aşklar...
Geçen senenin Mayısına denk gelen cümlelerimle karşılaştım bugün bir toz alma eyleminde. Ne kadar bugüne denk düşüyordu. Sanki üzerinden bir yıl geçmemiş bir yorgunluğa ne kadar yakındı. İşte kanıtı;

Yorgunluğun beyninizi kemirdiği zaman kalbin dilediği dinginlik anı vardır ya. "Sessizliğin sesini dinlemek" gibi anlamsız kelimeler kurduran. Fiziksel yorgunluğun beyninizi de esir alıp düşüncelerinizin, karikatür balonları gibi havada uçuştuğu.
Bahar yorgunluğu bu olsa gerek.
Biraz bahardan, biraz havaların birden değişmesinden.


Sonra şiire dönüşmesi için karalanmış bir kaç satır, hala geçerli

Sanki,Belki,Yoksa
Gördüklerime isim bulamadığım zaman
Mavi boşluklar çizerim.
Hatırlayamadıklarıma çiçek adları seçerim.
Bir kokuya karışırım,
Korkularıma uzaklaşırım.

Sanki,
Unutmadıklarımda belkilerle bulurum bitiş cümlelerimi.
Hatırlayamadıklarımda sankilerle ara cümleler kurarım.

Belki,
Unutulan yüzler değildir.

Yıllar yüzlerle eskimeseydi,
Sankiler, çizgilerde tanımaya çalıştığım
Bir çocukluk arkadaşının değişen yüzüne çarpmazdı.

Sanki bir yerden çıkaracağım.
Unutulan yüzlerde, unutulan anılar mıdır?
Yoksa yaşama karışan kırışıklıklara bir direniş mi?

Albümlerde biriken tozlar, üstüne isminizi yazabilecek kadar eskiyse,
Belkiler ve sankilere karışan yüzleriniz sizden küçükse...
Çiçek isimli arkadaşlarımızla karşılaştığımızda
Çocukluğumuzun saklambaç oyunlarını unutmuşsak,
Ve ben hala
Belki ve sankilerle gidip gidip geliyorsam...
Yoksa artık bir daha çocuk olmayacak kadar büyüyor muyum?


Zamanı bir yıl öncesinde durdurdum bugün. Yarının ne getireceğini ben de bilmiyorum. Yine de paylaşmalı dedim. Sanki sevinçler gibi, özlemler gibi. Biraz da eskilerden belki de eskimeyenlerden bahsetmek lazım. Yoksa ne anlamı kalır?

Şimdi müsadenizle " Sessizliğin sesini dinleyeceğim"

SunA.K.
Mougins
skelesoglu@eudoramail.com

Yukarı

Ahmet Şeşen

 Enişte'den Erişte'ler : Ahmet Şeşen


   Mayıs Kaçamakları - 2

Nisan - Mayıs AYLARI, gevşer gönül YAYLARI... Sizi bilmem ama benim yaylar gevşemekle kalmadı, şiddetle tatile ihtiyacım var diye ayaklandı, elbette kıramazdım gönlümü, atladık Cumartesi sabahı YOLA, feribotta veririz artık kahve için MOLA...

Yolumuz Altınova.. Bilmeyenler için Ayvalık'tan İzmir'e doğru 17 km. sonra, deniz kenarında şirin bir ova. Kooperatif sevdasıyla girmiş annem babam, 20 sene taksit ödeyerek kavuşabilmişler sonunda bir bakla bir sofaya. Küçük ama denize 50 m. gibi de hayli yakın, 4 blok, her biri 36 daireden toplam 144 daire. Onca sene taksit ödeyince neredeyse hepsi olmuş emekli, torun torba sahibi, hemen siteye yeni bir isim buluvermişler : " Emekli - Göbekli ve de Bebekli ". İlk yıllarda devre-mülk anlayışıyla gelirdik, elbette babam en güzel devreyi ALIRDI, bize de ya kıyısı ya köşesi KALIRDI. Kimsecikler olmazdı bizim devre-mülk'te, haliyle tanımazdık insanları, oğlumuz ise demirbaşı olmuştu 10 yıldır. Bisiklet, paten derken her yeri yara bere içinde geçerdi koca yaz. Dedesinin evine tamirci geldiğini bilmem, hemen her işi yapar, sitenin tüm tamirat işleri için ayrıca kapısı çalınırdı. Oğlumuz da öğrendiğinden bu durumu : " Dede'ciğim, yine bisikletten düştüm, beni de bir tamir etsene ! " diye çıkar gelirmiş...

Yıllar önce devre-mülk sırası bize geldiğinde, işyerimde bir problem çıkarttılar, kavga ettim Müdür'ümle ama sonuç yok, çaresizlik içinde tüm gece sabahlayarak yeniden yükledim yeni satın alınan yurtdışı üretim paketini. Testlere başladılar sabah, öğlen haklıymışsın DEDİLER ama tatilden 1 günümü YEDİLER. Neyse, 34 saat uykusuz kalınca derhal eve gittim yattım 21:00'e kadar, gece çıkabildik yola. Kumburgaz yakınlarında trafik bir FELAKET, kimse oğlumuza yetişmemiz gerektiğini bilmiyor ELBET. Eceabat'dan son feribota zar zor BİNDİK, gece gece güzelim Kaz dağlarından apar topar İNDİK. Ardından Küçükkuyu, Altınoluk, Akçay, Edremit DERKEN, Havran sapağından saptığımızda güneş doğmaya başlamıştı ERKEN. Gözlerimiz kapandı kapanacak karşıdan gelen arabalarda. Burhaniye-Ören sapağını DÖNDÜK, Gömeç yakınlarında babamın düldül arabası Anadol'u GÖRDÜK, hemen selektör, korna.. Annemi bırakmış tabi oğlanın yanında, dönüyor İstanbul'a tek başına. Son bir gayretle babamı benzinlikte bekletmiş, annemi ona YETİŞTİRMİŞTİM, tatilin başında birkaç günü deliksiz uykuyla GEÇİŞTİRMİŞTİM... İlk bölümde Ayvalık'tan nefis görüntülere yer vermemiştim, önce bunları gözlerinizin önüne SERİYORUM, inanın bu Sefa Tepesi'nden Cunta Adası manzarasına ben de ERİYORUM..
Aradaki incecik köprü ilk boğaz köprüsü...


Şimdi yok öylesine bir telaş, bir heyecan, sakin sakin geldik keyifler KEKA, merak etmeyin ben sizin yerinize de Sertab Erener'den "Uzanmışım kumsalaaaaa" yı dinlerken, yazıverdim Midilli'ye BAKA BAKA... Akşama Eski Foça'ya verildi KARAR, bakalım Liman Lokantası'nda balık mı YARAR yoksa rakı mı ZARAR ?

asesen@tnn.net

Yukarı

 Çat Orada Çat Burada : Hasan Yüksel


Sabahattin Usta

Bir hayat düşünün, tam 90 yıl sürsün. İstanbul'da, o zamanlar küçük bir köy olan Kireçburnu'nda başlamış olsun. İstanbul'un Osmanlı dönemini hatırlayın, Cumhuriyetin ilk yıllarını, ikinci Dünya savaşını ve Türkiye'nin yaşadığı tüm iyi, güzel ve sıkıntılı günleri yaşamış olun. Kendi halinde bir yaşantınız olsun, İstanbul'da bir fabrikada tam 30 yıl çalışmış olun, emekli olduktan sonra her gün yine erkenden kalkın, kah balık tutun, kah kahvedekilerle sohbet edin. İleri yaşınıza rağmen bir gün bile eve kapanmayın, çocuklarınızı, torunlarınızı ziyaret edin, onlar size gelsinler, sakin, dingin yaşayıp gidin.

Böyle bir yaşam ister misiniz? Ben isterim. Bu yaşamın içinde çalışıp, üretmek, kazanmak da var, çocuklar, torunlar yetiştirmek de var, sabahın köründe balık peşinde koşturmak da var, üzüntü, sıkıntı, geçim derdi, yaşam sevinci, yani içinde insan gibi yaşamaya dair neredeyse her şey var.

Ben böyle bir insan tanıdım. Sizlere daha önceki yazımda bahsettiğim Kireçburnu'nda bağlı tekneme bakan ustamızın bir arkadaşıydı. Adı Sabahattin'di, soyadını bilmiyorum, yaşlı dostlarımın hemen hepsi gibi ben ona Sabahattin usta derdim. Ben tanıdığımda 82 yaşındaydı, bir kaç defa beraber balığa çıktık, ben teknemi yaptırdıktan sonra da bizim ekibin değişmez bir üyesi oldu. Özellikle palamut avına çıktığımız günlerdeki enerjisine hayran olurdum. Sabahın köründe çıkar gelir, teknenin sağ arka köşesine yerleşir, oltayı eline alır, saatlerce ağır oltayı, rüzgar, soğuk dinlemeden tutar, uzattığımız sandviçi yer, çayını sakin, sakin içerdi. Oltaya balık gelince balığın ağırlığına göre ya kendisi çeker, ya da bizden yardım isterdi. Havaya, rüzgara, balığın durumuna göre kendi bildiği hesapları yapar, çaparinin kurşun ağırlığını ayarlardı. Bunu nasıl yapardı bilmem ama her seferinde balık alırdık.

Palamut dışındaki balıklarda tekneden aynı anda bir kaç olta atmak mümkün olduğundan hepimiz teknenin bir köşesine yerleşir, balık tuttukça "hey maşallah" nidalarıyla tekneye alır, imalı sözlerle birbirimize sataşırdık. Sabahattin usta yine aynı yerde oturur, sakin sakin balık tutar, her çekişte oltasını karıştırır, sonra da büyük bir süratle çözer tekrar atardı. Ona "usta oltayı kadayıf yapmışsın yine" diye takılırdık, o ise gülümseyerek işine devam ederdi. Misafirim olarak gelen ve bu satırları okuyunca onu hatırlayacak olan pek çok arkadaşım da onun bu sakin, bilge gülümsemesine hayran olurdu. Torunu yaşındaki bizlere olta bağlamayı, balık tutmayı öğretir, balık tutukça över, yüreklendirirdi.

Birlikte balığa çıktığımız yıllar boyunca sadece bir gün somurttuğunu gördüm. O gün nedense dalgın, konuşmaz bir hali vardı. Önce üstüne gitmedik, kimbilir ne derdi vardır diye düşündük. Daha sonra tadını başka yerde bulamadığım demli çay eşliğinde tekne üstü kahvaltımızı yaparken sorduk, anlattı. Hatırlayınca hala gülümser ve "hey koca Sabahattin usta" demeden edemem. Mesele neymiş biliyor musunuz? Komşusunun bahçesinde güzel, beyaz bir horoz görmüş, "bunun tüylerinden güzel çapari olur" diye düşünmüş ve komşusundan satmasını istemiş, komşusu da muhtemelen aralarında para alışverişinin uygun olmayacağını düşünmüş, parasız da vermek istememiş, "yok satmıyorum" demiş ama horoz da ortadan kaybolmuş. Bütün mesele buymuş, koca Sabahattin ustanın bütün derdi tüylerinden istavrit çaparisi yapmak istediği ama alamadığı bir horozmuş. Artık komşusunun tavrına mı üzülmüş, horoz elinden gittiği için mi bilinmez ama o gün ağzını bıçak açmadı. Daha sonra başka horozlar bulundu, yüzlerce çapari yapıldı, kilolarca balık tutuldu ama o horoz hiç unutulmadı.

En büyük derdi tüylerinden çapari yapmak için bir horoz bulmak olan Sabahattin ustamız üç yıl önce, tam 90 yaşında, beraber balık tuttuğumuz bir günün akşamında yaşadığı gibi sessizce öldü. Gözümüz ara sıra teknede onun boş bıraktığı yere takılsa da onu üzülerek değil gülümseyerek anıyoruz. Ruhu şad olsun.

Hasan YÜKSEL
hyuksel@isiko.com.tr

Yukarı

Nuray İnöntepe

 Kahvecistan Konsolosu : Nuray İnöntepe


   Aile Beşeri Kaynaklarımızın Kalitesini Yükselten Bir Sevgi Pınarıdır

Aile hem içine aldığı bireyler, hem de ilişki içinde bulunduğu diğer insanlar için bir korunak, bir güç kaynağı ve bir dayanıklılık iksiri olma işleviyle ait olduğu toplumun insan kaynaklarının kalitesini yükselten bir sevgi pınarıdır.

Aile kırlarda gezerken aniden bastıran yağmurda sığınılan bir mağara, dondurucu soğukta davet edildiğiniz bir ocak başı, çölde dev palmiyelerin serin gölgesindeki berrak bir su birikintisi ya da karanlıkta elinizde buluverdiğiniz bir cep feneri gibi, hiç beklemediğiniz bir anda tam ihtiyaç duyduğunuz şeyle size gülümseyen sevimli insanlar topluluğudur. Bu yönüyle aile bir korunaktır, aile fertlerini dış etkenlere karşı daha dirençli ve dayanıklı kılmakla kalmayıp, gerek duyduklarında onları kanatları altına olabilen sevgiden örülü bir korunak...

Ailenin verdikleriyle artar, çoğalır, taşıp coşar ve kendinizi aşmak, yeni ufukları keşfetmek ya da olmayan bir şeyleri icat etmek için gereken güven ve kudret hissini kendinizde bulursunuz. Böylelikle insanlık adına yepyeni serüvenlere atılabilirsiniz. Bu yönüyle aile bir güç kaynağıdır, toplumlara kendisini daha da ilerilere götürecek insanlar kazandıran bir güç kaynağı...

Bazen de aile en ağır görevlerin üstesinden gelmenin, en sert koşullara dayanmanın, en acımasız düşmanlara direnmenin ya da en vefasız dostlara katlanmanın yegane anahtarıdır. Bu yönüyle de aile bir direnç ve dayanıklılık iksiridir, en zor koşullarda bile aklınızı ve yeteneklerinizi tam olarak kullanabilmenizi sağlayan bir iksir...

Açlığın en iyi tarifinin ekmeği tarif ederek yapılabileceğini düşünür ve sıcak bir ekmeğin mayalı kokusunu, çıtırdayarak bölünen kabuğunu, sünger gibi içini tarif edebildiğimiz ölçüde açlığı da tarif etmiş olacağımızı kabul edersek, aynı anlatım biçimini ters yönde kullanarak ailesi olmayan birinin hiçbir yağmurda sığınacak bir yer bulamayan, hiç ocak başında ısınıp sıcak bir çorba içme şansına sahip olmamış, tüm çölleri susuz geçmek zorunda kalmış, kör karanlıklarla yeri elleriyle yoklayarak yolunu bulmaya çalışmış, asla kendisine tebessüm eden, kendisini sımsıkı kucaklayıp sevgiyle bağrına basan birileriyle karşılaşmamış, bu yüzden daima güvensizlik ve tedirginlik içinde yaşayan, sadece daha önceden gittiği ve güvenliğinden emin olduğu sığ sularda dolaşan, kendini aşma girişimlerine kapalı, yeni birşeyler denemeye dahi cesareti olmayan, en basit terslik ya da zorluk karşısında tüm direncini hemen yitiren, ürkeklik ve korkaklığı nedeniyle aklını ve yeteneklerini tam olarak kullanamayan birisi olduğunu söyleyebiliriz. işte ailesi olmayan birinin yapamayacağı tüm bu şeyleri ve daha fazlasını yapma gücünün edinilebileceği tek yer ailedir. Bu yönüyle aile, parçası olduğu toplumun insan kaynaklarının kalitesini yükselten, ancak asla madde düzeyinde elde edilemeyecek olan bir sevgi pınarıdır.

Bu yüzden ailenin gerek devlet politikaları düzeyinde, gerek medya kuruluşları düzeyinde, gerekse kişisel değer yargıları düzeyinde korunması ve desteklenmesi gerekmektedir. Bu koruma ve destek sadece sözle ve övgüyle değil, fiili yardımlarla, yaygın önlemlerle, vergi indirimleriyle, çeşitli hizmetlere erişim kolaylıklarıyla ve somut alkışlarla yapılmalıdır.

Hepbirlikte dileyelim ki TRT' nin büyük bir isabetle kompozisyon yarışmasına konu seçtiği aile, yakın bir gelecekte çok daha kapsamlı ve etkili çalışmalara malzeme olur da, bir zaman sonra güzel ülkemizde insanlar evlilik dışı ilişkileriyle değil, uzun evlilik yaşamlarıyla ve yetişkin çocuklarının sayısıyla övünç duydukları güzel günlere erişirler.

Nuray İnöntepe / Bregenz- AVUSTURYA

Yukarı

 Milenyumun Mandalı : Sait Haşmetoğlu


Milenyumun Mandalı



Editör'den Önemli Not: Sevgili Sait Haşmetoğlu'nun e-romanı görsel öğelerle süslendiğinden, devamını ve önceki sayılarını aşağıdaki adresten tek tıklamayla okuyabilirsiniz. Üşenmeyin... Tıklayın...
http://www.kmarsiv.com/xfiles/mandal_119.asp

Devamı var

Yukarı

 Dost Meclisi


Kahve Molası'nın sürekli ve sabit(!?) bir yazar kadrosu yoktur. Gazetemiz, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır. Bu bölüm sizlerden gelecek minik denemelere ayrılmıştır. Yolladığınız her özgün yazı değerlendirilecektir. Siz sevgili kahvecilere önemle duyurulur.
Kahve Molası bugün 3.327 kahveciye doğru yola çıkmıştır.

Yukarı

 Tadımlık Şiirler


İSTANBUL CADDESİ

Bu cadde İstanbul Caddesi,
Aziziye minaresinde çifte ezan
Nal sesleri, motor gürültüleri
Arasında kaybolursunuz bazan.

Burası dellal pazarıdır
Eski eşyaların satıldığı
Cömert oturak alemlerinin
Kayıtsızca anlatıldığı...

Ağzına kadar dolu dükkanlarda.
Duyun ki ne ümitler eridi!
Oturup seyredin şöyle-leyin
Cadde değil, sinema şeridi!

Bir para sesidir duyulmasın
Tekmil kulaklar kirişte.
Teraziler, vitrinler, hanımlar
Alışverişte...

Günbatı tarafından bizim dükkan
Halı, kilim, çepeçevre yanları.
Karşımızda çitlem çitlem bir otel
Duvarında banka ilanları...

Yolunuz İstanbul caddesine
Düşmez mi bir zaman, ne dersiniz?
Pahalılıktan falan konuşur
Bir acı kahvemizi içersiniz...

Feyzi Halıcı

<#><#><#><#><#><#><#>

GÜNAYDINIM

Şavkıması, sana doğru yolların
Sana doğru, denizlerin çağrısı
Çırıl çırıl ötelerde bir güzel
Günaydınım, nar çiçeğim, sevdiğim.

Çıkmaz sokaklarda bu minyatür kim?
Bu göğüs kim, ya bu gözler, bu saçlar?
Uzak bir özlemde ayak seslerin
Günaydınım, nar çiçeğim, sevdiğim.

Kırk odanın kırkında da kırk güzel
Kırk aynada çengi çengi bir güzel
Çağlar ötesinde bir avuç nota
Günaydınım, nar çiçeğim, sevdiğim

Bu yıldızlar doğan günü çağrışır
Bu gündüzler gözlerini çağrışır
Ya kimlere verdin avuçlarını
Günaydınım, nar çiçeğim, sevdiğim.

Vurdum tellerine seni, sazımın
Sende anahtarı, alın yazımın
Yağmur yağmur serpil yalnızlığıma
Günaydınım, nar çiçeğim, sevdiğim

Feyzi Halıcı

Yukarı

Kahvenin Yanında

 Kahvenin Yanında: Elif Şeref Artun


 ROMLU ELMA

6 elma
50 g kuru üzüm
75 ml rom veya brendi
1 limon kabuğu rendesi
50 g margarin
70 g esmer şeker
½ tatlı kaşığı tarçın

Lezzetini tam olarak bulmuş bir tatlı istiyorsanız biraz sabırlı olmalısınız. Kuru üzümleri rom (veya brendi, hangisini kullanıyorsanız) içinde en az 4 saat bekletmeniz gerek. Siz en iyisi akşam yapacaksanız sabahtan, sabah yapacaksanız da akşamdan koyun kuru üzümleri.
Üzümler tamam olunca…
Limon kabuğu rendesini, margarini, esmer şekeri ve tarçını iyice karıştırın. Üzümleri romdan çıkararak bir kenara koyun. Romu az önceki karışıma ekleyerek çırpın.
Elmaları iyice yıkadıktan sonra sap kısımlarından bir dilim kadar kesin. Elmaların kabuklarını soymanıza gerek yok ama bir kabak oyacağı ile çekirdek kısımlarını çıkarmalısınız. Oyduğunuz çekirdek boşluğunu üzümlerle doldurun ve üzümlerin üzerine az önceki romlu sosu paylaştırın. Fırına dayanıklı bir kaba 1 bardak kadar su koyun. Elmaları bu suyun içeine oturtun. Kabın üzerini folyoyla sıkıca kapatarak 200 derecede yaklaşık 45 dakika pişirin.

Biraz süslemek mi istediniz?.. Tamam…
6 milföy karesi
1 yumurta sarısı
Milföylerin dört köşesinden ortaya doğru biraz kesin. Çırptığınız yumurta sarısını sürün. Fırından çıkardığınız elmaların her birinin üzerini bu milföylerle kapatın. Milföylerin pişmesi gerek tabii.. Üzerleri kızarana değin bir süre daha fırında tutun. Çıkarınca pudra şekeri serperek sıcak sıcak servis yapabilirsiniz.
Afiyet olsun…

Yukarı

 Biraz Gülümseyin


KÖTÜ NİYET

İri göğüslü, orta yaşın biraz üzerinde bir hanım otobüste cüzdanının çalınması üzerine polise başvuruyor.
Polis soruyor:
- Hanfendi, cüzdanınız neredeydi?
- Sütyenimin içindeydi.
- Peki adam elini oraya sokunca bir şey demediniz mi?
- Ben ne bileyim adamın kötü niyetli olduğunu!


<#><#><#><#><#><#><#>


İbret-i Alem için!...

Yukarı

 İşe Yarar Kısayollar - Şef garson: Akın Ceylan


http://www.kadioglu.bizland.com/kucukoykuler.htm
... Yargıç, karşısındaki kadına baktı önce. Seksen yaşlarında bir nine. Sonra biraz geride, ellerini bağlamış adama. Aynı yaşlarda bir dede. Kadına döndü: "Anlat teyze, neden boşanmak istiyorsun?"... diye başlıyor sedef çiçeğinin öyüsü. İlk defa dinlediğimde gerçekten hüzünlendirmişti beni, eminim sizler de seveceksiniz.

http://www.focusdergisi.com.tr/kultur/00235/
...Venedik 1615... Kentin soyluları San Marco iskelesine toplanmışlar. Sabırsızlıkla, Ortadoğu'dan gelecek olan bir gemiyi bekliyorlar. Gemi, Yemen'in Moka limanından kalkmış, sakin bir havada Kızıldeniz'i aşmıştı. Daha sonra, taşıdığı yük, yoluna Mısır Çölü'nde kervanlarla başlamış; ardından da, İskenderiye limanında yeniden bir gemiye yüklenerek demir almıştı. O günlerde Venedik'te kahve denince akla ne "espresso" ne de "cappuccino" geliyordu. Tek bildikleri, bazı gezginlerin sözünü ettikleri "Arabistan şarabı"ydı ve onu da bir ilaç sanıyorlardı.Meyveleri çiğ çiğ yenen ve yaprakları çay gibi içilen bir bitki...

http://www.kircicekleri.com/birgunkapina.htm
...Bir karanlık geliyor yokluğunun ardından, Ne zaman güneş batsa bu son gecem diyorum, Vazgeç yalan dünyanın köhne saltanatından, Yetişir bunca keder, bunca elem diyorum, Her şey sağır içimde ne şiir ne musiki, Dünyadan bezginliğim dünyalar kadar eski, Öylesine çözülmüş, öyle dağılmışım ki, Bu ne bitmez ayrılık, bu ne özlem diyorum, Beni çağırdığını bir defa duyabilsem, Avuçlarımda ateş, yorgun gözlerimde nem, Aşarak denizleri bir gün kapına gelsem, Başımı duvara vurup ölsem diyorum. Ümit Yaşar Oğuzcan...

http://www.kolayfizik.com/kolaysoru.html
...Fiziğin en zor yanı formüller olarak bilinir. Aşağıdaki sorularda formüllere yaslanmadan fizik sorularını nasıl çözebileceğinize dair ipuçları bulacaksınız. Sorular liseli öğrencilerin okulda ve dersanede öğretmenlerine sordukları soruların gruplanmasıyla elde edilmiştir... Okullar tatil oluyor ama hala nasıl çalışılır ve nasıl öğrenilir sorusunun cevabını anlayamamış olan öğrenci kardeşlerimize tavsiyelerimiz var.

Yukarı

 Damak tadınıza uygun kahveler


EZBack-it-up v1.2.8.233 [988k] W98/2k/XP FREE
http://www.mywebattack.com/gnomeapp.php?id=104556
Hos bir back-up aracı. Bütün dosyalrı sıkıştırıp tek bir dosya halinde saklamak yerine, klasör düzeninide aynı tutmak kaydıyla göztereceğiniz bir başka yere yedekliyor. Kullanımı kolay olan bu aracı denemnizde yarar var.

Yukarı

http://kmarsiv.com/sayilar/20030609.asp
ISSN: 1303-8923
9 Haziran 2003 - ©2002/03-kmarsiv.com
istanbullife.com